Sağlık Bilimleri Enstitüsü / Health Science Institute

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11727/1393

Browse

Search Results

Now showing 1 - 5 of 5
  • Item
    İnsülin direnci olan yetişkin bireylerin uyku kalitelerinin, depresyon durumlarının ve beslenme alışkanlıklarının değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Işık, Makbule İzan; Müftüoğlu, Selen
    Bu araştırma; insülin direnci bulunan bireylerin uyku kalitelerinin, gece yeme davranışlarının, depresyon durumlarının ve beslenme alışkanlıklarının değerlendirilmesi amacıyla planlanlanmıştır. Şubat 2019 – Nisan 2019 tarihleri arasında Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı-Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Polikliniğine başvuran veçalışmaya katılmayı gönüllü olarak kabul eden, 18-65 yıl yaş aralığında olan 74’ü kadın, 47’si erkek olmak üzere toplam 121 insülin direnci hastası ile çalışma tamamlanmıştır. Uyku apnesi, diyabet, gastroözefajiyal reflü, gastrit, morbid obezite ve majör depresyon tanısı bulunan bireyler, çalışmada yanlılığı önlemek adına çalışma dışında tutulmuştur. Katılımcılara araştırmacı tarafından; genel özelliklerini ve beslenme alışkanlıklarını sorgulamak için anket formu, Pittsburgh Uyku Kalite İndeksi, CES Depresyon Ölçeği, Gece Yeme Anketi ve 24 Saatlik Besin Tüketim Kayıt Formu uygulanmıştır. Katılımcıların yaş ortalaması 38.6±12.71 yıl olarak belirlenmiş ve %65.3’ünün insülin direnci dışında farklı kronik hastalığı/hastalıkları bulunmaktadır. Bireylerin ortalama 2.4±2.82 yıldır insülin direnci hastası oldukları; %39.7’sinin insülin direnci tedavisi için düzenli olarak ilaç kullanmakta olduğu ve %50.7’sinin düşük karbonhidratlı diyet uyguladığı belirlenmiştir. Bireylerin %49.6’sı hafif şişman ve %23.1’i I. derece obezdir. Günlük enerji alım ortalamalarının kadınlarda 1368.4±335.89 kkal, erkeklerde 167.80±403.55 kkal olduğu saptanmış ve aradaki bu fark istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Kadınların günlük posa tüketimi 21.3±7.12 g, erkeklerin 26.1±11.14 g olduğubelirlenmiş ve aradaki bu fark istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (p<0.05).Günlük diyetle bireylerin tamamının tiamin, niasin, folat, potasyum, kalsiyum ve magnezyumu önerilenin altında aldığı; demiri ise sadece kadınların önerilenden daha az aldığı saptanmıştır. Katılımcıların %54.5’inin kötü uyku kalitesine ve %52.9’unun yüksek depresyon düzeylerine sahip olduğu; %11.5’inde ise gece yeme sendromu bulunduğu saptanmıştır. Depresyon düzeyi ile günlük diyetle folat ve çinko alım düzeyleri arasındaki farklılık istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Ara öğün atlama ile gece yeme davranışı arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<0.05). İkindi ve gece ara öğünleri tüketim saatleri ile gece yeme sendromu varlığı arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır (p<0.05). Uyku kalitesi kötü olan katılımcıların %69.7’sinin depresyon düzeylerinin yüksek olduğu ve uyku kalitesi ile depresyon düzeyleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki olduğu bulunmuştur (p<0.05). Gece yeme sendromu bulunan katılımcıların %85.7’sinin uyku kalitesinin kötü olduğu belirlenmiştir. Depresyon düzeyi yüksek katılımcıların %69.7’sinin uyku kalitesinin kötü olduğu ve depresyon düzeyleri ile gece yeme davranışı arasında istatistiksel açıdan önemli bir ilişki olduğu saptanmıştır (p<0.05). Sonuç olarak bu çalışma, insülin direnci hastalarının uyku kalitesi, depresyon ve gece yeme davranışı açısından takip edilmeleri gerektiğini göstermektedir. Elde edilen bu sonuçlar yeni çalışmalar ile desteklenmelidir. The aim of this study was to evaluate sleep quality, night eating behaviors, depression status and eating habits of individuals with insulin resistance. The study was camed out between February 2019 and April 2019, 121 patients with insulin resistance, 74 female and 47 male, aged 18-65 years, who were admitted to Baskent University Ankara Hospital Internal Medicine Department-Endocrinology and Metabolic Diseases Polyclinic. Individuals diagnosed with sleep apnea, diabetes, gastro esophageal reflux, gastritis, morbid obesity and