Sağlık Bilimleri Enstitüsü / Health Science Institute

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11727/1393

Browse

Search Results

Now showing 1 - 10 of 14
  • Item
    Tip 2 diyabetli hastaların diyet asit yükünün beslenme durumu ile ilişkisinin belirlenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Güngör, Sedef; Saka, Mendane
    Bu çalışmada Tip 2 diyabetli hastaların diyet asit yükünün beslenme durumu ile ilişkisinin araştırılması ve sağlıklı bireyler ile karşılaştırılması amaçlanmıştır. Bu araştırma, Kasım 2019-Aralık 2020 tarihleri arasında Ankara Başkent Üniversitesi Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Polikliniği’ne başvuran 30-65 yaş arası 51 Tip 2 diyabetli birey ile benzer yaş cinsiyet dağılımına sahip 59 kontrol kadın ve erkek birey üzerinde yürütülmüştür. Bireylerin demografik özellikleri, genel sağlık durumları, beslenme alışkanlıkları, kan basınçları ve biyokimyasal bulguları, antropometrik ölçümleri ve vücut bilişim analizleri araştırmacı tarafından alınıp anket formuna kaydedilmiştir. Bireylerin fiziksel aktivite durumlarını belirlemek için Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi (IPAQ), beslenme bilgi düzeylerini ölçmek için Yetişkinler İçin Beslenme Bilgi Düzeyi (YETBİD) kullanılmıştır. Bireylerin günlük enerji ve besin ögesi alımlarını belirlemek, diyet asit yüklerini hesaplamak için bireylerin 3 günlük Besin Tüketim Kaydı alınmıştır. Bu kayıtlardan bireylerin günlük protein, fosfor, potasyum, kalsiyum ve magnezyum alım ortalamaları hesaplanmış ve bu besin ögeleri potansiyel renal asit yükü (PRAL) formülünde kullanılarak diyet asit yükleri hesaplanmıştır. Tip 2 diyabetli bireylerin yaş ortalaması 51.5±7.31 yıl ve kontrol grubundaki bireylerin 48.6±8.54 yıl olarak bulunmuştur (p>0.05). Tip 2 DM grubundaki erkeklerin ve kadınların PRAL düzeyleri (sırasıyla -0.2±8.03, 8.2±8.61), kontrol grubundaki erkek ve kadınların PRAL düzeyleri (sırasıyla 2.7±9.25, 10.1±7.77) ile benzer bulunmuştur (p>0.05). Tip 2 DM grubunda 60 yaş ve üzeri olan bireylerin PRAL ortalaması diğer yaş gruplarına göre en düşük bulunmuştur (p>0.05), kontrol grubunda ise 30-39 yaş arası bireylerin PRAL ortalaması diğer yaş gruplarına göre en yüksek bulunmuştur (p>0.05). Tip 2 DM grubunda diyabet süresi arttıkça PRAL değerinin düştüğü belirlenmiştir (p<0.05). Tip 2 DM grubundaki kadın ve erkek bireylerin antropometrik ölçüm (BKİ, bel ve kalça çevresi, bel/kalça ve bel/boy oranı) ve vücut analizleri (yağsız vücut kütlesi, vücut yağ yüzdesi ve vücut sıvı miktarı) ile PRAL ortalamaları arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır (p>0.05). Tip 2 DM olan bireylerin, BKİ, bel çevresi ve vücut yağ yüzdesi miktarları arttıkça PRAL değerinin de arttığı belirlenmiştir (p<0.05). Tip 2 DM grubundaki bireylerin serum TG ve ALT seviyeleri ile PRAL düzeyleri arasında pozitif bir ilişki saptanırken, diyastolik kan basıncı ile negatif yönlü bir ilişki saptanmıştır (p<0.05). Tip 2 DM grubundaki bireylerin günlük diyet protein ve kolesterol alımı ile PRAL değeri arasında pozitif yönlü bir ilişki tespit edilmiştir (p<0.05). Tip 2 DM’li bireylerde, serum trigliserid, HDL ve LDL kolesterol düzeylerinin artışı PRAL değerinin artışına neden olurken, serum total kolesterol ve diyastolik kan basıncı artışının PRAL değerinde düşüşe neden olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Çalışmaya katılan bireyler için enerjinin proteinden gelen yüzdeleri yeterli bulunurken yağdan gelen yüzdenin önerilerin çok üzerinde olduğu saptanmıştır (p>0.05). Bütün bireylerin DRI’ya göre potasyum, kalsiyum ve magnezyum alımlarının yetersiz olduğu belirlenmiştir (p>0.05). Tip 2 DM grubundaki bireylerin günlük tükettikleri C vitamini ve potasyum ile PRAL düzeyleri arasında negatif yönlü bir ilişki belirlenirken; niasin, vitamin B12 ve çinko alımları ile pozitif yönlü bir ilişki belirlenmiştir (p<0.05). Tip 2 DM grubundaki bireylerin süt, yoğurt ve sebze ve meyve tüketimleri ile PRAL değeri arasında negatif yönlü, kırmızı et alımıyla pozitif yönlü bir ilişki saptanmıştır (p<0.05). Tip 2 DM ve kontrol grubunun YETBİD seviyeleri ile PRAL ortalamaları açısından cinsiyetler arasında anlamlı bir fark tespit edilmemiştir (p>0.05). Bu çalışmada diyet asit yükü ile diyabet arasında bir ilişki gözlemlenmemiştir. Ancak erkeklerin daha yüksek diyet asit yüküne sahip olma riskleri vardır. Diyet asit yükünün erkek bireylerde daha yüksek olma riski nedeniyle cinsiyete özgü bir yaklaşım geliştirilebilir. Bireylerin beslenme durumları değerlendirilirken, diyet asit yükü konusunun önemi göz önünde bulundurulmalıdır. Tip 2 diyabet ve diyet asit yükü arasındaki ilişkiyi açıklamak için daha çok çalışmaya ihtiyaç vardır. In this study, it was aimed to investigate the relationship between dietary acid load and nutritional status of patients with Type 2 diabetes and to compare it with healthy individuals. This study was carried out on 51 individuals with Type 2 diabetes between the ages of 30-65 and 59 control female and male individuals with similar age and gender distribution, who applied to Ankara Baskent University Hospital Endocrinology and Metabolism Diseases Polyclinic between November 2019 and December 2020. The demographic characteristics, general health status, nutritional habits, blood pressure and biochemical findings, anthropometric measurements and body information analyzes of the individuals were taken by the researcher and recorded in the questionnaire form. The International Physical Activity Questionnaire (IPAQ) was used to determine the physical activity status of individuals, and the Nutritional Knowledge Level for Adults (YETBİD) was used to measure their nutritional knowledge level. In order to determine the daily energy and nutrient intakes of individuals and to calculate their dietary acid load, 3-day Food Consumption Records of the individuals were taken. From these records, the daily protein, phosphorus, potassium, calcium and magnesium intake averages of the individuals were calculated and dietary acid loads were calculated by using these nutrients in the potential renal acid load (PRAL) formula. The mean age of individuals with Type 2 diabetes was 51.5±7.31 years, and the individuals in the control group were 48.6±8.54 years (p>0.05). The PRAL levels of men and women in the Type 2 DM group (-0.2±8.03, 8.2±8.61, respectively) were similar to those of the men and women in the control group (2.7±9.25, 10.1±7.77, respectively) (p>0.05). In the Type 2 DM group, the PRAL average of individuals aged 60 and over was found to be the lowest compared to other age groups (p>0.05), while the PRAL average of individuals aged 30-39 in the control group was found to be the highest compared to other age groups (p>0.05). It was determined that the PRAL value decreased as the duration of diabetes increased in the Type 2 DM group (p<0.05). No significant correlation was found between the anthropometric measurements (BMI, waist and hip circumference, waist/hip and waist/height ratio) and body analyzes (lean body mass, body fat percentage and body fluid amount) and PRAL averages of men and women individuals in the Type 2 DM group. It was determined that the PRAL value increased as BMI, waist circumference and body fat percentage of individuals with Type 2 DM increased (p<0.05). While a positive correlation was found between serum triglyceride and ALT levels and PRAL values of individuals in the Type 2 DM group, a negative correlation was found with diastolic blood pressure (p<0.05). A positive correlation was found between daily dietary protein and cholesterol intake and PRAL value of individuals in the Type 2 DM group (p<0.05). In individuals with Type 2 DM, an increase in serum triglyceride, HDL and LDL cholesterol levels caused an increase in PRAL value, while an increase in serum total cholesterol and diastolic blood pressure caused a decrease in PRAL value (p<0.05). While the percentages of energy coming from protein were found to be sufficient for the individuals participating in the study, the percentage coming from fat was found to be much higher than the recommendations (p>0.05). It was determined that potassium, calcium and magnesium intakes of all individuals were insufficient according to DRI (p>0.05). While a negative relationship was determined between the daily consumption of vitamin C and potassium and PRAL values of individuals in the Type 2 DM group; a positive correlation was determined with niacin, vitamin B12 and zinc intakes (p<0.05). A negative correlation was found between the consumption of milk, yoghurt, vegetables and fruits and PRAL value of individuals in the Type 2 DM group, and a positive correlation with red meat intake (p<0.05). No significant difference was determined between genders in terms of YETBİD level and PRAL averages of Type 2 DM and the control groups (p>0.05). No relationship was observed between dietary acid load and diabetes in this study. But men are at risk of having a higher dietary acid load. Since male individuals are at risk of having a higher dietary acid load, a gender-specific approach can be developed. When the nutritional status of the individuals are evaluated, the importance of the subject of dietary acid load shoul be taken into account. More studies are needed to explain the relationship between type 2 diabetes and dietary acid load.
