Sosyal Bilimler Enstitüsü / Social Sciences Institute
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11727/1394
Browse
Item 2010-2014 yılları arasında Türkiye'de halka açık şirketlerde manipülasyon üzerine beneısh modeli ile ampirik çalışma(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Tekin, Eda; Akdoğan, NalanFinansal bilgi manipülasyonunun ortaya çıkarılması ile ilgili çalışmalar, şirketlerin kar açıklamalarına ilişkin tahminler ile gerçekleşenlerin normal bir dağılım göstermediğinin farkedilmesi ile ortaya çıkmıştır. Geçtiğimiz yıllarda birden fazla model ortaya koyulmuştur. Bu modellerden manipülasyonu ortaya çıkaran en başarılı modeller regresyon bazlı modeller olmuştur. Halka açık şirketlerin bağımsız denetimden geçmesi, kullanıcıların etkin bilgiye ulaşması adına önem arz etmektedir. Yatırımcılar, şirketlerin ortaya koyduğu finansal tabloların güvenirliliğini kabul ederek yatırım tercihlerini yönlendirmektedirler. Bu nedenle finansal tablo düzenleyicilerinin, piyasalarda şirketleri adına gerçek verileri sunmaları önemlidir. Bu tezde, Türkiye’de halka açık, borsada işlem gören ve bağımsız denetime tabi finansal tablolar kullanılarak, yatırımcılara sunulan finansal bilginin manipüle edilip edilmediği araştırılmıştır. SPK bültenleri ve bağımsız denetim raporları incelenerek, finansal bilgi manipülasyona ilişkin ceza ya da yaptırımlarla karşılaşan firmalar ile bu firmalar ile aynı sektörde işlem yapan firmalar belirlenmiştir. Seçilen firmalar, Beneish (1999) modeli kapsamında probit analizine tutulmuştur. Analize tabi tutulan 73 şirket için ortaya çıkan katsayılar kullanılarak modelin gücü test edilmiş ve K-kümeleme analizi yönteminden yararlanarak kontrol şirketlerin manipülasyon yapıp yapmadıklarının tahmin edilme olasılığı hesaplanmıştır. Finansal bilgi manipülasyonu tahmininde model açısından sadece Borsa İstanbul’da işlem gören, halka açık ve bağımsız denetimden geçmiş şirketlerin finansal tabloları ele alınmıştır. Bu nedenle bu model ile halka kapalı şirketler için finansal bilgi manipülasyonu tahmini yapıldığı takdirde doğru sonuçlar alınamaması söz konusu olabilir. Studies of the discovery of the manipulation of financial information have emerged with the realization that companies do not have a normal distribution of estimates of profit disclosures. Over the past several years, more than one model has been introduced. The most successful model of manipulation from these models has been regression-based models. Independent auditing of publicly held companies is important for the efficient access of users. Investors are directing their investment preferences by accepting the reliability of the financial statements presented by the companies. For this reason, it is important that financial statement regulators present actual data on behalf of their companies in the markets. In this thesis, it is researched whether the financial information presented to the investor is manipulated by using publicly traded, traded and unadjusted financial statements in Turkey. CMB bulletins and independent auditing reports have been examined and companies that face penalties or sanctions related to the manipulation of financial information and companies operating in the same sector as these companies have been identified. Selected firms were included in the probit analysis under the Beneish (1999) model. The power of the model was tested using the coefficients generated for the 73 firms that were analyzed and the likelihood of estimating whether the control companies were manipulating by calculating the K-cluster analysis method was calculated. In terms of modeling the manipulation of financial information, financial statements of companies publicly traded in Istanbul, publicly traded and independent audited were handled. For this reason, this model may not be able to obtain accurate results if manipulation of financial information for publicly traded companies is estimated.Item Açık veri yetenek olgunluk modeli(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Çaldağ, Murat Tahir; Gökalp, EbruAçık veri girişimlerinin olgunluk seviyelerinin değerlendirmesi, verimliliği, kaliteyi, performansı, şeffaflığı, paydaş katılımını ve iş birliğini artırmak için hayati önem taşır. Bu nedenle, kamu ve özel kurumlardaki yöneticiler, bu faydaları elde etmek için mevcut açık veri olgunluk düzeyinin değerlendirilmesine ve bir sonraki seviyeye çıkmak için sistematik iyileştirmeleri içeren bir yol haritasına ihtiyaç duymaktadır. Yapılan çok sesli literatür taraması sonucunda açık veri alanında yapısal ve kapsamlı bir olgunluk modeli ihtiyacı tespit edilmiştir. Bu doğrultuda ISO/IEC 330xx standartları ailesinin temel alındığı bir Açık Veri Yetenek Olgunluk Modeli (AVYOM) olarak adlandırılan süreç yetenek olgunluk modeli geliştirilmiştir. AVYOM yapısal bir yaklaşım ile açık veri süreçlerini objektif ve tekrar edilebilir ölçütler ile değerlendirmekte ve yeteneklerini iyileştirmek için bir rehber oluşturmaktadır. AVYOM stratejik yönetişim, örgütsel yönetim, paydaş katılımı yönetimi, veri yönetişimi, açık veri yönetimi ve destekleyici süreçler olmak üzere altı süreç grubu ve yirmi bir süreçten oluşmaktadır. Önerilen modelin uygulanabilirliği ve kullanışlılığı üç farklı örgütte çoklu vaka çalışması ile geçerlenmiştir. The maturity assessment of open data initiatives is vital to increase efficiency, quality, performance, transparency, stakeholder participation, and collaboration. Therefore, administrators in public and private institutions requires assessment of their current maturity level of open data and a roadmap including systematic improvements for proceeding to the next level in order to achieve the benefits. Results of the performed multivocal literature review presents the necessity of a maturity model on open data. According to ISO/IEC 330xx family of standards a process capability maturity model named Open Data Capability Maturity Model (ODCMM) is developed. ODCMM provides a structural approach on assessment and improvement of open data processes and capabilities for the creation of an improvement guide with objectivity and repeatability. ODCMM consists of twenty-one processes and six process groups which are Strategic governance, organizational management, stakeholder engagement management, data governance, open data management and supporting processes. Proposed models’ usability and applicability has been validated with multiple case studies including three organizations.Item Algılanan liderlik tarzının görev performansı üzerindeki etkisinde işe tutulmanın ve ototelik kişiliğin rolü(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Sarı, Serkan; Basım, H. NejatBu çalışmanın amacı, algılanan liderlik tarzı ile görev performansı arasındaki ilişkiyi incelemek ve bu ilişkiye etkisinde pozitif psikoloji öncülüğünde günümüzde yaygın olarak hakkında araştırma yapılan işe tutulma ve ototelik kişiliğin bu ilişkideki rolünü ortaya çıkarmaktır. Bu değişkenlerin birbiri ile etkileşimlerini tespit etmek için araştırmaya yönelik kuramsal taramalar doğrultusunda hipotezler geliştirilmiş ve araştırma modeli oluşturulmuştur. Araştırma değişkenleri kapsamında oluşturulan araştırma modeli, 508 çalışandan oluşan örneklem grubundan anket yöntemi ile veri toplanarak test edilmiştir. Araştırmada SPSS 25.0, PROCESS 4.0 ve AMOS 20.0 yazılımları kullanılarak korelasyon, doğrulayıcı faktör, regresyon analizleri yapılmıştır. Bu araştırma kapsamında ortaya konulan kuramsal model görgül araştırma ile test edilmiştir. Araştırma değerlendirildiğinde; algılanan liderlik tarzının görev performansı ve işe tutulmaya olan etkisi anlamlı ve olumlu, işe tutulmanın görev performansı üzerindeki etkisi de anlamlı ve olumlu yöndedir. Algılanan liderlik tarzının görev performansı üzerindeki etkisinde işe tutulmanın kısmi aracılık rolü vardır. Yazın taramasında, algılanan liderlik tarzı ile işe tutulma arasında ve işe tutulmanın görev performansına etkisinde ototelik kişiliğin olumlu yönde bir düzenleyici rol alabileceği belirtilmiş olsa da araştırmanın sonuçlarında ototelik kişiliğin düzenleyici rolü olmadığı analizler sonucu görülmüştür. Bu bağlamda elde edilen bulguların, yazında önemli bir kuramsal boşluğu dolduracağına, araştırmacılara, yöneticilere, çalışanlara ve uygulamacılara faydalı olarak yeni bakış açıları kazandıracağına inanılmaktadır. The aim of this study is to examine the relationship between perceived leadership style and task performance, and to reveal the role of autotelic personality and involvement in this relationship, which is widely researched today led by positive psychology. In order to determine the interactions of these variables with each other, hypotheses were developed in line with the theoretical surveys for the research and a research model was created. The research model, which was created within the scope of the research variables, was tested by collecting data from a sample group of 508 employees with the survey method. Correlation, confirmatory factor and regression analyzes were performed using SPSS 25.0, PROCESS 4.0 and AMOS 20.0 software. The theoretical model put forward within the scope of this research has been tested with empirical research. When the research is evaluated; The effect of perceived leadership style on task performance and retention is significant and positive, and the effect of retention on task performance is also significant and positive. Retention has a partial mediating role in the effect of perceived leadership style on task performance. Although it was stated in the literature review that the autotelic personality could play a positive moderator role between the perceived leadership style and being hired, and in the effect of being hired on task performance, it was seen as a result of the analyzes that the autotelic personality did not have a moderator role in the results of the research. It is believed that the findings obtained in this context will fill an important theoretical gap in the literature and will provide useful new perspectives to researchers, managers, employees and practitioners.Item Bağımsız denetim sürecinde