Sosyal Bilimler Enstitüsü / Social Sciences Institute

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11727/1394

Browse

Search Results

Now showing 1 - 10 of 1002
  • Item
    Türk Bankacılık sektöründe kurumsal sosyal sorumluluk üzerine bir uygulama
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Kutlukaya, Gizem Nur; Sezgin Alp, Özge
    Geleneksel anlamda finansal yönetimin birinci amacı kâr maksimizasyonu olarak bilinmektedir. Şirketler bunun yanında paydaşlarının ve toplumun çıkarlarından da sorumludur. Farklı disiplinlerde farklı yorumları olan bu modern yaklaşım, kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) olarak tanımlanmaktadır. Şirketler KSS faaliyetlerini yıllık raporları ya da özel raporlar aracılığıyla kamuyla paylaşmaktadır. Bu çalışmada finansal sektör için en önemli alt sektör olan bankacılığa değinilmektedir. Türk bankacılık sektörünün çevresel KSS uygulamalarına odaklanan bu araştırmada, halka açık mevduat bankalarının web sitelerinden elde edilen; 2012- 2020 yılları arası faaliyet raporları, entegre raporlar ve sürdürülebilirlik raporları incelenmiş, içerik analizi yöntemiyle skorlama yapılmıştır. Bu verilerle -bankaların büyüklüğü, takipteki alacakları, kurumsal yönetim endeksleri ve özsermaye kârlılıkları vb.- bağımsız değişkenler arasındaki ilişki Panel EGLS yöntemi kullanılarak ortaya konulmuştur. Model sonuçlarına göre takipteki krediler, özsermaye kârlılığı ve büyüklük ile KSS arasında istatistiki anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Sonuç olarak araştırma, ampirik veriler içermesi açısından KSS uygulamaları ile ilgili pek çok soruya cevap niteliği taşımaktadır.Traditionally, the primary purpose of financial management is known as profit maximization. Companies are also responsible for the interests of their stakeholders and society. This modern approach, which has different interpretations in different disciplines, is defined as corporate social responsibility (CSR). Companies share their CSR activities with the public through annual reports or special reports. In this study, banking, which is the most important sub-sector for the financial sector, is discussed by focusing on the environmental CSR practices of the Turkish banking sector. The data obtained from the websites of publicly-held deposit banks’ annual reports, integrated reports and sustainability reports for the years 2012-2020 were examined, and scoring was made using the content analysis method. The relationship between these data and independent variables such as the size of banks, NPLs, corporate governance indexes and return on equity, etc., was revealed using the Panel EGLS method. According to the model results, statistically significant relationships were found between non-performing loans, return on equity, size and CSR. The research, therefore, answered several questions on the CSR practices in the banking sector using empirical analysis.
  • Item
    Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Türk ev işçisi kadınların ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan özbek ev işçisi kadınların çalışma hayatı: Ankara'daki rezidanslar üzerinden bir çalışma
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Özyüksel, Merve; Karan, Olgu
    Bu çalışmaya, ev hizmeti sektöründe çalışan Özbek ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kadın iş gücünü, yeni Ankara yerleşim modelinde; sahada yüz yüze gerçekleştirilen görüşmeler ile iş bulma, işe alım süreçleri ve çalışma koşulları, işe uyum sağlama süreçleri gibi konulardaki farklarının temel alınıp prekarya kavramı ile ilintili bir şekilde değerlendirilmesi temel argümanı ile yola çıkılmıştır. Ev işçisi olarak çalışan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve Özbek kadınların, zorlu çalışma koşullarının ve hayatta kalma stratejilerinin kesişimsel olarak nasıl biçimlendiği, benzeyen ve farklılaşan boyutlarının neler olduğu bu çalışmanın araştırma sorusudur. Bu soruyu prekarya kavramı ile ilintili olarak anlamlandırmayı hedefleyen çalışma, Türkiye’de ev işçisi kadınların etkin bir sosyal korumadan yoksunluğunun beraberinde getirdiği güvencesiz/ kırılgan (vulnerability), kayıt dışı çalışma koşullarına odaklanmaktadır. Öte yandan, ev hizmetinde çalışan Özbek çalışan kadınların çalışma koşullarıyla ilintili olarak karşılaştıkları sorunları anlamak amacıyla yararlanılan bir diğer analitik araç ise farklı tahakküm hatlarının nasıl kesiştiğini, üst üste bindiğini ya da iç içe geçtiğini trafikteki dörtyol/kavşak (intersection) metaforundan yola çıkarak ortaya koyan kesişimsellik paradigmasıdır. Bu araştırmanın alan çalışması iki aşamada gerçekleştirilmiştir. İlk olarak masa başı çalışma aşamasında ev işçiliği, ev işçiliğinde çalışan yabancı kadınlar, yerli ve yabancı kadınların kesişimsel perspektiften yaşadıkları ayrımcılık alanlarına dair literatür taraması yapılmıştır. Literatür taramasının ikinci bölümünü ev işçiliğine dair Türkiye’deki ve Özbekistan’daki yasal düzenlemelerin değerlendirilmesi ve Türkiye’ye gerçekleştirilen göç ile bağıntısının incelenmesine dair çalışmalar oluşturmaktadır. Araştırmanın ikinci aşamasını saha çalışması oluşturmaktadır. Bu tez çalışmasının saha araştırması 2021 bahar dönemi 2022 güz dönemi boyunca devam etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kadın işçilerle Özbekistanlı kadın işçilerin çalışma hayatlarında deneyimledikleri ekonomik, kültürel, sosyal kırılganlıkların benzerlik ve farklılıkların anlaşılabilmesi ve kişilere ilişkin daha geniş ve betimsel bir veri sunması açısından nicel ve nitel araştırma yönteminin birlikte kullanılmasının daha elverişli olduğu kabul edilmiştir. Yerli ve Özbek ev işçisi kadınları kapsayan bu çalışmada; nitel ve nicel araştırma yönteminin benimsenmesi, heterojen bir grup hakkında elde edilebilecek daha detaylı ve deneyimin yüz yüze, doğrudan yaşayan kişi tarafından anlatılabilmesine olanak sağlamaktadır. Araştırma öznesinin yerli ve Özbek ev işçisi kadınların olduğu bu çalışmada, betimleyici sosyolojik içerik analizi benimsenmiştir. Betimleyici sosyolojik içerik analizi, kişisel anlamın ve deneyimin detaylı bir şekilde sunulmasına ve keşfedilmesine olanak sağlamıştır. Çalışmanın örneklemini Ankara ilinin yeni yerleşim yerlerini temsil eden; ‘rezidans’ oluşumları meydana getirmektedir. Ankara’da bulunan rezidans yerleşim yerleri içerisinden 23 Özbekistanlı anahtar kişiye ulaşılmıştır. Anahtar kişiler aracılığı ile 52 kişiye ulaşılmıştır. Özbekistanlı 52 kadın ev hizmeti işçisi ile derinlemesine görüşme yapılmıştır. Rezidans konutları içerisinden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 11 kadın ev hizmeti işçisine ulaşılmış ve anahtar 11 kişi yardımı ile derinlemesine görüşme yapılan işçi sayısı 49 olmuştur. Bu aşamada kartopu yöntemiyle ulaşılan örneklemle derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Görüşmeden elde edilen sosyo- demografik bulgular betimleyici içerik analizi ile derinlemesine yorumlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve Özbek kadın ev işçilerinin deneyimleri karşılaştırıldığında farklılıkları ve benzerlikleri Jürgen Habermas ’ın kamusal/özel alan kuramı çerçevesinde bulgulayan çalışma; prekarya kavramı temelinde, enformel sektörlerden biri olan ev işçiliği sektöründe güvencesizliğin nasıl yapılandırıldığını incelemeye almıştır. Tartışma bölümünde elde edilen bulgular betimleyici içerik analizi ile değerlendirilirken ve sonuç bölümünde ise, elde edilen sonuçlar analitik genelleme yaklaşımı ekseninde Pierre Bourdieu’nun mekânsal/zamansal analizi kullanılarak ve sermaye biçimleri temel alınarak yorumlanmış ve müzayede sistemi metaforundan yola çıkarak ev işçisi kadınların sosyo- ekonomik bakımdan güçlenmesine dair yapılacak olan yeni çalışmalara yol gösterici olmuştur. This study, evaluates the Uzbek and Turkish citizen female workforce working in the domestic service sector in residences, which is the new Ankara settlement model. Face-to- face interviews were conducted with Uzbek and Turkish domestic workers in the field. These interviews are about issues such as finding a job, recruitment processes and working conditions and adaptation processes of domestic workers. The starting point of the analysis is to evaluate the concept of insecurity according to the differences and similarities arising from the working conditions of Uzbek and Turkish domestic workers. The research question of this study is about how the difficult working conditions and survival strategies of Turkish and Uzbek women working as domestic workers are formed as intersectionally, and what are the similar and differentiating dimensions. The study aims to make sense of this question in relation to the concept of precariat. In this context, it focuses on the precarious/vulnerability, informal working conditions brought about by the lack of effective social protection of domestic workers in Turkey. On the other hand, another analytical tool used to understand the problems that Uzbek working women face in relation to their working conditions; It is the intersectionality paradigm that reveals how different lines of domination intersect, overlap or intertwine, based on the metaphor of the four-way/junction (intersection) in traffic. The fieldwork of this research was carried out in two stages. First, a literature review on the fields of domestic work was conducted. These areas are respectively; consists of areas such as housework at desk working stage, foreign women working in domestic labor discrimination experienced by local and foreign women from an intersectional perspective. It consists of studies such as the second part of the literature review evaluation of the legal regulations on domestic labor in Türkiye and Uzbekistan and examining the relationship of these regulations with immigration to Turkey. The second stage of the research is field work. The field research of this thesis study continued throughout the spring semester of 2021 and fall semester of 2022. It is recognized that the combined use of quantitative and qualitative research methods is more suitable for understanding the similarities and differences in the economic, cultural and social vulnerabilities experienced by female workers who are citizens of the Republic of Turkey and female workers from Uzbekistan in their working. This approach aims to provide a broader and more descriptive data regarding individuals. In this study that includes both local and Uzbek domestic female workers, the adoption of both qualitative and quantitative research methods allows for a more detailed understanding of a heterogeneous group and enables the firsthand, direct narration of their experiences. Furthermore, in this study focusing on local and Uzbek domestic female workers as the research subjects, a descriptive sociological content analysis approach has been adopted. Descriptive sociological content analysis facilitates the detailed presentation and exploration of personal meaning and experience. The sample of the study consists of "residence" complexes, which are the newly developing settlements of Ankara. 23 key Uzbek domestic workers from residential areas in Ankara were reached. A total of 52 Uzbek domestic workers were reached and in-depth interviews were conducted through these key people. In addition, 11 Turkish female domestic workers were reached from the residence complexes, and in-depth interviews were conducted with a total of 49 Turkish female domestic workers with the help of these 11 key people. At this stage, snowball sampling method was used to reach the total sample. The socio-demographic findings obtained from the interviews were analyzed in depth using descriptive content analysis. The number of female domestic workers who are citizens of the Republic of Turkey, reached through key people, has reached 49. The study, comparing the experiences of Turkish and Uzbek female domestic workers, examines the differences and similarities within the framework of Jürgen Habermas's theory of public/private sphere. Based on the concept of precarity, the study focuses on how insecurity is structured in the informal sector of domestic work. The discussion section evaluates the findings through descriptive content analysis, while the conclusion section interprets the results using Pierre Bourdieu's spatial/temporal analysis and the forms of capital as the basis, drawing on the metaphor of an auction system. The study provides guidance for future research on empowering female domestic workers socioeconomically.
