Sosyal Bilimler Enstitüsü / Social Sciences Institute
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11727/1394
Browse
183 results
Search Results
Item Kâr amacı gütmeyen kuruluşlar için uluslararası finansal raporlama uygulamalarının incelemesi ve uygulama önerisi(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Hatice Sevde, Ocak; Deniz Umut, DoğanHayır kurumu, kâr amacı gütmeyen sektör, üçüncü sektör, bağımsız sektör, gönüllü kuruluşlar, dernekler ve vakıflar gibi birçok farklı terimle ifade edilen ve toplumsal fayda sağlama amacıyla hareket eden “kâr amacı gütmeyen kuruluşlar” ekonomik ve toplumsal alanda giderek daha da önemli hale gelmiştir. Kapsamları ve nitelikleri itibarıyla kamuoyunu etkileyen bu kuruluşlar, emanet aldıkları kaynakların yönetimi ve kullanımı açısından topluma karşı sorumludur. Ayrıca geçmişte kâr amacı gütmeyen kuruluşlarda yaşanan skandalların bir sonucu olarak bu kuruluşlara kaynak sağlayanlar ve toplum, kuruluşların gerçekleştirdikleri faaliyet ve hizmetler hakkında daha çok bilgi sahibi olmak istemektedir. Kuruluşların gerçekleştirdikleri faaliyetlerin belirli mevzuatlar uyarınca belirlenen kurallar çerçevesinde hazırlanması ve sunulmasını ifade eden finansal raporlama ve bu hizmet ve faaliyetlerin bir fotoğrafı niteliğinde olan finansal tablolar bu noktada önemli hale gelmektedir. Kâr amacı gütmeyen kuruluşlar, kâr amaçlı işletmelerden farklı özelliklere sahiptir. Ayrıca tabi oldukları mevzuat hükümleri de farklıdır. Bu nedenle bu kuruluşların farklı muhasebe uygulamalarına ve raporlama hükümlerine tabi olması gerekmektedir. Ancak Türkiye’de kâr amacı gütmeyen kuruluşların finansal tablolarının hazırlanmasında kullanacakları finansal raporlama çerçeveleri bulunmamaktadır. Bu çalışmada, Türkiye’de kâr amacı gütmeyen kuruluşların gereksinim duyduğu ve uluslararası uygulamalarla uyumlu finansal raporlama çerçevesinin nasıl olması gerektiği araştırılmaktadır. Bu amaçla çalışmada öncelikle kâr amacı gütmeyen kuruluşların özellikleri ve yapısı ile Türkiye’de vakıf ve dernekler kapsamında kâr amacı gütmeyen kuruluşlar incelenmiş, sonrasında Türkiye’deki kâr amacı gütmeyen kuruluşların muhasebe uygulamalarına yer verilmiş daha sonra kâr amacı gütmeyen kuruluşların finansal raporlamasına ilişkin uluslararası ülke uygulamaları araştırılmış, son bölümde Türkiye’de faaliyet gösteren kâr amacı gütmeyen kuruluşlar için oluşturulacak finansal raporlama çerçevesinin içeriğine yer verilmiştir. Non-Profit Organizations, which are expressed by many different terms such as charity, non-profit sector, third sector, independent sector, voluntary organizations, associations and foundations and acting with the aim of providing social benefit, have become more and more important in the economic and social field. These organizations, which affect the public in terms of their scope and nature, are responsible to the society in terms of the management and use of the resources they entrust. In addition, as a result of the scandals experienced in non-profit organizations in the past, those who provide funds to these organizations and the society want to know more about the activities and services of the organizations. Financial reporting, which expresses the preparation and presentation of the activities carried out by the organizations within the framework of the rules determined in accordance with certain legislation, and the financial statements, which are a photograph of these services and activities, become important at this point. Non-profit organizations have different characteristics from for-profit businesses. In addition, the legislation they are subject to is also different. For this reason, nonprofits are required to be subject to different accounting practices and reporting requirements. However, there are no financial reporting frameworks for non-profit organizations in Turkey to use in the preparation of their financial statements. In this study, it is investigated how should be the financial reporting framework, which is needed by non-profit organizations in Turkey and compatible with international practices, For this purpose, in this study, first of all, the characteristics and structure of non-profit organizations and non-profit organizations within the scope of foundations and associations in Turkey are examined, then the accounting practices of non-profit organizations in Turkey are included, then international country practices regarding the financial reporting of non-profit organizations are researched. In the last section, the content of the financial reporting framework to be created for non-profit organizations operating in Turkey is given.Item Ödeme ve elektronik para kuruluşları için bir iç kontrol model önerisi(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) İpek, Güneştepe; Özge Sezgin, AlpFinansal kuruluşlar için etkin bir iç kontrol modelinin kurgulanması ve uygulamaya geçirilmesi oluşabilecek hata, hile ve suiistimalleri engelleyerek finans sektörünün öngörülebilir olması, verilen hizmetlerin niteliğinin artması ve dolayısıyla ekonomik gelişimin sağlanması açısından hayati önem taşımaktadır. Yazında farklı finans kuruluşlarının iç kontrol yapısını etkileyen belirli başlıklara odaklanmış akademik çalışmalar bulunmaktadır. Ancak dayandığı bilgi teknolojileri ve kanuni düzenlemeler ile kendine has dinamikleri olan ve finans kuruluşlarının özel bir çeşidi olarak karşımıza çıkan Ödeme ve