  • Item
    Beyaz yakalı çalışanların beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite düzeyleri ve duygu durumları arasındaki ilişkinin belirlenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Öksüzoğlu, İpek Ezgi; Eminsoy, İrem Olcay
    Bu çalışma, beyaz yakalı çalışan bireylerin beslenme durumu, fiziksel aktivite düzeyi ve duygu durumları arasındaki ilişkinin belirlenmesi amacıyla planlanıp yürütülmüştür. Araştırmanın rneklemini 24-64 yaşları arasında, farklı kamu ve zel kurumların bünyesinde beyaz yakalı olarak çalışan 300 birey oluşturmuştur. Araştırmaya katılan bireylerin demografik zellikleri, sağlık durumları, fiziksel aktiviteleri, beslenme alışkanlıkları ve duygu durumları araştırmacı tarafından çoktan seçmeli ve açık uçlu soruların bulunduğu bir anket formu uygulanarak belirlenmiştir. Bireylerin beslenme alışkanlıklarının belirlenmesi için Besin Tüketim Sıklığı Kayıt Formu ve Beslenme Değişim Süreçleri Ölçeği, fiziksel aktivite durumlarını değerlendirmek için Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi- Kısa Formu, duygu durumlarının belirlenebilmesi için ise Beş Boyutlu İyi Oluş Ölçeği-PERMA kullanılmıştır. Katılımcıların 183’ü erkek 117’si ise kadındır. Katılımcıların yaş ortalaması ise 38.4±7.34 yıl olup, %92.6’sı lisans ve üstü düzeyde eğitim almıştır. İşyerinde yeterince takdir/ vgü alan beyaz yakalıların Beden Kütle İndeksi, bel çevresi, bel/boy oranı ve bel/kalça oranlarında anlamlı olarak daha iyi sonuçlara sahip olduğu bulunmuştur. Bireylerin %30’u mobbinge maruz kaldığını belirtmiş, %53.4’ü iş ortamını stresli bulduğunu s ylemiş, %53.3’ü işyerinde geçirdikleri günün ruh hallerini etkilediğini belirtmişlerdir. Beyaz yakalı kadın katılımcıların erkeklere kıyasla daha iyi sosyal ilişkilere sahip oldukları ve daha fazla takdir aldıklarını hissettikleri saptanmıştır. PERMA iyi oluş lçeği sonuçlarında da erkekler her alt boyutta kadınlardan daha düşük puanlar almışlardır. Beslenme Değişim Süreçleri Ölçeği sonuçlarına g re erkeklere kıyasla, kadın beyaz yakalı çalışanların beslenme alışkanlıklarının çevresel fakt rlerden ve deneyimlerden daha çok etkilendiği g rülmektedir. Bireylerin BKI gruplarına g re iyi oluş halleri incelendiğinde ise 1. Derece obezlerin diğer gruplardan anlamlı olarak daha fazla olumlu duygu içinde olduğu saptanmıştır. Katılımcıların %49.8’i inaktiftir ve fiziksel aktivite durumlarına g re BKİ değerinin anlamlı farklılık g sterdiği g rülmektedir. Fiziksel aktivite yapma durumu bireylerin beslenme alışkanlıklarını etkilemektedir. Aktif fiziksel aktivite yapan bireylerin günlük karbonhidrat ve enerji alımı diğer gruplara daha düşük olup, günlük protein alımları daha fazladır. Bireylerin %49.2’si normal BKI sınıfına dahil olsalar da bireylerin bel/kalça oranları incelendiğinde %70.2’sinin riskli sınıfta olduğu, bel/boy oranları incelendiğinde ise %63.1’inin riskli olduğu g rülmektedir. Beyaz yakalı çalışanların günlük enerji, karbonhidrat ve posa alımları Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırmaları-2019 verilerine kıyasla düşük çıkarken, protein ve yağ alımları daha fazladır. Günlük kalsiyum, magnezyum, demir, A ve E vitamini tüketimleri nerilenin altında bulunmuştur. Bireylerin çoğunlukla üç ğün beslendiği g rülmekte olup en çok kahvaltı ve ğlen ğününü atlamaktadırlar. Çalışmaya katılan bireylerin mesailerde işlenmiş, yağlı ve paketli besinleri tercih ettiği saptanmıştır. Bu sonuçlar değerlendirildiğinde beyaz yakalı çalışanların sağlığını korumaya y nelik çalışan ve işverenleri kapsayan eğitim ve müdahale programları yapılmalı, bu konuda yeni politika ve düzenlemeler planlanmalıdır. This study was planned and conducted to determine the relationship between the nutritional status, physical activity levels and emotional states of white-collar workers. The sample set of the study consisted of 300 individuals between the ages of 24-64, working in different public and private institutions as white collar employees. The demographic characteristics, health status, physical activities, eating habits and emotional states of the individuals participating in the research were determined by the researcher by applying a mixed questionnaire with multiple choice and open-ended questions. Food Frequency Questionnaire and Nutrition Change Reporting Form were used to determine the dietary habits of the participants, the International Physical Activity Questionnaire-Short Form was used to evaluate their physical activity status, and the PERMA Profiler multidimensional scale was used to determine their well-being. 183 of the participants are male and 117 are female. The average age of the participants was 38.4±7.34 years, and 92.6% had Bachelor’s Degree or higher. As a result of the study, it was found that white-collar workers who received enough appreciation/praise in the workplace had statistically significantly better results in terms of body-mass index (BMI), waist circumference, waist/height ratio and waist/hip ratio. 30% of the total participants stated that they were exposed to mobbing, 53.4% found the workplace environment stressful, 53.3% stated that the day they spent at the workplace affected their general mood. It was determined that white-collar female participants had better social relations and felt more appreciated than male participants. In the results of the PERMA well-being scale, men scored lower than women in all sub-domains. According to the results of the Nutrition Change Reporting Form, it has been observed that the nutritional habits of female whitecollar workers are more affected by environmental factors and experiences compared to men. When the well-being of the individuals was analyzed according to the BMI groups, it was found that the class-1 obeses had significantly more positive emotions than the other groups. 49.8% of the participants are inactive and it is seen that the BMI values show a significant difference according to participants’ physical activity status. Physical activity also affects the nutritional habits of individuals. Daily carbohydrate and energy intake of individuals engaged in active physical activity is lower than other groups, and their daily protein intake is higher. Although 49.2% of individuals are in the normal BMI class, when the waist/hip ratios are examined, it is seen that 70.2% of the total are in the risky class, and when the waist/height ratios are examined, 63.1% are in the risky class. While the daily energy, carbohydrate and fiber intakes of white-collar workers are lower compared to the Turkey Nutrition and Health Survey (TNHS-2019) data, their protein and fat intakes are higher. Daily consumptions of calcium, magnesium, iron, vitamins A and E were below the recommended amounts. It is seen that individuals mostly eat three meals a day, and they mostly skip breakfast and lunch. Participants mainly eat fast food during working hours. When the results were evaluated, it was concluded that training and intervention programs should be made both at the individual level and covering the employers, and new policies and regulations should be planned in order to protect the health of white-collar workers.
