Enstitüler / Institutes
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11727/1390
Browse
Item Avrupa insan hakları sözleşmesi çerçevesinde özgürlük ve güvenlik hakkı 18. madde ile bağlantılı olarak ihlali(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, 2024) Belibağlı, Semih; Doğru, DeryaÖzgürlük ve güvenlik hakkı, esasında, kişilerin, diğer temel hak ve özgürlüklerini kullanabilmesinin teminatı olarak ifade edilebilir. Zira, kişilerin fiziki olarak hareket edebilme serbestinin kısıtlanmış olması halinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden yararlanmaları da etkilenmiş olacaktır. İnsan için bu denli öneme haiz olması nedeniyle, özgürlük ve güvenlik hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ve ulusal yasalarda öngörülen sınırlama nedenlerinin dışında, başkaca amaçlarla keyfi olarak müdahalede bulunulması nedeniyle sıklıkla ihlal edilebilmektedir. Bu kapsamda, siyasi nitelikteki gizli amaçlar ile özellikle tutuklama tedbirine başvurmak suretiyle kişiler özgürlüğünden haksız olarak mahrum bırakılabilmektedir. Özgürlük ve güvenlik hakkı, 1215 yılından itibaren insan hakları belgelerinde yer almaya başlamış, sonrasında anayasalarda, uluslararası ve bölgesel sözleşmelerde de koruma altına alınmıştır. AİHS’in 5. maddesinde koruma altına alınan bu hakka yönelik müdahaleler bakımından keyfilik yasağı öngörülmüş ve sınırlandırma nedenleri de ayrıca tahdidi olarak düzenlenerek, ancak, sayılan bu nedenlerden birinin varlığı halinde kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılmasına müsaade edilmiştir. Dolayısıyla, bu nedenler dışında, kişinin özgürlüğünden mahrum bırakılması halinde, artık hakkın kısıtlanmasında meşru amacın varlığından söz edilemeyecektir. Yine, ulusal mevzuatımızda da konuyla ilgili düzenlemelere yer verilmiş olup, bu kapsamda, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvurularda yer alan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine yönelik iddialar bakımından verilmiş olan kararlar da mevcuttur. Haklara getirilecek kısıtlamaların ancak Sözleşme’de öngörülen meşru amaçlarla sınırlanabileceğine yönelik düzenlemeye ise, AİHS’in 18. maddesinde yer verilmiştir. Buna göre, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, ancak meşru amaçla mümkün olacaktır. Bu hükme rağmen, çalışmamızın konusu kapsamında, özgürlük ve güvenlik hakkının gizli amaçla kısıtlanmasına ilişkin karşılaşılan ihlaller, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ışığında tartışılacak ve değerlendirilecektir. The right to liberty and security can, in essence, be expressed as the guarantee of the exercise of other fundamental rights and freedoms. This is because, if the physical freedom of movement is restricted, the enjoyment of other fundamental rights and freedoms will also be affected. Due to its importance for human beings, the right to liberty and security may frequently be violated by arbitrary interference for purposes other than the grounds for restriction stipulated in the European Convention on Human Rights and national laws. In this context, persons may be unjustly deprived of their liberty for ulterior purposes of a political nature, in particular by resorting to the measure of detention. The right to liberty and security has been enshrined in human rights instruments since 1215 and has subsequently been protected in constitutions, international and regional conventions. Article 5 of the ECHR stipulates the prohibition of arbitrariness with regard to interventions against this right, and the reasons for restriction are also regulated in a limited manner, and only in the presence of one of these reasons is it permissible to deprive persons of their liberty. Again, our national legislation also includes relevant regulations on the subject, and in this context, there are also decisions rendered in individual applications to the Constitutional Court in respect of allegations of violation of the right to liberty and security of person. Article 18 of the ECHR stipulates that restrictions on rights may be limited only for legitimate purposes provided for in the Convention. Accordingly, the restriction of fundamental rights and freedoms can only be possible for legitimate purposes. Despite this provision, within the scope of the subject matter of the study, the violations encountered in relation to the restriction of the right to liberty and security for secret purposes will be discussed and evaluated in the light of the decisions of the European Court of Human Rights.Item Avrupa kimliği inşa süreci ve Türkiye - AB ilişkileri(Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2019) Kılıç, Aylin; Şenses Özcan, NazlıTürkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler, 1959 yılında Türkiye‟nin gerçekleştirmiş olduğu ortaklık başvurusu ile Soğuk Savaş dönemi içerisinde başlamıştır. “Güvenlik kaygısının” hakim olduğu bu dönemde taraflar arasındaki ilişkilerin olumlu bir çerçevede ilerlediği görülmektedir. Ancak, Soğuk Savaş dönemi tehditlerinin ortadan kalkması ve bütünleşme hareketi içerisinde “Avrupa kimliği” inşasının başlaması ile tarafların birbirini tekrar tanımladığı ilişkilerin ilk dönemindeki olumlu atmosferin ortadan kalktığı görülmektedir. Ortaya çıkan bu yeni bağlamda, Türkiye‟nin Avrupa Birliğine üyeliği hususunda “kimlik” temelli tartışmalar gündeme gelmeye başlamıştır. Soğuk Savaş sonrası uluslararası ortamda değişen güvenlik anlayışı ve 11 Eylül ile oluşan “İslami terör” algısı Avrupa‟da Müslümanları ötekileştirmiştir. Sonuç olarak “kimlik” temelli tartışmalar artmış ve bu da Türkiye ve AB arasındaki ilişkileri etkilemiştir. Buradan yola çıkarak, bu tez çalışmasında AB içerisinde Avrupa kimliği inşası ile birlikte ortaya çıkan “kimlik” temelli tartışmaların Türkiye - AB ilişkilerine yansımaları incelenmiştir. “Kimlik” temelli tartışmalar Türkiye‟nin Avrupa Birliği'ne üyeliğinin önünde bir engel teşkil etse de söz konusu bu engellerin, ilişkilerin karşılıklı olarak tekrar inşa edilmesi ile birlikte aşılabileceği vurgulanmıştır. The relations between Turkey and the European Economic Community started with Turkey's membership application in the Cold War era in 1959. Throughout the Cold War period, when security concerns were the main factors determining the nature of the relationships, the relations between the parties had progressed in a rather positive framework. But, after the Cold War, when threats were off the table and the process of reconstructing the "European Identity" has started, Turkey and the EU re-identified each other, and the previous positive framework disappeared. In this new context, identity-based discussions have developed in relation to Turkey's possible membership. With a new understanding of security in the international context after the Cold War, and a perception of "Islamic terror" after the 9/11 have marginalized Muslims in Europe. As a result, identity-based discriminatory remarks have increased and this has influenced also the relations between the EU and Turkey. Following that, this thesis analyses the ways in which the identity-based arguments resulting from the construction of European Identity is reflected in the relationships between the EU and Turkey. It is highlighted that, although the identity-based remarks provide an obstacle before the membership of Turkey, these identity-based obstacles can be removed if the relationships are mutually reconstructed.Item Avrupa şüpheciliği ve popülizm ekseninde brexit tartışmaları(Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2020) Öksüz, Hira Zeynep; Şenses Özcan, NazlıBu tezde Avrupa şüpheciliğine dayanan popülizmin Brexit sürecindeki yeri incelenmiştir. Tezdeki temel argümanım, Brexit sürecinde UKIP tarafından yürütülen popülist siyasetin, Birleşik Krallık ve AB arasında diyalogla çözülebilecek sorunları dramatikleştirerek hem Muhafazakâr Parti içindeki Cameron hükümetinden hoşnutsuz Avrupa şüphecisi bir grubu AB karşıtlığı zemininde kendi tarafına çektiği hem de İngiliz halkını Brexit doğrultusunda seferber ettiği, böylece Brexit referandumunun sonucunda belirleyici bir etkide bulunduğu yönündedir. Bu argümanı ve popülizmin ana akım siyasetler/siyasetçiler üzerindeki etkisini somutlaştırmak adına Brexit referandumu sürecinin başlıca siyasi aktörleri olan yer