Elektronik Para Kuruluşlarına yönelik yeterli sayıda çalışma bulunmamaktadır. Ayrıca iç kontrol sürecinin dayandığı farklı bileşenlerin etkileşimini bütüncül olarak ele alan bir çerçeveye ihtiyaç vardır. Bu kapsamda yapılan tez çalışması ile Ödeme ve Elektronik Para Kuruluşlarına için bir iç kontrol model önerisi geliştirilmiştir. Bu modeli oluşturan bileşenler arası ilişkiler ve etkileşimler ayrıntılarıyla sunulmuştur. Bu sayede hem yazındaki boşluğa katkıda bulunulmuş hem de uygulayıcılar için rehber olabilecek bir genel bakış açısı geliştirilmiştir. Bunun yanı sıra gelecekte yapılacak araştırmalara da zemin hazırlanmıştır. Establishing and implementing an effective internal control model for financial institutions is vital in preventing errors, fraud, and abuses that may occur, making the financial sector predictable, increasing the quality of the services provided, and thus ensuring economic development. In the literature, studies focus on specific topics that affect the internal control structure of different financial institutions. However, Payment and Electronic Money Institutions, a particular type of financial institution with unique dynamics counting on information technologies and regulations, are understudied. There is also a need for a framework that holistically addresses the interaction of the different components on which the internal control process is based. Accordingly, this thesis proposes an internal control model that has been developed for Payment and Electronic Money Institutions. The relationships and interactions between the components that make up this model are presented in detail. In this way, a framework is introduced that can contribute to the literature gap and guide practitioners in developing an efficient internal control system. In addition, this thesis provides a fruitful research ground for future studies.Item Antik dönem yazarlarının (MÖ. 6.yy - MS 1.yy) eserlerinde adı geçen gastronomik ürünler, ürünlerin Anadolu bağlantıları ve günümüz gastronomisi açısından değerlendirilme olanakları.(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) H. Merve, Engiz Korucu; Tulga, AlbustanlıoğluBu araştırmanın amacı Antik dönem (MÖ. 6.yy- MS 1.yy) yazarları tarafından yazılmış çeşitli temel eserlerde Anadolu topraklarında o dönemde yetiştirilmiş ürünlerin tespit edilmesi, bunların öneminin vurgulanması ve sıklıkla bahsedilmiş olan 13 tarım ürününün günümüz Türkiye topraklarındaki ihracat, ithalat, üretim, tüketim miktarları ve alanlarının ve üretim potansiyellerinin incelenmesi ve bu resmi bilgiler ışığında yorumlanmasıdır. Bu ürünler buğday, arpa, zeytin ve zeytinyağı, fındık, incir, kiraz, soğan, sarımsak, nohut, fasulye, susam ve mısırdır. Anadolu toprakları, yüzyıllardan beri polikültür tarımsal üretimin yapılabildiği nadir kara parçalarından biridir. Bu coğrafya, pek çok hayvansal temelli gıda ürünü de dahil olmak üzere birçok bitki türü yetiştiriciliği için uygun bir ortam sağlamaktadır. Anadolu, Türkiye Cumhuriyeti'nin de yurt olduğu ve tarihi bir öneme sahip olan "Uygarlıklar Beşiği" olarak bilinmektedir. Araştırmada bir diğer odak noktası ise antik dönemde beslenme olgusu üzerinden sürdürülmüştür. Antik dönemde yiyecek ve içecek kültürü modern gastronomi kavramından farklı olsa da yemek pişirme ve sunma sanatı büyük bir önem taşımaktadır. Beslenme alışkanlıkları, antik dönemde zaman ve bölgeye göre değişiklik göstermektedir. Bu durum günümüzde olduğu gibi büyük ölçüde tarımın ve hayvancılığın gelişimine bağlıdır. Bu araştırmanın tarım üzerine yoğunlaşmış olmasının temel nedeni ise tarım olmadığı sürece gastronominin de olamayacağı gerçeğidir. The purpose of this study is to identify various crops that were cultivated in the Anatolian lands during the ancient period (6th century BC - 1st century AD) in various foundational works written by authors of that time, emphasize their importance, and examine the export, import, production, consumption quantities, areas, and production potentials of 13 agricultural products that were frequently mentioned in these works in today's Turkey based on official data, and interpret their significance accordingly. These products are wheat, barley, olives and olive oil, hazelnuts, figs, cherries, onions, garlic, chickpeas, beans, sesame, and corn. Anatolian lands have been one of the rare pieces of land where polyculture agricultural production can be carried out for centuries. This geography provides a suitable environment for the cultivation of many plant species, including many animal-based food products. Anatolia is also known as the "Cradle of Civilizations," which is of historical significance and is a homeland of the Republic of Turkey. Another focal point of the research is the concept of nutrition during the ancient period. Although the culture of food and beverage in the ancient period differs from the modern concept of gastronomy, the art of cooking and presentation is of great importance. Nutritional habits vary depending on time and region in the ancient period and are largely dependent on the development of agriculture and animal husbandry, just as it is today. The main reason for the research to focus on agriculture is the fact that without agriculture, there can be no gastronomy.Item Sosyal sermaye ve işten ayrılma niyeti: Bir yükseköğretim kurumu örneği(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Ahmet Aziz, Akmermer; Abdülkadir, VaroğluBilindiği