Sağlık Bilimleri Enstitüsü / Health Science Institute

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11727/1393

Browse

Search Results

Now showing 1 - 5 of 5
  • Item
    Fazla kilolu ve obez yetişkin kadınlarda ağırlık kaybının aşırı besin isteği üzerine etkisinin belirlenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Altınkaynak, Büşra; Saka, Mendane
    Bu çalışma, fazla kilolu ve obez yetişkin kadınlarda ağırlık kaybı öncesi ve sonrası dönemde antropometrik ölçümler ile duygu durum değişikliklerinin beslenme ve aşırı besin isteği üzerindeki etkisini belirlemek amacı ile yapılmıştır. Çalışma, Başkent Üniversitesi Tıp ve Sağlık Bilimleri Araştırma Kurulu kararı alındıktan sonraki 3 ay içerisinde Aris İstanbul Güzellik ve Bakım Merkezi’ ne başvuran 25 fazla kilolu veya obez yetişkin kadın ile yürütülmüştür. Bireylerin ilk görüşmede; sosyo-demografik özellikleri, beslenme alışkanlıkları, diyetsel değişiklikleri, gece yeme alışkanlıkları, uyku düzenleri, antropometrik ölçümleri, vücut bileşimleri gibi bilgileri alınmış ve bazı besinlere ne kadar yeme isteği duydukları hakkında bilgi alabilmek için Görsel Analog Skalası (Visual Analogue Scale-VAS) uygulanmıştır. Ayrıca bireylerin üç günlük besin tüketim kaydı alınmış, fiziksel aktivite düzeylerini belirlemek için Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi (kısa form) (IPAQ), Aşırı Besin İsteği Ölçeği (ABİS) ölçeği uygulanmıştır. Bireyin yaşına, cinsiyetine, fiziksel aktivite durumuna, yaşam biçimine ve fizyolojik durumuna göre alacağı enerjinin %55-60’ı karbonhidrat, %12-15’i protein, %25-30’u yağ olacak şekilde sağlıklı beslenme programı düzenlenmiş, diyet tedavisi öncesi ve sonrası ağırlık kaybının, aşırı besin isteği üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla %10 ağırlık kaybı sonrası bu ölçekler tekrarlanmıştır. Çalışmaya katılan kadın bireylerin (n=25) yaş ortalaması 30.4±9.52 yıldır. Bireylerin ağırlık kaybı öncesi ve sonrası ABİS skorları arasındaki fark anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Bireylerin ağırlık kaybı sonrası, öncesine göre; çikolata ve çikolatalı ürünler, kremalı pasta ve pastane ürünleri, cips, gazlı içecekler, fast-food yiyecekler, patates kızartması, makarna-pilav, hamur işleri, çekirdek, dondurma ve meyveye karşı aşırı istek duyma durumlarının azaldığı bulunmuştur (p<0.05). Bireylerin ağırlık kaybı sonrası, öncesine göre enerji (kkal/gün), karbonhidrat (TE%), toplam yağ (TE %) ortalamaları azalırken; protein (TE%) ortalaması artmıştır. Enerji, protein (TE%) ve toplam yağ (TE %) arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (p<0.05). Bireylerin ağırlık kaybı öncesi ve sonrası; A vitamini, E vitamini, niasin, folat, C vitamini, çinko ve bakır alım ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmiştir (p<0.05). Bireylerin ağırlık kaybı öncesi vücut ağırlığı ortalama 86.23±16.45 kg iken, ağırlık kaybı sonrası ortalaması 76.16±14.62 kg olarak gözlenmiştir. Bireylerin ağırlık kaybı öncesi BKİ ortalaması 31.88±5.51 kg/m2 iken, ağırlık kaybı sonrası ortalaması 28.41±4.82 kg/m2 olarak belirlenmiştir. Ağırlık kaybı öncesi ABİS skoru ile enerji arasında pozitif yönlü anlamlı ilişki belirlenmiştir (p<0.05). Ağrılık kaybı öncesi enerjinin proteinden gelen oranı ile ABİS skoru arasında negatif yönlü önemli bir ilişki belirlenmiştir (p<0.05). Ağırlık kaybı sonrası ABİS skoru ile enerjinin yağdan ve doymuş yağ asidinden gelen oranı ile arasında pozitif yönlü anlamlı ilişki saptanmıştır (p<0.05). Ağırlık kaybı sonrası ABİS skoru ile posa (g) ile arasında negatif yönlü istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmuştur (p<0.05). Ağırlık kaybı sonrası ABİS skoru ile folat ve demir arasında negatif yönlü önemli bir ilişki belirlenirken (p<0.05); ağırlık kaybı öncesi ve sonrası ABİS skoru ile diğer vitamin ve mineraller arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmemiştir (p>0.05). Bireylerin boy uzunluğu, vücut ağırlığı, BKİ, vücut yağı yüzdesi, kas dokusu, yağ dokusu, vücut suyu, bel çevresi, kalça çevresi, bel/kalça oranı, bel/boy oranı ile ABİS skoru (önce) ve ABİS skoru (sonra) arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki gözlenmemiştir (p>0.05). Obez bireylerin tıbbi beslenme tedavisi planlanırken; geçmiş beslenme alışkanlıkları, daha önce diyet tedavisi uygulayıp uygulamadığı, ailesinde şişman birey bulunup bulunmadığı, çalışma koşulları ve uyku düzeni sorgulanmalı; besin ögesi yetersizlikleri, bazı besinlere aşırı istek duyma gibi durumları dikkate