Sağlık Bilimleri Enstitüsü / Health Science Institute
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11727/1393
Browse
5 results
Search Results
Item Covid-19 geçiren bireylerde fiziksel aktivite düzeyi ve yaşanan semptomlar arasındaki ilişkinin araştırılması(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Yıldız, Merve; Özünlü Pekyavaş, NihanFiziksel aktivite birçok kronik hastalıkta olduğu kadar COVID-19 gibi bulaşıcı enfeksiyonların korunma ve iyileşme sürecinde de etkilidir. Çalışmamızın amacı; COVID- 19 enfeksiyonu geçiren bireylerde fiziksel aktivite düzeyi ile semptomlar ve semptomların şiddeti, yorgunluk, uyku kalitesi, depresyon ve anksiyete düzeyleri arasındaki ilişkiyi değerlendirmek ve sedanter bireyler ve aktif bireyler arasında fark olup olmadığına bakmaktır. Çalışmaya 20-65 yaş aralığında COVID-19 enfeksiyonunu evde tedavi alarak geçirmiş kooperasyon problemi olmayan 80 gönüllü birey katıldı. Çalışmaya katılan bireyler COVID-19 semptomları ve semptom şiddetleri, fiziksel aktivite düzeylerini belirlemek için Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi (IPAQ) uzun formu, yorgunluk düzeyi Yorgunluk Şiddet Ölçeği (YŞÖ), uyku kalitesi Pittsburgh Uyku Kalite İndeksi (PUKİ) ile değerlendirildi. Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) kullanılarak depresyon düzeyleri, Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ) ile anksiyete durumları değerlendirildi. Bireyler IPAQ puanlamasına göre İnaktif-Orta aktif bireyler (Grup 1) ve çok aktif bireyler (Grup 2) olarak iki gruba ayrıldı. Grup 1’de bireylerin % 67,4’ü kadındı ve yaş ortalaması 34,5±10 ‘du. Grup 2’de katılımcıların %70,3’ü kadındı ve yaş ortalaması 34,7±10’du. Tüm veriler SPSS 21.0 istatistik paket programı kullanılarak analiz edildi. Grup 1 ve Grup 2 karşılaştırıldığında tat duyusu kaybı şiddetinde anlamlı fark tespit edildi (p=0.04). Grupların YŞÖ puan ortalamalarında anlamlı bir farklılık bulunmadı ( p=0.47). Grupların PUKİ ortalamaları arasında anlamlı fark görülmedi (p=0.77). İki grubun BDÖ ve BAÖ puanları arasında anlamlı fark bulunmadı (BDÖ; p=0.99, BAÖ; p=0.46). Grupların fiziksel aktivite düzeyleri ve COVID-19 semptom şiddeti arasındaki ilişkide Grup 2’de koku duyusu (r=0.510; p=0.01), mide bulantısı (r=0.963;p=0.008), nefes darlığı şiddetleri (r=0.542;p=0.01) arasında negatif yönde ilişki bulundu. Grup 1’de bel ağrısı şiddeti (r=0.498; p=0.01) ile pozitif yönde bir ilişki bulundu. İki grupta da fiziksel aktivite düzeyi ve YŞÖ, PUKİ, BDÖ ve BAÖ sonuçları arasında ilişki bulunmadı. Sonuç olarak; fiziksel aktivite düzeyinin yüksek olmasının COVID-19 enfeksiyonu semptomlarının daha az görülmesi ve hafif geçirilmesi yönünde etkili olduğu görüldü. COVID-19 enfeskiyonu gibi bulaşıcı hastalıklarda fizyoterapistlerin fiziksel aktivite danışmanlığı vermesi ve enfeksiyon sonrasında da hastaları takip etmesi gerektiği öngörülmektedir. Physical activity is effective in many chronic diseases as well as in the prevention and healing process of infectious such as COVID-19. The aim of our study; to evaluate the relationship between the level of physical activity and symptoms and severity of symptoms, fatigue, sleep quality, depression and anxiety levels in individuals with COVID-19 infection and to see if there is a difference between sedentary individuals and active individuals. Eighty volunteers, aged 20-65 years, who had experienced COVID-19 infection at home and had no cooperation problems, participated in the study. Individuals participating in the study were evaluated with the long form of the International Physical Activity Questionnaire (IPAQ) to determine COVID-19 symptoms and symptom severity, physical activity levels, fatigue level with Fatigue Severity Scale (FSS), sleep quality with Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI). Depression levels were evaluated using the Beck Depression Inventory (BDI), and anxiety states were evaluated with the Beck Anxiety Inventory (BAI). Individuals were divided into two groups as Inactive-Moderately active individuals (Group 1) and very active individuals (Group 2) according to IPAQ scoring. In Group 1, 67.4% of the individuals were female and the mean age was 34.5±10 years. In Group 2, 70.3% of the participants were female and the mean age was 34.7±10 years. All data were analyzed using the SPSS 21.0 statistical package program. When Group 1 and Group 2 were compared, a significant difference was found in the severity of taste loss (p=0.04). There was no significant difference in the mean scores of the groups in FSS (p=0.47). There was no significant difference between the groups' mean PSQI (p=0.77). There was no significant difference between the BDI and BAI scores of the two groups (BDI; p=0.99, BAI; p=0.46). In the relationship between the physical activity levels of the groups and the severity of COVID- 19 symptoms, the severity of the sense of smell (r=0.510; p=0.01), nausea (r=0.963;p=0.008), shortness of breath (r=0.542;p=0.01)) in group 2 was found to be negatively correlated. A positive correlation was found with the severity of low back pain (r=0.498; p=0.01) in group 1. There was no relationship between physical activity level and the results of FSS, PSQI, BDI and BAI in both groups. As a result; It was observed that high physical activity level was effective in reducing the symptoms of COVID-19 infection and being mild. It is foreseen that physiotherapists should provide physical activity counseling in infectious diseases such as COVID-19 infection and follow the patients after the infection.Item Düzenli fiziksel aktivite yapan bireylerde öğün sıklığının ve aşırı besin isteğinin değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Yücel, Elmas Burçin; Kızıltan, GülBu çalışmanın amacı, egzersiz yapan bireylerde beslenme alışkanlıklarının ve aşırı besin isteği ölçeği (ABİS) ile fiziksel aktivitenin iştah üzerindeki etkilerini belirlemek olup ayrıca bu ilişkinin egzersiz yapan ve egzersize yeni başlayan bireyler arasında benzerlik ve farklarını ortaya koymaktır. Çalışmaya Sports International Altınoran Spor Merkezine Mayıs 2018 - Kasım 2018 tarihleri arasında gelen, 18–64 yaş arasında olan yeni başlayan 60 birey ve düzenli egzersiz yapan 60 birey olmak üzere toplamda 120 yetişkin birey dahil edilmiştir. Çalışmaya katılan bireylerin demografik özellikleri, fiziksel aktivite ve beslenme alışkanlıklarına dair bilgiler yüz yüze uygulanan anket formuna kaydedilmiştir. Bireylerin antropometrik ölçümleri ile vücut analizleri yapılmış, ABİS uygulanmış ve 3 günlük besin tüketim kayıtları ile öğün sıklığı değerlendirilmiştir. Egzersize yeni başlayan bireylerin %50’sinin 2 ana öğün, %50’sinin 3 ana tükettiği bulunmuş, egzersiz yapan bireylerin ise çoğunluğunun (%86.7) 3 ana öğün tükettiği gözlenmiştir. Çalışmaya katılan bireylerin ara öğün tüketim durumları değerlendirildiğinde; egzersiz yapanların %1.7’si ara öğün tüketmezken, egzersize yeni başlayan bireylerin %63.3’ünün hiç ara öğün tüketmediği bulunmuştur. Egzersize yeni başlayan bireylerin genellikle (%67.4) 1 ara öğün tükettikleri, egzersiz yapan bireylerin ise genellikle (%52.5) 2 ara öğün tükettikleri bulunmuştur. Bireylerin beslenme durumlarını tanımlamaları istendiğinde egzersize yeni başlayan bireyler çoğunlukla orta (%50) ve kötü (%45) olarak cevaplarken, egzersiz yapan bireyler çoğunlukla iyi (%65) olarak cevap vermiştir. Egzersiz yapan bireylerde egzersize başlamadan önce ve sonraki durumlarına göre iştah, duygu durumu, beden memnuniyeti ve