Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü / European Union and International Relations Institute

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11727/1391

Browse

Search Results

Now showing 1 - 9 of 9
  • Item
    Ekonomilerin güvenlikleştirilmesi ve blokzinciri uygulamalarının söylem analizi bakımından analizi: ABD hükümet politikasi örnekleri
    (Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2024) Çerçi, Abdullah Alperen
    Küreselleşme ile ülkeler arasındaki ekonomik bağımlılık artmıştır. Bununla birlikte uluslararası para politikaları ve piyasa gözlemleme mekanizmaları dalgalı kur sistemi esasında iş birliği eksikliği yaşamaktadır. Bu eksikliğin en belirgin göstergesi 2008 yılında yaşanan küresel ekonomik krizde görülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri konup piyasalarındaki türev ürünlerde yaşanan ödeme sıkıntıları küresel ölçekte resesyona sebebiyet vermiştir. Krizi önlemek veya etkilerini azaltmakla görevli uluslararası kuruluşlar pek çok çevre açısından görevlerini yerine getirememiştir. 2008 ile devam eden yıllarda blokzincir teknolojisi temelinde dağıtık mimaride borç kayıtlarının saklaması fikri Satoshi Nakamoto mahlasıyla kişi veya kişilerce internet üzerinden yayınlanmıştır. Kredi derecelendirme kuruluşlarından bankalara ve diğer finansal çevrelerin mevcut merkezi borç kayıtlarına dayanan parasal sistemi kötüye kullanması böyle bir alternatifin üretilmesinde etkilidir. Blokzincir teknolojisinin hem değiştokuş aracı hem de devam eden süreçte akıllı sözleşmelerle pek çok farklı alanda kullanılabilirliğini göstermiştir. En çok bilinen örnekleriyle Bitcoin ve Etereum internet üzerinden alım satımı ile günümüze kadar uzanan kripto para örnekleridir. Her ne kadar gerek kripto piyasaları açısından yüksek volatilitenin oluşu gerekse halen hukuki manada düzenlenmemiş alanların oluşu bu inovasyona karşı pozitif ve negatif görüşlerin oluşmasını beraberinde getirmiştir. Öyle halen ABD Kongresi kripto yasalarını destekleyenler ve yasaklama yanlıları olarak neredeyse ikiye bölünmüş vaziyettedir. ABD’de piyasaları gözlemlemek ve korumak amacıyla kurulmuş pek çok devlet kurumu bulunmakla birlikte söz konusu teknolojik inovasyonun ortaya çıkışıyla birlikte her kurum kendi çalışma alanında farklı raporlar, basın bildirileri veya konferanslar oraya koymuştur. Söz konusu halka açık bu belgelerin zaman yaygın şekilde toplanıp kelime analizi yöntemiyle kurumların bu husustaki genel kanısı araştırılmıştır.Globalization has increased the economic dependency between countries. However, international monetary policies and market monitoring mechanisms are experiencing a lack of cooperation on the basis of the floating exchange rate system. The most obvious indicator of this deficiency is seen in the global economic crisis experienced in 2008. Payment problems experienced in derivative products in the United States domestic markets caused a global recession. International organizations responsible for preventing the crisis or reducing its effects have failed to fulfill their duties in many circles. In the years following 2008, the idea of storing debt records in a distributed architecture based on blockchain technology was published on the internet by a person or persons under the pseudonym of Satoshi Nakamoto. The abuse of the monetary system based on existing centralized debt records by credit rating agencies, banks and other financial circles is effective in the production of such an alternative. Blockchain technology has shown its usability in many different areas both as a medium of exchange and in the ongoing process with smart contracts. The most well-known examples are Bitcoin and Ethereum, which are examples of cryptocurrencies that have survived to the present day with their purchase and sale over the internet. Although the high volatility in crypto markets and the fact that there are still areas that are not legally regulated have brought about the formation of positive and negative views towards this innovation. As such, the US Congress is almost divided into two, those who support crypto laws and those who support the ban. Although there are many government agencies established in the US to monitor and protect the markets, each institution has put out different reports, press releases or conferences in their own fields of work with the emergence of this technological innovation. These publicly available documents were collected over time and the general opinion of the institutions on this issue was investigated by word analysis.
