Sosyal Bilimler Enstitüsü / Social Sciences Institute
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11727/1394
Browse
2 results
Search Results
Item Early maladaptive schemas and mental health: the sequential mediator role of neuropsychological personality traits and cognitive emotion regulation(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021) Şen, Vasfiye Derya; Doğutepe, ElvinThe aim of the study was to examine the role of neuropsychological personality traits and cognitive emotion regulation (also called cognitive coping strategies) in the relationship between early maladaptive schemas (EMSs) and mental health. For this purpose, 497 participants with ages 18 to 65 years in Turkey voluntarily participated in the research. The data was gathered through Young Schema Questionnaire–Short Form 3, Cognitive Emotion Regulation Questionnaire, Behavioral Inhibition System/Behavioral Activation System Scales, Brief Symptom Inventory, and Satisfaction with Life Scale. In order to investigate their mediator role, Hayes’s procedure for serial mediation analysis was conducted. The results revealed that neuropsychological personality traits and cognitive emotion regulation sequentially mediated the relationship between EMSs and mental health. In general, stronger schemas predicted higher levels of activation in the Behavioral Inhibition System (BIS), which in turn predicted the increased use of the Less Adaptive Cognitive Coping Strategies (LACCS) or decreased used of the More Adaptive Cognitive Coping Strategies (MACCS) which in turn predicted more psychopathological symptoms. However, although Acceptance was categorized under MACCS, it was found to have a negative impact on this relationship; meaning that stronger schemas predicted higher levels of activation in BIS, which in turn predicted the increased use of Acceptance, which in turn was associated with more psychopathological symptoms. Regarding the relationship between EMSs and life satisfaction, stronger EMSs predicted increased levels of activation in BIS, which in turn predicted the decreased use of MACCS, which in turn decreased levels of life satisfaction. Furthermore, stronger EMSs in Disconnection/Rejection schema domain (DR) and the Impaired Autonomy/Other Directedness schema domain (IAOD) predicted decreased levels of activation in the Behavioral Activation System (BAS), which in turn predicted the decreased use of MACCS, which in turn decreased levels of life satisfaction. However, stronger schemas in the Impaired Limits/Exaggerated Standards schema domain (ILES) predicted the increased activation in BAS, which in turn the increased use in MACCS, which in turn increased levels of life satisfaction. Moreover, stronger schemas in ILES predicted the increased activation in BAS, which in turn the decreased use in only Self-Blame and Catastrophizing among LACCS, which in turn increased levels of life satisfaction. Furthermore, only Self-Blame and Catastrophizing serially mediated this relationship with BIS for only ILES and IAOD. Finally, implications of these findings were discussed in line with the relevant literature. Limitations and suggestions for future studies were also presented. Bu çalışmanın amacı, erken dönem uyum bozucu şema alanları ile psikolojik sağlık arasındaki ilişkide nöropsikolojik kişilik özelliklerinin ve bilişsel duygu düzenlemenin rolünü incelemektir. Bu amaçla, Türkiye'de 18-65 yaş aralığındaki 497 katılımcı araştırmaya gönüllü olarak katılmıştır. Veriler, Young Şema Anketi-Kısa Form 3, Bilişsel Duygu Düzenleme Anketi, Davranışsal İnhibisyon Sistemi/Davranışsal Aktivasyon Sistemi Ölçekleri, Kısa Semptom Envanteri ve Yaşamdan Memnuniyet Ölçeği aracılığıyla toplanmıştır. Nöropsikolojik kişilik özelliklerinin ve bilişsel duygu düzenlemenin (bilişsel başa çıkma stratejileri olarak da adlandırılır) aracı rolünü araştırmak için Hayes'in seri aracılık analizi prosedürü uygulanmıştır. Sonuçlar, nöropsikolojik kişilik özelliklerinin ve bilişsel duygu düzenlemenin, erken dönem uyum bozucu şema alanları ile psikolojik sağlık arasındaki ilişkiye sırayla aracılık ettiğini göstermektedir. Genel olarak, güçlü şemalar, davranışsal inhibisyon sisteminin yüksek düzeyde aktivasyonu ile ilişkilidir. Bu durum işlevsel olmayan bilişsel başa çıkma stratejilerinin (kendini suçlama, başkalarını suçlama, ruminasyon ve felaketleştirme) kullanımının artması veya işlevsel olan bilişsel başa çıkma stratejilerinin (planlamaya yeniden odaklanma, olumlu yeniden odaklanma, olumlu yeniden değerlendirme ve perspektife yerleştirme) kullanımının azalması ile ilişkilidir. Ayrıca, bu bulgu katılımcıların psikopatolojik semptomlarının fazlalığı ile ilişkilendirilmiştir. Son olarak, kabulün işlevsel olmayan başa çıkma stratejileri gibi davrandığı yani, güçlü şemaların davranışsal inhibisyon sisteminin yüksek