sağlık durumu değerlendirildiğinde, egzersiz yapmaya başladıktan sonra egzersiz öncesine göre kadın ve erkek bireyler için her iki grup açısından da iştah durumu puanları önemli miktarda azalma gösterirken, duygu durumu, beden memnuniyeti ve sağlık durumları puanları anlamlı olarak artmıştır (p<0.05). Bireylerin cinsiyete ve egzersiz yapma durumuna göre iştah, duygu durumu, beden memnuniyeti ve sağlık durumu değerlendirilmiştir. Egzersiz yapan kadınlarla erkeklerin egzersize yeni başlayan kadınlar ve erkeklere göre iştahları anlamlı olarak daha az, duygu durumu, beden memnuniyeti ve sağlık durumları değerlendirmelerinin ise anlamlı olarak daha fazla olarak bulunmuştur(p<0.05). Egzersize yeni başlayan bireylerin düzenli egzersiz yapan bireylere göre daha fazla aşırı besin isteğine sahip oldukları saptanmıştır (p<0.05). Sonuç olarak, düzenli egzersizin iştah ve besin isteği üzerinde olumlu etkisinin olduğu ve egzersiz yapan bireylerin daha iyi beslenme alışkanlıklarına sahip olduğu gözlemlenmiştir. The purpose of this study was to determine the effects of nutritional habits, Extreme Nutrition Requirement Scale (ENRS) and physical activity on appetite in individuals exercising and to reveal similarities and differences between individuals who do exercise regularly and individuals who have just started to do exercise. A total of 120 adult individuals between ages 18-64, including 60 individuals do exercise regularly and 60 individuals who have just started to do exercise, were included in the study at Sports International Altınoran Sports Center between May 2018 - November 2018. Demographic characteristics, physical activity and eating habits of the participants were recorded in the face to face questionnaire. Anthropometric measurements of the individuals were made by body analysis, ENRS scale was applied and 3-day food consumption records were evaluated. Meal frequency of the participants was evaluated. It was found that 50% of the individuals who have just started to do exercise consumed 2 main meals and 50% of them consumed 3 main meals, and the majority (86.7%) of the individuals do exercise regularly consumed 3 main meals. When the consumption of snacks of the individuals participating in the study was evaluated; while 1.7% of individuals do exercise regularly did not consume snacks, it was found that 63.3% of individuals who have just started to do exercise did not consume any snacks. It was found that the number of snacks consumed was generally 1 snacks (%67.4) consumed by the individuals who have just started to do exercise, while the individuals exercise regularly were generally consuming 2 snacks (52.5%). When individuals were asked to define their nutritional status, the individuals who started the exercise mostly answered as moderate (%50) and bad (%45), while the individuals exercising responded mostly as good (%65). When the appetite, emotional status and body satisfaction scores of the people who do exercise regularly are evaluated according to their scores before and after doing exercise, it is seen that for both men and women individuals, their appetite status scores Show a significant decrease after staring the exercise whereas their emotional status, body satisfaction and health status scores increased meaningfully compared to before starting the exercise (p<0.05). The appetite, emotional status, body satisfaction and health status of inviduals were evaulated according to their gender and frequency of doing exercise. Women and men who do regularly were found to have significantly lower appetite and significantly higher emotional status, body satisfaction and health status assessments than women and men who have just started to do exercise (p<0.05). It was found that