Enstitüler / Institutes

Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11727/1390

Browse

Search Results

Now showing 1 - 10 of 2516
  • Item
    Okul psikolojik danışmanlarının akış deneyiminin karakter güçlerine göre incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2025) Bol, Ramazan; Atalay, Nazife Üzbe
    Bu araştırmasının amacı, okul psikolojik danışmanlarının mesleki yaşamlarında deneyimledikleri akış durumunun, bireysel karakter güçleriyle olan ilişkisini incelemektir. Eğitim ortamlarında öğrenci, öğretmen ve velilere yönelik çok yönlü psikolojik destek sunan okul psikolojik danışmanları, yoğun mesleki sorumluluklarının ve çeşitli stres faktörlerinin etkisi altındadır. Bu bağlamda, danışmanların mesleki doyumlarını ve iyi oluşlarını artıran akış deneyimi, motivasyonlarını ve profesyonel verimliliklerini destekleyen önemli bir psikolojik durum olarak öne çıkmaktadır. Pozitif psikolojinin temel çerçevelerinden biri olan PERMA modelinde yer alan "katılım" boyutuyla ilişkilendirilen akış deneyimi, bireyin yaptığı işe yüksek düzeyde odaklandığı ve tatmin yaşadığı bir zihinsel durumu tanımlar. Bu araştırmada, Türkiye genelinde farklı eğitim kademelerinde görev yapan 379 okul psikolojik danışmandan elde edilen veriler analiz edilmiştir. Katılımcılardan, Demografik Bilgi Formu, Çalışmada Akış Deneyimi Ölçeği (ÇADÖ) ve Karakter Güçleri Envanteri (VIA-IS-P) yoluyla veri toplanmış; SPSS programı aracılığıyla yapılan t-testi, ANOVA ve çoklu regresyon analizleri ile istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. Elde edilen bulgular, danışmanların yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, mesleki deneyim süresi gibi demografik değişkenlerine göre akış deneyimlerinde anlamlı farklılıklar olduğunu ortaya koymuştur. Bununla birlikte, karakter güçlerinin özellikle öz disiplin, empati, sosyal zeka, iyimserlik ve psikolojik dayanıklılık gibi yönlerin akış deneyimini anlamlı düzeyde yordadığı tespit edilmiştir. Araştırma sonuçları, karakter güçlerinin okul psikolojik danışmanlarının mesleki işlevsellikleri ve ruhsal dayanıklılıkları üzerindeki etkisinin dikkate değer olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda, danışmanların güçlü yönlerini fark etmeleri ve mesleki pratiklerinde aktif biçimde kullanmaları, hem mesleki tükenmişliğin azaltılması hem de öğrencilere sunulan psikolojik danışma hizmetlerinin niteliğinin artırılması açısından büyük önem taşımaktadır. Araştırma, karakter temelli farkındalık çalışmalarının ve pozitif psikoloji odaklı müdahalelerin, danışmanların mesleki gelişim süreçlerine entegre edilmesi gerektiğine işaret etmekte; bu sayede bireysel ve kurumsal düzeyde daha sürdürülebilir ve doyum sağlayıcı uygulamaların mümkün olabileceğini ortaya koymaktadır. The aim of thesis is to examine the relationship between school psychological counselors' experiences of flow in their professional lives and their individual character strengths. School counselors, who provide comprehensive psychological support to students, teachers, and parents in educational settings, often operate under intense workloads and various stressors. In this context, the flow experience emerges as a crucial psychological state that enhances counselors' motivation, job satisfaction, and professional efficiency. Flow, which is conceptually linked to the “engagement” dimension of Seligman’s PERMA model, refers to a mental state in which individuals are deeply immersed in an activity and experience high levels of focus and satisfaction. In this study, data were collected from 379 school counselors working at different educational levels across Türkiye. Participants responded to a Demographic Information Form, the Work-Related Flow Inventory (ÇADO), and the VIA Inventory of Strengths (VIA-IS-P). The data were analyzed using t-tests, ANOVA, and multiple regression analysis through the SPSS software. The findings revealed that counselors’ flow experiences significantly varied based on demographic variables such as age, gender, education level, and years of professional experience. Moreover, character strengths—particularly self-discipline, empathy, social intelligence, optimism, and resilience—were found to be significant predictors of flow experience. The results of the study highlight the substantial impact of character strengths on counselors’ professional functioning and psychological resilience. In this regard, school counselors' ability to recognize and actively utilize their personal strengths can play a critical role in reducing occupational burnout and enhancing the quality of psychological counseling services provided to students. This study emphasizes the necessity of integrating strength-based awareness training and positive psychology-oriented interventions into counselors’ professional development processes. Such an approach can contribute to more sustainable and satisfying practices at both individual and institutional levels.