kanıt toplama ve görüş oluşturmada analitik inceleme tekniklerinin uygulanması(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021) Tanrıverdi, Özge; Akdoğan, NalanBu çalışmada, bağımsız denetim süreci incelenirken kanıt toplama ve oluşturma aşamalarında analitik inceleme prosedürlerinin (AİP) uygulanması ve konu hakkında örnek bir uygulama ile denetçi tarafından sürecin ilerleyişi ortaya konmaya çalışılmıştır. Ekonominin büyümesi, şirketlerin kendi içlerindeki yapılarının karmaşıklığı ve sınırlarının genişlemesi ile denetim alanı önem kazanmıştır. Denetçi tarafından şirketler hakkında hile ve hataların ortaya çıkarılıp makul bir güvence sağlamak amacıyla bazı teknikler kullanarak denetim faaliyeti gerçekleştirilmektedir. Kullanılmakta olan bu teknikler; fiziki incelme, gözlem, yeniden hesaplama, soruşturma ve analitik incelemelerdir. Bağımsız denetim süreci planlama, yürütme ve tamamlama olmak üzere üç aşamadan oluşmaktadır. Kullanılan denetim tekniklerinden analitik inceleme prosedürleri, zaman içinde, denetimin 3 aşamasında kullanılması gerekli hale gelmiştir. Çalışmanın amacı, bağımsız denetim sürecinde kanıt toplama ve görüş oluşturma aşamalarında analitik inceleme prosedürlerinin etkisini incelemektir. Yapılan incelemeler ve değerlendirmeler sonucunda da denetim kanıtlarının kalitesinin, kabul edilebilir hata düzeyi ve riskleri minimum düzeye indirme konusundaki önemi ve görüş oluşturmadan önce tekrar prosedürleri uygulayarak daha objektif ve doğru karar vermedeki önemi saptanmıştır. In this study, it is endeavored to reveal implementation of the analytical review procedures (ARP) in evidence collection and creation stages and the progression of the process by the auditor via a sample practice on the subject matter when examining the independent audit process. The field of audit has gained importance upon growth of the economy, the complexity of the internal structures within the companies and expansion of the boundaries thereof. Auditing activities are carried out by the auditor using some techniques in order to detect frauds and errors about the companies and to provide reasonable assurance. The techniques currently used in this respect are physical examination, observation, recalculation, investigation and analytical examinations. The independent auditing process consists of three stages: planning, execution and completion. In time, the analytical review procedures, considered to be one of the audit techniques used, have become necessary to be used in 3 stages of the audit. The purpose of the study is to examine the impact of the analytical review procedures on evidence collection and opinion building stages in the independent audit process. As a result of the reviews and evaluations, the importance of the quality of the audit evidences on acceptable error level and minimizing the risks and the importance of making more objective and accurate decisions by applying repetitive procedures before building opinions have been determined.Item Bağlam kapsamında örgütler arası ağ düzenekleri dayanıklı ev aletleri sektörü örneği(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007) Sözen, Hulusi Cenk; Sargut, A. SelamiÖrgütlerin kendilerine fayda yaratmak amacıyla diğerleriyle ne tip ağ ilişkileri kuracakları ve bu amaçla yapı içerisinde kendilerini nasıl konumlandıracakları gibi sorular, örgüt kuramı alanında tartışmalara neden olmaktadır. Granovetter (1973), ticari etkileşimlerle sınırlı olan zayıf bağların fayda yaratacağını iddia ederken; Bordieu (1983), Coleman (1988) ve Podolny (2001) asıl güçlü bağların örgütler üzerinde olumlu etki yaratabileceğini ileri sürmektedir. Burt (1992) ise, örgütlerin birbirleri ile ilişkisi olmayan tarafların bağlantısını sağlamada üstlendikleri aracılık rolünün ağ ilişkilerinin niteliğinden daha önemli olduğunu vurgulamaktadır. Ancak, ağ ve yerleşiklik çalışmaları, aktör ağlarına odaklanırken, bu aktör ağları üzerinde kurumsal bağlamın etkilerini göz ardı etmektedir. Bu eksikliği gidermek amacıyla bu çalışma, makrokurumsal bağlam ile örgütler arası ağ düzenekleri arasındaki ilişkiyi araştırmayı hedeflemiştir. Bu amaçla, devlet ve bankacılık sistemi gibi ana kurumların ekonomilerde üstlendiği role göre farklı iş örgütlenmelerinin oluşacağını ileri süren Whitley’in (1992, 1994 ve 1999) “Ulusal İş Sistemleri” yaklaşımından yararlanılmıştır. Devletin ekonomiye müdahalesinin yüksek olduğu bir bağlamda doğan örgütlerin, mevcut örgütler arası ağ ilişkilerinde güçlü bağlarının zayıf bağlara göre oranının daha yüksek olacağı, ekonomideki etkisinin düşük olduğu bir bağlamda doğan örgütlerin mevcut ilişkilerinde zayıf bağların oranının daha yüksek olacağı ileri sürülmüştür. Benzer bir farklılığın aracılık rolleri bakımından da söz konusu olacağı iddia edilmiştir. Araştırma, Türkiye’de devletin ekonomiye müdahalesinin yüksek olduğu 1980 öncesi ve kısmen azaldığı 1980 sonrasındaki dönemde kurulan örgütler üzerinde gerçekleştirilmiştir. Dayanıklı ev aletleri sektöründen iki firma seçilmiş, ağ düzeneği araştırma yöntemleri kullanılarak örgütler arası ağ ilişkileri belirlenmiş ve niteliklerine göre sınıflandırılmıştır. Sonuçlar, bu çalışmada ileri sürülen önerileri desteklemektedir. 1980 öncesinde kurulan firmanın mevcut ağ ilişkilerinde güçlü bağlarının oranının 1980 sonrasında kurulan firmaya göre daha yüksek olduğu saptanmıştır. 1980 sonrasında kurulan firmanın ise, zayıf ilişkilerinin oranının daha baskın olduğu belirlenmiştir. Küme içi bağların kurulmasını hedefleyen iç aracılık rollerinin oranının 1980 öncesinde kurulan firmada belirgin biçimde yüksek olduğu, dış çevreyle bağlantıyı sağlayan dış aracılık rollerinin oranının 1980 sonrasında kurulan firmada oldukça baskın olduğu belirlenmiştir. Questions such as what type of network relations organizations establish with the others and how they locate themselves within the structure for their own benefit are subject to arguments in organization theory. Contrary to Granovetter’s (1973) opinion that supports weak ties of limited commercial interactions would create benefits, according to Bordieu (1983), Coleman (1988) and Podolny (2001) it is the strong ties that provide benefits for the organizations. On the other hand, Burt (1992) emphasizes the brokerage roles of the organizations for providing relations between the irrelevant parties being more important than the type of the network relations. But, network and embeddedness studies which focus on network relations ignore possible effects of institutional context on networks. For this reason, this study aims to search the relation between interorganizational networks and macroinstitutional context. For this purpose Whitley’s (1992, 1994 and 1999) “National Business Systems” approach has been used that emphasizes formation of different business organizations are due to the roles of major institutions such as the state and financial system in an economy. It was asserted that the ratio of strong ties compared to the weak ties, are expected to be higher for the organizations that emerge in a context where state intervention to the economy is high, and ratio of weak ties would be higher for the organizations that emerge in a context where degree of state intervention is low. It has also been mentioned that a similar difference is valid for the brokerage roles. The research conducted on two organizations established before 1980 and after 1980 where a significant difference exists in terms of state intervention to the economy in Turkey. Two firms were chosen from the durable home appliances sector. Their interorganizational network connections were determined and classified using network research methodologies. The research results supported the main idea and purpose of this study. After the comparison it was found that the ratio of strong ties of the firm established before 1980 being higher than the firm established after 1980. It was found that the ratio of weak ties of the firm established after 1980 being significantly higher than the firm established before 1980. The internal brokerage roles which strengthen in group cohesion was found higher in the firm established before 1980, the external brokerage roles which provide organizations connections with the other actors in the external environment was found higher in the firm established after 1980’s.Item Banka finansal tablolarında sunulan muhasebe politikalarının uluslararası finansal raporlama standartları açısından incelenmesi(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016) Gürol, Burcu; Akdoğan, NalanBankaların Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarına uyum düzeylerini görebilmek amacıyla yapılan bu çalışmada ülkemizden ve Avrupa Birliği üyesi 5 ülkeden seçilen bankaların finansal tablo setleri incelenerek UFRS gereklerine ne düzeyde uydukları araştırılmıştır. Araştırma kapsamındaki ülkeler, bankacılık sektörü aktif büyüklükleri Avrupa Merkez Bankası verilerine göre en büyük 4 ülke olan Almanya, İngiltere, Fransa ve İtalya ile İskandinav ülkelerinden İsveç’tir. Bu seçimle Orta, Kuzey, Güney ve Batı Avrupa ülkelerinden finansal raporlama farklılıkları da görülmeye çalışılmıştır. Çalışmanın verileri örneklemde yer alan bankaların 2014 yılı finansal tablolarıdır. Çalışma sonucunda örneklemde yer alan bankaların UFRS gereklerine büyük oranda uydukları, finansal tabloların sunuluşunda belli formatın olmayışının kullanıcılar için zorluk yaratmaya devam ettiği, Türk bankasının da küresel anlamda öneme sahip diğer bankalar kadar UFRS uyumlu finansal raporlama yaptığı görülmüştür. This study is made to see the compliance level of banks to the IFRS by selecting the financial table sets of banks of six countries including Turkey and five EU countrie Countries covered by the study are the largest four countries that holding the total assets of the banking sector according to European Central Bank data; Germany, England, France, Italy and Scandinavian country, Sweden. The financial table sets are examined in order to see the level of checking the requirements of IFR Financial reporting differences of the Central, North and South European countries are attempted to be seen by this selection. Sample data of this study belongs to the financial tables of the year-2014. In conlusion of this study; the banks in this sample study largely comply with IFRS requirement The lack of a clear format in presentation financial tables continued to cause difficulties and Turkish banks were also seen that doing IFRS compliant reporting like important globally bankItem Bankacılık sektörü açısından piyasa disiplini: Türkiye uygulaması(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018) Aktaş Bozkurt, Melike; Küçükkocaoğlu, GürayBasel Komitenin ‘üçüncü yapısal blok’ çerçevesinde, piyasa disiplini ve kamuya açıklama kavramlarını ön plana çıkarması ile finansal piyasaların risk yönetimi kontrolünde, piyasa disiplini uygulama etkinliği akademik çalışmalarda tartışılmaya başlamıştır. 