üzere elli ve daha fazla çalışanı olan işyerlerinde engelli personel alımı Türk İş Kanunu'na göre bir zorunluluk haline getirilmiştir. İşverenler ile iş sözleşmesi esasına göre çalıştırılan herkesin çalışma ortamına ilişkin hak ve sorumluluklarını düzenlemek amacıyla yürürlüğe giren bu kanunun birey, grup, kurum ya da kuruluşlarca zaman zaman suiistimal edildiği görülmektedir. Örneğin zorunlu engelli istihdamının sadece devlet tarafından sağlanan vergi indirimi vb. avantajlardan yararlanma fırsatı olarak görülmesi dahi söz konusu çalışanlara daha farklı yaklaşılmasına neden olabilmekte (Burton ve Obel, 1999) ve bu durum çalışanların içinde bulundukları örgüt iklimini sağlıksız bir hale dönüştürebilmektedir. Söz konusu sağlıksız iklim, bu kişilerin olduğu kadar diğer çalışanların da verimlilik, görev performansı, devamsızlık, işgören devri, üretim karşıtı davranışlar, örgütsel vatandaşlık, iş tatmini, işten ayrılma niyeti vb. pek çok sonuç değişkenine doğrudan ya da dolaylı bir şekilde etki etmektedir. Hukuksal anlamda olası bir cezai müeyyidenin önüne geçilebilmesi amacıyla icra edilen engelli istihdamının gerek yöneticiler gerekse de çalışanlar tarafından yeterince anlaşılamaması, diğer bir ifadeyle bu uygulamanın örgütün sadece biçimsel kısmında kalması, çalışan-yapı bütünleşmesinin sağlanamamasına ve örgütlerin klasik yönetim anlayışının hakim olduğu 1920’li yıllarda olduğu gibi birer makine, insanın da söz konusu makinenin bir uzantısı olarak görülmesine neden olmaktadır. Bu durumdaki engelli çalışanların ayrımcılığa ya da dışlanmaya maruz kalarak yapı içerisinde merkezden uzak konuma sürüklenerek ötekileşmeleri de kaçınılmaz olmaktadır. Bu çalışma, engelli çalışanların örgütsel yapı içerisinde maruz kaldıkları dışlanma nedeniyle kapsayıcı bir örgüt iklimine ulaşamamaları hususuna dikkat çekmesi ve bu alanda yazında bulunan sınırlı bilgiye katkı sağlaması açısından önem arz etmektedir. Çalışmanın yöntem kısmında engelli çalışanların birimdeki diğer çalışanlarla olan olumlu ve olumsuz ilişkilerinin saptanabilmesi amacıyla önce anketler aracılığıyla veri toplanmış ve sonrasında bu veriler gerçekleştirilen sosyal ağ analizleriyle diğerleriyle çatışma içerisinde olan ya da sosyal yapıdan dışlanan engelli çalışanların tespitinde kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlar, engelli çalışanların sosyal ağ düzeneğinde arkadaşlık, danışma, arasındalık, özvektör merkeziliği gibi olumlu ilişkiler açısından ortalamanın oldukça altında kaldıklarına, olumsuz ilişkiler açısından da önemli derecede dışlandıklarına işaret etmektedir. Bu durum söz konusu çalışanların gelecekte izole olma ve sosyal dışlanma ile karşı karşıya kalma potansiyeli taşıyabileceğini de göstermektedir. Çalışmanın bir diğer sonucu olarak da engelli çalışanların ilişkisel sosyal sermayelerinin işten ayrılma niyetine etkisinde yapısal sosyal sermayelerinin aracılık rolünün olup olmadığı araştırılmış ve bu anlamda anlamlı düzeyde bir ilişki tespit edilememiştir. As it is known, recruiting disabled personnel for establishments with fifty or more employees has become a requirement in accordance with the Turkish Labor Law. It is seen that this law, which came into force in order to regulate the rights and responsibilities of everyone employed on the basis of employment contracts with employers, is abused from time to time by individuals, groups, institutions or organizations. For example, this compulsory employment status of the disabled is sometimes seen as an opportunity to benefit from the advantages provided by the state such as tax reductions, etc. may cause the said employees to be approached differently and this may affect organizational climate negatively. Therefore, a decrease in productivity, task performance, organizational citizenship and an increase in variables such as absenteeism, employee turnover, anti-production behaviors, job satisfaction, intention to leave, etc. may become inevitable. In other words, these negativities may directly or indirectly affect many outcome variables. As a result, the said "employment practice" could not be sufficiently understood by both the managers and the employees and is usually used in order to prevent a possible criminal sanction in the legal sense. In other words, this employment was left only in the formal part of the organization and the structure- employee integration could not be achieved. Unfortunately, people once again turned into species where they are seen as the extension of the machine just like as it was when the classical management approach of the organizations was dominant during the 1920s. Therefore, it will be inevitable for disabled employees in this situation to be marginalized and discriminated against or driven away from the center within the structure. This study is important in that it draws attention to the fact that disabled employees cannot reach an inclusive organizational climate due to the exclusion they are exposed to in the organizational structure and for the contribution to the limited information in the literature in this field. In the method part of the study, firstly, quantitative data is collected by questionnaires and these data are put into social network analysis to find out positive and negative relations of the disabled employees in determining the level of the exclusion from the social structure. The results obtained indicate that disabled employees are well below average