  • Item
    Ebeveynlerin empati düzeylerinin farklılıklara açıklık ile ilişkisinin incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2025) Dönmez, Ecem; Çağ, Pınar
    Bu araştırmanın amacı, ebeveynlerin empati düzeylerinin farklılıklara açıklık eğilimleri üzerindeki etkisini incelemektir. Günümüz toplumlarında artan çok kültürlü yapı ve toplumsal çeşitlilik, bireylerin farklılıklara karşı geliştirdikleri tutumları daha da önemli hâle getirmektedir. Bu bağlamda, bireyin sosyal dünyaya olan açıklığı, büyük ölçüde erken dönemde edinilen sosyal öğrenme deneyimlerine ve özellikle aile ortamındaki duygusal etkileşimlere dayanmaktadır. Empatik ebeveynlik tutumlarının, çocuklarda sosyal farkındalık, hoşgörü ve kültürel duyarlılık gibi yönelimlerin gelişimini desteklediği düşünülmektedir. Araştırma ilişkisel tarama modeli ile desenlenmiş, 2024–2025 eğitim-öğretim yılında Türkiye'de özel ve devlet ilkokullarına devam eden çocukların ebeveynlerinden oluşan 235 kişilik örneklem grubuyla yürütülmüştür. Veri toplama aracı olarak Empati Düzeyi Belirleme Ölçeği ile Miville-Guzman Evrensellik-Farklılık Yönelimi Ölçeği kullanılmıştır. Elde edilen veriler korelasyon ve regresyon analizleri ile değerlendirilmiştir. Araştırma bulguları, ebeveynlerin empati düzeyleri ile farklılıklara açıklık düzeyleri arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Regresyon analizleri, empati düzeyinin farklılıklara açıklığın anlamlı bir yordayıcısı olduğunu göstermiştir. Demografik değişkenler açısından yalnızca eğitim düzeyinin farklılıklara açıklık üzerinde anlamlı bir etkisi bulunurken, yaş, cinsiyet ve gelir değişkenleri anlamlı bir farklılık göstermemiştir. Bu sonuçlar, empati becerilerinin yalnızca kişilerarası ilişkileri değil; aynı zamanda toplumsal çeşitliliğe yönelik tutumları da şekillendirdiğini göstermektedir. Bulgular, aile temelli psikolojik danışma ve ebeveyn eğitim programlarının, kapsayıcı ve çok kültürlü bir toplum yapısının gelişimine katkı sağlayabileceğine işaret etmektedir. The aim of this study is to examine the effect of parents’ empathy levels on their tendencies toward openness to diversity. In contemporary societies characterized by increasing multicultural structures and social diversity, individuals’ attitudes toward differences have gained greater importance. In this context, openness to the social world is largely shaped by early social learning experiences, particularly the emotional interactions within the family environment. It is assumed that empathic parenting practices support the development of orientations such as social awareness, tolerance, and cultural sensitivity in children. The study was designed using a relational survey model and conducted with a sample group of 235 parents whose children were enrolled in public and private primary schools in Turkey during the 2024–2025 academic year. The Empathy Quotient and the Miville-Guzman Universality-Diversity Scale were used as data collection instruments. The obtained data were analyzed through correlation and regression techniques. The findings indicated that parents’ empathy levels were positively and significantly associated with their openness to diversity. Regression analyses showed that empathy significantly predicted openness to diversity. Among demographic variables, only educational level had a significant effect on openness to diversity, while age, gender, and income level did not show meaningful differences. These results demonstrate that empathy skills shape not only interpersonal relationships but also individuals’ attitudes toward social and cultural diversity. The findings provide important insights for family-based psychological counseling practices and parent training programs, emphasizing the potential contribution of empathic parenting to the development of an inclusive and multicultural society.
  • Item
    Üniversite öğrencilerinin eko-kaygı düzeyleri ile gelecek yönelimi, umut ve psikolojik iyi oluş düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2025) Çetiner, Suzan; Çetin Gündüz, Hicran
    Bu çalışmada üniversite öğrencilerin eko-kaygı düzeyleri ile gelecek yönelimi, umut ve psikolojik iyi oluş düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi hedeflemiştir. Bu kapsamda bağımsız değişken olarak eko-kaygı düzeyi, bağımlı değişken olarak gelecek yönelimi, umut ve psikolojik iyi oluş düzeyi ele alınmıştır. Bu amaç doğrultusunda ilişkisel tarama modelinde bir çalışma yürütülmüştür. Araştırma 2024-2025 eğitim-öğretim yılında, Ankara ilinde farklı devlet ve vakıf üniversitelerinin Eğitim Fakültelerinde öğrenim gören 393 kadın ve 209 erkek olmak üzere 602 üniversite öğrencisiyle yürütülmüştür. Verileri toplamak amacıyla Eko-Anksiyete Ölçeği, Sürekli Umut Ölçeği, Psikolojik İyi Oluş Ölçeği, Geleceğe Yönelik Tutum Ölçeği ve araştırmacı tarafından geliştirilen Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Öğrencilerin Eko-Anksiyete Ölçeğinden aldıkları puanların kişisel bilgi formunda bulunan sosyodemografik değişkenlere göre anlamlı bir şekilde farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek amacıyla; cinsiyet ve yaş değişkeni için Bağımsız Örneklem T-Testi yapılmıştır. Eko-kaygı düzeylerinin algılanan sosyoekonomik düzey, yaşamının çoğunu geçirdiği yerleşim birimi, yaşamının çoğunu geçirdiği coğrafi bölge, haftalık sosyal medyada geçirilen süre, haftalık haberleri takip etmek için ayrılan süre ve çevre dostu davranışlara katılma durumu değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediği Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) kullanılarak incelenmiştir. Üniversite öğrencilerinin eko-kaygı düzeylerinin umut, psikolojik iyi oluş ve gelecek yönelimlerini anlamlı düzeyde yordayıp yordamadığını belirlemek amacıyla Basit Doğrusal Regresyon Analizi kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre eko-kaygı düzeyinin demografik değişkenlere göre incelenmesi sonucunda eko-kaygı düzeyi ile algılanan sosyoekonomik düzey arasında anlamlı bir farklılık bulunmazken yaş, cinsiyet, yaşamının çoğunu geçirdiği yerleşim birimi, yaşamının çoğunu geçirdiği coğrafi bölge, haftalık sosyal medyada geçirilen süre, haftalık haberleri takip etmek için ayrılan süre ve çevre dostu davranışlara katılma durumu arasında anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Eko-kaygının gelecek yönelimi, umut ve psikolojik iyi oluşun istatistiksel olarak anlamlı birer yordayıcısı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Elde edilen bulgular ilgili alan yazın ışığında tartışılmış ve geleceğe yönelik öneriler sunulmuştur. This study aimed to examine the relationship between university students' eco-anxiety levels and their future orientation, hope and psychological well-being levels. In this context, eco-anxiety level was taken as the independent variable and future orientation, hope and psychological well-being levels were taken as the dependent variables. For this purpose, a study was conducted in the relational survey model. The research was conducted with 602 university students, 393 female and 209 male, studying in the Education Faculties of different public and foundation universities in Ankara in the 2024-2025 academic year. In the study, data were obtained by using the Eco-Anxiety Scale, the Dispositional Hope Scale, the Psychological Well-Being Scale, the Attitude Towards the Future Scale and the Personal Information Form. An Independent Sample T-Test was conducted for gender and age variables to determine whether the scores of the students on the Eco-Anxiety Scale differed significantly according to the sociodemographic variables included in the personal information form. One-Way Analysis of Variance (ANOVA) was used to examine whether eco-anxiety levels differed significantly according to variables such as perceived socioeconomic level, place of residence where most of one's life is spent, geographic region where most of one's life is spent, time spent on weekly social media, time spent following weekly news, and participation in environmentally friendly behaviors. Simple linear regression analysis was used to determine whether university students' eco-anxiety levels significantly predicted their hope, psychological well-being and future. According to the results obtained, as a result of examining the eco-anxiety level according to demographic variables, no significant difference was found between the eco-anxiety level and the perceived socioeconomic level, while a significant difference was found between age, gender, the settlement where most of one's life is spent, the geographical region where most of one's life is spent, the time spent on weekly social media, the time spent following weekly news, and the status of participating in environmentally friendly behaviors. It was concluded that eco-anxiety is a statistically significant predictor of future orientation, hope and psychological well-being. The findings were discussed in the light of the relevant literature and suggestions for the future were presented.
