Enstitüler / Institutes

Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11727/1390

Browse

Search Results

Now showing 1 - 3 of 3
  • Item
    Ankara devlet opera ve balesi müdürlüğü teknik personelinde kronik hastalık durumu ile risk faktörlerinin saptanması ve yapılan eğitimin bilgi, tutum ve davranış değişikliklerine etkisi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Sağlam Pınar, Selin; Erdal, Rengin
    Tanımlayıcı özelliği olan bir müdahale araştırması olan bu çalışmanın amacı: Ankara Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü’nün sanat teknik birimlerinde çalışanların sağlık durumlarını saptamak ve kronik hastalıklara yönelik eğitim programı hazırlayarak, eğitim materyali geliştirmek, uygulamak ve verilen eğitimin etkinliğini değerlendirmektir. Çalışmaya 152 kişi dahil edilmiştir. Veri kaynaklarını; yüz yüze uygulanan anket formları ‘T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından Türk toplumunda geçerlilik ve güvenilirliği saptanan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından hazırlanan DSÖ STEPS Aracı Anketi’ ile kurum işyeri hekimliğinin sağlık kayıtları oluşturmuştur. Verilerin analizinde: SPSS bilgisayar paket programı kullanılacak, frekans ve yüzde dağılımlarının eğitim öncesi ve eğitim sonrası değerlerinin karşılaştırılarak ilişkilerin ki-kare testi ve bağımlı gruplarda t testi ile değerlendirilmesi yapılmıştır. Araştırma grubunun %47’sinin sigara içtiği, %46’sının alkol kullandığı, %95’inin yemeklerde sürekli tuz kullandığı, %49’unun hiçbir egzersiz yapmadığı, %20’sinin kan basıncının yüksek olduğu, %10’unun diyabet tanısı aldığı ve %74 ‘ünün beden kitle indeksinin normal değerlerin üstünde olduğu görülmüştür. Eğitim sonrası sistolik kan basınçlarında ve beden kitle indekslerinde istatistiksel olarak anlamlı bir düşüş görülmüştür. Bir yıl süreyle görsel olarak atölyelerde kullanılan posterler ve verilen eğitimin kısa sürede bile olsa etkili olduğu görülmüştür. Bu çalışmada elde edilen sonuçlar ışığında, kronik hastalıkların önlenmesi ve kontrolünde iş yerlerinde kronik hastalıklar konusunda eğitimler planlanmalıdır. Bu eğitimler sadece teorik olarak değil, broşür ve posterler ile bütünleşik halde verilmelidir. The purpose of this study, which is a descriptive intervention research, is to determine the health status of the employees in the art technical units of the Ankara State Opera and Ballet Directorate and to prepare a training program for chronic diseases, to develop and apply training materials and to evaluate the effectiveness of the training provided. 152 people were included in the study. Data sources; face to face questionnaire forms from the WHO STEPS Tool Survey prepared by the World Health Organization (WHO), whose validity and reliability have been determined by the Ministry of Health of Turkish Republic and the health records of workplace doctor. In the analysis of the data: SPSS computer package program will be used, comparing the pre-training and post-training values of frequency and percentage distributions, and evaluating the relationships with the chi-square test and t-test in dependent groups.47% of the study group smoked, 46% consumed alcohol, 95% constantly used salt in meals, 49% did not exercise, 20% had high blood pressure, 10% were diagnosed with diabetes and It was observed that the body mass index of 74% was above normal values. A statistically significant decrease in systolic blood pressure and body mass index was observed after the training. It has been observed that the posters used visually in the workshops for a year and the training provided were effective even in a short time. In the light of the results obtained in this study, trainings on chronic diseases should be planned in workplaces in the prevention and control of chronic diseases. These trainings should be given not only theoretically, but also integrated with brochures and posters.
  • Thumbnail Image
    Item
    Gestasyonel diyabetli bireylerin diyete uyumu ve bazı biyokimyasal parametrelerin değerlendirilmesi.
