Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü / European Union and International Relations Institute
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11727/1391
Browse
48 results
Search Results
Item Ekonomilerin güvenlikleştirilmesi ve blokzinciri uygulamalarının söylem analizi bakımından analizi: ABD hükümet politikasi örnekleri(Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2024) Çerçi, Abdullah AlperenKüreselleşme ile ülkeler arasındaki ekonomik bağımlılık artmıştır. Bununla birlikte uluslararası para politikaları ve piyasa gözlemleme mekanizmaları dalgalı kur sistemi esasında iş birliği eksikliği yaşamaktadır. Bu eksikliğin en belirgin göstergesi 2008 yılında yaşanan küresel ekonomik krizde görülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri konup piyasalarındaki türev ürünlerde yaşanan ödeme sıkıntıları küresel ölçekte resesyona sebebiyet vermiştir. Krizi önlemek veya etkilerini azaltmakla görevli uluslararası kuruluşlar pek çok çevre açısından görevlerini yerine getirememiştir. 2008 ile devam eden yıllarda blokzincir teknolojisi temelinde dağıtık mimaride borç kayıtlarının saklaması fikri Satoshi Nakamoto mahlasıyla kişi veya kişilerce internet üzerinden yayınlanmıştır. Kredi derecelendirme kuruluşlarından bankalara ve diğer finansal çevrelerin mevcut merkezi borç kayıtlarına dayanan parasal sistemi kötüye kullanması böyle bir alternatifin üretilmesinde etkilidir. Blokzincir teknolojisinin hem değiştokuş aracı hem de devam eden süreçte akıllı sözleşmelerle pek çok farklı alanda kullanılabilirliğini göstermiştir. En çok bilinen örnekleriyle Bitcoin ve Etereum internet üzerinden alım satımı ile günümüze kadar uzanan kripto para örnekleridir. Her ne kadar gerek kripto piyasaları açısından yüksek volatilitenin oluşu gerekse halen hukuki manada düzenlenmemiş alanların oluşu bu inovasyona karşı pozitif ve negatif görüşlerin oluşmasını beraberinde getirmiştir. Öyle halen ABD Kongresi kripto yasalarını destekleyenler ve yasaklama yanlıları olarak neredeyse ikiye bölünmüş vaziyettedir. ABD’de piyasaları gözlemlemek ve korumak amacıyla kurulmuş pek çok devlet kurumu bulunmakla birlikte söz konusu teknolojik inovasyonun ortaya çıkışıyla birlikte her kurum kendi çalışma alanında farklı raporlar, basın bildirileri veya konferanslar oraya koymuştur. Söz konusu halka açık bu belgelerin zaman yaygın şekilde toplanıp kelime analizi yöntemiyle kurumların bu husustaki genel kanısı araştırılmıştır.Globalization has increased the economic dependency between countries. However, international monetary policies and market monitoring mechanisms are experiencing a lack of cooperation on the basis of the floating exchange rate system. The most obvious indicator of this deficiency is seen in the global economic crisis experienced in 2008. Payment problems experienced in derivative products in the United States domestic markets caused a global recession. International organizations responsible for preventing the crisis or reducing its effects have failed to fulfill their duties in many circles. In the years following 2008, the idea of storing debt records in a distributed architecture based on blockchain technology was published on the internet by a person or persons under the pseudonym of Satoshi Nakamoto. The abuse of the monetary system based on existing centralized debt records by credit rating agencies, banks and other financial circles is effective in the production of such an alternative. Blockchain technology has shown its usability in many different areas both as a medium of exchange and in the ongoing process with smart contracts. The most well-known examples are Bitcoin and Ethereum, which are examples of cryptocurrencies that have survived to the present day with their purchase and sale over the internet. Although the high volatility in crypto markets and the fact that there are still areas that are not legally regulated have brought about the formation of positive and negative views towards this innovation. As such, the US Congress is almost divided into two, those who support crypto laws and those who support the ban. Although there are many government agencies established in the US to monitor and protect the markets, each institution has put out different reports, press releases or conferences in their own fields of work with the emergence of this technological innovation. These publicly available documents were