in terms of positive relationships such as friendship, counseling, betweenness, and eigenvector centrality in the social network mechanism. This shows that the mentioned employees may have the potential to be isolated and face social exclusion in the future. As another result of the study, it was investigated whether structural social capital had a mediating role in the effect of disabled employees' relational social capital on their intention to quit, and no significant relationship was detected in this sense.Item Theoretical Adaptation of Sehnsucht’un (Yaşam Özlemleri) başka bir kültüre teorik adaptasyonu: Küse’yi (Özlem) kültürel iyi oluşla bütünleştirmek(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Fatma Cansel, Kandemir; Doğan, KökdemirBu çalışma, Sehnsucht (yaşam özlemi) kavramının Türkçedeki karşılığını küse- (Özlem) tanıtarak yaşama dair özlemlerin ağırlıklı olarak kuramsal uyarlamasını yürütmüştür. Çalışmada, özlemin kültürel ve psikolojik boyutlarını analiz etmek için nicel verilerden yararlanılmıştır. Araştırma, anketler ve açık uçlu sorular aracılığıyla, özlem yapısını Türk kültürel bağlamında ölçmeyi amaçlamaktadır. Sehnsucht’un kendi kültürlerindeki bireylerin psikolojik iyi oluşlarında ve yaşam doyumlarında önemli roller oynadığı öne sürülmüştür. Özlemin faktör yapısının ve teorik olarak ilişkili olması beklenen değişkenlerle ilişkisinin incelenmesi için %77.6’sı kadın (N = 239), %21.1’i erkek (N = 65) olan ve toplamda 308 kişiden oluşan örneklemin sunduğu verilerden yararlanılmıştır. Katılımcıların yaşları 20 ile 75 arasında değişmekte olup yaş ortalaması 32.30’dur (SD = 13.73). Temel Bileşenler Analizi sonucunda, dört faktörlü yapı uygun bulunmuştur. Bu çalışma, ruh sağlığı, iyilik hali ve kültürler arası psikoloji alanlarında politika yapıcılar ve uygulayıcılar için değerli bilgiler sağlayabilecek özlem yapısının adaptasyonu için ilk adımı oluşturmaktadır. Kültürel temelli bu kavramları kabul ederek ve refah müdahalelerine entegre ederek, çeşitli kültürel geçmişlere sahip bireyler için yaşamsal çıktıları geliştirebilecek ve etkili yaşam yönetimini teşvik edebilecek kültürel açıdan daha duyarlı ve etkili stratejiler tasarlamak mümkün hale gelir. This study mainly carried out the theoretical adaptation of Sehnsucht (life longings) while introducing the Turkish equivalent Küse (özlem). In the study, quantitative data were used to analyze the cultural and psychological dimensions of life longings. The research aims to measure the construct of Sehnsucht in the Turkish cultural context through questionnaires and open-ended questions. It is proposed that Sehnsucht play important roles in the psychological well-being and life satisfaction of individuals living in their own culture. In order to examine the factor structure of longing and its relationship with the variables that are theoretically expected to be related, the data presented by the sample consisting of a total of 308 people, 77.6% of whom were female (N = 239) and 21.1% of whom were male (N = 65), were utilized. Participants’ age ranged between 20 and 70, with mean age of 32.30 (SD = 13.73). As a result of Principal Components Analysis, the four-factor structure was found to be appropriate. This study constitutes a first step towards the adaptation of the life longing construct which could provide valuable information for policy makers and practitioners in the domains of mental health, well-being and cross-cultural psychology. By accepting these culturally-based concepts and integrating them into welfare interventions, it becomes possible to design more culturally sensitive and effective strategies that can improve life outcomes and promote efficient life-management for individuals from diverse cultural backgrounds.Item 1950 sonrası Ankara’nın değişen kent yaşamı ve pastanelerin mekânsal dönüşümü(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Zeynep, Gökaydın Yenal; Betül Bilge, Özdamar13 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet’in ilanından kısa bir süre önce, Ankara başkent olarak kabul edilmiştir. Başkent Ankara’nın imar süreci yeni yönetiminin başarısı ile özdeşleşen geniş perspektifli bir modernleşme vizyonu ile şekillenmiştir. Kurtuluş Savaşı süresince de önemli bir merkez konumuna sahip olan Ankara, başkent ilan edilmesiyle yeni bir anlam da yüklenmiştir. Sahip olduğu kentsel kurgu, Cumhuriyet yönetiminin oluşturmak ve yaygınlaştırmak istediği modern yaşam- mekân kurgusuna planlı çalışmalara da ev sahipliği yapmıştır. Bu bağlamda, kentsel devinimin mekânsal karşılıkları çoğalmış ve dönüşerek yeniden oluşmuş ve/veya gelişmiştir. Ankara kent planlama çalışmaları günümüz kent akslarının oluşumunu ve okunmasını da mümkün kılmıştır. Tarihsel süreçte, Ankara kent kurgusunda meydana gelen değişimlerin, siyasi ve ekonomik gelişmelerden etkilendiği anlaşılmıştır. Bu etkenler paralelinde Ankara’da yeme-içme mekânlarının ve pastanelerin de çeşitliliği artmıştır. Çalışmanın ana konusunu oluşturan pastaneler, süreç içinde kent yaşamında oluşan bu devinimden etkilenmiş, konumlarında ve iç mekân kurgularında farklılıklar oluştuğu görülmüştür. Çalışmanın temel amacını Ankara’da hizmet veren ve süreç içerisinde de hizmet devamlılığı gösteren pastanelerin, modern kent yaşamındaki mekânsal değişimlerinin, kent akslarıyla birlikte izlenmesi ve araştırılması oluşturmaktadır. Bu kapsamında kent aksları, Ankara kent planlamalarına dayandırılarak 3 