  • Item
    Beyaz yakalı kadın çalışanların işyerlerindeki mobbing (yıldırma) deneyimleri: Ankara’da beyaz yakalı kadın çalışanların maruz kaldıkları mobbing biçimleri, tecrübe ettikleri etkiler ve mobbing algıları üzerine bir nitel araştırma
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) İnan, Aslı Nur; Sözen, Hulusi Cenk
    Bu çalışmanın amacı, beyaz yakalı olarak tabir edilen ofis çalışanları arasında yer alan kadınların maruz kaldığı mobbing (yıldırma, bezdiri) olaylarının gerçekleşme biçimlerinin, mobbingin kimler tarafından gerçekleştirildiğinin ve olayın mobbing mağduru üzerindeki etkilerinin tespit edilmesi; aynı zamanda mobbing mağduru olan beyaz yakalı kadın çalışanların işyerinde mobbing algılarının incelenmesidir. Araştırmada, nicel araştırmalar çerçevesinde istatistiğe dökülmesinin nispeten daha zor olacağı düşünülen mobbing olaylarına dair detayların da yakalanabilmesi ve mobbing mağdurlarının deneyimlerini kendi ifadeleriyle aktarmalarının sağlanarak mobbing algılarının tespit edilebilmesi amacıyla, nitel araştırma yöntemi tercih edilmiştir. Bu çerçevede Ankara ilinde çeşitli sektörlerde farklı görev ve kıdemlere sahip olan ve işyerinde mobbing mağduru olduklarını ifade eden 15 beyaz yakalı kadın çalışan, kartopu örneklem yöntemiyle seçilmiş ve bu kadın çalışanlarla yarı yapılandırılmış mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Daha sonra mülakat kayıtları detaylı bir şekilde analiz edilerek kod, kategori ve temaları tespit edilmiş; buna göre araştırmaya katılan beyaz yakalı kadın çalışanların mobbing deneyimlerinin, tecrübe ettikleri etkilerin ve mobbing algılarının benzeşen ve ayrışan yönleri ortaya koyularak yorumlanmıştır. Araştırma kapsamında elde edilen bulgulara göre, beyaz yakalı tabir edilen ofis çalışanları için mobbing ciddi olumsuz sonuçlara yol açabilen oldukça yaygın bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Kişiyi işyerinde etkisizleştirmek veya işten ayrılmaya zorlamak amacıyla sistematik biçimde ve aylarca - hatta kimi vakalarda yıllarca - gerçekleştirilen bir psikolojik şiddet ya da zorbalık türü olan mobbing; çalışan motivasyonunu ve sağlığını tahrip ederek çalışanların performansını düşürebilmekte, işyerinin verimlilik ve kaynak kaybı yaşamasına yol açabilmekte, örgüt içerisinde toksik bir atmosfer oluşturabilmekte, örgütün ve/veya örgüt yöneticilerinin itibar kaybetmesine sebep olabilmekte ve nitelikli çalışanların işten ayrılmalarına yol açabilmektedir. Araştırmada, mobbinge karşı koruyucu, önleyici ve caydırıcı mekanizmaların çoğu zaman mobbing failleri tarafından göz ardı edildiklerine ilişkin bulgular da dikkat çekmiştir. Öte yandan görüşülen katılımcılara mobbing uygulayan faillerin konumları çeşitlilik arz etse ve failler her zaman yöneticiler olmasa da, mağdurların tamamı çalışılan işyerinin yöneticilerinin mobbingi önlemede sorumlu olduğunu düşündüklerini net bir şekilde ifade etmişlerdir. Buna göre bulguların üst kademeler teorisi ile örtüşen yönleri de yorumlanmaya çalışılmıştır. The objective of this study is to discover how white collar women employees were subjected to mobbing in the workplace, by whom they were mobbed and what effects did they experience as a consequence of mobbing; and also to observe the perceptions of these women with regard to what constitutes as mobbing in the workplace. In order to be able to detect subtle details concerning mobbing cases that might prove difficult to statisticize within the scope of quantitative methods, and for the sake of enabling the victims to express their mobbing experiences with their own words so that their perceptions can be distinguished; a qualitative research method was adopted in this study. In this regard, 15 white collar women who are employed in various sectors and positions in Ankara province and who declare that they have been victims of mobbing in the workplace were chosen through snowball sampling method and semi-structured interviews were held with these women. Then, the proceedings of these interviews were thoroughly analysed to determine the codes, categories and themes; thus the similarities and differences between the mobbing incidents, the experienced mobbing consequences and the mobbing perceptions of the participants were uncovered and interpreted. In accordance with the study’s findings, mobbing comes forward as quite a common problem that can result in dire consequences for white collar employees working in offices. A type of psychological terror or bullying that is applied systematically and for months – even years in some cases – in order to deactivate someone in the workplace or to force them into quitting; mobbing can induce loss of efficiency and resources in the workplace, can create a toxic work environment, can result in loss of prestige for the organisation and/or the executives, and can cause qualified employees to quit. Throughout the research, another significant finding was that the protective, preemptive and deterrent mechanisms against mobbing were widely ignored by the perpetrators. On the other hand, even though the mobbers of the participants varied in their rankings and not all the perpetrators were the executives, the entirety of the participants clearly expressed that they hold the executives responsible for preventing mobbing incidents in the workplace. Therefore, the findings were also studied with respect to upper echelons theory.
