Eğitim Bilimleri Enstitüsü / Education

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11727/2910

Browse

Search Results

Now showing 1 - 10 of 19
  • Item
    Okul psikolojik danışmanlarının gözünden okul öncesi psikolojik danışma hizmetlerinde kariyer farkındalığı
    (Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Cemre, Taşkın; Zeynep, Erkan Atik
    Bu araştırmada okul öncesi kademesinde görev yapan okul psikolojik danışmanlarının kariyer farkındalığına yönelik görüşlerinin alınarak uygulamalarını derinlemesine değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Araştırma için Ankara ilindeki resmi ve özel okul öncesi kademesinde görev yapan okul psikolojik danışmanları maksimum çeşitleme yöntemine göre seçilerek toplamda 12 okul psikolojik danışmanı ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırmada fenomenolojik araştırma deseni kullanılmış ve fikir birliğine dayalı nitel araştırma yöntemi tercih edilmiştir. Bu görüşmelerde veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Katılımcılardan elde edilen görüşler, toplamda iki temel alan ile on kategori 41 alt kategori altında toplanmıştır. Elde edilen temel alanlar sırasıyla; okul öncesinde kariyer farkındalığını geliştirmenin 5N1K’sı ve okul öncesinde kariyer farkındalığını geliştirmeye hazırlık şeklinde adlandırılmıştır. Bulgular okul öncesi dönemde kariyer farkındalığına yönelik temel düzeyde yürütülen çalışmaların yaygınlığı ile birlikte, kariyer farkındalığını derinleştirmeye dönük çalışmaların sınırlılığına işaret etmektedir. Katılımcılar bireysel ve sistemsel faktörler bağlamında kariyer farkındalığı çalışmalarını değerlendirmişlerdir. Bulgular, erken yaşta kariyer farkındalığı oluşturmanın eğitim sistemi içindeki önemini vurgulamakla birlikte, okul psikolojik danışmanlarının kariyer gelişimi alanına yönelik mesleki gelişimlerinin yeterince incelenmediği ve üzerinde durulmadığını ortaya koymuştur. Okul psikolojik danışmanlarının, kariyer farkındalığı konusunda daha aktif uygulamalar içinde olabilmeleri için mesleki gelişimlerinin çok boyutlu desteklenmesi yönünde izlenimler elde edilmiştir. Erken yaşta kariyer farkındalığı oluşturmanın eğitim sistemi içindeki önemini vurgulamakla birlikte, okul psikolojik danışmanlarının kariyer gelişimi alanına yönelik mesleki gelişimlerinin yeterince incelenmediği ve üzerinde durulmadığı belirlenmiştir. Okul psikolojik danışmanlarının, kariyer farkındalığı konusunda daha aktif uygulamalar içinde olabilmeleri için mesleki gelişimlerinin çok boyutlu desteklenmesi yönünde izlenimler elde edilmiştir. Okul psikolojik danışmanlarının, bireysel ve aile görüşmeleri yaparak, kariyerle ilgili sorunların ele alınışında okul yönetimi ve öğretmenlerle iş birliği içinde çalıştıkları, ancak hizmetlerin sunumunda kaynakların yetersizliği ve okul psikolojik danışmanlarının yeterlikleri konusunda zorluklarla karşılaşıldığı görülmüştür. This study aims to thoroughly evaluate the practices of school counselors working at the preschool level by gathering their views on career awareness. A total of 12 school counselors, employed in both public and private preschool institutions in Ankara, were selected using the maximum variation method and were subsequently interviewed. The study utilized a phenomenological research design and employed Consensual Qualitative Research. Semi-structured interview forms were used as the data collection tool during these interviews. The participants' responses were categorized into two main areas, ten categories, and 41 subcategories. The main areas identified were: "5W1H of enhancing career awareness in preschool" and "preparing to enhance career awareness in preschool." The fındings highlight the prevalence of basic-level efforts to promote career awareness in the preschool period, as well as the limitations of more in-depth efforts. Participants evaluated career awareness activities within the context of individual and systemic factors. While the fındings underscore the importance of establishing career awareness at an early age within the educational system, they also reveal that the professional development of school counselors in the area of career development has not been suffıciently examined or emphasized. Impressions were gathered indicating the need for multi-dimensional support for the professional development of school counselors to enable them to engage in more active practices regarding career awareness. Furthermore, it was observed that while school counselors collaborate with school administrators and teachers in addressing career-related issues through individual and family consultations, they encounter challenges related to resource limitations and competencies in the delivery of services.