  • Item
    Multipl skleroz hastalarında akdeniz diyetine uyumun yaşam kalitesi ve bazı biyokimyasal parametreler üzerine etkisi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Uygun, Selin; Bayram, Selin
    Bu çalışma, multipl skleroz hastalarında Akdeniz diyetine uyumun yaşam kalitesi ve biyokimyasal bulgulara etkisinin belirlenmesi amacı ile yürütülmüştür. Çalışma Aralık 2020-Ocak 2021 tarihleri arasında Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi Nöroloji Anabilim Dalına başvuran, en az 2 yıldır MS tanılı ve 18-65 yaş arasında olan, 76’sı kadın ve 19’u erkek olmak üzere 95 birey ile gerçekleştirilmiştir. Bireylerin demografik ve genel bilgileri, hastalık durumuna ilişkin bilgileri, beslenme alışkanlıkları, antropometrik ölçümleri anket formuna kaydedilmiştir. Bireylerin Akdeniz diyetine uyumu Akdeniz Diyeti Bağlılık Ölçeği (MEDAS) ile, yaşam kaliteleri Multipl Skleroz Yaşam Kalitesi Enstrümanı-54 (MSYK-54) ile, fiziksel aktivite durumları Kısa Fiziksel Aktivite Değerlendirme Aracı ile değerlendirilmiştir. Rutinde takibi yapılan biyokimyasal parametreler (kreatinin, sodyum, potasyum, kalsiyum, AST, ALT, GGT, CRP, LDL, TG, TSH, B12, folik asit, D vitamini) hastaların dosyasından araştırmacı tarafından kaydedilmiştir. Genişletilmiş Engellilik Durumu Skalası (EDSS) skorları nöroloji uzmanı tarafından değerlendirilmiştir. Bireylerin %49.5'inin (n=47) Akdeniz diyetine uyumsuz, %28.4'ü (n=27) kabul edilebilir derecede uyumlu, %22.1'i (n=21) ise sıkı uyumlu olarak belirlenmiştir. Akdeniz diyeti uyumu olmayan bireylerin bileşik fiziksel sağlık skoru ortalaması 67.1±17.69, kabul edilebilir uyumu olanların ortalaması 80.6±11.48, sıkı uyumlu olan bireylerin ortalaması 85.7±14.03'dür. Akdeniz diyeti uyumu olmayan bireylerin bileşik mental sağlık skoru ortalaması 72.0±11.83, kabul edilebilir uyumu olanların 78.9±11.29, sıkı uyum olanların ortalaması ise 84.3±14.47'dir. MEDAS’a göre sınıflandırılan uyum düzeyleri arasında bileşik fiziksel ve bileşik mental skorlarının ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p<0.001). EDSS skoru bileşik fiziksel ve mental sağlık skorları ile istatistiksel olarak anlamlı düzeyde ilişkili bulunmuştur (p<0.01). EDSS skoru ile MEDAS skoru arasında da orta düzeyde negatif korelasyon bulunmuştur (r=-0.425, p<0.01). Bireylerin fiziksel aktivite durumu ile tanı alma yaşı arasında negatif zayıf korelasyon saptanmıştır (r=-0.255, p<0.05). Biyokimyasal bulgular incelendiğinde; bireylerin bileşik fiziksel sağlık skoru ile CRP düzeyi arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönde zayıf korelasyon, CRP ve TSH düzeyleri ile EDSS skoru arasında istatistiksel anlamlı zayıf pozitif korelasyon bulunmuştur (p<0.05). D vitamini düzeyinin yaşam kalitesi skorları ve EDSS ile korelasyonu saptanmamıştır (p>0.05). Sonuç olarak bu çalışma, Akdeniz diyetine uyumun MS hastalarında yaşam kalitesine katkı sağlayabileceği yönünde bilgi sunmuştur. The study was conducted to determine the relationship between adherence to Mediterranean diet on quality of life and some biochemical parameters in multiple sclerosis patients. It was conducted with 95 patients, 76 women and 19 men, who applied to Başkent University Ankara Hospital Neurology Department between December 2020 and January 2021, who have been diagnosed with MS for at least 2 years and are between the ages of 18-65. The demographic and general information, information about the disease status, nutritional habits, and anthropometric measurements of the individuals were recorded in the questionnaire form. Adherence to the Mediterranean diet was evaluated with the 14-Item Mediterranean Diet Assessment Tool (MEDAS), quality of life with the Multiple Sclerosis Quality of Life (MSQOL) Instrument-54, and physical activity status with the Brief Physical Activity Assessment Tool. Routine biochemical parameters (creatinine, sodium, potassium, calcium, AST, ALT, GGT, CRP, LDL, TG, TSH, B12, folic acid, vitamin D) followed up obtained from the patient record by the researcher. EDSS scores were evaluated by neurologist. It was determined that 49.5% (n=47) of the patients were non-adherer with the Mediterranean diet, 28.4% (n=27) were acceptable and 22.1% (n=21) were strictly adherer. The average physical health composite score of patients nonadherers was 67.1±17.69, the average of patients who accetable adherence was 80.60±11.48, and the average of patients adherers was 85.7±14.03. The average of mental health composite score of patients non-adherers was 72.0±11.83, the average of acceptable adhrence was 78.8±11.29, and the average of with strict adherers was 84.3±14.47. A statistically significant difference was found between the averages of physical and mental composite scores between the adjustment levels classified according to adherence to the Mediterranean diet (p <0.001). EDSS score was found to be statistically significantly correlated with physical and mental health composite scores (p <0.01). A moderate negative correlation was found between the EDSS score and the Mediterranean diet score (r=-0.425, p <0.01). There was a weak negative correlation between the physical activity status and the age of diagnosis (r =-0.255, p <0.05). There was a statistically significant negative weak correlation between the composite physical health score and the CRP level, and a statistically significant weak positive correlation between the CRP and TSH levels and the EDSS score (p <0.05). There was no correlation between vitamin D levels and quality of life scores and EDSS (p> 0.05). In conclusion, this study provided information about the benefit that adherence to the Mediterranean diet can increase quality of life in MS patients.
  • Item
    Hipotiroidi tanısı almış kadınların duygu durumları ile beslenme alışkanlıkları, vücut kompozisyonları ve fiziksel aktivite düzeyleri arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Akkuş, Berrin Esra; Olcay Eminsoy, İrem
    Bu çalışma; hipotiroidi tanısı almış kadınların duygu durumları ile beslenme alışkanlıkları, vücut kompozisyonları ve fiziksel aktivite düzeyleri arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amacı ile gerçekleştirilmiştir. Çalışma 15 Temmuz - 20 Ekim 2020 tarihleri arasında, Ankara’da özel bir diyet kliniğine başvuran, doktor tarafından hipotiroid tanısı konmuş, 25-65 yaş aralığındaki 90 kadın hasta ile yapılmıştır. Katılımcıların, genel özellikleri, beslenme alışkanlıkları, vücut ağırlığı (kg), boy uzunluğu (cm), bel çevresi (cm) gibi antropometrik ölçümleri ve vücut yağ kütlesi (kg) ile vücut yağ yüzdesini (%) içeren vücut kompozisyonuna ilişkin bilgiler araştırmacı tarafından hazırlanan ve yüzyüze görüşme yöntemiyle uygulanan bir anket formu ile kaydedilmiştir. Katılımcıların bazı besinlere ne kadar yeme arzusu duydukları hakkında bilgi alabilmek için Görsel Analog Skalası (VAS), beslenme durumlarını değerlendirmek için besin tüketim sıklık formu uygulanmıştır. Ayrıca bireylerin fiziksel aktivite düzeyi, gün içerisindeki aktiviteleri fiziksel aktivite saptama formu ile değerlendirilmiş ve katılımcıların duygu durumlarını ölçmek amacıyla Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) uygulanmıştır. Çalışmaya katılan kadınların yaş ortalaması 39.8±10.60 yıl olarak belirlenmiştir. Bireylerin vücut ağırlığı ortalaması 73.1±12.2 kg, Beden Kütle İndeksi (BKİ) ortalaması ise 27.5±4.9 kg/m² dir. BDÖ’ye göre bireylerin %58.9’u minimal, %24.4’ü hafif, %16.7’si ise orta ve şiddetli depresyon düzeyindedir. BDÖ skoru ortalaması 7.0 ± 6.79 olarak hesaplanmıştır. Fiziksel aktivite düzeyi (PAL) ise 1.3±0.1 olduğu belirlenmiştir. Sedanter aktivite düzeyinde olan bireylerin vücut ağırlığı, BKİ, bel çevresi, vücut yağ yüzdesi, vücut yağ kütlesi ve bel/boy oranının, hafif fiziksel aktivitede olan bireylere göre anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu görülmüştür (p<0.05). Süt veya yoğurt tüketen bireylerin vücut ağırlığı ve vücut yağ kütlesi, tüketmeyen bireylere göre anlamlı düzeyde daha düşük bulunmuştur (p<0.05). Bireylerin günlük enerji ve besin ögesi alım miktarları incelendiğinde; günlük ortalama 1648.4±352.59 kkal enerji aldıkları bulunmuştur. Bu enerjinin ortalama %50.8±6.54’ünün karbonhidrattan, %15.1±2.60’ının proteinden ve %32.7±5.04’ünün yağdan geldiği saptanmıştır. Ayrıca Diyetle Referans Alım (DRI) karşılama yüzdesine bakıldığında, diyetle folat (%58.5) alımlarının yetersiz olduğu saptanmıştır. Uygulanan VAS puanlarına göre en çok istek duyulan besin çikolata ve ürünleri olarak belirlenmiştir. Minimal depresyon düzeyinde olan bireylerin ağırlık, BKİ ve vücut yağ yüzdesi ortalamasının orta ve şiddetli depresyon düzeyinde olan bireylerden daha düşük olduğu bulunmuştur. Ancak istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar tespit edilememiştir (p>0.05). Yeterli fiziksel aktivitenin vücut kompozisyonu üzerinde olumlu etkileri olduğu görülmüştür. Bireylerin hem hastalık durumları sebebiyle, hem sağlıksız besin isteklerinin önlenmesi, hem de vücut ağırlığı artışını önlemek için diyetisyenler tarafından beslenme eğitimi verilmeli ve sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanmaları için destek olunmalıdır. Bu grup hastalarda depresif semptomlar göz önünde bulundurulmalı ve gerekli görülmesi halinde tedavi edilmelidir. The aim of this study was to evaluate the relationship between the emotional states of women diagnosed with hypothyroidism and their eating habits, body compositions and physical activity levels. The study was conducted with 90 female patients aged 25-65 years, who were diagnosed with hypothyroidism by a doctor, who applied to a special diet clinic in Ankara between July 15 and October 20, 2020. Information on body composition including general characteristics, dietary habits, anthropometric measurements such as body weight (kg), height (cm), waist circumference (cm) and body fat mass (kg) and body fat percentage (%) of the participants were prepared by the researcher. and it was recorded with a questionnaire applied by face-to-face interview method. Visual Analogue Scale (VAS) was applied to obtain information about how much the participants wanted to eat certain foods, and a food consumption frequency form was applied to evaluate their nutritional status. In addition, the physical activity level of the individuals and their activities during the day were evaluated with the physical activity determination form and the Beck Depression Inventory (BDI) was applied to measure the mood of the participants. The mean age of the women participating in the study was determined as 39.8±10.60 years. The average body weight of the individuals is 73.1±12.2 kg, and the average Body Mass Index (BMI) is 27.5±4.9 kg/m². According to the BDI, 58.9% of individuals have minimal depression, 24.4% mild depression, and 16.7% moderate and severe depression. The mean BDI score was calculated as 7.0 ± 6.79. The physical activity level (PAL) was determined to be 1.3±0.1. It was observed that body weight, BMI, waist circumference, body fat percentage, body fat mass and waist/height ratio of individuals with sedentary activity level were significantly higher than individuals with light physical activity (p<0.05). The body weight and body fat mass of individuals who consumed milk or yogurt were found to be significantly lower than those who did not (p<0.05). When the daily energy and nutrient intakes of individuals are examined; It was found that they received an average of 1648.4±352.59 kcal energy per day. It was determined that an average of 50.8±6.54% of this energy came from carbohydrates, 15.1±2.60% from protein and 32.7±5.04% from fat. In addition, when the percentage of dietary Reference Intake (DRI) met, it was determined that dietary folate (58.5%) intakes were insufficient. According to the applied VAS scores, the most requested food was determined as chocolate and its products. It was found that the mean weight, BMI and body fat percentage of individuals with minimal depression were lower than those with moderate and severe depression. However, statistically significant differences were not detected (p>0.05). Adequate physical activity has been shown to have positive effects on body composition. Nutrition education should be given by dietitians and they should be supported to gain healthy eating habits in order to prevent unhealthy food cravings and increase in body weight due to disease conditions. In this group of patients, depressive symptoms should be considered and treated if necessary.