  • Item
    Psikolojik danışmanların gözünden çocukların duygusal ihmali
    (Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2025) Günaydın, Alara; Çok, Figen
    Bu çalışmanın amacı, erken çocukluk dönemi çocuklarına yönelik olarak psikolojik danışmanların çocuklarda duygusal ihmali nasıl algıladıklarını ve ele aldıklarını incelemektir. Nitel bir araştırma deseni kullanılmış ve okul öncesi eğitim kurumlarında çalışan 15 psikolojik danışmanla yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Amaca yönelik hazırlanan görüşme formu daha sonra uzman geribildirimlerine göre geliştirilmiştir. Verileri yorumlamak için tematik analiz uygulanmıştır. Analizler araştırmacı tarafından verilen komutlar kullanılarak bir yapay zekâ aracının yardımıyla desteklenmiştir. Bulgular, psikolojik danışmanların duygusal ihmali genellikle kasıtlı zarar vermekten ziyade çocukların sevgi, güvenlik ve onaylanma gibi duygusal ihtiyaçlarının karşılanmaması olarak tanımladıklarını göstermektedir. Katılımcılar, özellikle fiziksel bakımın duygusal bağdan daha öncelikli olduğu ailelerde, kültürel değerlerin duygusal ihmali genellikle normalleştirdiğini belirtmiştir. Psikolojik danışmanların değerlendirmelerine göre katkıda bulunan faktörler arasında düşük ebeveyn duygusal farkındalığı, ebeveynlerin çözülmemiş travmaları ve dijital cihazların aşırı kullanımı yer almaktadır. Danışmanlar, duygusal ihmalin duygusal geri çekilme, aşırı uyum gösterme ve duygusal tepkisizlik gibi uzun vadeli sonuçlarını ifade etmiştir. Katılımcılar tarafından erken çocukluk yılları, özellikle de 0-6 yaş arası, erken farkındalık ve müdahale için kritik olarak görülmüştür. Psikolojik danışmanlardan konuya ilişkin gelen öneriler arasında ebeveynler arasında duygusal okuryazarlığın artırılması, okullarda travmaya duyarlı uygulamaların hayata geçirilmesi ve oyun, sanat gibi dışavurumcu terapilerin entegre edilmesi yer almaktadır. Bulgular ayrıca, duygusal bakım vermeye yönelik kültürel tutumları geliştirmek için daha fazla farkındalığa ihtiyaç olduğunu vurgulamaktadır. Sonuç olarak, psikolojik danışmanların duygusal ihmali ele alma konusundaki teorik ve pratik becerilerini güçlendirmek için kapsamlı ve kültürel farkındalık sağlayan eğitim desteği önerilebilir. The aim of this study was to examine how psychological counsellors in early childhood period perceive and address emotional neglect in children. A qualitative research design was used and semi-structured interviews were conducted with 15 counsellors working in preschool education institutions. An interview form was prepared and presented for expert feedback and was developed accordingly. Thematic analysis was applied to interpret the data, supported by an artificial intelligence tool using commands given by the researcher. The findings show that counsellors generally define emotional neglect as the failure to meet children's emotional needs such as love, safety and approval rather than intentional harm. Participants indicated that cultural values often normalise emotional neglect, especially in families where physical care is prioritised over emotional bonding. According to the psychological counsellors' assessments, contributing factors included low parental emotional awareness, parents' unresolved traumas, and overuse of digital devices. Counsellors have identified long-term consequences of emotional neglect, such as emotional withdrawal, over-adjustment and emotional unresponsiveness. The early childhood years, particularly 0-6 years, were seen as critical for early identification and intervention. Recommendations include increasing emotional literacy among parents, implementing trauma-sensitive practices in schools, and integrating expressive therapies such as play and art. The study also emphasises the need for greater community awareness to develop attitudes for emotional caregiving. In conclusion, comprehensive and culturally sensitive support to strengthen counsellors' theoretical and practical skills in addressing emotional neglect might be suggested.
