Enstitüler / Institutes
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11727/1390
Browse
6 results
Search Results
Item Kadınlarda beden kütle indeksi, depresyon, yeme davranışı ve uyku kalitesi ilişkisinin belirlenmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Tatlı, Cilenay; Köseler Beyaz, EsraBu araştırma kadın bireylerde beden kütle indeksi (BKİ), depresyon, yeme davranışı ve uyku kalitesi arasındaki ilişkinin belirlenmesi amacıyla yürütülmüştür. Bu araştırma, Ocak 2022 – Mart 2022 tarihleri arasında araştırmaya katılmaya gönüllü 22-64 yaş arası 430 yetişkin kadın birey ile çevrimiçi anket yöntemi kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın anket formu, sosyodemografik bilgiler, fiziksel aktivite alışkanlıkları, sağlık durumu ve beslenme alışkanlıklarına ilişkin sorular içeren bir form, Hollanda Yeme Davranış Anketi (DEBQ), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ve Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) ’nden oluşmaktadır. Bireylerin %5.6’sı zayıf, %55.3’ü normal, %39.1’i hafif şişman/obez sınıfındadır. Farklı BKİ grubundaki bireylerin DEBQ toplam, duygusal ve dışsal yeme puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmiştir (p<0.05). Bireylerin BDÖ puan ortalaması 12.5±8.58 ve PUKİ toplam puan ortalaması ise 6.5±3.54’tür. Farklı BKİ grubundaki bireylerin BDÖ ve PUKİ toplam puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05). Bireylerin BDÖ puanı ile PUKİ toplam puanı arasında pozitif yönlü ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki görülmüştür (p<0.05). Bireylerin DEBQ’dan aldıkları toplam puan ile PUKİ’den aldıkları toplam puan arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamıştır (p>0.05). Bireylerin BDÖ puanları ile DEBQ toplam puanı, duygusal ve kısıtlayıcı yeme puanları arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (p<0.05). Bireylerin BKİ değerleri ile DEBQ toplam puanı, duygusal ve dışsal yeme puanı, BDÖ puanı ve uyku bozukluğu alt ölçeği puanı arasında pozitif; gündüz işlev bozukluğu alt ölçeği puanı ile negatif yönde anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (p<0.05). Beden kütle indeksi, yeme davranışı, depresyon ve uyku kalitesi gibi faktörlerin birbirleri ile etkileşim içinde olduğuna dair ilişkileri ortaya koyan bu araştırma; bireylerin yeme davranışlarında, depresyon semptomlarında ve uyku kalitesinde yaşanan bozulmaların ilerleyen dönemde obezite riskini arttırabileceğini ve BKİ değerlerindeki bu olası artışın da diğer sağlık risklerindeki artışla sonuçlanabileceğine dair ipuçları sağlamaktadır. This research was carried out to determine the relationship between body mass index (BMI), depression, eating behavior and sleep quality in women. This research was carried out by using online questionnaire with 430 women between the ages of 22-64 who volunteered to participate in the research between January 2022 and March 2022. The survey of the study consists of a form containing questions about the sociodemographic information, physical activity habits, health status and nutritional habits, Dutch Eating Behavior Questionnaire (DEBQ), Beck Depression Inventory (BDI) and Pittsburgh Sleep Quality Index (PUKI). According to the BMI classification, 5.6% of the individuals are underweight, 55.3% are normal, 39.1% are in the overweight/obese group. It was observed that there was a statistically significant difference between the DEBQ total, emotional, and external eating mean scores of individuals in different BMI groups (p<0.05). The mean total score of BDI was 12.5±8.58 and the mean total score of PUKI was 6.5±3.54. There is no statistically significant difference between the mean BDI and PUKI total scores of individuals in different BMI groups (p>0.05). A positive and statistically significant relationship was observed between the BDI scores and the total score of PUKI (p<0.05). There was no statistically significant relationship between the total scores DEBQ and the total scores PUKI (p>0.05). There was a positive and significant relationship between BDI scores and DEBQ total score, emotional and restrictive eating scores (p<0.05). There was a positive