dönem içerisinde ele alınmıştır. Çalışmanın genel çerçevesi, araştırmaya temel oluşturacak biçimi ile 1923-2020 yılları arası Ankara kent yaşamında hizmet veren pastane oluşumları üzerinden okunmuştur. Bu bağlamda, kent aksları üzerinde yapılanma gösterdiği anlaşılan pastaneler, sosyal hayatın içinde yer alan kullanıcısı ile olan etkileşimi çerçevesinde değerlendirilmiştir. Ayrıca pastane sahipleri, işletmecileri ve dönem tanıkları ile yapılan sözlü görüşmeler ile elde edilen veriler çalışmada kullanılmıştır. Araştırma nitel yöntemi esas alan tarihsel süreç okumasını üç aşamalı bir model üzerine kurgulamıştır. Birinci aşamada; kent kurgusu, haritalar kullanılarak irdelenmiştir. İkinci aşamada çalışılan pastanelerin, oluşan kent aksları üzerindeki bölgesel konumları belirlenmiştir. Çalışmanın üçüncü aşamasında; Flamingo Pastanesi, Funda Pastanesi, Hüdaverdi Pastanesi üzerinden okumalar yapılmıştır. Kent kurgusunda konumları- kent aksları ile ilişkisi, yakın çevre- mekân ilişkisi, mekân kurgusu; açık, yarı açık ve kapalı alan ilişkisi, iç mekân kurgusunun değişimi ve/veya gelişimi kapsamında yapılan çalışmalar (İç Mimar/Mimar ile çalışılması) ve iç mekân kurgusu- mekân içi ilişkiler ve kullanıcı etkileşimi incelenmiştir. Elde edilen bulgular değerlendirildiğinde; Ankara kent kurgusunda meydana gelen değişimlerin pastane mekânlarının konumlarında, iç mekân kurgularının şekillenmesinde ve dönüşmesinde etkileri olduğu görülmüştür. Tez kapsamında belirlenen pastane mekânlarının konum değişimlerinde ev iç-dış mekân kurgularının dönemlerde ticari sürdürülebilirlik, hizmet kalitesi, ürün çeşitliliği ve kullanıcı isteklerini değerlendirdiği ve bu bağlamda konum ve mekânsal değişimlerini planladığı anlaşılmıştır. Kent kurgusu-mekân ilişkisinin araştırmaya açık bir konu olduğu anlaşılmış, bu kapsamda pastane mekânları ile ilgili yapılacak iç mimari çalışmalarda tasarım yaklaşımının şekillenmesinde elde edilen bulguların kullanılmasının mümkün olduğu görülmüştür. İç mimarlık alanında ortaya konacak tasarım yaklaşımlarında; mekân tasarımı, mekân akışı ve kullanıcı ilişkisinin tanımlanması ve planlanmasında; yakın çevre, açık- yarı açık- kapalı alan ve kullanıcı ilişkisinin- etkileşiminin bütüncül olarak ele alınmasının işlevsel, estetik ve süründürülebilir mekân tasarımlarını destekleyeceği olacağı düşünülmektedir. Shortly before the proclamation of the Republic on 13 October 1923, Ankara was accepted as the capital. The reconstruction process of the capital Ankara has been shaped by a broad perspective modernization vision identified with the success of its new administration. Ankara, which had an important center position during the War of Independence, gained a new meaning with its declaration as the capital. Its urban fiction also hosted planned works on the modern life-space fiction that the Republican administration wanted to create and spread. In this context, the spatial counterparts of urban movement have multiplied and transformed, re-formed and/or developed. Ankara city planning studies also made it possible to form and read today's city axes. In the historical process, it has been understood that the changes that have taken place in Ankara's urban setting have been affected by political and economic developments. Parallel to these factors, the diversity of eating and drinking places and patisseries in Ankara has also increased. The patisseries, which are the main subject of the study, were affected by this movement that occurred in urban life in the process, and it was seen that there were differences in their locations and interior space setups. The main purpose of the study is to monitor and research the spatial changes in modern urban life of the patisseries that serve in Ankara and show continuity in the process, together with the city axes. In this context, city axes were handled in 3 periods based on Ankara city planning. The general framework of the study was read through the patisserie formations that served in the city life of Ankara between the years 1923-2020, as a basis for the research. In this context, patisseries, which are understood to be built on city axes, are evaluated within the framework of their interaction with the user in social life. In addition, the data obtained through oral interviews with pastry shop owners, operators and witnesses of the period were used in the study. The research has built the historical process reading, which is based on the qualitative method, on a three-stage model. In the first stage; The urban setting was analyzed using maps. In the second stage, the regional positions of the patisseries on the city axes were determined. In the third stage of the study; Readings were made at Flamingo Patisserie, Funda Patisserie, Hüdaverdi Patisserie. Positions in the urban setting- their relationship with the city axes, the close environment-space relationship, the spatial setup; The relationship between open, semi-open and closed space, the change and/or development of the interior space setup (working with an Interior Architect) and interior space-internal relations and user interaction were examined. When the obtained findings are evaluated; It has been observed that the changes in the city setup of Ankara have effects on the positions of the patisseries, the shaping and transformation of the interior space setups. It has been understood that in the change of location of the patisserie places determined