  • Item
    Okul müdürlerinin duygu yönetimi becerilerinin incelenmesi
    (Başkent Ünivesitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Eylem Erkan, İşler; Hatice, Turan Bora
    Bu araştırmanın amacı okul yöneticilerinin duygu yönetimi becerilerinin incelenmesidir. Nitel araştırma yöntemlerinden fenomoloji deseniyle yapılan bu çalışmada veri toplama yöntemi olarak görüşme yapılmıştır. Araştırmada örneklem belirlenirken amaçlı örneklem türlerinden maksimum çeşitlilik örneklemi alınmıştır. Bu araştırmanın bulguları sonucunda okul yöneticilerinin duygu yönetimine yönelik farkındalıklarda olumlu duygularda yoğunlukla mutluluk ve sabır olumsuz duygularda öfke, sabırsızlık ve üzüntü; mesleki tecrübeye yönelik duygu değerlendirmelerinde ise öfke, ön yargı ve gerginlik yönetilmesi gereken duyguların olarak öne çıktığı anlaşılmıştır. Doğru iletişim, hoşgörü ve motive edici unsurların olduğu sıcak okul ortamlarında duygularla başa çıkmanın daha kolay olabildiği; empatik ve adalet esaslı yaklaşım ile okulda yapılan sosyal faaliyetlerin duygu yönetimi konularında öne çıkan unsurlar olduğu görülmüştür. Duygularla başa çıkmada okul müdürlerinin ise en çok kullandığı yöntemin tecrübe paylaşımı, sabırlı davranma ve soğutma yöntemleri olduğu; ilham verme boyutunda birebir görüşme, çözüm odaklı olma ve telkin yöntemlerinin ağırlıkla kullanıldığı sonuçları elde edilebilmiştir. The purpose of this research is to examine the emotional management skills of school administrators. In this study, which was conducted with the phenomenological design, one of the qualitative research methods, an interview was used as a data collection method. When determining the sample in the research, purposive sampling was used, and a maximum diversity sample was taken. The findings of this research indicate that in terms of awareness of emotional management, school administrators experience positive emotions such as happiness and patience, while negative emotions include anger, impatience, and sadness. In terms of experiences, anger, prejudice, and tension are identified as emotions that need to be managed. It is observed that dealing with emotions is easier in warm school environments where there is effective communication, tolerance, and motivational elements. Empathetic and fair approaches, as well as social activities in the school, are highlighted as prominent factors in emotional management. Regarding coping with emotions, the most commonly used methods by school administrators are experience sharing, patient behavior, and cooling methods. In terms of inspiration, one-on-one meetings, solution-focused approaches, and persuasion methods are predominantly used.