alınmalıdır. Sonuç olarak obez bireylerde ağırlık kaybı ile bireylerin yaşam kalitesinde, antropometrik ölçümlerinde ve aşırı besin isteği skorlarında düzelme belirlenmiştir. The aim of this study was to determine the effect of mood changes for overweight and obese adult female subjects, on nutrition decisions and change in the desire for excessive nutrient consumption before and after weight loss. The study was conducted within the three months after the Başkent University Medicine and Health Sciences Research Board decision was taken, with 25 overweight or obese adult females who were applied to Aris İstanbul Güzellik ve Bakım Merkezi. At the first meeting, information has been taken about the individuals social characteristics, nutrition habits, dietary changes, habits of late night eating, sleep patterns, anthropometric measures and body compositions. Visual Analogue Scale was applied to gain an understanding about how much they got the desire to consume some specific foods. Therefore, three day nutrition consumption data was taken from the individuals. To determine the physical activity level of individuals, International Pyhsical Activity Query (IPAC) and the Food Craving Questionnaire (FCQ) scale applied. According to age, gender, physical activity situation, lifestyle and physiological situation of the individual, the energy to be taken by healty nutrition program was decided to contain 55-60% carbonhydrate, 12-15% protein and 25-30% fat. To evaluate the effect of the excessive food craving before and after the diet, those scales were repeated after 10% weight loss of individuals. The mean age of the participants (n=25) was 30.4±9.52. There is a statistically meaningful difference between the average FCQ scores of the individuals before and after the weight loss (p<0.05). After the weight loss, individuals’ craving situtations decreased for chocolate and chocolate products, cake and bakery products, potato chips, soda, fast-foods, fries, pasta-rice, pastry, ice cream and fruits, has statistically meaningful difference (p<0.05). After the weight loss, individuals’ means of energy (kcal/day) carbonhydrate (TE %) total fat (TE %) decreased; protein (TE %) increased. There is a statistically meaningful difference between energy (kcal/day), carbonhydrate (TE %), protein (TE %), total fat (TE %) (p<0.05). There is a statistically meaningful difference between the means of vitamin A, vitamin E, niasin, folic asid, vitamin C, zinc and copper values before and after the weight loss (p<0.05). Before the weight loss, the mean of body weight was calculated 86.23±16.45 kg; after the weight loss, the mean of body weight was calculated 76.16±14.62 kg. Before the weight loss, the mean of BMI was calculated 31.88±5.51 kg/m2, . Before the weight loss, the mean of BMI was calculated 28.41±4.82 kg/m2. Before the weight loss, there was a positive correlation and statistically significant between energy and FCQ scores (p<0.05). Before the weight loss, there was a positive correlation and statistically significant between protein (TE %) and FCQ scores (p<0.05). After the weight loss, there was a positive correlation and statistically significant between total fat (TE %), total saturated fatty acid and FCQ scores (p<0.05). After the weight loss, there was a negative correlation and statistically significant between sediment and FCQ scores (p<0.05). After the weight loss, there was a negative correlation and statistically significant between folic acid, iron and FCQ scores (p<0.05); before and after the weight loss, there was not any correlation and statistically significant between other vitamins, minerals and FCQ scores (p>0.05). There was not any correlation between individuals means of height, weight, BMI, total body fat ratio, total body muscle, total body water, waist circumference, hip circumference, waist/hip circumference waist/height circumference with FCQ scores(before) and FCQ scores(after) (p>0.05). To conclude all of these results, while medical nutrition treatments were applied to obese individuals, the past nutrition habits, family members who were obese, working conditions and sleep patterns of those individuals must be taken into attention. If we put it in a nut shell, weight losses make improvements in life quality according to anthrophometric measures of the obese individuals. As a result, after the weight loss, there were some improvements observed about life quality and anthrophometric measures for obese individuals.