aktivasyon seviyeleri ile, bu da kabulün daha fazla kullanımı ile ve bu da katılımcıların psikopatolojik semptomlarının fazlalığı ile ilişkili bulunmuştur. Şema alanları ve yaşam doyumu arasındaki ilişki ile ilgili olarak ise, güçlü şemalar davranışsal inhibisyon sisteminin yüksek düzeyde aktivasyonu ile, bu da işlevsel bilişsel başa çıkma stratejilerinin azalan kullanımı ile, bu da katılımcıların yaşam doyum düzeylerinin azalması ile ilişkili bulunmuştur. Bunun yanı sıra, kopukluk/reddedilme ve zedelenmiş otonomi/diğeri yönelimlilik şema alanlarındaki güçlü şemalar, davranışsal aktivasyon sisteminin düşük düzeyde aktivasyonu ile bu da işlevsel bilişsel başa çıkma stratejilerin daha az kullanımı ile, bu da yaşam doyum düzeyinin azalması ile ilişkili bulunmuştur. Fakat, zedelenmiş sınırlar/yüksek standartlar şema alanındaki güçlü şemalar, davranışsal aktivasyon sisteminin artan aktivasyonu ile, bu da işlevsel başa çıkma stratejilerinin artan kullanımı ile ve bu da artan yaşam doyum seviyeleri ile ilişkili bulunmuştur. Yine, zedelenmiş sınırlar/yüksek standartlar şema alanındaki güçlü şemalar, davranışsal aktivasyon sisteminin artan aktivasyonu ile, bu da kendini suçlama ya da felaketleştirmenin azalan kullanımı ile, bu da artan yaşam doyum seviyeleri ile ilişkili bulunmuştur. Ayrıca, kendini suçlamanın ve felaketleştirmenin, zedelenmiş sınırlar/yüksek standartlar ve zedelenmiş otonomi/diğeri yönelimlilik şema alanındaki şemalar ile yaşam doyumu arasındaki ilişkide davranışsal inhibisyon sistemi ile sıralı olarak aracılık ettiği bulunmuştur. Son olarak ise, çalışmanın bulguları ilgili literatür bilgisi doğrultusunda tartışılmıştır. Çalışmanın sınırlılıkları ve gelecek çalışmalara yönelik öneriler de sunulmuştur.Item The role of sense of coherence and emotion regulation difficulties in the relationship between early maladaptive schemas and grief(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Kaya Demir, Didem; Çırakoğlu, Okan CemLoss of a loved person is one of the important difficulties that individuals experience in their lives. Although loss is an inevitable part of life, studies on the grief process of people are limited in literature. In this study, the role of sense of coherence and emotion regulation difficulties in the relationship between early maladaptive schemas and grief was investigated among the population of individuals who have lost a closed, loved person in recent 5 years. The sample of the research consists of 291 participants residing in different cities of Turkey, aged between 18-73. The Sociodemographic Information Form, Turkish versions of The Two-Track Bereavement Questionnaire (TTBQ), Sense of Coherence Scale-Short Form (SOC-13), Difficulties in Emotion Regulation Scale-Brief Form (DERS-16), Young Schema Questionnaire-Short Form Version 3 (YSQ-S3) were used as data collection tools. According to the results of statistical analyses, there are significant relationships between the variables of this research. In addition, moderate to high levels of sense of coherence have a moderating role in the indirect effect of self-sacrifice schema on grief through the mediating role of emotion regulation difficulties. Also, emotion regulation difficulties have mediating role in the relationship between all schema dimensions and grief of individuals. Findings of the current study were discussed within the scope of relevant literature. Implications of the study, limitations of the study and future suggestions were presented. Sevilen bir kişinin kaybı, bireylerin yaşamlarında deneyimledikleri önemli zorluklardan biridir. Kayıplar yaşamın kaçınılmaz bir parçası olsa da alanyazında kişilerin yas sürecine ilişkin çalışmalar kısıtlıdır. Bu çalışmada, son 5 yıl içinde sevdiği yakın bir kişiyi kaybetmiş olan bireylerde, erken dönem uyum bozucu şemalar ve yas ilişkisinde bütünlük duygusu ve duygu düzenleme güçlüğünün rolü araştırılmıştır. Araştırmanın örneklemi 18-73 yaş arasında, Türkiye’nin farklı şehirlerinde ikamet eden 291 katılımcıdan oluşmaktadır. Veri toplama araçları olarak Sosyodemografik Bilgi Formu, İki Boyutlu Yas Ölçeği (TTBQ), Bireysel Bütünlük Duygusu Ölçeği (SOC-13), Duygu Düzenleme Güçlüğü Ölçeği (DDGÖ- 16) ve Young Şema Ölçeği (YSQ- S3)’nin Türkçe versiyonları kullanılmıştır. İstatistiksel analizlerin sonuçlarına göre, araştırmanın değişkenleri arasında anlamlı ilişkiler vardır. Buna ek olarak orta ve yüksek düzeydeki bütünlük duygusu, kendini feda şemasının duygu düzenleme güçlüğü vasıtasıyla yas ile olan dolaylı ilişkisinde düzenleyici etkiye sahiptir. Ayrıca duygu düzenleme güçlüğü, tüm erken dönem uyum bozucu şema boyutları ile yas arasındaki ilişkiye aracılık etmektedir. Bu çalışmanın bulguları, ilgili alanyazın kapsamında tartışılmıştır. Çalışmanın katkıları, kısıtlılıkları ve gelecek çalışmalara ilişkin öneriler sunulmuştur.