  • Item
    İnfertilite tedavisi alan kadınların diyet inflamatuvar indeksi ile beslenme durumu ve embriyo kalitesi arasındaki ilişkinin incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Bişkin, Beyza Nur; Saka, Mendane
    Bu çalışma, infertilite tedavisi alan kadınların besin tüketimi ile belirlenen diyet inflamatuvar indeksi (Dİİ) ile bireylerin antropometrik ölçümleri, biyokimyasal bulguları, fiziksel aktivite düzeyleri ve beslenme alışkanlıklarının embriyo kalitesi ve gebelik sonucuyla ilişkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Çalışmaya Mayıs-Haziran 2019 tarihleri arasında Ankara’da bir üniversite hastanesine infertilite tedavisi için başvuran 25-35 yaş aralığında, kesin infertilite tanısı almış ve kronik hastalığı olmayan 69 kadın dahil edilmiştir. Bireylerden üç günlük besin tüketim kaydı alınarak günlük besin tüketim ortalamalarına göre diyet inflamatuvar indeksi hesaplanmıştır. Bireylerin diyet inflamatuvar indeksi skorları üç gruba (tertillere) ayrılarak değerlendirilip Dİİ skorları; Dİİ 0.632 1. tertil, Dİİ 0.633-2.293 aralığı 2. tertil ve Dİİ 2.294 3. tertil olarak oluşturulmuştur. Tertillerin sayısal değeri arttıkça diyetin inflamasyon yükü artmakta olup 1. tertil anti-inflamatuvar diyeti, 3. tertil ise pro-inflamatuvar diyeti temsil etmektedir. Çalışmaya katılan bireylerin diyet inflamatuvar indeksi skorlarının sınır aralığı -1.91 ile 5.04 arasındır. Diyet inflamatuvar indeksi ortalama 1.58±1.60 bulunmuştur. Biyokimyasal parametrelerden C-reaktif protein (CRP) düzeyi ile diyet inflamatuvar indeksi tertilleri arasında anlamlı bir fark bulunmazken (p>0.05), tertiller arasında folik asit düzeyinde önemli bir fark saptanmıştır (p<0.05). Antropometrik ölçüm değerleri ile Dİİ tertilleri arasında önemli bir farklılık bulunmamıştır (p>0.05). Diyet inflamatuvar indeksi skorları düşük olan gruptaki bireylerin diyetle alınan karbonhidrat, protein, doymuş yağ omega-3, omega-6 ve posa alımlarının daha pro-inflamatuvar diyete sahip olan bireylere göre anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Diyet inflamatuvar indeksi skorları düşük olan bireylerin yüksek olan bireylere göre A, C, E vitaminleri, riboflavin, B6, folik asit ile potasyum, demir alım ortalamaları daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Bireylerin günlük aldıkları karbonhidrat, yağ, protein alım düzeyleri ile toplanan yumurta sayısı ve oluşan embriyo sayısı arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır (p>0.05). Doymuş yağ asidi yüzdesi ile oluşan embriyo sayısı arasında negatif yönlü bir ilişki saptanmış ve istatiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Çinko alım düzeyinin embriyo transferi gerçekleşenlerde gerçekleşmeyenlere kıyasla daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Kafein tüketiminin bireylerden toplanan yumurta sayısı ile oluşan embriyo sayısı ve gebelik sonucu arasında negatif bir ilişki belirlenmiş ancak istatiksel olarak önemli bulunmamıştır (p>0.05). Diyetin pro-inflamatuvar özelliği arttıkça (Dİİ skorları arttıkça) bireylerden toplanan yumurta sayısının azaldığı bulunmuş ancak istatiksel olarak önemli bulunmamıştır (p>0.05). Bireylerin Dİİ tertilleri ile gebelik sonucu ve transfer durumu arasında önemli bir farklılık bulunmamıştır (p>0.05). Sonuç olarak, diyet inflamatuvar indeksinin infertil kadınlarda diyetin inflamatuvar yükünün belirlenmesinde kullanılabilir olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle, diyetin inflamatuvar yükünü azaltacak şekilde sağlıklı beslenmenin kadınlarda üreme fonksiyonlarını iyileştirebileceği ve gebelik şansını arttırabileceği düşünülmektedir. In this study, it was aimed to determine the relationship between dietary inflammatory index (DII) determined from the nutritional status of women treated for infertility, and the relationship between individuals' anthropometric, biochemical markers and physical activity levels and dietary habits with embryo quality and pregnancy outcome. The study included 69 female individuals aged 25-35 years, who were diagnosed with infertility, who applied to at a university hospital in Ankara for infertility treatment, between May and June 2019 and who did not have chronic disease. The consumption averages of the daily nutrient intake were calculated from the three-day food consumption records taken get from the individuals. Dietary inflammatory index were calculated based on the daily nutrient intake averages from the individuals’ three-day food consumption records. Dietary inflammatory index scores of individuals were divided into three groups (tertiles); DII scores 0.632 1. tertile, DII 0.633-2.293 2. tertile ve DII 2.294 3. tertile. As the numerical value of the tertiles increases, the inflammatory burden of the diet increases and the first tertile predicate a anti-inflammatory diet, and the third tertile predicate a pro-inflammatory diet. The average of DII was 1.58±1.60 in women. In addition, individuals' dietary inflammatory index limit range between -1.91 and 5.04. In this study, participants were categorized in three groups based on DII scores. Among the biochemical parameters, there was no significant difference between the dietary inflammatory index groups of the C-reactive protein (CRP) level (p>0.05), but there was a significant difference the folic acid values between DII groups (p<0.05). Antropometric measurements were not significantly different among dietary inflammatory index groups (p>0.05). Dietary carbohyrate, protein, saturated fat, omega-3, omega-6 and fiber intake of individuals with low DII scores were found to be significantly higher than more inflammatory diet groups (p<0.05). In addition, participants with low DII scores had high intake of average daily vitamins of A, C, E, B6, riboflavin, folic asid and minerals of iron, potassium than others DII groups (p<0.05). There was no significant correlation between macro-nutrient intake of individuals’ and number of oocytes retrieved and number of embryos that developed. A negative correlation was found between the percentage of saturated fatty acid and the number of embryos formed, and it was found statistically significant (p<0.05). There was found that intake of zinc was higher in women with a succesful transfer than whose transfer is unsuccessful (p<0.05). Caffeine consumption was found to adverse effect on the number of oocyte retrieved and number of embryos from individuals and pregnancy outcome (p>0.05). There was found that the number of oocyte from individuals decreased as the pro-inflammatory properties of diet increased (DII scores increased) (p>0.05). There was no significant difference between DII groups and individuals’ transfer status and pregnancy outcome (p>0.05). In conclusion, it was detected that DII was a feasible index used in determining inflammatory potential of diet in infertile women. For this reason, it is belived that infertile women consuming healthy diet to decrease in inflammatory potential of diet, and it can improve reproductive functions and increase the chance of pregnancy in women.
