Başkent Üniversitesi Yayınları
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11727/13092
Browse
Item Akademik Örgütlerde Rehberlik İlişkilerinin Metaforlarla Analizi(Başkent Üniversitesi, 2001-10) Erdem, Ferda; Sarvan, FulyaItem Çalışanların Yöneticilerine Duydukları Güvenin ve Örgütsel Adalete İlişkin Algılamalarının Vatandaşlık Davranışının Oluşumundaki Rolü(Başkent Üniversitesi, 2001-10) İşbaşı Özen, JansetBu çalışmanın amacı, çalışanların yöneticilerine duydukları güvenin ve örgütsel adalete ilişkin algılamalarının, örgütsel vatandaşlık davranışının oluşumundaki rolünü araştırmaktır. Bunun için sosyal mübadeleye dayalı bir model geliştirilmiş ve bir otel örgütünde yapılan alan araştırması ile model test edilmeye çalışılmıştır. Yapılan regresyon analizi sonuçlarına göre, adalet ve vatandaşlık davranışı arasındaki ilişkide aracı role sahip olduğu belirtilen güven değişkeninin, bu konumu çok güçlü değildir. Ancak, ölçeklerin güvenilirlik değerlerine ve adalet/güven/vatandaşlık faktörleri arasındaki ilişkinin varlığına yönelik bulgular, daha sonraki çalışmalar için cesaret verici niteliktedir. The purpose of this dissertation was to test an explanation of how an employee’s trust in a supervisor and perception of organizational justice may influence employee’s propensity of displaying organizational citizenship behaviors. A theoretical basis for this relationship was drawn from social exchange theory and a social exchange model of citizenship behaviors was developed and examined in a sample drawn from an hotel organization. Although the trust in supervisor factor is proposed as a mediator in the relationship between organizational justice and citizenship behaviors, in respect of the findings of regression analysis this mediator role is not that strong. But, the findings regarding the existence of the relationship between the justice, trust and citizenship behavior factors and the validity of the citizenship scales are promising for future studiesItem Örgütsel Adalet Kavramı ve Tercüme Bir Ölçeğin Türkçe’de Güvenirlik ve Geçerlik Analizi(Başkent Üniversitesi, 2001-10) Wasti, S. ArzuItem Paternalizm: Yönetim ve Liderlik Anlayışına İlişkin Üç Görgül Çalışma(Başkent Üniversitesi, 2001-10) Aycan, ZeynepBu makale Türkiye’de yönetim anlayışının bir örneği olan ‘paternalizm’ olgusunu inceleyen üç görgül araştırmanın özetini sunmaktadır. Örgütlerde paternalizm, veya ‘babacanlık’, ‘hamilik’, ast ve üst arasındaki ilişkinin niteliğini tanımlar. Bu ilişkide üstün görevi astı korumak-kollamak ve yalnızca profesyonel değil özel hayat ile ilgili konularda da ona yol göstermektir. Ast ise üstüne bağlılık göstermekte, güvenmekte ve onun yönlendiriciliğini gönüllü olarak kabul etmektedir. Üç araştırma da alan çalışması olarak toplamında 3500’den fazla katılımcıyla gerçekleşmiştir. İlk araştırmada paternalizmin kuramsal çerçevesi çizilmeye çalışılmış ve diğer kavramlarla ilişkisi incelenmiştir. Ayrıca paternalizm ölçeği geliştirilmiş, geçerlik ve güvenirliği sınanmıştır. İkinci araştırma, kültürler-arası bir çalışma olup, paternalizmin kurum kültürü ve insan kaynakları uygulamaları üzerindeki etkisini incelemiştir. Sonuçlar, paternalizmin yüksek olduğu toplumlarda kurum kültüründe ‘reaktif’ yaklaşımın hakim olduğu gözlenmiştir. Bunun yanısıra, çalışanlara yaklaşım daha ‘bütünsel’ olduğundan güçlendirici uygulamaların daha fazla gözlendiği ortaya çıkmıştır. Son çalışmada ise Türkiye’nin 6 bölgesinde bulunan 15 üniversiteden toplanan verilerle iş hayatına atılmak üzere olan gençlerin liderlik tercihleri ölçülmüştür. Buna göre paternalizm, gençler tarafından çok fazla tercih edilmeyen bir liderlik özelliği olarak ortaya çıkmıştır. Bulguların bilimsel yazına ve uygulamaya katkısı tartışılmıştırItem Bağlam, Aktör, Söylem ve Kurumsal Değişim: Türkiye’de Toplam Kalite Yönetiminin Yayılım Süreci(Başkent Üniversitesi, 2002-03) Özen, ŞükrüÇalışma, Toplam Kalite Yönetiminin (TKY) Türkiye’deki yayılım sürecinin dinamiklerini, bağlam, aktör ve söylem etkileşimlerine odaklanan bütüncül bir bakış açısıyla açıklamayı amaçlamaktadır. Çalışmada, ekonomi-politik değişimlerin Türk iş sistemine yansımaları, TKY’nin yayılımını özendiren kurumsal girişimcilerin söylemleri ve büyük sanayi kuruluşlarının TKY’ni benimseme biçimleri, niteliksel ve niceliksel yöntemler kullanılarak