who have just started to do exercise compared to who do exercise regularly have a greater amount of extreme nutrition requirement. As a result, it is observed that regular exercise has a positive effect on appetite and food desire and individuals who do exercise regularly have better eating habits.Item İnfertilite tedavisi alan kadınların beslenme durumu ve yaşam tarzının embriyo kalitesine etkisi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2018) Özçini Uz, Gülden; Saka, MendaneBu çalışma, infertilite tedavisi alan kadınların beslenme durumu, antropometrik ölçümleri, sağlıklı yaşam biçimi davranışları ve fiziksel aktivite düzeyinin embriyo kalitesi ve gebelik sonucuna etkisini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Çalışma, Aralık-Şubat 2017 tarihleri arasında Özel Ankara Tüp Bebek Merkezine infertilite tedavisi için başvuran 18-49 yaş arası üreme çağında, kesin infertilite tanısı almış, yaş ortalaması 33.5±5.45 yıl olan 75 kadın birey ile yürütülmüştür. Çalışmada toplanan yumurta sayısı ve oluşan embriyo sayısının fazla olmasının gebelik sonucunu pozitif etkilediği belirlenmiştir (p= 0.007, p=0.032). Bireylerin sigara ve alkol kullanımı ile toplanan yumurta sayısı, oluşan embriyo sayısı, transfer ve gebelik durumu ile transfer edilen günlerdeki embriyo kaliteleri arasında önemli farklılık saptanmamıştır (p>0.05). Yaş gruplarına göre bireylerin embriyo kalitesi değerlendirildiğinde embriyo kalitesinin yaştan etkilenmediği belirlenmiştir (p>0.05). Bireylerin vücut ağırlığı, Beden Kütle İndeksi (BKİ), bel çevresi, bel/boy oranı ve üst orta kol çevresi ile toplanan yumurta sayısı, oluşan embriyo sayısı, transfer ve gebelik durumu ve transfer edilen günlerdeki embriyo kaliteleri arasındaki ilişki istatistiksel olarak önemli değildir (p>0.05). Sağlıklı yaşam biçimi davranışları ölçeğinin alt gruplarından kendini geliştirme, sağlık sorumluluğu, stres yönetimi arttıkça toplanan yumurta sayısı ve oluşan embriyo sayısının da arttığı belirlenmiş ancak istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır (p>0.05). Transferi gerçekleşenlerin gerçekleşmeyenlere göre egzersiz puanlarının daha yüksek olduğu (p=0.032), stres yönetimi ve sağlıklı yaşam puanını da olumlu etkilediği bulunmuştur. Bireylerin Hemoglobin, Hct ve TSH değerleri ile embriyo kalitesi arasındaki ilişki istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Fiziksel aktivite düzeyi arttıkça toplanan yumurta sayısı ve oluşan embriyo sayısının arttığı saptanmış fakat korelasyonlar küçük ve istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. Bireylerin fiziksel aktivite düzeyleri ile transfer durumu ve gebelik sonucu arasında ilişki belirlenmemiştir (p>0.05). Bireylerin et ve ekmek grubu besinleri tüketimi arttıkça embriyo kalitesinin arttığı bulunmuştur (p=0.035, p=0.044). Bireylerin süt, sebze ve meyve grubu tüketimi ile embriyo kalitesi arasında negatif yönlü önemsiz bir ilişki belirlenmiştir (p>0.05). Makro besin alımı ile toplanan yumurta sayısı, oluşan embriyo sayısı arasındaki ilişki anlamlı değildir. Bitkisel protein alımı transfer durumunu ve gebelik oluşumunu pozitif etkilemiştir (p>0.05). Hayvansal protein alımının gebelik üzerinde negatif etkili olduğu bulunmuştur (p>0.05). Yağ alımının transfer durumu (p=0.024) ve gebelik oluşumunu pozitif etkilediği belirlenmiştir (p>0.05). Mikro besinlerinden tiamin, riboflavin, B6 vitamini, magnezyum, fosfor ve demir alımının transfer gerçekleşenlerde gerçekleşmeyenlere göre daha yüksek olduğu bulunmuştur (p<0.05). Kafein tüketiminin toplanan yumurta sayısı, oluşan embriyo sayısı, transfer durumu ve embriyo kalitesini olumsuz etkilediği bulunmuştur (p>0.05). Sonuç olarak, infertilite tedavisi alan kadınların sağlıklı beslenme alışkanlıklarını uygulaması