collected over time and the general opinion of the institutions on this issue was investigated by word analysis.Item Siyasi partiler arasında kurulan ittifakların seçmenlerin siyasi algıları ve davranışları üzerine etkileri: Samsun'un Atakum, İlkadım ve Terme ilçelerinde bir alan araştırması(Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2024) Alkan, BoraBu çalışmanın amacı, 2018 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen ve siyasi partiler arasında ittifakların kurulmasına imkân tanıyan düzenlemenin seçmenlerin oy verme davranışları üzerindeki etkilerini araştırmaktır. İttifakların farklı seçim türlerinde seçmenler üzerinde yarattıkları etkinin ölçülmesi için 31 Mart 2019 yerel seçimleri, 14 Mayıs 2023 milletvekili ve cumhurbaşkanı birinci tur seçimleri ve 28 Mayıs 2023 cumhurbaşkanı ikinci tur seçimleri araştırmaya dâhil edilmiştir. Çalışmada Samsun’un Atakum, İlkadım ve Terme ilçelerinde, yukarıda belirtilen seçimlerde oy kullanmış seçmenlerden elde edilen veriler betimsel ve içerik analizi tekniklerinden yararlanılarak analiz edilmiştir. Araştırma grubunun oluşturulmasında olasılığa dayalı olmayan örneklem tekniği benimsenmiş ve amaçlı örnekleme tekniklerinden ölçüt örnekleme tekniği kullanılmıştır. Araştırmada maksimum örneklem çeşitliliğini yansıtmak amacıyla Atakum, İlkadım ve Terme ilçelerinden toplam 10 mahalle belirlenmiş ve bu mahallelerde oy kullanmış 64 katılımcıyla yarı yapılandırılmış mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Araştırma temel olarak iki büyük ittifak çatısını oluşturan Cumhur ve Millet ittifaklarının seçmenlerine odaklanmıştır. Araştırma bulguları, ittifakların farklı seçim türlerinde seçmenler üzerinde farklı siyasi ve sosyal etkiler yarattığını göstermektedir. Yapılan çalışma ittifakların seçmenler üzerinde yarattığı siyasi ve sosyal etkilerin temelinde seçmenlerin ideolojik kimliklerinin ve siyasi güven düzeylerinin belirleyici olduğunu göstermektedir. Bu iki temel etkenin dışında seçmenlerin; eğitim durumu, yaşadıkları yerin sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi, yaş, cinsiyet gibi farklılıkları, ittifakların seçmen davranışları üzerindeki etkilerini belirleyen diğer unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Araştırma bulguları, seçmenlerin ideolojik kimlik ve siyasi güven kavramları etrafında oluşan oy tercihleri dikkate alındığında, ideolojik türdeşliğe sahip partiler arasında kurulacak ittifakların seçimlerde başarı şanslarının daha yüksek olacağını göstermektedir. İdeolojik kimlik farklılığı ve yüksek siyasi güvensizlik özellikle Millet İttifakı içerisinde yer alan dindar ve seküler seçmenler arasında ortaya çıkan siyasi uyuşmazlığın en önemli nedenleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun bir sonucu olarak yapılan çalışma dindar ve seküler seçmenlerin bir arada bulunduğu -Millet İttifakı örneğinde olduğu gibi- bir ittifak yapısının çok fazla rasyonel olmadığını ve yapılacak seçimlerde başarı şansının düşük olduğunu göstermektedir. Ancak bazı seçmen grupları arasındaki derin ideolojik kimlik farklılıklarına ve yüksek siyasi güvensizliğe rağmen seçmenlerin, uygun aday profilinin yaratılması durumunda sandıkta uzlaşabildikleri görülmektedir. Yapılan çalışma özellikle yerel seçim ve cumhurbaşkanı seçiminde seçmen beklentilerini karşılayan doğru adayların belirlenmesinin gerek seçmen-parti, gerekse ittifak-seçmen uyumunun yakalanmasında kilit rol oynadığını ve seçim sonuçları üzerinde önemli etki yarattığını göstermektedir. Dolayısıyla siyasi partilerin kuracakları ittifaklarda sadece siyasi etken ve sonuçları değil, aynı zamanda sosyal etken ve sonuçları da dikkate almaları gerektiği ancak bu şekilde kurulan ittifakların seçimlerde başarı şanslarının daha yüksek olabileceği sonucuna varılmıştır. The aim of this study is to investigate the effects of the regulation enacted in the Grand National Assembly of Turkey in 2018, which allows the formation of alliances between political parties, on the voting behaviour of voters. In order to measure the effects of alliances on voters in different types of elections, 31 March 2019 local elections, 14 May 2023 parliamentary and presidential first round elections and 28 May 2023 presidential second round elections were included in the study. In the study, the data obtained from voters who voted in the above-mentioned elections in Atakum, İlkadım and Terme districts of Samsun were analysed