  • Item
    Büyükşehir belediyelerinde iç kontrol sistemi ve etkinliği
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Işık, Ayşe; Akdoğan, Nalan
    Değişen ve gelişen toplum yapıları ile halkın ihtiyaçlarındaki artış yönetim anlayışının değişmesi gerekliliğini getirmiştir. Özel sektörde yaşanan hızlı değişim kamu sektörünü de içine alarak değişikliğe uğratmıştır. Bu yeni oluşum kamudaki geleneksel örgüt yapısının değiştirilmesine ve hizmet anlayışındaki verimsiz unsurların terk edilmesine yol açmıştır. Kamu idarelerinin asli görevlerini yerine getirirken şeffaf ve hesap verilebilir olmalarının, etkili, ekonomik ve verimliliği gözeten hizmet anlayışı ile hareket ederken yasalara uygun kamu yararına faydalı çıktılar elde etmelerinin yolu iç kontrol sistemlerinin etkinliği ile sağlanacaktır. Bu amaçla, uluslararası standartlardan yararlanılarak oluşturulan 5018 sayılı yasanın getirdiği düzenlemelerle kamu idarelerinin iç kontrol sistemlerinin kurulmasına yönelik bir yol çizilmiştir.The changing and evolving societal structures and the increasing needs of the population have necessitated a change in management approach. The rapid changes in the private sector have also brought about changes in the public sector. This new development has led to the modification of the traditional organizational structure in the public sector and the abandonment of inefficient elements in the service approach. The way for public institutions to fulfill their primary duties in accordance with the law and to achieve beneficial outputs for the public interest while operating with an effective, economical, and efficient service approach that focuses on efficiency and being transparent and accountable, is by ensuring the effectiveness of their internal control systems. With this aim, a path has been drawn towards the establishment of internal control systems in public institutions through the regulations introduced by Law No. 5018, which was created by utilizing international standards. In this study, the effectiveness of the internal control systems of metropolitan municipalities within public authorities and their compliance with the public internal control standards were examined. In this regard, the Activity Reports of 30 metropolitan municipalities, Action Plans for Compliance with Internal Control Standards, Audit Reports of the Court of Accounts, general reports on public internal audit of the Ministry of Treasury and Finance's Internal Audit and Coordination Board, and internal audit reports of Ankara Metropolitan Municipality for 2018-2019 were analyzed. Additionally, detailed information was requested from other metropolitan municipalities via e-mail to gain further insight into the topic. In order to establish internal control systems, a process and risk assessment study was conducted for the operational activities of the Ankara Metropolitan Municipality, and an exemplary application was attempted to be presented to metropolitan municipalities. The purpose of this study is to identify the compliance status of metropolitan municipalities' internal control systems with internal control standards in Türkiye, to address the deficiencies in the system, and to contribute to the establishment of an effective internal control system in metropolitan municipalities. Bu çalışmada kamu idareleri içinde yer alan büyükşehir belediyelerinin çizilen bu yolda iç kontrol sistemlerini etkin hale getirip getirmedikleri ile kamu iç kontrol standartlarına uyumları incelenmiştir. Bu kapsamda; 30 büyükşehir belediyesinin Faaliyet Raporları, İç Kontrol Standartlarına Uyum Eylem Planları, Sayıştay Denetim Raporları ile Hazine ve Maliye Bakanlığı İç Denetim ve Koordinasyon Kurulunun Kamu İç Denetimi Genel Raporları, Ankara Büyükşehir Belediyesi 2018-2019 yılları İç Denetim Raporları incelenerek iç kontrol sistemleri hakkında bilgi edinilmeye çalışılmıştır. Ayrıca diğer büyükşehir belediyelerinden iç denetim raporları e-posta ile talep edilmiş konu hakkında detaylı bilgi edinmek hedeflenmiştir. İç kontrol sistemlerinin kurulmasını sağlamak adına, Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin operasyonel faaliyetlerine ilişkin olarak süreç ve risk çalışması gerçekleştirilmiş ve büyükşehir belediyelerine örnek bir uygulama sunulmaya çalışılmıştır. Bu çalışmanın amacı; Türkiye’deki büyükşehir belediyelerinin iç kontrol sistemlerinin iç kontrol standartlarına uyum durumlarının tespit edilerek sisteme ilişkin eksik yönlerin giderilmesi ve büyükşehir belediyelerinde etkin bir iç kontrol sistemi kurulmasına katkı sağlamaktır.
  • Item
    İş sözleşmesinden doğan haklar ve borçlar
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Gökçelik, Öykü; Kılıçoğlu, Mustafa
    İşçi, iş hukukunun temel öznesidir. İş sözleşmesinin zayıf tarafıdır. İç hukukça ve ulusal üstü normlar ile korunur. Özellikle çağımızda atipik çalışmaların gittikçe gelişmesi, işçiye güvenceli bir çalışma ilişkisi sağlama açısından çabaları artırmaktadır. Özellikle “Güven İlkesi” ve “Ölçülülük İlkesi” en üst normlarca dile getirilmiştir. “İşçi Lehine Yorum İlkesi” de bu tür bir ihtiyaçtan doğmuştur. İş sözleşmesi ile iş ilişkisinden doğan hak ve borçlar sosyal tarafların nitelikleri dikkate alınarak bir denge ve ölçülülük içerisinde ele alınmaktadır. İşçinin daha fazla korunmaya ihtiyaç duyması, bu dengenin bozulması anlamına gelmemektedir. Normatif düzenlemeler işverenleri uygulamada bir yere kadar kurala uymaya zorlar. Yargı, işçi ve işveren arasındaki uyuşmazlıklarda en güvenceli kurumdur. Yerel mahkemelerin yanında, başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere, Yargıtay ve Danıştay’ın bu konuda önemli işlevi bulunmaktadır. İş hukukundan doğan haklar ve borçların özünde temel hak oluşları nedeniyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bu konuda bir başka güvence teşkil eder. İş Hukuku mevzuatının ekonominin hızla değişimine tam olarak uyum göstermesi beklenemez. Bu nedenle işçi, işveren yanında devletin de sorunlar konusunda diyalog içerisinde olması arzu edilen bir durumdur. The worker is the main subject of labor law. It is the weak side of the employment contract. It is protected by domestic law and supranational norms. Especially in our time, the gradual development of atypical work increases the efforts in terms of providing a secure working relationship to the worker. Especially “the Trust Principle” and “the Principle of Proportionality” are expressed by the highest norms. “The Worker's Favor Interpretation Principle” arose from such a need. The rights and obligations arising from the employment contract and the employment relationship are handled in a balance and proportionality, by considering the qualifications of the social parties. The fact that the worker needs more protection, does not mean that this balance is disturbed. Normative regulations force employers to a certain extent, to comply with the rule in practice. The judiciary is the most secure institution in disputes between the employee and the employer. In addition to the local courts, the Constitutional Court, the Supreme Court and the Council of State have important functions in this regard. The European Court of Human Rights also constitutes another guarantee in this regard, since the rights and obligations arising from labor law are fundamental rights. It cannot be expected that the Labor Law legislation will fully adapt to the rapid change in the economy. For this reason, it is desirable that the state, as well as the worker and the employer, should be in a dialogue about the problems.