  • Item
    Siyasi partiler arasında kurulan ittifakların seçmenlerin siyasi algıları ve davranışları üzerine etkileri: Samsun'un Atakum, İlkadım ve Terme ilçelerinde bir alan araştırması
    (Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2024) Alkan, Bora
    Bu çalışmanın amacı, 2018 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen ve siyasi partiler arasında ittifakların kurulmasına imkân tanıyan düzenlemenin seçmenlerin oy verme davranışları üzerindeki etkilerini araştırmaktır. İttifakların farklı seçim türlerinde seçmenler üzerinde yarattıkları etkinin ölçülmesi için 31 Mart 2019 yerel seçimleri, 14 Mayıs 2023 milletvekili ve cumhurbaşkanı birinci tur seçimleri ve 28 Mayıs 2023 cumhurbaşkanı ikinci tur seçimleri araştırmaya dâhil edilmiştir. Çalışmada Samsun’un Atakum, İlkadım ve Terme ilçelerinde, yukarıda belirtilen seçimlerde oy kullanmış seçmenlerden elde edilen veriler betimsel ve içerik analizi tekniklerinden yararlanılarak analiz edilmiştir. Araştırma grubunun oluşturulmasında olasılığa dayalı olmayan örneklem tekniği benimsenmiş ve amaçlı örnekleme tekniklerinden ölçüt örnekleme tekniği kullanılmıştır. Araştırmada maksimum örneklem çeşitliliğini yansıtmak amacıyla Atakum, İlkadım ve Terme ilçelerinden toplam 10 mahalle belirlenmiş ve bu mahallelerde oy kullanmış 64 katılımcıyla yarı yapılandırılmış mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Araştırma temel olarak iki büyük ittifak çatısını oluşturan Cumhur ve Millet ittifaklarının seçmenlerine odaklanmıştır. Araştırma bulguları, ittifakların farklı seçim türlerinde seçmenler üzerinde farklı siyasi ve sosyal etkiler yarattığını göstermektedir. Yapılan çalışma ittifakların seçmenler üzerinde yarattığı siyasi ve sosyal etkilerin temelinde seçmenlerin ideolojik kimliklerinin ve siyasi güven düzeylerinin belirleyici olduğunu göstermektedir. Bu iki temel etkenin dışında seçmenlerin; eğitim durumu, yaşadıkları yerin sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi, yaş, cinsiyet gibi farklılıkları, ittifakların seçmen davranışları üzerindeki etkilerini belirleyen diğer unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Araştırma bulguları, seçmenlerin ideolojik kimlik ve siyasi güven kavramları etrafında oluşan oy tercihleri dikkate alındığında, ideolojik türdeşliğe sahip partiler arasında kurulacak ittifakların seçimlerde başarı şanslarının daha yüksek olacağını göstermektedir. İdeolojik kimlik farklılığı ve yüksek siyasi güvensizlik özellikle Millet İttifakı içerisinde yer alan dindar ve seküler seçmenler arasında ortaya çıkan siyasi uyuşmazlığın en önemli nedenleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun bir sonucu olarak yapılan çalışma dindar ve seküler seçmenlerin bir arada bulunduğu -Millet İttifakı örneğinde olduğu gibi- bir ittifak yapısının çok fazla rasyonel olmadığını ve yapılacak seçimlerde başarı şansının düşük olduğunu göstermektedir. Ancak bazı seçmen grupları arasındaki derin ideolojik kimlik farklılıklarına ve yüksek siyasi güvensizliğe rağmen seçmenlerin, uygun aday profilinin yaratılması durumunda sandıkta uzlaşabildikleri görülmektedir. Yapılan çalışma özellikle yerel seçim ve cumhurbaşkanı seçiminde seçmen beklentilerini karşılayan doğru adayların belirlenmesinin gerek seçmen-parti, gerekse ittifak-seçmen uyumunun yakalanmasında kilit rol oynadığını ve seçim sonuçları üzerinde önemli etki yarattığını göstermektedir. Dolayısıyla siyasi partilerin kuracakları ittifaklarda sadece siyasi etken ve sonuçları değil, aynı zamanda sosyal etken ve sonuçları da dikkate almaları gerektiği ancak bu şekilde kurulan ittifakların seçimlerde başarı şanslarının daha yüksek olabileceği sonucuna varılmıştır. The aim of this study is to investigate the effects of the regulation enacted in the Grand National Assembly of Turkey in 2018, which allows the formation of alliances between political parties, on the voting behaviour of voters. In order to measure the effects of alliances on voters in different types of elections, 31 March 2019 local elections, 14 May 2023 parliamentary and presidential first round elections and 28 May 2023 presidential second round elections were included in the study. In the study, the data obtained from voters who voted in the above-mentioned elections in Atakum, İlkadım and Terme districts of Samsun were analysed using descriptive and content analysis techniques. In the formation of the research group, non-probability based sampling technique was adopted and criterion sampling technique, one of the purposeful sampling techniques, was used. In order to reflect the maximum sample diversity in the research, a total of 10 neighbourhoods from Atakum, İlkadım and Terme districts were determined and semi-structured interviews were conducted with 64 participants who voted in these neighbourhoods. The research mainly focused on the voters of the Cumhur and Millet alliances, which constitute the two major alliances. The findings of the research show that alliances have different political and social effects on voters in different types of elections. The study shows that the ideological identities and political trust levels of the voters are the determinants of the political and social effects of alliances on