alan Nigel Farage, David Cameron, Theresa May ve Boris Johnson’un 2016-2020 yılları arasındaki çeşitli haber içerikleri ve röportajlardaki açıklamaları incelenmiştir. Avrupa şüpheciliği ve popülizm ile tetiklenen iç siyasetteki karışıklığın da Brexit sürecinde etkili olduğu ve Brexit’in popülist ve tek taraflı bir karar olarak değerlendirilebileceği sonucuna ulaşılmıştır. In this thesis, Euroscepticism involved by Populism in the Brexit process had been discussed. My main argument in this thesis is, the populist politics run out by UKIP had dramatized the issues between UK and the EU, which could have been resolved with dialogue. By doing that, populist UKIP not only engaged/melted with Eurosceptics/Tories (on the basis of anti-EU) in Conservative Party who were dissatisfied with Cameron’s governance, but also mobilized the British people towards Brexit. Thus and so, populism had a significative effect on Brexit result. In order to prove this effect of Populism, I rendered and discussed the statements (between 2016-2020) made by Nigel Farage, David Cameron, Theresa May and Boris Johnson in the axis of Populism. I concluded that not only the international issues but also the turmoil in UK’s domestic politics triggered by anti-EU movement under Populism was effective in the Brexit referendum held in 2016. So that Brexit may be considered as one-sided, populist and uncertain decision.Item Avukatlık mesleki sorumluluk sigortası(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008) Mahmutoğulları, Serhal Nur; Başgül, MürselThe profession of law is an important mediator between the justice and the individual in terms of representing defense as a part of fair hearing and providing individuals to use their constitutional rights and liberties. If the lawyer causes any damage to his client or the person whom he renders a legal advice, he is confronted with action for damages. The insurance company liberates the lawyer from this liability. In the study, firstly, the place, the principles and field of application of liability insurance in the Turkish insurance law are examined. Especially there have been considerations about the application of theories that are associated with the determination of realization moment of the risk on professional liability insurance. The definition of the profession of law, the effects of the professional obligations to liability and the relationship between liability and the 'contract and tort relation' were introduced. The subject is also researched in terms of advocacy partnership with the changes that are made in the Law of Advocates which took its place in our country but which is hardly seen in enforcement.It would be useful to make lawful arrangements as soon as possible to make lawyers have the compulsory liability insurance in the beginning of their profession due to the possible compensation threats that can be caused from act of omission. To prevent the lawyer from tending to careless acts some arrangements can be done with precautions like; leaving some portion of the risk on the lawyer, in case of existing any disciplinary action premiums can be hold higher or making the lawyer to show reports to the bar or the insurance company about his professional acts in specific periods.Item Aydınlatmanın lezzet algısı üzerine etkisinin değerlendirilmesine yönelik deneysel çalışma(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, 2024) Kuş, Büşra Nur; Beyter, NurtenBu çalışmada duyular arası etkileşim konusu ele alınmıştır. Bu amaç doğrultusunda duyular arası etkileşimin ne olduğu ve nasıl gerçekleştiği konusunda detaylı bir araştırma yapılmıştır. Ele alınan konu üzerine görme ve tatma duyularının birbirleriyle olan etkileşimleri incelenmiştir. Bu alanda yapılmış olan geçmiş çalışmalar ve birçok farklı kaynak incelenerek 2 farklı renk sıcaklığına sahip LED aydınlatma ve bir tatlı belirlenmiştir. Görme ve tatma duyularının algılamasında, kullanılması uygun olacağı düşünülen ısabella üzümlü cheesecake tatlısı seçilmiştir. Belirlenen LED aydınlatmalar ve tatlı ile bir duyusal analiz deneyi planlanmıştır. Çalışmada nicel araştırma kapsamında duyusal analiz yöntemi kullanılmıştır. Duyusal analizler iki farklı oturumda yapılmıştır. İki farklı oturumda da aynı tatlı sunulmuştur. Deney 22 Eylül 2023 tarihinde 11 kişilik eğitimli panelist gurubuna uygulanmıştır. Tadımlar esnasında panelistler ürün kriterlerine uygun olarak düzenlenmiş kalite derecelendirme formu kullanmışlardır. Bu çalışmanın amacı restoranlarda kullanılan aydınlatma sistemlerinin ve kullanılan ışığın renk sıcaklığının, insanlarda lezzet algısını etkileyip etkilememesinin belirlenmesi ve eğer etkiliyorsa bu etkinin düzeyini belirlemektir. Çalışma sonucunda 3500K (sarı ışık) LED aydınlatma ve 6500K (beyaz ışık) LED aydınlatma kullanılan oturumlar arasında istatistiksel olarak önemli bir farklılık tespit edilememiştir (p > 0,05). In this study, the subject of intersensory interaction is discussed. For this purpose, a detailed research was conducted on what intersensory interaction is and how it is realised. The interactions of the senses of sight and taste with each other were examined. LED lighting with 2 different colour temperatures and a dessert were determined by examining past studies and many different sources in this field. Isabella grape cheesecake dessert, which is thought to be suitable for use in the perception of the senses of sight and taste, was selected. A sensory analysis experiment was planned with the LED lighting and dessert. Sensory analysis method was used in the study within the scope of quantitative research. Sensory analyses were conducted in two different sessions. The same dessert was served in two different sessions. The experiment was applied to a group of 11 trained panelists on 22 September 2023. During the tastings, the panellists used a quality rating form arranged in accordance with the product criteria. The aim of this study is to determine whether the lighting systems used in restaurants and the colour temperature of the light used affect the perception of taste in humans, and if so, to determine the level of this effect. As a result of the study, no statistically significant difference was found between the sessions using 3500K (yellow light) LED lighting and 6500K (white light) LED lighting (p > 0,05).Item Azami genlik algılı yüksek çözünürlüklü zaman-frekans analizi(Başkent Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2014) Çelik, Yusuf Görkem; Tanyer, Süleyman GökhunBu çalışmada, sayısal ses işaretlerinin incelenmelerinde sıklıkla kullanılan literatürde mevcut farklı tür zaman–frekans analizleri incelenmiş ve kısa zamanlı Fourier dönüşümü temel alınarak yüksek zaman ve frekans çözünürlüklü yeni bir zaman frekans analiz yöntemi geliştirilmiştir. Fourier dönüşümündeki zaman belirsizliği problemine karşılık kısa zamanlı Fourier dönüşümü (KZFD) yöntemi ortaya çıkmıştır. KZFD’de aynı anda hem yüksek zaman çözünürlüğü hem de yüksek frekans çözünürlüğü elde etmek mümkün olamamaktadır. Buradan yola çıkılarak, bu çalışmada, KZFD’nin farklı zaman pencerelerindeki üstünlükleri kullanılarak sentezleme yöntemiyle aynı anda yüksek zaman ve frekans çözünürlüğü sunan Azami Genlik Algılı Yüksek Çözünürlüklü Zaman–Frekans Analizi (AGA–ZFA) yöntemi önerilmiş ve MATLAB® kullanılarak geliştirilen program ile analiz işlemleri gerçeklenmiştir. Geliştirilen yöntemin başarımının nicel olarak ölçümü gerçekleştirilerek AGA–ZFA yöntemi, literatürde mevcut ZFD yöntemleriyle karşılaştırılmıştır. Sayısal sonuçlar zaman frekans analizinde, geliştirilen yöntemin diğer yöntemlere oranla %52’ye kadar iyileştirme sağladığını göstermiştir. In this work, various time–frequency analysis methods for digital audio signals proposed in literature are examined. A new high resolution time–frequency analysis method based on Short–Time Fourier Transform (STFT) is proposed. Short–Time Fourier Transform (STFT) has been developed to overcome the time ambiguity problem introduced by Fourier Transform. Unfortunately, STFT offers constant value for the multiplication of the time and frequency resolutions, namely; time resolution degrades the same amount if the frequency resolution is improved. There is a need for better time–frequency analysis when