Başkent Üniversitesi Yayınları
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11727/13092
Browse
91 results
Search Results
Item Obezite ve Duygu Durumu ile Diyet Kalitesi ve İştah İlişkisi(Başkent Üniversitesi, 2019-08-31) Güray,Aslıhan; Kızıltan,GülDünya Sağlık Örgütü’ne göre obezite; sağlığı bozacak şekilde vücutta normal dışı veya aşırı şekilde yağlanma olarak tanımlanmaktadır. Obezite ve depresyon arasındaki ilişki komplekstir ve bu ilişki ile ilgili birçok teori bulunmaktadır. Depresyon ve obezite etiyolojisinde moleküler, genetik, hormonal, immünolojik ve çevresel birçok faktör araştırılmaktadır. Son yıllarda obezite ve depresyon arasında sebep sonuç ilişki olup olmadığını cevaplamayı amaçlayan çok sayıda araştırma yapılmıştır. Yapılan çalışmalarda, depresyonun obezite riskini veya obezitenin depresyon riskini artırdığı gibi birbirinden farklı sonuçlar bildirilmesine rağmen, çoğunlukla depresyon ve obezite arasında karşılıklı etkileşime bağlı bir ilişki olduğu belirtilmiştir. Hipotalamusa protein, yağ ve karbonhidrat alımı ile 5-HT dönüşümü arasında negatif bir geri bildirim bulunmaktadır. Düşük dozda 5-HT veya bu nörotransmitterin salınımını arttıran ilaç kullanımı karbonhidrat alımını, protein ve yağ alımına göre çok azaltmaktadır. Karbonhidrattan zengin bir beslenmenin ardından kanda glukoz, insülin, leptin ve kortikosteron düzeylerinin yükselmesi sonucu hipotalamusta 5-HT salınımı artar. 5-HT düzeyindeki bu yükselme negatif geribildirim ile birlikte karbonhidrat alımını baskılar. Yapılan araştırmalarda, düşük serotonin düzeyi ve serum folat düzeyi arasında bir ilişki olduğu belirlenmiştir. Bu durum, insanlarda ruh hali ile ilişkisi olduğu düşünülen tiramin seviyesini de etkileyebilmektedir. Folat ayrıca metionin ve Sadenosilmetionin (SAM) sentezinde kullanılmaktadır. SAM ise, DNA, RNA, hücre zarı lipitleri ve nörotransmitterlerde gerçekleşen metilasyon reaksiyonlarında metil vericisi görevi görür. Buna ek olarak SAM’ın antidepresan özellik taşıdığı bilinmektedir. Sonuç olarak; yapılan çalışmalarda, depresyonun obezite riskini veya obezitenin depresyon riskini artırdığı gibi birbirinden farklı sonuçlar bildirilmesine rağmen, çoğunlukla depresyon ve obezite arasında karşılıklı etkileşime bağlı bir ilişki olduğu belirtilmiştir.Item Gestasyonel Diyabet ve Risk Faktörleri(Başkent Üniversitesi, 2019-08-31) Avci Dursun, Elif Melek; Kızıltan,GülGestasyonel diyabet mellitus (GDM), gebeliğin ikinci veya üçüncü trimesterinde görülen diyabet tanısıdır. GDM prevalansı tüm dünyada, gebeliklerin % 1 ila 14'ü arasında görülmekte iken; ülkemizde GDM prevalansının %2.6–27.9 arasında değiştiğini belirtilmektedir. Amaç GDM gelişimine neden olan risk faktörlerini ve alınabilecek önlemleri tartışmaktır. PubMed, Embase, Medline, Cochrane Central ve Google Scholar elektronik veritabanları kullanılarak, son on yıl boyunca yayınlanan makaleler incelenerek derleme hazırlanmıştır. Gestasyonel Diyabet (GDM) için belirlenmiş risk faktörleri beden kütle indeksinin 25 ve üzeri olması (BKİ > 25 kg/m2), sedanter yaşam, ailede diyabet öyküsü, ırk / etnik köken, makrozomik bebek doğum öyküsü (4 kg ve üzeri), glikozile hemoglobinin 5.7 ve üzerinde olması (A1c > 5.7) ve diyetsel faktörler (doymuş yağ, hayvansal protein, ilenmiş ürünler vb) oluşturmaktadır. Yapılan çalışmalar yaşam tarzı