major depression were excluded from the study to avoid from bias. The participants were informed by the researcher; The questionnaire, Pittsburgh Sleep Quality Index, CES Depression Scale, Night Eating Questionnaire and 24-hour food recall registration formwere applied to determine the general characteristics and eating habits. The mean age of patients was 38.6 ± 12.71 years and 65.3% had different chronic diseases except insulin resistance. It was found that individuals had insulin resistance for 2.4 ± 2.82 years. It was determined that 39.7% of the patients used medication regularly for the treatment of insulin resistance and 50.7% of them used low carbohydrate diet. Of the individuals 49.6% were owerweight obese and 23.1% were obese. The mean daily energy consumption was 1368.4 ± 335.89 kcal in women and 1675.8 ± 403.55 kcal in men and this difference was statistically significant (p<0.05). The daily fiber consumption of women were 21.3 ± 7.12 g, and the men were 26.1 ± 11.14 g, and this difference was found to be statistically significant (p<0.05). In the daily diet, all individuals had consumption thiamine, niacin, folate, potassium, calcium and magnesium below the recommended; however, just women received less than recommended iron. Of the participants 54.5% had poor sleep quality and 52.9% had high depression levels; 11.5% had night eating syndrome. The difference between depression and daily diet and folate and zinc intake levels were found to be statistically significant (p<0.05). There was a statistically significant relationship between skipping meals and night eating behavior (p<0.05). There was a statistically significant relationship between the consumption of late afternoon and night meals and the presence of night eating syndrome (p<0.05). It was found that 69.7% of the participants with poor sleep quality had high levels of depression and there was a statistically significant relationship between sleep quality and depression levels (p<0.05). It was determined that 85.7% of the participants with night eating syndrome had poor sleep quality. It was determined that 69.7% of the participants with high levels of depression had poor sleep quality and a statistically significant relationship between depression levels and night eating behavior (p<0.05). In conclusion, this study shows that individuals with insulin resistance should be monitored in terms of sleep quality, depression and night eating behavior. These results should be supported with new studies.
  • Thumbnail Image
    Item
    Yetişkin bireylerde diyetin glisemik indeks ve glisemik yükü ile insülin direnci arasındaki ilişki
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2018) Kınay, Gökçen; Saka, Mendane
    Bu çalışma, insülin direnci olan bireylerin diyetlerinin glisemik indeks ve glisemik yükü ile bazı biyokimyasal parametreler ve antropometrik ölçümler arasındaki ilişkisinin incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Çalışma, Nisan-Ağustos 2017 tarihleri arasında, Kudret International Hospital Beslenme ve Diyet Polikliniği’ne başvuran, yeni insülin direnici tanısı almış (32 birey) ve herhangi bir sağlık sorunu olmayan (32 birey) 64 kişiden oluşmuştur. Çalışmaya katılan bireylerin 40’ı kadın, 24’ü erkektir. Bireylerin yaş ortalamaları insülin direnci olan grupta 42.6±13.2 yıl, kontrol grubunda 34.1±10.1 yıl’dir. Çalışmaya katılan bireylere yüzyüze görüşme ile anket formu uygulanarak, demografik özellikleri ile beslenme alışanlıkları belirlenmiştir. Ayrıca bireylerin antropometrik ölçümleri yapılmış ve bazı biyokimyasal bulguları belirlenmiştir. Tüm bireylerden yedi günlük besin tüketim kaydı ve fiziksel aktivite formu doldurmaları istenmiştir. Besin tüketim kaydı ile bireylerin günlük aldıkları enerji, makro ve mikro besin ögeleri ile diyetlerinin glisemik indeks ve yükü belirlenmiştir. Bazal metabolizma hızları Schofield kullanılarak hesaplanmış, vücut analizi için biyoelektrik impedans yöntemi ile çalışan cihaz kullanılmıştır. Çalışma sonucunda; kontrol grubunda olan bireylerin insülin direnci olan bireylere göre daha fazla ara öğün yaptıkları görülmüştür (p<0.05). Ağırlık, BKİ, bel