Başkent Üniversitesi Yayınları

Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11727/13092

Browse

Search Results

Now showing 1 - 10 of 111
  • Item
    YAŞLILIK, ÖLÜM VE YALNIZLIK: GÜLTEN AKIN ŞİİRLERİNDE ELİAS’IN SOSYOLOJİK OKUMASI
    (Başkent Üniversitesi, 2025-08-29) Özcan,Emre; Şeker,Aziz
    Bu çalışmada, Gülten Akın’ın şiirlerindeki yaşlılık, yalnızlık ve ölüm temaları Norbert Elias’ın sosyolojik düşüncesi bağlamında ele almaktadır. Özellikle Elias’ın Uygarlık Süreci ile Ölmekte Olanların Yalnızlığı adlı eserlerinden hareketle, yaşlanma sürecinin toplumsal dönüşümlerle birlikte tarihsel-kültürel olarak nasıl biçimlendiği incelenmiştir. Elias, günümüz uygarlık basamağında bireyselleşmenin vazgeçilmez hale geldiğini ve bu sürecin yaşlıları toplumsal bağlardan ve kamusal alandan uzaklaştırarak, öz-denetime dayalı olarak yalnızlaştırdığını savunur. Gülten Akın’ın şiirlerinde ise yaşlılık, yalnızlık ve ölüm duygusu hem zaman algısıyla ilişkili biçimde bireysel bir kırılganlığın hem de toplumsal izolasyonun sonucu şeklinde betimlenir. Özellikle kadın öznelliğiyle şekillenen şiirlerinde yaşlılık, bedensel bir dönüşüm ve toplumsal yalnızlaşma olarak görünürlük kazanır. Bu doğrultuda Akın’ın şiirleri Elias’ın kuramıyla birlikte okunduğunda, toplumsal ilişkilerin birey üzerindeki etkisi, yaşamın son evrelerine dair sosyolojik bir duyarlılıkla yeniden yorumlanır. Çalışmada Akın’ın çeşitli şiirlerinden yapılan tematik çözümlemeler aracılığıyla, Elias’ın yaşlılık sosyolojisine dair ortaya koyduğu çözümlemeler aktarılmış; şiirsel anlatımın sosyolojik sezgiyle nasıl örtüştüğü gösterilmiştir. Sonuç olarak, Gülten Akın’ın şiirlerinde yaşlılık ve ölüm bireysel bir gerçeklik olmakla birlikte aynı zamanda modernitenin birey üzerindeki etkilerini görünür kılan sosyolojik bir izdüşüm olarak da değerlendirilmektedir.
  • Item
    İnfertilitenin Psikososyal Etkileri Ve Sağlık Profesyonellerinin Kanıt Temelli Yaklaşımları
    (Başkent Üniversitesi, 2025-08-29) Karademir,Saadet; Koç,Emine; Başgöl,Şükran
    İnfertilite, yalnızca üreme sağlığıyla ilgili bir durum değil, bireylerin psikolojik ve sosyal yaşamlarını derinden etkileyen bir deneyimdir. Çiftlerin yaşadığı stres, kayıp ve stigma gibi psikososyal durumlar, tedavi süreçlerini ve yaşam kalitelerini önemli ölçüde etkileyebilir. İnfertilite süreci, bireylerde anksiyete, depresyon ve duygusal bozukluklar gibi psikolojik sorunlara neden olabilir. Ayrıca, çocuk sahibi olamama durumu kayıp ve yas süreciyle ilişkilidir ve bireylerde derin bir boşluk ve üzüntü hissine yol açabilir. Bu süreç, sosyal izolasyon ve özsaygı kaybına neden olarak bireylerin psikososyal iyi oluşunu olumsuz etkileyebilir. Toplumda çocuk sahibi olmanın kültürel açıdan önemli bir beklenti olarak görülmesi, infertilite yaşayan bireyler üzerinde psikolojik baskı oluşturabilmektedir. Özellikle kadınlar, toplum baskısı nedeniyle kendilerini eksik hissedebilir ve bu durum depresyonu artırabilir. Sağlık profesyonellerinin, bu psikososyal etkileri fark etmeleri ve bireylere duygusal destek sağlamaları önemlidir. Kanıt temelli yaklaşımlar, sağlık profesyonellerinin infertilite tedavisinde yalnızca fiziksel sağlıkla değil, psikososyal sağlıkla da ilgilenmelerini gerektirir. Bu derlemede, infertilitenin psikososyal etkileri ve sağlık profesyonellerinin kanıt temelli yaklaşımları sunulmuştur.