  • Item
    Ergenlerin ve ebeveynlerin gözünden ergenler için koruyucu ve risk faktörleri ve eğitim beklentileri
    (Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2025) Erbakan, Begüm; Çok, Figen
    Bu araştırmanın amacı, ebeveynlerin ve ergenlerin bakış açısından ergenler için risk ve koruyucu faktörlerin neler olduğunu ortaya konmasının yanı sıra ergenlerin okul yaşantıları ve eğitimlerine ilişkin beklentilerinin belirlenmesidir. Ergen ve ebeveynlerin davranışlarını ve düşüncelerini anlamlandırmak amacıyla açık ve tutarlı ifadelerin kullanılabileceği ve esnek bir şekilde ebeveyn ve ergen düşüncelerini belirlemek için nitel araştırma deseni kullanılmıştır. Çalışma grubunu, Ankara ilinde bir lisede eğitimine devam eden 10 öğrenci (5 kız, 5 erkek) ve 10 ebeveyn (5 kadın, 5 erkek) oluşturmaktadır. Araştırma verileri yüz yüze toplanmıştır. Veriler MAXQDA yazılımıyla analiz edilmiştir. Araştırma kapsamında elde edilen bulgular yedi ana temada toplanmıştır: (1) Genel yaşam deneyimi ve zorluklarla baş etme becerileri, (2) bireysel risk faktörleri, (3) çevresel risk faktörleri, (4) koruyucu faktörler, (5) eğitim beklentileri, (6) gelecek ve yetişkinlik yaşamına ilişkin beklentiler ve (7) ebeveyn görüşleri. Ergenlerin büyük bir bölümü yaşamlarını genel olarak “sıradan ama iyi” olarak tanımlarken, özellikle akademik yük, zaman yönetimi ve sınav stresi gibi faktörlerin yaşam doyumlarını olumsuz etkilediği görülmüştür. Bazı katılımcılar arkadaş ilişkilerinde sorunlar yaşadıklarını, okul ortamının yetersiz olduğunu ve stresle baş etmek için içe çekilme, aile desteği alma ya da görmezden gelme gibi stratejiler geliştirdiklerini ifade etmiştir. Bu durum, bireylerin hem uyum sağlayan (adaptif) hem de kaçınmacı başa çıkma eğilimleri arasında gidip geldiklerini ortaya koymuştur. Bireysel risk faktörleri arasında öne çıkan temalar; yüksek kaygı düzeyi, aşırı duygusallık, sinirlilik, hırs, aşırı uyum ve benmerkezli yaklaşım olarak belirlenmiştir. Bu özelliklerin bazıları ergenlerin psikolojik gelişim süreçlerine zarar verebilecek potansiyele sahip olup, öz düzenleme becerilerinin ve sosyal farkındalığın desteklenmesi gerekliliğini göstermektedir. Çevresel risk faktörleri ise sosyal medya, olumsuz arkadaş çevresi, okul ortamı ve fiziksel güvenlik kaygıları olarak belirlenmiştir. Sosyal medyanın sınır tanımayan yapısı ve akran etkisinin gücü, ergenlerin dışsal yönlendirmelere açık hale gelmesine neden olabilmektedir. Buna karşılık, koruyucu faktörler arasında en çok vurgulanan unsur aile desteğidir. Katılımcılar demokratik ve destekleyici ebeveyn tutumlarının yanı sıra, olumlu arkadaş çevresi, fiziksel-sportif etkinlikler ve sağlıklı rol modellerin koruyucu etkiler yarattığını ifade etmiştir. Eğitim beklentileri bağlamında, ailelerin çocuklarından yüksek akademik başarı, yurt dışı olanakları ve mutlu olabilecekleri meslek seçimleri yapmaları yönünde beklentiler taşıdığı görülmüştür. Ancak bazı aileler bu süreci yalnızca başarı ekseninde değil; içsel doyum, uygunluk ve bireysel mutluluk temelinde değerlendirmiştir. Ergenlerin geleceğe ve yetişkinliğe dair beklentileri hem kişilik özelliklerinin sürekliliği hem de değişim ve olgunlaşma arzusu etrafında şekillenmiştir. Katılımcıların bir kısmı gelecekte daha anlayışlı, duyarlı bireyler olmayı ve bağımsız yaşam sürmeyi hedeflediklerini dile getirmiştir. The purpose of this study is to identify the risk and protective factors perceived by both adolescents and their parents, and to explore adolescents' experiences in school experiences as well as their educational expectations. A qualitative research design was adopted in order to elicit clear, coherent, and flexible responses that would help interpret the behaviors and thoughts of adolescents and their parents. The study group consisted of 10 high school students (5 female, 5 male) and 10 parents (5 female, 5 male) from a high school located in Ankara, Türkiye. Data were collected through face-to-face interviews and analyzed using MAXQDA software. The findings of the study were categorized under seven main themes: (1) general life experience and coping with challenges, (2) individual risk factors, (3) environmental risk factors, (4) protective factors, (5) educational expectations, (6) future and adulthood-related expectations, and (7) parental perspectives. Most adolescents described their lives as “ordinary but fine,” yet reported that factors such as academic workload, time constraints, and exam-related stress negatively affected their life satisfaction. Some participants reported experiencing difficulties in peer relationships, inadequate school environments, and employing coping strategies such as withdrawal, seeking family support, or ignoring stressors. This indicates that individuals fluctuate between adaptive and avoidant coping tendencies. Prominent individual risk factors included high anxiety levels, emotional sensitivity, irritability, ambition, excessive compliance, and egocentric approach. Some of these traits have the potential to hinder adolescents’ psychological development, highlighting the need to support self-regulation skills and social awareness. Environmental risk factors emerged as social media, negative peer influence, school settings, and concerns about physical safety. The boundless nature of social media and the strong influence of peers may make adolescents more susceptible to external influences. In contrast, the most frequently emphasized protective factor was family support. Participants noted that democratic and supportive parenting, along with positive peer relationships, participation in physical and sports activities, and healthy role models, had a protective effect on psychological resilience. In terms of educational expectations, families were observed to expect high academic achievement, opportunities abroad, and career choices that would lead to their children's happiness. However, some families approached this process not solely from a success-oriented perspective but based on internal satisfaction, suitability, and individual well-being. Adolescents’ expectations for the future and adulthood were shaped by both a continuity of personality traits and a desire for change and maturation. Some participants expressed a goal of becoming more understanding and sensitive individuals in the future and living independent lives.