voters. Apart from these two main factors, other factors determining the effects of alliances on voter behaviours are the educational level, socioeconomic development level of the place where the voters live, age and gender. The findings of the research show that when the voters' voting preferences formed around the concepts of ideological identity and political trust are taken into consideration, the alliances to be established between parties with ideological identity will have a higher chance of success in the elections. Ideological identity differences and high political distrust are the most important reasons for the political incompatibility between religious and secular voters, especially within the Millet Alliance. As a result, the study shows that an alliance structure in which religious and secular voters are together -as in the case of the Millet Alliance- is not very rational and has a low chance of success in the elections. However, despite the deep ideological identity differences and high political distrust among some voter groups, it is observed that voters can compromise at the ballot box if a suitable candidate profile is created. This study shows that especially in local elections and presidential elections, the selection of the right candidates who meet the expectations of voters plays a key role in achieving both voter-party and alliance-voter harmony and has a significant impact on election results. Therefore, it is concluded that political parties should take into account not only political factors and results but also social factors and results in the alliances they will establish, and only in this way can the alliances established in this way have a higher chance of success in the elections.
  • Item
    Demokraside gerileme (democratic backsliding) sürecinin kavramsal ve olgusal incelenmesi: Türkiye-Polonya örnekleri üzerinden karşılaştırmalı bir analiz
    (Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2025) Süngü, Tayyar
    Demokraside gerileme son yıllarda bir fenomen haline dönüşerek dünya demokrasilerinde etkisini hissettirmekte ve en ileri demokrasi olarak ifade edilen ülkelerin dahi bu gerilemenin etkisinden kendilerini kurtaramadıkları görülmektedir. Bu tez çalışması, demokraside gerilemenin neden/niçin oluştuğunu analitik olarak, Türkiye-Polonya örnekleri üzerinden karşılaştırmalı, retrodüktif ve sistem yaklaşımıyla incelenmeye çalışmaktadır. Bu sebeple demokrasi kavramı sistemsel bir yaklaşımla ele alınmaktadır. Bu çalışmanın öncelikli hedefi, daha genel bir bakışla ve bir sistem yaklaşımıyla demokraside gerilemenin ‘niçin/neden’ oluştuğunu anlamaya çalışmak ve demokraside gerilemenin kuramsal boyutuna katkı sağlamaktır. Bu bağlamda tezin temel argümanı, demokraside gerilemenin, demokratik bir sistemde esas olarak aktör ve yapı arasındaki gerilimle oluşan, entropinin de yükselmesiyle birlikte meydana gelen düzensizliğin bir sonucu olduğu, kronik bir karakter taşıdığı ve aynı zamanda izlek bağımlı bir süreç olduğu ve bu sürecin belirli evrelerden, kritik dönüm noktalarından geçerek belirli bir aşamaya doğru evrildiğidir. Nitekim bu çalışma göstermiştir ki demokratik sistemde başlayan sıkıntılar ve adına günümüzde ‘demokraside gerileme’ denilen olgu, demokrasiye geçişle başlayan ve demokratik sistemin olgunlaşmasıyla birlikte ortaya çıkan, aşama aşama gelişerek derinleşen aktör-yapı mücadelesinin demokratik sistem üzerinde yarattığı aşırı baskı sonucunda oluşmaktadır. Çalışmanın sistem boyutunda, demokratik sistem tasarımı, David Easton’un politik sistem teorisinden yararlanılarak geliştirilmeye çalışılmıştır. Tasarlanan sistemin analitik boyutunu daha da derinleştirmek için demokratik sistemle evren arasında analojik bir ilişki kurularak, demokratik sistemin de evrene benzer işleyen bir yapısının olduğu ve evrendeki gibi demokratik sistemde de entropinin var olduğu kabul edilmiştir. Ancak demokratik sistem, evren gibi kapalı bir sistem değildir. Aksine politik sistem gibi tüketen (dissipative) bir yapıda, açık, yaşayan, negentropic bir yapıdadır. Demokratik sisteme, özellikle katılımla, dışarıdan enerji verildiğinde -diğer ifadeyle demokratik sistemi güçlendirici adımlar atıldığında- sistemdeki entropinin azalacağı ve demokratik sistemin tekrar kendi homeostatik dengesine kavuşacağı, bunun da demokraside gerilemeyi yavaşlatabileceği değerlendirilmiştir. Sonuç olarak demokraside gerileme, demokrasinin temel özelliklerinden birinde ya da birkaçında gözlenecek olumsuzlukla tanımlanabilecek kadar basite indirgenecek bir olgu değildir. Bu çalışma şunu da göstermiştir ki demokratik sisteme içkin entropinin varlığı ister pekişmiş ister pekişmemiş demokrasi olsun, demokratik sistemleri gelecekte de bu fenomen ile karşı karşıya bırakacaktır. Pekişmemiş demokrasiler açısından en sıkıntılı konu bu sürecin doğru yönetilememesinden dolayı sürecin uzaması ve bu durumun demokratik sistemdeki entropiyi yönetilemeyecek bir boyuta taşıması, sistemin kendisini kapatması, ülkenin otoriterleşmesi ve akabinde otokrasi eşiğiyle karşı karşıya kalınmasıdır. Pekişmiş demokrasileri tüm bu risklerden koruyan ise demokratik sistemlerindeki açık, negentropic yapı ve çevrenin/toplumun demokratik sistemle olan sağlıklı etkileşimidir.