  • Item
    Lise Öğrencilerinin Gürültü Algılarının Değerlendirilmesi ve Gürültüye Yönelik Tutumlarının İncelenmesi: Kesitsel Araştırma
    (Başkent Üniversitesi, 2025-04-25) Özmen,Kübra; Çeneci,Ömer Talha; Sinmeç,Can
    Amaç: Mesleki gürültüye yönelik yasa ve düzenlemeler mevcutken, çocuk ve ergenleri maruz kaldıkları gürültüden koruyacak herhangi bir yasa bulunmamaktadır. İşitme sağlığı açısından risk grubu haline gelen ergenlerin ilerleyen yaşlarda işitme sağlığı ile ilgili ciddi kalıcı problemler yaşama olasılıkları göz önünde bulundurularak lise öğrencilerinin gürültüye yönelik tutumlarının araştırılması önem arz etmektedir. Bu çalışmada lise öğrencilerinin gürültü algıları ile gürültüye yönelik tutumlarının incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışma, toplam 1008 lise öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmada, gürültüye yönelik tutumları belirlemek için Gençlerin Gürültüye Yönelik Tutumları ölçeği (YANS-Tr) kullanılmıştır. Bulgular: Kız ve erkek lise öğrencileri arasında gürültüye yönelik tutumların anlamlı farklılık gösterdiği ve erkeklerin kızlara kıyasla gürültüye yönelik tutum skorlarının daha yüksek olduğu bulunmuştur (U=100723,500, p<0,001). 18-19 yaş aralığındaki erkek öğrencilerin alt yaş gruplarına kıyasla gürültüye yönelik daha pozitif tutuma sahip oldukları tespit edilmiştir (H(3)=8,740, p=0,013). Kız öğrencilerin sınıf düzeyi arttıkça gürültüye yönelik pozitif tutumlarında anlamlı bir azalış gözlenmiştir (H(3)=11,695, p<0,01). Özel Anadolu lisesi öğrencilerinin gürültüye yönelik tutumları devlet okullarında okuyan öğrencilere göre daha pozitif olduğu görülmektedir (U=51689,000 p=0,015). İlköğretim ve ortaöğretim mezunu annelerin çocuklarının gürültüye yönelik tutumları arasında anlamlı bir farklılık bulunmuştur (U=75760,500, p=0,007). Sonuç: Bu çalışmada, lise öğrencilerinin gürültüye yönelik tutumlarının pozitif olduğu ortaya çıkarılmıştır. Gürültüye yönelik pozitif tutum, gençlerin gürültüyü tehlikeli veya zararlı bir fenomen olarak algılamadıklarını göstermektedir. Genç popülasyonun, gürültü ve gürültünün işitmede yarattığı olumsuz etkiler konusunda bilinçlendirilmesi gerektiği görülmektedir.