using descriptive and content analysis techniques. In the formation of the research group, non-probability based sampling technique was adopted and criterion sampling technique, one of the purposeful sampling techniques, was used. In order to reflect the maximum sample diversity in the research, a total of 10 neighbourhoods from Atakum, İlkadım and Terme districts were determined and semi-structured interviews were conducted with 64 participants who voted in these neighbourhoods. The research mainly focused on the voters of the Cumhur and Millet alliances, which constitute the two major alliances. The findings of the research show that alliances have different political and social effects on voters in different types of elections. The study shows that the ideological identities and political trust levels of the voters are the determinants of the political and social effects of alliances on voters. Apart from these two main factors, other factors determining the effects of alliances on voter behaviours are the educational level, socioeconomic development level of the place where the voters live, age and gender. The findings of the research show that when the voters' voting preferences formed around the concepts of ideological identity and political trust are taken into consideration, the alliances to be established between parties with ideological identity will have a higher chance of success in the elections. Ideological identity differences and high political distrust are the most important reasons for the political incompatibility between religious and secular voters, especially within the Millet Alliance. As a result, the study shows that an alliance structure in which religious and secular voters are together -as in the case of the Millet Alliance- is not very rational and has a low chance of success in the elections. However, despite the deep ideological identity differences and high political distrust among some voter groups, it is observed that voters can compromise at the ballot box if a suitable candidate profile is created. This study shows that especially in local elections and presidential elections, the selection of the right candidates who meet the expectations of voters plays a key role in achieving both voter-party and alliance-voter harmony and has a significant impact on election results. Therefore, it is concluded that political parties should take into account not only political factors and results but also social factors and results in the alliances they will establish, and only in this way can the alliances established in this way have a higher chance of success in the elections.Item Türkiye’s renewable energy policies during the justice and development party era (2002-2024): An assessment of wind and solar energy policies(Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2025) Canbolat, Ufuk BurakRenewable energy sources have become increasingly important, particularly solar and wind in the years following the beginning of the 2000s. Green energy sources are particular significant as the effects of global warming and the climate crisis, caused by the use of fossil fuels, are being felt more and more. The main aim of this thesis is to focus on Türkiye-European Union relations in terms of energy. More specifically, the thesis aims to analyse Türkiye's renewable energy electricity generation policies and their impact on the process of integration with the European Union. It is argued in the literature that Türkiye has had varying levels of success with renewable energy and the EU harmonisation process. However, it is generally accepted that solar and wind energy, in particular, have become more widespread in Türkiye and the European Union compared to other energy types, and that these forms play an important role in energy production from renewable energy sources. This thesis investigates the role and impact of renewable energy policies in Türkiye's electricity sector, as well as considering privatisation policies, efforts to increase the share of renewable energy in Türkiye's power generation, and also the impact of this process on the country's European Union integration and accession. Examining the link between privatisation policies and efforts to increase the share of renewable energy in Türkiye's energy production is made possible through document analysis. Privatisation is seen as a key element in the