relationship between the BMI values and the DEBQ total score, emotional and external eating score, BDI score and sleep disorder subscale score. There was a significant negative correlation with the daytime dysfunction subscale score (p<0.05). This study reveals the relationships between factors such as body mass index, eating behavior, depression, and sleep quality. It provides clues that the problems in eating behaviors, depression symptoms and sleep quality of individuals may increase the risk of obesity in the future, and this possible increase in BMI values may result in an increase in other health risks.Item Beden kütle indeksine göre normal ve obez bireylerin duygusal açlık durumlarının, umutsuzluk düzeylerinin ve besin tüketimlerinin değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Aslan, Belmen; Köseler Beyaz, EsraBu çalışma beden kütle indeksine (BKI) göre obez veya normal olan bireylerde duygusal açlık durumları, umutsuzluk düzeyleri ve besin tüketimleri arasındaki ilişki, ilişki varsa bu ilişkinin beden kütle indeksine göre yönünü belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu çalışma Aralık 2019 – Şubat 2020 tarihleri arasında Ankara’da Belmen Aslan Beslenme ve Danışmanlık Merkezi’ne başvuran ve araştırmaya katılmaya gönüllü olan, 18-65 yaş aralığındaki BKI’ye göre normal veya obez olan 71 kadın 101 erkek olmak üzere toplam 200 yetişkin katılımcı ile yapılmıştır. Bireylere demografik özellikleri, antropometrik ölçümleri, fiziksel aktivite ve hastalık durumlarını sorgulayan anket formu yüz yüze görüşme ile uygulanmıştır. Hastaların beslenme durumları 3 günlük Besin Tüketim Kaydı ile, duygusal iştah durumları Duygusal İştah Anketi (DİA) ile, umutsuzluk düzeyleri ise Beck Umutsuzluk Ölçeği (BUÖ) ile değerlendirilmiştir. Bireylerin antropometrik ölçümleri alınmıştır. Çalışmaya katılan bireylerden kadınların BKI ortalaması 26.4 ± 5.55 kg/m2 iken erkeklerin ortalaması 29.6 ± 4.85 kg/m2’dir. Çalışmaya katılan bireylerin besin tüketimlerine bakıldığında erkek bireylerin kadınlara kıyasla günlük beslenmeleri ile toplamda aldıkları enerjinin daha fazla olduğu buna ilave olarak günlük beslenmelerinde aldıkları protein(g), karbonhidrat (g) ve yağın (g) da istatiksel olarak anlamlı düzeyde fazla olduğu görülmüştür (p<0.05). Erkeklerin kadınlara kıyasla günlük enerji alımlarının yağdan gelen yüzdesinin daha az olduğu istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulunmuştur (p<0.05). Bunun aksine günlük enerji alımlarının protein ve karbonhidrattan gelen yüzdesi için cinsiyetler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gözlemlenmemiştir (p>0.05). Çalışmaya katılan bireylerde cinsiyetler arasında duygusal iştah anketi olumlu ve olumsuz puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p>0,05). Kadınlarda obez bireylerde normal bireylere göre duygusal iştah olumlu ve olumsuz puanlarının daha yüksek olduğu ve bu farkın istatiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p<0.05). Erkek bireylerde ise beden kütle indeksi ve duygusal iştah anketi arasında anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05). Bireylerde besin tüketimi duygusal iştah anketi olumlu puanı arasındaki ilişki, BKİ, enerji (kkal), protein (g), yağ (g) ve posa alım değerleri ile pozitif yönde, zayıf derecede ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<0.05). Bireylerde karbonhidrat (%) alım değeri ile DİA olumsuz puanı arasında negatif yönde zayıf derecede istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<0.05) ancak tam tersi durum istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Bireylerde günlük diyetle alınan D vitamini, E vitamini, K vitamini, B1 vitamini, B2 vitamini, B12 vitamini, sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, demir, çinko, iyot alım değerleri ile DİA olumlu puanı arasında pozitif yönde, zayıf derecede ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<0.05). Bireylerin umutsuzluk puanları ve düzeylerinin, cinsiyet ve beden kütle indeksi ile istatiksel olarak anlamlı ilişkili olmadığı bulunmuştur (p>0.05). Ayrıca duygusal iştah durumu ve umutsuzluk düzeyleri arasında da anlamlı ilişki