  • Item
    Psikolojik danışmanlarda farklılığa açıklığın yordanması: Duyusal işlemleme hassasiyeti ve psikolojik iyi oluş
    (Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Fatma Erva, Tayanç; Zeynep, Erkan Atik
    Bu çalışma, psikolojik danışmanların/psikolojik danışman adaylarının farklılıklara açıklık düzeylerini yordamada psikolojik iyi oluşun ve duyusal işlemleme hassasiyetinin rolünün belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırmada ilişkisel araştırma modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, Türkiye’deki RPD programında öğrenim görmekte ve görmüş olan lisans son sınıf, lisans mezun ve lisansüstü öğrencileri oluşturmaktadır. Katılıma gönüllü olan kişilerde eğitim süresince ve de çalışma yaşamlarında en az bir psikolojik danışma oturumu yürütmüş olma koşulu aranmıştır. Araştırma örneklemini, 2022- 2023 eğitim öğretim yılı bahar ve 2023-2024 güz dönemlerinde Türkiye’de RPD programı olan farklı üniversitelerden olan 306 öğrenci psikolojik danışman adaylarından ve mezun psikolojik danışmanlardan oluşturmaktadır. Araştırmada, bireylerin farklılıklara açıklık düzeylerini belirlemek amacıyla Mivelle-Guzman Evrensellik-Farklılıklara Yönelim Ölçeği Kısa Formu (M-GEFYÖ-K) bireylerin duyusal işlemleme hassasiyet düzeylerini ölçmek amacıyla Duyusal İşlemleme Hassasiyeti Ölçeği; bireylerin psikolojik iyi oluşlarını ölçmek amacıyla Psikolojik İyi Oluş Ölçeği; ve araştırmacı tarafından oluşturulan Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde SPSS 26.0 versiyonu ve Jamovi programı kullanılmıştır. Psikolojik danışmanların ve adaylarının psikolojik iyi oluşları güçlü bir yordayıcı olarak bulunurken, duyusal işlemleme hassasiyeti de psikolojik danışmanların/psikolojik danışman adaylarının farklılıklara açıklık düzeylerini yordayan bir diğer değişken olarak bulunmuştur. Araştırma bulguları ilgili alan yazın çerçevesinde tartışılmış ve uygulayıcılara, araştırmacılara ve politika yapıcılara önerilerde bulunulmuştur. The purpose of this study was to investigate the role of psychological well-being and sensory processing sensitivity in predicting psychological counselors'/candidates' levels of openness to experiences. In the current study, a relational research design was used. The study group of the research consists of senior students, undergraduate students and postgraduate students who are studying or have studied in the GPC program in Turkey. Participants were required to have conducted at least one psychological counseling session during their education or professional career. The research sample consists of 306 senior psychological counselors and graduate psychological counselors from different universities with GPC programs in Turkey during the 2022-2023 spring academic year and 2023-2024 fall semesters. In the study, the Miville-Guzman Universality-Diversity Scale Short Form (M-GUDS-S) in order to determine individuals' openness levels to experiences; Sensory Processing Sensitivity Scale in order to measure individuals' sensory processing sensitivity levels and; Psychological Well-Being Scale in order to measure the psychological well-being of individuals; and the Personal Information Form designed by the researcher was used. SPSS 26.0 version and Jamovi program were used to analyze the data. The study revealed that psychological well-being strongly predicts the levels of openness to experience among psychological counselors and candidates. Additionally, sensory processing sensitivity emerged as another significant predictor of their openness to experience. The research findings were discussed within the framework of the relevant literature and recommendations were made to practitioners, researchers and policy makers. Openness to Differences, Psychological Well-Being, Sensory Processing Sensitivity
  • Item
    Türkiye’de yüksek öğretim bağlamında teknoloji destekli dil değerlendirme okuryazarlığının farklı paydaşlar tarafından yerelleştirilmiş kavramsallaştırılması
    (Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Nazlı, Bulut; Sevgi, Şahin
    Bu nicel çalışma, Teknoloji Destekli Dil Değerlendirme Okuryazarlığının (TELAL) Türkiye'deki Yükseköğretim bağlamında, paydaşların yerelleştirilmiş kavramsallaştırmalarını araştırmaktadır. Çalışma, 139 katılımcıdan oluşan, özel bir üniversitedeki dört temel paydaş grubunun TELAL perspektiflerini araştırmaktadır. Araştırmanın verileri Likert ölçek formatında anket aracılığıyla toplanmıştır. Ek olarak, çalışma veri analizi için SPSS kullanılarak, Çok Değişkenli Varyans Analizi (MANOVA) ve radar grafikleri de dahil olmak üzere tanımlayıcı ve çıkarımsal analizler yapılmıştır. Bulgular, dijital kaynakların dil değerlendirmesinde gerekliliğine dair ortak bir inanç olduğunu vurgulamaktadır. Bunun yanı sıra farklı paydaşların dijital kaynakların farklı derecelerde dil değerlendirme sürecine entegre edilmesi gerektiğini düşündükleri gözlemlenmiştir. Çalışma, katılımcıların dil değerlendirme sürecindeki rollerinin TELAL'ın tüm boyutlarındaki yeterliliklerini de önemli ölçüde etkilemediğini ortaya koymaktadır. Paralel olarak, çalışmada dil değerlendirilmesi için web tabanlı teknolojiler konusunda eğitime önemli bir ihtiyaç olduğunu da ortaya koymaktadır. This quantitative study investigates the localized conceptualization of Technology- Enhanced Language Assessment Literacy (TELAL) within the higher education context in Türkiye. Focused on a foundational university, the research explores TELAL perspectives across four crucial stakeholder groups: EFL language instructors, administrators, testing unit members, and EFL teacher trainers. Utilizing purposeful sampling and an adapted questionnaire, the study engages 139 participants. Methodologically, using SPSS, the research employs descriptive and inferential analyses, including Multivariate Analysis of Variance (MANOVA) and radar graphics. The findings emphasize a general belief in the effectiveness of technology in language testing, accompanied by varying degrees of integration of online resources. It is noteworthy that the study reveals that participants' roles within the language assessment process do not significantly impact their proficiency across all dimensions of TELAL. The study reveals a significant need for training in web-based technologies for language assessment.