incelenmektedir. Çalışmanın bulguları, Türk iş sisteminde yaşanan değişim ve sürekliliklerin sonucunda oluşan bağlamda kurumsal girişimci rolü üstlenen belirli bir büyük sermaye grubunun söylemlerinin, TKY’nin yayılım sürecini biçimlendirdiğini göstermektedir. Bulgular ayrıca, pragmatist-törensel benimsemenin yaygınlığı nedeniyle, TKY’nin yayılımının örgütlerde kökten bir kurumsal değişime yol açmadığını öngörmektedir. The study aims to explain the dynamics of Total Quality Management (TQM) diffusion in Turkey through an integrative pespective focused on the interactions of context, agency, and discourse. Employing both qualitative and quantitative techniques, it particularly examines the impacts of political-economic changes on the Turkish business system, the discourses of institutional entrepreneurs promoting TQM, and the adoption patterns of large industrial organizations. The findings indicate that the diffusion process of TQM in Turkey has been shaped by the discourses of an organized big business group emerged as an institutional entrepreneur from the context where business system characteristics both have changed and prevailed. They also imply that TQM diffusion has not yielded a radical institutional change in organizations due to the extensiveness of pragmatist-ceremonial adoption pattern.Item Türkiye-Arap Kümesinde Kurumsal Kültür: Globe Araştırması(Başkent Üniversitesi, 2002-03) Bodur, Muzaffer; Kabasakal, HayatBu makale 61 ülkede toplumsal ve kurumsal kültür ile liderlik özelliklerini araştıran GLOBE (Global Leadership and Organizational Behavior Effectiveness) projesini sunmaktadır. Çalışmada ele alınan ülkeler kümeleme analizi kullanılarak gruplanmış ve 10 kültür kümesi oluşturulmuştur. Makalede ağırlıklı olarak Mısır, Fas, Katar, Kuveyt ve Türkiye’den oluşan Türkiye-Arap kümesi üzerinde durulmaktadır. Bu ülkelerin toplumsal değer ve uygulamalarında dini, ekonomik, sosyal ve tarihi yapılarındaki benzerlikten kaynaklanan birçok kültürel yakınlık vardır. Ülkelerde kurum kültürü boyutları için bulgular sunulmuş ve dünyadaki diğer kümelerle karşılaştırılmıştır. Türkiye-Arap kümesindeki kurumların uygulamalarının dünya ortalamalarına yakın olduğu ortaya çıkmıştır. Yakınlar arası toplulukçuluk, belirsizlikten kaçınma, insani yaklaşım, geleceğe yönelik olma, performansa yönelik olma ve güç mesafesi boyutlarında orta düzeyde puanlar alınmıştır. Öte yandan kurumlardaki uygulamalar bakımından, takım çalışmasının, kendi bakış açısını öne çıkarmanın ve cinsiyetler arası eşitliğin daha düşük olduğu gözlenmiştir. Kurumsal değerler açısından bakıldığında, Türkiye-Arap kümesindeki yöneticilerin geleceğe yönelme, toplulukçuluk (hem yakınlar arası, hem de toplumsal açıdan), performansa yönelik olma, insani yaklaşım, kendi bakış açısını öne çıkarma, cinsiyetler arası eşitlik boyutlarında daha yüksek değerlere sahip oldukları ve güç mesafesinin daha az olmasını istedikleri ortaya çıkmıştır. This article introduces the GLOBE (Global Leadership and Organizational Behavior Effectiveness ) project, a cross-cultural study of societal and organizational cultures and leadership styles in 61 countries.The countries participating in the study are cluster analyzed and 10 distinct clusters are formed. The main emphasis is on Turkish-Arabic cluster consisting of Egypt, Morocco, Turkey, Kuwait and Qatar. These countries have many commonalities in their societal norms and practices, coming from their historical, religious, and socio-cultural characteristics. The key findings on organizational culture dimensions are presented and compared with other parts of the world. Organizations in the Turkish- Arabic cluster represent world averages in several organizational practices. They are characterized by medium levels of rule orientation, groupism, friendliness, planning propensity, improvement orientation and heirarchical relations. They tend to portray individualistic orientation in institutional systems, low levels of assertiveness and high levels of male dominance. In terms of organizational values, managers in the Turkish- Arabic cluster prefer their organizations to be more future oriented, collectivistic in terms of both in-group relations and institutionalism, performance oriented, humane oriented, assertive, and gender egalitarian, and less hierarchical.Item 