2007 finansal kriz öncesi yapılan araştırmalarda gelişmiş finansal piyasalarda piyasa mekanizmasının varlığı ortaya konulmakla birlikte, gelişmekte olan piyasalar söz konusu olduğunda etkinlik açısından kriz öncesinde ve sonrasında farklı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde faaliyet gösteren finansal kurumların sermaye yapılarında genellikle mevduatın ağırlıklı olduğu bilinmektedir. Uzun vadeli tüketici ve ticari kredilerden oluşan varlıkların finansmanında, mevduat gibi kısa vadeli fonların kullanılması ile ortaya çıkan vade uyumsuzluğu, banka ve mevduat sahipleri için temel risk oluşturmaktadır. Mevduat sahipleri, bankaların riskli duruma gelip zor duruma düşeceğine inanıyorlarsa, tasarruflarını kaybetmek istemeyecekleri için mevduatlarını daha güvenli bankalara yönlendirmeyi seçebilmekte ya da daha yüksek risk primi talep edebilmektedirler. Bu sebeple piyasa disiplininin etkinliğinin test edilmesinde piyasa sinyallerini yorumlamaları açısından mevduat sahiplerine kaynak olarak sıklıkla başvurulmaktadır. Bu çalışmanın amacı Türk Bankacılık Sektöründe bulunan mevduat bankalarında piyasa disiplini etkinliğinin test edilmesidir. Çalışmada, 2003-2016 dönemine ait çeyreklik veri seti doğrultusunda Görünürde İlişkisiz Panel Sabit Etkiler yöntemi (SUR) kullanılarak, kamu bankaları ayrımında, banka risk değişkenlerinin mevduat faizi ve miktarına etkisi incelenmiştir. Aynı döneme ait yıllık veri seti ile de Sistem Genelleştirilmiş Momentler Yöntemi kullanılarak 2007-2008 Küresel Finansal Kriz’ in bankacılık sektörü üzerindeki etkisi test edilmiştir. Çalışmanın sonucunda seçilen ekonomik göstergelerden enflasyon değişkeninin faiz oranı üzerinde en fazla etkiye sahip olduğu ve piyasa disiplininin etkinliğinin, kredi riski ve iflas riski doğrultusunda gerçekleşebildiği sonuçlarına ulaşılmıştır. The Basel Committee has begun discussing market discipline application effectiveness in academic studies in the context of risk management of financial markets, with the concept of market discipline and public disclosure as the forefront of the 'third pillar' framework. In the researches carried out before the financial crisis in 2007, the existence of market mechanism in the developed financial markets has been revealed. In the case of emerging markets, different results are obtained in terms of efficiency before and after the crisis. It is known that deposits are predominant in capital structures of financial institutions operating in developing countries. The maturity mismatch arising from the use of short-term funds such as deposits in the financing of long-term consumer and commercial credits constitute a major risk for banks and deposit holders. Depositors can choose to direct their deposits to safer banks or claim higher risk premiums because they do not want to lose their savings if they believe the banks are going to be in a risky situation. For this reason, when the effectiveness of the market discipline is tested, it is frequently referred to depositors as a source in terms of interpreting market signals. The aim of this study is to test market discipline effectiveness in deposit banks in the Turkish Banking Sector. In the study, the effect of bank risk variables on the deposit interest rate and the amount of the public banks were examined using the Panel Fixed Seemingly Unrelated Regression Method (SUR) in the quarterly data set for the period 2003-2016. With the annual data set for the same period, the effect of the 2007-2008 Global Financial Crisis on the banking sector was tested using the Generalized Method of Moments. At the end of this study, selected macroeconomic variables indicate that the inflation variable has the greatest effect on the interest rate and that the effectiveness of the market discipline can be realized in the direction of credit risk and insolvency.Item Bankacılıkta likidite riski ve likidite düzenlemeleri Türk bankacılık sektörü üzerine uygulamar(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018) Gülhan, Ozan; Küçükkocaoğlu, GürayLikidite yaratılması ve riskin farklı taraflara dağıtılması bankaların finansal sistemdeki en temel iki fonksiyonudur. Bu iki fonksiyonun etkin bir şekilde yerine getirebilmesinin önemi 2007 yılında başlayan ve ettkileri halen devam etmekte olan küresel ekonomik krizde bir kez daha ortaya çıkmıştır. Basel Bankacılık Komitesince ortaya konan Basel III düzenlemeleri hem kredi hemde likidite riskinin yönetilmesine ilişkin önemli yenilikler ortaya koymaktadır. Bu yeni düzenlemeler bankaları iş süreçlerini ve risk yönetimlerini aynı zamanda likidite yaratma kapasitelerini önemli ölçüde etkileyecek niteliktedir. Komite likidite yönetiminin kalitesinin arttırılmasına yönelik olarak iki yeni oran ortaya koymuş, böylece kısa ve uzun vadede bankalarca likidite yönetimine yönelik daha iyi uygulamalar geliştirilmesini amaçlamıştır. Bu çalışmanın amacı Türk Bankacılık Sektörünün likidite riski kapsamında uluslararası alanda uygulama alanı bulmuş ve bulacak olan yasal düzenlemeler karşısındaki durumunu açıklamak, söz konusu düzenlemelerde yer alan oranların varsayımlarının ötesinde bir kriz yaşanması durumunda sektörün durumunu ortaya koyarak, sektörde likidite tamponlarının belirleyicilerini incelemektir. Bu kapsamda sektörün likidite analizi çerçevesinde finansal ve yasal likidite oranları analiz edilmiş ve dünyada henüz uygulama alanı olmayan net istikrarlı fonlama oranı 2016 yılsonu için hesaplanarak bu oran üzerinde stres testi uygulaması yapılmıştır. Ardından Türk Bankacılık Sektörünün likidite tamponlarının belirlenmesini teminen 2003-2016 dönemine ait yıllık veri seti doğrultusunda Sistem Genelleştirilmiş Momentler Yöntemi kullanılarak toplamda yedi model oluşturulmuştur. Çalışmanın sonucunda Türk Bankacılık Sektörünün stres koşulları altında net istikrarlı fonlama oranını yasal sınırlar içinde gerçekleştiremeyeceği tespit edilmiştir. Model sonuçları bankacılık değişkenlerinden aktif büyüklüğü, karlılık, sermaye yeterliliği ve takipteki krediler, makro değişkenlerden kriz, GSYİH ve enflasyonun Türk Bankacılık Sektöründe likidite tamponlarının belirleyicileri olduğunu göstermektedir. The creation of liquidity and the distribution of risk to different parties are two of the most fundamental functions of banks in the financial system. The prospect of effectively fulfilling these two functions has once again emerged in the ongoing global economic crisis, which began in 2007 and the effects of it are still continuing. Basel III regulations put forward by the Basel Committee reveal significant innovations in managing both credit and liquidity risk. These new regulations will significantly impact the banks' business processes and risk management capacity at the same time. The Committee has introduced two new ratios to improve the quality of liquidity management so that the banks in the short and long term aim to develop better practices in liquidity management. The purpose of this study is to explain the situation of the Turkish Banking Sector in context of current and planned international regulations, revealing the sector’s situation in case of a crisis beyond the assumptions of the ratios in the regulatory requirements and examine the determinants of liquidity buffers in the sector. In this context, the financial and regulatory liquidity ratios were analyzed within the framework of liquidity analysis of the sector and net stable funding rate, which is not yet applied in the world, was calculated for the year 2016 and the stress test was applied on this ratio. Then, in order to determine the liquidity buffers of the Turkish Banking Sector, seven models were created using System Generalized Moments Method in line with the annual data set for the period of 2003-2016. As a result of the study, it has been determined that the Turkish Banking Sector can not realize the net stable funding rate under the stress conditions within the legal limits. The model results show that from banking variables; asset size, profitability, capital adequacy and non performing loans, from macroeconomic variables; crisis, GDP and inflation are determinants of liquidity buffers in Turkish Banking Sector.Item Bankacılıkta likidite yaratma ve çeşitlendirme ilişkisi-Türk bankacılık sektörü uygulaması(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Ekim Kocaman, Bade; Hazar, AdaletModern finansal aracılık teorisine göre bankalar ekonomide likidite yaratma ve riskleri dönüştürme olmak üzere iki önemli rol üstlenmektedirler. Bankaların birinci rolü, likit olmayan varlıkları likit yükümlülüklere dönüştürerek likidite yaratmaktır. Bu durumda bankanın yükümlülüklerinin varlıklarından daha likit olması likidite uyumsuzluğu yaratacağından banka likidite riski üstlenmektedir. Bankaların ikinci rolü, risksiz mevduatlar ile riskli kredilerin finanse edilerek risklerin dönüştürülmesidir. Finansal aracılar olarak bankaların likidite yaratma rolünün temeli Adam Smith’in 1776 yılında kaleme aldığı “Milletlerin Zenginliği” kitabına kadar dayanmaktadır. Çalışmada bankacılıkta çeşitlendirme ve likidite yaratma teorileri bir araya getirilerek gelir çeşitlendirmesinin likidite yaratma ve dolayısıyla likidite riski üzerine etkisi incelenmiştir. Berger ve Bouwman (2009) likidite yaratma ölçüm metodolojisi takip edilerek Türk Bankacılık Sektörü’nün yarattığı likidite ve likidite riski ölçümlenmiş, bankaların gelir çeşitlendirmesi düzeyleri ile likidite riski arasındaki ilişki ortaya konulmuştur. 