görülmemiştir (p>0.05). Bireylerin antropometrik ölçümleri, duygusal iştah durumları, umutsuzluk düzeyleri ve beslenme durumları ilişkisini anlamaya yönelik daha çok çalışma yapılmasına ihtiyaç vardır.Item Meme kanseri oluşumunda obezitenin ve beslenmeye bağlı risk faktörlerinin belirlenmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2016) Erzurum Alim, Nural; Kızıltan, GülBu çalışma, meme kanseri oluşumunda obezitenin ve beslenmeye bağlı risk faktörlerinin belirlenmesi amacı ile Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Hastanesi Medikal Onkoloji Bölümü’ne başvuran, 18 yaş ve üzeri yeni meme kanseri tanısı almış 40 hasta (vaka grubu) ile Hacettepe Üniversitesi İç Hastalıkları Bölümü’ne başvuran kanser tanısı almamış, yaş açısından hasta grubuna benzer özellikler taşıyan ve soy geçmişinde kanser öyküsü olmayan 40 gönüllü birey (kontrol grubu) üzerinde gerçekleştirilmiştir. Çalışma kapsamına alınan tüm bireylere konuya ilişkin geliştirilmiş bir anket formu araştırmacı tarafından yüz yüze görüşme yöntemi ile uygulanmıştır. Tüm bireylerin vücut kompozisyonları BİA (Biyoelektrik impedans) kullanılarak ölçülmüştür. Vücut ağırlıkları, boy uzunlukları, bel çevresi, kalça çevresi ölçümleri araştırmacı tarafından alınmıştır. Boy uzunlukları ve vücut ağırlıkları kullanılarak BKİ değerleri hesaplanmıştır. Besin tüketim sıklığı formu kullanılarak diyetle günlük ortalama enerji ve besin ögesi tüketim miktarları saptanmıştır. Bazı biyokimyasal parametreler analiz edilmiş ve fiziksel aktivite durumları değerlendirilmiştir. Bu çalışmada meme kanserli bireylerin yaş ortalaması 51.8±12.90 yıl, kontrol grubundakilerde (KG) 50.9±13.05 yıl olarak bulunmuştur. Meme kanserli bireylerin %22.5’inin ailesinde meme kanseri öyküsü olduğu belirlenmiştir. Meme kanserli bireylerin menarş yaşı ortalaması 13.03 ± 1.17 yıl, kontrol grubundaki bireylerde 12.3 ± 0.95 yıl olarak saptanmıştır [OR: 1.835 (%95 GA= 1.102 – 3.055), p=0.020]. İlk doğum yaş ortalaması meme kanserli bireylerde 22.64 ± 3.78 yıl, kontrol grubunda 21.63 ± 2.99 yıl olarak belirlenmiştir [OR: 1.195 (%95 GA= 11.003–1.424), p=0.046]. Çocuk sayısının ortancası ise meme kanserli bireylerde 2 (1 - 6), kontrol grubundakilerde 2 (1 - 3) olarak bulunmuştur [OR: 2.488 (%95 GA= 0.886 – 6.990)]. Sigara kullanan bireylerin meme kanserine yakalanma risklerinin 1.762 kat daha yüksek olduğu belirlenmiştir [OR: 1.762 (%95 GA= 1.036 – 2.997)]. Alkol kullanan bireylerde ise meme kanser riski 1.342 kat daha yüksektir, ancak bu risk miktarı istatistiksel açıdan önemli bulunmamıştır (p>0.05). BKİ ile meme kanseri arasında istatistiksel açıdan önemli bir ilişki saptanmamıştır (p>0.05). Meme kanserli bireylerin % 47.5’inin, KG’dekilerin ise %30.0’unun hızlı yemek yedikleri belirlenmiştir. Hızlı yemek yiyen bireylerde meme kanser riskinin, yavaş yemek yiyen bireylere göre 3.562 kat daha fazla oluğu belirlenmiştir [OR: 3.562 (%95 GA= 1.183 – 10.731)]. HG’deki bireylerin %40’nın ve KG’deki bireylerin ise % 52.5’inin günde 2 ara öğün tükettikleri saptanmıştır. HG ve KG arasında ara öğün sayısı bakımından önemli bir fark bulunmamıştır (p >0.05). Genel olarak yemeklerde kullanılan yağ türleri incelendiğinde, ayçiçek yağı et yemeklerinde (HG: %45.0, KG:%62.5), böreklerde (HG:%55.0, KG:%72.5) ve kızartmalarda (HG:%77.5, KG:%80.0) her iki grup için de en çok tercih edilen yağ türü olmuştur. Pişirme yöntemlerinden et pişirmede HG’deki kadınların %77.5’i fırın/ızgara/tava, %75.0’i yağda kızartma yöntemini kullanırken; KG’dekilerin %87.5’inin fırın/ızgara/tava ve %67.5’inin haşlama yöntemini kullandığı belirlenmiştir. Balık pişirmede ise, HG’deki kadınların %80.0’i yağda kızartma yöntemini kullanırken, KG’dekilerin %82.5’inin fırın/ızgara/tava yöntemini tercih ettiği bulunmuştur. HG’deki bireyler ile KG’deki bireylerin kolesterol alım miktarları arasındaki fark istatistiksel açıdan önemli bulunmuştur (p<0.05). HG’deki bireylerin günlük posa alım ortalamasının 19.4 ± 5.24 g, KG’dekilerin ise 27.2 ± 6.86 g olarak belirlenmiştir [ OR: 0.813 (%95 GA: 0.738 - 0.897)] ve gruplar arası bu farkın istatistiksel açıdan önemli olduğu saptanmıştır (p < 0.05). Haftada 2-3 defa