  • Item
    Türkiye’de göçmen kadın emeği ile ilgili yazılmış lisansüstü tezler ve prekarya kavramsallaştırması
    (Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2023) Tunç, Dilara; Özcan, Nazlı Şenses
    Türkiye’de göçmenler, neoliberal kapitalizm ile beraber esnek ve güvencesiz çalışma koşullarından toplumda en çok etkilenen kesimdir. Neoliberal politikaların sonucunda esnek istihdam biçimlerinde güvencesiz bir şekilde çalışan insanlar prekarya olarak tanımlanmaktadır. Uluslararası emek göçü bağlamında, göçmenlerin gittikleri ülkelerde ucuz iş gücü kaynağı olarak, genelde kayıt dışı işlerde ve düzensiz statülerde çalıştıkları görülmektedir. Göçmen kadınlar bu koşullardan daha olumsuz etkilenmekte ve gerek emek piyasasında gerek sosyal yaşamda toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri deneyimlemektedir. Bu araştırmada, Türkiye’deki sosyal bilimler alanında 2013-2023 yılları arasında “kadın göçmen” ile ilgili yayınlanmış yüksek lisans ve doktora tezlerinde kadın göçmen emeğinin nasıl incelendiği, kavramsal ve teorik çerçevede nasıl ele alındığı incelenmektedir ve bu anlamda daha özelde Türkiye’de çalışan göçmen kadınlar, prekaryanın çeşitli tanımlamaları doğrultusunda değerlendirilmiştir. Migrants in Turkey are the segment of society most affected by flexible and precarious working conditions under neoliberal capitalism. As a result of neoliberal policies, people who work precariously in flexible forms of employment are defined as precariat. In the context of international labour migration, it is seen that migrants generally work in unregistered jobs and irregular statuses as a source of cheap labour in the countries they go to. Migrant women are more negatively affected by these conditions and experience gender inequalities both in the labour market and in social life. In this research, the examination of female immigrant labor in master's and doctoral theses published in the field of social sciences in Turkey between 2013-2023 is investigated. This includes how it is approached in a conceptual and theoretical framework, focusing specifically on immigrant women working in Turkey and evaluating them in line with various definitions of precarity.