1990’lı Yıllarda Türkiye’de Yönetim Alanı: Disiplinin Yapısı ve Yaklaşımlar(Başkent Üniversitesi, 2002-03) Üsdiken, Behlül; Erden, ZeynepBu çalışmada Türkiye’de yönetim alanı 1990’lı yıllar için dört akademik dergide yayınlanan makalelere dayanılarak atıf analizi yöntemleriyle incelenmektedir. Elde edilen sonuçlar, disiplinin yapısı açısından örgütler ve yönetim ve personel / insan kaynakları alt-alanlarının, ilkinde ilgiler ve bakış açıları, ikincisinde de kamu ve işletme ortamları itibariyle ayrışmaya sahne olduğuna işaret etmektedir. Örgütsel davranış ise düşünsel temelleri itibariyle bütüncül bir görünüm arzetmektedir. Bu durum, diğer alt-alanlara nüfuzuyla da birleşince, davranışçı bakış açısını yönetim alanına egemen hale getirmektedir. Örgütler ve yönetim alt- alanında beliren durumsalcı, toplam kaliteci gibi alternatif yaklaşımlar göreli olarak geri planda kalmakta ve davranışçı yazından bağımsız bir çizgi izler görünmektedirler. This study examines through citation analyses of articles published in four academic journals the state of management studies in Turkey in the 1990s. Results suggest that the sub-fields of organizations and management and personnel / human resources display fragmentation based on areas of interest and conceptual perspectives in the case of former and the public-private distinction in the case of the latter. Work in the organizational behaviour area, on the other hand, shows adherence to a more monolithic literature base. Thus and coupled with penetration into other sub-fields, the behaviouralist approach emerges as the dominant perspective in Turkish management studies. Alternative perspectives appearing within the sub-field of organizations and management remain weak and disassociated from the behaviouralist line.Item İş Güvencesi Endeksi ve İş Güvencesi Memnuniyeti Ölçeği: Güvenirlik ve Geçerlik Analizi(Başkent Üniversitesi, 2002-03) Önder, Çetin; Wasti, S. Arzuİş güvencesi konusu şirketlerin yeniden yapılanma çabalarının yoğunlaştığı, çalışma süreçlerinde ve iş gücü piyasasında önemli değişikliklerin gerçekleştiği son yirmi yıl boyunca artan bir ilgi görmüştür. Bu dönemde araştırmacılar iş güvencesi kavramının geliştirilmesi ve bu kavramın ölçülmesi için gerekli araçların yaratılması üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu çalışmada Probst’un (1998) geliştirdiği iki ölçeğin (İş Güvencesi Endeksi ve İş Güvencesi Memnuniyeti ölçeği) güvenirlik ve geçerlik analizi sunulmaktadır. Çalışmanın bulguları bu ölçeklerin Türkçe’de güvenirlik ve geçerliklerini desteklemektedir. Özellikle yakın dönemdeki mali kriz nedeniyle işten çıkarmaların yoğunlaştığı Türkiye’de iş güvencesi çalışmaları önem kazanmıştır. Geçerlik ve güvenirliğe sahip olduğu gösterilen, kısa ve anlaşılır olan İş Güvencesi Endeksi ve İş Güvencesi Memnuniyeti ölçeği bu çalışmalara katkıda bulunabilecektir. There has been a growing interest in job security in the past two decades characterized by increased attempts at corporate restructurings and changes in work processes and the labor market. During this period researchers have focused on defining the job security construct and developing instruments for measuring it. This study presents reliability and validity analyses of two scales (Job Security Index and Job Security Satisfaction scale) developed by Probst (1998). The findings of the study support the reliability and validity of these two scales in Turkish. Layoffs that have intensified since the recent financial crisis render research on job security important in the Turkish context. It is believed that the shortand easily understandable Job Security Index and Job Security Satisfaction scales that are shown to be reliable and valid can be useful to this end.Item Bilimin İkilemi: Belirlenirlik Ya Da Belirlenmezlik(Başkent Üniversitesi, 2002-10) Sargut, A. SelamiItem Türkiye'deki Örgütler/Yönetim Araştırmalarında Törensel Görgülcülük Sorunu(Başkent Üniversitesi, 2002-10) Özen, ŞükrüBu çalışmada, Türkiye'deki Örgütler/Yönetim araştırmalarında gözlenen törensel görgülcülük anlayışı tartışılmaktadır. Çalışmada, ilgili yazında egemen olan yönetimci/evrenselci geleneğin, görgülcü anlayışı benimseyerek varlığını sürdürmesinden doğan törensel görgülcülüğün, alandaki kuramsal gelişmeye katkı sağlamaktan uzak olduğu ileri sürülmektedir. Törensel