both time and frequency resolution is to be improved which should have better resolution factors than STFT. In this work, Maximum Amplitude Sensitive High Resolution Time–Frequency Analysis method is proposed for improved resolution in both time and frequency domains. It is based on the well known STFT, taking the advantages of STFT in varying time windows with synthesizing technique to present high resolution. The novel method is implemented in MATLAB® software development environment. The performance of method is measured and compared with the methods proposed in literature. The numerical results show that an improvement of %52 is possible in time–frequency analysis.Item Azot içerikli karbon nanopartikül üretimleri için kolay uygulanabilir bir yöntem önerisi: Yoğun ortam plazması ve üretime etki eden faktörlerin istatistiksel analizi(Başkent Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2021) Demirkaynak, İklim; Çökeliler Serdaroğlu, DilekGerçekleştirilen tez kapsamında sınırlı sayıda araştırmacının üzerinde çalıştığı sıvı fazda yoğun ortam plazma teknolojisi (dense medium plasma) (SFYP) ile yapılan üretim prosesine etki eden işlem faktörleri(parametreleri) belirlenmiş olup, literatürde SFYP yöntemi ile çalışması bulunmayan azot içerikli karbon bazlı nanopartikül üretimleri yapılmıştır. Nanopartiküllerin büyüklüğüne göre kazandıkları özellikleri değişmektedir ve kullanılacağı uygulama alanına göre bu boyutlar değişim gösterdiğinden uygulama alanına göre seviyelerde seçim yapılabilmesi önemlidir. SFYP teknolojisi kullanılarak oluşturulan üretim prosesine etki eden bu faktörlerin nanopartiküllerin kritik kalite özelliği olan nanopartikül boyutu üzerine etkisi, istatistiksel deney tasarımı kullanılarak incelenmiştir. Tez çalışmasında, istatistiksel analizler deney tasarımı metotlarından tam faktöriyel deney tasarımı kullanılarak yapılmıştır. Faktör değerlerinin analiz edilmesi için dört faktör, her faktör için iki seviye belirlenmiş, 24 tam faktöriyel deney tasarımı yöntemi kullanılarak incelenmiştir. Kontrollü nanopartikül boyutunda üretimi sağlamak için bu üretimi etkileyebilecek dört faktör olarak süre, elektrotlar arası mesafe, akış hızı ve amin seçilmiştir. Faktörlerin alt ve üst seviyeleri süre 45 saniye (sn)- 90 sn, elektrotlar arası mesafe 2 milimetre (mm)- 5mm, akış hızı 3 litre/ dakika(l/dk)- 6 l/dk, amin ise 0,5 mililitre (mL)- 2 olarak belirlenmiştir. Nanopartiküllerin morfolojik ve yüzey analizinin yapılması amacıyla taramalı elektron mikroskopisi analizinden, elementsel analizinin yapılabilmesi için enerji dağılım spektrometresinden (EDX) ve kimyasal analiz için elektron spektroskopisiden (ESCA) yararlanılmıştır. Nanopartikül boyutları Image J programı ile piksel olarak ölçülmüş bu piksel ölçüm uzunluğu nano değerine çevrilmiş, boyut dağılımı bu değerlerden elde edilmiş ve Minitab 19 programında istatistiksel analiz ile incelenmiştir. Bu çalışma sonucunda süre, elektrotlar arası mesafe, akış hızı ve amin ana faktörleri anlamlı çıkmış, ikili ve üçlü etkileşimlerde anlamlılık olmasının yanında bazı etkileşimler arasında anlamsızlıklar olduğu gözlemlenmiştir. Faktörler arasındaki dörtlü etkileşimin ise anlamsız olduğu sonucuna varılmıştır. Within the scope of the thesis, the process factors (parameters) affecting the production process with liquid phase dense medium plasma technology (dense medium plasma), which a limited number of researchers worked on, were determined and carbon-based nanoparticles were produced. The properties acquired by nanoparticles vary according to their size. Since these dimensions vary according to the application area to be used, it is important to be able to choose levels according to the application area. The effect of these factors affecting the production process created by using dense medium plasma technology on nanoparticle size, which is the critical quality feature of nanoparticles, was investigated using statistical experimental design. In the thesis study, statistical analyzes were carried out using full factorial experimental design, which is one of the experimental design methods. In order to optimize factor values, four factors were specified, two levels for each factor were determined, and 24 full factorial experimental design method was used. With the aim of achieving controlled nanoparticle size production, time, distance between electrodes, flow velocity and amine were chosen as four factors that can affect this production. The lower and upper levels of the factors time 45 seconds- 90 seconds, distance between electrodes 2 milimeters- 5 milimeters, flow rate 3 liters/ minute- 6 liters/ minute, amine 0.5 mililiter- 2 mililiters. Scanning electron microscopy analysis was used for morphological and surface analysis of nanoparticles, energy dispersion spectrometer (EDX) and electron spectroscopy for chemical analysis (ESCA) was used to perform elemental analysis. Nanoparticle sizes were measured in pixels with Image J program, and this pixel measurement length was converted to nano value, the size distribution was obtained from these values and analyzed by statistical analysis in Minitab 19 program. As a result of this study, time, distance between electrodes, flow velocity and amine factors were found to be significant, besides being significant in double and triple interactions, interactions between some factors were found to be insignificant.Item B-Spline ve genetik algoritma ile helikopter pal tasarim ve optimizasyonu(Başkent Üniversitesi Fen Bilimler Enstitüsü, 2024) Demir Atılgan, Tuanna; Yavuz, TahirVerimliliği artırmak, enerji tüketimini azaltmak, daha iyi uçuş performansı elde etmek ve helikopter operasyonlarının etkinliğini artırmak için helikopter kanadı optimizasyonuna ihtiyaç duyulmaktadır. Rotor kanadı, bir helikopterin verimliliğini ve kontrolü, performansı, manevra kabiliyetini arttıran, optimum uçuş özelliklerinin ve operasyonel yeteneklerin elde edilmesini büyük ölçüde etkileyen helikopter tasarımının hayati bir bileşenidir. Bu yüksek lisans tezi, B-spline modellemesi için Python tabanlı kodların oluşturulması, kanat elemanları momentum teorisiyle entegrasyonu ve optimizasyon için genetik algoritmanın uygulanması gibi konuları sistemli bir şekilde ele almaktadır. B-spline, kanat elemanı-momentum teorisi ve genetik algoritma metotları kullanılarak Pyton yazılımı ile helikopter pal tasarım ve optimizasyon aracı geliştirilmiştir. Beslenen noktalardan B-spline ile kanat kesit eğrisi oluşturularak genetik algoritma ile farklı geometrilere sahip iki boyutlu helikopter pal kesitleri oluşturulmaktadır. Elde edilen kesitler XFOIL akış çözücüsüne konularak aerodinamik parametreler elde edilmiş ve pal elemanları momentum teorisi ile belirlenen maliyet fonksiyonu genetik algoritma kullanılarak minimize edilmektedir. Helikopter palleri; B-spline ile kanat kesit eğrileri, dönme hızı, pal sayısı, veter uzunluğu, boyu, burkulma açısı ve sivrilme oranına göre optimize edilerek maksimum itkiyi sağlayacak pal kesit eğrisi ve pale ait geometrik parametreler belirlenmektedir. Oluşturulan kod deneysel çalışma sonuçları ile kıyaslanarak doğrulanmış olup geliştirilen algoritmaya beslenen parametre ve sınır koşullarına bağlı olarak 𝐶𝑇 katsayısının %20, toplam itki kuvvetinin %48, toplam tork ve gücün ise %44 oranında arttığı anlaşılmıştır. Helicopter wing optimization is needed to increase efficiency, reduce energy consumption, achieve better flight performance and increase the overall effectiveness of helicopter operations. The rotor blade is a critical component that generates lift and provides maneuverability to ensure efficiency and control, improve performance and enhance cost efficiency of a helicopter. It is a vital component of helicopter design that greatly influences the achievement of optimal flight characteristics and operational capabilities. In this study helicopter blade design and optimization tool has been developed via Python software by using B-spline, Blade Element-Momentum Theory and Genetic Algorithm methods. Rotor blade cross section curves are created from the points on the two-dimensional axis with the B-spline method. Helicopter blade sections with different geometries are generated from these points with genetic algorithm. The aerodynamic parameters are