  • Thumbnail Image
    Item
    Ağırlık kontrolü ve beslenme eğitiminin erektil disfonksiyon tedavisinde öneminin belirlenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2018) Yıldırım Karacanoğlu, Elif; Ercan, Aydan
    Çalışmanın amacı; Erektil Disfonksiyonun (ED) etiyolojisi ve tedavisinde beslenme ve vücut ağırlık kontrolünün yeri ve önemini araştırmaktır. Çalışmaya Hisar Hospital Üroloji polikliniğine başvuran ve ED tanısı almış 24-66 yaşları arasında, 54 gönüllü hasta dahil edilmiştir. Hastalar doktor muayenesinin ardından, belirlenen biyokimyasallar analizleri yaptırmış, ardından araştırmacıya yönlendirilmiş ve beslenme eğitimi verilmiştir. Toplamda 2 aylık süre içinde 3 defa görüşmeye alınan hastaların her görüşmede antropometrik ölçümleri ve kan basıncı ölçümleri yapılmıştır. Çalışmanın başında ve sonunda biyokimyasal analizleri, İİEF (Uluslararası Erektil Fonksiyon İndeksi) anketi ve besin tüketim sıklık anketi tekrarlanmıştır. Hastaların yaş ortalaması 41.87 yıl olup, çoğu lise (%38.9) ve üniversite (%57.4) mezunudur. ED ile birlikte görülen diğer hastalıklar; Diyabet % 17.5, Hipertansiyon % 12.6, Hiperlipidemi % 19.4, Hepatosteatoz % 5.8 olarak saptanmıştır. Hastaların % 85.2’ si haftada 150 dakikadan az egzersiz yapmaktadır. İki besin tüketim sıklığı ortalamalarının farkına göre; enerji, protein, yağ, karbonhidrat, doymuş yağ asitleri ve sodyum alımı 40 yaş ve altı grupta anlamlı azalmıştır. Kırk yaş üzeri grupta, enerji, protein, yağ, karbonhidrat ve ürik asit düzeylerinde görülen azalma istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). BKİ ortalaması başlangıçta 40 yaş ve altı için 30,3±4,2 kg/m2, 40 yaş üzeri için 31,4±5,1 kg/m2olarak hesaplanmıştır. Çalışmanın sonunda ise sırasıyla 29,2±3,9 kg/m2 ve 30,3±4,6 kg/m2 olarak hesaplanmıştır ve çalışmanın başı ve sonu arasındaki fark istatistiksel olarak önemli bulunmuştur (p<0.05). Biyokimyasal analiz sonuçlarında görülen değişiklikler; 40 yaş ve üzeri bireylerde Total testesteron (T) ve 40 yaş altı bireylerde Serbest Testesteron (Serbest T) değerinde görülen artış istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. HDL kolesterol (K) değerinde artış, Total K, LDL K, HbA1c ve HOMA IR’ te görülen azalma tüm yaş gruplarında istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. İİEF 1. ve 2. değerlendirme sonuçları arasında, 30-39 yaş (p=0,020) ve 40-49 yaş (p=0,014) gruplarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır. Antropometrik ölçümler ile İİEF skoru arasında pozitif bir ilişki saptanmış olmakla beraber istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. Diyabet, kardiyovasküler hastalıklar ve obezitenin dolaşımı etkileyerek birçok hastalığa yol açtığı bilinmektedir. Ağırlık kaybı ve beslenme eğitiminin de bu rahatsızlıklarda olduğu gibi erkek cinsel sağlığında da düzeltici etkileri kanıtlanmaya çalışılmıştır. The aim of the study was to determine the position and the importance of nutrition and body weight control in etiology and treatment of erectile dysfunction. Fifty four patients, between 24-66 years age all diagnosed as erectile dysfunction are included in the study who applied to Hisar Hospital Urology Clinic. After medicaal examination and taken blood determined biochemical parameters analysis all patients referred to the dietitian and nutritional education was given. The anthropometric and blood pressure measurements of the patients, who were interviewed 3 times in total within 2 months, were made at each visit. Blood biochemical parameters, IIEF (International Erectile Function Index) and food frequency questionaire were analyzed in the beginning and at the end of the study. The mean age of the patients was 41.87 years, and most of them were high school (38.9%) and university (57.4%) graduates. The frequency of comorbidities were; Diabetes 17.5 %, Hypertension 12,6 %, Hyperlipidemia 19,4 % and Hepatosteatosis 5,8 %. The 85,2 % of the patients were doing exercises lower than 150 hours a week. According to the difference in average of the 2 food consumption frequency; the intake of dietary energy, protein, fat, carbohydrate, saturated fatty acids and sodium intake were significantly decreased in 40 years and younger age patients group. The decrease in dietary energy, protein, fat, carbohydrate levels are found statistically significant in older than 40 years age patient group. At the beginning of the study, the BMI average was calculated as 30,3±4,2 kg/m2 for 40 years and younger age patients and 31,4±5,1 kg/m2 for 40 and older age patients. At the end of the study the mean values of BMI were as 29,2±3,9 kg/m2 ve 30,26±4,65 kg/m2, found statistically significant. According to the changes among biochemical parameters, Total T (Testesteron) levels were increased in 40 and older age group and Free Testesteron levels in under 40 years age group found statistically significant. The increase in HDL Cholesterol (C) and decrease in Total C, LDL C, HbA1c and Homa IR are found statistically significant in all age groups. There was no statistically significant differance of first and second evaluation of IIEF values between 30-39 age (p=0,020) and 40-49 age (p=0,014). Although there was a positive corelation is found between antropometric measurement and IIEF score but it was not stastically significant. It is known that diabetes, cardiovascular diseases and obesity cause many diseases by affecting circulation. It was tried to prove the corrective effects of weight loss and dietetics in male sexual health as in these disorders.