  • Item
    Mapping the interface between pragmatics and EFL teaching in Türkiye: A review study of current research trends and gaps
    (Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2025) Gültekin, Merve; Şahin, Sevgi
    This systematic review study aims to depict the status-quo of research on pragmatics in teaching English as a Foreign Language (EFL) in Türkiye in an effort to reveal trends and gaps in the literature. To this end, it examines relevant master's theses (M.A.) and doctoral dissertations (Ph.D.) conducted in Türkiye over the last 10 years, thoroughly investigating their scope, research design, participants, and data collection instruments through systematic content analysis. The findings revealed that 84 theses on pragmatics in the context of EFL teaching were conducted in Türkiye within the past decade. Results also demonstrated that the studies primarily focused on cross-cultural pragmatics and speech acts, showing a great interest in various communicative aspects of language and how language operates in various cultures. Considering methodology, most studies adopted a mixed-methods research design, displaying a preference for relying on both qualitative and quantitative data. A variety of data collection tools were found to be used in the studies, predominantly surveys and discourse completion tasks. Moreover, cross-cultural pragmatics and speech acts (i.e., apologies, refusals, and requests) were explored more than other topics of pragmatics (i.e., pragmatic failure, politeness, and implicatures). It can be concluded that the studies conducted over the past decade in Türkiye tend to be more conventional, while recent global research trends in pragmatics in the EFL context have deflected the focus into topics such as digital communication, intercultural communicative competence, and assessment of pragmatic competence. This study is believed to yield valuable insight for researchers in applied linguistics by identifying gaps in the relevant literature and offering recommendations for further research in deficient areas of study. Bu sistematik derleme çalışması, Türkiye'de Yabancı Dil Olarak İngilizce (YDİ) öğretimi ve edimbilim üzerine yapılmış araştırmaların mevcut durumunu ortaya koymayı ve alanyazındaki yönelimleri ve eksiklikleri belirlemeyi amaçlamaktadır. Bu doğrultuda, örneklem olarak Türkiye’deki son 10 yıla ait ilgili yüksek lisans ve doktora tezleri incelenmiş, söz konusu çalışmaların kapsamı, araştırma desenleri, katılımcıları ve veri toplama araçları sistematik içerik analizi yöntemiyle analiz edilmiştir. Çalışmanın bulguları, son 10 yıl içerisinde Türkiye’de YDİ ve edimbilim bağlamında toplam 84 yüksek lisans ve doktora tezinin yayınlandığını ortaya koymuştur. Ayrıca sonuçlar, bu çalışmaların öncelikli olarak kültürlerarası edimbilim ve söz edimleri konuları üzerine odaklandığını, aynı zamanda dilin iletişimsel yönlerine ve kültürler arası nasıl yapılandığına yönelik dikkate değer bir ilgi olduğunu ortaya koymuştur. Araştırma deseni açısından değerlendirildiğinde, çalışmaların çoğunun nicel ve nitel yöntemleri bir arada kullandığı; karma yöntem desenini benimsediği gözlemlenmiştir. Analiz edilen bu çalışmaların veri toplama araçlarının çeşitlilik gösterdiği, ancak en yaygın olarak anketler ve söylem tamamlama görevlerinin (DCT) uygulandığı görülmüştür. Ayrıca, kültürlerarası edimbilim ve söz edimleri (örn. özür dileme, reddetme ve istekte bulunma) konularının; edimbilimsel başarısızlık, nezaket ve çıkarımsal anlam gibi diğer alt alanlara kıyasla daha sık çalışıldığı gözlemlenmiştir. Genel olarak değerlendirildiğinde, Türkiye’de son 10 yılda yürütülen çalışmaların daha alışılagelmiş konular etrafında şekillendiği; buna karşılık YDİ ve edimbilim bağlamı üzerine dünya çapında yapılan araştırmaların daha çok dijital iletişim, kültürlerarası iletişimsel yeterlik ve edimbilimsel yeterliğin değerlendirilmesi gibi konular üzerine gerçekleştirildiği söylenebilir. Bu çalışmanın, alanyazındaki eksiklikleri belirlemesi ve bu eksik alanlara yönelik ileride yapılacak çalışmalar için öneriler sunması bakımından, uygulamalı dilbilim alanında çalışan araştırmacılara önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir.
  • Item
    The impact of mass mediatools on listening and speaking skills of preparatory school students at Başkent University
    (Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2025) Şahin, Başak; Üstün Kaya, Senem
    This research examines how the speaking and listening skills of Başkent University preparatory school students are affected by mass media (television, news media, internet and cinema as learning aids). Various studies conducted in this field were included in the study and it was observed how mass media, especially television, news media, internet and movies, can improve students' language learning, especially EFL education. The main purpose of the study is to determine how mass media improves students' speaking and listening skills and how it affects students' motivation and engagement towards learning. By examining how students interact with mass media based on the type and frequency of media consumption, important factors affecting language proficiency are discussed. The participants include 100 preparatory students and five instructors. The study collects quantitative data on students' expression skills using a “Checklist for Measuring Communicative Abilities”, used with permission from Muhsin Yanar (2013), to examine students' media preferences and behaviours. In a structured interview with five teachers, qualitative information is obtained about students' participation and motivation, as well as the benefits, disadvantages and real-world applications of incorporating mass media into EFL lessons. Statistical analysis of the data and application of thematic analysis to qualitative data will lead to significant changes in speaking and listening skills. The results are expected to highlight how mass media can be incorporated into EFL education and how this can bridge the gap between classroom instruction and everyday language use. This study contributes to the growing body of knowledge on how media and technology can create engaging and dynamic learning environments to maximize EFL students’ language development. Bu araştırma, kitle iletişim araçlarının (televizyon, haber medyası, internet ve sinema) Başkent Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu İngilizce Hazırlık Sınıfı öğrencilerinin konuşma ve dinleme becerileri üzerindeki etkisini ölçmeyi amaçlamaktadır. Bu alanda yürütülen çeşitli araştırmalar çalışmaya dâhil edilmiş ve kitle iletişim araçlarının, özellikle televizyon, haber medyası, internet ve filmlerin öğrencilerin dil öğrenimini, Yabancı Dil Olarak İngilizce eğitimini nasıl iyileştirebileceği gözlemlenmiştir. Çalışmanın temel amacı, kitle iletişim araçlarının öğrencilerin konuşma ve dinleme becerilerini nasıl geliştirdiğini ve öğrencilerin öğrenmeye yönelik motivasyon ve katılımını nasıl etkilediğini belirlemektir. Öğrencilerin kitle iletişim araçlarıyla etkileşiminin türü ve sıklığına göre nasıl olduğu incelenerek, dil yeterliliğini etkileyen önemli faktörler belirtilmiştir. Katılımcılar 103 hazırlık öğrencisi ve 5 öğretmenden oluşmaktadır. Çalışma, öğrencilerin medya tercihlerini ve davranışlarını incelemek için Muhsin Yanar'ın (2003) izniyle kullanılan "İletişimsel Yetenekleri Ölçme Kontrol Listesi" (Checklist for Measuring Communicative Abilities) kullanılarak öğrencilerin ifade becerileri hakkında nicel veriler toplamaktadır. Beş öğretmenle yapılan yapılandırılmış bir görüşmede, öğrencilerin katılımı ve motivasyonu ile kitle iletişim araçlarının İngilizce Yabancı Dil Eğitimi derslerine dâhil edilmesinin faydaları, dezavantajları ve gerçek dünyadaki uygulamaları hakkında nitel bilgiler elde edilmiştir. Verilerin istatistiksel analizi ve nitel verilere tematik analizin uygulanması, konuşma ve dinleme becerilerinde önemli değişikliklere yol açacaktır. Sonuçlar, kitle iletişim araçlarının Yabancı Dil Olarak İngilizce eğitimine nasıl dâhil edilebileceğini ve bunun sınıf içi eğitim ile günlük dil kullanımı arasındaki boşluğu nasıl kapatabileceğini vurgulamalıdır. Bu çalışma, medya ve teknolojinin Yabancı Dil Olarak İngilizce öğrenen öğrencilerin dil gelişimini en üst düzeye çıkarmak için ilgi çekici ve dinamik öğrenme ortamları nasıl yaratabileceğine ilişkin büyüyen bilgi birikimine katkıda bulunmaktadır.