  • Item
    Yetişkin Bireylerde Diyabet Riski, Uyku Kalitesi, Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları ve Beslenme Durumları Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi, 2025-04-25) Şen,Melike; Türker,Perim
    Amaç: Bu çalışma yetişkin bireylerde diyabet riski, uyku kalitesi, sağlıklı yaşam biçimi davranışları ve beslenme durumları arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amacıyla planlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma, Aralık 2023-Nisan 2024 tarihleri arasında araştırmaya gönüllü olan, Konya Akşehir İlçesi Meydan Mahallesi Muhtarlığında kaydı bulunan ve resmi işlem onayları için başvuran 19-64 yaş aralığında olan 200 yetişkin bireyler ile yüz yüze anket formu uygulama yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Anket formu sosyodemografik özellikleri, beslenme alışkanlıkları, antropometrik ölçümleri, Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi- Kısa Form (IPAQ-SF), Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi, Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği II (SYBDÖ-II), Finlandiya Tip-2 Diyabet Risk Anketi (FINDRISK), 24 saatlik geriye dönük hatırlatma formu içermektedir. Bulgular: Çalışmaya katılan erkek bireylerin yaş ortalaması 46,9±14,54, kadın bireylerin yaş ortalamasına 41,5 ±13,91’dur. Kadın bireylerde PUKİ ölçeği puan ortalaması 4,9±2,91 erkek bireylerin ise ölçek puan ortalaması 3,8±2,57 olup erkeklerde daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0,05). SYBDÖ II toplam puan ortalaması kadın bireylerde 117,0±14,01, erkek bireylerde ise 116,9±18,17 olup ölçek ile cinsiyet arasında ilişki saptanmamıştır (p>0,05). Kadınların FINDRISK ortalaması 9,8±5,43, erkeklerde 11,1±5,47 olup cinsiyet ile ölçek puanı arasında ilişki saptanmamıştır (p>0,05). IPAQ ölçek puanı ile PUKİ ölçek puanı arasında pozitif yönde zayıf korelasyon (r=0,19 p=0,006), PUKİ ölçek puanı ile SYBDÖ arasında negatif yönde orta düzeyde bir korelasyon vardır (r=-0,28 p<0,001)). Sonuç: Diyabet riski yüksek olan bireylere belirli bir süre multidisipliner yaklaşılmalı, sağlıklı yaşam biçimi davranışları desteklenmeli, ideal vücut ağırlığı sağlanmalı, yeterli ve kaliteli uyku alışkanlığı sağlanarak hem toplum açısından hem birey açısından diyabetin önlenmesi önemlidir.
  • Item
    Sedef Hastalığının Beslenme Tedavisinde Güncel Yaklaşımlar
    (Başkent Üniversitesi, 2025-04-25) Arslan,Rüveyda Nur; Yılmaz,Solmaz Ece
    Sedef hastalığı, tam olarak nedeni belirlenememiş otoimmün, inflamatuar bir hastalık çeşididir. Dünya çapında 125 milyon çocuk ve yetişkini etkilemektedir ve ortalama başlangıç yaşı 33’tür. Genetik ve stres, ilaçlar, güneş ışınları, alkol, sigara, düzensiz ve Batı tipi beslenme, aşılar, enfeksiyonlar gibi çevresel faktörler olmak üzere birçok tetikleyicisi bulunmaktadır. Sedef hastalığı, bağırsak ve bağışıklık hücrelerinden kaynaklı bir hastalık olması nedeniyle çeşitli hastalıkların da ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. Sedef hastalığı; kronik plak, eritrodermik, fleksural, guttat, tırnak ve püstüler sedef hastalığı olarak çeşitlenir. Sedef hastalığının başlıca tedavi yöntemleri topikal tedaviler, sistemik tedaviler, biyolojik tedaviler ve beslenme tedavisi olmak üzere birden fazladır Bu derlemede, sedef hastalığı tedavisinde ve ilerleyişinin önlenmesinde başvurulan beslenme yaklaşımları ve bununla ilişkili araştırma sonuçları özetlenmiştir. Akdeniz diyeti başta olmak üzere vejetaryen, ketojenik, glutensiz, düşük kalorili birçok sağlıklı beslenme modeli sedef hastalığında iyileşmelere yol açabilmektedir. Özellikle obezite, diyabet, çölyak gibi komorbiditeleri olan hastalar için düşük kalorili diyetlerin uygulanmasıyla kilo vermek, fiziksel aktiviteyi artırmak, sağlıklı bir yaşam modeline geçiş yapmak ve bütüncül bir yaklaşım izlemek sedef hastaları için yaşam kalitesini önemli ölçüde artırmaktadır. Probiyotikler, D vitamini, selenyum, omega-3 ve bitkisel takviyeler gibi takviyelerin ve antioksidanların sedef hastalığında iyileşmeler sağlayabileceği gösterilmiştir.