  • Thumbnail Image
    Item
    Obez bireylerde ağırlık kaybı ile antropometrik ölçümler, bazı biyokimyasal bulgular ve yaşam kalitesi arasındaki ilişkisinin belirlenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2016) Güçlü, Leyla Pınar; Saka, Mendane
    Bu çalışma, obez bireylerde ağırlık kaybı ile antropometrik ölçümler, bazı biyokimyasal bulgular ve yaşam kalitesindeki değişimi belirlemek amacı ile yapılmıştır. Çalışma, Bozüyük Devlet Hastanesi Beslenme ve Diyet Polikliniği’ne Mart 2015- Mayıs 2015 tarihleri arasında başvuran 19-64 yaş arası obez 22 kadın birey ile gerçekleşmiştir. Bireylerin ilk görüşmede; demografik özellikleri, beslenme alışkanlıkları sorgulanmış, antropometrik ölçümleri alınmış, vücut bileşimleri ve fiziksel aktivite düzeyleri belirlenmiş, biyokimyasal parametreleri analiz edilmiş ve Short Form-36 (SF-36) yaşam kalitesi ölçeği uygulanmıştır. İlk görüşme sonrasında her bireye özgü ağırlık kaybı programı geliştirilmiş ve beslenme eğitimi verilmiştir. Çalışma süresince (6 hafta) bireylerin 2 haftada bir kontrollere gelmesi istenmiş ve bu kontrollerde vücut ağırlığı, bel çevresi, kalça çevresi, bel/kalça oranlarındaki değişimler kaydedilmiştir. 6 hafta sonunda ise bireylerde ağırlık kaybının etkilerini belirlemek amacı ile bireylerin antropometrik ölçümleri, vücut bileşimleri ile birlikte biyokimyasal parametreleri ve SF-36 yaşam kalitesi ölçeği tekrarlanmıştır. Çalışmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 39.8±10.0 yıl olarak belirlenmiştir. Ağırlık kaybı öncesi bireylerin vücut ağırlığı ortalaması 89.8±18.4 kg, boy uzunluğu ortalaması 160.0±10.25 cm ve BKİ ortalaması ise 34.1±8.0 kg/m2 olarak saptanmıştır. Bireylerin %68.2’sinin ailelerinde şişman birey olduğu, %86.4’ünün düzenli olarak fiziksel aktivite yapmadığı belirlenmiştir. Bireylerin ağırlık kaybı sonrası vücut ağırlık ortalaması 89.8±18.4 kg’dan 84.5±17.3 kg’a istatistiksel olarak anlamlı bir düşüş göstermiştir (p<0.001). Çalışma öncesi 34.1±8.0 kg/m2olan BKİ ortalaması ağırlık kaybı sonrasında 32.4±6.9 kg/m2’ye düşmüştür ve bu düşüş istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.001). Ağırlık kaybı ile birlikte vücut bileşiminde (vücut yağ kütlesi, vücut yağ yüzdesi) diyet öncesine göre istatistiksel olarak anlamlı bir azalma olduğu saptanmıştır (p<0.001, p<0.01). Bireylere ilişkin biyokimyasal bulgular, ağırlık kaybı programı öncesi ve sonrasında karşılaştırıldığında serum trigliserit (113.0±110.0 mg/dl, 104.5±68.5 mg/dl), kolesterol (191.4±36.6 mg/dl’den 181.3±34.0 mg/dl) ve C-reaktif protein (4.7±7.3 mg/L den 3.05±6.9 mg/L) düzeylerindeki düşüşlerin istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlenmiştir (p<0.01,p<0.05, p<0.01). Bireylerin diyet sonrasında yaşam kalitesindeki değişiklikler değerlendirildiğinde fiziksel sağlık özet skoru diyet sonrasında istatistiksel olarak anlamlı bir artış göstermiştir (p<0.001). Ancak mental sağlık özet skorunda diyet öncesi ve sonrasındaki farklılık istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0.05). Çalışmada bireylerin yaşam kalitesi ile bazı parametreler arasındaki ilişki araştırılmıştır. Bireylerin ağırlık kaybı öncesi fiziksel sağlık skoru ile ana öğün sayısı arasında pozitif, ara öğün sayısı ile ise negatif bir ilişki olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Ağırlık kaybı sonrasında ise fiziksel sağlık özet skoru ile ailedeki birey sayısı arasında negatif yönde (p<0.01), mental sağlık özet skoru ile ana öğün sayısı arasında pozitif bir ilişki