obtained by putting the previously created airfoil sections in the flow solver via XFOIL and the objective function determined by the blade elements momentum theory is minimized by using genetic algorithm. Helicopter blades are optimized according to airfoil shapes obtained from B-spline, rotational speed, number of blades, chord length, span, twist angle and taper ratio and blade section curves that will provide maximum thrust and related geometric parameters of the blade are determined. The created code was verified by comparing it with the experimental study results, and it was understood that the 𝐶𝑇 coefficient increased by 30%, the total thrust force by 48%, and the total torque and power by 44%, depending on the parameters and boundary conditions fed into the developed algorithm.Item Bağımlılık kişilik özellikleri ile ebeveyn duygusal erişebilirliği ve helikopter ebevyn tutumu ilişkisinde kişilerarası ilişki boyutlarının aracı rolü(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019) Erkan, Ezgi; Güven, EsraBu çalışmada, katılımcıların erken dönem yaşantılarında helikopter ebeveyn tutumlarına maruz kalma ve ebeveynlerine duygusal olarak erişebilme düzeyleri ile erişkin dönem bağımlı kişilik özellikleri arasındaki ilişkide kişilerarası ilişki boyutlarının aracı rolünün sınanması amaçlanmaktadır. Araştırmanın örneklemini, farklı illerde yaşayan, 20- 55 yaş arası, 127 kadın ve 75 erkek olmak üzere 202 bireyden oluşmaktadır. Araştırmada veri toplama amacıyla Demografik Bilgi Formu, Kişilik İnanç Ölçeği Kısa Formu, Algılanan Helikopter Ebeveyn Ölçeği, Ebeveyn Duygusal Erişilebilirlik Ölçeği, Kişilerarası İlişki Boyutlarını Ölçeği kullanılmıştır. Önerilen model Yapısal Eşitlik Modeli (YEM) aracılığıyla test edilmiştir. Araştırma bulguları, bağımlı kişilik özelliklerinin, kişilerarası ilişki boyutlarında empati dışında tüm değişkenlerle istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki içinde olduğunu göstermektedir. Bağımlı kişilik özellikleri ile onay bağımlılığı ve algılanan helikopter ebeveyn tutumları arasında istatistiksel olarak pozitif yönde anlamlı ilişki bulunmuştur. Diğer bir yandan bağımlı kişilik özellikleri ile başkalarına güven, duygu farkındalığı ve ebeveyn duygusal erişilebilirliği arasında istatistiksel olarak negatif yönde anlamlı ilişki bulunmuştur. Sonuç olarak, helikopter ebeveyn düzeyinin artması ve ebeveyn duygusal erişilebilirliği düzeyleri azalması onay bağımlılığını arttırmaktayken başkalarına güven ve duygu farkındalığı düzeylerini azalmaktadır. Erken dönem yaşantılarda müdahaleci ve eleştirel yaklaşım ile karakterize helikopter ebeveyn tutumları ve katılımcıların ebeveynlerine duygusal olarak erişebilme düzeylerinden kişiler arası ilişki boyutları üzerinden giden bu yol da bağımlı kişilik özelliklerini artmaktadır. In this study, it is aimed to test as a mediating role of the interpersonal relationship dimensions which are approval dependence, empathy, misting others, and emotional awareness in the relationship between dependent personality traits and being exposed to helicopter parent attitudes in early life and having emotionally available parent in early life. The sample of the study consisted of 202 individuals; 127 females and 75 males, between the ages of 20 and 55, living in different states. Demographic Information Form, Personality Belief Scale Short Form, Helicopter Parent Attitudes Scale, Parental Emotional Avalability Scale, Scale of Dimensions of Interpersonal Relationship Dimensions Scale were used for data collection. The proposed model was tested through the Structural Equation Model (SEM). The findings of the study show that dependency personality traits have a statistically significant relationship with all dimensions of interpersonal relationship except the dimension of the empathy. A statistically positive correlation was found between dependent personality traits and approval dependence and perceived helicopter parent. On the other hand, there was a statistically significant negative correlation between dependent personality traits, trust to others, emotion awareness and parental emotional avalability. There was no statistically significant relationship between dependent personality traits and empathy. As a result, increasing level of helicopter parent attitudes and decreasing level of emotional availability to parent increase the dependency of approval while decreasing misting others and emotional awareness. This relationship are increasing dependent personality traits.Item Bağımsız denetim firmalarının kanıt toplamada istatistiği örnekleme yönetiminin kullanması(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2015) Garip Ünal, Arzu; Sevilengül, OrhanBu çalışmada Türkiye’de bağımsız denetim yapan firmaların, denetim çalışmaları sırasında görüşlerine dayanak oluşturacak kanıtları toplarken, Bağımsız Denetimde Örnekleme (BDS530) Standardında yer alan İstatistiki Örnekleme yöntemini ne ölçüde kullandıklarına ve istatistiki örneklemeyi yöntemini kullanan firmaların bunu hangi metodolojiler ile gerçekleştirdiğine ilişkin yüz yüze görüşülerek ön araştırma yapılmıştır. Bu görüşmeler anket sorularına zemin oluşturmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Aynı zamanda bağımsız denetim firmalarının hangi kanıt toplama tekniklerini uygularken istatistiki örnekleme yöntemini kullandığı, bu doğrultuda istatistiki örnekleme yöntemini kullanan firmaların bu yöntemin avantajlarının neler olduğu ve istatistiki olmayan (iradi)örnekleme yönteminin dezavantajlarının neler olduğu hakkında bir görüşe varabilmek için anket soruları hazırlanmıştır. Anket Türkiye’de yer alan yüz kırk altı bağımsız denetim firmasına gönderilip, firmalardan cevaplandırılması istenmiştir. Toplamda gönderilen anketlerden otuz altı tanesine cevap alınmış olup, bu firmaların beş tanesi Türkiye’de faaliyet gösteren ilk beş büyük firmaya aittir. Değerlendirme yapılırken ankete katılan firmalar; çalışan sayısı, denetçi sayısı vb. ölçütlere bakılarak ilk beş büyük firma ve diğer firmalar şeklinde ayrıma tabi tutulmuş olup öncelikle ayrı ayrı değerlendirilmiş ve daha sonra tüm firmalar birlikte değerlendirilerek nihai sonuca ulaşılmıştır. Araştırma teknikleri literatüründe, tanımlayıcı araştırmalarda örnek çapı küçükse, ana kitlenin yüzde yirmisine ulaşmanın yeterli olduğu genel kabul görmektedir. Bu çalışmada ulaşılan firmaların sayısı %24,7’sine ulaşılmış olup, elde edilen sonuçların geneli yansıttığı düşünülmektedir. Anketimizde daha büyük ölçekle yola çıkamamamızın nedeni sektörde buna yönelik değişkenlerin tam manasıyla tespit edilememiş olması olabilir. Yeni değişkenler sorgulanıp eklenerek, daha fazla ve daha sağlam bir ölçekle yola çıkılarak yapılacak çalışmanın ileride daha faydalı olacağı düşünülmekte, bu çalışmanın da ilerideki bu çalışmalara kaynak oluşturması umut edilmektedir. This paper examine that companies in Turkey which makes independent auditing while they collect evidence based on auditing in terms of how companies use statistical sampling and when companies use statistical sampling which methods are used according to the standardization of independent auditing sampling (BDS530) of Turkey Auditing Standardizations by using interview methods. Also a questionnaire is prepared to hold a view about which collecting evidence techniques are used with statistical sampling by independent auditing companies, in this manner, do companies which uses statistical sampling know advantages of statistical sampling and disadvantages of non-statistical sampling. The questionnaire is conducted to 146 independent auditing companies in Turkey. 