  • Item
    Hashimoto Tiroiditli Hastaların Yaşam Kalitesi ile Antropometrik Ölçümleri ve Beslenme Durumları Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi, 2025-04-25) Kalkan,Aslı Gülce; Turhan İyidir,Özlem; Türker,Perim Fatma
    Amaç: Bu çalışma ötiroid Hashimoto tiroiditi tanısı almış hastaların yaşam kaliteleri ile antropometrik ölçümleri ve beslenme durumları arasındaki ilişkiyi değerlendirmek amacıyla planlanmış ve yürütülmüştür. Gereç ve Yöntem: Bu araştırma Aralık 2023- Nisan 2024 tarihleri arasında Ankara’da bir üniversite hastanesinin Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Polikliniğine başvuran, hekim tarafından ötiroid Hashimoto tiroiditi tanısı konmuş, 19-64 yaş arası yetişkin 72 birey üzerinde yürütülmüştür. Çalışmaya katılan bireylere yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak genel özellikleri, sağlık bilgileri, beslenme alışkanlıkları, antropometrik ölçümleri, 24 saatlik besin tüketim kayıt formu, Tiroid Hastalarında Yaşam Kalitesi Ölçeğini (ThyPRO) içeren anket formu uygulanmıştır. Bulgular: Bireylerin genel yaşam kalitesi alt boyut puan ortalamasına bakıldığında 26,64 ± 13,18 puana sahip oldukları saptanmıştır. Yaşam kalitesi ile antropometrik ölçümler arasındaki ilişkide; vücut ağırlığı (r=0,456, p<0,001), beden kütle indeksi (r=0,531, p<0,001), bel çevresi (r=0,394, p=0,001), bel/boy oranı (r=0,414, p<0,001), vücut yağ kütlesi (r=0,501, p<0,001), vücut yağ yüzdesi (r=0,411, p<0,001) arttıkça kozmetik şikayetlerin de arttığı saptanmıştır. Ek olarak kalça çevresi arttıkça (r=0,278, p<0,05), günlük yaşamda bozulma alt boyutunda da artış tespit edilmiştir. Beslenme durumu ile ilişkisinde, günlük diyetle yağ alımı arttıkça guatr semptomlarının arttığı (r=0,295, p<0,05), günlük posa alımı arttıkça hipotiroid semptomlarının (r=-0,280, p<0,05) ve kozmetik şikayetlerin (r=-0,299, p<0,05) azaldığı, doymuş yağ alımı arttıkça yorgunluk (r=0,271, p<0,05), depresyon (r=0,281, p<0,05) ve bilişsel semptomların (r=0,307, p<0,05) arttığı saptanmıştır. Omega-3 alımı arttıkça depresyon semptomlarının azaldığı saptanmıştır (r=0,281, p<0,05). Sonuç: Bu çalışmada HT’li bireylerin bazı antropometrik ölçümlerinin, enerji ve besin ögesi alımlarının yaşam kalitesi düzeyleri ile ilişkili olabileceği sonucuna varılmıştır.