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2015) Cengiz, Ş.Ecem; Kızıltan, Gül
    Bu çalışma ile gebelerin yaş, aile öyküsü, tıbbi özgeçmiş, geçmiş gebelik öyküsü gibi faktörlerin GDM gelişimine katkısı ile tıbbi beslenme tedavisine uyumu ve gereksinimlerinin karşılanma düzeyinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma, şubat 2014 ve Ekim 2014 tarihleri arasında Acıbadem Sağlık Grubu Kadıköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Polikliniği‘ne başvuran, hekim tarafından tanısı konulmuş yaşları 25-43 arasında olan, gebelik öncesi bilinen diyabeti (Tip 1 ve Tip 2 DM) olmayan, çoğul gebelik ve diyabet komplikasyonları bulunmayan, 81 gestasyonel diyabetli ve 27 sağlıklı gebe ile yürütülmüştür. Gebelerin kişisel ve tıbbi bilgileri anket formu, beslenme durumları anket formu ve 3 günlük besin tüketim kaydı ile belirlenmiştir. Antropometrik ölçümleri ve gebelik bilgileri de alınmış ve bazı biyokimyasal parametreler değerlendirilmiştir. İlk görüşmede gebelerin tıbbi beslenme tedavileri planlanmış ve beslenme eğitimi verilmiştir. İkinci görüşmede ise diyete uyumları ve 3 günlük besin tüketim kayıtları sorgulanmıştır. Gebelik bitiminde de gebelerin gebeliği tamamladıkları ağırlıkları, bebeklerin boyu, cinsiyeti, doğum ağırlıkları ve doğum şekli sorgulanmıştır. Çalışmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 32.63±4.00 yıldır (GDM‘li bireylerde 32.95±3.98 yıl, GDM tanısı olmayan bireylerde 31.67±3,96 yıl). GDM‘li bireylerin %76,5‘inin ilk gebeliği, %17.3‘ünün daha önce bir gebeliği, %6.2‘sinin daha önce iki gebeliği; GDM tanısı almayan bireylerin %77.8‘inin ilk gebeliği, %22.2‘sinin daha önce bir gebeliği vardır. GDM‘li bireylerden % 21.1‘inin geçmiş gebeliklerinin en az birinde; GDM tanısı olmayan bireylerden % 16.7‘sinin geçmiĢ gebeliğinde GDM tanısı mevcuttur. Geçmiş gebeliklerinde GDM‘li bireylerin ilk gebelikte ortalama 15.40±8.44 kg, ikinci gebelikte ortalama 10.87±6.17 kg; GDM tanısı olmayan bireylerde ortalama 15.90±6.88 kg ağırlık kazanımı vardır. Geçmiş gebeliklerinde GDM‘li bireylerde birinci bebek doğum ağırlığı ortalama 3586.25±673.68 g, ikinci bebek doğum ağırlığı 3276.25±429.25 g; GDM tanısı olmayan bireylerde bebek doğum ağırlığı ortalama 3586.5±673.68 g‘dır. GDM‘li bireylerin %74.1‘inde ailede kronik hastalık öyküsü olup; bunların % 59.3‘ü Tip 2 diyabet, % 24.7‘si hipertansiyon, % 14.8‘i kronik kalp hastalıkları ve % 3.7‘si kanserdir. GDM tanısı olmayan bireylerin %51.9‘unda ailede kronik hastalık öyküsü olup; bunların % 29.6‘sı Tip 2 diyabet, % 22.2‘si hipertansiyon, % 22.2‘si kronik kalp hastalıklarıdır. Gebelik süresince toplam ağırlık kazanımları ortalaması GDM‘li bireylerde daha düĢüktür (p=0.003; p<0.05). GDM‘li bireylerin %37.0‘si, kontrol grubundaki bireylerin %40.7‘si diyete uyum sağlamada zorluk yaĢadıklarını belirtmiştir (p>0.05). Bireylerin günlük diyetle enerji alımı ortalamaları benzerdir (p>0.05). Diyetle toplam karbonhidrat alımı her iki grupta da benzerdir (p>0.05). Toplam enerjinin karbonhidrattan gelen oranı GDM‘li bireylerde daha düşüktür (p=0.051; p>0.05). Bireylerin posa, protein, toplam yağ alımı ve DYA dıĢındaki yağ asitlerinin toplam enerjiye katkıları benzerdir (p<0.05). GDM‘li bireylerin DYA tüketimi kontrol grubundan fazladır (p<0.01). Mikro besin öğesi (A, B1, B2,, B6, B12, C, E, niasin, folik asit, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, demir ve çinko) tüketimi her iki grupta benzerdir (p>0.05). Hematolojik bulguları ve idrar analizleri ortalama eritrosit hacmi (MCV), eritrosit dağılım genişliği (RDW) ve ortalama eritrosit hemoglobin konsantrasyonu (MCHC) dışında her iki grupta benzerdir. MCV ve RDW GDM‘li bireylerde daha yüksek (p=0.023, p=0.016; p<0.05), MCHC ise kontrol grubunda daha yüksektir (p=0.018; p<0.05). Açlık kan glukozu ortalamaları diyet başlangıcında ve sonunda her iki grupta benzerdir. Bebek doğum ağırlıkları ortalamaları açısından gruplar arasında fark yoktur (p>0.05). Doğum şekli de her iki grupta % 81.5 sezeryan ile benzerdir. Sonuç olarak, gebelik sonuçları açısından değerlendirildiğinde GDM‘li bireylerde uygun ağırlık kazanımı ve normogliseminin sağlandığı, ketonürinin ve makrozominin görülmediği belirlenmiştir. Ancak ileri dönemde Tip 2 DM ve KVH açısında risk taşıyan bu grupta karbonhidrat alımının önerilerin altında, yağ alımının önerilerin çok üzerinde bulunması özellikle doymuş yağ alımının anlamlı düzeyde