ve yaşam kalitelerinin artmasının gebelik şansını artıracağı düşünülmektedir. This study aimed to investigate the effect of nutritional status, anthropometric measurements, healthy lifestyle behaviours and physical activity levels of women treated for infertility on embryo quality and conceptions. The study was conducted with 75 female individuals at reproductive age of 18-49, who referred to Özel Ankara Tüp Bebek Merkezi (Private In Vitro Fertilization Center) in December-February 2017 and were diagnosed with infertility. The average age of the women was 33.5±5.45. It was determined that the highest number of oocytes retrieved and of embryos that developed during the study had a positive effect on pregnancy outcomes (p=0.007, p=0.032). The number of oocytes retrieved, number of embryos that developed, transfer and pregnancy status and embryo quality on the days of transfer did not differ significantly in terms of smoking and alcohol consumption (p>0.05). Any statistical significance was not found between embryo qualities and age distribution (p>0.05). There wasn’t any significant difference between body weights, BMIs, waist circumferences, waist/height rates and midupper arm circumferences of individuals and the number of oocytes retrieved, number of embryos that developed, transfer and pregnancy status and embryo qualities on the days of transfer (p>0.05). There wasn’t any significant difference in terms of the number of oocytes retrieved and number of embryos developed as selfdevelopment, health responsibility and stress management, which are sub-groups of healthy lifestyle behaviours scale (p>0.05). It was concluded that exercise points of those with a successful transfer were higher (p=0.032). Stress management and healthy lifestyle score were found to have a positive impact too. There wasn’t any significant difference between hemoglobin, HCT and TSH values of individuals and the embryo quality (p>0.05). It was concluded that the number of oocytes retrieved and number of embryos that developed increased, as the level of physical activity increased. However, correlations were regarded as small and statistically insignificant. A significant difference was not identified between the physical activity levels of individuals and the transfer status and pregnancy outcomes (p>0.05). It was concluded that as the consumption of meat and bread individuals increased, the embryo quality also increased (p=0.035, p=0.044). A negative relationship was found between dairy group, vegetable group and fruit group consumption of individuals and the embryo quality (p>0.05). There wasn’t any significant difference the macro-nutritional elements and the number of oocytes retrieved and number of embryos that developed. Vegetable protein intake positively affected the transfer (p=0.004) and pregnancy status (p>0.05). Animal protein intake had a negative impact on pregnancy status (p>0.05). Fat intake positively affected the transfer (p=0.024) and pregnancy status (p>0.05). It was found out that intake of micro-nutritional elements such as thiamine, riboflavin, B6 vitamin, magnesium, phosphor and iron was higher in individuals with a successful transfer than those whose transfer is unsuccessful (p<0.05). Caffeine consumption was found to negatively affect the number of oocytes retrieved, number of embryos, transfer status and embryo quality (p> 0.05). As a conclision, applying healthy nutritional habits to infertile patients increases the quality of life and increases the chances of pregnancy.Item Kadınlarda ağırlık döngüsünün metabolik etkilerinin belirlenmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2017) Oral, Emel Aydan; Kızıltan, GülBu çalışma, kadınlarda ağırlık döngüsü sıklığı ve şiddetinin