sarımsak (OR: 3.5 %95GA=0.768 - 15.598 p = 0.008) ve taze sebzeleri (OR: 5.83 %95 GA=1.470 - 23.155 p = 0.019) tüketen bireylerin her gün tüketenlere göre meme kanserine yakalanma riskinin sırasıyla 3.5 ve 5.8 kat daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak; meme kanseri ile yaşam tarzı faktörleri arasında bir ilişki olduğu ve yaşam tarzı faktörlerinden olan beslenme düzeninde yapılacak değişiklikler ile meme kanserine yakalanma riskinde azalma meydana gelebileceği söylenebilir. This study was carried out in order to determine risk factors related to obesity and diet in breast cancer occurrence with 40 patients aged 18 and over, who were recently diagnosed with breast cancer and who applied to Hacettepe University Faculty of Medicine Oncology Hospital Medical Oncology Unit (case group), and 40 volunteer individuals with no diagnosis of cancer and no cancer history in the family, who had similar characteristics to the patient group (PG) with respect to age and who applied to Hacettepe University Department of Internal Medicine (control group). A questionnaire form developed for the study was applied on all the individuals taken into the scope of the study by the researcher through face-to-face interview method. The body compositions of all the individuals were measured using bioelectrical impedance analysis (BIA). The measurements of body weights, heights, waist circumference, hip circumference were taken by the researcher. The body mass index (BMI) values were calculated using the heights and weights. Average amounts of daily energy and nutritional element consumption through diet was identified using the food consumption frequency form. Certain biochemical parameters were analyzed and the status of physical activity was assessed. In this study, the mean age of individuals with breast cancer was found 51.8±12.90 years and that of the control group (CG) was found 50.9±13.05 years. It was determined that 22.5% of the individuals with breast cancer had cancer history in their families. The mean menarcheal age of the individuals with breast cancer was determined as 13.03±1.17 years, while it was found to be 12.3±0.95 years in individuals from the control group [OR: 1.835 (95% CI= 1.102 - 3.055), p=0.020]. The mean age at first birth was determined as 22.64±3.78 years in individuals with breast cancer, and 21.63±2.99 years in the control group [OR: 1.195 (95% CI= 11.003 - 1.424), p=0.046]. The median of the number of children, on the other hand, was found 2 (1 - 6) in individuals with breast cancer and 2 (1 - 3) in the control group [OR: 2.488 (95% CI= 0.886 - 6.990)]. It was established that individuals who smoked had 1.762 times higher risk for developing breast cancer [OR: 1.762 (95% CI= 1.036 - 2.997)]. As for individuals who drank alcohol, the risk of breast cancer was 1.342 times higher, yet this amount of risk was not found to be statistically significant (p>0.05). No statistically significant relation was detected between BMI and breast cancer (p>0.05). It was found out that 47.5% of the individuals with breast cancer and 30.0% of the ones in the CG ate quickly. It was determined that breast cancer risk was 3.562 times higher in individuals eating quickly than those who eat slowly [OR: 3.562 (95% CI= 1.183 - 10.731)]. It was established that 40% of the individuals in PG and 52.5% of those in CG consumed two snacks a day. No statistically significant difference was found between PG and CG in terms of the number of snacks (p >0.05). When the types of oil generally used in meals are examined, sunflower seed oil was the oil type that was preferred the most for both groups in meat dishes (PG: 45.0%, CG: 62.5%), pastries (PG: 55.0%, CG: 72.5%) and fried foods (PG: 77.5%, CG: 80.0%). As for cooking methods, it was established that 77.5% of the women in PG used oven/grill/pan and 75.0% of them used frying in oil when cooking meat, while 87.5% of those in CG used oven/grill/pan and 67.5% used boiling. When cooking fish, on the other hand, 80.0% of the women in PG used frying in oil while 82.5% of those in CG preferred oven/grill/pan. The difference between the amounts