2006-2020 dönemini kapsayan çalışmada kurulan hipotezler kapsamında orta ölçekli banka ile yerli sermayeli banka grubunda gelir çeşitlendirmesi ve likidite yaratma arasında negatif yönlü, anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür. Ayrıca çalışmada öne çıkan bir diğer önemli bulgu, banka sermayesi ile banka likidite yaratma arasındaki ilişkinin banka büyüklüğüne göre farklılık göstermesidir. According to the modern financial intermediation theory, banks play two important roles in the economy: liquidity creation and risk transformation. The primary role of banks is to create liquidity by converting illiquid assets into liquid liabilities. Since the bank's liabilities are more liquid than its assets, creating a liquidity mismatch, the bank is exposed to liquidity risk. The second role of banks is to transform risks by financing risky loans with riskless deposits. The basis of the liquidity creation role of banks as financial intermediaries dates back to Adam Smith's book "Wealth of Nations" written in 1776. In the study, effects of income diversification on liquidity creation and thus liquidity risk is examined by bringing together the theories of diversification and liquidity creation in banking. By following the liquidity creation measurement methodology of Berger and Bouwman (2009), Turkish Banking Sector’s liquidity creation and liquidity risk is measured. Then, the relation between the income diversification levels of the banks and the liquidity risk is presented. Covering period of 2006-2020, within the scope of the hypothesis of the study it is observed that there is a negative, significant relationship between income diversification and liquidity creation in medium-sized and domestic banks. In addition, another important finding of the study is that the relationship between bank capital and bank liquidity creation differs according to bank size.Item Bankacılıkta yeni nesil finansal ürünlerin muhasebeleştirilmesine ilişkin dünya ve Türkiye uygulamalarının incelenmesi ve Türkiye için uygulama örneği(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Köksal, Mehmet Oğuz; Akdoğan, NalanGünümüzde türev ürünler hem riskten korunma aracı olarak hem de spekülatif amaçlı işlem görmektedir. İlk olarak tezgahüstü piyasalarda işlem görmeye başlayan forward türündeki sözleşmeler, organize vadeli piyasaların oluşmasıyla gelişim göstererek futures, opsiyon ve swap türünde vadeli sözleşmelerin de ortaya çıkmasına neden olmuştur. Piyasaların küreselleşmesi, teknolojik gelişmeler, risk unsurlarının artması bu ürünlerin kullanımını yaygınlaştırmıştır. Son yıllarda ise klasik türev ürünlerin yanında yeni nesil türev ürünler ve diğer finansal araçlar yaygınlaşmaya başlamıştır. Bankacılık sektörü ise türev ürünler ve yeni nesil finansal araçları en çok kullanan sektörler olarak gelişmelere en duyarlı sektördür. Bu çerçevede bankacılık sektörü için, türev ürünler ve yeni nesil finansal araçların kullanımının artması, bu ürünlerin muhasebeleştirilmesine ilişkin problemleri de beraberinde getirmiştir. UMS ve UFRS’ler çerçevesinde dünyada ve ülkemizde türev ürünlere yönelik standartlar belirlenmiştir. Buna karşılık yeni nesil finansal ürünler için düzenlemelerin muhasebeye uygulanmasına yönelik özellikle ülkemizde net bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmada, öncelikle türev ürünlerle birlikte yeni nesil türev ürünler tanıtılmaktadır. Daha sonra özellikle türev ürünleri kapsayan uluslararası, başlıca ülkeler ve ülkemizdeki muhasebe düzenlemeleri anlatılmaktadır. Düzenlemeler çerçevesinde bankalarda türev ürün muhasebeleştirme örneklerinin verilmesinin ardından, son bölümde yeni nesil finansal araçların banka muhasebe düzenindeki yeri ve muhasebeleştirilmelerine yönelik öneriler sunulmaktadır. Derivative products are used both as a means of hedging and speculative purposes. Today, derivative products are traded both as a means of hedging and speculative purposes. The forward contracts, which first started to be traded in over the counter markets, developed further with the formation of the organized derivative markets and helped futures, options and swaps emerge. Globalization of markets, technological improvement and increase in risk factors made the usage of these products become widespread. In recent years, a new generation of derivatives and other financial instruments besides classic derivative products has become widespread. The banking sector is the most sensitive sector to the development of the derivative products and new generation financial instruments sector as a sector that uses the most. In this context, for the banking sector, increased use of derivatives and new generation financial instruments, has led to problems for the accounting of these products. In accordance with IAS and IFRS, the standards for derivative products were determined in the world and in our country. In contrast, there is no clear work, especially in our country for the implementation of the regulations on accounting for the new generation of financial products. In this study, a new generation of financial products is primarily introduced along with derivatives. Then, the relevant accounting regulations in international level, in major countries and in our country are offered. After giving examples of derivatives accounting in banks in framework of the regulations, the place of the new generation of financial instruments in accounting system in banks and proposals for accounting of them is presented in the last chapter.Item Bankaların likidite riskinin belirleyicisi içsel ve dışsal faktörler: Türk Bankacılık sektörü için bir uygulama(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Çakmak, Ahmet; Sunal, OnurFinansal sistemin en önemli aktörlerinden olan bankalar, finansal aracılık başta olmak üzere doğrudan ya da dolaylı olarak yerine getirdikleri çeşitli fonksiyonlarla ülke ekonomilerinin işleyişinde büyük öneme sahiptir. Ülke ekonomilerinin başarı ve sıhhati için sermaye açısından güçlü, etkin, rekabetçi pazara yapısına sahip, kontrol ve denetim alt yapısı açısından gelişmiş bir bankacılık sektörünün varlığı önemlidir. Gerek küresel gerekse ulusal çaptaki ekonomide yaşanan gelişmelerden doğrudan ve dolaylı olarak etkilenen bankalar faaliyetlerini belirli risklere maruz kalarak sürdürmektedir. Bu kapsamda finansal istikrar ve bankacılık faaliyetlerinin sürdürülebilirliği açısından bankaların maruz kaldıkları riskler ve riskleri ne şekilde yönetmeye çalıştıkları önem arz etmektedir. Bu çalışmada Türk bankacılık sektöründe faaliyette bulunan ticari ve katılım bankalarında likidite riskini etkileyen içsel (bankaya özgü) değişkenler ile dışsal (makro ekonomik) değişkenler belirlenmiştir. Bu kapsamda Türkiye’de faaliyette bulunan 19 ticari banka ve 4 katılım bankasının 2015/12 ay ve 2021/9 aylar arasındaki döneme ait çeyrek dönemlik verileri statik panel veri analizi yöntemiyle analiz edilmiştir. Çalışmada, likidite düzeyinin göstergesi olarak Basel Uzlaşısı kapsamında bankalarca hesaplanan Likidite Karşılama Oranı bağımlı değişken olarak tercih edilmiştir. Küresel çapta ülke ekonomilerini oldukça etkileyen Covid-19 pandemisi, Türk bankacılık sektörünün likidite düzeyi üzerindeki etkilerini de görebilmek adına modele kontrol değişkeni olarak eklenmiştir. Yapılan analiz neticesinde, örneklem kapsamında mevduat ve katılım bankalarından oluşan Türk bankacılık sektörünün likidite düzeyi ile bankalara özgü mevduat, kredi mevduat oranı, öz kaynak kârlılığı, sermaye yeterlilik oranı, öz kaynaklar ve aktif büyüklük ile makro ekonomik faktörlerden para arzı, kredi temerrüt takası, kontrol değişkeni Covid dönemi arasında istatistik açıdan anlamlı ilişkilerin bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır. As one of the most important components in the financial system, banks are crucial for economic sustainability through a variety of functions which they perform directly or indirectly, particularly through financial mediating. For the success of the national economy and welfare, it is important to have a banking system which has a robust capital structure, provides efficiency, competitive financial market and developed in terms of internal control and audit infrastructure. Directly and indirectly affected by developments in both the global and national economies, financial institutions continue their activities by being exposed to certain risks. In this context, it is important to determine the risks they experience and how to manage them in terms of providing financial stability and sustainability of their activities. In the study, internal (bank-specific) variables and external (macro-economic) variables affecting liquidity risk in commercial and participation banks operating in the Turkish banking sector were used. Quarterly data of 19 commercial banks and 4 participation banks operating in Turkey, for the period 2015/12 and 2021/9 were analyzed through static panel data analysis method. In the study, as an indicator of liquidity adequacy, the Liquidity Coverage Ratio calculated by the banks within the scope of the Basel Accord was preferred as the dependent variable. The Covid-19 pandemic, which has affected national economies on a global scale, has been added to the model as a control variable in order to see the effects on the liquidity level of the Turkish banking system. As a result of the analysis, within the scope of the sample which consists of conventional banks and participation banks, the liquidity level of the Turkish banking system has statistically significant relationship with deposits, loan deposit ratio, return on equity, capital adequacy ratio, equity and asset size and macroeconomic factors such as money supply, credit default swap and control variable Covid-19.Item Bilişim sektöründeki firmaların örgütsel tasarımlama yaklaşımı çerçevesinde yenilik yapma eğilimleri(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008) Sağsan, Mustafa; Sargut, A. SelamiBu