saptanmıştır (p<0.01).Bireylerin günlük aldıkları protein miktarı ile ağırlık kaybı arasında pozitif yönde bir korelasyon saptanmıştır (p<0.01). Sonuç olarak obez bireylerde ağırlık kaybı ile bireylerin yaşam kalitesinde, antropometrik ölçümlerinde ve biyokimyasal parametrelerinde iyileşme sağlanmıştır. This study is proposed to define the differences between weight loss with anthropometric measurements, quality of life and some biochemical parameters in obese individuals. This was applied to 22 female individuals who are obese between the age of 19-64 in Bozüyük Public Hospital Nutrition and Dietetics Clinics. In first meeting, individuals’ demographical features, nutrition habits were examined and anthropometric measurements, physical activity levels were defined, biochemical parameters were analyzed, SF-36 life quality scale containing 8 sub-score was applied. After the first meeting, their weight loss diet program and nutrition education was given to the individuals. Individuals were asked to come to a control that checks an individual's body weight, waist circumference, hip circumference and waist / hip ratio were recorded changes in 2 weeks. At the end of 6 weeks, to determine the effects of weight loss, anthropometric measurements, body composition, biochemical tests and SF-36 quality of life scale were repeated. The average age of the participants was defined 39.8±10.0 year. It was defined that the average body weight of individuals before diet was 89.8±18.4 kg, the average body length of the participants was 160.0±10.25 cm and the BMI mean was 34.1±8.0 kg/m2. While 68.2% of individuals had over weighted individuals in their family, 86.4% of them weren’t performing physical activity. A statistical meaningful reduce was defined on average body weight from 89.8±18.4 kg to 84.5±17.3 kg (p<0.001). According to BMI, while pre-diet BMI mean was 34.1±8.0 kg/m2, after the diet BMI was decreased 32.4±6.9 kg/m2, also this decrease was statistically meaningful. There were statistically meaningful differences on Individuals’ body composition measurements after diet. The fat mass of individuals was decreased statistically according to the pre-diet fat mass (p<0.001, p<0.01). Individuals’ after diet blood triglycerides level average was decreased from 113.0±110.0 mg/dl to 104.5±68.5 mg/dl, the blood cholesterol level was decreased from 191.4±36.6 mg/dl to 181.3±34.0 mg/dl and the blood C-reactive protein level, which defines the inflammation, was decreased from 4.7±7.3 mg/L to 3.05±6.9 mg/L, also these reduce were statistically meaningful (p<0.01, p<0.05, p<0.01). When the life quality of individuals was examined, there was meaningful increment (p<0.001). On the contrary, the mental health summary score between pre-diet and after diet wasn’t meaningful statistically (p>0.05). In this study, the correlation between the life quality and some parameters was examined. Between the pre-diet physical health summary score of individuals and individual number in the family, there was a negative correlation (p<0.01). Besides, a negative correlation was defined between meal number and the physical health score (p<0.05). Between mental health score and main meal number, there was a positive correlation (p<0.01). Also the protein amount that individuals take and weight loss was correlated positively (p<0.01). Finally, with the help of weight loss, there was a significant improvement on life quality, anthropometric measurements and biochemical parameters.