  • Item
    Üniversitelerde etik karar verme: Türk ve Amerikalı yöneticiler üzerine bir çalışma
    (Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Serkan, Şen; Servet, Özdemir
    Üniversite yönetiminde karar vermenin temel unsurlarından birisi de kararların etik yönüdür. Ayrıca küreselleşmenin yükselişi, etik değerlerin ve etik karar verme uygulamalarının anlaşılmasına yönelik daha kapsamlı bir bakış açısına sahip olmayı gerektirmektedir. Farklı kültürlerden yöneticilerin etik karar verme şekilleri, etiğe ilişkin kararların ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlama fırsatı sağlamaktadır. Nitel araştırma yönteminde fenomenolojik desende tasarlanan bu tez çalışması Türk ve Amerikalı üniversite yöneticilerinin etik karar verme süreçlerine ilişkin görüşlerini incelemeyi hedeflemektedir. Rektörlük, dekanlık, müdürlük ve bölüm başkanlığı gibi farklı düzeylerdeki 13 Türk ve 10 Amerikalı üniversite yöneticisiyle derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiş, veri analizi sonuçları tablolar halinde gösterilmiş, tartışılmış ve çalışmanın sonunda karar vericiler, paydaşlar ve araştırmacılar için öneriler sunulmuştur. Türk yöneticilerin etik karar verme süreçlerinde adalet etiği ve meslek etiği yaklaşımını, Amerikalı yöneticilerin ise adalet, ilgi, eleştiri ve meslek etiği yaklaşımını kullanma eğiliminde oldukları görülmektedir. Türk yöneticiler üniversite yöneticilerinin etik karar verme süreçlerini örgütsel anlamda olumsuz etkileyen faktörler arasında üst yönetim baskısı, yöneticilerin tavrı, zaman eksikliği ve nepotizmi vurgularken Amerikalı yöneticiler ise bilgi eksikliği, finansal eksiklik ve yetki eksikliğini öne çıkarmaktadır. Bireysel anlamda ise Türk yöneticiler, yöneticilerin kişilik özelliklerini, deneyimlerini ve iletişim becerilerini önemli olarak görmekteyken Amerikalı yöneticiler bu özellikleri fazla önemsememişlerdir. Üniversitelerde etik karar verme süreçlerini iyileştirmek için yönetime ve yöneticilere ilişkin Türk ve Amerikalı yöneticiler hem benzer hem de farklı önerilerde bulunmuştur. Türk yöneticiler nepotizm yerine liyakat olmalı, yasal ve etik çerçeve çizilmeli özerklik ve özgürlük arttırılmalı derken Amerikalı yöneticiler ise sosyal medya kullanılmalı, üniversiteler şirket gibi yönetilmemeli ve üst düzey yönetim çeşitlendirilmeli demektedir. Her iki grubun ortak önerisi ise hesap verebilirlik ve şeffaflık sağlanmalı, yeni araştırmalar yapılmalı, etik karar verme eğitimi verilmeli, etik farkındalık geliştirilmeli ve paydaşların karara katılımı sağlanmalı şeklindedir. Üniversite yöneticilerinin etik karar verme süreçlerini ortaya koyma çabasındaki bu araştırmanın, etik karar verme ile ilgili “tartışmanın” başlamasına ve bu konuda daha çok araştırma yapılmasına yardımcı olması hedeflenmektedir. One of the basic elements of decision-making in university administration is the ethical aspect of decisions. The rise of globalization has necessitated a more comprehensive perspective on understanding ethical values and ethical decision-making practices. The ethical decision-making styles of administrators from different cultures provide the opportunity to better understand how important ethical decisions are. This thesis study, designed with a phenomenological pattern in the qualitative research method, aims to study the views of Turkish and American university administrators on ethical decision-making processes. In-depth interviews are conducted with 13 Turkish and 10 American university administrators from different levels such as vice-president, dean, director and department head, the results of data analysis are presented in tables, discussed, and recommendations are presented for decision makers, stakeholders and researchers at the end of the study. It is found that Turkish administrators tend to use Ethics of justice and Ethics of the profession, while American administrators tend to use Ethics of justice, Ethics of critique, Ethics of care and Ethics of the profession in ethical decision-making processes. While Turkish administrators