çalışma Türkiye’de bilişim sektöründe faaliyet gösteren mekanik yapıdaki firmaların, örgütsel tasarımlama yaklaşımı çerçevesinde yenilik temelli olarak nasıl evrildiklerini anlamak üzere hazırlanmıştır. Bu yüzden örgütün yapısına ait biçimselleşme, merkezileşme, uzmanlaşma ve büyüklük dereceleriyle yenilik arasındaki ilişki incelenmiş ve bunların birbirleriyle olan etkilerine bakılmıştır. Niceliksel ve niteliksel yöntemlerin birlikte kullanıldığı alan araştırması sonuçlarına göre, bilişim sektöründeki firmaların yenilik yapma eğilimlerinin sadece uzmanlaşmaya ve profesyonelleşmeye bağlı olarak gerçekleşebileceği söylenebilir. Bu türden firmaların merkezileşme ve biçimselleşme derecelerinin yenilikle anlamlı yönde bir ilişki içerisinde olmadığı görülmüştür. Eşdeyişle, bilişim sektöründeki mekanik yapıdaki firmalar, biçimselleşme ve merkezileşme derecelerine bağlı olarak yenilik yapmamaktadırlar. In this study, the relationship between organizational structure variables, formalization, centralization, professionalization and size, and organizational innovation is investigated in terms of organizational configuration in the informatics sector (information and communication sector) for mechanistics firms in Turkey. The focus of this research was how mechanical firms transform from one configuration to the other on the basis of their degree of innovation. Both qualitative and quantitative methods are used in this study. The results indicate that innovation strategy of the mechanistic firms in the informatics sector in Turkey depends on the degree of professionalization and specialization. Thus, there is no relation to the formalization, size and centralization for making innovation.Item Bir meslek ördütünün kurumsal değişimdeki yeri : Türkiye sağlık alanı örneği(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007) Aksoy, Beyhan; Özen, ŞükrüBu çalısma, bir meslek örgütünün içinde bulundugu örgütsel alandaki degisimlerle etkilesimine odaklanmaktadır. Çalısmada bu amaca dönük olarak, meslek örgütünün alanın farklı düzlemlerindeki degisimlere ne tür eylemlerle karsılık verdigi, bu eylemlerin kurumsal degisimi nasıl etkiledigi ve örgütsel alandaki kurumsal degisimin meslek örgütünün kimligini ve eylemlerini nasıl etkiledigi incelenmektedir. Çalısma bu arastırma soruları çerçevesinde yeni kurumsal kurama katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Kurumsal kuramda baskın olan, devletin yanında ve onunla birlikte örgütsel alanı esbiçimlestiren bir aktör olarak meslek örgütü görüsü, bu çalısmayla gözden geçirilmektedir. Bu çalısmada görgül arastırma bulgularına dayanılarak, meslek örgütünün makro kurumsal baglamdan da etkilenerek, devletin yanında bir örgüt olmaktan çıkıp, karsıt bir kurumsal mantıgı savunan muhalif bir örgüte dönüsebilecegi ileri sürülmektedir. Bu dogrultuda, meslek örgütü, devletin örgütsel alandaki degisim politikalarına esbiçimlestirici katkı yapmak bir yana, örgütsel alanın çesitli düzlemlerindeki degisimlere karsı gelistirdigi eylem türleriyle karsılık veren farklılastırıcı bir aktöre dönüsebilmektedir. Çalısmada ayrıca, bir meslek örgütünün örgütsel alana etkilerinin, ancak örgütsel alandaki degisimlerin meslek örgütü üzerinde yarattıgı degisimler üzerinden anlasılabilecegi vurgulanmaktadır. Çalısmada, örnek olay tasarımı kullanılarak Türk Tabipleri Birligi’nin saglık alanındaki kurumsal degisimde oynadıgı rol incelenmektedir. Derinlemesine görüsme ve belge analizi yöntemlerinin kullanıldıgı çalısmada, öncelikle saglık sektöründeki kurumsal degisim süreci incelenmektedir. Ardından, Türk Tabipleri Birligi’nin bu süreçte kurumsal kimliginde ve eylemlerindeki dönüsüm irdelenmekte ve güncel olarak devletin neoliberal dönüsüm çerçevesinde saglık sektörünün çesitli düzlemlerinde gerçeklestirmeye çalıstıgı degisimlere karsı hangi eylem türleriyle karsılık verdikleri arastırılmaktadır. nceleme sonucunda, Türkiye’de saglık alanındaki egemen kurumsal mantıgın kamucu saglık hizmeti anlayısından, piyasacı saglık hizmeti anlayısına evrildigi belirlenmistir. Bu dönüsüm sürecinde, en önemli degisim aktörü olan devletle baslangıçta benzer bir kurumsal mantıgı paylasan Türk Tabipleri Birligi zaman içinde piyasacı mantıga karsı, kamucu mantıgı savunan muhalif bir örgüte dönüsmüstür. Meslek örgütünün bu muhalif tavrının, en önemli degisim ajanı olan devletin saglık alanındaki toplumsal ve mesleki düzlemlerinde gerçeklestirmeye çalıstıgı parçacı ve bütüncül degisim çabaları karsısında, dogrudan kamu yetkililerini hedef alan protesto ve müzakere etme veya kamu yetkililerini ve kamuyu hedef alan bilgi verme ve toplumsal muhalefet olusturma gibi eylemlere yöneldigi görülmektedir. This study focuses on the interaction of a professional association with the changes in its organizational field. It specifically investigates, with what kind of actions the professional association responds to the changes at different levels of the field, how these actions affect institutional changes and how institutional changes in the field affect the identity and actions of the association. Tackling with these research questions, the study aims to contribute to the new institutional theory. It elaborates the dominant view in the institutional theory that professional associations are considered as the actors which support the government in making organizational field isomorphic. Drawing on the findings of the empirical research, it is claimed that, effected by the macro institutional context, a professional association may oppose to the government rather than being at the same side with it. In this direction, the association may transform into a differentiating actor by reacting through actions it developed against the changes in different levels in the institutional field, instead of contributing to the policies of the government in the field. In addition, it is emphasized that the effects of a professional association to the field can only be understood via the changes on the association realized by the changes in the field. In the study, the role of Turkish Medical Association in the institutional change is analyzed by case study design. Employing in-depth interview and document analysis methods, the process of institutional change in Turkish medical field is analyzed. Next, the changes in the institutional identity and actions of Turkish Medical Association are investigated and the kinds of actions through which the association responded against the changes in various levels of the medical field realized by the government as a consequence of current neo-liberal changes are examined. The findings indicate that the dominant institutional logic in the medical field evolve from societal base to market base. During the change process, Turkish Medical Association turns into an opposing organization, defending a societal thinking against the marked based one, which used to share similar institutional logic with the most important actor of change; the government. The findings show that as the responses to governments’ partial and holistic change efforts in macro and micro levels of the medical field, The Turkish Medical Association engages basically in four actions; protests against the government, negotiations with government, informing the government and the public and mobilizing public opposition against the government policiesItem Bireylerin seyahat planı yaparken “Online seyahat siteleri”ni kullanma niyetini etkileyen faktörler: Teknoloji kabul modeli (TKM) çerçevesinde bir araştırma(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Akınoğlu, Gülşah; Işın, Feride BaharTurizm sektöründe artan dijital teknoloji kullanımı ile birlikte geleneksel yöntemler yerini bilgi ve iletişim kanallarının kullanıldığı unsurlara bırakmıştır. Diğer bir deyişle, bilgi teknolojileri ve internetin gelişimi ile birlikte bu dijital teknoloji unsurlarının kullanımının da yaygınlaşması doğrultusunda bireyler geleneksel yöntem olarak seyahat acentelerine gitmek yerine zaman ve mekan kısıtlaması olmadan online seyahat siteleri aracılığı ile bu seyahat planlarını gerçekleştirebilmektedirler. Geçmişten beri bireyler istek ve ihtiyaçları doğrultusunda seyahatler planlayarak bu seyahatleri birtakım adımlar doğrultusunda gerçekleştirmektedirler. Seyahat planı yapan bireylerin seyahat karar verme sürecini etkileyen çeşitli faktörler olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla, bireylerin online seyahat sitelerini kullanma niyetleri çerçevesinde online seyahat sitelerine dönük kullanma niyetlerini etkileyen faktörlerin neler olduğunun açık ve net bir şekilde tespit edilip analiz edilmesi önem arz etmektedir. Bunlardan yola çıkarak bu çalışmanın temel amacı olarak bireylerin seyahat planı yaparken, bu alandaki araştırmalarda uygulanabilirliği, geçerliliği ve güvenilirliği yüksek olduğu bilinen Teknoloji Kabul Modeli çerçevesinde, ilgili yazından yola çıkarak derlenen bazı bağımsız değişkenler eklenerek, bu değişkenlerin aracı değişken üzerine etkisi ve bu değişkenlerin online seyahat sitelerini kullanma niyeti üzerine etkisinin araştırılması şeklinde belirlenmiştir. Dolayısıyla bu çalışmada Teknoloji Kabul Modeli çerçevesinde ele alınan algılanan kullanım kolaylığı ve algılanan kullanışlılık değişkenlerine ilgili yazından yola çıkarak eklenen e-alışveriş değeri, web site imajı, fiyat algısı, firma yani web site itibarı olarak bağımsız değişkenlerinin, aracı değişken olan e-memnuniyet üzerine etkisi ve online seyahat sitelerini kullanma niyeti üzerine etkisi araştırılmaktadır. Araştırmada veri toplama yöntemi olarak çevrimiçi anket yöntemi kullanılarak, toplamda 584 anket elde edilmiştir. Katılımcılara anket formunda demografik soruların yanı sıra bağımsız değişkenler olarak; algılanan kullanım kolaylığı, algılanan kullanışlılık, e-alışveriş değeri, website imajı, fiyat algısı, firma itibarı ve bağımlı değişkenler olarak e-memnuniyet ve online seyahat sitesi kullanma niyetini ölçmek için sorular sorulmuştur. Araştırmada Yapısal Eşitlik Modeli, Doğrulayıcı Faktör Analizi, Uyum İyiliği Değerleri ve Yol Analizi kullanılmıştır. Elde edilen verilerin Yapısal Eşitlik