  • Item
    Sağlık haberciliğinde uzmanlaşma ve meslek etiği bağlamında haberlerin çerçevelenmesi: Türkiye’de organ bağışı ve organ nakli haberleri (1975- 2022)
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) San Sungunay, Sezin; Yağcı, Özcan
    Öne çıkardığı konular ile kamuoyunun ve siyasetin gündemini belirleyen medya, insanların ne konuşacağının ötesine geçerek nasıl düşüneceğine de karar vermektedir. Günlük yaşamlarının önemli bir kısmında etkileşimde bulunduğu medyadan edindiği haber ve bilgiler nedeniyle insanların sağlıkla ilgili bilişleri ve dolayısıyla tutum ve davranışları etkilenmektedir. Tez araştırması, doğru sağlık davranışına yönlendirmeye ilişkin medyanın sorumluluğu kapsamında sağlık konularında farkındalık oluşturulması, yanlış ya da eksik bilgilerin düzeltilmesi gibi sağlık konulu haberlerin ne şekilde ve nasıl sunulduğuna odaklanmaktadır. Organ bağışı için farkındalığın artırılmasında, insanları etkileme gücü olan medyanın rolü olduğu ve sorumluluk alması gerektiği, siyasetten sivil toplum kuruluşlarına ve kanaat önderlerine kadar geniş bir çevre tarafından ifade edilmektedir. Dönemsel kıyaslama yapabilmek ve sağlık haberlerinin tarihsel süreçteki gelişimini görebilmek amacıyla Hürriyet gazetesinin Kasım 1975’ten Ocak 2023’e kadar olan nüshaları, Beyazıt Devlet Kütüphanesi ve Atatürk Kitaplığı arşivinde taranmış “organ bağışı ve organ nakli” ile ilgili haberler, uzmanlaşma, meslek etiği ve çerçeveleme kuramı kapsamında analiz edilmiştir. Yayınlanan sağlık haberlerinin sunuş biçimlerini, metinlerin anlamlarını, olası etkilerini anlamak için nicel ve nitel içerik analizi yöntemlerinin bir kombinasyonu olarak, analizlerin birbirini tamamlayıcı ve geliştirici olması sağlanarak karma bir içerik analizi yöntemi uygulanmıştır. Sonuç olarak, 1991 yılından itibaren sağlık haberciliğinde uzmanlaşma ve örgütlenme çalışmaları kapsamında önemli adımlar atılmasına rağmen, uzmanlığa yönelik gelişmelerin 1975- 1990 dönemi ile kıyaslandığında, haberlere yansımadığı görülmektedir. Organ bağışı ve organ nakli konulu sağlık haberlerinin çoğunlukla haber ajansları tarafından üretildiği, uzman görüşlerine az yer verildiği, 1991 yılından sonra da çoğunlukla insan hikâyelerinin işlendiği, haber başlığı ve görsellerin haber içeriğine uyum oranının düşük seviyelerde olduğu, tıp ve sağlık haberciliğine yönelik etik ilkelere özen gösterilmediği, özellikle 2011 sonrası yapılan haberlerde duygusal öykülemeye daha çok yönelindiği ve günümüzde hala kimlik kullanımı ve görsel ihlallerin sürdüğü tespit edilmiştir. Organ bağışı ve nakline yönelik sağlık haberlerinin çerçevelerinin episodik olarak sunulduğu, bilgi verme ve toplumun farkındalığını artırmanın amaçlanmadığı, duygusal içeriği fazla dramatik bir anlatımın kullanıldığı, haberlerin daha çok kişiselleştirildiği bir çerçeveleme anlayışının mevcut olduğu görülmektedir. Yayınlanan sağlık haberleri aracılığıyla gündem oluşturarak toplumu etkileme gücü nedeniyle, sağlık haberlerinin üretiminde uzmanlaşılması, sağlık haberlerini kaleme alanların sağlık ve tıp ile ilgili meslek etik ilkelerine uyması, haberlerin çerçevelemesinin özenle yapılması önerilmektedir. The media, which sets the agenda of public opinion and politics with the issues it highlights, goes beyond what people talk about and decides how they think. People's health-related cognitions and therefore their attitudes and behaviors are affected by the news and information they receive from the media, which they interact with in a significant part of their daily lives. Within the scope of the media's responsibility to raise awareness on health issues and to correct misinformation in order to guide people towards the right health behavior, the thesis focuses on how and in what manner news on health issues are presented. In raising awareness for organ donation, the media, which has the power to influence people, has a role and should take responsibility, it is stated by a wide range of circles from politics to non-governmental organizations and opinion leaders. In order to make periodic comparisons and to see the development of health news in the historical process, copies of Hürriyet newspaper from November 1975 to January 2023 were scanned in the archive of the State Library, and the news on "organ donation and organ transplantation" were analyzed within the scope of specialization, professional ethics and Framing Theory. A mixed content analysis method was applied as a combination of quantitative and qualitative content analysis methods in order to understand the ways of presentation, the meanings of the texts and the possible effects of the health news produced and published, ensuring that the analyzes are complementary and developmental. As a result, although important steps have been taken in terms of specialization and organization in health journalism since 1991, it is seen that developments in specialization are not reflected in the news when compared to the 1975-1990 period. It has been determined that health news on organ donation and transplantation are mostly produced by news agencies, expert opinions are rarely included, human stories are mostly covered after 1991, the rate of compatibility of news headlines and visuals with the news content is at low levels, ethical principles for medical and health journalism are not paid attention, especially in news reports after 2011, emotional narratives are more oriented and identity use and visual violations still continue today. It is seen that the frames of health news on organ donation and transplantation are presented episodically, that it is not aimed to inform and raise public awareness, that a dramatic narrative with a high emotional content is used, and that there is a framing approach in which the news is more personalized. Due to its power to influence the society by creating an agenda through the published health news, it is recommended to specialize in the production of health news, to comply with the professional ethical principles of health and medicine, and to frame the news attentively.