within the scope of the thesis, the indoor-outdoor setting of the house evaluates the commercial sustainability, service quality, product variety and user requests in the periods, and in this context, plans the location and spatial changes. It has been understood that the relationship between urban construction and space is a subject open to research, and in this context, it has been seen that it is possible to use the findings obtained in shaping the design approach in interior architectural studies to be made about patisserie spaces. In the design approaches to be put forward in the field of interior architecture; in the definition and planning of space design, space flow and user relationship; It is thought that a holistic approach to the close environment, open-semi-open-closed space and user relationship-interaction will support functional, aesthetic and sustainable space designs.Item Suriyeli göçmenlerin mesleki ve teknik ortaöğretimde okullaşmaya etkisi(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Berfu, Hızıroğlu; Seda, Köymen Özer2011 yılının Mart ayında başlayan Suriye iç savaşıyla birlikte 12 milyon Suriyeli evlerini terk etmiş, 5,5 milyondan fazla Suriyeli ise ülkesinden kaçmak zorunda kalmıştır. İçişleri Bakanlığı’nın 2022 yılında yayınladığı verilere göre Türkiye’de Geçici Koruma Statüsündeki Suriyeli sayısı yaklaşık 3 milyon 761 bin kişi olup, bu durum Türkiye’yi dünyada en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumuna getirmiştir. Göçün etkilediği en önemli alanlardan biri de eğitim alanıdır. Bu tez, Suriyeli göçmenlerin mesleki ve teknik ortaöğretim okullaşma oranına etkisini tahmin etmeyi amaçlamaktadır. İçişleri Bakanlığı’nın ve Mülteciler Derneği’nin Suriyeli göçmenler ile ilgili yayınladığı istatistikler ve MEB tarafından yayınlanan mesleki ve teknik ortaöğretim okullarına ait veriler kullanılarak göçmenlerin okullaşmaya etkisi incelenmiştir. Sonuçlar, en yoğun Suriyeli göçmen barındıran 13 ilde, diğer illere kıyasla mesleki ve teknik ortaöğretim okullarında okullaşma oranının %1,5 daha fazla olduğu yönündedir. Bu sonuç, Suriye’den gelen göçmenlerin çoğunluğunun dil yetersizliği nedeniyle yüksek beceri gerektirmeyen emek yoğun işleri tercih etmesiyle ve yerli öğrencilerin göçmenlerle rekabetten kaçınmak adına becerilerini geliştirebileceği mesleki ve teknik okullara kaydının artmasıyla açıklanabilir. Bu meslekler için eğitim alınan mesleki ve teknik ortaöğretim okullarında, göçmenlerin gelişiyle birlikte okullaşma oranı artış göstermiştir. Ayrıca, sonuçlar en çok göç alan 4 ilin diğer illerdeki okullaşmaya etkisinin incelenmesiyle doğrulanmıştır. Son olarak, göçmen sayısındaki artışın en yoğun yaşandığı illerde de aynı bulgulara ulaşılmıştır. With the Syrian Civil War that started in March 2011, 12 million Syrians left their homes and more than 5.5 million Syrians had to flee their country. According to the data published by the Ministry of Interior in 2022, the number of Syrians with Temporary Protection Status in Turkey is approximately 3 million 761 thousand people, which has made Turkey the country hosting the highest number of refugees in the world. One of the most important sectors affected by migration is the education sector. This thesis aims to estimate the impact of Syrian immigrants on the vocational and technical secondary school enrollment rate. The effect of immigrants on schooling was examined by using the statistics published by the Ministry of Interior and the Refugees Association on Syrian immigrants and the data of vocational and technical secondary schools published by the Ministry of National Education. The results show that the enrollment rate in vocational and technical secondary schools is 1,5% higher in 13 provinces with the highest concentration of Syrian immigrants compared to other provinces. This result can be explained by the fact that the majority of immigrants from Syria prefer routinery manual jobs due to their language deficiency and the increased enrollment of local students in vocational and technical schools where they can improve their skills in order to avoid competition with immigrants. The schooling rate increased with the arrival of immigrants in vocational and technical secondary schools where education was given for these professions. In addition, the results were confirmed by examining the effect of the 4 provinces receiving the highest number of immigrants on schooling in other provinces. Finally, the same findings were reached in the provinces where the increase in the number of immigrants was most intense.Item Roma mutfağı yazarlarından apıcıus’un tatlı tariflerinin Türk mutfağına yansımaları(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Sevnur, Kaybal; Tulga, AlbustanlıoğluCanlıların yaşamlarını sürdürebilmesinde hayati bir önemi ve yeri olan beslenmenin, en eski çağlardan bu yana uygarlıkların kültür ve alışkanlıklarıyla şekillendiği ve aktarımı gerçekleştiği bilinmektedir. Bin yıldan daha uzun bir süre hüküm sürmüş olan antik çağın öncü toplumlarından Roma İmparatorluğu’nun da tıp, hukuk, mimarlık gibi farklı alanların yanı sıra gastronomi alanına da damgasını vurmuş olduğu görülmektedir. Damak tadını, gösterişli sofralar ve lüks ziyafetlerle birleştiren Romalı yazarlar, yemeği adeta sanatın bir yansımasına dönüştürmüşlerdir. Bu yazarlardan biri ise yıllar boyunca Roma yemeklerini, soslarını ve baharatlarını kaleme almış olan