belirlenerek metabolik etkilerinin değerlendirilmesi amacıyla, Mayıs 2016-Eylül 2016 tarihleri arasında Başkent Üniversitesi Hastanesi Ümitköy Polikliniği Endokrin Bölümü’ne başvuran, 25–45 yaş arasındaki 60 kadın birey üzerinde yürütülmüştür. Bireylerin kişisel özellikleri, genel ve beslenme alışkanlıkları, duygu durumları ile ağırlık değişimlerine ilişkin bilgileri saptamak için bir anket formu uygulanmıştır. Bireylerin beslenme durumları besin tüketim sıklığı ile saptanmıştır. Ağırlık değişimleri sonucunda, son 10 yıl içerisinde 2 kezden fazla 5 kg ve üzerinde ağırlık kaybı yaşayıp sonrasında tekrar geri kazanma ağırlık döngüsü olarak tanımlanmıştır. Çalışmaya katılan bireyler ağırlık döngüsü yaşayanlar (vaka grubu, n=20) ve ağırlık döngüsü yaşamayanlar (kontrol grubu, n=40) olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Vaka grubundaki bireylerin 6’sının (%30.0) hafif derecede ve 14’ünün (%70.0) ciddi derecede döngüye girdiği belirlenmiştir. Vaka ve kontrol grupları arasında vücut ağırlığı, beden kütle indeksi, bel çevresi, kalça çevresi, bel/kalça oranı, toplam vücut yağı, yağ dokusu kütlesi, yağsız doku kütlesi ve toplam vücut su kütlesi açısından istatistiksel olarak önemli fark bulunurken (p<0.05); ağırlık döngüsü dereceleri açısından gruplar arasında istatistiksel açıdan önemli bir fark saptanmamıştır (p>0.05). Gruplar arasında serum glukoz, total kolesterol, LDL-kolesterol, trigliserit, AST, ALT ve ürik asit değerleri açısından istatistiksel anlamlı bir ilişki saptanırken (p<0.05); HDL-kolesterol, açlık insülini, HOMA-IR ve TSH değerleri açısından gruplar arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0.05). Ağırlık döngü dereceleri ve döngü sayısı ile biyokimyasal parametreler arasında istatistiksel açıdan önemli bir fark belirlenmemiştir (p>0.05). Beck depresyon ölçeğine göre gruplar arasında istatistiksel açıdan önemli bir ilişki saptanmış (p<0.05), ancak döngü dereceleri ile önemli bir ilişkisi bulunamamıştır (p>0.05). Gruplar arasında, günlük enerji, protein, bitkisel protein, yağ, karbonhidrat posa alım ortalaması açısından önemli bir fark saptanmıştır (p<0.05). Gruplar arasında fiziksel aktivite düzeyi açısından istatistiksel olarak önemli bir fark bulunmamıştır (p>0.05). Sonuç olarak, ağırlık döngüsünün antropometrik ölçümler, biyokimyasal parametreler, beslenme ve duygu durumları üzerinde önemli bir etkisinin olduğu belirlenmiş, ancak döngü derecesinin etkinliği tam olarak saptanmamıştır. This study was conducted on 60 female subjects aged 25 – 45 years, who applied to Başkent University Hospital Ümitköy Policlinic Department of Endocrinology between May 2016 and September 2016 for the purpose of determining the frequency and severity of weight cycling in women and their metabolic effetcs. A questionnaire form was used to determine individual characteristics, general and nutritional habits, psychological status and information on weight changes. Nutritional status of the individuals was determined by the frequency of food consumption. As a result of weight changes, weight cycling have been defined intentionally lost two or more times at least 5 kg during the past 10 years and regained the weight. The subjects were divided into groups: those who have weight cycling (the case group, n=20) and do not have weight cycling (the control group, n=40). Of the individuals in the case group, 6 (30.0%) were mild cycler and 14 (70.0%) were severe cycler identified. Between the case and control groups, body weight, body mass index, waist circumference, hip circumference, waist / hip ratio, total body fat, fat mass, fat free mass and total body water mass were statistically significant (p<0.05) when there was no statistically significant difference between the