36 companies responded to questionnaire and 5 of them are biggest companies which operate in Turkey. During assessment, firstly in order to discriminate companies as biggest ones and others, numbers of personnel, number of auditor and etc. are considered, then all of them are assessed together due to reach conclusions. Research methods emphasize that if sample is not wide, it is enough to reach 20 % of population in descriptive researches. Thus it can be said that 24.7% of population which are companies represent overall according to result of study.Item Bağımsız denetim standartları içinde yer alan "bağımsız denetimin planlanması ve yürütülmesinde önemlilik"(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016) Haberal, Zehra; Akdoğan, NalanFinansal tabloların bütün önemli yönleriyle uluslararası finansal raporlama standartları ve bazı işletmeler için de TDMS çerçevesinde hazırlanıp hazırlanmadığına ilişkin olarak yürütülen bağımsız denetim sürecinde, genel olarak eksiklik ve hataların ayrı ayrı ya da toplu olarak finansal tablo kullanıcılarının yorumlarını ve bu yorumlarına dayanarak alacakları kararları etkileyecek düzeyde olması önemlilik olarak ifade edilmektedir. Bu bağlamda, denetçiden beklenen en önemli beklenti denetim riskini en düşük seviyeye indirmesi ve işletme ile ilgili olası hataları ortaya çıkartmasıdır. Bağımsız Denetim Standartları içinde yer alan “Bağımsız Denetimin Planlanması ve Yürütülmesinde Önemlilik’’ başlıklı Bağımsız Denetim Standardı 320 (BDS 320) ile ‘’Bağımsız Denetimin Yürütülmesi Sırasında Belirlenen Yanlışlıkların Değerlendirilmesi’’ başlıklı Bağımsız Denetim Standardı 450 (BDS 450) önemlilik konusunun temel düzenleyicileridir. BDS 320 önemliliğe ilişkin olarak işletmenin içinde bulunduğu sektörlere göre değişebilecek kıyaslama noktalarına değinmekle birlikte, standart bir hesaplama önermemekte ve uygulamada denetçilerin mesleki kanaatine göre farklı değerlendirmelerle önemlilik düzeyini hesaplamaktadırlar. Bu çalışmada bağımsız denetimde önemlilik konusunun teorik çerçevesi ve uygulamada esas alınan temel ölçütler ortaya konulduktan sonra, önemlilik seviyesinin belirlenmesinde izlenebilecek yöntemler hakkındaki görüşlerimiz açıklanacaktır. Çalışmamızın son bölümünde bazı denetim firmaları ile gerçekleştirilen araştırmalar neticesinde önemlilik seviyesi ve bunun denetim sırasında ne derece uygulandığına ilişkin görüşleri hakkında bilgi edinilmeye çalışılacaktır. In the unaffiliated controlling process of preparing the financial tables including all the essential parts ;whether they were prepared within the frame of international financial reporting standarts or some of the operations were worked out within the scoup of TDMS,generally the defects and the errors seperately or collectively effecting the comments of financial table users and being at the level of influencing at the point of making decision based upon these comments is stated as the materiality.Concordantly,the most significant points expected from a supervisor are to decrease the supervision risk to the lowest point and to reveal the possible faults related with the business. The Path-Independent Supervision Standart 320 (PSS 320)which is included in Path-Independent Supervision Standart and also titled as ‘Importance in Independent Audit Scheduling and Implementation and The Path-Independent Supervision Standart 450 (PSS 450)entitled as ‘The Assessment of Mistakes During The Advancing of Path-Independent Supervision are the fundamental regulators of momentousness issue.Despite the fact that PSS 320relating to materiality ,together with mentioning to the benchmarking points of the sectors that the foundation takes place ,it does not advice a standart calculation and it computes the materiality level with diversified evaluations according to the supervisors’ occupational opinions in practice. In this study,after the theoretical frame of the materiality in path-independent supervision and the principal criterions based upon in application are presented,our opinions about the proceedings that can be pursued about assigning the materiality level .(1) In the last part of our study,as a result of the cooperative researches with some supervision foundations ,it is going to be taken some information about the materiality level and to what extend this is applied .Item Bağımsız denetimde finansal tablolar hesap grupları düzeyinde risk olarak değerlendirilmiş hususlara karşı uygulanacak müteakip denetim prosedürlerini üzerine bir uygulama(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Yörübulut, Ömer Salim; Dengiz, BernaKüreselleşmenin etkisi ile ticari hayatta ortadan kalkan sınırlar ve teknolojik anlamda yaşanan hızlı gelişmeler neticesinde, farklı coğrafyalarda faaliyet gösteren şirketler açısından, faaliyetlerin çıktısı niteliğindeki finansal tabloların şeffaflığı, doğruluğu son derece önemli bir konu olarak değerlendirilmektedir. Finansal tabloların tüm paydaşlar tarafından anlaşılması ve küresel anlamda kabul görmüş standartlar ile paralellik göstermesi günümüz şirketleri açısından en önemli hususlardan biridir. Bu noktada, bağımsız denetim faaliyetlerinin önemi ortaya çıkmaktadır. Bağımsız denetim, finansal tablo ve eklerinin, genel kabul görmüş raporlama standartlarına uygunluğunu ve doğruluğunu denetleyen, denetim standartları kapsamındaki tekniklerin uygulanması sureti ile şirketlerin kayıt ve belgelerini inceleyen bir süreçtir. Bu çalışmada, bağımsız denetim süreçlerinde risklerin ortaya konulması ve değerlendirilmesine yönelik olarak maddi doğrulama prosedürlerine yönelik uygulama yapılmıştır. Bu örnek uygulama sayesinde bağımsız denetim sektörüne yeni başlayan veya başlayacak olan kişilere, denetim sürecinde belirlenen risklere karşı uygulanabilecek maddi doğrulama prosedürleri ve uygulamaları hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır. As a result of the borders disappearing in commercial life with the effect of globalization and rapid technological developments, the transparency and accuracy of the financial statements, which are the output of their activities, are considered as an extremely important issue for companies operating in different geographies. The understanding of financial statements by all stakeholders and their parallelism with globally accepted standards is one of the most important issues for today's companies. At this point, the importance of independent audit activities emerges. Independent auditing is a process that checks the compliance and accuracy of financial statements and their annexes with generally accepted reporting standards, and examines the records and documents of companies by applying the techniques within the scope of auditing standards. In this study, an application has been made for the subsequent audit procedures to reveal and evaluate the risks in the independent audit processes. Thanks to this sample application, it has been tried to give information about the substantive procedures and practices that can be applied against the risks determined during the audit process, to those who have just started or will start the independent audit industry.Item Bağımsız denetimde kalite kontrol standardının uygulama aşamaları(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2015) Oğuz, Oğuzcan; Erhan, Deniz UmutBu çalışma, Türkiye Denetim Standartları başlığı altında yer alan Kalite Kontrol Standardı (KKS 1) Finansal Tabloların Bağımsız Denetim ve Sınırlı Bağımsız Denetimleri ile Diğer Güvence Denetimleri ve İlgili Hizmetleri Yürüten Bağımsız Denetim Kuruluşları ve Bağımsız Denetçiler için Kalite Kontrol kapsamında yapılacak anket formlarının düzenlenmesini ve alınan bildirimler kapsamında kalite kontrol uygulama aşamalarının raporlanması sürecini ele almaktadır. Çalışmada Türkiye’de yetkilendirilmiş olan denetim firmalarının bu süreçteki rol ve sorumluluklarının belirlenmesi amaçlanmaktadır. Yapılan anket çalışması ile mevcut durum tespit edilmeye çalışılmıştır. Buna göre denetim firmalarının bağımsız denetimde kalite kontrolü sağlarken belirli aşamaların farkında olduğu fakat bu aşamaların uygulamasının nasıl yapılması gerektiği hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları tespit edilmiştir. Kalite kontrol standardının uygulamasına yön verebilecek olan bu aşamalar çalışmamızda incelenmiş ve ortaya çıkan anket sonuçları değerlendirilmiştir. This study reports the organization of the surveys that is carried on according to the Quality Control Standard 1 Independent and Limited Independent Audit of the Financial Statements and Other Assurance Audits and The Independent Audit Foundations that Manages The Relevant Services and Quality Control for Independent Auditors which is within the Turkey Audit Standards, and the quality control practice stages according to the responses that received . The aim of the study is to determine the role and responsibilities of the authorized audit firms in Turkey in this process. We