emphasize senior administrators’ pressure, administrators’ attitude, lack of time and nepotism as factors that negatively affect the ethical decision-making processes of university administrators organizationally, American administrators highlight lack of information, financial deficiency and lack of authority. Individually, Turkish administrators find administrators’ personality traits, experience and communication skills as important, while American administrators do not attach much importance to these traits. Turkish and American administrators have made both similar and different suggestions regarding administration and administrators to improve ethical decision-making processes in universities. While Turkish administrators say that there should be meritocracy instead of nepotism, a legal and ethical framework should be drawn, autonomy and freedom should be increased; American administrators say that social media should be used, universities should not be administrated like companies, and top administration should be diversified. The common recommendation of both groups is that accountability and transparency should be ensured, new researches should be conducted, ethical decision-making training should be provided, ethical awareness should be developed and stakeholders’ participation in the decision should be ensured. This research, which strives to reveal the ethical decision-making processes of university administrators, is aimed to help start the “discussion” regarding ethical decision-making and to conduct more research on this very subject.
  • Item
    Okul öncesi öğretmenleri ile okul yöneticilerinin arasındaki iş birliğinin incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Münevver Dilara, Oral; Hatice, Turan Bora
    Bu çalışmanın amacı okul öncesi eğitim kurumlarında görev yapan öğretmenler ile okul yöneticileri arasındaki iş birliğinin incelenmesidir. Araştırma nitel çalışma yönteminde, fenomenoloji (olgubilim) desenindedir. Araştırmada çalışma grubunu belirlemek için amaçlı örnekleme yöntemlerinden "maksimum çeşitlilik" örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmaya 20 öğretmen ve 10 müdür olmak üzere toplam 30 katılımcı dahil edilmiştir. Çalışmadaki veriler yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Verilerin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın geçerliliğini sağlamak adına görüşme soruları ölçmek istenen konuya uyumlu, amacına uygun biçimde oluşturulmuş, görüşmeler katılımcılarla sohbet şeklinde yapılmış ve görüşme süreleri uzun tutulmuştur. Araştırmanın sonucunda iş birliğinin önemine yönelik cevaplarda iş birliğini önemli kılan faktörler “bireysel” ve “yönetsel” faktörler olarak iki temaya ayrılmıştır. Okul müdürleri ve öğretmenlerin iş birliğinin gerekliliğine ilişkin görüşleri de “bireysel” ve “yönetsel” olarak iki tema altında toplanmış, “başarı”, “motivasyon”, “etkili yönetim”, “pozitif kültür” bu temalarda en çok ifade edilen kavramlar olarak ortaya çıkmıştır. Okul yöneticisi ve öğretmen iş birliğinin olumlu sonuçlarına yönelik katılımcıların görüşleri de “bireysel” ve “yönetsel” olarak temalara ayrılmış, buna göre “güven” kavramı dikkat çekerken, iş birliğinin olmadığı durumlarda doğacak sonuçlar arasında en çok dikkat çeken yine “güvensizlik” kavramı olmuştur. Bunun yanı sıra iş birliğinin olumlu sonuçlarında “mutluluk”, “verimlilik”, “iletişim”, “pozitif kültür” ve “destek” kavramları ön plana çıkmaktadır. Okul yöneticisi ve öğretmen iş birliğinin eksikliği “kültürel” ve “psikolojik” olarak iki farklı temaya ayrılmış, bunun sonucunda katılımcılar “güvensizlik’ kavramından sonra en çok “problem”, “çatışma”, “negatif iklim”, “isteksizlik”, “kaygı”, “mutsuzluk”, “başarısızlık” kavramlarına ulaşılmıştır. Ortaya çıkan sonuçlara yönelik öneriler sunulmuştur. The aim of this study is to examine the collaborations between teacher and principal working in preschool. The research is in qualitative study method, phenomenology design. In the study, "maximum diversity" sampling method, one of the purposeful sampling