Modeli ile analizi sonucunda algılanan kullanım kolaylığı, algılanan kullanışlılık, e-alışveriş değeri, web site imajı, firma yani web site itibarı değişkenlerinin e-memnuniyet ile ilişkili olduğu ve e- memnuniyet değişkeninin web site kullanma niyeti ile ilişkili olduğu sonucuna varılmıştır. Araştırmadan elde edilen veriler doğrultusunda, sadece fiyat algısı değişkeninin e-memnuniyet ile ilişkili olmadığı sonucuna da ulaşılmıştır. With the increasing use of digital technology in the tourism sector, traditional methods have been replaced by factors that are using information and communication channels. In other words, with the development of information technologies and the internet, also in line with the widespread use of digital technological factors, individuals can fulfill their travel plans through online travel sites without time and space restrictions, instead of going to travel agencies as traditional methods. Since the past, individuals have been planning their travels according to their needs and wants and carrying out these travels through some steps. It is known that there are various factors that affect the travel decision making process individuals making their travel plans. Therefore, it is important to clearly determine and analyze the factors that affect individuals’ intentions to use online travel sites within the context of their intention to use these websites for travel planning. Based on these, the main purpose of this study is to determine the effect of the independent variables which are compiled from the relevant literature on the mediator variable, then the effect of these all variables on the intention to use the online travel sites while individuals are making travel plans within the framework of the Technology Acceptance Model, which is known to have high applicability, validity and reliability. Therefore, in this study the effect of the independent variables such as e-shopping value, website image, price perception, company or website reputation which are added based on the relevant literature to the perceived ease of use and perceived usefulness variables considered within the framework of the Technology Acceptance Model, on the mediator variable e-satisfaction and their effect on the intention to use online travel sites is being investigated. By using the online survey method as the data collection method, a total of 584 surveys have been obtained. In addition to demographic questions, questions were asked to participants to measure perceived ease of use, perceived usefulness, e-shopping value, website image, price perception, company or website reputation as independent variables and e-satisfaction and intention to use the travel sites as dependent variables. Structural Equation Model, Confirmatory Factor Analysis, Goodness of Fit Values and Path Analysis were used in the research. As a result of the analysis of the obtained data with the Structural Equation Model, it was concluded that the variables perceived ease of use, perceived usefulness, e-shopping value, website image and company or website reputation are related to e-satisfaction and e-satisfaction variable is related to the intention to use the website. Based on the data obtained from the research, it was also concluded that only the price perception variable is not related to e-satisfaction.Item Borsa İstanbul'un mikro yapısındaki değişiklerin gün içi getiri, volatilite ve kapanış fiyatına etkisi(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014) Kadıoğlu, Eyüp; Küçükkocaoğlu, GürayBorsa İstanbul’da gün içi getiri ve volatilite yapıları ve bu yapıları oluşturan nedenlerden biri olan kapanış fiyatı manipülasyonunu test etmek üzere 1 Kasım 2006 – 31 Mayıs 2012 döneminde farklı endekslerde yer alan 102 adet hisse senedi kullanılmıştır. Yine aynı dönemde Borsa İstanbul’un mikro yapısında meydana gelen açılış seansı uygulamasına geçilmesi, disketle emir iletimi uygulamasının kaldırılması, fiyat adımlarının küçültülmesi, emir iptalinin serbest bırakılması ve kapanış seansı uygulamasına geçilmesinin gün içi yapılara olan etkileri araştırılmıştır. Borsa İstanbul’un gün içi getiri yapısının genel literatüre paralel olarak çift seans uygulaması nedeniyle çift U formunda (ya da W formu) olduğunu söylemek mümkündür. Borsa İstanbul’un seans açılışlarında ve kapanışlarındaki getirinin diğer zaman dilimlerine göre daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Gün içi volatilite yapısının ise çift seans uygulaması nedeniyle çift L formunda olduğunu söylemek mümkündür. Borsa İstanbul’un seans açılışındaki volatilitenin yüksek olduğu ve seans sonuna doğru bu volatilitenin azaldığı gözlemlenmiştir. Açılış seansı uygulaması getiri formunu istatistiki olarak önemli ölçüde değiştirmiş olup, açılış seansıyla birlikte ilk 15 dakikalık getirilerde önemli bir düşüş olmuştur. Ancak açılış seansı uygulaması açılışta gözlemlenen volatiliteyi de anlamlı bir şekilde arttırmıştır. Kapanış seansı uygulaması kapanıştaki getiriyi ve sabah açılışta gözlemlenen volatiliteyi anlamlı bir şekilde düşürmüştür. Borsa İstanbul’da tek fiyat yöntemli kapanış seansının uygulamaya girmesine kadar olan dönemde Felixson ve Pelli (1999) modeline göre kapanış fiyatını artırmaya yönelik manipülatif hareketlerin olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Son 15 dakikaya kadar olan dönemde “Alım-Satım”ın toplam işlem miktarına oranı değişkeninin katsayısının pozitif ve yüksek anlamlılık düzeyine sahip olması kapanış fiyatı manipülasyonunu destekleyici nitelikte olduğu düşünülmektedir. Kapanış seansı uygulamasının kapanış fiyatı manipülasyonunu önemli ölçüde ortadan kaldırdığı görülmüştürItem BRICS, kırılgan beşli ve AB beşinci dönem genişleme ülkelerinde finansal kırılganlığın belirleyicileri(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, 2023) Sağlam, Albdülkadir; Babuşcu, Şenol1980’li yıllarda finansal liberalizasyonla başlayan ülkelerin hızlı büyüme isteği finansal para akımının arttığı küreselleşme sürecinde hızlanmıştır. Düşük faiz oranları, krediye kolay ulaşım ve kredi genişlemesi 1990’lı yıllarda Japonya’da devasa varlık balonunun patlamasıyla önce Japonya’da ardından Asya’da kriz meydana gelmiştir. Ülkeler ve kurumlar büyümek için sürekli borçlanma yoluna başvurmuşlar bu da ülkelerin kamu ve özel sektör borçlanmasını artırmıştır. 2008 küresel krizi bir borç krizi olmakla birlikte krizin etkisinin kısmen sona ermesine rağmen, küresel finans krizinin etkilerini azaltmaya yönelik devletlerin uyguladığı genişletici politikalar ülkelerin ve özel sektörün borçlarının daha da artmasına sebep olmuştur. Özellikle kurtarma paketleriyle kamu harcamalarının artması bütçede açıklıklar oluşturmuş ve bu durumda borçların artmasıyla neticelenmiştir. Yüksek borçluluk oranları ülkelerin kriz sonrası kırılganlıklar yaşamasına sebep olmuş, özellikle Euro bölgesi büyük borç krizine sürüklenmiştir. Minsky, kapitalist gelişmeyi iş döngüleriyle açıklamış ve finansal kırılganlığın aslında ekonominin refah dönemlerinde oluşan aşırı borçlanmadan kaynaklandığını ifade ederek ve yaşanan finansal krizlerin kapitalizmin doğasından kaynaklandığını belirtmiştir. Finansal kırılganlık, finansal sistemlerin dışından değil içinden gelen istikrarsızlıklardır. Özellikle gelişmekte olan ülkeler üzerinde büyük etki yaratan finansal krizleri önleyebilmek veya yıkıcı maliyetlerini düşürmek önemli olmaktadır. Bu çalışma, ekonometrik bir model kullanarak finansal kırılganlığın belirleyicilerini ortaya koymak üzere kanıt elde edebilmek motivasyonuyla çalışılmıştır. Çalışma, BRICS, Kırılgan Beşli ve AB Beşinci Dönem Genişleme Ülkeleri’nde finansal kırılganlığın belirleyicilerini araştırmıştır. Yapılan çalışma sonucunda finansal kırılganlığın belirleyicilerine ilişkin bulgular elde edilmiştir. Tezde, dış ticaret açığı, özel sektör borcu, enflasyon, Ülkelerin kırılganlık endeksi, faiz harcamaları, konut kredileri, tüketici kredileri finansal kırılganlığı anlamlı ve aynı yönde etkilediği, bütçe açığı, GSYİH ve toplam tasarruflar finansal kırılganlığı anlamlı ve ters yönlü etkileyen göstergeler olduğu gözlenmiştir. Karar vericilerin ve politika yapıcıların finansal kırılganlığı düşürmeye yönelik stratejilerinde bu göstergelere daha fazla dikkat edilmesi gerektiği düşünülmektedir. The desire of countries for rapid growth, which started with financial liberalization in the 1980s, accelerated during the globalization process in which the flow of financial money increased. Low interest rates, easy access to credit and credit expansion led to the bursting of a huge asset bubble in Japan in the 1990s, which triggered a crisis first in Japan and then in Asia. Countries and institutions constantly resorted to borrowing to grow, which increased public and private sector borrowing. Although the 2008 global crisis was a debt crisis, the expansionary policies implemented by governments to mitigate the effects of the global financial crisis caused the debts of countries and the private sector to increase further. In particular, the increase in public expenditures due to bailout packages created deficits in the budget, which resulted in an increase in debts. High indebtedness ratios caused countries to experience post-crisis vulnerabilities, and especially the Eurozone was plunged into a major debt crisis. Minsky explained capitalist development with business cycles and stated that financial fragility is actually caused by excessive borrowing during periods of economic prosperity and that financial crises are due to the nature of capitalism. Financial fragility is the instability that comes from within financial systems rather than from outside them. It is important to prevent financial crises or reduce their devastating costs, which have a great impact especially on developing countries. This study is motivated by the motivation to obtain evidence on the determinants of financial fragility using an econometric model. The study investigated the determinants of financial fragility in BRICS, Fragile Five and EU Fifth Round Enlargement Countries. As a result of the study, findings on the determinants of financial fragility