tried to state the current situation with a survey. It is concluded that audit firms are aware of certain stages while ensuring quality control in independent audit, however they don’t have enough information about executing these stages. These stages which can orient the execution of quality control standards are reviewed in our study and the survey results were evaluated.Item Bağlanma ve kişilik özellikleri ile ayrışma ve bütünleşme arasındaki ilişkide stresin aracı rolü(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019) Unutmaz, Rana; Güven, EsraEntegrasyon süreci ayrışma ve bütünleşme olmak üzere iki temel boyuttan oluşmaktadır. Ayrışma boyutu bireyin benliğini kazanması için yakın çevre ve sosyal ilişkilerinden ayrılarak kendilik farkındalığı geliştirmesi ve kendi ihtiyaç ve arzularını keşfetmesi olarak tanımlanmaktadır. Bütünleşme ise birey olarak var olmaya başlayan kişinin tekrar toplumla bir araya gelmesi olarak tanımlanmaktadır. Burada en önemli detay ise bütünleşirken bireyin kendi benliğinden kopmadan, çevresiyle ahenk içerisinde bir sistem oluşturmasıdır. Fakat entegrasyonu gerçekleştirmek her zaman mümkün olamamaktadır ve bazı kişiler ayrışamama veya bütünleşememe gibi basamaklarda sorun yaşamaktadır. Mevcut araştırma bağlanma türleri ve kişilik özelliklerinin ayrışma ve bütünleşme üzerindeki etkilerini stres aracılığı ile ölçmeyi hedeflemektedir. Bu doğrultuda araştırmanın ilk bölümünde öncelikle Ayrışamama Bütünleşememe Ölçeği’nin geçerlilik ve güvenirlik çalışmaları gerçekleştirilmiş ve Dengeli Benlik Ölçeği kullanılarak sınanmıştır. Araştırmanın ikinci bölümünde ise bağlanma türleri ve kişilik özelliklerinin stresin aracı etkisiyle entegrasyon süreçleri üzerinde etkilerini ölçmeyi hedefleyen bir model geliştirilmiştir. Geliştirilen bu model, farklı bir örneklem üzerinde geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu gözlenen Ayrışamama Bütünleşememe Ölçeği’nin düzenlenmiş versiyonu, Bağlanma Temelli Zihinsel Temsiller Ölçeği, Kısa Semptom Envanteri ve Beş Faktörlü Kişilik Envanteri kullanılarak sınanmıştır. Araştırma bulguları incelendiğinde güvenli bağlanma, dışa dönüklük ve gelişim boyutlarının modelde anlamlı ilişkiler sergilemedikleri gözlenmiş ve yeni bir model önerilmiştir. Önerilen bu model çerçevesinde ayrışma ve bütünleşme ile anlamlı ilişkiler sergiledikleri gözlenen güvensiz bağlanma, kişiliğin duygusal dengelilik, yumuşak başlılık ve özdenetim boyutları ve stresin alt boyutları olan anksiyete, depresyon, olumsuz benlik, somatizasyon ve öfke boyutları analizde yer almıştır. Elde edilen yeni model çerçevesinde bulgular incelendiğinde güvensiz bağlanma ve duygusal dengesizlik boyutlarının ayrışamama ve bütünleşeme süreçlerini stres aracılığıyla pozitif yönde yordadıkları gözlenmiştir. Buna ek olarak öz denetim ve yumuşak başlılık boyutlarının ise ayrışamama ve bütünleşmeme süreçlerini stres aracılığıyla negatif yönde yordadıkları gözlenmiştir. Güvensiz bağlanma düzeyi ile paralel olarak özdenetim ve yumuşak başlılık düzeyi düşük, duygusal dengesizlik düzeyi yüksek örüntü sergileyen kişilik yapısı güçlendikçe psikopatoloji belirtileri ile seyreden stres düzeyinde artış gözlenmektedir. Stres düzeyindeki bu artış ayrışma ve bütünleşme etkileşimi ile tanımlanan entegrasyon sürecini olumsuz etkilemektedir. Integration process consists of two main domains called differentiation and interpersonal integration. Differentiation process can be defined as individual’s separation from their intermediate environment and social relations to gain their individualism. Interpersonal integration can be outlined as the reconsolidation of the individual who has started to exist as an individual with the community. The most significant detail at this point is that individuals construct a system in harmony with their environment without drifting away from their own selves while integrating. However, realizing the integration may not always be possible and some people experience problems at differentiation or integration stages. The current study aims to assess the effects of attachments styles and personality traits on differentiation and integration by means of stress. In this regard, in the first section of the research, firstly validity and reliability studies of Integration-Differentiation Scale were conducted and tested with Scale of Balanced Differentiation and Integration. In the second section, a model was developed to assess the effects of attachment styles and personality traits on integration processes with the mediating effect of stress. The developed model was tested by using the revised version of Integration-Differentiation Scale which was observed to be valid and reliable on a different sampling, Attachment Based Mental Representation Scale, Brief Symptom Inventory, and Big Five Personality Scale. Results of the study showed that dimensions of secure attachment, extraversion, and openness did not show meaningful relationships on the model. In the framework of the proposed model, insecure attachment which is observed to have meaningful relationships with differentiation and integration, dimensions of personality which are neuroticism, agreeableness, conscientiousness, and sub-dimensions of stress including anxiety, depression, negative self-concept, somatization, and hostility were included in the analysis. Results indicated that insecure attachment and neuroticism had a positive effect on differentiation and integration processes by means of stress. In addition, it was observed that dimensions of conscientiousness and agreeableness had a negative effect on differentiation and integration processes by means of stress. While the level of conscientiousness and agreeableness is low parallel to the level of insecure attachment, the personality trait that display high levels of neuroticism gets stronger, and an increase is observed in the level of stress proceeding with pschopathology syptoms. The increase in this stress level tend to have an negatively affect on integation process.Item Bağlantılı Bileşen Etiketleme Tabanlı Kümeleme İle Radar Sinyallerinin Ayrıştırılması(Başkent Üniversitesi Fen Bilimler Enstitüsü, 2022) Fişne, Neslihan; Parkfiliz, Ahmet GüngörBu tez çalışmasında, sinyal ayrıştırma işlemi için önerilen yenilikçi bir kümeleme sayesinde radar ikaz alıcısında darbeli ve sürekli dalga sinyallerinin verimli ve yüksek-doğrulukta ayrıştırma amaçlanmıştır. Askeri hava platformları tehdit radar sinyallerini tespit etmek için radar ikaz alıcı mimarilerine sahiptir. Muharebe sırasında askeri uçaklar için tehdit radar kaynaklarının sınıflandırılması ve kabiliyetlerinin belirlenmesi önem arz etmektedir. Bu kapsamda, darbe ve Frekans Modüllü Sürekli Dalga (FMSD) radar sinyallerinin ayrıştırılmasından önce verimli kümeleme için bilgisayarlı görü tabanlı bağlantılı bileşen etiketleme yöntemini içeren yenilikçi bir yöntem önerilmiştir. Bağlantılı bileşen etiketleme ile kümeleme sırasında sinyal ayrıştırma girdileri olan geliş zamanı, geliş açısı, radyo frekansı ve darbe genişliği parametreleri ile çözüm sunulur. Kümeleme sonrasında her bir küme içinde darbe radar sinyalleri için Darbe Tekrarlama Aralığı (DTA) bilgisi çıkarılırken FMSD sinyalleri için frekans değeri, bant genişliği, süpürme süresi ve tarama yönü parametreleri kestirilmektedir. Benzetim test sonuçlarına göre önerilen kümeleme yöntemi hiyerarşik kümeleme yöntemine göre daha hızlı ve doğruluk kaybı olmaksızın performans sağlamaktadır. Ayrıca, FMSD sinyal parametreleri düşük hata oranıyla tahmin edilirken, sabit ve aşamalı DTA bilgileri yüksek başarımla çıkarılmaktadır. This thesis aims to deinterleave pulsed and continuous wave signals efficiently and accurately with the proposed innovative clustering for the signal deinterleaving process, in the radar warning receiver. Military airborne platforms have radar warning receiver architectures to detect threat radar signals. It is essential to classify and determine the capabilities of threat radar sources for military aircraft during combat. In this scope, an innovative method is proposed that includes a computer vision-based connected component labeling method for efficient clustering of pulse and Frequency Modulated Continuous Wave (FMCW) radar signals. During clustering, it is represented