görgülcülük sorununun çözülebilmesi için, araştırmacıların, bilimsel uğraşın anlamını, yöntem ve kuram çeşitliliğini, içinde bulunulan toplumsal bağlamı ve toplumsal kimliklerini “bilmeleri” gerektiği önerilmektedir. This study attempts to discuss the ceremonial empiricism observed in the Organizations/Management researches in Turkey. It argues that ceremonial empiricism representing the survival of the managerialist/universalist tradition through adopting the empiricist mode is far from contributing to the theory development in the field. To overcome the problem of ceremonial empiricism, it suggests that researchers “know” the meaning of scientific endeavour, the methodological and theoretical diversity in the field, the societal context where they are, and their social identityItem Çalışan Kadınlara Yönelik Cinsiyet Temelli Düşmanca Davranışların Sebepleri Ve Sonuçları Üzerine Bir Araştırma(Başkent Üniversitesi, 2002-10) Bebekoğlu, Gözdem; Wasti, S. ArzuÇeşitli araştırmalar işyerinde cinsiyet temelli düşmanca davranışların kadınlar için önemli bir sorun olduğuna işaret etmektedir (örn., Fitzgerald, Hulin, ve Drasgow, 1995a). Cinsiyet temelli düşmanca davranışlar cinsel ve cinsel olmayan düşmanca davranışlar olmak üzere iki ana boyutta incelenmektedir (Magley, Hulin, Fitzgerald ve DeNardo 1999). Bu çalışmada cinsiyet temelli düşmanca davranışların iki boyutunun Türkiye’deki iş ortamlarındaki sıklığı, sebep ve sonuçları araştırılmıştır. 336 çalışan kadın tarafından toplanan anket verileri cinsel nitelikli olan ve olmayan düşmanca davranışların en önemli öncülünün örgüt iklimi olduğunu göstermiştir. Bunun yanısıra cinsiyet temelli düşmanca davranışların işten ayrılma niyetini yordamasa da kadınların ruh sağlığını olumsuz etkilediği gibi iş yerinde tatminsizliğe ve kaytarmaya neden olduğu ortaya çıkmıştır. Several studies show that gender harassment is an important problem for women in the workplace (eg. Fitzgerald, Hulin, ve Drasgow, 1995a). Gender harassment consists of two dimensions; sexual hostility and sexist hostility (Magley, Hulin, Fitzgerald, ve DeNardo, 1999). The current study examines the frequency, antecedents and outcomes of the two dimensions of gender harassment within the Turkish context. Survey data from 336 working women indicate that organizational climate is the most important antecedent of both dimensions of gender hararassment. Furthermore, although no relationship between gender harassment and turnover intentions has been found, the results indicate that gender harassment has undesirable consequences for the psychological well-being of women as well as their work-related outcomes lower job satisfaction and higher work withdrawal.Item "Cogıto Ergo Sum"Dan "Vıvo Ergo Sum"A Örgütsel Analiz(2002-10) Yıldırım, EnginBu çalışma, modernist-pozitivist örgüt analizinden eleştirel ve postmodern örgüt analizine doğru olan gelişmeleri bilgikuram ve yöntem konularını da dikkate alarak incelemektedir.Yönetim ve örgüt araştırmalarını doğa bilimlerinin yöntemlerini benimseme anlamında “bilimleş(tir)me” yönündeki çabaların, örgütsel olguların eleştirel analizine zarar verebileceği belirtilmektedir. Örgütsel analizin farklı paradigmalardan beslendiğini dikkate alırsak, “bilimleş(tir)me” yönündeki çabalar tek bir paradigmanın meşru sayılması, diğerlerinin bilgi iddialarının bastırılması riskini doğurmaktadır. This paper examines recent developments in organizational analysis from an epistemological and methodological standpoint. The recent developments can be described as a transition from a modernist-positivist theory to a critical and postmodern approach. We suggest that efforts to “scientize” management and organization studies in the sense of adopting methods of natural sciences may militate against the development of a more critical understanding of organizational phenomena. Considering that organizational analysis is rooted in different social science paradigms, “scientization” is likely to result in hegemony of a single paradigm by suppressing knowledge claims of other paradigms.Item Tarihsel Bir Bakışla Bilim-Yönetim Birlikteliği(Başkent Üniversitesi, 2002-10) Üsdiken, BehlülBu makale, 1950’lerdeki bilimle yönetimi buluşturma isteklerinden başlayarak, o günlerden bu yana ortaya çıkan başlıca yönelimleri ve bunlar etrafındaki