  • Item
    Tip 2 diyabetli bireylerin beslenme durumu, yeme bağımlılığı ve farkındalığının değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Baran, Özlem; Türker, Perim F.
    Bu çalışma, Tip 2 diyabetli bireylerin yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıklarını, beslenme durumlarını değerlendirerek, yeme bağımlılığı ve farkındalığı ile ilişkilerini saptamak amacıyla yapılmıştır. Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi Endokrinoloji Bölümü’ne başvuran, 18-65 yaş arası, Tip 2 diyabeti olan ve olmayan 64'er kişi dahil edilmiştir. Katılımcıların demografik özelliklerini, yaşam tarzı alışkanlıklarını, beslenme alışkanlıklarını ve hastalık bilgilerini belirlemek amacıyla bir anket formu uygulanmıştır. Günlük enerji ve besin ögeleri alımlarını tespit etmek amacıyla 3 günlük besin tüketim kaydı formu kullanılmıştır. Katılımcıların yeme bağımlılığı durumu “Yale Yeme Bağımlılığı Ölçeği”, yeme farkındalığı ise “Yeme Farkındalığı Ölçeği” ile belirlenmiştir. Çalışmaya dahil edilen bireylerin vücut kompozisyonları ölçülmüştür ve biyokimyasal bulguları hasta dosyalarından alınarak kaydedilmiştir. Katılımcıların 92'si kadın ve 36'sı erkektir. Bireylerin yaş ortalaması 47.23±9.95 yıldır. Tip 2 diyabeti olan kadınların BKİ ortalaması 30.5±5.46 kg/m2, Tip 2 diyabeti olmayan kadınların ise 30.1±5.1 kg/m2 olarak belirlenmiştir (p>0.05). Tip 2 diyabeti olan erkeklerin BKİ ortalaması 29.97±5.6 kg/m2, Tip 2 diyabeti olmayan erkeklerin ise 34.3±2.6 kg/m2'dir (p<0.05). Tip 2 diyabeti olan kadınların günlük aldıkları ortalama enerji 1241±309.71 kkal/gün, Tip 2 diyabeti olmayan kadınların ise 1219.5±217 kkal/gün'dür (p<0.05). Tip 2 diyabeti olan erkeklerin günlük aldıkları ortalama enerji 1552.5±480.1 kkal/gün, Tip 2 diyabeti olmayan erkeklerin ise 1741.3±234.9 kkal/gün'dür (p>0.05). Cinsiyetlere göre gruplar arası günlük enerjinin karbonhidrat, protein ve yağdan gelen yüzde değerleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05). Tip 2 diyabeti olanların %39.1’inde yeme bağımlılığı bulunurken, %60.9’unda ise yeme bağımlılığı olmadığı tespit edilmiştir. Tip 2 diyabeti olmayanların %29.7’sinde yeme bağımlılığı bulunurken, %70.3’ünde ise yeme bağımlılığı olmadığı belirlenmiştir (p>0.05). Tip 2 diyabeti ve yeme bağımlılığı olanların günlük ortalama enerji alımları 1585.36±512.24 kkal/gün, Tip 2 diyabeti olmayan ve yeme bağımlılığı olanların ise 1239.92±244.31 kkal/gün'dür (p<0.05). Tip diyabeti ve yeme bağımlılığı olanların ortalama BKİ değeri 31.50±615 kg/m2, Tip 2 diyabeti olmayan ve yeme bağımlılığı olanların ise 32.69±5.78 kg/m2'dir (p>0.05). Tip 2 diyabeti olan bireylerin YFÖ-30 skor ortalaması 3.50±0.49, Tip 2 diyabeti olmayan bireylerin ise YFÖ- 30 skor ortalaması 3.56±0.52 olarak tespit edilmiştir (p>0.05). Tip 2 diyabeti olan ve olmayan bireylere göre YFÖ-30 alt faktör skorlarına bakıldığında “duygusal yeme”, “odaklanma” ve “yeme disiplini” arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). Sonuç olarak Tip 2 diyabeti olan ve olmayan bireyler arasında yeme bağımlılığı ve YFÖ-30 skor ortalaması açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0.05). This study was conducted to evaluate the lifestyle, nutritional habits, and nutritional status of individuals with Type 2 diabetes and to determine the relationships of these variables with food addiction and eating awareness. The study consisted of 18-65-year-old individuals with and without Type 2 diabetes, 64 in each group, who presented to Başkent University Ankara Hospital Endocrinology Department. A questionnaire was administered to determine the participants’ demographic characteristics, lifestyle habits, nutritional habits, and disease status. A 3-day food consumption form was used to determine their daily energy and nutrient intake. The food addiction status of the participants was determined using the "Yale Food Addiction Scale" (YFAS), and their eating awareness was determined with the "Eating Awareness Scale" (EAS). The body compositions of the individuals included in the study were measured, and their biochemical findings were obtained from the patient files. Of the participants, 92 were female, and 36 were male. The mean age of the individuals was 47.23 ± 9.95 years. The mean BMI of female individuals with Type 2 diabetes was 30.5 ± 5.46 kg / m2, and it was 30.1 ± 5.1 kg / m2 in females with no Type 2 diabetes (p> 0.05). The mean BMI of male individuals with Type 2 diabetes was 29.97 ± 5.6 kg / m2, and it was 34.3 ± 2.6 kg / m2 in males without Type 2 diabetes (p< 0.05). The mean daily energy intake of women with Type 2 diabetes was 1241±309.71 kcal/day, and it was 1219.5±217 kcal/day in women without Type 2 diabetes (p<0.05). The mean daily energy intake of men with Type 2 diabetes was 1552.5±480.1 kcal/day, and it was 1741.3±234.9 kcal/day in men without Type 2 diabetes (p>0.05). There was no statistically significant gender-based difference between the groups in terms of percentage values of daily energy from carbohydrates, protein, and fat (p>0.05). Of the participants with Type 2 diabetes, 39.1% had a food addiction, but 60.9% did not have it. While 29.7% of those without Type 2 diabetes had a food addiction, 70.3% did not have the addiction (p>0.05). The mean daily energy intake of those with Type 2 diabetes and food addiction was 1585.36±512.24 kcal/day, while this value was 1239.92±244.31 kcal/day in those who did not have Type 2 diabetes but had food addiction (p<0.05). The mean BMI value of those with Type 2 diabetes and food addiction was 31.50±615 kg/m2, and it was 32.69±5.78 kg/m2 in those who did not have Type 2 diabetes but had food addiction (p>0.05). The mean score of individuals with Type 2 diabetes from the EAS-30 was 3.50±0.49, and the mean score of those without Type 2 diabetes from this scale was 3.56±0.52 (p>0.05). A statistically significant difference was found between the scores of individuals with and without Type 2 diabetes from the “emotional eating”, “focused eating”, and “eating control” sub-dimensions of the YFS-30 (p<0.05). In conclusion, no statistically significant difference was found between individuals with and without Type 2 diabetes in terms of food addiction and the mean scores obtained from the YFS-30 (p>0.05).