solution with the signal separation inputs such as the time of arrival, the angle of arrival, the radio frequency, and the pulse width parameters. After clustering, inside each cluster, the radio frequency, bandwidth, sweep time, and chirp direction parameters are estimated for FMCW signals while Pulse Repetition Interval (PRI) information is extracted for pulse radar signals. The deinterleaving tests have been comparatively realized with simulations by using various radar signal sets. According to simulation test results, our proposed clustering method provides faster and higher accuracy performance when compared to the hierarchical clustering method. In addition, fixed and staggered PRI information is extracted with high performance, while FMCW signal parameters are estimated with a low error rate.Item Bağlaşım matrisi sentezleme metoduyla dar bantlı oyuk filtre tasarımı(Başkent Üniversitesi Fen Bilimler Enstitüsü, 2023) Özbey, Taha Ahmed; Nazlıbilek, SedatRF filtreler, istenmeyen sinyal bileşenlerini baskılayarak özdeş sinyal yayılımını sağlamak amacıyla elektronik ve haberleşme sistemlerinde kritik bir rol oynar. Bu teknolojik bileşenler, özellikle mikrodalga frekanslarındaki uygulamalarda artan gereksinimlere cevap verme çabasının bir sonucu olarak evrimleşmiştir. Başlangıçta askeri radar ve haberleşme alanlarında kullanılan bu filtreler, ilerleyen teknoloji ile yüksek frekansta çalışma gerekliliğini beraberinde getirmiştir. Zaman içerisinde, yüksek frekanstaki talepler, geleneksel R, L, C bileşenlerinin sınırlamalarını ve parazitik etkileri ön plana çıkarmıştır. Bu da yüksek frekanslarda etkinliği azaltan bir duruma neden olmuştur. Özellikle haberleşme ve kablosuz teknolojilerde artan gereksinimler, bant genişliği, girişim engelleme ve harmonik etkiler gibi faktörlerin hesaba katılmasını zorunlu hale getirmiştir. Çalışma kapsamında incelenen doğrudan bağlaşım matrisi sentezleme yöntemi ile tasarlanan 1687 MHz frekansında, 100 MHz bant genişliğindeki oyuk filtre, mikrodalga frekans aralığındaki gereksinimleri karşılamayı hedeflemiştir. Özellikle düşük yansıma kaybı, yüksek bastırma oranı ve keskin kapanma gibi performans özellikleri göz önüne alındığında, tasarımın hem simülasyon hem de ölçüm sonuçlarının uyumlu olması, bu filtre tasarımının gerçek dünya uygulamalarında da başarılı sonuçlar elde edebileceğini vurgulamaktadır.RF has a critical role in electronic and communication systems by suppressing unwanted signal components to ensure the propagation of desired signals. These technological components have evolved as a consequence of the endeavor to meet escalating demands, particularly in microwave frequency applications. Initially employed in military radar and communication domains, these filters have evolved to accommodate the imperative for high-frequency operation, driven by advancing technology. Over time, the exigencies of high-frequency demands have underscored limitations inherent to conventional R, L, C components and accentuated the impact of parasitic effects. Consequently, effectiveness at higher frequencies has been compromised. Notably, escalating requisites in communication and wireless technologies have mandated considerations such as bandwidth, interference suppression, and harmonic effects. In the scope of this study, the designed cavity filter at 1687 MHz frequency with a bandwidth of 100 MHz, utilizing the direct synthesis method of coupling matrix, aims to address the requisites of the microwave frequency range. Particularly, when accounting for attributes like low reflection loss, high rejection ratio, and sharp roll-off, the alignment of simulation and measurement results underscores the potential effectiveness of this filter design in real-world applications.Item Banka hisse senetleri getirilerinin makroekonomik değişkenlerle ilişkisinin lojistik regresyon yönetimiyle incelenmesi(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018) Atay, Ayça; Algüner, AyhanGerek politika yapıcılar gerekse de yatırımcılar için makroekonomik değişkenlerin yatırım araçları üzerindeki etkisini öngörmek oldukça önemlidir. Bu çalışmada, seçili makroekonomik değişkenlerin BİST 100 ‘de işlem gören bankalara ait hisse senetleri üzerindeki etkileri analiz edilmeye çalışılmıştır. İlk bölümde, hisse senedine ait temel kavramlar sunulmuş; ikinci bölümde ise makroekonomik değişkenler ile hisse senedi getirileri arasındaki ilişkilere değinilerek konuyla ilgili literatür çalışmalarına yer verilmiştir. Üçüncü bölümde, lojistik regresyon analizinin teorik çerçevesi ele alınarak analizde kullanılan model tanıtılmıştır. 10 adet bankaya ait hisse senedi getirileri bağımlı değişken olarak ele alınırken, 8 adet makroekonomik gösterge (döviz kuru, para arzı, enflasyon, mevduat faiz oranı, S&P 500 Endeksi, altın, sanayi üretim endeksi, ABD gösterge faiz oranı) bağımsız değişken olarak modele dahil edilmiştir. 2006 Ocak-2017 Aralık dönemini kapsayan bu analizin sonucunda, S&P 500 Endeksi’nde meydana gelen değişimlerin tüm banka hisse senedi getirileri üzerinde pozitif yönde etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Diğer önemli değişkenler ise, döviz kuru ve ABD faiz oranı olarak belirlenmiştir. Forecasting the affects of macroeconomic indicators on financial instruments is very important for both policymakers and investors. In this study, the affects of selected macroeconomic variables on equity share of banks operanding in BİST 100 Indeks was tried to analyse. In the first chapter, it was supplied the basic concepts of equity share; in second chapter thereby the relations between macroeconomic variables and equity share returns was mentioned, it was given a place to the literature works. In third chapter, it is viewed that both theoretical frame of logistic regression analysis and the model used in analysis. While the equity share of 10 bank was implicated in to model as dependent variable, 8 amount of macroeconomic indicator (exchange rate, money supply, inflation, deposit interest rate, S&P 500 index, gold, industrial production index, USA benchmark interest rate) was implicated in to a model as independent variable. As a result of this work involving the period of 2006 January-2017 December, it was observed that changes taken place in S&P 500 index have positive effect on all equity share returns. It was seen that exchange rate and USA benchmark interest rate are the other important indicators on equity share returns.Item Bankacılık sektöründe muhasebe ve bağımsız denetim uygulamaları sektörde karşılan riskler ve alınan önlemler ve 2001-2016 yılları arasında tmsf'ye devr olan bankaların incelenmesi(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Selçuk, Göksu; Akdoğan, NalanBu tezin amacı, bankalarda bağımsız denetimi, bağımsız denetim yöntemleri dahilinde anlatmak ve ülkemizde meydana gelmiş krizler sonrası bankacılık sektöründe yarattığı yıkımları ve bu yıkımlar sonrasında ülkemizde alınan önlemler anlatılmıştır. Ayrıca tarihimizde iflas etmiş bankaların hile ve usulsüzlük belgeleri TMSF sayfasından alınarak incelenmiştir. Bu iflaslar ülkede yasal düzenlemelerin ne derece değiştiğine ve meydana gelen yasal düzenlemelerin banka iflasları üzerindeki etkileri de incelenmiştir. Birinci bölümde, dünyada ve ülkemizde bankacılık sektörünün gelişimi incelenmiştir. Ülkemizde geçmişten bugüne kadar bankacılık sektöründeki finansal yaklaşım dönemleri ele alınmıştır. Bankacılık türleri ve bankaların finansal piyasadaki rolü ve faaliyet konuları incelenmiştir. İkinci bölümde, ülkemizdeki banka muhasebesi incelenmiştir. Bankaların tek düzen hesap planı diğer şirketlere göre farklılık göstermektedir. Bankaların hesap düzenleri incelenmiş, hesap işleyişleri ve bağımsız denetim süreçleri açıklanmıştır. Denetim sürecinde kullanılan bağımsız denetim teknikleri incelenmiştir. Üçüncü bölümde, bankların kriz döneminde yaşadığı sorunlar ele alınmıştır. Kriz dönemlerinde yaşanılan sıkıntıları önlemek bankacılık sektörünü daha efektif hale getirmek için dünyada oluşturulmuş standartlar incelenmiştir. BASEL komitesinin çıkarmış olduğu standartlar incelenmiştir. Ülkemizde kriz döneminden sonra bankalar için alınan önlemler BDDK’ nın ülkemiz bankacılık sisteminde zorunlu getirilen standartlar incelenmiştir. TMSF’nin banka iflasları