çevresi, bel/kalça ve bel/boy oranı insülin direnci olan kadınlarda kontrol grubunda olanlara göre yüksek bulunmuştur (p<0.05). Tüm bireylerin ortalama BKİ değerleri insülin direnci olan bireylerde fazladır (p<0.05). BKİ, bel çevresi, bel/kalça ve bel/boy oranı sınıflandırmasına göre insülin direnci olan kadınların kontrol grubuna göre yüksek riskli grupta yer aldığı belirlenmiştir. Erkeklerde ise bu durum sadece BKİ için geçerlidir. Vücut yağ ağırlığı ve vücut yağ yüzdesi, insülin direnci olan kadınlarda, kontrol grubunda olanlara göre daha yüksektir (p<0.05). Beklendiği şekilde AKŞ, açlık insülin, HOMA-IR, HbA1c, HDL ve trigliserit düzeyleri gruplar arasında farklıdır (p<0.05). Bireylerin günlük makro besin ögeleri, vitamin-mineral tüketimleri ve fiziksel aktivite durumları bakımından gruplar arasında bir fark bulunmamıştır (p>0.05). İnsülin direnci olan bireylerin diyetlerinin ortalama glisemik indeks ve glisemik yükü, kontrol grubundan fazladır ancak bu fark istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0.05). Glisemik indeksi >55 olup insülin direnci olanların BKİ, bel çevresi, bel/kalça ve bel/boy oranı kontrol grubundan daha yüksektir (p<0.05). Sonuç olarak; yüksek glisemik indeks ve glisemik yük, antropometrik özellikler üzerinden insülin direnci için risk faktörü olabilir. Düşük glisemik indeks ve glisemik yük içeren diyetler insülin direncinin önlemesi ve tedavisinde etkili olabilir. This study was conducted to investigate the relationship between dietary glycemic index and glycemic load and some biochemical parameters and anthropometric measurements of subjects with insulin resistance. The study consisted of 64 subjects who applied for Kudret International Hospital Nutrition and Diet Policlinic between April and August 2017, who had a new insulin resistance diagnosis (32 subjects) and no health problems (32 subjects). The study included 40 females, 24 males subjects participated. The mean age of the subjects was 42.6±13.2 years in the insulin resistance group and 34.1±10.1 years in the control group. A questionnaire form was applied face to face to the subjects in this study, and their demographic characteristics and eating habits were determined. In addition, anthropometric measurements of subjects were made and some biochemical findings were determined. All subjects were asked to fill in the seven-days food consumption record and physical activity form. Glycemic index, glycemic load, daily energy consumption, macro and micro nutrients and diet consumed daily by subjects were determined by food consumption record. Basal metabolism rate were calculated using Schofield and biochmeical impedance method was used for body analysis. In results of the study, it was seen that subjects in the control group had more snack meals than subjects with insulin resistance (p<0.05). Weight, BMI, waist circumference, waist/hip and waist/height ratio in women with insulin resistance more higher those in the control group (p<0.05). The mean BMI of all subjects is higher in subjects with insulin resistance (p<0.05). It was determined that women with insulin resistance according to BMI, waist circumference, waist/hip and waist/height ratio classification were included in the high risk group compared to the control group. In males, this is the case only for BMI. Body fat weight and percent body fat are higher in women with insulin resistance than those in the control group (p<0.05). As expected, fasting blood glucose, fasting insulin, HOMA-IR, HbA1c, HDL and trygliceride levels are different between groups (p<0.05). There was no difference between the gruops in terms of daily macro nutrients, vitamin-mineral consumption and physical activity status (p>0.05). The glycemic index and glycemic load of the diets of subjects with insulin resistance is greater than the control group, but this difference is not statistically significant (p>0.05). In conclusion, high glycemic index and glycemic load diet may be risk factors for insulin resistance through anthropometric properties. Low glycemic index and glycemic load diets may be affective in the prevention and treatment of insulin resistance.