significant steps Türkiye has taken in the area of incentive policies, especially since 2010. The findings of the study show that the country's electricity generation from renewable energy increased after the implementation of YEKA (Renewable Energy Resource Area) and YEKDEM (Renewable Energy Resources Support Mechanism), and that there is no relationship between privatisation and renewable energy Despite these successes, it is important to note that the country is still lagging behind expectations in terms of electricity generation from renewable energy sources. In the privatisation process in Türkiye, the government has been close to certain companies in the YEKA and YEKDEM incentives created by the government, and this closeness has leads to irregularities in these incentive programs as such government favored companies tend to win tenders. These incentive tenders held by the government represent unsuccessful project management as the winning companies sell the tender. In other words, the installed capacity is seen numerically but does not represent a contribution to the actual energy power production of the country. Yenilenebilir enerji kaynakları özellikle 2000’li yılların başından itibaren güneş ve rüzgâr enerjisi olmak üzere, giderek daha önemli hâle gelmiştir. Fosil yakıtların kullanımı küresel ısınma ve iklim krizine sebebiyet vermesi sebebiyle ve küresel iklim krizinin etkileri giderek daha da hissedilmeye başladıktan sonra yeşil enerji kaynaklarının anlam ve önemi bir kez daha önem kazanmıştır. Bu tez çalışmasının temel amacı, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine enerji boyutu üzerinden odaklanmayı amaçlamaktadır. Daha özel olarak, tezin amacı Türkiye’nin yenilenebilir enerji üzerinden elektrik üretim politikalarını ve bu politikaların Avrupa Birliği entegrasyon sürecine etkisini incelemektir. Literatürde, Türkiye'nin yenilenebilir enerji alanında attığı adımlar özelinde ve AB uyum süreci kapsamında yeterlilik düzeyinin farklılaştığı öne sürülmektedir. Fakat, özellikle güneş ve rüzgâr enerjisi kapsamında Türkiye ve Avrupa Birliği genelinde diğer enerji türlerine nazaran daha yaygınlaştığı ve yenilenebilir enerji kaynaklarından enerji üretiminde önemli bir rol oynadığı kabul edilmektedir. Bu tez çalışmasında, Türkiye’nin elektrik sektöründe yenilenebilir enerji politikalarının rolü ve etkisi araştırılmaktadır. Özelleştirme politikaları ve Türkiye’nin enerji üretiminde yenilenebilir enerjinin payını arttırmak için yapılan çabalar, bu sürecin ülkenin Avrupa Birliği entegrasyonu ve katılımı üzerindeki etkisi de dahil edilmiştir. Söz konusu araştırma, Türkiye’nin enerji üretimindeki payını arttırmaya yönelik özelleştirme politikaları ve çabaları arasındaki bağlantıyı incelemeyi mümkün kılan doküman analizi yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. Özelleştirme alanı, Türkiye’nin özellikle 2010 senesinden bu yana teşvik politikaları alanında attığı önemli adımların kilit noktası durumunda görülmektedir. Çalışmaya ait bulgular, YEKA ve YEKDEM sonrası ülkenin yenilenebilir enerjiden elektrik üretiminde artış gözlemlendiği ve özelleştirme ile yenilenebilir enerji arasındaki ilişkinin olmadığı tespit edilmiştir. Buna karşın yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi konusunda ülkenin hala beklenenin geresinde kaldığını eklemekte önem arz etmektedir. Türkiye’de özelleştirme sürecinde, hükümet tarafından oluşturulan YEKA ve YEKDEM teşviklerinde, hükümet belirli şirketlere yakınlık göstermektedir. Bu yakınlık bu teşvik programlarında usulsüzlük yapılmasına sebebiyet vermektedir. Hükûmete yakın olan şirketler teşvik yarışmalarına katılıp ihale yarışmasını kazanmaktadır. Hükümet tarafından yapılan bu teşvik ihaleleri sonrasında ihaleyi kazanan şirketler ihaleyi satması sebebiyle başarısız proje yönetimi olarak sonuçlanmaktadır. Bir diğer ifadeyle, kurulu güç sayısal olarak gözükmekte, ülkenin fiili enerji gücüne bir katkısı olamamaktadır.Item Avrupa Birliği Geçici Koruma Yönergesi: Suriye ve Ukrayna’dan alınan dersler(Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2025) Sert Önder, GökçenThe primary objective of this thesis is to examine the emergence of the temporary protection framework within the broader international protection regime and to assess its effectiveness as an emergency mechanism in responding to large-scale displacement. Specifically, the thesis explores whether temporary