were obtained. In the thesis, it is observed that foreign trade deficit, private sector debt, inflation, countries' fragility index, interest expenditures, housing loans, consumer loans affect financial fragility significantly and in the same direction, while budget deficit, GDP and total savings are indicators that affect financial fragility significantly and inversely. Decision makers and policy makers should pay more attention to these indicators in their strategies to reduce financial fragility.Item Büyükşehir belediyelerinde iç kontrol sistemi ve etkinliği(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Işık, Ayşe; Akdoğan, NalanDeğişen ve gelişen toplum yapıları ile halkın ihtiyaçlarındaki artış yönetim anlayışının değişmesi gerekliliğini getirmiştir. Özel sektörde yaşanan hızlı değişim kamu sektörünü de içine alarak değişikliğe uğratmıştır. Bu yeni oluşum kamudaki geleneksel örgüt yapısının değiştirilmesine ve hizmet anlayışındaki verimsiz unsurların terk edilmesine yol açmıştır. Kamu idarelerinin asli görevlerini yerine getirirken şeffaf ve hesap verilebilir olmalarının, etkili, ekonomik ve verimliliği gözeten hizmet anlayışı ile hareket ederken yasalara uygun kamu yararına faydalı çıktılar elde etmelerinin yolu iç kontrol sistemlerinin etkinliği ile sağlanacaktır. Bu amaçla, uluslararası standartlardan yararlanılarak oluşturulan 5018 sayılı yasanın getirdiği düzenlemelerle kamu idarelerinin iç kontrol sistemlerinin kurulmasına yönelik bir yol çizilmiştir.The changing and evolving societal structures and the increasing needs of the population have necessitated a change in management approach. The rapid changes in the private sector have also brought about changes in the public sector. This new development has led to the modification of the traditional organizational structure in the public sector and the abandonment of inefficient elements in the service approach. The way for public institutions to fulfill their primary duties in accordance with the law and to achieve beneficial outputs for the public interest while operating with an effective, economical, and efficient service approach that focuses on efficiency and being transparent and accountable, is by ensuring the effectiveness of their internal control systems. With this aim, a path has been drawn towards the establishment of internal control systems in public institutions through the regulations introduced by Law No. 5018, which was created by utilizing international standards. In this study, the effectiveness of the internal control systems of metropolitan municipalities within public authorities and their compliance with the public internal control standards were examined. In this regard, the Activity Reports of 30 metropolitan municipalities, Action Plans for Compliance with Internal Control Standards, Audit Reports of the Court of Accounts, general reports on public internal audit of the Ministry of Treasury and Finance's Internal Audit and Coordination Board, and internal audit reports of Ankara Metropolitan Municipality for 2018-2019 were analyzed. Additionally, detailed information was requested from other metropolitan municipalities via e-mail to gain further insight into the topic. In order to establish internal control systems, a process and risk assessment study was conducted for the operational activities of the Ankara Metropolitan Municipality, and an exemplary application was attempted to be presented to metropolitan municipalities. The purpose of this study is to identify the compliance status of metropolitan municipalities' internal control systems with internal control standards in Türkiye, to address the deficiencies in the system, and to contribute to the establishment of an effective internal control system in metropolitan municipalities. Bu çalışmada kamu idareleri içinde yer alan büyükşehir belediyelerinin çizilen bu yolda iç kontrol sistemlerini etkin hale getirip getirmedikleri ile kamu iç kontrol standartlarına uyumları incelenmiştir. Bu kapsamda; 30 büyükşehir belediyesinin Faaliyet Raporları, İç Kontrol Standartlarına Uyum Eylem Planları, Sayıştay Denetim Raporları ile Hazine ve Maliye Bakanlığı İç Denetim ve Koordinasyon Kurulunun Kamu İç Denetimi Genel Raporları, Ankara Büyükşehir Belediyesi 2018-2019 yılları İç Denetim Raporları incelenerek iç kontrol sistemleri hakkında bilgi edinilmeye çalışılmıştır. Ayrıca diğer büyükşehir belediyelerinden iç denetim raporları e-posta ile talep edilmiş konu hakkında detaylı bilgi edinmek hedeflenmiştir. İç kontrol sistemlerinin kurulmasını sağlamak adına, Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin operasyonel faaliyetlerine ilişkin olarak süreç ve risk çalışması gerçekleştirilmiş ve büyükşehir belediyelerine örnek bir uygulama sunulmaya çalışılmıştır. Bu çalışmanın amacı; Türkiye’deki büyükşehir belediyelerinin iç kontrol sistemlerinin iç kontrol standartlarına uyum durumlarının tespit edilerek sisteme ilişkin eksik yönlerin giderilmesi ve büyükşehir belediyelerinde etkin bir iç kontrol sistemi kurulmasına katkı sağlamaktır.Item CDS Primleri ve borsa endeskleri ilişkisi-brıcs ülkeleri ve Türkiye örneği(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Yümlü, Adnan; Babuşçu, ŞenolKredi temerrüt takaslarının (CDS) temel amacı, sadece kredi riskinden korunmak değil, aynı zamanda ülkeye ilişkin risk göstergesi olarak da kullanılıyor olmasıdır. Uluslararası yatırımcılar, bir ülkeye yapacakları doğrudan yatırımlar ve portföy yatırımlarına ilişkin karar verirken CDS primlerini çok önemli bir veri olarak ele alırlar. CDS primlerinin düşme/ yükselme eğiliminde olması, yatırımcılar tarafından borsa gösterge endekslerinde yükselme/ düşme olacağına dair pozitif veya negatif bir işaret olarak değerlendirilebilir. Çalışmanın analiz kısmı üç aşamadan oluşmaktadır. Birinci bölümde BRICS ülkeleri ile Türkiye’nin CDS primlerinin, borsa endekslerinden gösterge niteliğinde olan endeksler1 ile arasındaki, daha sonra ise BRICS ülkeleri ile Türkiye’nin CDS primlerinin bankacılık endeksleri ile arasındaki nedensellik ilişkisi sırasıyla incelenmiştir. Gösterge endeks olarak Türkiye’de BİST100, Brezilya’da Bovespa Index, Rusya’da Moex Index, Hindistan’da NIFTY Index, Çin’de Shangy Index, Güney Afrika’da SOAF Index, verileri dikkate alınmıştır. Yapılan çalışma, 2011 yılı Ocak ayı ile 2021 Haziran ayı arasındaki dönemi kapsamaktadır. CDS, borsaların gösterge endeksleri ile bankacılık endekslerine ait veriler aylık kapanış rakamları üzerinden alınmıştır. Söz konusu 6 ayrı ekonomide her iki model için ayrı ayrı toplamda 12 adet zaman serisi analizi yapılmıştır. İkinci bölüm, CDS primlerinin Türkiye’deki borsaların gösterge endeksleri ile bankacılık endeksleri üzerindeki etkisinde yabancı yatırımcı oranların katkısı araştırılmıştır. Bu bölümde de önceki bölümdeki tarih aralığı ve aylık kapanış verileri alınmış, 126 adet gözlem içeren zaman serisi oluşturulmuştur. Üçüncü bölümde ise, CDS primlerinin BIST100 hisse değerleri üzerindeki etkisinde, yabancı yatırımcı oranlarının moderatör rolü üzerine ekonometrik bir model test edilmiştir. Bu modelde tüm değişkenlere ait gözlemler, 2019 son çeyreği ile 2021 2. çeyreği arasında BIST100’de yer alan 97 adet firma için alınarak dengeli bir panel veri seti oluşturulmuştur. Çalışmanın sonucunda; Çin haricindeki ekonomilerde, değişkenler arasındaki nedensellik ilişkisinin gösterge endekslerden kredi risk primlerine doğru olduğu görülmüş olup, Çin’de ise değişkenler arasında istatistiksel olarak nedensellik ilişkisine her iki model için de rastlanmamıştır. Türkiye ekonomisinde kredi risk primlerinin ise, bankacılık endeksi üzerinde anlamlı ve negatif bir etkisinin olduğu görülmüş olup, bu etkinin yabancı yatırımcı oranı değişkeninden bağımsız olduğu söylenebilmektedir. Düşük yabancı yatırımcı oranı için modelin ve parametrenin anlamsız olması, tahmin edilen parametrenin sıfıra eşit olduğu yönündeki sıfır hipotezinin kabulü anlamına gelmektedir. Orta ve yüksek düzeyde yabancı yatırımcı oranları için oluşturulan panel veri modellerinde, parametreler istatistiksel olarak sıfırdan farklı olup, mutlak değerce incelendiğinde farkın yüksek yabancı yatırımcı oranına sahip firmalar lehine olduğu görülmektedir. Daha açık bir ifade ile BIST100’deki firmaların yabancı yatırımcı oranı arttıkça ülke kredi risk priminin hisse senedi fiyatları üzerindeki olumsuz etkisi de artmaktadır. Bu çalışma, finansal büyümenin sağlanmasında, kurumsal yatırımcıların davranışlarını açıklama yönünden politika karar alıcılarına önemli bilgiler sunmaktadır. The main purpose of the credit default swaps (CDS) is not only to hedge credit risk, but also to be used as a risk indicator for the country. International investors consider CDS premiums as an important data when making decisions about their direct and portfolio investments in a country. The fact that CDS premiums tend to decrease/increase, can be considered as a positive or negative sign by the investors that there will be an increase/decrease in stock market index indices. This study consists of three steps. In the first step, the causality relationship between BRICS countries and Türkiye’s indexes of the CDS premiums and indicative indices1 of the stock market and then the causality relationship between BRICS countries and Türkiye’s indexes of the CDS premiums and the banking indices were examined, respectively. As an indicator index, BIST100 in Türkiye, Bovespa Index in Brazil, Moex Index in Russia, NIFTY Index in India, Shangy Index in China, SOAF Index in South Africa were taken into consideration. The study covers the period between January 2011 and June 2021. Data on CDS, indicative stock market indexes and banking indices are based on monthly closing figures. In these 6 different economies, 12 time series analyzed for both models. In the second step, the contribution of foreign investor ratios in the effect of CDS premiums on the indicative indices of stock markets and banking indices in Türkiye was investigated. The date range and monthly closing data of the previous step were taken in this step and a time series containing 126 observations was created. In the