  • Item
    Yabancı dil olarak türkçe öğretimi ders kitaplarında, toplumsal cinsiyetin kültür aktarımı bağlamında incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2025) Ünlü Şimşek, Dilara; Bay Gülveren, Özlem
    Bu araştırmada, yabancılara Türkçe öğretimi amacıyla hazırlanan ve en yaygın kullanılan B1 düzeyi ders kitapları (Yeni Hitit II, Gazi TÖMER B1, İstanbul Türkçe Ders Kitabı B1 ve Yedi İklim Türkçe B1) toplumsal cinsiyet bağlamında incelenmiştir. Araştırmanın temel amacı, bu ders kitaplarında toplumsal cinsiyet temsillerinin nasıl sunulduğunu analiz etmek ve cinsiyet rollerine ilişkin içeriklerin eşitlikçi bir yaklaşımla ele alınıp alınmadığını ortaya koymaktır. Çalışmada şu sorulara yanıt aranmıştır: Ders kitaplarında kadın ve erkek temsilleri metin ve görsellerde eşit biçimde yer almakta mıdır? Kadın ve erkek karakterlerin meslek seçimleri nasıldır? Toplumsal cinsiyet rolleri, karakterlerin duygu, düşünce ve davranışlarına nasıl yansımaktadır? Kitaplarda cinsiyetçi ifadelere rastlanmakta mıdır? Nitel araştırma yöntemlerinden içerik analizi kullanılarak gerçekleştirilen çalışmada, kitaplarda yer alan yazılı ve görsel materyaller sistematik biçimde incelenmiştir. Elde edilen bulgular, söz konusu ders kitaplarında geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin büyük ölçüde sürdürüldüğünü; kadın karakterlerin daha çok özel alanla ilişkilendirilerek aile ve ev içi rollerle temsil edildiğini, erkek karakterlerin ise kamusal alanda, özellikle yönetici, teknik veya kariyer odaklı mesleklerde yoğunlaştığını göstermektedir. Görseller de bu eğilimi desteklemekte, erkekler genellikle dış mekânlarda ve iş yaşamında; kadınlar ise ev içi sahnelerde tasvir edilmektedir. Bu bağlamda, yabancılara Türkçe öğretimi ders kitaplarında toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama konusunda belirli bir farkındalık olduğu, ancak geleneksel toplumsal cinsiyet kalıplarının büyük ölçüde devam ettiğini söylemek mümkündür. Oysa dil, yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda toplumsal yapıların, değerlerin ve ideolojilerin taşıyıcısıdır. Bu bağlamda, yabancılara Türkçe öğretimi kapsamında kullanılan ders kitaplarının, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı içerikler sunması büyük önem taşımaktadır. Çünkü dil öğrenimi yalnızca dilsel değil, aynı zamanda kültürel bir öğrenme sürecidir ve bu süreçte toplumsal cinsiyet temsilleri, öğrenicilerin zihinsel şemalarını şekillendirme potansiyeline sahiptir. Bu nedenle, Türk kültürünü öğrenen yabancı öğrenciler açısından, ders kitaplarında Türk toplumundaki kadın ve erkek rollerinin gerçekçi, dengeli ve toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bir biçimde yansıtılması büyük önem taşımaktadır. Bu çalışma ile dil ve kültür eş zamanlı olarak öğretilmesi önerilmektedir. Ayrıca ders kitaplarında sadece kadın ve erkek temsilleri değil, aynı zamanda kullanılan dilin eşitlikçi olup olmadığı da dikkatle değerlendirilmesi gerekliliği vurgulanmıştır. This study examined the most widely used B1-level textbooks (Yeni Hitit II, Gazi TÖMER B1, Istanbul Turkish Coursebook B1, and Yedi İklim Turkish B1), prepared for teaching Turkish to foreigners, in terms of gender. The primary objective of the study was to analyze how gender representations are presented in these textbooks and to reveal whether content related to gender roles is addressed with an egalitarian approach. The study sought answers to the following questions: Are women and men represented equally in the texts and visuals in the textbooks? What are the career choices of female and male characters? How are gender roles reflected in the characters' emotions, thoughts, and behaviors? Are there any sexist statements in the books? Using content analysis, a qualitative research method, the study systematically examined the written and visual materials in the textbooks. The findings indicate that traditional gender roles are largely perpetuated in these textbooks; female characters are associated with the private sphere and are represented in family and domestic roles, while male characters are concentrated in the public sphere, particularly in managerial, technical, or career-oriented professions. Visuals also support this trend; men are generally depicted outdoors and in business, while women are depicted in domestic scenes. In this context, it can be said that while there is a certain awareness of gender equality in textbooks teaching Turkish to foreigners, traditional gender stereotypes largely persist. However, language is not only a means of communication but also a carrier of social structures, values, and ideologies. In this context, it is crucial that textbooks used in teaching Turkish to foreigners provide content sensitive to gender equality. Language learning is not only a linguistic but also a cultural learning process, and gender representations have the potential to shape learners' mental schemas. Therefore, for foreign students learning Turkish culture, it is crucial that textbooks reflect the roles of women and men in Turkish society in a realistic, balanced, and gender-sensitive manner. This study recommends teaching language and culture simultaneously. It also emphasizes the need to carefully evaluate not only the representations of women and men in textbooks, but also the egalitarian nature of the language used.