methods, was used to determine the study group. A total of 30 participants, 20 teachers and 10 principals, were included in the study. The data in the study were collected with a semi-structured interview form. Content analysis method was used to analyse the data. In order to ensure the validity of the research, the interview questions were formulated in accordance with the subject to be measured, the interviews were conducted as a conversation with the participants and the interview periods were kept long. As a result of the research, the factors that make collaborations important in the answers about the importance of collaborations were divided into two themes as "individual" and " administrative " factors. The views of principals and teachers on the necessity of collaboration were also grouped under two themes as "individual" and "administrative", and "success", "motivation", "effective management", "positive culture" were the most frequently expressed concepts in these themes. The views of the participants on the positive results of principal-teacher collaboration were also divided into themes as "individual" and "administrative", and accordingly, while the concept of "trust" attracted attention, the concept of "mistrust" was the most prominent among the results that would arise in the absence of collaboration. In addition, the concepts of "happiness", "efficiency", "communication", "positive culture" and "support" come to the forefront in the positive results of collaboration. The lack of teacher-principal collaboration was divided into two different themes as "cultural" and "psychological", and as a result, the concepts of "problem", "conflict", "negative climate", "reluctance", "anxiety", "unhappiness" and "failure" were the most common concepts after the concept of "insecurity". Recommendations were presented for the results obtained.
  • Item
    Okul öncesi ve ilkokul çocuklarının yetiştirilmesinde anababaların dijital teknolojilere ilişkin yaklaşımlarının incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Sena Nur, Erhan; Figen, Çok
    Bu araştırmada okul öncesi ve ilköğretim düzeyinde eğitim gören 3-10 yaş aralığında çocuğu olan ana babaların dijital teknolojileri çocuk yetiştirmede nasıl kullandıkları, çocuğun gelişiminde dijital teknolojilerin etkilerine dair görüşleri ve konuya ilişkin farkındalıklarını ortaya koymak amaçlanmıştır. Bu bağlamda alan yazın incelenmiş ve betimsel durum tespit çalışması yürütülmüştür. Araştırmada amaçlı örneklem yöntemi kullanılmış olup çalışma grubunu 3-10 yaş aralığında olan kolay ulaşılabilir, gönüllü ve dijital teknoloji araçlarına sahip olması beklenen anne babalar yer almaktadır. Çalışmaya 242’si kadın 104’ü erkek olmak üzere 346 anne ve baba dâhil olmuştur ancak çalışma grubu çoğunlukla 30-39 yaş aralığında, lisans mezunu, 5-6 yaş ile 9-10 yaş aralığında 2 çocuk sahibi olan annelerden oluşmaktadır. Dijital Ebeveynlik Farkındalığı Ölçeği ve Dijital Ebeveynlik Yaklaşım Envanteri veri toplama aracı olarak tercih edilmiştir. Anne babaların dijital ebeveynlik farkındalık düzeyleri ve yaklaşımlar frekans, yüzde, t testi, varyans analizleri ve farkındalıkla ilgili bulguların analizi için Tukey testi incelenmiştir. Analiz sonuçlarına göre ana babaların çocuklarının dijital teknolojileri kullanmalarına karşı farklı yaklaşıma sahip olduğu görülmektedir. Bulgulara göre, bazı anne babalar dijital teknolojinin eğitim amacıyla kullanılmasının olumlu etkilerine inanmakta diğerleri çocukların rahatlamak için teknolojiyi tercih etmeleri konusunda daha temkinli bir yaklaşım benimsemektedir. Ana babaların görüşlerine göre teknolojinin çocukların yabancı dil becerileri, okumaya hazır olma ve yaratıcılık açısından çocuklarının gelişiminde olumlu etkileri olduğunu düşünürken uyku rutini, kendini ifade etme ve ilişkiler üzerinde etkisinde aynı fikirde değildir. Ana babaların dijital teknolojilere yönelik yaklaşımları cinsiyet, yaş, eğitim durumu gibi ana babaya ait demografik faktörlere göre farklılaşmamaktadır. Dijital Ebeveynlik alt boyutu olan