yüksek olması bu riski daha da arttırmaktadır. Bu nedenle bireyler gebelik sonrasında da beslenme konusunda bilinçlendirilmelidir. This study conducted to determine the gravids‘ dietary adherence to medical nutrition therapy and whether they meet their nutritional requirements during gestational period. To determine the contribution of factors such as age, family history, medical and gestational history to the development of gestational diabetes mellitus. The study conducted on 108 patients (81 with gestational diabetes mellitus and 27 healthy pregnant) without known history of diabetes and complications of diabetes and multiple pregnancies aged between 25-43 at Department of Nutrition and Diet Therapy of Acıbadem Health Group Kadıköy Hospital between February 2014 and October 2014. Gestational diabetes mellitus was diagnosed by their physician. Personal and medical information were obtained with a questionnaire and the nutritional status of pregnant women was determined by questionnaire and 3 days food record. Anthropometric measurements and some biochemical parameters were also obtained. In the first visit medical nutrition therapy of pregnant women was planned and they were given nutrition education. In the second visit their adherence to medical nutrition therapy and 3 days food records were evaluated. At the end of the pregnancy, information about weight in which the pregnancy was completed, birth weight, height, sex of baby and type of delivery was obtained. The mean age of individuals was 32.63±4.00 years (women with GDM 32.95±3.8 years, women without GDM 31.67±3.96). Of the women with GDM % 76.5 was first pregnancy, 17.3 % second pregnancy, 6.2 % third pregnancy; of the women without GDM 77.8 % was first pregnancy, 22.2 % second pregnancy. Of the women with GDM 21.1 % had diagnosed with GDM in their previous pregnancies; Of the women without GDM 16.7 % had diagnosed with GDM in their previous pregnancy. Mean weight gain in their previous pregnancy 15.40±8.44 kg in the first, 10.87±6.17 kg in the second pregnancy of women with GDM; 15.90±6.88 kg in women without GDM. In women with GDM mean birth weight was 3586.25±673.68 g in the first pregnancy, 3276.25±429.25 g in the second pregnancy; in women without GDM it was 3586.25±673.68 g. 74.1 % of women with GDM had history of chronic disease in their first degree relatives, 59.3 % of them had Type 2 DM, 24.7 % hypertension, 14.8 % cardiovascular disease and 3.7 % cancer. 51.9 % of women without GDM had history of chronic disease in their first degree relatives, 29.6 % of them had Type 2 DM, 22.2 % hypertension, 22.2 % cardiovascular diseases. Total weight gain was lower in GDM group (p=0.003; p<0.05). 37.0 % of women in GDM group and 40.7 % of control group reported having some problems about compliance to medical nutrition therapy (MNT) (p>0.05). Dietary energy intake was similar between two groups (p>0.05). Total dietary carbohydrate intake was similar between groups (p>0.05). Percentage of calories come from carbohydrate was lower in GDM group (p=0.051; p>0.05). Dietary fiber, protein, total fat intake and percentage of calories come from fatty acids except SFA were similar between groups (p>0.05). SFA intake in GDM group was significantly more than control group (p<0.01). Micronutrient intakes (vitamin A, B1, B2, B6, B12, C, E, niacin, folic acid, potassium, calcium, magnesium, phosphorus, iron and zinc) were also similar between two groups (p>0.05). Hematologic parameters and urine analysis results were similar between two groups except MCV, RDW and MCHC (p>0.05). MCV and RDW levels were higher (p=0.023, p=0.016; p<0.05), MCHC was lower in GDM group (p=0.018; p<0.05). At the beginning of the MNT and at the end of the pregnancy fasting blood glucose levels were similar between two groups (p>0.05). In terms of mean birth weight the results were also similar between groups (p>0.05). Type of delivery was also similar between two groups; 81.5 % of them cesarean section. As a conclusion, in terms of pregnancy outcomes such as weight gain, glycemic control, birth weight without macrosomic baby or ketonuria, results were similar between two groups. However, it may be important to educate women with GDM about the risks of low carbohydrate and excessive fat intake –especially SFA intake- during pregnancy and postpartum period in order to prevent later onset of Type 2 DM and CVD.