değişiklikleri ile GDM riskinin %60 azaltılabileceğini göstermektedir. Glisemik indeksi düşük, posa alımı yüksek, işlenmiş ürün tüketiminin sınırlı olduğu beslenme programları ile gebelik sürecinde GDM gelişimi engellenebilir.Item Dünyada Yaşlılara Sunulan Hizmet Örnekleri(Başkent Üniversitesi, 2019-08-30) Kurtoğlu, Sinem; Koç,AyşegülYaşlı nüfus dünya genelinde hızla artan ve ülkelerin ekonomisine, toplumsal sistemlerine önemli ölçüde etki etme potansiyeline sahip bir nüfustur. Yaşlılıkta, özellikle de sağlıklı yaşlanmayan ve yaşam kalitesi düşük yaşlılarda hastalığa yakalanma, düşme ve yaralanma riski artmakta, fonksiyonel işlevselliğin azalmakta ve bağımlılık oranı artmaktadır. Tüm bu süreçlerin sonuçları ülkelere sosyal, ekonomik ve kültürel boyutlarda yansımakta ve çeşitli zorluklara neden olmaktadır. Bu nedenledir ki yaşlı nüfus ve yaşlılara sunulan hizmetler tüm dünyanın ilgilendiği global bir konudur. Bu çalışmanın amacı gelişmiş ülkelerde yaşlılara sunulan hizmet örneklerinin incelenmesi ve katma değeri yüksek olanların ülkemize kazandırılabilmesi adına bir veri kaynağı oluşturmaktır. Çalışma, yaşlılara sunulan hizmetlerle ilgili literatür taraması yapılarak mevcut yerli ve yabancı derleme ve makalelerin incelenmesi yöntemi ile hazırlanmıştır. Yaşlı nüfus artış hızını sağlıklı bir alt yapı ile karşılayabilmek, ülke ekonomisine destek sağlayabilmek için ülkemizde sunulan mevcut hizmetlerin geliştirilmesi ve genişletilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda gelişmiş ülkelerde yaşlılara sunulan farklı ve katma değeri yüksek olan hizmetlerin ülkemizde de uygulanmasının olumlu sonuçlar doğuracağı öngörülmektedirItem Romatolojik Sosyal Hizmet Uygulamaları(Başkent Üniversitesi, 2018-12-30) Pak Güre , Merve Deniz; Attepe Özden ,SedaRomatizmal hastalıklar, kas-iskelet sistemi, kan damarları ve diğer dokuların yapılarını etkileyen kronik özellikteki hastalıklardır. Bu hastalıklar bireylerde kronik ağrı, hareket kaybı, uykusuzluk, cilt döküntüleri, yorgunluk gibi çeşitli fiziksel belirtiler yaratmaktadır. Romatizmal hastalığa sahip bireylerde fiziksel etkilerin yanında psikolojik ve sosyal uyum sorunları da görülmektedir. Bu sorunların çözümünde ise çok disiplinli tedavi ekibine ihtiyaç bulunmaktadır. Tedavi ekibinde bulunan meslek elemanlarından sosyal hizmet uzmanları, bireylere psikososyal destek sağlama, tedaviye uyumlandırma, hastalık yönetimi hakkında bilgi verme, toplum kaynaklarına yönlendirme gibi çoklu düzeylerde müdahalelerde bulunurlar. Bu çalışmada da sosyal hizmet uzmanlarının romatoloji kliniklerinde hangi rolleri üstlenebileceği ve mesleki müdahale alanları ele alınmıştır.Item Duygusal Yeme ve Obezite(Başkent Üniversitesi, 2018-12-30) Ünal,Sabiha GoncaDuygusal yeme; olumsuz duygulardan kaçınmak için besinlerin kullanılması olarak tanımlanabilir. Duygusal yeme obeziteye, yeme bozukluklarına, depresyona ve hormonal problemlere neden olmaktadır. Duygusal yeme nedenleri olarak bazı teoriler ortaya konulmuştur. Bunlardan ‘’kısıtlayıcı yeme‘’, “dışsal yeme‘’, ‘’kaçış teorisi’’ ve ‘’psikomatik teori’’ olarak tanımlanmaktadır. Hollanda yeme davranışı ölçeği de bireyin duygusal yeme tarzını göstermektedir. Obezite hastalarının birçoğunda duygusal yemeye rastlanmaktadır. Buna göre sağlıklı zayıflama tedavisi ve kalıcı ağırlık kaybı için duygusal yemeyi de