  • Thumbnail Image
    Item
    İnsülin direnci olan bireylerin tiroid fonksiyonları ile beslenme durumlarının değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2016) Telek, Mine; Ercan, Aydan
    İnsülinin kandaki seviyesi normal veya normalin üzerinde olmasına karşın, kas, yağ dokusu ve karaciğerde insüline karşı duyarlılığını azaltarak glikoz homeostazı bozukluğu ortaya çıkmaktadır. İnsülin direnci, birçok organ sistemini etkileyen ve ciddi metabolik bozukluklara yol açan kompleks hücresel bir bozukluktur. İnsülin direncinin tiroid hormonları triiyodotironin (sT3) ve tiroksin (sT4) üzerinde etkisi olduğu çok uzun yıllardır düşünülmesine karşın henüz insülin direncinin, tiroid fonksiyonları üzerine olan etkisi tam olarak açıklanamamıştır. Bu araştırma,1 Haziran 2013-31 Temmuz 2014 tarihleri arasında Özel Kütahya Kent Hastanesi, Dahiliye Polikliniği’ne başvurarak rutin biyokimyasal tetkikler sonrasında insülin direnci tanısı almış, çalışmaya katılmayı gönüllü olarak kabul etmiş 20- 64 yaş arasındaki 93 yetişkin bireyde yapılmıştır. Hastaların kişisel özellikleri ve beslenme tüketimlerini saptamak için anket formu uygulanmıştır. Çalışmaya katılan hastaların boy uzunlukları, vücut ağırlıkları, vücut yağ kütlesi, vücut yağsız kütlesi, vücut sıvı yüzdesi, abdominal yağ kütlesi alınmıştır. Besin tüketim sıklığı formu, araştırmacı tarafından hastalar ile yüzyüze görüşerek doldurulmuştur. Hastaların besin tüketim sıklığından günlük besin tüketim duurmu durumu araştırmacı tarafından hesaplanmıştır. Çalışmaya katılan bireylerin yaş dağılımı incelendiğinde, %2.2’ si (2 birey) 20 yaş altı, %19.4’ü (18 birey) 20-29 yaş, %37.6’ sı (35 birey) 30-39 yaş, % 19.4’ü (18 birey) 40-49 yaş, %15.1’i (14 birey) 50-59 yaş, %6.5’i (6 kişi) 60 yaş üzeri bireyler olarak saptanmıştır. Erkek bireylerin boy uzunluğu ortalaması 171.0 ± 10.0 cm, kadınların boy ortalaması 160,84 ± 5,89 cm olduğu tespit edilmiştir. Erkek bireylerin vücut ağırlığı ortalaması 103.4 ± 22.3 kg, kadınların vücut ağırlığı ortalaması 94.7 ± 18.0 kg olduğu tespit edilmiştir. Bireylerin Beden Kitle İndeksi (BKİ) sınıflamasına göre HOMA-IR, TSH, sT3 ve sT4 değerleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır(p˃0.05). İnsülin direnci olan bireylerin günlük enerji alımı ile AKG, insülin düzeyi, HOMA-IR, TSH, sT3 ve sT4 düzeyleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Although insulin level in the blood is normal or above normal, the sensitivity against insulin is decreased in muscle and fat tissue and liver and impairment of glycosis homeostasis arises. Insulin resistance is a complex cellular disorder that effects several organ systems and leads to serious metabolic disorders. Although it has been considered for several years that insulin resistance has effect on thyroid homones (sT3) and tyroxine (sT4), the effect of insulin on thyroid functions has not been completely understood yet. This study was performed in 93 adults between the ages of 20 – 64 who consulted to the Internal Medicine Polyclinic of Private Hospital of Kutahya City between 1.June.2013 and 31 July 2014, diagnosed with insuline resistance after routine biochemical tests and voluntarily accepted to participate in the study. A survey was conducted to determine the personal characteristics and food consumptions of the patients. Length, body weight, body fat mass, body mass except fat, body liquid percentage, abdominal