  • Item
    Türk Kadın Hentbol Oyuncularının Besin Tüketimleri ve Antropometrik Ölçümlerinin Değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi, 2024-12-30) Tamer,Özlen; Göktas,Polat; Kızıltan,Gül
    Amaç: Bu çalışmada, kadın hentbol oyuncularının genel sağlık ve spor performansının korunması ve geliştirilmesine yönelik besin tüketimi ile antropometrik ölçümlerin yeterliliği değerlendirilmiştir. Gereç ve Yöntem: Çalışma, Nisan-Mayıs 2024 tarihleri arasında Süper Lig’de oynayan Yenimahalle Belediyesi Spor Kulübü’ne bağlı 16 yetişkin kadın hentbol oyuncusu üzerinde gerçekleştirilmiştir. Katılımcıların antropometrik ölçümleri ve beslenme alışkanlıkları değerlendirilmiştir. Veriler, SPSS for Windows 24 istatistik paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 21,75 ± 2,72 yıl olarak belirlenmiştir. Oyuncuların %81,3’ü normal beden kütle indeksi (BKİ) aralığında olup, %68,8’i normal bel çevresi aralığındadır. Günlük enerji alımı 2304,06 ± 470,20 kkal ile fazla, karbonhidrat miktarı 228,90 ± 54,88 g ile fazla, karbonhidrat oranı %39,56 ± 7,94 ile yetersiz, toplam posa miktarı 20,47 ± 10,58 g ile yetersiz, protein miktarı 102,85 ± 39,83 g ile fazla, protein oranı %17,88 ± 6,76 ile yeterli bulunmuştur. Yağ oranı %42,44 ± 5,86 ile fazla, doymuş yağ oranı %1,75 ± 0,49 ile yeterli, linoleik asit miktarı 22,16 ± 12,58 g ile fazla, linolenik asit miktarı 2,47 ± 1,79 g ile fazla olarak değerlendirilmiştir. Sporcuya özgü enerji alım durumu incelendiğinde, 13 kişi (%81,25) yetersiz, 3 kişi (%18,75) fazla enerji almaktadır. Çalışmadaki oyuncuların ağırlık, boy ve BKİ değerleri, Krawczyk ve Sienkiewicz-Dianzenza (2023) tarafından yapılan çalışma ile karşılaştırıldığında, Afrika kıtasındaki kadın hentbol oyuncularının ortalama ağırlık (Z =-2.59, p = 0.0097) ve BKİ (Z = -2.45, p = 0.0144) açısından anlamlı farklar bulunmuştur. Avrupa kıtasındaki sporcularla ise boy uzunluğu (Z =-2.58, p = 0.0098) açısından anlamlı farklar tespit edilmiştir. Sonuç: Bu araştırma, kadın hentbol oyuncularının beslenme programlarının geliştirilmesi ve uygulanabilirliği açısından önemli katkılar sağlamaktadır. Beslenme alışkanlıkları ve antropometrik ölçümler, sporcuların performanslarını ve genel sağlıklarını optimize etmek için gerekli bilgileri sunmaktadır.
  • Item
    Akademik Başarıda Artış Skolyoz Varlığını Etkiler Mi? Üniversite Öğrencileri Üzerinde Kesitsel Bir Araştırma
    (Başkent Üniversitesi, 2024-12-30) Tezeren,Halime Ceren; Özünlü Pekyavaş,Nihan
    Amaç: Kötü postüral alışkanlıklar ve modern yaşamın getirdiği fiziksel inaktivite nedeniyle fonksiyonel aktivitelerde asimetrik duruş artan bir problemdir. Bu çalışmada çalışmamızın amacı Fizyoterapi ve Rehabilitasyon bölümünde okuyan üniversite öğrencilerinde akademik başarıda artışın skolyoz varlığına etkisini araştırmaktır. Yöntem: Çalışmaya Fizyoterapi ve Rehabilitasyon bölümünde okuyan 56 üniversite öğrencisi (7 erkek, 49 kadın: yaş ortalaması 21.8±1.5yıl) dahil edildi. Katılımcılar Grup 1 (not ortalaması 3.00 ve üzerinde olanlar) ve Grup 2 (not ortalaması 2.99 ve altında olanlar) şeklinde gruplandı. Katılımcıların demografik bilgileri, okul ortalaması, ders çalışma postürleri ve bu postürde ne kadar süre kaldıkları ile ilgili sorular soruldu. Ayrıca katılımcılara posterior yönden postürografik analiz ve gibozite testi (forward bend test) yapıldı. Değerlendirmeler tek bir fizyoterapist tarafından yapıldı. Bulgular: Bireylerden toplamda 26 kişide skolyoz varlığı tanımlandı (grup 1; 16/28) (grup 2; 10/28). Gibozite değerlendirmesi sonucunda toplamda 27 kişide gibozite saptandı (grup 1; 15/28) (grup 2; 12/28). Gruplar arasında skolyoz varlığı (p=0,079) ve gibozite (p=0,183) açısından istatistiksel olarak herhangi bir anlamlı fark bulunmadı. Ayrıca değerlendirme parametreleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı ilişki bulunmadı (p>0.05, r<0.500). Sonuç: Çalışmamız sonucunda not ortalaması yüksek olan öğrencilerde skolyoz varlığı olmayabileceği ve not ortalaması ile skolyoz arasında ilişki bulunmayabileceği görüldü. Bunun nedeni olarak Fizyoterapi ve Rehabilitasyon bölümü öğrencilerinin pratik ders yoğunluğunun fazla olması, masa başında geçirilen zamanın yapılan pratik derslerle ve egzersiz eğitimi ile azalıyor olması ve öğrencilerin bu konuda bilinçlenmesi gösterilebilir.