Apicius’tur. Apicius’un damak tadı düşkünü bir gurme olarak kendi yarattığı yenilikçi tarifleri ve yemeğe olan tutkusu da onu tarihin en önemli yazarlarından biri yapmıştır. Bu nedenle, Apicius’un ele aldığı yüzlerce tarif içerisinden, Türk damak tadının da vazgeçilmezi olan tatlıların araştırılıp günümüz mutfağına uyarlanması zamansal süreç açısından önemli ve deneysel bir çalışma niteliğinde olmuştur. Antik çağın yenilikçi tariflerinin, Türk mutfağına uyarlandığı bu çalışma, zaman içerisindeki damak tadı algısını anlamak, yorumlamak ve geçmişi günümüzle buluşturmak açısından önemli bir araştırma niteliğindedir. It is known that nutrition, which has a vital importance and place in the survival of living things, has been shaped and transferred by the cultures and habits of civilizations since ancient times. It is seen that the Roman Empire, one of the leading societies of the ancient age, which ruled for more than a thousand years, left its mark on the field of gastronomy as well as in different fields such as medicine, law and architecture. Combining taste with flamboyant tables and luxurious banquets, Roman writers transformed food into a reflection of art. One of these writers is Apicius, who wrote down Roman dishes, sauces and spices over the years. Apicius's innovative recipes and passion for food, as a taste-loving gourmet, have made him one of the most important writers in history. For this reason, researching and adapting the desserts, which are indispensable for Turkish taste, among hundreds of recipes that Apicius handled, to today's cuisine has been an important and experimental study in terms of the temporal process. This study, in which innovative recipes of the ancient age are adapted to Turkish cuisine, is important research in terms of understanding and interpreting the perception of taste in time and bringing the past to the present.Item Yabancı portföy yatırmlarının hisse senedi fiyatına etkisi: Bist-30 analizi(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Kenan, OrtaCari açık bir ülkenin tüm döviz çıkışlarının tüm döviz girişlerinden fazla olmasına denir. Cari açık finansmanı ve sorunları üzerine birçok çalışma yapılmış ve bunların ülkelerin finansal gelişmişlik düzeylerine etkileri irdelenmiştir. Gelişmekte olan ülkeler içinde yer alan Türkiye de küçülme dönemleri dışında cari açık veren bir ülkedir. Büyümek için dönem dönem ortalamalarından daha fazla cari açık vermekte olan Türkiye ve benzer ülkelerde portföy yatırımları finansman kaynağı sağlamak için önem arz eder. Yabancı portföy yatırımları, sermaye fazlası olan ülkelerde bulunan sermayedarların sermaye açığı olan ülkelere menkul kıymet yatırımı yapmasını ifade etmektedir. Yabancı portföy yatırımlarını konu alan araştırmalar incelendiğinde bu çalışmaların çoğunlukla yabancı portföy yatırımlarını etkileyen etmenleri ele aldığı görülmektedir. Bu çalışmanın amacı ise 2008 krizi sonrası BIST-30 endeksinde işlem gören şirketlerdeki yabancı portföy yatırımlarının şirketlerin piyasa değeri, hisse senedi kapanış fiyatı ve hisse senedi getirisi üzerindeki etkisini incelemektir. Çalışmanın bir diğer amacı ise, reel efektif döviz kuru, TÜFE endeksi ve cari açık gibi makroekonomik değişkenlerin etkilerini araştırmaktır. Çalışmada 6 farklı model test edilmiştir. İlk modelde yabancı payı ve piyasa değeri arasındaki ilişki incelenmiştir. Regresyon analizi sonucunda yabancı payı ve piyasa değeri arasında anlamlı ve pozitif yönde bir ilişki bulunmuştur. İkinci modelde yabancı payı ve kapanış fiyatı arasındaki ilişki irdelenmiştir. Buna göre, yabancı payı ile kapanış fiyatı arasında anlamlı ve pozitif yönde düşük bir ilişki bulunmuştur. Üçüncü modelde logaritmik getiri ve yabancı payı arasındaki ilişki test edilmiştir. İki değişken arasında anlamlı bir ilişki gözlemlenmemiştir. Dördüncü modelde piyasa değeri ile yabancı payı, reel efektif döviz kuru, TÜFE ve cari açık incelenmiştir. Çoklu regresyon analizinin sonuçlarına göre tüm değişkenler piyasa değerini anlamlı ve pozitif yönde etkilemektedir. Beşinci modelde yabancı payı, reel efektif döviz kuru, TÜFE, cari açık ve kapanış fiyatı arasında anlamlı ilişki olduğu öne sürülmüş ve çoklu regresyon analizi yapılmıştır. Bu analizin sonuçlarına göre reel efektif döviz kuru, TÜFE ve cari açık, kapanış fiyatını anlamlı ve pozitif yönde etkilemektedir. Yabancı payı ise bu modelde sonuç değişkenini anlamlı bir şekilde yordamamıştır. Altıncı ve son modelde ise yabancı payı, reel efektif döviz kuru, TÜFE cari açık ve hisse senedi getirisi arasında anlamlı ilişki olduğu öne sürülmüş ve çoklu regresyon analizi yapılmıştır. Bu analizin sonuçlarına göre reel efektif döviz kuru, TÜFE ve cari açık hisse senedi getirisini anlamlı ve pozitif yönde etkilemektedir. Yabancı payı ise hisse senedi getirisini negatif yönde etkilemektedir. Araştırmanın bulguları modelden modele farklılıklar göstermekle birlikte yabancıların genel eğilimleri hakkında bilgi sunmaktadır. Elde edilen bulgular, yatırımcılara ve araştırmacılara portföy yatırımlarının şirketlerin piyasa değeri üzerine etkileri konusunda ışık tutmaktadır. A country's current account deficit is when all foreign currency outflows are greater than all foreign currency inflows. Many studies have been carried out on current account deficit financing and its problems, and their effects on countries' financial development levels have been examined. Turkey, which is among the developing countries, is