  • Item
    Türkçenin yabancı dil olarak öğretiminde isteme semantiğinin B1-B2 düzeyi ders kitaplarında incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2025) Urganoğlu, Berrenur; Yavuz, Nihal
    Bu çalışma, yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde, isteme semantiği çerçevesinde öneri, rica, emir ve gereklilik bildiren dil bilgisel yapıların B1 ve B2 düzeyindeki ders kitaplarında açıklayıcılıklarını araştırmayı amaçlar. İsteme semantiği, dilin edimsel işlevleri arasında yer almakta olup, konuşurun muhataba yönelik çeşitli amaçlarla gerçekleştirdiği yönlendirme türlerini içerir. Bu yönlendirmeler doğrudan bir emir ya da istek şeklinde olabileceği gibi, dolaylı biçimde öneri, uyarı, şartlı yapı veya gereklilik bildiren kalıplar aracılığıyla da ortaya çıkabilir. Bu bağlamda isteme, sadece biçimbirim unsuru değil; aynı zamanda söylem ve pragmatik bağlamda da değerlendirilebilecek çok katmanlı bir anlamsal kategoridir. Araştırmanın veri setini, Türkiye’de yaygın olarak kullanılan altı ders kitabı oluşturmaktadır: Yedi İklim Türkçe (B1 ve B2), Yeni Hitit (B1 ve B2) ve Gazi TÖMER Yabancılar İçin Türkçe (B1 ve B2). Bu kitaplar içerik yönünden ünitelere, metinlere ve diyaloglara ayrılarak sistematik biçimde incelenmiştir. Araştırma kapsamında, kitaplarda yer alan diyaloglar, metinler, okuyucuya hitap eden metinler ve gerekli durumlarda etkinlik cümleleri taranmış; isteme semantiği taşıyan morfemler belirlenmiş ve içerik çözümlemesi yöntemiyle sınıflandırılmıştır. Veriler, biçimsel, anlamsal ve işlevsel kategorilere ayrılarak analiz edilmiştir. Ayrıca söz konusu isteme yapılarının işlevsel bağlamda nasıl sunulduğu ve öğreniciye yönelik hangi tür iletişimsel kazanımları hedeflediği değerlendirilmiştir. Bulgular, isteme semantiğinin kitaplarda çoğunlukla diyaloglar ve hikâye anlatılarında kullanıldığı saptanmıştır. "Lütfen", "-meli/- malı", "rica ederim", "yapmanız gerekiyor", "kapıyı çalar mısınız?" gibi ifadeler, bu yapılar arasında öne çıktığı görülmüştür. Ancak kitaplarda isteme ifadelerinin öğretimine yönelik sistematik bir yaklaşım bulunmadığı, isteme biçimlerinin çoğunlukla bağlam dışı ya da örtük biçimde sunulduğu gözlemlenmiştir. Özellikle istek kipinin (istek, gereklilik, rica ve öneri bildiren yapılar) öğretimi açısından kitapların açıklayıcı veya farkındalık geliştirici bir içerik sunmadığı tespit edilmiştir. Araştırma sonucunda, isteme semantiğinin yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde önemli bir pragmatik boyut taşıdığı; ancak ders kitaplarının bu alanı yeterince yapılandırmadığı görülmüştür. Oysaki isteme türündeki ifadeler, dil öğrenicisinin iletişimsel yeterliğini doğrudan etkileyen, sosyal bağlamda uygun ve etkili dil kullanımını geliştiren yapılardır. Bu bağlamda, kitapların içeriklerinin işlevsel dil öğretimi hedeflerine uygun biçimde yeniden gözden geçirilmesi, söylem temelli ve pragmatik odaklı etkinliklerle desteklenmesi önerilmektedir. This study aims to reveal to what extent the structures that inform linguistic guidance, suggestions, requests, orders and requirements within the framework of request semantics are included in textbooks at the B1 and B2 levels in teaching Turkish as a foreign language. Request semantics is one of the Deceptive functions of language and includes the types of orientation that the speaker performs for various purposes towards the addressee. These directions can be in the form of a direct order or request, as well as indirectly through suggestions, warnings, conditional structures, or patterns that indicate requirements. In this context, the request is not only a morphological element; it is also a multi-layered semantic category that can be evaluated in the context of discourse and pragmatics. Six Turkish textbooks widely used in Turkey constitute the data set of the research: Yedi İklim Türkçe (B1 and B2), Yeni Hitit (B1 and B2) and Gazi TÖMER Turkish for Foreigners (B1 and B2). These books have been systematically examined by dividing them into units, texts and dialogues in terms of content. Within the scope of the research, dialogues texts, texts addressed to the reader and activity sentences in each book were scanned; morphemes carrying request semantics were determined and classified by content analysis method. The data were analyzed by dividing into formal, semantic and functional categories. In addition, it was evaluated how these request structures are presented in a functional context and what kind of communicative gains they target for the learner. The findings reveal that the semantics of desire are mostly used indirectly in dialogues and storytelling in books. Expressions such as "Please", "should/should", "you're welcome", "you need to", "will you knock on the door?" stand out among these structures. However, it has been observed that there is no systematic approach to the teaching of request expressions in books, and request forms are often presented out of context or implicitly. It has been determined that the books do not provide explanatory or awareness-raising content, especially in terms of teaching the request mode (structures that report requests, requirements, requests and suggestions). As a result of the research, it has been seen that the semantics of request has an important pragmatic dimension in teaching Turkish as a foreign language; however, textbooks do not structure this area sufficiently. However, expressions of the type of request are structures that directly affect the communicative competence of the language learner and improve the appropriate and effective use of language in a social context. In this context, it is suggested that the contents of the books should be revised in accordance with the goals of functional language teaching, supported by discourse-based and pragmatically oriented activities.