  • Item
    Stratejik karar alanlarının banka karşılığına etkisi
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Sonbul, Ufuk; Küçükkocaoğlu, Güray
    Bu doktora tezinde, bankacılık sektöründe stratejik kararların, karlılığa etkisi araştırılmıştır. Stratejik kararların ve bu kapsamda banka varlık, yükümlülük, getiri ve maliyet kalemleri konusunda alınabilecek kararların; aktif pasif yönetimi bakış açısıyla, risk yönetimi ve makroekonomik faktörleri de dikkate alarak banka karlılığına etkisi incelenmiştir. Araştırmanın önemi, banka karlılığı ile ilgili nicel faktörler incelenirken pratik kullanımlarının araştırmada dikkate alınmasından kaynaklanmaktadır. Seçilen bağımsız değişkenlerin, aktif pasif yönetimi kapsamında, faaliyet sonuçlarını etkileyen bankacılık sektörüne özgü değişkenler olması öngörülmüştür. Araştırma kapsamında 23 adet mevduat bankasının 2009 ve 2021 yılları arasında altışar aylık dönemlerden oluşan verileri analize dahil edilmiştir. Kurulan dört ayrı modelle; ilk iki aşamada bağımsız değişkenler, aktif getirisi, pasif maliyeti, personel maliyeti, operasyonel maliyet ve faiz dışı gelir gider yönetiminin bağımlı değişkenler aktif karlılığı ve öz kaynak karlılığı ile ilişkisi araştırılmıştır. Üçüncü aşamada oluşturulan modelde kaynak maliyeti (başabaş faiz oranı) bağımlı değişkeni ile bağımsız değişkenler; toplam mevduat oranı, mevduat dışı kaynak oranı, maliyetsiz kaynak oranı, ortalama aktif büyüklüğü, yabancı para pasif oranı, kur riski, faiz riski, kredi riski ve TCMB faiz oranı ile ilişkisi araştırılmıştır. Araştırma dönemi bir bütün olarak incelendikten sonra kontrol değişkeni enflasyon aracılığıyla ekonominin %10’dan fazla ve %10’dan düşük enflasyon seviyesine sahip faaliyet ortamında banka giderlerini oluşturan kaynak maliyetinin anılan bağımsız değişkenler ile ilişkisi analiz edilmeye çalışılmıştır. Dördüncü aşamada ilk iki modelin gelirler kısmını temsil eden aktif getirisi bağımlı değişken olarak araştırılmıştır. Bu modelin bağımsız değişkenleri nakdi krediler oranı, bireysel krediler oranı, ticari kredi çeşitlendirmesi, ortalama aktif büyüklüğü ve kredi riskidir. GSYH değişim oranı kontrol değişkeni olarak kullanılmış, araştırma dönemi bir bütün olarak incelendikten sonra, 2009-2021 yılları arası dönemde ekonomik büyümenin veri dönemi ortalaması olan %4,9’dan fazla gerçekleştiği dönemler ile %4,9’dan düşük gerçekleştiği dönemlerde değişkenlerin etkileri araştırılmıştır. In this doctoral thesis, the effect of strategic decisions on banking sector profıtability has been investigated. In this study, with an asset-liability management point of view, the impact of strategic decisions such as decisions on bank assets, liabilities, revenue and cost items on banks’ profitability have been analyzed taking into consideration risk management and macroeconomic factors. The importance of the research is due to the fact that their practical use is taken into account while examining the quantitative factors related to bank profitability. The selected independent variables are banking sector-specific variables that affect the operating results in terms of asset-liability management. Within the scope of the research, data of 23 deposit banks, consisting of six-month periods between 2009 and 2021, were included in the analysis. Four different models were established in this study; The first two stages examine the relationship between independent variables which are yield on assets, cost of liabilities, personnel costs, operational costs and non- interest income and expense management and dependent variables which are return on assets and return on equity. The model that was created in the third stage investigates the relationship between dependent variable cost of funds (breakeven interest rate) and independent variables of total deposit rate, non-deposit resource rate, risk-free interest rate, average asset size, FX liabilities rate, currency risk, interest rate risk, credit risk and CBRT policy interest rate. After examining the research period as a whole, the relationship between the cost of funds and the independent variables in the economy's operating environment with an inflation level of more than 10% and less than 10% was analyzed through the control variable inflation. In the fourth stage, the yield on assets, which represents the income part of the first two models, was investigated as a dependent variable. The independent variables of this model are cash loans ratio, retail loans ratio, commercial loan diversification, average assets size and credit risk. The GDP growth rate was used as a control variable and after examining the research period as a whole, the effects of the variables were investigated for years 2009-2021 by dividing in two blocks: when economic growth was more than 4.9% (which is the average of the data period), and during the periods when it was less than 4.9%.