protection offers a valuable and practical solution for providing immediate protection to displaced individuals during humanitarian crises. To this end, the study critically analyzes the evolution of the international protection system and the development of the European Union’s migration and asylum policies, with the aim of identifying the underlying factors that necessitated the adoption of temporary protection directive. The thesis also seeks to highlight the legal, political, and institutional dynamics that have shaped these frameworks and to evaluate the operational challenges faced during this phase. Although the Temporary Protection Directive was introduced in the EU to provide swift and collective responses during mass influx situations—where national asylum systems are overwhelmed by the volume of individual applications—it remained inactive during the 2015 Syrian refugee crisis. By contrast, the TPD was activated in response to the Ukrainian refugee crisis in 2022. This study investigates the reasons for the non-implementation of the directive in 2015 and the motivations behind its activation in 2022, employing European integration theories to analyze the political and institutional factors influencing these divergent responses.Bu tezin temel amacı, geçici koruma çerçevesinin uluslararası koruma rejimi içerisindeki ortaya çıkışını incelemek ve büyük ölçekli yerinden edilmeler karşısında acil bir müdahale mekanizması olarak etkinliğini değerlendirmektir. Özellikle, geçici korumanın, insani krizler sırasında yerinden edilen bireylere doğrudan koruma sağlamak açısından değerli ve uygulanabilir bir çözüm sunup sunmadığı araştırılmaktadır. Bu doğrultuda, uluslararası koruma sisteminin evrimi ile Avrupa Birliği’nin göç ve iltica politikaları ele alınarak, geçici koruma direktifinin benimsenmesine neden olan temel dinamikler ortaya konulmaya çalışılmıştır. Tez ayrıca, bu çerçeveleri şekillendiren hukuki, siyasi ve kurumsal süreçleri incelemekte ve bu süreçlerde karşılaşılan zorlukları değerlendirmektedir. Geçici Koruma Direktifi (GKD), bireysel iltica başvurularının sayıca fazla olduğu ve üye devletlerin bu süreçleri yönetmekte zorlandığı kriz anlarında hızlı ve ortak bir yanıt geliştirmek amacıyla AB düzeyinde kabul edilmiş olsa da, 2015 yılındaki Suriye mülteci krizi sırasında yürürlüğe konulmamıştır. Buna karşılık, 2022 yılında Ukrayna mülteci kriziyle birlikte GKD ilk kez hayata geçirilmiştir. Bu çalışma, direktifin 2015 yılında neden uygulanmadığını ve 2022’de hangi siyasi ve kurumsal nedenlerle yürürlüğe konulduğunu Avrupa bütünleşme kuramlarından da yararlanarak ortaya koymaya çalışmıştır.Item The polar silk road and Its impacts on economic security of China(Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2023) Toprak, ÖzgürIn January 2018, People’s Republic of China (hereinafter referred to as “China”) State Council Information Office released a White Paper titled, “China’s Arctic Policy” (See Appendix 1). In the Arctic White Paper, China formally announced itself as a ‘Near-Arctic State’ and explained its aims in the Arctic. The Arctic White Paper introduced the ‘Polar Silk Road’ concept, which refers to China’s ambitious plans to develop shipping lanes through the Arctic that would reduce shipping times and costs for trade between Asia and Europe. This would likely positively affect China’s economic security by providing a faster and more reliable trade route, potentially reducing their dependence on the more congested and politically unstable shipping lanes through the South China Sea and the Suez Canal. The Arctic White Paper also indicated that China is not only aiming to leverage the shorter passage to Europe by the Polar Silk Road but also to do scientific research, explore natural resources, and implement governance in the Arctic region. This thesis concludes that although leveraging the Polar Silk Road will have significant positive effects on Chinese economic security; it will also present some serious risks such as governance issues in the Arctic, and international power conflict which may lead to political backlash and economic sanctions. Each of the advantages and risks has been examined and evaluated from the Copenhagen School perspective with an aim to predict how leveraging the ‘Polar Silk Road’ will impact the economic security of China. Ocak 2018’de Çin Halk Cumhuriyeti (bundan sonra “Çin” olarak