dijital ihmal çocuk sayısına göre değişmektedir. Çocuk yetiştirmede teknolojinin bir güç olabileceği varsayılarak mevcut literatüre göre araştırma bulguları tartışılmış olup, aileler, okul psikolojik danışmaları ve gelecek çalışmalar için önerilerde bulunulmuştur. This research aims to reveal parents of children between the ages of 3-10 attending preschool and primary school as well as their views on the effects of digital technologies on the child's development and their awareness of the subject. In this context, the literature was examined and a descriptive study was conducted. In this context, the literature was examined and a descriptive study was conducted. A purposive sampling method was applied and the study group included parents who have children between the ages of 3-10 and are easily accessible, voluntary, and have digital technology tools. 346 mothers and fathers, 242 women and 104 men were included in the study, but the study group mostly consists of mothers who are between the ages of 30-39, most having a university degree, and having 2 children between the ages of 5-6 and 9-10. Digital Parenting Awareness Scale and Digital Parenting Approach Inventory were used for the topic as data collection tools. Parents' digital parenting awareness levels and their approaches were examined with frequency and percents, t-tests, analysis of variance and Tukey tests. According to the analysis, it is seen that parents have different approaches towards their children's use of digital technologies. While some believe that digital technology has a positive impact for educational purposes, others are cautious about children using technology for relaxation. According to parents' notions, while they think that technology has positive effects on their children's development in terms of foreign language skills, reading readiness and creativity, they disagree about its impact on sleep routine, self-expression and relationships. Parents' approaches to digital technologies do not differ significantly according to demographic factors such as gender, age, and educational status. Digital neglect, which is the sub-dimension of Digital Parenting, varies depending on the number of children. Assuming that technology may be a hidden power in raising children, research findings are discussed according to the existing literature, and suggestions are made for families, school counselors and future studies.
  • Item
    Üniversite öğrencilerinde duygusal yeme davranışı: Duygu düzenleme güçlüğü ve ebeveyn duygusal erişilebilirliğinin rolü
    (Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Didem Nur, Uysal; Zeynep, Kızıl Aslan
    Duygusal yeme davranışı, üniversite öğrencilerinde oldukça sık rastlanan ve yeme bozukluklarının meydana gelmesi açısından risk oluşturan yeme davranışlarından biridir. Bu araştırmada duygu düzenleme güçlüğü ve ebeveyn duygusal erişilebilirliğinin üniversite öğrencilerinde duygusal yeme davranışı ile arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma ilişkisel tarama modeline dayalı olarak yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma grubunu 2023-2024 eğitim-öğretim yılında Ankara ilinde bir vakıf üniversitesinde okumaya devam eden 18-31 yaş aralığındaki 260 kadın (%61.2) ve 165 erkek (%38.8) olmak üzere toplamda 425 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama araçları olarak katılımcıların tanımlayıcı bilgilerini elde etmek amacıyla Demografik Bilgi Formu, araştırmanın amacına yönelik olarak ise Duygu Düzenleme Güçlüğü Ölçeği (DDGÖ), Türkçe Duygusal Yeme Ölçeği (TDYÖ) ve Ebeveyn Duygusal Erişilebilirliği Ölçeği (EDEÖ) kullanılmıştır. Demografik bilgilerin analizinde betimleyici istatistikler kullanılmış olup, duygu düzenleme güçlüğü, ebeveyn duygusal erişilebilirliği ve duygusal yeme davranışı arasında olan ilişkinin incelenmesi amacıyla Pearson korelasyon analizi ve aşamalı regresyon analizleri yapılmıştır. Pearson korelasyon analizi sonucunda duygusal yeme davranışı ve duygu düzenleme güçlüğü puanları arasında orta düzeyde pozitif yönlü