tartışmaları incelemektedir. Gelişmeler şimdilerde parçalı bir görünüme yol açmıştır. Doğa bilimci yönelim, ABD’de hala egemen olmakla birlikte, bir yandan da yöneticiler için işe yarar olana yeterince eğilmediği ileri sürülmektedir. Bu arada, doğa bilimleri modelinin alternatifi yaklaşımlar ve yönetsel kaygılarla hareket edilmesini eleştiren bakış açıları da, esasen ABD akademik ortamı dışında olmak üzere ama, önemli mesafeler kaydetmiştir. Makale, son olarak da Türkiye’deki gelişmeyi izlemekte ve büyük ölçüde ABD’de üretilen bilgiye bağımlı olmakla birlikte, farklı bir yönetimci çizginin oluştuğunu göstermektedir. Beginning with the aspirations in the 1950s towards coupling science and management, this article traces major orientations since then and the debates that they have engendered. These developments have culminated in a fragmented panorama. The scientistic orientation prevails in the US, though with allegedly less than “due” attention to relevance. Alternatives to the natural science model and challenges to managerialist concerns have also made progress, though primarily outside the US academic environment. The article concludes by examining parallel developments in Turkey, where, although heavily dependent on knowledge production in the US, a distinct managerialist trajectory has emerged and has largely been sustained over time.Item The Generics in Transplantation and the Rules on Their Use(Başkent Üniversitesi, 2003) Masri, MarwanBy definition a product identified by its official chemical name rather than an advertised brand name is called a generic. If a drug exert its pharmacological effects at the same site, have the same potency, same dosage form and same bioavailability as a brand name, reference listed drug (RLD), is considered as a generic. However inactive ingredients can differ between brand name and generic. It is through the regulations of the FDA that the generics gained many ground in the drug market, they currently account to more than 42 % of the total prescription in the USA. These regulations include the abbreviated new drug application (ANDA) for the registration process and drug substitution at the pharmacy level without patient or physician consent. This coupled with a keen interest of third party payers and the health authorities to reduce the high transplant health budget (over 2 Billion US $) made it a necessity to introduce the generics into the field of transplantation. Using the above mentioned definition we can theoretically say that all anti-lymphocytes, produced in the same animal species, are generic of each. Moreover, monoclonal antibodies that are directed against the same target and have the same bioavailability are also consider generics to each other. Of all the immunosuppressive drugs that have been introduced into the field of transplantation none has been as dominant as Cyclosporine. Cyclosporine became and still is the backbone for any immunosuppressive protocol. In the year 1992, Consupren, the first, non-FDA approved, generic to Sandimmun was introduced. Although Consupren was not bioequivalent to Neoral, however, long-term results in kidney transplantation have been similar for both drugs. The introduction of Consupren resulted in a near 40 % reduction in the total cost of immunosuppressive therapy. Interestingly the cost of the brand name drug Neoral was also reduced by 20%. The cost reduction allowed the introduction of the new immunosuppressive agents MMF and Rapamycin. Currently there are 5 FDA approved Cyclosporine generics with a 20 % market share in the USA and a mere 0% in Europe. Alternatives formulations to both Rapa and for MMF would be available soon. These forms are not by definition generics and are considered by the FDA to be new brand names act on the same site as Cell Cept and Rapaimmune. Their introduction would be a great welcome and would definitely results in cost saving in transplantation cost. In conclusion, generics efficacy and safety is similar to that of the brand name and their use is cost effective.Item Çalışma Amaçları, Meslekler ve Çalışmaya Ayrılan Zaman(Başkent Üniversitesi, 2003-03) Turgut, Tülay; Tevruz, SunaBu çalışmada, farklı mesleklerde çalışanların çalışma amaçlarındaki farklılıkları ve çalışma amaçlarının çalışmaya ayrılan zaman üzerindeki katkısı incelenmiştir. Bu amaçla, 79 ifadeli ‘Çalışma Amaçları Testi’ ve ‘Çalışma Alanı Testi’ kullanılmıştır. Karşılaştırmalar dokuz farklı meslek grubu arasında toplam 403 denek üzerinden yapılmıştır. Elde edilen bulgular meslek grupları arasında bazı çalışma amaçları bakımından benzerlik bulunmakla birlikte anlamlı farklar olduğunu da göstermiştir. Bazı çalışma amaçlarının, çalışmaya ayrılan zaman üzerinde anlamlı etkilerinin olduğu saptanmıştır. This study investigates the work goal differences between different occupations, and the impact of work goals on the time given to working. 