anılacaktır) Devlet Konseyi Enformasyon Ofisi “Çin’in Arktik Politikası” başlıklı bir resmi rapor yayınladı (Bkz. Ek 1). Raporda kendisini resmi olarak “Arktik Yakını Devlet” olarak ilan eden Çin, Kuzey Kutbu stratejilerini paylaşmaktadır. Rapor, Çin’in Kuşak Yol Projesi kapsamında Asya ile Avrupa arasındaki nakliye süresini ve maliyetini azaltacak olan “Kutup İpek Yolu” konseptini tanıtıyor. Ekonomisi büyük ölçüde uluslararası ticarete dayanan Çin, Kutup İpek Yolu sayesinde hem daha hızlı ve güvenilir, hem de büyük ölçüde Batı’nın kontrolünde olmayan bir uluslararası ticaret yoluna sahip olmayı hedeflemektedir. Kutup İpek Yolu halihazırda kullanılmakta olan Güney Çin Denizi, Malakka Boğazı ve Süveyş Kanalı gibi trafiğin yoğun olduğu ve gerek siyasi açıdan gerekse güvenlik açısından ciddi aksaklıkların olabildiği istikrarsız nakliye yollarına nazaran iyi bir alternatif olarak görülmektedir. Bununla beraber rapora göre Çin, Kutup İpek Yolu’nu sadece uluslararası ticaret yolu olarak kullanmakla kalmayıp, Kuzey Kutbu bölgesinde bilimsel araştırma yapmayı, doğal kaynakları keşfetmeyi ve bölgede kontrol sahibi olmayı amaçladığı da belirtilmektedir. Bu tez, Kutup İpek Yolu’ndan yararlanmanın Çin’in ekonomik güvenliği üzerinde göstereceği etkileri incelemektedir. Daha kısa bir ticaret yolunun elbette ekonomik güvenlik üzerinde olumlu etkileri olacağı beklenir. Öte yandan Çin kutup ülkesi olmayıp Arktik Konseyi üyesi de değildir. Dolayısıla doğal kaynaklarla dolu Kuzey Kutbu’nda keşif yapması bölgede hak sahibi olan Arktik Konseyi üyesi ülkelerde gerilime neden olacaktır. Ayrıca Kutup İpek Yolu’nun aktif olarak kullanılması ile Çin ekonomisin daha hızlı büyüyerek ABD ekonomisini yakalama ve geçme olasılığı da artacaktır. Bu nedenlerle Kutup İpek Yolu Çin’in ekonomik güvenliğini geliştirecek ve düşük maliyetlerle küresel ekonomiye de katkıda bulunacak alternatif bir uluslararası ticaret yolu olabileceği gibi; ABD, Çin ve Rusya gibi süper güçlerin karşı karşıya gelebileceği bir çatışma alanına da dönüşebilecek potansiyele sahiptir. Bu tezde sözkonusu olasılıklar Kopenhag Ekolü perspektifinden ele alınarak incelenip Kutup İpek Yolu’nun Çin’in ekonomik güvenliği üzerindeki olası etkileri değerlendirilmektedir.Item Formal Yet Ineffective Opposition Coordination Under Competitive Authoritarianism: Nation Alliance In Turkey(THIRD WORLD QUARTERLY, 2024-12) Yavuzyilmaz, Hakan; Esen, BerkPre-electoral opposition coordination is the most effective strategy to counter contemporary forms of autocratisation. While scholars have recently begun to explore the factors that lead to the formation of pre-electoral alliances in competitive authoritarian regimes, the high variation in terms of their composition and effectiveness is generally neglected in the existing scholarship. There is a lack of research on why some inter-party coalitions have limited effectiveness in the electoral arena while others nominate optimal candidates through routinised and transparent procedures and run cohesive campaigns. Through a detailed analysis of the Nation Alliance (2018-2023) in Turkey, we argue that in the context of high regime vulnerability, power asymmetry between alliance partners and a high level of leadership control over candidate nomination in opposition parties hinder the potential effectiveness of formal pre-electoral alliances.Item THIRD WORLD QUARTERLY(THIRD WORLD QUARTERLY, 2024-12) Yavuzyilmaz, Hakan; Esen, BerkPre-electoral opposition coordination is the most effective strategy to counter contemporary forms of autocratisation. While scholars have recently begun to explore the factors that lead to the formation of pre-electoral alliances in competitive authoritarian regimes, the high variation in terms of their composition and effectiveness is generally neglected in the existing scholarship. There is a lack of research on why some inter-party coalitions have limited effectiveness in the electoral arena while others nominate optimal candidates through routinised and transparent procedures and run cohesive campaigns. Through a detailed analysis of the Nation Alliance (2018-2023) in Turkey, we argue that in the context of high regime vulnerability, power asymmetry between alliance partners and a high level of leadership control over candidate nomination in opposition parties hinder the potential effectiveness of formal pre-electoral alliancesItem Demokraside gerileme (democratic backsliding) sürecinin kavramsal ve olgusal incelenmesi: Türkiye-Polonya örnekleri üzerinden karşılaştırmalı bir analiz(Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2025) Süngü, TayyarDemokraside gerileme son yıllarda bir fenomen haline dönüşerek dünya demokrasilerinde etkisini hissettirmekte ve en ileri demokrasi olarak ifade edilen ülkelerin dahi bu gerilemenin etkisinden kendilerini kurtaramadıkları görülmektedir. Bu tez çalışması, demokraside gerilemenin neden/niçin oluştuğunu analitik olarak, Türkiye-Polonya örnekleri üzerinden karşılaştırmalı, retrodüktif ve sistem yaklaşımıyla incelenmeye çalışmaktadır. Bu sebeple demokrasi kavramı sistemsel bir yaklaşımla ele alınmaktadır. Bu çalışmanın öncelikli hedefi, daha genel bir bakışla ve bir sistem yaklaşımıyla demokraside gerilemenin ‘niçin/neden’ oluştuğunu anlamaya çalışmak ve demokraside gerilemenin kuramsal boyutuna katkı sağlamaktır. Bu bağlamda tezin temel argümanı, demokraside gerilemenin, demokratik bir sistemde esas olarak aktör ve yapı arasındaki gerilimle oluşan, entropinin de yükselmesiyle birlikte meydana gelen düzensizliğin bir sonucu olduğu, kronik bir karakter taşıdığı ve aynı zamanda izlek bağımlı bir süreç olduğu ve bu sürecin belirli evrelerden, kritik dönüm noktalarından geçerek belirli bir aşamaya doğru evrildiğidir. Nitekim bu çalışma göstermiştir ki demokratik sistemde başlayan sıkıntılar ve adına günümüzde ‘demokraside gerileme’ denilen olgu, demokrasiye geçişle başlayan ve demokratik sistemin olgunlaşmasıyla birlikte ortaya çıkan, aşama aşama gelişerek derinleşen aktör-yapı mücadelesinin demokratik sistem üzerinde yarattığı aşırı baskı sonucunda oluşmaktadır. Çalışmanın sistem boyutunda, demokratik sistem tasarımı, David Easton’un politik sistem teorisinden yararlanılarak geliştirilmeye çalışılmıştır. Tasarlanan sistemin analitik boyutunu daha da derinleştirmek için demokratik sistemle evren arasında analojik bir ilişki kurularak, demokratik sistemin de evrene benzer işleyen bir yapısının olduğu ve evrendeki gibi demokratik sistemde de entropinin var olduğu kabul edilmiştir. Ancak demokratik sistem, evren gibi kapalı bir sistem değildir. Aksine politik sistem gibi tüketen (dissipative) bir yapıda, açık, yaşayan, negentropic bir yapıdadır. Demokratik sisteme, özellikle katılımla, dışarıdan enerji verildiğinde -diğer ifadeyle demokratik sistemi güçlendirici adımlar atıldığında- sistemdeki entropinin azalacağı ve demokratik sistemin tekrar kendi homeostatik dengesine kavuşacağı, bunun da demokraside gerilemeyi yavaşlatabileceği değerlendirilmiştir. Sonuç olarak demokraside gerileme, demokrasinin temel özelliklerinden birinde ya da birkaçında gözlenecek olumsuzlukla tanımlanabilecek kadar basite indirgenecek bir olgu değildir. Bu çalışma şunu da göstermiştir ki demokratik sisteme içkin entropinin varlığı ister pekişmiş ister pekişmemiş demokrasi olsun, demokratik sistemleri gelecekte de bu fenomen ile karşı karşıya bırakacaktır. Pekişmemiş demokrasiler açısından en sıkıntılı konu bu sürecin doğru yönetilememesinden dolayı sürecin uzaması ve bu durumun demokratik sistemdeki entropiyi yönetilemeyecek bir boyuta taşıması, sistemin kendisini kapatması, ülkenin otoriterleşmesi ve akabinde otokrasi eşiğiyle karşı karşıya kalınmasıdır. Pekişmiş demokrasileri tüm bu risklerden koruyan ise demokratik sistemlerindeki açık, negentropic yapı ve çevrenin/toplumun demokratik sistemle olan sağlıklı etkileşimidir.Item The mobilization of the al-Nahda movement in Tunisia (1981-2010)(Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2023) Sivrikaya, Halil Atilla; Eligür, BanuThe research question of this dissertation is how best to explain the nonviolent mobilization of the al-Nahda in Tunisia during a three-decade state repression between 1981 and 2010. This study examines why and how the al-Nahda emerged; founded a political party, created distinct goals different from contemporary Islamist movements in Tunisia, and showed remarkable moderation, pragmatism and flexibility in its preferences of alliance, strategies and policies, involving alliance with the secular groups facing regime repression. This dissertation analyzes the al-Nahda in accordance with the Social Movement Theory, and in this context, applies the Political Process Model (PPM) advanced mainly by Sidney George Tarrow, Doug McAdam and Charles Tilly. The answer to the research question hence lies in