  • Item
    Oral Yolla Tüketilebilen Apiterapi Ürünlerine Genel Bakış
    (Başkent Üniversitesi, 2024-08-29) Arslan,Şule; Kızıltan,Gül
    Geleneksel ve tamamlayıcı tıp yaklaşımlarından olan apiterapi tüm dünyada olmakla birlikte ülkemizde de hızla popüler hale gelmiştir. Apiterapi arı ve terapi kelimelerinin birleşimi ile oluşmuştur. Konu ile ilişkili Sağlık Bakanlığı’nın bir yönetmeliği mevcuttur. Apiterapi yaklaşımında, arı ürünleri oral olarak tüketilebilir ya da topikal, intramüsküler veya intravenöz olarak uygulanabilir. Arı ürünleri besin ögesi olan ve olmayan biyolojik bileşiklerce çok zengindir. Bu sebeple hemen hepsinin güçlü antioksidan ve antiinflamatuar özellikleri göze çarpmaktadır. Bu derlemede oral yolla tüketilen apiterapi ürünlerinin özelliklerinden bahsedilmiştir.
  • Item
    Sarkopenide Diyet Yaklaşımları ve Proteinlerle İlişkisi
    (Başkent Üniversitesi, 2023-08-30) Kınay,Gökçen; Akçil Ok,Mehtap
    Sarkopeni, olumsuz sağlık sonuçlarıyla ilişkili kas kütlesi ve işlevinin hızlanmış kaybını içeren ilerleyici ve yaygın bir iskelet kası bozukluğudur. Sarkopeni, yalnızca yaşa bağlı bir sorun olarak değil, aynı zamanda bir dizi uzun vadeli durumla da ilişkili bir sorun olarak giderek daha fazla tanınmaktadır. Düşük enerji alımı, yetersiz fiziksel aktivite, kas metabolizmasında meydana gelen değişiklikler, kronik inflamasyon, oksidatif stres gibi durumlara bağlı ortaya çıkan multifaktöriyel bir durumdur. Avrupa Yaşlı Bireylerde Sarkopeni Çalışma Grubu-2 (EWGSOP-2) kriterlerine göre kas gücü, kas kütlesi ve fiziksel performans ölçümlerine dayalı bir tanı yöntemi bulunmaktadır. İlaçla tedavisi olmayıp, direnç egzersizleri ve diyet düzenlemeleri ile birlikte tedavi edilmesi gerektiği düşünülmektedir. Protein alımının sağlıklı bireylerden yüksek olmasının (1,2-1,5 g/kg/gün) sarkopeni tedavisinde etkili olduğu ancak yüksek protein verirken böbrek fonksiyonlarının da değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bazı spesifik aminositlerin de sarkopeni tedavisinde etkili olabileceği düşünülmüştür. Lösin protein sentezi için uyarıcı olarak, hidroksi metil bütirat katobolizmayı önleyici bir ajan olarak kas kaybının önlenmesinde etkin olmaktadır. Arjinin ise kan akışını arttırarak, oksidatif stres ve inflamasyonu azaltarak ve mTOR hücre sinyal yolağını düzenleyerek kas protein sentezini uyarmaktadır. Bu derlemede, sarkopenide diyet yaklaşımları ve arjinin, lösin gibi bazı spesifik aminoasitlerin ve proteinlerin sarkopeni ile ilişkisi ele alınmıştır.