  • Item
    Fransa ve Almanya örneğinde aşırı sağ'ın siyaset yapımında yeni bir sorun olarak digital aktivizm
    (Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2023) Atalay, Deniz; Mercan, Süleyman Sezgin
    1960 ve 1970’li yıllarda meydana gelen pek çok sosyal ve siyasal hareket, toplumlarda köklü değişimlere sebep olmuş ve toplumların giderek özgürlük ve hak arayışlarını arttırmıştır. Eskiye nazaran ele alınan konuların kitlelere daha çabuk iletilmesi ve daha anlaşılabilir olması bakımından değişim gösteren bu hareketler, gönüllülük esasına dayanmaktadır. Bu değişimlerin daha görünür ve anlaşılabilir olması açısından, bu hareketlere “yeni toplumsal hareketler” denilmiştir. Yeni toplumsal hareketlerin en büyük hedefi kamuoyu oluşturmaktır. Çünkü, güçlü bir kamuoyu sayesinde, yapılacak olan hareketin başarıya ulaşabileceğine hareketin katılımcıları inanmaktadırlar. Güçlü ve geniş bir kamuoyu için de dijital platformlara sıklıkla başvurmaktadırlar. Dijital platformlar sayesinde geniş kitlelere kolay bir şekilde ulaşarak, hareketin hangi amaca yönelik olduğunu kitlelere iletmektedirler. İnsanların dijital platformlar üzerinden örgütlenerek, fiziksel alanda eylemler gerçekleştirmesine dijital aktivizm denir. Dijital aktivizm yeni toplumsal hareketler için oldukça önemlidir. Elbette dijital platformların avantajlarından sadece yeni toplumsal hareketler yararlanmaz. Yeni oluşan kimlikleri tehdit olarak gören aşırı sağ kesim de bu platformları sıklıkla kullanmaktadır. Özellikle dijital platformlarda basit ve açık bir dil tercih eden yükselen aşırı sağ, hedef kitlelerine kolaylıkla erişebilmekte ve giderek kitlelerini genişletmektedir. Kendilerini halkın gerçek temsilcisi olarak konumlandıran ve başka siyasi hareketlerin himayesi altına girmek istemeyen aşırı sağ siyasetin temsilcileri, her şeye tepki gösterirken gözetim aracı haline gelen dijital platformların kendilerine karşı olan yönüne neden tepki göstermemektedirler sorusuna da bütün bu kavramlardan yola çıkarak yeni toplumsal hareketler kuramı çerçevesinde Almanya ve Fransa örnekleri ile tez boyunca cevaplandırılacaktır.Many social and political movements that occurred in the 1960s and 1970s have led to profound changes in societies, increasing the pursuit of freedom and rights among communities. These movements underwent transformations that facilitated the quicker and more understandable communication of their agendas to the masses, compared to the past. Due to these changes, they are referred to as "new social movements." The primary goal of these new social movements is to shape public opinion because the participants believe that a strong public support can lead the movement to success. To achieve a powerful and widespread public opinion, they frequently turn to digital platforms.Through digital platforms, they can easily reach broad audiences and communicate the purpose of their movement effectively. The process of organizing people through digital platforms to carry out physical actions is known as digital activism. Digital activism is highly important for new social movements. However, it's worth noting that not only new social movements benefit from the advantages of digital platforms. The rising far-right factions, who perceive these platforms as threats to their newly formed identities, also extensively use them. Especially the emerging far-right, favoring a straightforward and clear language on digital platforms, can easily access their target audiences and expand their following. The main question posed here is why representatives of the far-right politics, who position themselves as the true representatives of the people and do not want to be under the patronage of other political movements, do not react to the aspects of digital platforms that have turned into surveillance tools, despite their reactions to almost everything. In the context of a new social movement theory, this question will be explored throughout the thesis, with examples from Germany and France.
  • Item
    Türk-Yunan nüfus mübadelesi ve birinci kuşak giritli mübadillerin kimlik süreçleri
    (Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2023) Serdar, Irmak Seren; Şenses Özcan, Nazlı
    Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi, 1923 senesinde imzalanan Lozan Barış Anlaşması’ndan hemen sonra uygulamaya konulan ek bir protokol aracılığı ile kendisini hayata geçirmiştir. Anlaşmaya göre, Batı Trakya Türkleri ile İstanbul’da yaşayan Rumlar hariç olmak üzere, Yunanistan’da yaşayan Türkler Türkiye’ye ve Türkiye’de bulunan Rumlar ise Yunanistan’a gönderilmiştir. Böylelikle Anadolu’ya gelen mübadiller, ekonomik ve kültürel anlamda birçok değişiklik yaşamış ve bunun sonucunda iskan edildikleri yeni yerleşim yerlerine uyum sağlamakta zorlanmışlardır. Bu zorluklarla başa çıkmak için her mübadil grup farklı stratejiler geliştirmiştir. Örneğin Midilli'den gelen göçmenler kendilerini ‘Adalı’ kimliğiyle tanımlarken, Girit'ten gelen göçmenler kendilerini Giritli kimliğiyle tanımlamışlardır. Yani hemen hemen her grup içinde bulunduğu grubu referans almış ve bunun sonucunda da kendi sosyal kimliklerini yaratmışlardır. Giritlilik kimliği pek çok yönüyle hem Anadolu’nun yerel halkından hem de diğer göçmen gruplarından ayrılmayı ifade etmektedir. Bu çalışmada 1923 yılında gerçekleşen nüfus mübadelesinin Anadolu’ya gelen Giritli 1.Kuşak mübadillerin kimlik süreçlerine nasıl etki ettiği sosyal kimlik kuramıyla ele alınmıştır. Tez, ‘Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi Sosyal Kimlik Kuramı Bağlamında Giritli 1.Kuşak Mübadillerin Kimlik Süreçlerine Nasıl Etki Etmiştir?’ sorusu etrafında şekillenmiştir. Bu soruyu cevaplamak için gereken bulgular ise; ikincil kaynaklardan, filmlerden, belgesellerden ve romanlardan toplanmıştır.The Turkish-Greek Population Exchange was realized through an additional protocol that was put into effect immediately after the Lausanne Peace Agreement signed in 1923. According to the agreement, except for the Turks of Western Thrace and the Greeks living in Istanbul, the Turks living in Greece were sent to Turkey and the Greeks living in Turkey were sent to Greece. Thus, the immigrants who came to Anatolia experienced many economic and cultural changes and as a result, they had difficulty in adapting to their new settlements. To cope with these difficulties, each exchange group has developed different strategies. For example, while the immigrants from Lesbos identified themselves with the identity of being ‘Islanders’, the immigrants from Crete defined themselves with the identity of Cretan. In other words, almost every group took their group as a reference and as a result, they created their own social identities. The identity of Cretanism in many ways expresses separation from both the local people of Anatolia and other immigrant groups. In this study, how the population exchange that took place in 1923 affected the identity processes of the first generation immigrants from Crete, who came to Anatolia, is discussed with social identity theory. The thesis is shaped around the question of ‘How Did the Turkish-Greek Population Exchange Affect the Identity Process of Cretan 1st Generation Emigrants in the Context of Social Identity Theory?’ The findings required to answer this question are; collected from secondary sources, films, documentaries and novels.
  • Item
    Küresel adaletsizlikler ve toplum sözleşmesi: Beş adalet ilkesi ile Birleşmiş Milletler Analizi
    (Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2023) Aydın, Cihan; Damar, Erdem
    Bu tez çalışması günümüzde küresel olarak artan adaletsizliklerin nedenlerini araştırmaktadır. Adalet siyasi tarih boyunca talep edilen bir olgu olsa da adaletsizliklerin radikal bir biçimde arttığı dönemlerde daha fazla aranılan bir kavram olarak öne çıkmaktadır. Bu nedenle adalet arayışımız her ne kadar siyasi tarih kadar uzun bir geçmişe dayansa da her dönemin adalet arayışının kendine özgü nitelikleri; kavramın her dönemde yeniden düşünülmesini ve kümülatif/eklenik bir kuramsal yaklaşımla değerlendirilmesini gerektirmektedir. Çünkü siyasi tarih göstermektedir ki adalet çözülmesi ya da mutlak anlamda tanımlanması gereken bir kavramdan öte, her dönemde yaşanan adaletsizlikleri tanımlayabilen, bu bağlamda siyasi tarihten adalete dair norm ve ilkelerin analizlerine dayanarak sürekli geliştirilebilen kuramsal bir yaklaşımla kümülatif ve dinamik bir süreci ifade etmektedir. Bu ihtiyaç doğrultusunda bu tez çalışması günümüzde yaşanan bazı küresel adaletsizlikleri tanımlayarak, uzun bir adaletsizlik deneyimine sahip siyasi tarihten toplum sözleşmesi kuramı özelinde örneklerle adalete dair norm ve ilkeleri analiz ederek kuramsal bir yaklaşım geliştirmiştir. Bu kuramsal yaklaşım adalete dair mutlak tanımlardan öte, siyasi tarihin günümüzün adaletsizlikleriyle ilişkilendirilebilecek adaletsizlik deneyimlerini analiz ederek ulaştığı norm ve ilkelerin adaletin sağlanmasına dair kümülatif ve dinamik süreçte nasıl konumlanabileceğine dayanmaktadır. Buna göre bu tez çalışması günümüzde yaşanan kimi adaletsizlik sorunlarını siyasi tarihte yaşanan adaletsizlik deneyimleriyle ilişkilendirerek her bölüm sonunda adalete dair ulaştığı normların / ilkelerin birbiri ile olan nedensellik ilişkisini açıklayarak bütüncül bir kuramsal yaklaşım geliştirilmiştir. Sonuç olarak geliştirilen bu kuramsal modelle günümüzde küresel olarak barış ve adaleti sağlaması beklenen Birleşmiş Milletler (BM) analiz edilerek; günümüzde artmaya devam eden adaletsizliklerin ve küresel olarak sağlanamayan adaletin nedenleri açıklanmaktadır. This doctoral dissertation analyses causalities of today's accrescent global injustice. As justice has been an in demand concept throughout political history, it stands out as a more sought-after concept in times when injustice increased radically. For this reason, although our search for justice goes back as long as political history, the unique characteristics of each period's search for justice; requires the concept to be rethought and evaluated with a cumulative theoretical approach at all times. Because political history shows that justice, rather than a concept that needs to be resolved or defined in an absolute way, expresses a cumulative and dynamic process with a theoretical approach that can define the injustices experienced of all times and that can be continuously developed based on the analysis of norms and principles related to justice from political history. In line with this need, this doctoral dissertation has developed a theoretical approach by defining some global injustices experienced today and analyzing the norms and principles of justice with examples from political history with a long experience of injustice, specifically the social contract theory. This theoretical approach is based on how the norms and principles reached by analyzing the injustice experiences that can be associated with today's injustices in political history can be positioned in the cumulative and dynamic process of ensuring justice, rather than absolute definitions of justice. Accordingly, a holistic theoretical approach has been developed by associating some of the injustice problems experienced today with the injustice experiences in political history and explaining the causality relationship between the norms / principles regarding justice reached at the end of each chapter. As a result, the United Nations (UN), which is expected to provide global peace and justice today, is analyzed with this theoretical model; the reasons for the injustices that continue to increase today and the justice that cannot be provided globally are explained.