  • Item
    Amatör ve profesyonel takım futbolcularının besin tüketimleri ve beslenme destek ürünlerinin kullanma durumları ile bazı antropometrik ölçümlerin karşılaştırılması
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Okur, Ersin; Özdemir, Merve
    Bu araştırma, amatör ve profesyonel takım futbolcularının besin tüketimleri ve beslenme destek ürünlerini kullanma durumları ile bazı antropometrik ölçümlerinin karşılaştırılması amacıyla yapılmıştır. Araştırma profesyonel ve amatör olarak lisanslı futbol oynayan 94 sporcu üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bu futbolcuların 49 tanesi süper lig ve 45 tanesi amatör lig seviyesinde oynamaktadır. Araştırmaya katılan futbolcuların ortalama 4.71±4.57 yıldır da profesyonel olarak futbol oynadıkları belirtilmiştir. Katılımcıların beslenme durumlarının değerlendirilmesi için futbolcuların üç günlük besin tüketim kayıtları alınmıştır. Bu besin tüketim kayıtlarında uygulama şekli 1 günü antrenmansız gün, 1 günü antrenman günü ve 1 günü maç günü olacak şekilde ayarlandı. Amatör lig takım futbolcularında besin destek ürünü veya ergojenik destek ürünü kullananların oranı %84.4’ünün, kullanmayanların oranı %15.6 olarak belirlenmiştir. Süper lig takım futbolcuların besin destek ürünü veya ergojenik destek ürünü kullananların oranı ise %79.6’sının, kullanmayanların oranı %20.4 olarak saptanmıştır. Sporcuların en çok dallı zincirli aminoasitler (%44.74) destek ürünü kullandığı saptanmıştır ve büyük çoğunluğunun (%74.5) önerilen diyet uygulamalarına uymadığı belirlenmiştir. Bu araştırmada sporcularda besinsel ergojenik destek ürünlerine yönelik tutum ölçeği kullanılmıştır. Besinsel ergojenik destek ürünlerine yönelik tutum ölçeğinde yer alan maddeler 5’li likert tipi derecelendirme ölçeğine göre hazırlanmıştır. Beşli Likert Tipi Ölçek ile (“5” Kesinlikle Katılıyorum, “1” Kesinlikle Katılmıyorum) 1-5 arasında dört aralıkta verilmiştir. Her aralığın puanlanması, aralık sayısının madde sayısına bölünmesiyle bulunmaktadır. Yapılan işlem 4:5=0.80 şeklinde formüle edilmiştir. Bu araştırmada sporcuların 7 bölge deri kıvrım kalınlığı kaliper ölçümü ile yapıldı. Jackson-Pollock yöntemi ile vücut yağ yüzdesini bulmak için bu ölçümlerden deri kıvrım kalınlığı toplamı hesaplandı. Sonuç olarak; araştırmaya katılan süper lig ve amatör lig futbolcularının büyük çoğunluğunun (%81.9) şuan ergojenik destek ürünü kullandığı; bu ürünlerin diyetisyen ve antrenör tavsiyesi ile alındığı görülmüştür. Bu araştırmada besinsel ergojenik destek ürünleri kullananlar hem doğal beslenme hemde besin takviyesi kullanmışlardır. Besinsel destek ürünleri kullanmayanların sadece doğal beslenme ile beslendikleri saptanmıştır. Her iki takımda da ergojenik destek ürünü kullananlarda antrenman sıklığı ve süresi kullanmayanlara göre daha fazla bulunmuştur. This research was carried out to compare the food consumption and nutritional support products usage status of amateur and professional team football players and some anthropometric measurements. The research was carried out on 94 professional and amateur football players playing licensed football. Forty-nine of these football players play in the super league and 45 of them play in the amateur league. It was stated that the football players participating in the study played football professionally for an average of 4.71±4.57 years. Three-day food consumption records of the football players were taken to evaluate the nutritional status of the participants. In these food consumption records, the application method was adjusted as 1 day without training, 1 day on training day and 1 day on match day. The rate of those who use nutritional supplements or ergogenic supplements in amateur league team football players was determined as 84.4% and the rate of those who did not use it was determined as 15.6%. The rate of those who use nutritional supplements or ergogenic supplements of football players in the Super League is 79.6%, and the rate of those who do not use it is 20.4%. It was determined that the athletes mostly used branched-chain amino acids (44.74%) and the majority of them (74.5%) did not comply with the recommended dietary practices. In this study, the attitude scale towards nutritional ergogenic supplements in athletes was used. The items in the attitude scale towards nutritional ergogenic supplements were prepared according to a 5-point Likert-type rating scale. It is given in four ranges from 1-5 with a 5-point Likert Type Scale (“5” Strongly Agree, “1” Strongly Disagree). Scoring for each interval is found by dividing the number of intervals by the number of items. The process is formulated as 4:5=0.80. In this study, 7 regions of the athletes were measured by caliper skinfold thickness. The sum of skinfold thickness was calculated from these measurements to find the body fat percentage using the Jackson-Pollock method. As a result; The majority (81.9%) of the super league and amateur league football players participating in the research are currently using ergogenic support products; It has been observed that these products are taken with the advice of dietitians and trainers. In this study, those who used nutritional ergogenic supplements used both natural nutrition and nutritional supplements. It has been determined that those who do not use nutritional support products are fed only with natural nutrition. In both teams, the frequency and duration of training were found to be higher in those who used ergogenic support products than those who did not use it.
  • Item
    Akdeniz diyetine uyum ile kanser riski arasındaki ilişkinin belirlenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Uçak, Selin; Kızıltan, Gül
    Çalışma, yeni tanı almış kanser hastaları ile kanser tanısı almamış bireylerin Akdeniz diyetine uyumları ile kanser riski arasındaki ilişkinin belirlenmesi amacıyla yürütülmüştür. Çalışma Aralık 2019-Mart 2020 tarihleri arasında Özel Antalya Medical Park Hastanesi Medikal Onkoloji Polikliniğine başvurmuş uygun kriterdeki 128 kanser hastası (vaka grubu) ve 128 kontrol grubu olmak üzere, toplam 256 birey ile gerçekleştirilmiştir. Bireylerin kişisel özellikleri, beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite durumları, hastalık durumuna ilişkin bilgiler ve antropometrik ölçümleri anket formuna kaydedilmiştir. Bireylerin beslenme durumlarının belirlenmesinde Besin Tüketim Sıklık formu kullanılmıştır. Bireylerin Akdeniz diyetine uyumu Akdeniz Diyeti Uyum Ölçeği ile değerlendirilmiştir. Çalışmaya katılan bireylerin yaş ortalaması vaka grubu için 54.1± 8.56 yıl, kontrol grubu için 49.9 ± 10.24 yıldır. Vaka grubunun %59.4’ünün, kontrol grubunun %33.6’sının ailesinde kanser geçmişi olduğu saptanmıştır. Vaka grubundaki bireylerde en sık görülen kanser türleri meme, akciğer ve kolon ve rektum kanserleri (sırasıyla %44.5, %14.8, %14.8) olarak belirlenmiştir. Vaka grubunun %64.1’inde, kontrol grubunun %44.5’inde komorbid hastalık görülmüştür. Bireylerin antropometrik ölçümleri Beden Kütle İndeksi (BKİ) ile değerlendirilmiştir. BKİ ortalaması vaka grubundaki erkeklerde 27.1±4.80 kg/m² ve kadınlarda 27.9±5.19 kg/m² olarak, kontrol grubundaki erkeklerde 27±2.99 kg/m² ve kadınlarda 26.6±3.83 kg/m² olarak belirlenmiştir. Vaka grubunda meyve tüketim sıklığının kontrol grubundan yüksek olduğu, sebze tüketim sıklığının ise daha düşük olduğu görülmüştür. Vaka grubunun şekerli besin tüketme sıklığının kontrol grubundan yüksek olduğu belirlenmiştir. Bireylerin Akdeniz diyetine uyumu, vaka grubu için; %61.2’si uyumsuz, %28.9’u kabul edilebilir derecede uyumlu ve %3.9’u sıkı uyumlu, kontrol grubu için; %68’i uyumsuz, %27.3’ü kabul edilebilir derecede uyumlu ve %4.7’si sıkı uyumlu bulunmuştur. Her iki gruptaki erkeklerin ve kadınların kendi aralarında Akdeniz diyetine uyum ortalamaları arasında anlamlı fark olmadığı saptanmıştır (p>0.05). Bireylerin Akdeniz diyetine uyumlarına göre antropometrik ölçümleri arasında istatistiksel açıdan önemli bir farkın olmadığı saptanmıştır (p>0.05). Vaka grubunda Akdeniz diyetine uyum göstermeyenlerin sükroz, fruktoz, toplam yağ, tekli doymamış yağ asidi, doymuş yağ asidi ve çinko alımı kontrol grubundan düşük bulunurken (p<0.05), toplam posa, çözünür posa ve B6 vitamini alımı kontrol grubundan yüksek bulunmuştur (p<0.05). Vaka grubunda Akdeniz diyetine sıkı uyum gösterenlerin toplam enerji ve fruktoz alımı kontrol grubundan yüksek bulunurken (p<0.05), toplam posa, çözünür posa, çözünmez posa, B1 vitamini, potasyum ve magnezyum alımı kontrol grubundan daha düşük bulunmuştur (p<0.05). Sonuç olarak bu çalışma, kanser hastası bireylerin, toplumun kalanına göre beslenme alışkanlıklarındaki farkı ortaya koymuş. Ayrıca kanser ve Akdeniz diyeti arasındaki ilişki hakkında bilgi sunmuştur. The study was conducted with the aim of determining the relationship between the compliance with the Mediterranean diet and cancer risk of newly diagnosed cancer patients and participants who have not been diagnosed with cancer. The study was conducted with 265 individuals, including 128 cancer patients (case group) in suitable criteria, who applied to Private Antalya Medical Park Hospital Medical Oncology Outpatient Clinic and 128 in control group between December 2019-March 2020. Personal characteristics, nutritional habits, situations of physical activity, information about acquired diseases and anthropometric measurements of individuals were recorded in the questionnaire. Food Frequency Questionnaire was used to determine the nutritional status of individuals. Mediterranean Diet Adherence Scale was used to determine the adherence to the Mediterranean diet. The mean age of individuals were 54.1±8.56 years and 49.9±10.24 years for case group and control group, respectively. It was determined that 59.4% of the case group and 33.6% of the control group had a family history of cancer. The most common types of cancer in the case group were determined as breast, lung, colon and rectal cancers (44.5%, 14.8%, 14.8%, respectively). Comorbid diseases were observed in 64.1% of the case group and 44.5% of the control group. Body Mass Index (BMI) was used to evaluate the anthropometric measurements of individuals. The mean BMI was determined as 27.1±4.80 kg/m² and 27.9±5.19 kg/m² for men and women in the case group, respectively. The mean BMI was determined as 27±2.99 kg/m² and 26.6±3.83 kg/m² for men and women in the control group, respectively. It was observed that the frequency of fruit consumption in the case group was higher than the control group, while the frequency of vegetable consumption was lower. It was determined that the frequency of sugary food consumption of the case group was higher than the control group. Adherence of individuals with the Mediterranean diet, for the case group and control groups, 61.2% are incompatible, 28.9% are acceptable, 3.9% are strictly compatible and 68% are incompatible, 27.3% are acceptable, 4.7% for case group and control group, respectively. It was determined that there was no significant difference between the average compliance of men and women to Mediterranean diet in the case and control groups (p>0.05). It was determined that there was no statistically significant difference between the anthropometric measurements of individuals according to their adaptation to the Mediterranean diet (p>0.05). The daily intake of sucrose, fructose, total fat, monounsaturated fatty acid, saturated fatty acid and zincwere observed lower in case group, who incompatible with the Mediterranean compared control group (p<0.05). The daily intake of total fiber, soluble fiber and vitamin B₆ were observed higher in case group, who incompatible with the Mediterranean compared control group (p <0.05).The daily intake of total energy and fructose were observed higher in case group, who strictly complied with the Mediterranean diet comparedcontrol group (p <0.05). The daily intake of total fiber, soluble fiber, insoluble fiber, vitamin B₁, potassium and magnesium were lower incase group, who strictly complied with the Mediterranean diet comparedcontrol group (p <0.05). As a result, this study revealed the difference in the nutritional habits of cancer patients and rest of the society. Also provided information on the relationship between cancer and the Mediterranean diet.