also a country that has a current account deficit except during contraction periods. Portfolio investments in Turkey and similar countries, which have a current account deficit that is higher than the period averages in order to grow, are important to provide financing resources. Foreign portfolio investments mean that investors in countries with surplus capital make securities investments in countries with capital deficits. When the studies on foreign portfolio investments are examined, it is seen that these studies mostly deal with the factors affecting foreign portfolio investments. The aim of this study is to examine the effect of foreign portfolio investments in companies traded in the BIST-30 index after the 2008 crisis on the market value, stock closing price and stock return of companies. Another aim of the study is to examine the effects of macroeconomic variables such as real effective exchange rate, CPI index and current account deficit. In the study, 6 different models were tested. In the first model, the relationship between foreign share and market value is examined. As a result of the regression analysis, a positive and significant relationship was determined between the foreign share and the market value. In the second model, the relationship between foreign share and closing price is examined. Accordingly, a significant and positive low correlation was found between the foreign share and the closing price. In the third model, the relationship between logarithmic return and foreign share is tested. No significant relationship was observed between the two variables. In the fourth model, market value and foreign share, real effective exchange rate, CPI and current account deficit are examined. According to the results of the multiple regression analysis, all variables affect the market value significantly and positively. In the fifth model, significant relationships between foreign share, real effective exchange rate, CPI, current account deficit and closing price were expected, and multiple regression analysis was performed. According to the results of this analysis, real effective exchange rate, CPI and current account deficit affect the closing price significantly and positively. Foreign share did not significantly predict the outcome variable in this model. In the sixth and last model, it was suggested that there is a significant relationship between foreign share, real effective exchange rate, CPI, current account deficit and stock return, and multiple regression analysis was performed. According to the results of this analysis, the real effective exchange rate, CPI and current account deficit affect the stock return in a significant and positive way. Foreign share have a significant and negative effect on stock returns. Although the findings of the research differ from model to model, they provide information about the general tendencies of foreigners. The findings shed light on the effects of portfolio investments on the market value of companies for investors and researchers.Item J.W. v. Goethe’nin Faust eserinde geçen ‘Flohlied’ ve ‘Der König in thule baladlarından bestelenmiş liedlerin şiir – müzik ilişkisi açısından incelenmesi(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Görkem, Turan; Ayşe Gülüm, OtenelSözlü bir eserin müzikle zenginleştirildiği şarkı geleneği, kökü antik dönemlere uzansa da: ‘Romantik lied’ ile birlikte en verimli dönemini yaşamıştır. Bu çalışma, Goethe’nin Faust eserinde geçen iki edebi balad üzerine bestelenmiş liedlerin, lied formları bağlamında karşılaştırmalı incelemesini içermektedir. Bu bağlamda Faust eserinde geçen iki baladın ‘strofik’, ‘ikili – üçlü şarkı formu’ ve ‘through composed’ lied formları yapısında olan beste örnekleri, şiir - müzik ilişkisi bağlamında incelenmiştir. Araştırmaya öncelikle Goethe’nin hayatı ve Faust eserinin anlatılmasıyla başlanmıştır. Sonrasında Romantik dönemde şiir ve müzik ilişkisi ‘Romantiklerin Çatışması’ ekseninde incelenmiş; akabinde edebi baladın bu dönemdeki gelişimi ele alınmıştır. Daha sonra lied sanatının Romantik dönemdeki gelişimi incelenmiş; strofik ve through composed formları anlatılmıştır. Edebiyat ve müzik arasındaki bu biçimsel ve dramatik ayrımların yapılmasının lied yorumcularının performanslarına katkısı araştırılmıştır. Although the song tradition, in which an oral work is enriched with music, dates back to ancient times, it has experienced its most productive period with the 'Romantic lied'. This study includes a comparative analysis of lieds composed on two literary ballads in Goethe's Faust in the context of lied forms. In this context, the composition examples of the two ballads in Faust, which are in the structure of 'strophic', ‘binary – trenary lied form’ and 'through composed' lied form, are analysed in the context of the relationship between poetry and music. The research started with an introduction to Goethe's life and Faust. Afterwards, the relationship between poetry and music in the Romantic period was analysed on the axis of 'The Conflict of the Romantics', and then the development of the literary ballad in this period was discussed. Then the development of the lied in the Romantic period was analysed; the strophic and through composed forms were explained. The contribution of making these formal and dramatic distinctions between literature and music to the performance of lied interpreters has been investigated.