  • Item
    İyi oluşu şekillendiren bir faktör olarak süpervizyon geri bildirimleri: Öz-Yeterliğin aracı rolü
    (Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2025) Gergen, Irmak; Erkan Atik, Zeynep
    Bu araştırmanın amacı, psikolojik danışman adaylarının süpervizyon sürecinde aldıkları geri bildirimlerinin iyi oluşları üzerindeki etkisini ve bu ilişkide psikolojik danışman öz-yeterliğinin aracı rolünü incelemektir. Psikolojik danışman adaylarının kişisel ve mesleki gelişimlerinin desteklenmesi, süpervizyon sürecinde sunulan etkili geri bildirimlerle yakından ilişkilidir. Süpervizörlerin psikolojik danışman adaylarına yönelik düzenli gözlemleri ve yapıcı geri bildirimleri, psikolojik danışman adaylarının mesleki yeterlik algılarının gelişimine katkı sağlamakta, bu durum da iyi oluşlarını olumlu yönde etkileyebilmektedir. Araştırmada, psikolojik danışman adaylarının süpervizyon sürecine ilişkin algıları, psikolojik danışman öz-yeterlik düzeyleri ve iyi oluşları arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Çalışma, 2024-2025 eğitim öğretim yılında Bireyle Psikolojik Danışma Uygulaması-I (BPDU-I) dersini almış ve öğrenimine devam eden toplam 160 psikolojik danışman adayı (129 kadın, 31 erkek) ile yürütülmüştür. Veri toplama aracı olarak “PERMA İyi Oluş Ölçeği (PERMA)”, “Psikolojik Danışma Öz-Yeterlik Ölçeği (PDÖYÖ)” ve “Etkili Süpervizör Geri Bildirim Ölçeği (ESGBÖ)” kullanılmıştır. Katılımcıların psikolojik danışman öz-yeterlik düzeyleri ile süpervizyon geri bildirimlerinin iyi oluş üzerindeki etkilerini incelemek amacıyla gerçekleştirilen çoklu regresyon analizi sonucunda, hem psikolojik danışman öz-yeterliği hem de süpervizyon geri bildirimlerinin iyi oluş düzeyleri üzerinde anlamlı etkileri olduğu bulunmuştur. Kurulan aracılık modelinde, psikolojik danışman öz-yeterlik düzeyinin, süpervizyon sürecinde alınan etkili geri bildirimler ile iyi oluş arasındaki ilişkide kısmi bir aracı rol üstlendiği görülmüştür. Regresyon temelli aracılık analizi, PROCESS makrosu (Model 4) ile SPSS 26 üzerinden yürütülmüş; 5000 bootstrap örnekleme ile %95 güven aralığında dolaylı etkinin anlamlılığı test edilmiştir. Analiz sonucunda, etkili süpervizör geri bildiriminin iyi oluş üzerindeki toplam etkisi anlamlı bulunmuştur (B = 1.066, p < .001). Psikolojik danışman öz-yeterlik düzeyi kontrol edildiğinde doğrudan etki anlamlılığını sürdürmüş (B = 0.694, p < .01); psikolojik danışman öz-yeterliği üzerinden gerçekleşen dolaylı etki de anlamlı bulunmuştur (B = 0.372, %95 GA [0.104, 0.764]). Bu sonuçlar, süpervizyon sürecinde alınan etkili geri bildirimlerin yalnızca doğrudan iyi oluşa katkı sağlamadığını, aynı zamanda psikolojik danışman adaylarının psikolojik danışman öz-yeterliğini artırarak dolaylı olarak da iyi oluşlarını desteklediğini göstermektedir. The aim of this study is to examine the effect of supervisory feedback received by counselor candidates during the supervision process on their well-being, and to investigate the mediating role of counseling self-efficacy in this relationship. Supporting the personal and professional development of counselor candidates is closely related to the quality of effective feedback provided during supervision. Regular observations and constructive feedback from supervisors contribute to the development of candidates’ perceptions of professional competence, which in turn may positively influence their well-being. In this study, the relationships among candidates' perceptions of supervision, levels of counselor self-efficacy, and well-being were examined. The study was conducted with a total of 160 counselor candidates (129 female, 31 male) who were enrolled in the Individual Psychological Counseling Practice course during the 2024-2025 academic year. Data were collected using the “PERMA Well-Being Scale,” the “Counseling Self-Efficacy Scale (CSES),” and the “Effective Supervisor Feedback Scale (ESFS).” To examine the effects of supervisory feedback and counselor self-efficacy levels on well-being, multiple regression analysis was conducted. The results showed that both counselor self-efficacy and supervisory feedback had significant effects on well-being. In the mediation model, counselor self-efficacy was found to play a partial mediating role in the relationship between effective supervisory feedback and well-being. The regression-based mediation analysis was carried out using PROCESS macro (Model 4) in SPSS 26, with 5,000 bootstrap samples and a 95% confidence interval used to test the significance of the indirect effect. The analysis revealed that the total effect of effective supervisory feedback on well-being was significant (B = 1.066, p < .001). When counseling self-efficacy was controlled for, the direct effect remained significant (B = 0.694, p < .01), and the indirect effect through self-efficacy was also significant (B = 0.372, 95% CI [0.104, 0.764]). These results indicate that effective feedback received during the supervision process contributes to well-being not only directly, but also indirectly by enhancing counselor candidates' self-efficacy.