  • Item
    Zübeyde Hanım huzurevinde yaşayan yaşlıların malnutrisyon düzeyleri, beslenme durumları ve yaşam kalitelerinin belirlenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Kefeli, Dilara; Özdemir, Merve
    Bu araştırma, huzurevinde yaşayan yaşlıların malnütrisyon düzeylerini, beslenme durumlarını ve yaşam kalitelerini belirlemek amacıyla planlanıp uygulanmıştır. Aralık 2019- Ocak 2020 tarihleri arasında Zübeyde Hanım Huzurevinde yaşayan herkes yani 138 birey ile yürütülmüştür. Yaşlıların sosyo-demografik özellikleri, genel alışkanlıkları ve sağlık durumları, araştırmacı tarafından düzenlenen ve yüz yüze görüşme yöntemiyle uygulanan anket formu ile alınmış, antropometrik ölçümleri kaydedilmiştir. Yaşlı bireylerin malnütrisyon düzeylerini belirlemek amacıyla Mini Nutrisyonel Değerlendirme Ölçeği (MNA- mini malnutrition assesment), yaşam kalitelerini belirlemek için ise SF-36 Genel Yaşam Kalitesi Ölçeği (SF-36- General Health Questionnaire) kullanılmıştır. Yaşlıların diyet kaliteleleri Günlük Besin Tüketim Formu ve Sağlıklı Yeme İndeksi (SYİ- Healthy Eating Index) kullanılarak değerlendirilmiştir. Yaşlı bireylerin besin tüketimleri; yemekhanedeki masalara bireylerin isimlerinin yazılması ve yemek bitiminde tabakta kalan artıkların fotoğraflarının çekilmesi ve kaydedilmesi ile elde edilmiştir. O gün yemekhanede besin tüketmeyen bireylerin ana öğün tüketim miktarları, bireylerin tükettikleri ara öğün miktarlarının sorgulanmasıyla bulunmuştur. Bireylerin antropometrik ölçümleri (vücut ağırlığı, boy, bel çevresi, kalça çevresi, bel/kalça oranı, bel/boy oranı, üst orta kol çevresi, baldır çevresi, el kavrama gücü) değerlendirilmiştir. Çalışmaya katılan yaşlı bireylerin yaş ortalaması 74.59±7.6 olup, yaşlıların %31.16'sı kadın, %68.84'ü erkektir. Yaşlı bireylerin %8.0'i malnütrisyonlu, %26.1'i malnütrisyon risk altında, %65.9'u malnütrisyon yoktur. Malnütrisyon durumu ile cinsiyet arasındaki ilişki incelendiğinde istatistiksel olarak fark bulunmuştur (p<0.05). Malnütrisyon durumu ile el kavrama güçlerinin ortalaması incelendiğinde istatistiksel olarak fark anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Yaşlı bireylerin günlük enerji tüketimlerinin yeterlilik durumları incelendiğinde %71.7'sinin yetersiz, %28.3'ünün yeterli tükettikleri saptanmıştır ve cinsiyetler arasında istatistiksel olarak fark anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Tüm bireylerin diyet lifi (<25 gr), D vitamini (<15 mcg), B1 vitamini (<1.2 mg), B6 vitamini (K: <1.5 mg E: <1.7 mg), folik asit (<330 mcg), C vitamini (K: < 95 mg, E: <110 mg), kalsiyum (>950 mg), magnezyum (K: <300 mg, E: <330 mg) ve kolesterol (<200 mg) değerlerini yetersiz olarak karşılamışlardır. Yeterli beslendiğini düşünen bireyler ile düşünmeyenler arasında ve iştah durumu iyi, orta, kötü olan bireyler arasında, posa tüketim miktarları karşılaştırıldığında istatistiksel olarak fark saptanmıştır (p<0.001, p<0.05). Yaşlı bireylerin beden kitle indeksine (BKİ) göre dağılımları değerlendirildiğinde, % 2.2'si zayıf, %29.7'si normal, %45.7'si hafif şişman, %18.8'i birinci derece obez, %2.9'u ikinci derece obez, %0.7'i üçüncü derece obezdir. Çalışmaya katılan bireylerin ortalama el kavrama güçleri incelendiğinde %73.2 yetersiz, %26.8 yeterli bulundu ve kadınlarla erkeklerin el kavrama güçlerinin yeterlilik sıklıkları arasında istatistiksel olarak fark saptandı (p<0.05). Yaşlı bireylerin SYİ puanları ile BKİ gruplaması arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (p>0.05). Tüm bireylerin SYİ puanı ortalaması 68.12±7.62'dir. Cinsiyete göre SYİ puanı ortalaması karşılaştırıldığında aralarında istatistiksel olarak fark saptanmamıştır (p>0.05). Yaşlıların SF-36 ölçeğinin alt parametreleri ile BKİ gruplaması arasında istatistiksel olarak fark saptanmamıştır (p>0.05). Tüm bireylerin mental göstergeler puanının ortancası 62.7'dir (12.9-100), fiziksel gösterge puanının ortancası 62.5'tir (2.1-96.9). Ayrıca bireylerin cinsiyete göre mental göstergeler ve fiziksel göstergeler puanı farkı istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.01). Yaşlı bireylerin SYİ puanları ile el kavrama gücü değerleri (r=0.182, p<0.05) ve MNA tarama puanları arasında pozitif yönlü korelasyon olduğu gösterilmiştir (r=0.275, p<0.01). Bireylerin SYİ puanları ile SF-36 parametreleri olan mental göstergeler ve fiziksel göstergeler arasında pozitif yönlü korelasyon ilişkisi saptanmıştır (r=0.170 p<0.05, r=0.259 p<0.01). Sonuç olarak; yaşlı bireylerde beslenme durumunun, yaşam kalitesinin, malnütrisyon durumlarının birbiriyle ilişkili olabileceği gösterilmiş fakat kesin şekilde yorumlanıp sonuçlandırılamamıştır. Bu yüzden huzurevlerinde ve yaşlı bireyler üzerinde daha fazla araştırma yapılması, diyetisyen bulundurulması, beslenme eğitimi verilmesi önemlidir. The aim of the present study was to evaluate the malnutrition levels, nutritional status and quality of life of the elderly living in the nursing home. The study had been made between 2019 December and 2020 January with everyone living there, namely 138 individuals living in the Zubeyde Hanım Nursing Home. Socio-demographical characteristic features, general habits and the health cases of the old was taken by the investigator with a questionnaire by seeing them face to face, and saving their antropometrical measurements. A Mini Malnutrition Asessment scale (MNA) was used to determine the malnutrition levels of the old and SF-36 General Health Questionnaire (SF-36) was used to determine their life qualities. A daily food record and a Healthy Eating Index (HEI) were used in order to assess the diet quality of the old. Food consumption of elderly people was obtained by writing the names of the individuals on the tables in the cafeteria and taking photographs of the leftovers on the plate at the end of the meal and recording them. The amount of main meal consumptian of individuals who do not consume food in the cafeteria that day was found by questioning the amount of snacks consumed by the individuals. Anthropometric measurements (body weight, height, waist circumference, hip circumference, waist / hip ratio, waist / height ratio, upper middle arm circumference, calf circumference, hand grip strength) of individuals are examined. The average of age of the participent surveyed is 74.59±7.6, and %31.16 of them are female and %68.84 are male individuals. Of all the elderly individuals, %8.0 are malnutritioned, %26.1 are under the risk of malnutrition, and %65.9 are malnutrition risk free. When we study the correlation of the malnutrition the difference was found significant between sex (p<0.05). The study also shows that there is difference between the malnutrition and hand grip strength norms (p<0.05). When we take a look at the sufficiency of daily energy consumption of the old individuals, we see that %71.7 are consuming insufficient energy and %28.3 are consuming sufficient energy and the difference was found significant between sex (p<0.05). It is indicated that all the individuals met their needs insufficiently with the figures like diet fiber (<25 gr), vitamin D (<15 mcg), vitamin B1 (<1.2 mg), vitamin B6 (K:<1.5 mg, E:<1.7 mg), folic acid (<330 mcg), vitamin C (K:<95 mg, E:<110 mg), calcium (<950 mg), magnesium ( K:<300 mg, E:<330 mg) and cholesterol (<200 mg). When comparing the consumption amounts of fiber of the individuals who think that they have a sufficient nourisment and those who do not think so, and also those whose apetite levels are very well, good enough, and not good enough, it is seen that there is a difference statistically ( p<0.001, p<0.05). Assessing the range of the individuals according to the body mass index, we see that 2.2 % are slim, 29.7% are normal, 45.7% are slightly fat, 18.8% are obese in the first cathegory, 2.9% are obese in the second cathegory and 0.7 are obese in the third cathegory. When we take a look at the average hand grip strength levels of the idividuals surveyed, we see that 49.3 % are insufficient and 50.7% are sufficien, and that there is a statistical difference among their hand grip strength proficiency levels (p<0.001). No statistically significant relationship was found between the HEI points of the individuals and their BMI grouping (p>0.05). Average point of HEI of all the individuals is 68.12+/-7.62. When comparing the average point of HEI according to the two sexes, no difference is seen statistically (p>0.05). No statistical difference was found between the sub-parameters of the elderly SF-36 scale and the BMI grouping (p>0.05). The median of mental indications points of all the individuals is %62.7 (12.9-100) and the median of physical indication points is %62.5 (2.1-96.9). Additionally, the points of mental indications and physical indications and difference was found statistically significant by sex (p<0.01). It is observed that there is a positive correlation among the SYI points, hand grip strength norms (r=0.182, p<0.05) and MNA screening points of the old aged individuals (r=0, p<0.05). It is also seen that a positive correlation among the SYI points of the individuals and the mental and physical indications which are the SF-36 parametres (r= 0.170, p<0.05; r=0.259, p<0.01). In conclusion, it has been shown that nutritional status, quality of life and malnutrition may be related to each other in elderly individuals, but it has not been interpreted and finalized. For that reason, it is important to do more investigation, having a dietician, providing nutrition education on the elderly aged individuals living in more nursing homes.