hesaba katmak gerekmektedir. Bariatrik cerrahi hastalarının da birçoğu duygusal yeme problemi yaşamaktadır ve cerrahiden sonraki uzun süreli başarıyı etkileyen önemli bir risk faktörüdür. Dopamin, serotonin, hormonlar ve besin öğeleri de besin alımı ve yeme miktarı ile ilişkilidir. Duygusal yemeden korunmak için sağlıklı dengeli ve ruh halini destekleyen beslenme alışkanlıkları kazanmak önemlidir. Danışanı bireysel olarak değerlendirmek ve duygusal yeme tarzını bulup ona göre önerilerde bulunmak çok yararlı olmaktadır. Farkındalıkla yemek, farkındalık meditasyonu yapmak, duygu ve besin günlüğü kullanmak çok önem taşımaktadır. Ruh halini etkilediği ve duygusal beslenmeyi azalttığı için egzersiz alışkanlığının da ağırlık kontrol programlarında olmasına mutlaka yer verilmelidir.Item Koklear İmplantli Bebek ve Çocuklarda Santral İşitsel Sistem Maturasyonunun İşitsel P1 İndeksi ile Değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi, 2018-08-30) Kesici, Gülin Gökçen; Alnıaçık,AsumanBu derleme çalışmasının amacı koklear implant kullanan bebek ve çocuklardaki işitsel yoksunluğun santral işitme sistemi üzerindeki etkilerini işitsel P1 indeksini kullanarak incelemektir. Santral işitsel yolların normal gelişimini inceleyen çalışmalar, insanlarda ve hayvan modellerinde işitsel yoksunluğun ardından santral işitme yollarının gelişimini inceleyen çalışmalar, işitsel yoksunluğu takiben plastisite çalışmaları ve yoksunluğa bağlı kortikal yeniden yapılanma ile ilişkili olarak kortikal ayrışma çalışmaları özetlenmiştir. Santral işitme sisteminin plastisitesi kritik dönem içinde maksimuma çıkmaktadır. İşitsel P1 indeksi bebek ve çocukların santral işitsel sistem maturasyonunu takip etmek açısından bir biyolojik- belirteç olarak kullanılabilir. Erken yaş döneminde implantlandırılan bebek ve çocukların santral işitme sistemi normal gelişim göstermektedir. Kritik dönem sonrası geç implante edilen bebek ve çocuklarda ise, işitsel deprivasyon kortikal yapılarda fonksiyonel ayrışma ve modaliteler arası yeniden yapılanmaya neden olabilmektedir.Item İşitme Engelli Çocuklarda Denge Problemleri ve Rehabilitasyon Yöntemleri(Başkent Üniversitesi, 2018-08-30) Çetin, Sebahat Yaprak; Emük,Yusufİşitme engeli, her iki kulakta birden, konuşmayı anlayamayacak seviyede işitme kaybı olmasıdır. İşitme organlarıyla vestibüler sistemin nöroanatomik olarak yakın ilişkisinden dolayı koklea, semisirküler kanal ya da ikisinin birden zarar gördüğü durumlar denge bozukluğu ile sonuçlanabilir. Bu yüzden işitme engelli çocuklar normal işiten çocuklara göre temel motor becerilerde daha geride kalabilirler. Aileler ve öğretmenler çocukların denge problemlerini gözlemlemelerine rağmen; rehabilitasyon programlarında düzenli denge egzersizleri yer almamaktadır. Literatürde işitme engelli çocuklarla yapılan çalışmaların çocukların statik ve dinamik denge fonksiyonlarını geliştirdiği gösterilmiştir. Bu derleme literatürdeki çeşitli çalışmalarla işitme engelli çocuklarda denge sorunlarını ve egzersizlerin denge üzerinde etkilerini incelemektedir. Çalışmanın sonuçları işitme engelli çocukların tedavi programlarına düzenli denge egzersizlerinin eklenmesi gerektiğini ortaya koymuştur. İşitme engelli çocuklarda denge egzersizlerin etkilerini inceleyen çalışmalara ihtiyaç vardır.Item Özel Eğitim Merkezlerinde Sosyal Hizmet