  • Thumbnail Image
    Item
    Prolaktin aktinomalı bireylerde zayıflama diyetlerinin bazı biyokimyasal parametrelere ve antropometrik ölçümlere etkisi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimler Enstitüsü, 2016) Sezer, Esen; Kızıltan, Gül
    Bu çalışma, prolaktinomalı bireylerdeki ağırlık kaybının, hastaların bazı biyokimyasal parametrelerine ve antropometrik ölçümlerine etkilerini belirlemek ve hastalarda tıbbi tedaviye ek olarak uygulanan zayıflama diyetinin, metabolik profil üzerindeki etkinliğini değerlendirmek amaçlarıyla yapılmıştır. Araştırma, Eylül 2014-Ağustos 2015 tarihleri arasında Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi Endokrin ve Metabolizma Hastalıkları polikliniğine başvuran yeni mikroprolaktinoma tanısını almış 20-64 yaş arası hafif şişman ve obez 22 kadın hasta üzerinde yürütülmüştür. Bu 22 hastadan zayıflama diyeti uygulamayı kabul eden 11’i rastgele seçilerek çalışma grubunu, geriye kalan 11’i ise kontrol grubunu oluşturmuştur. Çalışma grubunda bulunan hastalara, başlangıçtaki vücut ağırlıklarının en az %5’ini kaybetmeyi hedefleyen üç aylık zayıflama diyeti planlanmış ve uygulanmıştır. Her iki grubun vücut analizleri, antropometrik ve biyokimyasal ölçümleri çalışmanın başlangıcında ve üç ayın sonunda yapılmıştır. Çalışma grubundaki bireylerin vücut ağırlıklarının ortalamaları çalışmanın başlangıcında 85.5±17.34 kg iken, üç ay sonra yapılan ölçümde 78.0±15.94 kg olarak saptanmıştır (p<0.05). Kontrol grubunun vücut ağırlığı ortalamaları farkı istatistiksel açıdan önemli bulunmamıştır (p>0.05). Çalışma grubunda vücut yağ yüzdesi farkı istatistiksel açıdan önemli bulunmuştur (p<0.05). Her iki grupta da başlangıç ve son serum prolaktin düzey ortalamaları arasındaki fark istatistiksel açıdan önemli bulunmuştur (p<0.05). Gruplar arasındaki ilk ölçümler karşılaştırıldığında ise, istatistiksel açıdan önemli bir sonuç bulunmazken (p>0.05), üçüncü ayın sonunda serum prolaktin düzey ortalamaları arasındaki fark istatistiksel açıdan önemli bulunmuştur (p<0.05). Çalışma grubundaki bireylerin serum TSH düzeylerinin ortalaması 2.0±0.70 μIU/L’den 1.5±0.62 μIU/L’ye düşmüş ve bu azalma istatistiksel açıdan önemli bulunmuştur (p<0.05). Kontrol grubundaki azalma ise istatistiksel açıdan önemli bulunmamıştır (p>0.05). Çalışma grubunun çalışma başlangıcındaki serum leptin ortalaması 16.1±8.86 ng/dL iken, üçüncü ayın sonunda yapılan ölçümde 9.7±5.79 ng/dL olarak bulunmuştur (p<0.05). Kontrol grubunda gözlemlenen azalma ise istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır (p>0.05). Çalışma grubundaki bireylerin serum trigliserit düzeylerinin ortalaması 123.1±50.10 mg/dL’den 95.1±42.45 mg/dL’ye düşmüş, bu azalma istatistiksel açıdan önemli bulunmuştur (p<0.05). Her iki grupta da serum toplam kolesterol düzeylerinde istatistiksel açıdan önemli bir azalma saptanmıştır (p<0.05). Serum leptin ve prolaktin düzeyleri arasında, hem çalışma grubunda, hem de kontrol grubunda istatistiksel açıdan önemli bir ilişki saptanmamıştır (p>0.05). Hem çalışma hem de kontrol grubunda bel çevresi ölçümleri ve HOMA-IR değerleri arasında pozitif yönde ve istatistiksel açıdan önemli bir ilişki saptanmıştır (p<0.05). Kontrol grubunun serum leptin düzeyleri ile bel/boy oranı ve vücut yağ yüzdesi arasında pozitif yönde ve istatistiksel açıdan önemli bir ilişki saptanmıştır (p<0.05). Çalışma grubunda serum açlık insülin düzeyi ile trigliserit düzeyleri ve serum HOMA-IR değerleri arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmuştur (p<0.05). Kontrol grubunda serum açlık insülin düzeyleri ile leptin düzeyleri ve HOMA-IR değerleri arasında pozitif; serum HDL-kolesterol ile TSH düzeyleri arasında negatif yönde bir ilişki saptanmıştır (p<0.05). Sonuç olarak; prolaktinomanın tıbbi tedavisine ek olarak uygulanan zayıflama diyeti hiperprolaktinemiyi daha kısa sürede iyileştirdiği gözlemlenmiş ve vücut ağırlığındaki azalmanın metabolik profil üzerine olumlu etkiler yarattığı belirlenmiştir. The aim of the present study were to determine effect of weight loss on some biochemical parameters and anthropometric measurements in prolactinomas patients and to evaluate the effectiveness of applied to weight loss diet on metabolic profile in addition to medical treatment. The study was conducted at Baskent University Hospital of Endocrinology and Metabolic Diseases between 2014 September and 2015 August on newly diagnosed with overweight or obese 22 microprolactinomas women aged between 20-64 years old. Eleven of 22 patients randomly selected from study group, the remaining 11 patients constituted the control group. Weight