  • Item
    Otel işletmelerinin pandemi öncesi ve sonrası finansal durumu, nakit akışları ve performans ölçütlerindeki değişikliklerin incelenmesi-Antalya bölgesindeki bir otelde uygulama
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Akar Altınışık, Burcu; Akdoğan, Nalan
    2019 yılı başından itibaren tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 pandemisinin her sektörde yarattığı deformasyonları, 2022 yılı itibariyle daha açık görmekteyiz. Özellikle finansal olarak Türkiye’de turizm sektörü en çok etkilenen sektörler arasında yer almakta olup; bu çalışma ile Antalya’da yer alan bir beş yıldızlı otelin pandemi öncesi ve sonrası finansal durumunun ne yönde etkilendiği incelenmiştir. Çalışma kapsamında otelin 2019- 2022/06 dönemleri arasındaki finansal durum tabloları, kar/zarar tabloları, nakit akış tabloları ve bağımsız denetim raporları karşılaştırmalı olarak yatay analiz, dikey analiz ve oran analizi ile incelenmiştir. Çalışmada bağımsız değişken COVID-19 pandemisi iken, bağımlı değişkenler işletmenin finansal tablolarında bulunan tüm kalemlerdir. Sonuç itibariyle firmanın pandemiden 2020 yılında, 2019 yılına göre finansal olarak olumsuz etkilendiğini, 2021 yılı itibariyle ise toparlanmaya başladığı, 2022 yılına ait mali durumunun 2021 yılına göre olumlu seyirde olduğu belirlenmiştir. We started to see the damages of COVID-19 pandemic, which is affecting the world from the beginning of 2019, on each industry worldwide in 2022. In Turkey, tourism industry is one of the most effected industries on financial way. The aim of this study is to find out the financial effect of a five stars hotel in Antalya from COVID-19 pandemic. The statements of financial position, income and cash flows and the reports of independent audits between 2019-2022/06 period are comparatively analyzed with ratios in this study. The independent variable is COVID-19 pandemic, while the dependent variables are all the financial statement items in this study. It’s determined that the hotel is negatively affected from pandemic in 2020 comparing to 2019, while the positive effects were beginning to seen on financial way in 2021.
  • Item
    Osmanlı Dönemi’nde müzeciliğe bakış açıları ve koleksiyon yönetimi
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Palaz Aydın, Deniz; Tekkök Karagöz, Billur
    Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde Bizans eserlerini korumaya başlamıştır. Aya İrini’de somut biçimde korunmaya başlanan eserler, müzecilik faaliyetlerinin ilk adımını oluşturmuştur. Daha sonra padişahların ve aydınların sahip olduğu bakış açısı halka sirayet etmiştir. Günümüzde Avrupa’nın ve dünyanın sayılı müzelerine sahip olan Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı döneminde yaşanan gelişmeler neticesinde günümüzdeki ününe kavuşmuştur. Bu araştırmada Osmanlı dönemindeki müzeciliğe bakış açıları ve koleksiyon yönetimi, Osmanlı döneminden günümüze taşınan müzeler aracılığıyla incelenmiştir. Özellikle ilgi alanından hukuki bir çerçeve kazanarak, kültürel bir sembol haline dönüşümün başladığı 19. yüzyıl gelişmelerine odaklanılmıştır. Bu kapsamda sanata bakış açısı, müzecilik ve koleksiyonerlik uygulamalarını konu edinen araştırmalar ve yayınlar incelenmiş, Türk müzecilik tarihine Osmanlı döneminde kazandırılan Askeri Müze, Deniz Müzesi, İstanbul Resim Ve Heykel Müzesi, Topkapı Sarayı Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi (İstanbul Arkeoloji Müzeleri), Türk Ve İslam Eserleri Müzesi ziyaret edilmiş, Osmanlı padişahlarının Osmanlı Padişahlarının sanat eserlerine bakış açıları, yurtdışında sergilenen eserler dahil edilerek genel bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Çalışmada Osmanlı Dönemi’nde müzeciliğe bakış açıları ve koleksiyonerlik yönetimi alanındaki araştırmalardan elde edilen bilgilerin okuyucuya yeni bir bakış açısıyla aktarılması hedeflenmiştir. Ayrıca ortaya konulan sentezle literatüre katkı sağlanması amaçlanmıştır. Araştırma neticesinde Fransız İhtilali ve sanayi devriminin, Osmanlıdaki Batılılaşma hareketlerinde etkili olduğu, özellikle sanat anlayışında gizlemekten ziyade sergileme sürecini başlattığı düşünülmektedir. Gerilemede döneminde yaşanan elçi ziyaretleri, yüksek rütbeli devlet adamlarının yurtdışı seyahatleri, evrensel sergilere katılım gibi gelişmelerin modernleşme sürecini hızlandırdığı görülmektedir. Daha özgün ve kapsamlı bir araştırma ortaya koymak üzere incelenerek örnek koleksiyon ve eser paylaşımları sunulmuştur.. Fatih Sultan Mehmet conquered Istanbul and started to protect Byzantine artefacts. The artefacts, which started to be preserved in a concrete form in Hagia Irene, constituted the first step of museological activities. Later, the perspective of the sultans and intellectuals spread to the public. Today, the Republic of Turkey, which has the world's and Europe's leading museums, has achieved its present reputation as a result of the developments in the Ottoman period. In this research, the perspectives of museology and collection management in the Ottoman period are analyzed through the museums carried from the Ottoman period to the present day. In particular, the focus is on the developments of the 19th century, when the transformation from a field of interest to a cultural symbol gained a legal framework. In this context, researches and publications on the perspective of art, museology and collecting practices have been examined, the Military Museum, the Naval Museum, the Istanbul Painting and Sculpture Museum, the Topkapı Palace Museum, the Museum of Ancient Orient Works (Istanbul Archaeological Museums), and the Museum of Turkish and Islamic Art have been visited, and the perspectives of the Ottoman sultans on the works of art of the Ottoman sultans have been subjected to a general evaluation by including the works exhibited abroad. In the study, it is aimed to transfer the information obtained from the research on the perspectives of museology and collecting management in the Ottoman Period to the reader from a new perspective. In addition, it is aimed to contribute to the literature with the synthesis put forward. As a result of the research, it is thought that the French Revolution and the industrial revolution were effective in the Westernization movements in the Ottoman Empire, especially in the understanding of art, and initiated the process of exhibition rather than concealment. It is seen that developments such as ambassador visits, foreign travels of high-ranking statesmen and participation in universal exhibitions during the period of decline accelerated the modernization process. To present a more original and comprehensive research, it is examined differently from the processes described in the previous chapters and sample collections and artefacts are presented.