Uygulamaları Özel Eğitim ve Sosyal Hizmet(Başkent Üniversitesi, 2017-12-31) Tekindal, Melike; Attepe Özden ,SedaSosyal hizmet bilim ve mesleğinin temel uygulama alanlarından biri “engelliliktir.” Engellilik alanı içerisinde sosyal hizmet uygulamaları hem engelli birey ve aileleri ile çalışmayı hem de makro düzeyde engellilere yönelik dışlanmayı ve ayrımcılığı önleme ile hak savunuculuğunu içeren çok boyutlu uygulamalardan oluşmaktadır. Her ne kadar yasal çerçevede sosyal hizmet uzmanı çalıştırmak zorunlu olarak yer almasa da, engelli bireylere ve ailelerine en ulaşılabilir hizmet modeli olarak özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri sosyal hizmet için önemli yer tutmaktadır. Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde sosyal hizmet uzmanları çok boyutlu çalışmalar yaparak engelli birey ve ailelerinin yaşam kalitesini artırmada kayda değer roller üstlenebilmektedirler. Bu çalışmada sosyal hizmetin “neden özel eğitim için zorunlu bir meslek alanı” olduğu, engellilik alanında sosyal hizmetin işlevi bağlamında açıklanmaktadır. Ayrıca özel eğitim merkezlerinde sosyal hizmet uzmanlarının rol ve sorumlulukları ele alınarak bu alana yönelik öneriler getirilmektedir.Item Yaşlılar İçin Egzersiz Eğitimlerinde Güncel Yaklaşımlar; Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Örneği(Başkent Üniversitesi, 2017-12-31) Erdoğan,Muratİnsanoğlunun ömrü her geçen gün daha da uzamaktadır. İnsan ömrünün uzaması bazı sağlık problemlerini de beraberinde getirmektedir. Bu sağlık sorunlarının önlenmesinde ya da aza indirgenmesinde egzersizin oldukça önemli bir yeri bulunmaktadır. ABD yaşlı popülasyonu oldukça yüksek ülkelerden biri olmasının yanında egzersiz ve yaşlılar üzerindeki etkilerinin bilimsel yöntemlerle araştırıldığı gelişmiş bir ülke konumundadır. 2016 yılı verilerine göre ülkemizdeki yaşlıların oranı %8,3 tür. Bu çalışma ile ülkemizdeki yaşlıların egzersiz eğitimlerine ışık tutmak amaçlanmaktadır.Item Zerdeçalın Kronik Hastalıklarla İlişkisi(Başkent Üniversitesi, 2017-12-31) Karaman,Berrin Esra; Köseler Beyaz,EsraHint tıbbı olan Ayurveda’nın temel bitkisi zerdeçaldır ve zencefil ile aynı aileye mensuptur. Zerdeçala karakteristik sarı rengini veren kurkumin; hintsafranı veya zerdeçal olarak bilinen Curcuma longa isimli bitkinin köklerinden elde edilir. Bitki kökleri öğütülür ve ardından özütü çıkarılarak saflaştırılmak suretiyle saf kurkumin özütü elde edilir. Yüzyıllardır Hindistan'da kullanılmış bir bitkidir ve bilinen hiçbir yan etkisi yoktur. Son yıllarda, çok büyük bir ilgiyle herhangi bir yan etki olmaksızın çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılması nedeniyle kurkumin üzerinde yoğunlaşılmıştır. Her geçen gün araştırmacılar kurkuminin insan sağlığı üzerindeki genel koruyucu ve tedavi edici yönünü ortaya çıkarmaktadır, dolayısıyla zerdeçalın etkileri hakkında yayınlanmış binlerce çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmalarda, zerdeçalın kuvvetli antioksidan ve anti-inflamatur (iltihap giderici) etkisi olduğu gösterilmiştir. Fakat zerdeçalın bu etkisi için günlük zamanlarda aynı terapötik etkiyi sağlayacak dozlarının kullanımı sağlanmalıdır. Bir kerede yüksek dozun kullanılması tavsiye edilmez. Zerdeçal genel olarak sağlıklı bireylerde fazla tüketilmediği sürece güvenilir bir besindir ve herhangi bir yan etkisi yoktur.