groups in terms of weight cycling ratios (p>0.05). Between the case and control groups, serum glucose, total cholesterol, LDL-cholesterol, triglyceride, AST, ALT and uric acid levels a statistically significant relations (p<0.05), yet HDL-cholesterol, fasting insulin, HOMA-IR and TSH vales were not found to be statistically significant difference (p>0.05). No statistically significant difference was found when the relationship between weight cycling leveles and cycle numbers wew correlated with biochemical parametres (p>0.05). There was a statistically significant relationship between the Beck depression scale and the groups (p<0.05), but there was no significant relationship wtih the weigt cycling levels (p>0.05). There was a significant between the groups in terms of daily mean energy, protein, fat, carbohydrate, vegetable protein and pulp intake (p<0.05). The difference between individual physical activitiy and weight cycling was not statistically significant (p>0.05). As a result, weight cycle were determined to have a significant effect on anthropometric measurements, biochemical parameters, nutrition and psychological status, but the efficacy of weight cycling levels and numbers was no found.Item Özel bir spor merkezine devam eden 18-30 yaş arası bireylerin beslenme durumlarının ve beden algılarının değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2015) Avan, Zeynep; Türker, Perfim F.Bu çalışma 18-30 yaş grubundaki bireylerin beslenme durumları ve alışkanlıkları, fiziksel aktivite düzeyleri ve bedenlerine yönelik algılarını değerlendirmek amacıyla planlanmıştır. Çalışma, Kasım 2014 – Ocak 2015 tarihleri arasında Ankara’nın Çankaya semtindeki özel bir spor merkezi olan Ankara Şehir Kulübü’ ne devam eden yaşları 18-30 yaş arasında olan 100 birey üzerinde yapılmıştır. Çalışmaya katılan bireylerin kişisel özellikleri ve beslenme alışkanlıkları anket formu ile sorgulanmıştır. Bireylerin antropometrik ölçümleri alınmış ve Biyoelektrik Empedans Analizi (BİA) Tanita MC-780 ile vücut kompozisyonları belirlenmiş, beden kütle indeksi (BKİ) hesaplanmıştır. Bireylerin beslenme durumları besin tüketim sıklığı formu ile belirlenmiş; fiziksel aktivite düzeyleri ise Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi (IPAQ-UFAA) kısa formu kullanılarak değerlendirilmiştir. Bireylerin kendi görünüşlerinden memnun olma düzeylerini belirlemek amacıyla ‘Fox Kendini Fiziksel Algılama Envanteri Vücut Çekiciliği Alt Ölçeği‘ ile ‘Beden Bölgelerinden ve Özelliklerinden Hoşnut Olma’ ölçekleri uygulanmıştır. Çalışmaya katılan bireylerin %45’i kadın, %55’i ise erkektir. Bireylerin yaş ortalaması 26.93±2.55 yıldır. BKİ ortalamaları ise sırasıyla kadınlarda 23.42±5.47 kg/m2 erkeklerde ise 26.33±4.16 kg/m2 olarak hesaplanmıştır. Bireylerin cinsiyetler arasında vücut yağ yüzdesi, vücut kas kütlesi ve vücut kas yüzdesi açısından istatistiksel olarak önemli farklılıklar saptanmıştır (p<0.05). Egzersiz yapmadıkları günlerde erkekler kendilerini daha kötü hissederken kadınların egzersiz yapılmadığı günlerde daha az yemek yedikleri saptanmıştır (p<0.05). Cinsiyetler arası beden algısı incelendiğinde, erkek bireylerin genel görünümünden memnuniyeti (3.90±0.57), kadın bireylerinkinden (3.60±0.64) daha yüksek yani hoşnut olduğu istatistiksel olarak önemli bulunmuştur (p<0.05). Cinsiyete göre vücut çekiciliği düzeylerinde ise kadın ve erkek bireyler arasında önemli bir farklılık saptanmamıştır (p>0.05). Bireylerin beden algıları BKİ’ye göre incelendiğinde; şişman erkek bireylerin (3.46±0.64), normal (4.00±0.48) ve hafif şişman (4.01±0.57) erkek bireylerden daha düşük puan aldığı, beden genel görünümünden hoşnut olmadığı saptanmıştır (p<0.05). Kadın bireylerin bedenin genel görünümünden hoşnut olma algısı