  • Item
    2001 sonrasından 2022'ye gelen süre içerisinde islamofobi'nin Almanya ve İngiltere'de gösterdiği değişiklik
    (Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2023) Uslu, Ahsen İrem; Mercan, Süleyman Sezgin
    İslamofobi konusu oldukça derin bir havuzu oluşturmaktadır. Dolayısıyla geçmişten günümüze pek çok araştırmacının dikkatini çekerek bu alanda çeşitli çalışmaların (İslamofobi’nin değerlendirilmesi konusunda yapılan vaka analizleri, Batı medyasının kullandığı ırkçı söylemler, 11 Eylül Saldırısı sonucunda Batı’nın Müslümanlara karşı bakışı vb.) yapılmasına neden olmuştur. Fakat, bu araştırmayı diğer araştırmalardan özgün kılan nokta; Batı’nın İslam’a ve Müslümanlara karşı olan algısını anlamlandırmaya çalışmasıdır. Yani tek bir ülke seçip bunun üzerinden genel bir sonuca ulaşmak yerine İslamofobi konusunda eylemleri ve söylemleriyle ön plana çıkan Almanya ile bu alanda çok fazla kendini göstermeyen ama arkadan arkaya İslam karşıtı tutumunu devam ettiren İngiltere örnekleri üzerinden gidilecektir. Böylece, 11 Eylül 2001 ve sonrasından günümüze gelene kadar ki süreçte bu ülkelerin İslam karşıtı tutumlarında bir değişiklik olup olmadığını ve bunun sonucunda hangisinin bir diğerine göre İslamofobi konusunda daha fazla derinleşme yaşayıp yaşamadığı tespit edilmeye çalışılacaktır. Almanya ve İngiltere örnekleri üzerinden konuyu karşılaştırmalı bir şekilde ele almadan önce konunun alt yapısını oluşturmak için ilk olarak, İslamofobi’nin Batı nezdinde nasıl ele alınarak tanımlandığından ve onu besleyen unsurlardan (yabancı düşmanlığı, köktencilik vb.) bahsedilip sonrasında Avrupa’nın İslam’a karşı neden fobi geliştirdiği ve zaman içerisinde bu fobide bir değişiklik olup olmadığı ortaya koyulacaktır. Son bölümde de örnek iki ülke olarak seçilen Almanya ve İngiltere’yi İslamofobi konusunda verdikleri tepkileri anlamak bağlamında karşılaştırmalı bir şekilde ele alarak hem benzer ve farklı oldukları yönleri hem de 2001’den 2022 yılına kadar ki süreçte İslamofobi’ye karşı verdikleri tepkilerin değişiklik gösterip göstermediği açıklanacaktır. Bu noktada süreç analizini gerçekleştirebilmek için uluslararası ve ulusal nitelikteki kurum ve kuruluşların raporlarından, yerel üniversitelerin bu kapsamda hazırladıkları değerlendirmelerden, ulusal ve uluslararası haber kaynaklarından, Alman ve İngiliz medyasının İslam ve Müslümanlara karşı kullandığı söylemlerden yararlanılarak yukarıda belirtilen bu zaman aralığı içinde bir değişimin olup olmadığının ortaya konması amaçlanmıştır.The subject of Islamophobia creates a very deep pool. Therefore, it has attracted the attention of many researchers from the past to the present and has led to various studies such as case studies on the evaluation of Islamophobia, racist rhetoric used by the Western media, the West's view of Muslims as a result of the September 9/11 Attack, etc. in this field. However, the point that makes this research unique from other studies is; it is trying to make sense of the West's perception of Islam and people who have adopted this belief. In other words, instead of choosing a single country and reaching a general conclusion, it will be gone through the examples of Germany, which stands out with its actions and discourses on Islamophobia, and England, which does not show itself much in this area. Thus, it will be tried to determine whether there has been a change in the anti-Islamic attitudes of these countries in the process from and after September 11 2001, and as a result, whether one of them has experienced more deepening in Islamophobia than the other. Before discussing the subject in a comparative way through the examples of Germany and England, in order to create the infrastructure of the subject firstly, explaining how Islamophobia is handled and defined by the West and the factors that feed it (xenophobia, fundamentalism, etc.) will be discussed. Afterwards, it will be revealed why Europe has developed a phobia against Islam and whether there has been a change in this phobia over time. In the last chapter, By considering Germany and England, chosen as the two sample countries, in a comparative way in order to understand their reactions to Islamophobia, it will be explained both their similarities and differences and whether their reactions to Islamophobia have changed in the period from 2001 to 2022. At this point, so as to carry out the process analysis, the reports of international and national institutions and organizations, the evaluations prepared by local universities in this context, national and international news sources, from the discourses used by the German and British media against Islam and Muslims were benefitted. At the same time, it is aimed to reveal whether there has been a change in the Islamophobic perception of these countries over a 20-year period.