79-items ‘Work Goal Test’, and ‘Time/Space for Working Life Test’ are used for measurement. Comparisons between occupations are done on 403 participants. Results gave both similarities and differences on work goals between occupations. Some of the work goals contribute significantly to the time/space given to working.Item İş Görüşmelerinin Değerlendirmesi: Aday Memnuniyeti Ölçeği(Başkent Üniversitesi, 2003-03) Küskü, Fatma; Ataman, Berk; Çakmak, AhmetBu çalışmanın temel amacı, iş görüşmeleri sürecinde adayların yaşadıkları olumlu ve olumsuz deneyimleri ortaya çıkararak, bu süreçte yaşananların aday bakış açısı ile değerlendirilmesine yönelik özgün bir “Aday Memnuniyeti Ölçeği”nin oluşturulması ve sınanmasıdır. Çalışmada, aday memnuniyetini ölçebilmek için, ilgili yazındaki bulgulardan yararlanılarak, “görüşmeci(ler)den” ve “kendinden” memnuniyet boyutları ayrı ayrı incelemeye dahil edilmiştir. Gerçek iş görüşmesi deneyimi yaşamış kişilerden toplanan verilerin değerlendirilmesi sonucunda geliştirilen iki boyutlu ölçeğin, istatistiksel olarak anlamlı, geçerli ve güvenilirliğe sahip olduğu ve de kuramsal beklentiler doğrultusunda sonuçlara ulaştırabildiği anlaşılmıştır. The purpose of this study is to establish an original “applicant satisfaction scale” evaluating the experiences during the interviewing process through the viewpoint of applicants, and to test this scale. In order to measure the applicants’ satisfaction level, based on the related literature, two dimensions, satisfaction level from the interviewers and satisfaction level of applicants’ themselves from their performance are included in the study. After the statistical analysis of the data of this research, which is based on the real experiences of the job applicants, it was understood that this two-dimensional scale is statistically meaningful, valid, and reliable, and also leads to results parallel to theoretical expectationsItem Türkiye'de İşgörme Anlayışı: Tanımı ve Boyutları(Başkent Üniversitesi, 2003-03) Aldemir, M. Ceylan; Arbak, Yasemin; Özmen, N. T. ÖmürEmik bir yaklaşımın benimsendiği bu çalışmada öncelikle yeni bir kavram olan işgörme anlayışının tanımı yapılmakta, benzer kavramlardan farkları ortaya konmakta ve Türk İşgörme anlayışının temellerini oluşturduğu öne sürülen tarihsel ikilem üzerinde durulmaktadır. Daha sonra bu tarihsel ikilem çerçevesinde işgörme anlayışını tanımlamak amacıyla oluşturulan işgörme profili ve bu profilin yapısal geçerliliğini test etmek üzere gerçekleştirilen araştırma sonuçlarına yer verilmektedir. Gerçekleştirilen faktör analizi sonuçları çalışanların işgörme anlayışına ilişkin yöresel algılamalarının 5 ana boyut çerçevesinde tanımlanabileceğini göstermektedir. Bu boyutların ikisi batı kaynaklı (profesyonel, akılcı işgörme anlayışı) diğer üçü ise yerel kaynaklı değerlerden (statü odaklı, mistik kökenli ve riyaya dayalı işgörme anlayışları) oluşmaktadır. Gerçekleştirilen korelasyon analizi sonuçları ise batı ve yerel kaynaklı değerlerin iki farklı kültürü tanımlandığını açıkça ortaya koyarken çalışmanın temel varsayımlarını da doğrulamaktadır. Using an emic approach, authors first defined a new concept named as work mentality. Depending upon historical analysis authors have come to the conclusion that current Turkish Work Mentality has a dilemmatic nature. Within the framework of this historically rooted dilemma, the authors in an attempt to formulate an operational definition and achieve a high level construct validity of the concept, prepared a profile of 58 values and tested it on 439 subjects. The findings of factor analysis showed that the respondents’ perception of work mentality in their region could be defined by making use of five major dimensions. Two of