  • Thumbnail Image
    Item
    İstanbul tıp fakültesi diyet polikinliğine başvuran hastalarda sık görülen hastalıkların belirlenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2014) Sanrı, Betül; Aksoydan, Emine
    Betül Sanrı, İstanbul Tıp Fakültesi Diyet Polikliniğine Başvuran Hastalarda Sık Görülen Hastalıkların Belirlenmesi, Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Beslenme ve Diyetetik Bölümü Yüksek Lisans Tezi 2014. Bu çalışma, Ocak 2012 – Ocak 2014 tarihleri arasında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi diyet polikliniğine başvuran 18 yaş ve üzeri 520 hastada (410 kadın, 110 erkek) görülen hastalık sıklığı ve bunlarla ilişkili olabilecek risk faktörlerinin belirlenmesi amacı ile yapılmıştır. Araştırma İstanbul Tıp Fakültesi diyet polikliniğine başvuran hastaların dosyaları taranarak yapılmıştır. Dosyalardan bireylerin sosyo-demografik özellikleri, yaşam tarzı alışkanlıkları, antropometrik ölçümleri, polikliniğe gönderen bölüm, aldıkları tanılar, kullandıkları ilaçlar ve biyokimyasal parametreleri ile ilgili veriler araştırmacı tarafından hazırlanan bilgi formuna aktarılmıştır.. Çalışma grubunun yaş ortalaması 45.44±13.05 yıl olarak bulunmuştur. Beden kütle indeksi gruplamasına göre erkeklerin % 6.8’inin, kadınların %13.4’ünün kilolu (BKİ=25.0 -29.9 kg/m2), erkeklerin %13.9’unun, kadınların %59.0’ının ise şişman (BKİ ≥30.0 kg/m2) olduğu belirlenmiştir. Bireylerin aldıkları tanılara göre; obezite sıklığı % 89.6, tip2 DM %24.8, hipertansiyon %15.8, hiperlipidemi %24.8, bozulmuş glukoz toleransı %15.2, uyku apnesi %4.6, hipotiroid %7.3 ve Fe eksikliği anemisi %11.5 olarak bulunmuştur. Cinsiyet ve yaş ile tip2 DM, uyku apnesi, hipotiroid ve Fe eksikliği anemisi sıklığı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmıştır (p‹0.001). Bireyler biyokimyasal parametreler açısından değerlendirildiğinde, ortalama açlık kan glikozu düzeyi erkeklerde 119.13±59.44 mg/dL, kadınlarda 103.77±38.86 mg/dL, erkeklerin trigliserit ortalaması 228.64±111.68 mg/dL, kadınların 178.90±67.15 mg/dL’dir. Erkeklerin açlık kan glikozu ve trigliserid ortalaması kadınlardan daha yüksek, HDLkolesterol ortalaması ise daha düşüktür. Bireylerin biyokimyasal parametreleri ve cinsiyetleri arasındaki fark istatistiksel açıdan önemlidir (p<0.001).Total kolesterol değerlerinin yaş ile artış gösterdiği bulunmuştur. Yaş grupları ile açlık kan glikozu, total kolesterol, LDL-kolesterol ve HDL-kolesterol değerleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki olduğu belirlenmiştir (p<0.05).Kadınlarda beden kütle indeksi grupları ile açlık kan glikozu, total kolesterol, LDL-kolesterol ve hematokrit değerleri farklılık göstermektedir. Açlık kan glikozu ve trigliserit için normal grup ile kilolu ve şişman gruplar arasında, total kolesterol için normal ile kilolu gruplar arasında farklılık söz konusudur. Bireylerin sigara kullanımı ve fiziksel aktiviteleri ile LDL-kolesterol, hemaglobin, hematokrit ve üç aylık kan şekeri ortalama değerleri arasında negatif yönde ve istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmıştır. Ailede obezite görülmesi ile tip2 DM, hipertansiyon, bozulmuş glukoz toleransı ve demir eksikliği anemisi tanısı alma arasında pozitif yönde, ailede kalp damar hastalıkları ve hiperlipidemi görülmesi ile obezite, tip2 DM, hipertansiyon, hiperlipidemi, bozulmuş glukoz toleransı, uyku apnesi, hipotiroid ve demir eksikliği anemisi tanısı alma arasında pozitif yönde ve istatistiksel açıdan anlamlı ilişki saptanmıştır. Yetersiz ve dengesiz beslenmenin neden olduğu hastalıklardan korunma stratejilerinin temeli, beslenme alışkanlıklarını, yaşam tarzını ve çevresel faktörleri değiştirmek ve yüksek riskli bireyleri belirleyip bu bireylerde özel önlemler almaktır. Bu nedenle, hastalık riski yüksek, fakat hastalığın hiçbir belirtisinin olmadığı bireylerde yaşam tarzını ve risk faktörlerini değiştirerek hastalığın oluşmasını önlemenin gerekli olduğu düşünülmektedir.