fat mass of the patients participating in the study were recorded. Food consumption frequency form was filled in by the researcher by meeting the patients face to face. Daily food consumption status of the patients was calculated from the food consumption frequency. The age distribution of the individuals participating in the study were as follows: 2.2% (2 individuals) below the age of 20, 19.4% (18 individuals) 20 – 29, 37.6% (35 individuals) 30-39, 19.4% (18 individuals) 40-49, 15.1% (14 individuals) 50-59, 6.5% (6 individuals) above 60 years of age. The average length of male individuals was 171.0 ± 10.0 cm whereas the same was 160,84 ± 5,89 cm in female individuals. Average body weight of male and female individuals were 103.4 ± 22.3 kg and 94.7 ± 18.0 respectively. No significant relationship was found between HOMA-IR, TSH, sT3 and sT4 values according to BMI classification of the individuals p >0.05). No statistically significant relationship was determined between daily energy intake, AKG, insuline level, IR, TSH, sT3 and sT4 levels in individuals with insuline resistance.
  • Thumbnail Image
    Item
    Hipertiroidili ve hipotiroidili kadınlarda metabolik sendrom belirteçleri üzerine tıbbi beslenme tedavisinin etkilerinin değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2015) Bardak Dirikli, Nazal; Kızıltan, Gül
    En sık görülen klinik tiroid fonksiyon bozukluğu hipotiroidizmdir ve tiroid bezinde tiroksin (T4) ve triiyodotironin (T3) yapımı ve sekresyonunda azalmaya yol açan bozukluklar nedeniyle oluşmakta ve varlığında serum tiroid stimule edici hormon (TSH) sekresyonu artmaktadır. Hipertiroidizm ise T4 ve T3 seviyesinin normal olmasına karşın düşük tiroitropin seviyesi ile karakterizedir. Hipotiroidizm erkeklere göre kadınlarda, gençlere göre yaşlılarda daha sık karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışma hipotiroidili ve hipertiroidili hastalarda tıbbi beslenme tedavisinin metabolik sendrom belirteçleri üzerine etkisinin değerlendirilmesi amacı ile yürütülmüştür. Çalışma, Nazal Beslenme ve Diyet Merkezine Ağustos 2014 ile Ekim 2014 tarihleri arasında yeni hipotiroid ve/veya hipertiroid teşhisini almış 20 ile 64 yaş arası 120 kadın üzerinden yürütülmüştür. Bu hastalara çalışmanın başlangıcında kişisel bilgilerini ve hastalıklarına ilişkin bilgileri saptamaya yönelik anket formu uygulanmıştır. Hastalara, 3 ay süreyle bireye özgü tıbbi beslenme tedavisi uygulanmıştır. Hastaların beslenme durumları; besin tüketim sıklığı formu, 3 günlük besin tüketim kaydı ve besin tüketim alışkanlıkları formu ile belirlenmiştir. Hastaların 3 günlük besin tüketim kayıtları çalışmanın başında, birinci ay sonunda, ikinci ay sonunda ve üçüncü ay sonunda alınmıştır. Hastaların antropometrik ölçümleri alınmış, bazı biyokimyasal parametreleri analiz edilmiş ve fiziksel aktivite durumları değerlendirilmiştir. Bu çalışmada hastaların yaş ortalaması 43.36±11.36 yıl olarak saptanmıştır. Hastaların hipotiroidi ve hipertiroidi oranları sırasıyla %84.6, %15.4’dir. Tedavi alan 78 hastanın 52’si (%66.7) ilaç tedavisi alırken, 14’ü (%17.9) diyet tedavisi, 10’u (%12.8) ilaç ve diyet tedavisi, 1’i (%0.8) psikolojik tedavi, 1’i de (%0.8) insülin tedavisi görmektedir. Hastaların 69’u (%57.5) iyotlu tuz, 24’ü (%20) iyotsuz tuz, 25’i (%20.8) diyet tuz, 2’si (%1.7) kaya tuzu kullanmaktadır. Üç aylık tıbbi beslenme tedavisinin ardından hastaların kan biyokimyasal