third step, an econometric model was tested on the moderator role of foreign investor ratios in the effect of CDS premiums on BIST100 share values. In this model, a balanced panel data set was constructed by taking the observations of all variables for 97 companies in the BIST100 between the last quarter of 2019 and the second quarter of 2021. As a result of the study, in the economies other than China, it was observed that the causality relationship between the variables was from the indicator indices to the credit risk premiums and in China no statistical causality relationship was found between the variables for both models. Credit risk premiums in the Turkish economy, on the other hand, have been found to have a significant and negative effect on the banking index, and it can be said that this effect is independent of the foreign investor ratio variable. The insignificance of the model and the parameter for the low rate of foreign investors means the acceptance of the null hypothesis that the estimated parameter is equal to zero. In the panel data models created for medium and high foreign investor ratios, the parameters are statistically different from zero and when the absolute value is analyzed, it was observed that the difference is in favor of the firms with a high foreign investor ratio. To put it more clearly, as the foreign investor ratio of the companies in BIST100 increases, the negative effect of the country credit risk premium on stock prices also increases. This study provides important information to policy decision makers in terms of explaining the behavior of corporate investors in ensuring financial growth.Item CDS, OVX ve VIX endekslerinin brics ve mist ülke borsa endeksleri üzerindeki etkilerinin karşılaştırmalı analizi(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Erben Yavuz, Asuman; Hazar, AdaletHisse senedi piyasaları son yıllarda tüm dünya ekonomilerinde görülen finansal krizler, küresel salgın ve türev piyasalardan kaynaklanan bulaşma risklerinden ötürü önemli ölçüde etkilenmiştir. Yatırımcılar da yatırım risklerini daha iyi yönetebilmek ve piyasa kriterlerine uygun bir performans gösterebilmek için finansal piyasaların zaman içinde davranışlarını nasıl değiştirdiğine daha fazla dikkat etmeye başlamışlardır. Bu sebeplerden dolayı son yıllarda finansal piyasalarda volatiliteyi ölçen farklı endeksler türetilmeye başlanmıştır. Bu endekslerin en bilineni Chicago Board Exchange (CBOE) tarafından 1993 yılında çıkarılan VIX Endeksi’dir. VIX Endeksi, piyasanın örtülü volatilitesini ölçmek için kullanılmaktadır. Genel olarak VIX Endeksi piyasalardaki belirsizlik ve korkunun derecesini ölçen bir endeks olmasından dolayı ‘’korku endeksi’ olarak da bilinmektedir. Yine CBOE tarafından 2008 yılından itibaren yayımlanan Petrol Volatilite Endeksi (OVX), petrol fiyatlarında beklenen 30 günlük oynaklığı ölçmektedir. Küresel piyasaların en önemli emtialarının başında şüphesiz petrol gelmektedir. Ham petrol fiyatlarında oluşan artış ve azalışlar yatırımcıların en fazla takip ettiği finansal göstergeler arasında yer almaktadır. Bir diğer risk göstergesi olan ve geçmişi 1990’lı yıllara dayanan Kredi Temerrüt Swapları (CDS) ise, referans kuruluş ile ilgili doğrudan bilgi veren önemli bir gösterge olarak dikkat çekmeye başlamıştır. Ancak son küresel krizle birlikte bilgi açısından verimli olup olmadığı tartışmalı bir konu haline gelmeye başlamıştır. Bu çalışmada BRICS ve MIST ülkelerine odaklanılarak CDS, VIX, OVX ve hisse senedi piyasalarının ortak davranışı araştırılmıştır. Aralık 2010-Haziran 2021 dönemlerini kapsayan çalışmada, CDS, VIX ve OVX Endeks’lerinin 9 ülkenin iki ayrı grup olarak (BRICS ve MIST) borsa endekslerine etkilerinin görülmesi amacıyla Panel Veri Analizi Yöntemi uygulanmıştır. Çalışmanın sonucuna göre CDS ile VIX ve OVX Endeks’lerin etkilerinin BRICS ve MIST ülkelerinde farklılaştığı görülmüştür. Ayrıca borsa endekslerinde en fazla etkiye sahip endeksin OVX Endeksi, en az etkiye sahip göstergenin de CDS olduğu tespit edilmiştir. Stock markets have been significantly affected by financial crises in all World economies in recent years, the pandemic and risks of contamination arising from derivative markets. Investors have also begun to pay more attention to how financial markets change their behavior over time to better manage their investment risks and to perform in line with market criteria. For this reason, different indices measuring volatility in financial markets have begun to be derived in recent years. The most well-known of these indices is the VIX Index, which was issued by the Chicago Board Exchange (CBOE) in 1993. The VIX Index is used to measure the implied volatility of the market. In general, the VIX Index is known as the ’fear index’ because it is an index that measures the degree of uncertainty and fear in the markets.The Oil Volatility Index (OVX), also published by CBOE since 2007, measures the expected 30-day volatility in oil prices. Oil is undoubtedly one of the most important commodities of global markets. Increases and decreases in crude oil prices are among the financial indicators most followed by investors. Credit Default Swaps (CDS), another risk indicator dating back to the 1990s, started to draw attention as an important indicator that gives direct information about the reference institution. However, it has become a controversial issue whether it is efficient in terms of information with the recent global crisis.In this study, the common behavior of CDS, VIX, OVX and stock markets is investigated by focusing on BRICS and MIST. Our sampling period spans from December 2010- June 2021 and Panel Data Analysis Method is applied in order to see the effects of the CDS, VIX and OVX indices on the stock market indices of 9 countries as two separate groups (BRICS and MIST). Our empirical analysis finds that the effects of CDS, VIX and OVX Index differ in BRICS and MIST countries. In addition, it has been determined that the index with the most impact on stock market indices is OVX Index, and the indicator with the least impact is CDS. Other findings related to the study are given and interpreted in the conclusion section.Item Çevre dostu otomobiller için tüketici beklentileri ile üretici pazarlama stratejilerinin uyumu: Türk otomotiv sektörü üzerine bir uygulama(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Kanat Sarısoy, Cemil; Bahar Işın, FerideBu araştırma, Türkiye’de çevre dostu yönde gelişme potansiyeli olan otomotiv sektöründe, tüketiciler açısından çevre dostu araç tercihlerinin, üreticiler ve ilgili kurumlar açısından ise çevre dostu araç üretimine etki eden faktörlerin daha derin bir seviyede anlaşılmasına katkı sağlamak adına yapılmıştır. Bu çalışma, Türk otomotiv sektöründeki tüketicilerin, çevre dostu otomobillerden beklentilerinin saptanması ve üreticilerin bu beklentilere ne kadar cevap verebildiğinin anlaşılması yönünde anket çalışmaları ve kalite fonksiyon göçerimi analizi yapılarak yürütülmüştür. Kalite fonksiyon göçerimi uygulanırken Türkiye’de çevre dostu araç satışı gerçekleştiren şirketlerde çalışan (yurtiçi ve yurtdışı) uzmanların ve konu hakkında deneyimli profesyonellerin görüşleri alınmıştır. Bu sayede, çevre dostu araç üretici ve tüketici gereksinimleri ortaya çıkartılarak birlikte yorumlanabilmiştir. Bu süreçte, ilgili yazın da konuya tam bir bütünlük oluşturacak şekilde detaylı incelenmiş ve en faydalı olabilecek bilgiler araştırmaya dâhil edilmiştir. Çevre dostu binek araç kullananlar ve kullanmayanlar konusunda karşılaştırmalı çıkarımsal analizler yapabilmek ve konunun daha kapsamlı anlaşılabileceği testler uygulayabilmek için çok önemli ikinci bir anket daha yapılmıştır. Bu anketle birlikte, araştırmaya, ulaşılabilen maksimum düzeyde çevre dostu binek araç kullanmayan (binek araç kullanan, çevre dostu binek araç almayı düşünen veya çevre dostu binek araç alma potansiyeli olan) tüketiciler de katılmıştır. Hedeflenen; Türkiye’de otomotiv sektörüne yönelik tüketicilerin çevre dostu otomobillerden beklentilerinin üreticiler tarafından hangi yönleriyle / ne derece uyumlu bir şekilde karşılandığının ve bunun çevre dostu binek araç farkındalığıyla beraber satın alma davranışına nasıl yansıdığının anlaşılmasıdır. Bu sayede, bu araştırma, çevreye, sektöre ve ilgili yazına, hem somut hem de özgün bilgilerle direk katkıda bulunabilecek bir kaynak oluşturmayı amaçlamıştır. This research has been made to contribute to the potentially developing environmentally friendly car industry in Turkey and this contribution is about environmentally friendly car preferences for customers and about the factors affecting the car production for manufacturers/relevant institutions. The study was carried out by conducting a survey to understand the customer expectations from environmentally friendly cars and how much the producers could respond to customer expectations in Turkey. By applying the customer survey (environmentally friendly car users) results and producers’ expert opinions, quality function deployment (QFD) analysis provided to investigate the relationship levels between customer requirements and producer requirements in Turkish automotive sector. In this process, related literature was examined in detail and most beneficial information was interpreted to be included in the research by creating a complete integrity. In order to make comparative inferential analyzes between environmentally friendly car users and non-users, a second important questionnaire was conducted and comprehensive statistical tests were applied to understand strongly all the supportive relationships about the subject. The target in this research is to comprehend the aspect and level of consistency between the customer requirements from environmentally cars and producer strategies. Also, this research tried to show how/why this consistency reflects to environmentally friendly car purchasing behavior both for environmentally friendly car users and non-users. In this way, this research aims to be a robust and unique source by being a direct contributor to environment, literature and the related sector.