ile ilgili yasal düzenlemeleri incelenmiştr.Yeni yürürlüğe giren BASEL III düzenlemeleri ve bankaların sürdürülebilirliği ve sermaye yeterliliği de bu bölümde incelenmiştir. Dördüncü bölümde ise, kriz döneminde ülkemizde iflas etmiş olan bankalar incelenmiştir. The aim of this thesis is to explain the independent auditing in the banks within the scope of independent auditing methods and to explain the destructions that have been created in the banking sector after the crises that took place in our country and the measures taken in our country after these demolitions. In addition, fraud and irregularity documents of bankrupt banks have been taken from the TMSF page in our history. These bankruptcies have examined the extent to which legal regulations in the country have changed and the effects of legal regulations on bank failures. In the first part, the development of the banking sector in the world and in our country has been examined. The periods of financial approach in the banking sector have been discussed in our country from past to present. The role and activities of banking types and banks in the financial market have been examined. In the second part, the bank account in our country is examined. Banks' uniform accounting plan differs from other companies. Account arrangements of the banks were examined, account operations and independent audit processes were explained. Independent auditing techniques used in the auditing process have been examined. In the third chapter, the problems that banks experienced during the crisis period are discussed. In order to make the banking sector more effective in preventing the problems experienced during the crisis periods, the standards established in the world have been examined. The standards that the BASEL committee has taken are examined. Measures taken for the banks after the crisis period in our country The mandatory standards in the banking system of the BDDK's country are examined. The legal arrangements of TMSF bank failures have been examined. The new BASEL regulations and the sustainability and capital adequacy of banks are also examined in this section. In the fourth chapter, the bankruptcies in our country during the crisis period were examined.Item Bankacılık sistemi içerisinde katılım bankacılığının yeri ve katılım bankacılığının güçlü ve zayıf yönleri(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Alpun, Mevlüde Elif; Babuşcu, ŞenolKüreselleşen ve giderek büyüyen ekonomik sistemin olmazsa olmaz koşullarından biri, sağlıklı ve güçlü bir finansal sistem ve bankacılık sistemidir. Bankacılık sisteminin asli unsuru; tasarrufların değerlendirilmesi, toplanan kaynakların ekonomiye finansman desteği-kredi olarak sunulması ve ekonomik faaliyetler sürecinde finansal işlemlerin gerçekleştirilmesine aracılık etmesidir. Dini hassasiyetler nedeniyle faizin yer aldığı bankacılık sistemine katılmak istemeyen birey ve toplumların, sisteme katılmasının önü faizsiz bankacılık veya katılım bankaları yoluyla açılmıştır. Günümüzde dünya bankacılığında giderek büyüyen ve İslami esaslar doğrultusunda faaliyet gösteren katılım bankaları, atıl fonların ekonomiye kazandırılması işlevi ve faizsiz finansman modelleri ile ekonominin gelişmesine katkı sağlamaktadır. 1980’li yıllarda Türk bankacılık sektöründe yer almaya başlayan katılım bankacılığı, günümüzde beş katılım bankası ile Türkiye ekonomisine katkı sağlamaktadır. Bu çalışmada; katılım bankacılığının Türk bankacılık sektöründeki yeri, güçlü ve zayıf yönlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu doğrultuda, katılım bankacılığının ürün ve hizmetler ile sayısal verileri değerlendirilmiş ve bankacılık sektörü ile kıyaslanmıştır. Ulaşılan bulgular doğrultusunda katılım bankalarının; mevduat ve ticari bankalara alternatif bir bankacılık türü olmadığı, bankacılık sektöründe çeşitlilik sağlayan İslami esaslara uygun finansal ürünler ile Türk bankacılık sektörüne ve Türkiye ekonomisine katkı sağladığı sonucuna ulaşılmıştır. Growing and increasingly globalized economic system is a sine qua non of a healthy and strong financial system and banking system. The essential element of the banking system; The assessment of savings is that the resources collected are mediated by the support of the economy financing and the carrying out of the methodical activity processes. Individuals and societies, who do not want to participate in the banking system where interest has taken place due to religious sensitivities, have been opened through interest-free banking or participation banks in order to participate in the system. Nowadays, the participation banks which are growing in world banking and operating in line with Islamic principles, contribute to the development of the economy through the function of earning idle funds and interest-free financing models. Participation banking, which started to take place in the Turkish banking sector in the 1980s, now contributes to the Turkish economy with five participation banks. In this study, the place of the participation banks in the Turkish banking sector, we aimed to determine their strengths and weaknesses. In this regard, the participation of banking products and services has been evaluated and the numerical data is compared with the banking sector. Achieved results according to type of deposits of commercial banks and participation banks in the absence of an alternative to banking, with financial products that comply with Islamic principles that provides diversity in the banking sector the Turkish banking sector and Turkish economy, it was inferred that contributes to.Item Bankacılıkta kredi riski ve türk bankacılık sektörünün kredi riski görünümü(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019) Özbek, Erdal; Hazar, AdaletBankacılık bir sanat ismi ile tanımlanabilseydi bu sanatın adı herhalde ―Risk Yönetme Sanatı‖ olurdu. Risk yönetimi, küreselleşme, pazar sayısının ve ürün çeşitliliğinin artması nedeniyle bankalar için vazgeçilmez bir fonksiyon haline gelmiştir. Bankaların geleneksel olarak karşı karşıya kaldığı en önemli risk türü kredi riskidir. Tezimizin amacı, bankaların ne tür kredi riskleri ile karşı karşıya kaldıklarını, bu riski ölçmek, yönetmek ve azaltmak için ne tür uygulamalar geliştirdikleri, denetim otoritelerinin ne tür düzenlemeler yaptıklarını ve Türk Bankacılık sektörünün kredi riski görünümünü ortaya koymaktır. Tez çalışmamızda kredi riskinin tanımı, kredi riskinin yönetim araçları, Basel düzenlemeleri, Türk Bankacılık Sektörünün kredi riski görünümü, TFRS 9 düzenlemesi ve Türk Bankacılık Sektörüne etkisi incelenmiştir. Tezimizin uygulama bölümünde, sektörün son 12 yıllık verileri karşılaştırmalı olarak oran analizi kullanılarak incelenmiş ve Türk Bankacılık Sektörünün, risklerdeki artış, finansal krizler ve düzenleyici otoritenin sıkı düzenlemelerine rağmen, güçlü sermaye yapısı, kârlılık rakamları ve BDDK‘nın etkin yönetimi sayesinde finansal dalgalanmalardan en az hasarla çıkmayı başardığı sonucuna varılmıştır. If banking could be described as an art, the name of this art would probably be ―Art of Risk Management‖. Risk Management has become an indispensable function for banks, because of globalization, the raise in the numbers of market and diversity of banking instruments. Credit risk is traditionally the most important type of risk that banks exposed to. The aim of our thesis is to discuss what kind of risks that banks exposed to, what kind of tools banks use to hedge, mitigate and manage these risks, what kind of arrangements regulatory authorities implement and the view of credit risk of Turkish Banking Sector. In our thesis, definition of credit risk, management tools of credit risk, Basel accords, the prospect of credit risk of Turkish Banking Sector, implementation of TFRS 9 and its effects to Turkish Banking Sector are discussed. In the practice section of our thesis, financial figures of the sector of last twelve years are analyzed comparatively by using ratio analyses. We concluded that Turkish Banking Sector, thanks to strong capital composition, profitability and effective management of BDDK, could succeed to minimize negative effects of financial crisis, in spite of raising risks, financial crises and strict regulations of regulatory authorities.