of cholesterol intake of individuals in PG and those in CG was regarded statistically significant (p<0.05). It was determined that daily average pulp intake of the individuals in PG was 19.4±5.24 g, whereas that of the individuals in CG was 27.2±6.86 g [OR: 0.813 (95% CI: 0.738 - 0.897)] and this difference between the groups was determined to be statistically significant (p<0.05). It was also determined that the risk of developing breast cancer in individuals who consumed garlic [OR: 3.5 (95% CI= 0.768 - 15.598, p=0.008)] and fresh vegetables [(OR: 5.83 (95% CI= 1.470 - 23.155, p=0.019) two or three times a day was 3.5 and 5.83 times higher, respectively, than those who consumed them every day. In conclusion, it can be stated that there is a relation between breast cancer and lifestyle factors and that the risk of developing breast cancer can be reduced with changes to be made in the diet, one of the lifestyle factors.Item Özel bir zayıflama merkezine devam eden yetişkin kadınlarda sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının ağırlık kaybına yansımasının değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimler Enstitüsü, 2016) Alemdar, Selen; Aksoydan, EmineBu çalışma, özel bir zayıflama merkezine gelen yetişkin kadınlarda sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının ağırlık kaybına yansımasının değerlendirilmesi amacı ile yapılmıştır. Çalışma, 01 Aralık 2015-01 Ocak 2016 tarihleri arasında Ankara'nın Ümitköy semtinde bulunan özel bir zayıflama merkezine devam eden, gönüllü olarak çalışmaya katılmayı kabul eden toplam 110 yetişkin kadının katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya 20-64 yaş arasında, izlemlerine düzenli olarak gelen ve gebe olmayan kadın danışanlar dahil edilmiştir. Çalışmaya katılanların kişisel özellikleri ve beslenme alışkanlıkları anket formu ile sorgulanmış, antropometrik ölçümleri alınmış ve Biyoelektrik Empedans Analizi (BİA) ile vücut kompozisyonları belirlenmiştir. Beslenme durumları besin tüketim sıklığı formu ile belirlenmiş, fiziksel aktivite düzeyleri ise Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi (IPAQ-UFAA) kısa formu kullanılarak değerlendirilmiştir. Sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını belirlemek amacı ile 52 sorudan oluşan Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği II (SYBDÖ II) uygulanmıştır. İlk izlemden bir ay sonra ağırlık kaybını saptamak amacı ile antropometrik ölçümleri tekrarlanmıştır. Çalışmaya katılan kadınların yaş ortalaması 36,19 ± 10,06 yıldır. Katılımcıların ilk ölçümlerinde vücut ağırlık ortalamaları 75,62±13,52 kg, BKI ortalamaları 28,59±5,40 kg/m², vücut yağ yüzdesi ortalamaları 0,37±0,06 bel/kalça oranı ortalamaları 79±0,08 ve bel/ boy oranı ortalamaları 0,54±0,08 olarak belirlenmiştir. İlk ölçümler ile bir ay sonra alınan ölçümler arası farklar istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05). Katılımcıların, SYBDÖ II toplam puan ortalamasının 129,47±26,77, alınan en düşük puanın 71, en yüksek puanın ise 193 olduğu, alt ölçek gruplarından alınan ortalama puanların ise en yüksekten en düşüğe doğru sıralandığında; sıralamanın kendini gerçekleştirme (26,91±4,26), kişiler arası destek (26,77±34,32), beslenme (22,08±4,36), sağlık sorumluluğu (19,05±4,31), stres yönetimi (18,83±4,16) ve egzersiz (15,83±5,36) şeklinde olduğu görülmüştür. Yaş, eğitim durumu, meslek, sağlık kontrolü yaptırma sıklığı, sigara kullanımı, dışarıda yemek yeme sıklığı ve sağlıklı beslenmeye ilişkin düşüncelerin SYBDÖ II ve beslenme alt ölçeği puan ortalaması ile ilişkisi istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (p<0,05). Fiziksel olarak inaktif, minimum aktif, çok aktif bireyler ile SYBDÖ II puan ortalaması arasında anlamlı ilişki yoktur (p>0,05). Katılımcıların başlangıç ve sonraki ağırlıklarının farkı ile demografik özellikler, tanısı konan hastalık varlığı, öğün atlama ve ara öğün tüketme durumu arasında, istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır (p>0,05). Bel-kalça oranı ile ağırlık kaybı yüzdesi arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05). SYBDÖ II'den elde edilen puanlar ile ağırlık kaybı arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır (p>0,05). Sonuç olarak, sağlıklı yaşam biçimi davranışları ile ağırlık kaybı arasında ilişki gözlenmemiştir. Sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının önemi vurgulanmalı ve günlük hayatta uygulanmasına destek olunmalıdır. This study has been under taken to evaluate the affects of healthy life behaviours on weight loss for adult females attending a weight loss consultancy center. The participants of study covered 110 adult women who voluntarily participated in the study while attending a weight loss consultancy center in Ümitköy district of Ankara between1 December 2015 and 1 January 2016. The population constitutes of nonpregnant women between 20-64 ages who regularly attended their follow-ups. The participants’ personal characteristics and dietary habits were inquired with a questionnaire they filled in; also their antropometric measurements were done and then their body compositions have been determined with Bioelectric Impedans Analysis (BIA). The participants’ dietary habit status were determined by feed frequency questionnaire form and their physical activity levels were evaluated by International Physical Activity Questionnaire (IPAQ) short form. Healthy Lifesytle Behaviors Scale (HLSB II) consisting of 52 questions has been applied to the participants to determine their healthy life behaviours. One month after the initial appointment, the antropometric measurements of the participants were repeated to determine their weight loss amounts. The mean age of participants was 36,19 ± 10,06 years. According to the initial measurement, the mean weight of the participants was 75,62±13,52 kg, the mean of their body mass index (BMI) was 28,59±5,40 kg/m², the mean of their body fat index was 0,37±0,06, the mean of their waist to hip ratio was 79±0,08 and the mean of their waist to height ratio was 0,54±0,08. The difference between the initial measurements and the following one was found to be statistically significant (p<0,05). The participants’ mean total score in HLSB II was determined as 129,47±26,77 and the lowest score was 71 while the highest score was 193. When the mean score of subscale groups were sorted in descending order, it has been observed the rankings were as follows: self-actualization (26,91±4,26), inter-support among individuals (26,77±34,32), diet (22,08±4,36), health consciousness (19,05±4,31), stress management (18,83±4,16) and exercise (15,83±5,36). It was observed that the relationship between age, education level, occupation, frequency of check-ups, smoking, frequency of eating out and thoughts about healthy diet and the average of scores in HLSB II and nutrition subscale were statistically significant (p<0,05). There was not relationship between physically inactive, minimally active, very active individuals and the mean score of HLBS II (p>0,05). There was not also statistically significant relationship between the weight difference of participants’ initial and following measurement and their demographic characteristics, the existence of diagnosed illnesses, habits for skipping meals and consumption of snack meal (p>0,05). The relationship between weight loss percentage and waist to hip ratios were determined as statistically significant (p<0,05). There was not statistically significant relationships between the weight loss percentage and HLSB II scores (p>0,05). Consequently, it has been observed that relying on the healthy life behaviours does not affect the individuals’weight loss amounts. It should be emphasized the importance of healthy life behaviours and also its application needs to be supported among individuals’daily lives.Item Yetişkin bireylerde kendine saygı ve duygu durumunun antropometrik ölçümler ve beslenme durumu ile ilişkisi.