  • Item
    İşletmelerin arabuluculuk surecinde etkinliği: Yonetici ve orgut muzakere yaklaşımları
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Uzandaç Ünlü, Ahsen; Sığrı, Ünsal
    İnsan hayatında kaçınılmaz olan çatışma işlevsel yanları örgüt etkinliğini arttırma, işlevsel olmayan yanları ise minimize edilmesi hususunda yönetilmesi gereken önemli bir olgudur. Yaşanan çatışmaların çözümünde bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak kullanılan arabuluculuk, bilhassa son yıllarda hem literatürde hem de uygulamada sıklıkla üzerinde durulan bir kavramdır. Arabuluculuk sürecine giden örgütlerin süreci etkin bir şekilde yönetebilmesi adına arabuluculuk kurumunu ve arabuluculuk sürecini iyi tanıması, arabuluculuğa iyi bir şekilde hazırlanması, süreci doğru bir şekilde planlanması ve süreçte rasyonaliteyi sağlaması oldukça önemlidir. Bu kapsamda araştırmada çatışma yönetimi ile örgüt yapısı, örgüt kültürü ve insan kaynakları uygulamaları arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi ve arabuluculuğun işletmeler adına etkinliğini sağlamada bu yapılar arasında gerekli düzenlemelerin yapılması noktasında yöneticilere yol haritası sunulması amaçlanmıştır. Araştırmada nicel ve nitel yöntemlerin bir arada kullanıldığı karma yöntem kullanılmıştır. Bu doğrultuda 371 yöneticiden oluşan örneklem grubundan anket yöntemiyle veri toplanırken; 13 yönetici ve 5 arabulucu avukattan oluşan örneklem grubundan ise mülakat yöntemiyle veri sağlanmıştır. Anket yöntemiyle toplanan verilerin analizinde yöneticilerin en fazla işbirlikçi müzakere tarzına sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Mekanik ve organik örgüt yapılarının müzakere tarzlarını açıklamada kısmen anlamlı olduğu görülmüştür. Ayrıca hiyerarşi kültürünün işbirlikçi ve uzlaşmacı tarzı açıklamada anlamlı olduğu; insan kaynakları uygulamalarından ise takım çalışması, bilgi yönetimi ve ödüllendirmenin müzakere tarzlarını açıklamada anlamlı katkısı olduğu görülmüştür. Mülakat yöntemiyle toplanan veriler ise içerik analizi yapılarak incelenmiştir. Bu kapsamda yönetici ve arabulucu avukatların arabuluculuğun etkinliğinde uzlaşma kültürünün geliştirilmesi, örgüt içi eğitimlerin gerçekleştirilmesi, sektör bazlı mekanizmaların geliştirilmesi, bilgi paylaşımının sistematik bir şekilde sağlanması ve sürece katılmadan önce gerekli ön değerlendirmelerin yapılması gibi hususları önemli gördüğü tespit edilmiştir. Araştırmada tespit edilen bu ve diğer tüm hususlarda yöneticilere teşkilatlanma, örgüt kültürü ve insan kaynakları uygulamalarında gerekli düzenlemeler yapılması ve bunların uyumlaştırılması yönünde öneriler geliştirilmiştir. Conflict, which is inevitable in human life, is an important phenomenon that needs to be managed in terms of increasing the effectiveness of the organization and minimizing the non-functional aspects. Mediation, which is used as a dispute resolution method in the resolution of conflicts, is a concept that has been frequently emphasized both in the literature and in practice, especially in recent years. In order for the organizations going to the mediation process to manage the process effectively, it is very important to know the mediation institution and the mediation process well, to prepare well for the mediation, to plan the process correctly and to ensure rationality in the process. In this context, the aim of the research is to evaluate the relationship between conflict management and organizational structure, organizational culture and human resources practices and to present a road map to managers. Mixed method, in which quantitative and qualitative methods are used together, was used in the research. In this direction, while collecting data from the sample group consisting of 371 managers by survey method; data were obtained from the sample group consisting of 13 managers and 5 mediator lawyers by interview method. In the analysis of the data collected by the survey method, it was revealed that the managers had the most collaborative negotiation style. Mechanical and organic organizational structures were found to be partially significant in explaining negotiation styles. In addition, the culture of hierarchy is meaningful in explaining the collaborative and conciliatory style; as for human resources practices, teamwork, knowledge management and rewarding have a significant contribution to explain negotiation styles. The data collected by the interview method were analyzed by content analysis. In this context, it has been determined that managers and mediator lawyers consider important issues such as developing a culture of reconciliation in the effectiveness of mediation, carrying out in-organization training, developing sector-based mechanisms, ensuring information sharing in a systematic way, and making necessary preliminary assessments before participating in the process. In the research, suggestions were developed for the managers to make necessary arrangements in organization, organizational culture and human resources practices and to harmonize them.