uncovering the changing and transforming factors, which are political opportunity structures, organizational dynamics and framing processes, at both international and national levels of the political domain as well as the movement. Process tracing method is also essential to underline these factors at different periods of the movement, which form the strategy of its political engagement. This dissertation contributes to literature by examining mobilization of an Islamist movement in a non-Western semi-authoritarian political setting by applying the PPM. Drawing on the al-Nahda case, this dissertation argues that an Islamist movement can survive and mobilize its base through moderation despite a heavy state repression. Bu tezin araştırma sorusu, 1981 ile 2010 yılları arasında otuz yıl süren devlet baskısı sırasında Tunus’taki En-Nahda’nın şiddet içermeyen toplumsal hareketliliğinin en iyi nasıl bir şekilde açıklanacağıdır. Bu çalışma, En-Nahda’nın neden ve nasıl ortaya çıktığını; siyasi bir parti kurduğunu, Tunus’taki çağdaşı İslami hareketlerden farklı hedefler yarattığını ve ittifak tercihlerinde (ki aralarında rejimin baskısına maruz kalan seküler gruplar da vardı), stratejilerinde ve politikalarında dikkate değer bir ılımlılık, pragmatizm ve esneklik gösterdiğini araştırıyor. Bu tez, En-Nahda’yı Sosyal Hareket Teorisi’ne göre analiz ediyor ve bu bağlamda Sidney George Tarrow, Doug McAdam ve Charles Tilly tarafından geliştirilen Siyasi Süreç Modeli’ni uyguluyor. Dolayısıyla araştırma sorusunun cevabı, siyasi fırsat yapıları, örgütsel dinamikler ve çerçeveleme süreçleri gibi değişen ve dönüşen faktörleri siyasi alanın ve hareketin hem uluslararası hem de yerel düzeylerinde ortaya çıkarmakta yatıyor. Hareketin politik stratejisini belirleyen bu faktörlerin farklı dönemlerde altının çizilmesi ise süreç izleme yöntemini elzem kılıyor. Bu tez, Siyasi Süreç Modeli’ni uygulayarak Batılı olmayan yarı otoriter bir siyasi ortamda İslami bir hareketin toplumsal hareketliliğini inceleyerek literatüre katkıda bulunuyor. En-Nahda örneğinden yola çıkan bu tez, İslami bir hareketin, ağır bir devlet baskısına rağmen ılımlılık yoluyla ayakta kalabileceğini ve tabanını harekete geçirebileceğini savunuyor.Item Türkiye’de göçmen kadın emeği ile ilgili yazılmış lisansüstü tezler ve prekarya kavramsallaştırması(Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2023) Tunç, Dilara; Özcan, Nazlı ŞensesTürkiye’de göçmenler, neoliberal kapitalizm ile beraber esnek ve güvencesiz çalışma koşullarından toplumda en çok etkilenen kesimdir. Neoliberal politikaların sonucunda esnek istihdam biçimlerinde güvencesiz bir şekilde çalışan insanlar prekarya olarak tanımlanmaktadır. Uluslararası emek göçü bağlamında, göçmenlerin gittikleri ülkelerde ucuz iş gücü kaynağı olarak, genelde kayıt dışı işlerde ve düzensiz statülerde çalıştıkları görülmektedir. Göçmen kadınlar bu koşullardan daha olumsuz etkilenmekte ve gerek emek piyasasında gerek sosyal yaşamda toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri deneyimlemektedir. Bu araştırmada, Türkiye’deki sosyal bilimler alanında 2013-2023 yılları arasında “kadın göçmen” ile ilgili yayınlanmış yüksek lisans ve doktora tezlerinde kadın göçmen emeğinin nasıl incelendiği, kavramsal ve teorik çerçevede nasıl ele alındığı incelenmektedir ve bu anlamda daha özelde Türkiye’de çalışan göçmen kadınlar, prekaryanın çeşitli tanımlamaları doğrultusunda değerlendirilmiştir. Migrants in Turkey are the segment of society most affected by flexible and precarious working conditions under neoliberal capitalism. As a result of neoliberal policies, people who work precariously in flexible forms of employment are defined as precariat. In the context of international labour migration, it is seen that migrants generally work in unregistered jobs and irregular statuses as a source of cheap labour in the countries they go to. Migrant women are more negatively affected by these conditions and experience gender inequalities both in the labour market and in social life. In this research, the examination of female immigrant labor in master's and doctoral theses published in the field of social sciences in Turkey between 2013-2023 is investigated. This includes how it is approached in a conceptual and theoretical framework, focusing specifically on immigrant women working in Turkey and evaluating them in line with various definitions of precarity.