(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2015) Pehlivan, Merve; Kızıltan, GülBu çalışmanın amacı yetişkin bireylerde kendine saygı ve duygu durumunun antropometrik ölçümler ve beslenme durumu ile ilişkisini değerlendirmek ve ileride yapılacak çalışmalara ışık tutmaktır. Çalışmaya Ankara’da yaşayan, Ocak 2015-Nisan 2015 tarihleri arasında Sıla Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezine başvuran ve çalışmaya katılmayı kabul eden 20-64 yaş arası 100 birey katılmıştır. Bireylerin BKI’ye göre duygu durum ve kendine saygı ölçek puan ortalamaları incelendiğinde; hem kadın hem de erkek bireylerde BKI’ye göre duygu durum ve kendine saygı ölçek puan ortalamaları açısından önemli bir fark bulunamamıştır (p>0.05). Duygu durum düzeyine göre kadınların ve erkeklerin diyetle enerji, protein, yağ ve karbonhidrat alım ortalamaları incelendiğinde; hem erkeklerde hem de kadınlarda duygu durumu normal olanlarla bozuk olan bireylerde enerji ve makro besin ögesi alım ortalamaları arasında önemli bir fark bulunmamıştır (p>0.05). Bireylerin duygu durum ve kendine saygı düzeyinin bazı parametrelerle ilişkisi incelendiğinde, kadın bireylerde beck depresyon ölçek skoru ile diyetle alınan yağın toplam enerjiden gelen oranı arasında negatif yönlü önemli bir ilişki bulunmuştur (r= -0.295, p=0.038). Erkeklerde ise kendine saygı ölçek skoru ile diyetle enerji (r= -0.281, p=0.048), sükroz (r=-0.299, p=0.035) ve doymuş yağ asidi (r=-0.345, p=0.014) alımı arasında negatif yönde önemli ilişki saptanmıştır (p<0.05). Kadınlar için elde edilen analiz sonuçlarına göre duygu durum düzeyi kişilerin vücut ağırlıklarından memnuniyet durumuna göre anlamlı farklılık gösterirken (p<0.05), kendine saygı düzeyleri vücut ağırlıklarından memnuniyet düzeylerine göre anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0.05). Erkekler için elde edilen analiz sonuçlarına göre duygu durum düzeyi ve kendine saygı düzeyi kişilerin kendi ağırlıklarından memnuniyet durumuna göre anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0.05).Analiz sonuçlarına göre, kadın ve erkeklerde kendine saygı düzeyi öğün atlama durumuna göre anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0.05). Çalışmamızın sonucuna bakıldığında antropometrik ölçüm farklılıklarının kişilerin kendine saygı ve duygudurum düzeyini değiştirmediği gözlenmiştir. Kişilerde çok az beslenme parametresinin duygudurum ve kendine saygı ölçeği skorunu değiştirdiği ve çoğu beslenme parametresi ile kendine saygı ve duygudurum düzeyini arasında bir ilişki olmadığı görülmüştür. The aim of this study is to evaluate the relationship of self esteem and mood state with anthropometric measurements and nutritional status in adult individuals, and to provide an insight for the future studies. The study recruited 100 participants from Ankara, whose age are 20-64 years, who referred to the Sıla Physical Therapy and Rehabilitation Centre between January 2015 and April 2015. When the association of self esteem and mood levels with body mass index (BMI) groups was evaluated, overall self esteem and mood levels of males and females did not demonstrate a significant difference in BMI groups (p>0.05). No significant difference was observed in protein, fat, and carbohydrate intake levels of males and females regarding their mood levels (p>0.05). In females, a negative correlation at the rate of 29.5% was found between the beck depression scale and the percentage of fat intake, while depression score had no significant correlation with other nutritional parameters (p>0.05). In males, it was detected that self esteem scale had a negative correlation at the rate of 28.1% with energy intake levels and 29.9% with the saccharose intake (p>0.05). When the participants were examined as a whole, Beck depression scale had 29.5% negative correlation with the percentage of fat intake (p<0.05), while there was no significant correlation found between self esteem scale and other nutritional parameters (p<0.05). The analysis results of females demonstrated that there was a significant difference in their mood levels regarding the contentment with their weight (p>0.05), while no significant difference was found in self esteem levels considering their weight contentment (p>0.05). On the other hand, in males, mood levels and self esteem showed no significant difference in their weight contentment (p>0.05). The results of the analysis suggest that self esteem levels of males and females showed no significant