  • Item
    Akademisyenlerin yeni besinlere karşı yaklaşımlarının saptanması ve etkileyen faktörlerin incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Kol, Keziban Cansu; Akçil Ok, Mehtap
    Yeni besinlere yaklaşım bireylerde farklılık gösterebilmektedir. Daha önce tadılmamış, bilinmeyen besinlerden farklı derecelerde kaçınma durumu yeni besin korkusu olarak tanımlanmaktadır. Yeni besinlere yaklaşımda yeni besin korkusunun sağlıklı beslenme üzerinde olumlu ve olumsuz etkilerinin varlığı da bilinmektedir. Bu çalışma, akademisyenlerin yeni besinlere karşı yaklaşımlarını değerlendirmek ve yeni besinlere yaklaşımını etkileyebilecek faktörleri incelemek ve yeni besin korkusunu etkileyen birçok etkenin birbirleriyle ilişkisini değerlendirmek amacıyla planlanmıştır. Çalışma, Eylül 2019 – Ocak 2020 tarihleri arasında Başkent Üniversitesi Bağlıca Kampüsü’nde farklı fakülte ve bölümlerin akademik personelinden gönüllü 173 kadın ve 63 erkek birey olmak üzere toplamda 236 yetişkin akademisyen üzerinde yapılmıştır. Bireylerin kişisel özelliklerine, beslenme alışkanlıklarına ilişkin bilgileri saptamak amacıyla anket formu, yeni besin korkularını belirleyebilmek amacıyla yeni besin korkusu (YBK) ölçeği, bireylerin yeni yiyecekler yaklaşımlarının gelenekçi ve yenilikçi boyutunu belirleyebilmek için yeni yiyeceklere yaklaşım (YYY) ölçeği uygulanmıştır. Bu çalışmadaki bireylerin; yaş ortalaması kadınlarda 37.9±11.03 yıl, erkeklerde 40.8±4.76 yıl olarak saptanmıştır. Bireylerin yeni besin korkusu (YBK) ortalama puanı 32.7±12.26 olarak saptanmış olup kadınlarda ve erkeklerde bu değerin birbirine yakın olduğu bulunmuştur (p>0.05). Yurt dışına çıkan bireylerin yeni besin korkuları çıkmayanlara göre daha düşük bulunmuştur (p<0.05). Yurt dışında besin seçimi yapan bireylerin yeni besin korkuları yapmayan bireylere göre daha yüksek bulunmuştur (p<0.001). Bireylerin yeni yiyeceklere yaklaşım (YYY) ölçeğinden ortalama puanı 3.7±0.48 olarak saptanmıştır. Bireyler ölçeğin gelenekçi alt boyutundan ortalama 3.4±0.51 puan almışlardır; yenilikçi alt boyutundan ise ortalama 3.8±0.74 puan almışlardır. Kadınların gelenekçi boyut ortalama puanları erkeklere göre daha yüksektir (p<0.05). Evli bireylerin gelenekçi alt boyut ortalama puanları bekâr bireylere göre daha yüksektir (p<0.05). Yurt dışında besin seçimi yapan bireylerin gelenekçi alt boyut puanları yurt dışında besin seçimi yapmayanlara göre daha yüksek bulunmuştur (p<0.001). Yurt dışında besin seçimi yapan bireylerin yenilikçi puanı ise yurt dışında besin seçimi yapmayanlara göre daha düşük bulunmuştur (p<0.05). Akademisyenlerin büyük çoğunlunun yeni besin korkusu ölçeğinde nötr olarak bulunmuştur. Yeni besin korkusu ve yeni yiyeceklere yaklaşım ölçek puanları incelendiğinde iki ölçeğin birbirini desteklediği görülmüştür (p<0.001). Sonuç olarak; yeni besinlere yaklaşımda yeni besin korkusu etkili olabilmektedir. Bireylerin yeni besin korkusunu çeşitli faktörler etkileyebilmektedir. Bireylerin yeni besin korkularının nedeni detaylı incelenmeli, yaklaşımlar ve çözümler de uygun şekilde yapılmalıdır. Yeni besinlere yaklaşım ve yeni besin korkusunu inceleyen çalışma sayısı oldukça azdır. Bu çalışma yeni besin korkusu ölçeği ve yeni besinlere yaklaşım ölçeğini karşılaştıran ve akademisyenlerin yeni besinlere yaklaşımını inceleyen ilk çalışma olması nedeniyle önem taşımaktadır ve bu konuda yapılacak daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.The approach to new foods may differ in individuals. Different levels of avoidance from unknown foods that have not been tasted before are defined as food neophobia. It is also known that the fear of new food has positive and negative effects on healthy nutrition in the approach to new foods. This study was planned to evaluate academicians' approaches to new foods and to examine the factors that may affect their approach to new foods and to evaluate the relationship of many factors that affect food neophobia. The study was conducted between September 2019 - January 2020 at Başkent University Bağlıca Campus, on a total of 236 adult academicians, including 173 female and 63 male volunteers from academic staff of different faculties and departments. Questionnaire form to determine the information about the personal characteristics and nutritional habits of individuals, food neophobia scale (FNS) was applied in order to determine food neophobias, and a new food approach scale was used to determine the traditional and innovative dimension of individuals' approaches to new foods. In this study; the mean age of individuals was 37.9 ± 11.03 years in women and 40.8 ± 4.76 years in men. The mean score of food neophobia (FNS) of individuals was 32.7 ± 12.26 and it was found to be close to each other in women and men (p> 0.05). The food neophobia of individuals who went abroad was found to be lower than those who did not go abroad (p<0.05). Food neophobia of individuals who chose food abroad was found higher than those who did not choose food abroad (p <0.001). The mean score of individuals on the scale of approach to new foods was determined as 3.7 ± 0.48. Individuals received an mean of 3.4 ± 0.51 points from the traditional sub-dimension ; on the other hand, they received an mean of 3.8 ± 0.74 points from their innovative sub-dimension of the scale. The traditional sub-dimension mean scores of women are higher than the men (p <0.05). The traditional sub-dimension mean scores of married individuals are higher than single individuals (p <0.05). The traditional sub-dimension scores of individuals who chose food abroad were found higher than those who did not choose food abroad (p <0.001). The innovative score of individuals who chose food abroad was lower than those who did not choose food abroad (p <0.05).The majority of academics are present in the new food fear scale, neutral. When the scales of new food and approach to new foods are examined, it should be seen that the two scales support each other (p<0.001). As a result, food neophobia can be effective in approaching new foods. Various factors can affect individuals' food neophobia. The reason of individuals' food neophobia should be examined in detail, approaches and solutions should be made appropriately. There are very few studies examining the approach to new foods and food neophobia. This study is important because it is the first study that compares the food neophobia scale and the approach to new foods and examines the approach of academics to new foods, and more studies are needed on this subject.