  • Item
    Türkiye'nin kamu diplomnasisi faaliyetleri ve diaspora ile ilişkileri
    (Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2024) Mert, Yunus Emre; Dizdaroğlu, Cihan
    Bu çalışma, kamu diplomasisi çerçevesinde değerlendirilebilecek diaspora diplomasisinin tarihsel ve kavramsal analizini gerçekleştirerek, Türkiye’nin diaspora ile ilişkilerini incelenmeye odaklanmaktadır. Türkiye’nin geçmişten günümüze kadar sahip olduğu kültürel ve tarihi miras kamu diplomasisinin uygulanması konusunda önem arz etmektedir. Bu tarihsel mirasın Türk dış politikasında kullanılmaya başlaması ilk olarak Kamu Diplomasi Koordinatörlüğü ile başlamış akabinde kamu diplomasisi paradigması içerisinde yer alan diaspora diplomasisini şekillendirmiştir. Türk diasporasının dış politikayı şekillendirmesi ise yine bir başka kamu diplomasisi aktörü olan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı aracılığı ile gerçekleşmiştir. Çalışma kapsamında Türk diasporasının kavramsal çerçevesi değerlendirilmiş ve Türk diasporasının dış politikada etkili olup olmadığı araştırılmıştır. Kamu diplomasisi ve diaspora kavramlarının ve politikalarının olmadığı ama uygulanış biçimiyle benzeştiği tarihsel olaylar bu kavramlar üzerinden değerlendirilmiştir. 2000’li yıllarla beraber kamu diplomasisi ve diaspora politikalarının karar vericiler tarafından ciddiye alındığı ve kurumsallaştığı görülmektedir. Bu kurumsallaşma kamu diplomasisi aktörü olarak tanımlanan bir dizi kurumun açılmasını sağlamıştır. Bu kurumların diaspora ile olan ilişkisi özellikle 1961 İş Göçü Anlaşmaları neticesinde orta Avrupa’ya göç eden Türk vatandaşlarının günümüzde diaspora olarak görüldüğü analiz edilerek Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın ve diğer kurumların çalışmaları değerlendirilmiştir. This study focuses on analysing Turkey's relations with the diaspora by conducting a historical and conceptual analysis of diaspora diplomacy, which can be considered within the framework of public diplomacy. Turkey’s cultural and historical heritage from the past to the present is important for the implementation of public diplomacy. The use of this historical heritage in Turkish foreign policy first started with the Public Diplomacy Coordination Office and then shaped the diaspora diplomacy within the public diplomacy paradigm. The Turkish diaspora shaped foreign policy through another public diplomacy actor, the Presidency for Turks Abroad and Related Communities. Within the scope of the study, the conceptual framework of the Turkish diaspora has been assessed, and the effectiveness of the Turkish diaspora in foreign policy has been discussed. Historical events resembling, in implementation, the concepts of public diplomacy and diaspora, even though these terms did not exist at the time, have been evaluated through these concepts. It has been observed that, since the 2000s, public diplomacy and diaspora policies have been taken seriously and institutionalized by decisionmakers. This institutionalization has led to the establishment of several institutions defined as public diplomacy actors. The relationship of these institutions with the diaspora, by analysing that the Turkish citizens who migrated to Central Europe particularly as a result of the 1961 Labor Migration Agreements are considered part of the diaspora, the efforts of the Presidency for Turks Abroad and Related Communities and other institutions have been evaluated.