parametleri (total kolesterol, düşük dansiteli lipoprotein, trigliserit) ve antropometrik ölçümlerinde (vücut ağırlığı, vücut yağ oranı yüzdesi, vücut kas kütlesi, bel çevresi kalınlığı) değişiklikler saptanmıştır. Çalışmanın başında hipotiroidili grubun beden kütle indeksi (BKİ) ortalaması 30.44±5.67 kg/m² iken; 3. ayın sonunda 28.19±5.34 kg/m² olarak saptanmıştır. Hipertiroidili grupta ise BKİ, başlangıçta 24.06±2.73 kg/m² iken 3. ayın sonunda sonunda 22.69±2.54 kg/m² olarak belirlenmiştir. ATP III kriterlerine göre hipotiroidili hastalarda metabolik sendrom görülme sıklığı %75.2 iken, hipertiroidili hastalarda bu sıklık %15.8 olarak belirlenmiştir. Hastaların hem başlangıç serum TSH düzeyleri ile başlangıç BKİ değerleri arasında (r =0.292, p<0.001), hem de son serum TSH düzeyleri ile son BKİ değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif korelasyon belirlenmiştir (r = 0.223, p<0.05). Hastaların son insülin direnci (HOMA-IR) değeri ile son BKİ değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif korelasyon saptanmıştır (r =0.639, p<0. 001). Çalışmanın sonunda tiroid hormon fonksiyon bozukluğu olan bireylerde bireye özgü tıbbi beslenme tedavisi uygulamasının metabolik sendrom belirteçlerinin düzeltilebileceği sonucuna varılmıştır. Frequently clinically occured thyroid disorder is hypothyroidism. This disease occurs when the production and secretion of thyroxine (T4) and triiodothyronine (T3) hormones decreases and cause blood TSH level to increase. In hyperthyroidism the blood levels of T3 and T4 is normal but the thyrothyropine level decreases. Hypothyroidism occurs more frequently in women compared to men and older people compared to adolesents. This study was conducted to determine the medical nutrition thraphy effect on the parameters of metabolic syndrome in hypohyroidic and hyperthyroidic women patients. The study was carried on 120 female ages between 20-64 years old at Nazal Nutrition Center between August 2014 and October 2014. To these selected patients to determine the personal and disease information a questionnarie form is applied. In 3 month period a personal nutrition theraphy was applied. To analyse the nutrition habits of the patients food consumption frequency test, three day food consumption and nutrition habit questionnarie form were applied. The three day food consumption was requested at the beginning, end of the first month, end of the second month and at the end of the study. The anthropometric values were taken, some of the biochemical parametres were analysed and physical activity status were evaluated. The mean age of the patients was 43,36±11,36 years. The ratio of hypothyroidic patients is 84,6% and the ratio of the hyperthyroidic patients is 15.4%. The patients that are taken the theraphy are 78 patient of whom 52 (66.7%) is taken a medicine theraphy, 14 (17.9%) is taken a diet theraphy, 10 (12.8%) is taken both medicine and diet theraphy, 1 (0.8%) is taken physchological theraphy and 1 (0.8%) is taken insülin needle theraphy. Total of patients 69 (57.5%) are using iodised salt, 24 (20%) non-iodised salt, 25 (20.8%) diet salt, 2 (1.7%) rock salt. After treating the patients with nutrition theraphy blood parametric values (total cholesterol, low density lipoprotein, triglyceride) and the antropometric values (body weight, body fat percentage, body muscle weight, waist circumference) are both getting