loss diets which aims to losing at least 5% of initial body weight, have been planned and applied for 3 months. Both of groups’ body analysis, anthropometric and biochemical measurements were made at the beginning of the study and end of the 3 months. While the mean of body weight of individuals at the begining of this study in study group was 85.5 ± 17:34 kg, the measurements was found 78.0 ± 15.94 kg after 3 months period (p<0.05). The mean body weight of the control group showed no statistically significant differences (p>0.05). Body fat percentage difference was statistically significant in the study group (p <0.05). In both of groups, the difference of mean serum prolactin levels were statistically significant (p<0.05). Compared to the first measurements between groups, there was no statistically significant results (p>0.05); there was a significant difference in the mean serum prolactin levels was found between last measurements (p<0.05). Serum TSH levels decreased from 2.0±0.70 μIU/L to 1.5±0.62 μIU/L in study group (p <0.05). There was no difference in serum TSH levels in control groups. There was a significant decrease in mean serum leptin levels from 16.1±8.86 ng/dL to 9.7±5.79 ng/dL in study groups. There was no statistically significant difference in serum leptin levels in control groups. Serum triglyceride levels decreased from 123.1±50.10 mg/dL to 95.1±42.45 mg/dL in study group (p<0.05). In both groups there were significant decreases in mean serum total cholesterol levels (p<0.05). There were no statistically significant correlations between serum leptin and prolactin levels in both groups (p>0.05). In both groups there was a positive no statistically significant correlations between waist circumference and HOMA-IR values (p<0.05); there was a positive and significant correlations between serum leptin levels, HOMA-IR values and fasting insulin levels in control groups (p<0.05). There was a negative and significant correlation between serum HDL-cholesterol and TSH levels (p<0.05). As a conclusion, we observed, in addition to medical teratment, to apply weight loss diets improves hyperprolactinemia more quickly and the reduction in body weight makes positive effects on the metabolic profiles of patients.
  • Thumbnail Image
    Item
    Özel bir zayıflama merkezine devam eden yetişkin kadınlarda sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının ağırlık kaybına yansımasının değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimler Enstitüsü, 2016) Alemdar, Selen; Aksoydan, Emine
    Bu çalışma, özel bir zayıflama merkezine gelen yetişkin kadınlarda sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının ağırlık kaybına yansımasının değerlendirilmesi amacı ile yapılmıştır. Çalışma, 01 Aralık 2015-01 Ocak 2016 tarihleri arasında Ankara'nın Ümitköy semtinde bulunan özel bir zayıflama merkezine devam eden, gönüllü olarak çalışmaya katılmayı kabul eden toplam 110 yetişkin kadının katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya 20-64 yaş arasında, izlemlerine düzenli olarak gelen ve gebe olmayan kadın danışanlar dahil edilmiştir. Çalışmaya katılanların kişisel özellikleri ve beslenme alışkanlıkları anket formu ile sorgulanmış, antropometrik ölçümleri alınmış ve Biyoelektrik Empedans Analizi (BİA) ile vücut kompozisyonları belirlenmiştir. Beslenme durumları besin tüketim sıklığı formu ile belirlenmiş, fiziksel aktivite düzeyleri ise Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi (IPAQ-UFAA) kısa formu kullanılarak değerlendirilmiştir. Sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını belirlemek amacı ile 52 sorudan oluşan Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği II (SYBDÖ II) uygulanmıştır. İlk izlemden bir ay sonra ağırlık kaybını saptamak amacı ile antropometrik ölçümleri tekrarlanmıştır. Çalışmaya katılan kadınların yaş ortalaması 36,19 ± 10,06 yıldır. Katılımcıların ilk ölçümlerinde vücut ağırlık ortalamaları 75,62±13,52 kg, BKI ortalamaları 28,59±5,40 kg/m², vücut yağ yüzdesi ortalamaları 0,37±0,06 bel/kalça oranı ortalamaları 79±0,08 ve bel/ boy oranı ortalamaları 0,54±0,08 olarak belirlenmiştir. İlk ölçümler ile bir ay sonra alınan ölçümler arası farklar istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05). Katılımcıların, SYBDÖ II toplam puan ortalamasının 129,47±26,77, alınan en düşük puanın 71, en yüksek puanın ise 193 olduğu, alt ölçek gruplarından alınan ortalama puanların ise en yüksekten en düşüğe doğru sıralandığında; sıralamanın kendini gerçekleştirme (26,91±4,26), kişiler arası destek (26,77±34,32), beslenme (22,08±4,36), sağlık