these dimensions are western oriented (professional and rational work mentality). The other three are purely indigenous and named as status oriented, mystical and hypoctratic work mentality. As expected, correlation analysis indicated that western and indigenous values in accordance with the dilemmatic nature of the concept, are the products of two distinct cultures.Item Transplantasyon Koordinasyonunda Kalite Yönetim Sistemi Uygulamalar›(Başkent Üniversitesi, 2003-05) İ. Tokalak; R. Emiroğlu; Ö. Başaran; H. Karakayalı; N. Bilgin; M. HaberalKadavradan organ bağışı oranlarının artırılması amacı ile birçok dünya ülkesinde transplantasyon koordinasyon modelleri oluşturulmuştur. Çalışmaların verimliliğini artırmak, kadavra organ sayısını artırmak, bilimsel kurallara göre ve tıbbi etik anlayışına uygun, adaletli organ ve doku dağıtımını ve kabulünü sağlamak için sisteme transplantasyon koordinatörleri entegre edilmiştir. Ancak bazen ilgililer ve sorumlular arasındaki koordinasyon ile ilgili bilgi yetersizliği, bazen de greftlerin bir an önce nakil için kullanılabilme telaşı, yasal ve etik olması gereken bu süreçte sorunlar yaşamaya neden olmaktadır. Bu sürecin başarıya ulaşması için tam, zamanında ve eksiksiz bir şekilde bildirimlerin yapılması, görev tanımlarına ve işleyiş prosedürlerine uygun, standart bir modelin olması gerekmektedir. En iyiye ulaşma bazı modern teknikler yardımıyla olmakta, hem hizmeti sunanların hem de hizmeti alanların (hastaların) sürekli ve tam memnuniyetini sağlamakla gerçekleşmektedir. Kalite Yönetim Sistemleri uygulamaları ile, uluslararası geçerliliği olan göstergelerdeki standartlara uygun tanı, tedavi ve bakım hizmetlerinin yanı sıra, tüm hizmet süreçlerinde hastaların ve sağlık çalışanlarının beklenti ve gereksinimleri tam olarak karşılanabilmektedir. Genel performansta iyileşme, iyi düzenlenmiş ve fonksiyon gösteren koordinasyon birimleri; çalışanlar arasındaki ilişkilerin daha iyi bir düzeye gelmesi, verimliliğin artması, transplantasyon yapılmış hasta ve yakınlarının memnuniyetinin artması, beyin ölümü tespiti, donör tespiti; kadavradan temin edilecek greft sayılarının arttırılarak transplantasyon sayılarının yükseltilmesine önemli katkılarda bulunacaktır. Koordinasyon sürecinin daha hızlı ve daha kısa zamanda gerçekleştirilebilecek standart bir sistem yapısına dönüştürülmesi Kalite Yönetim Sistemleri Uygulamaları’nın yararını açıkça göstermektedir. Hata oranının minimum olduğu, her sürecinin denetlendiği, daha iyiye ulaşmak amacıyla projelerin üretildiği bir ulusal koordinasyon modeli ile transplantasyon çalışmaları bir adım daha ileriye gidecektir. Countries around the world have tried many different transplantation system models aimed at increasing cadaveric organ donation. Transplant coordinators have been included in these models to improve performance management activities overall, increase cadaver-organ donation, and ensure appropriate sharing of organs and tissues in accordance with scientific, ethical and legal issues. Having such a coordinator in place minimizes potential miscommunication among professionals in the transplantation team. Success with the organ donation and transplantation process requires full and timely notification of all team members, and demands a system with clear job definitions and procedural descriptions. Quality Management Systems may be applied to all health care services in order to meet international standards in general, to enhance the satisfaction of internal and external customers, and to meet the needs of transplant coordinators. Improvements in the general performance of transplant coordinators, and well-organized, functional transplantation coordination units have several benefits. These features promote good relationships among the professionals on the transplant coordination team; increase the number of cadaveric donors that are made available; and enhance the satisfaction of transplant recipients and their families. All these effects combined help to boost transplantation rates. Used in this way, Quality Management Systems can help transform the transplant coordination process into a practical, standardized system. A national transplant coordination model that has minimal error rates and is supervised at every stage would definitely enhance transplantation activities