closer to the boundaries. At the beginning of the study the body mass index (BMI) of the hypothyroidic group is 30.44±5.67 kg/m² where as at the end of the study the value is 28.19±5.34 kg/m². In hyperthyroidic group the BMI at the beginning is 24.06±2.73 kg/m² where as at the end of the study the value is 22.69±2.54 kg/m². According to ATP III criterias the metabolic syndrome prevelance in hypothyroidic group is 75.2% where as in hyperthyroidic group thr prevelance is analysed as 15.8%. The correlation between the variables is calculated and a positive correlation is found between the start value of TSH and BMI (r = 0, 292, p< 0, 001), and also a positive correlation between last TSH value and BMI values. (r = 0,223, p<0,05). There is a significant correlation between insülin resistance (HOMA-IR) and the last BMI value. (r = 0,639, p<0, 001). Patients are evaluated for metabolic syndrome and seen that after 12 month of diet theraphy and seen that the related status are decreased, this is because of the decreased level of antropometric and biochemical values.
  • Thumbnail Image
    Item
    Tip 2 diyabeti olan ve olmayan bireylerin serum D vitamini, kalsiyum ve magnezyum düzeyleri ile beslenme alışkanlıklarının karşılaştırılması.
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2015) Özpak Akkuş, Özlem; Saka, Mendane
    Bu çalışma, tip 2 diyabetik bireylerle sağlıklı bireylerin serum D vitamini, kalsiyum ve magnezyum düzeyleri ile beslenme alışkanlıkları, antropometrik ölçümleri, fiziksel aktivite düzeyleri ve bazı biyokimyasal bulgularını karşılaştırarak, tip 2 diyabet ile D vitamini, kalsiyum ve magnezyum arasındaki ilişkiyi araştırmak amacıyla yapılmıştır. Çalışma, Şubat-Mart 2014 tarihleri arasında Hakkari Devlet Hastanesi Dahiliye polikliniğine gelen, son 5 yıl içerisinde tip 2 diyabet tanısı almış 25-45 yaş arası, 51 tip 2 diyabetli (28 erkek, 23 kadın) ve 51 sağlıklı (20 erkek, 31 kadın) birey üzerinde yürütülmüştür. Bireylerin kişisel özellikleri ve bazı beslenme alışkanlıkları anket formu ile sorgulanmıştır. Bireylerin beslenme durumları besin tüketim sıklığı formu ile belirlenmiştir. Bireylerin antropometrik ölçümleri alınmış, bazı biyokimyasal parametreleri analiz edilmiş ve fiziksel aktivite durumları belirlenmiştir. Çalışmaya katılan bireylerin yaş ortalaması tip 2 diyabetik bireylerde 39.2±2.0 yıl, sağlıklı bireylerde ise 33.0±5.0 yıldır. Çalışmaya katılan tip 2 diyabetik bireylerin BKI ve bel çevresi ölçümlerinin sağlıklı bireylere göre anlamlı oranda daha fazla olduğu bulunmuştur (p<0.05). Tip 2 diyabetik ve sağlıklı bireylerin çoğunluğunun eksik serum D vitamini (sırasıyla %84.3’ü, %86.7’si), normal iyonize kalsiyum (%82.3’ü, %84.3’ü) ve normal magnezyum (%82.3’ü, %64.7’si) düzeylerine sahip oldukları bulunmuştur. Serum D vitamini düzeyleri ile serum kalsiyum (r=0.217, p=0.028) ve güneş ışığından yaralanma süreleri (r=0.333, p=0.001) arasında anlamlı pozitif korelasyon bulunmuştur. Serum D vitamini, kalsiyum ve magnezyum düzeyleri ile HOMA-IR arasında önemli ilişki bulanamamıştır. Çalışmaya katılan tip 2 diyabetik erkek bireylerin %10.7’sinin, sağlıklı erkek bireylerin %45.0’inin günlük kalsiyum alımlarının <1000 mg olduğu; tip 2 diyabetik kadın bireylerin ise %34.8’inin, sağlıklı kadın bireylerin ise %12.9’unun günlük kalsiyum alımının <1000 mg olduğu saptanmıştır. Günlük <1000 mg kalsiyum alan tip 2 diyabetik bireylerin günlük ≥1000 vi mg kalsiyum alan bireylere göre BKI ve bel çevresi ölçümlerinin daha yüksek olduğu görülmüştür. Hem tip 2 diyabetik hem de sağlıklı kadın bireyler arasında yetersiz magnezyum alan birey bulunmaz iken, tip 2 diyabetik erkek bireylerin %96.4’ünün, sağlıklı erkek bireylerin ise %86.7’sinin yeterli miktarda magnezyum aldığı görülmüştür. Bireylerin magnezyum alımı ile vücut ağırlığı (r=0.218, p=0.027) ve serum kalsiyum düzeyi (r=0.483, p=0.000) arasında pozitif anlamlı ilişki saptanmıştır. Sonuç olarak, serum D vitamini, kalsiyum ve magnezyum düzeyleri ve diyetle alımı ile tip 2 diyabet ve insülin direnci arasında anlamlı ilişki bulunmamıştır. This study was carried out to investigate the relationship between type 2 diabetes and serum vitamin D, calcium and magnesium levels by comparing serum vitamin D, calcium and magnesium levels with nutritional habits, anthropometric measurements, physical activity levels and some biochemical findings of both type 2 diabetics and healthy individuals. The study was conducted on patients who consulted to Hakkari State Hospital Internal Medicine Polyclinic between February and March in 2014, and the patients had been diagnosed with type 2 diabetes in the last 5 years. The participants include 51 type 2 diabetic patients (28 men, 23 women aged 25-45), and 51 healthy individuals (20 men, 31 women). Individuals’ personal characteristics and some nutritional habits were investigated using a questionnaire. Their nutritional statuses were determined with the help of a food consumption frequency form. Their anthropometric measurements were taken, some biochemical parameters were analyzed and their physical activities were determined. The average age of the type 2 diabetics participating in the study was 39.2±2.0 years, and the average age of healthy individuals was 33.0±5.0 years. The body mass index and waist circumferences for type 2 diabetics were found to be significantly higher than those of the healthy individuals (p<0.05). The measurements show that type 2 diabetics and healthy individuals (84.3% and 86.7% respectively) have deficiency in serum vitamin D, normal ionized calcium (82.3% and 84.3%) and normal magnesium (82.3% and 64.7%). A significant positive correlation between serum vitamin D levels with serum calcium(r=0.217, p=0.028) and the time to benefit from sunlight (r=0.333, p=0.001) was found. No relationship was found between serum vitamin D, calcium and magnesium levels with HOMA-IR. The daily calcium intake for 10.7% of the type 2 diabetic men, 45.0% of the healthy men, 34.8% of type 2 diabetic women, 12.9% of healthy women individuals involved in the study were found to be less than 1000 mg. The body mass index and waist circumferences for type 2 diabetics intake <1000 mg daily calcium were found to be high compared intake >1000 mg daily calcium. According to the results, while no individual between type 2 diabetic women and healthy women intake insufficient magnesium, 96.4% of the type 2 diabetic men and 86.7% of the healthy men intake sufficient amount of magnesium. A significant positive correlation between individuals’ magnesium consumption with body weight (r=0.218, p=0.027) and serum calcium levels (r=0.483, p=0.000) was found. Consequently, the significant relationship between serum vitamin D, calcium, magnesium, their dietary intake with type 2 diabetes and insulin resistance has not been found.