sorumluluğu (19,05±4,31), stres yönetimi (18,83±4,16) ve egzersiz (15,83±5,36) şeklinde olduğu görülmüştür. Yaş, eğitim durumu, meslek, sağlık kontrolü yaptırma sıklığı, sigara kullanımı, dışarıda yemek yeme sıklığı ve sağlıklı beslenmeye ilişkin düşüncelerin SYBDÖ II ve beslenme alt ölçeği puan ortalaması ile ilişkisi istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (p<0,05). Fiziksel olarak inaktif, minimum aktif, çok aktif bireyler ile SYBDÖ II puan ortalaması arasında anlamlı ilişki yoktur (p>0,05). Katılımcıların başlangıç ve sonraki ağırlıklarının farkı ile demografik özellikler, tanısı konan hastalık varlığı, öğün atlama ve ara öğün tüketme durumu arasında, istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır (p>0,05). Bel-kalça oranı ile ağırlık kaybı yüzdesi arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05). SYBDÖ II'den elde edilen puanlar ile ağırlık kaybı arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır (p>0,05). Sonuç olarak, sağlıklı yaşam biçimi davranışları ile ağırlık kaybı arasında ilişki gözlenmemiştir. Sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının önemi vurgulanmalı ve günlük hayatta uygulanmasına destek olunmalıdır. This study has been under taken to evaluate the affects of healthy life behaviours on weight loss for adult females attending a weight loss consultancy center. The participants of study covered 110 adult women who voluntarily participated in the study while attending a weight loss consultancy center in Ümitköy district of Ankara between1 December 2015 and 1 January 2016. The population constitutes of nonpregnant women between 20-64 ages who regularly attended their follow-ups. The participants’ personal characteristics and dietary habits were inquired with a questionnaire they filled in; also their antropometric measurements were done and then their body compositions have been determined with Bioelectric Impedans Analysis (BIA). The participants’ dietary habit status were determined by feed frequency questionnaire form and their physical activity levels were evaluated by International Physical Activity Questionnaire (IPAQ) short form. Healthy Lifesytle Behaviors Scale (HLSB II) consisting of 52 questions has been applied to the participants to determine their healthy life behaviours. One month after the initial appointment, the antropometric measurements of the participants were repeated to determine their weight loss amounts. The mean age of participants was 36,19 ± 10,06 years. According to the initial measurement, the mean weight of the participants was 75,62±13,52 kg, the mean of their body mass index (BMI) was 28,59±5,40 kg/m², the mean of their body fat index was 0,37±0,06, the mean of their waist to hip ratio was 79±0,08 and the mean of their waist to height ratio was 0,54±0,08. The difference between the initial measurements and the following one was found to be statistically significant (p<0,05). The participants’ mean total score in HLSB II was determined as 129,47±26,77 and the lowest score was 71 while the highest score was 193. When the mean score of subscale groups were sorted in descending order, it has been observed the rankings were as follows: self-actualization (26,91±4,26), inter-support among individuals (26,77±34,32), diet (22,08±4,36), health consciousness (19,05±4,31), stress management (18,83±4,16) and exercise (15,83±5,36). It was observed that the relationship between age, education level, occupation, frequency of check-ups, smoking, frequency of eating out and thoughts about healthy diet and the average of scores in HLSB II and nutrition subscale were statistically significant (p<0,05). There was not relationship between physically inactive, minimally active, very active individuals and the mean score of HLBS II (p>0,05). There was not also statistically significant relationship between the weight difference of participants’ initial and following measurement and their demographic characteristics, the existence of diagnosed illnesses, habits for skipping meals and consumption of snack meal (p>0,05). The relationship between weight loss percentage and waist to hip ratios were determined as statistically significant (p<0,05). There was not statistically significant relationships between the weight loss percentage and HLSB II scores (p>0,05). Consequently, it has been observed that relying on the healthy life behaviours does not affect the individuals’weight loss amounts. It should be emphasized the importance of healthy life behaviours and also its application needs to be supported among individuals’daily lives.