in Turkey.Item Renal Transplantasyon Sonras› Osteoporoz: Güncel Yaklafl›mlar(Başkent Üniversitesi, 2003-05) M. E. Ertörer; N. GüvenerOrgan nakli 20. yüzyılın ikinci yarısından beri son dönem böbrek yetmezliğinin en popüler tedavi yöntemidir. Günümüzde güçlü immünsupresif ajanların kullanıma girmesiyle nakil organ ömrü oldukça uzamıştır, fakat karşılığında bu ajanların transplantasyon sonrası dönemde neden olduğu osteoporoz ciddi bir klinik problem olarak ortaya çıkmıştır. Bu derlemede immünsupresif ajanlar tarafından oluşturulan renal transplantasyon sonrası osteoporozun fizyopatolojisi, klinik önemi ve korunma yöntemleri tartışılacaktır. Osteoporosis After Renal Transplantation: Popular Approaches Renal transplantation has been the most popular treatment modality for end-stage renal failure since the middle of the 20th Century. The introduction of potent immunosuppressive agents has extended graft survival to decades; however, long-term use of these agents can lead to serious metabolic problems, such as post-transplantation osteoporosis. This review focuses on the pathophysiological mechanisms of post-transplantation osteoporosis due to immunosuppressive agents, and also discusses clinical impacts and recommendations for prevention.Item Türkiye’deki Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Kliniklerinin Yanık Tedavi Kapasitelerine Bir Bak›f(Başkent Üniversitesi, 2003-05) Y. Karabağlı; A. A. Köse; C. ÇetinAmaç: Türkiye’de akut yanık bakımı yapan Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi klinikleri arasında koordinasyon, işbirliği, eğitim, bilgi, görgü alışverişi sağlamak, yanık tedavi kapasitelerini ortaya koymak amaçlandı. Materyal ve Metod: Hazırlanan 14 soruluk anket Türk Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneğinden adresi alınan Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi kliniklerine gönderildi. Anket yanıtları derlenerek, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi kliniklerinin yanık bakımına ayrılan fizik ve personel koşulları ortaya konmaya çalışıldı. Sonuç: Ulaşılabilen 23 kliniğin 13 ünde akut yanık bakımı yapılmakta idi. Diğer kliniklerde akut yanık bakımı yapılmamakla beraber, yanık sekellerinin kozmetik ve fonksiyonel rekonstrüksiyonu yapılmakta idi. Yorum: Ülkemizde sayıca az da olsa ideal şartların sağlanabildiği yanık bakım organizasyon sistemleri mevcuttur. Ülkemizin ekonomik şartlarında, yanık bakımının sadece ideal şartların sağlanabildiği yerlere bırakılması, bu sistemlere ulaşamayan yanıklı bireylerin tedaviden yoksun kalmaları ile sonuçlanabilir. Bu nedenle var olan ünite/merkezlerin ideal şartlara sahip olana dek optimal koşullarda çalıştırılması gerekir. The Burn Care Capacities of Plastic and Reconstructive Surgery Clinics in Turkey Objective: The aim of this study was to establish core information for coordinating, cooperating and exchanging knowledge and education among Plastic and Reconstructive Surgery Departments in Turkey that deal with acute burn management. Materials and Methods: A questionnaire was prepared and sent to all Plastic and Reconstructive Surgery Departments registered with the Turkish Plastic, Reconstructive and Aesthetic Surgery Association. Responses were evaluated, and the physical capacities and manpower of the departments that provide acute burn care were assessed. Results: Thirteen of the 23 clinics that were contacted reported that they currently care for patients with acute burns. The remaining 10 were strictly involved with cosmetic and functional reconstruction of burn sequelae. Nine of 13 clinics stated that they have special burn units, and the remaining 4 reported that they only have separate rooms for burn patients. The 13 clinics stated that they hospitalized 30 to 500 acute burn victims annually. Forty-six percent of the 13 centers reported having ventilators, 47% reported having cardiac monitors, and 23% reported having operating rooms within the unit. Conclusion: Only a few institutions in Turkey have highquality burn care systems. If all acute burn care remains concentrated in this small group of centers, burn patients who cannot access these sites will not be able to get the care they need. It is essential that all centers that currently provide any level of burn care make an effort to improve their management systems.