difference regarding the frequency of meal skipping (p>0.05). The results from our study indicate that differences in anthropometric measurement did not change individuals’ self esteem and mood levels. Very few nutritional parameters were found to change the scores of self esteem and mood scales, however; we observed that most nutritional parameters did not have a relationship with self esteem and mood levels.Item Kadınlarda diyetle farklı miktarlarda kalsiyum tüketiminin ağırlık kaybı ve bazı antropometrik ölçümler üzerine etkisi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2015) Yaldız, Nihan; Aksoydan, EmineBu çalışma kilolu ve obez kadınlarda diyetle kalsiyum alımının ağırlık kaybı ve bazı antropometrik ölçümler üzerine etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Çalışma Ocak 2015- Mayıs 2015 tarihleri arasında Konya ve Ankara illerinde zayıflama amacıyla özel bir diyet danışma merkezine başvuran, yaşları 20- 50 olan, Dünya Sağlık Örgütü beden kütle indeksi(BKI) sınıflandırmasına göre kilolu veya obez kategorisinde olan 75 kadın ile yürütülmüştür. Gebe, emzikli, Tip 1, Tip 2 DM tanısını almış olanlar, zayıflamaya yönelik ilaç kullananlar, endokrin, hepatik, renal bir hastalığı olanlar çalışma grubuna alınmamıştır. Bireylerin ilk görüşmede; demografik özellikleri, tanı almış hastalıkları ve ağırlık değişimi öyküleri sorgulanmış, antropometrik ölçümleri alınmış, fiziksel aktivite düzeyleri belirlenmiştir. Üç günlük besin tüketim kaydı(iki haftaiçi, bir haftasonu gün) alınarak çalışma öncesi kalsiyum tüketimleri saptanmıştır. Bireyler başvuru sıralarına göre rastgele olarak olgu sayısı eşit(n=25) üç farklı gruba atanmıştır. Bireylere ilk görüşmede atandığı gruba göre günlük 800, 1000 veya 1200 mg kalsiyum içeren kendilerine özgü zayıflama diyet programı hazırlanmış ve beslenme eğitimi verilmiştir. Bireyler 8 hafta boyunca onbeş günde bir olacak şekilde takip edilmiş ve kontrollerde antropometrik ölçümleri tekrarlanmıştır. Araştırma sonucunda tüm gruplardaki ağırlık kaybı, BKI değişimi, yağ yüzdesindeki azalma ve bel- kalça çevresindeki azalma anlamlı bulunmuştur(p<0.05). Günlük 1200 mg kalsiyum tüketen grubun(3.grup) kalça ölçümündeki azalma diğer gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur(p<0.05). Bu çalışmada süt ve süt ürünleri tüketimindeki artışın ağırlık kaybı üzerine anlamlı etkisinin saptanması bu grup ürünlerin diyetteki düzeylerinin artırılmasına yönelik önerileri destekleyecek niteliktedir. Present study has been conducted to measure the effect of weight management on the calcium consumption of overweight and obese women. The study took place at the two diet consultation center in Ankara and Konya between January 2015 and May 2015 and on 75 overweight or obese women between the ages of 20 and 50. Pregnant women, people with the diagnose of type 1 or type 2 DM, the ones with an endocrine, hepatic or renal disorder or taking drugs to loose weight are excluded from this study. During the initial interview, the individuals’ demographic characteristics, diagnosed diseases, dietary histories, anthropometric measurements, physical activity levels were collected. Daily intake of calcium is calculated by three days food consumption records(1 weekend and 2 weekdays). The individuals are divided into three random groups by the order of receipt which had same number of participant(n=25).Following the initial interview, a personalized weight loss dietary program include 800, 1000 or 1200 mg calcium was developed for every individual alongside provision of nutritional education. Individuals were followed biweekly during 8 weeks and anthropometric measurements were repeated. As the result of this study it’s seen that there is a significant difference in body mass index , fat percent(%), waist-hip circumference in all groups(p<0.05). In comparison with other groups the reduction of hip circumference in group 3(1200 mg calcium) was statistically significant (p<0.05). In this study, determining the meaningful effect of dairy consumption on weight loss may support suggestions towards increasing the amount of products belonging to dairy group in the diet.