incelendiğinde, bel/kalça oranı ≥0.85cm’den yüksek olanların bel- kalça oranı <0.85 cm’den düşük olanlara göre istatistiksel açıdan önemli ölçüde daha memnun olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). Minimum aktif olan erkek bireylerin gövde bölgelerinden memnuniyeti (3.77±0.55) kadın bireylere göre (3.34±0.71) daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Sonuç olarak, şişman olan erkek ve kadın bireylerin zayıf, normal ve hafif şişmanlara göre bedenlerinden daha az hoşnut oldukları ve kendilerini çekici bulmadıkları belirlenirken, kadınlara göre erkek bireylerin beden bölgelerinden daha memnun olduğu ve kendilerini daha çekici buldukları saptanmıştır. The aim of this study was to evaluate nutrition status, physical activity levels and body image of individuals attended a private sport center. This study was conducted on 100 individuals between 18 and 30 years who were members of Ankara City Club which was a private sport center in Çankaya region of Ankara city on dates between September 2014 and January 2015. Characteristics and nutrition routines of individuals attending were examined through survey. Participants’ antrophometric measurements were done and body composition was detected with Bioelectrical Impedance Analysis (BİA) Tanita MC/780, body mass index (BMI) is calculated. Participants’ nutritional status was identified by food consumption frequency form; physical activity levels were evaluated by using International Physical Activity Questionnaire (IPAQ) short form. In order to determine body image satisfaction and the perceived body ‘Fox Body Attractiveness Subscale of Physical Self Perception Profile(PSPP)’ and ‘Berscheid,Walster and Bohrnstedt Body Image Questionnaire’ scales were used. 45 percentage of individuals participating in the study are female and 55 percentage of individuals participating in the study are male. The mean age of individuals was 26.93±2.55 years old. The mean of BMI the male and female participants were 23.42±5.47 kg/m2, 26.33±4.16 kg/m2,respectively. A significant statistical difference was detected on participants’ body fat percentage, body muscle mass and body muscle percentage values in comparison between genders (p<0.05). It was observed that males felt themselves worse whereas females ate less food on days without exercise (p<0.05). As inter gender body perception was examined, male individuals’ pleasure of self-appearance (3.90±0.57) was more than the female individuals’ pleasure of self-appearance (3.60±0.64), comes out as more satisfied, which was statistically important (p<0.05). A significant difference were not observed in between male and female participants on levels of body attraction by gender (p>0.05). As individuals’ body image was examined according to BMI; fat vii male individuals (3.46±0.64) got lower points than normal (4.00±0.48) and overweight (4.01±0.57) male individuals, determined displeased with their overall body appearance (p<0.05). Also it was determined on females’ pleasure perception on overall body appearance within gender that, hip/thigh proportion who were higher than 0.85 cm. were more pleased on a statistical basis in comparison to females hip/thigh proportion who were lower than 0.85cm (p<0.05). Minimally active male individuals’ body part pleasure (3.77±0.55) was found on higher levels than female individuals (3.34±0.71) (p<0.05). As a result, it was determined that fat male and female individuals were less satisfied with their bodies, and didn’t think themselves as attractive in comparison to slim, normal and overwight male and female individuals, whereas male individuals were more satisfied with their body parts and find themselves more attractive in comparison with female individuals.