ve anlamlı bir ilişki; duygusal yeme davranışı ve ebeveyn duygusal erişilebilirliği anne ve baba puanları arasında düşük düzeyde negatif yönlü anlamlı bir ilişki; ebeveyn duygusal erişilebilirliği anne ve baba puanları arasında yüksek düzeyde pozitif yönlü ve anlamlı bir bulunmuştur. Aşamalı regresyon analizi sonucunda ise, öğrencilerin olumlu ve olumsuz duygu deneyimleme durumunda iştahlarında olan artış, duygu düzenleme güçlüğü, kendini kilolu olarak değerlendirme durumu, diyet yapma durumu ve babaya olan duygusal erişilebilirlikleri, duygusal yeme davranışının anlamlı bir yordayıcısı olduğu; cinsiyet, yaş, bireyin yaşadığı yer, sigara-alkol kullanımı, vücut kitle indeksi (VKI) ve anneye olan duygusal erişilebilirliğin duygusal yeme davranışının anlamlı bir yordayıcısı olmadığı bulunmuştur. Elde edilen bulgular sonucunda duygu düzenleme güçlüğü ve ebeveyn duygusal erişilebilirliğinin üniversite öğrencilerinde duygusal yeme davranışı ile olan ilişkisi ilgili alanyazın kapsamında tartışılmıştır. Emotional eating is one of the most common eating behaviors in university students and poses a risk for eating disorders. This study aimed to examine the relationship between difficulty in emotion regulation and parental emotional availability and emotional eating in university students. The research was conducted based on the relational survey model. The study group of the research consisted of a total of 425 students, 260 women (61.2%) and 165 men (38.8%), aged 18-31, who were studying at a foundation university in Ankara in the 2023-2024 academic year. As data collection tools in the study, the Demographic Information Form was used to obtain descriptive information of the participants, and the Emotion Regulation Difficulties Scale, Turkish Emotional Eating Scale, and Parental Emotional Availability Scale were used for the purpose of the research. Descriptive statistics were used to analyze demographic information. Pearson correlation analysis and stepwise regression analyzes were conducted to examine the relationship between emotion regulation difficulties, parental emotional availability, and emotional eating behavior. As a result of Pearson correlation analysis, a moderate positive and significant relationship was found between emotional eating behavior and emotion regulation difficulties scores; a low-level negative significant relationship between emotional eating behavior and parental emotional availability mother and father scores; parental emotional availability was found to be highly positive and significant between mother and father scores. As a result of stepwise regression analysis, students' increase in appetite when experiencing positive and negative emotions, difficulty in emotion regulation, self-perception as overweight, being on a diet, and emotional availability to the father were found to be significant predictors of emotional eating behavior. In addition, it was found that gender, age, place of residence of the individual, smoking-alcohol use, body mass index (BMI) and emotional availability to the mother were not significant predictors of emotional eating behavior. As a result of the findings, the relationship between emotional regulation difficulties and parental emotional availability and emotional eating behavior in university students was discussed in light of the relevant literature.
  • Item
    X Kuşağı okul yöneticilerinin z kuşağı öğrencilerine bakış açısı
    (Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Seda, Eren; Sadegül, Akbaba Altun
    Bu nitel çalışma, X Kuşağı lise yöneticilerinin Z Kuşağı öğrencilerine bakış açılarını incelemiş ve onların görüşleri, algıları ve tutumları hakkında içgörü kazanmayı amaçlamıştır. Olgubilim araştırma deseninin kullanıldığı çalışmada, X Kuşağı yöneticilerinin Z Kuşağı öğrencileri olgusuna yükledikleri deneyimler, anlamlar ve algılar araştırılmıştır. Araştırma Aydın ilinde gerçekleştirilmiş ve katılımcı olarak X kuşağı lise müdürlerini seçmek için amaçlı örnekleme kullanılmıştır. Verilerin toplanmasında, araştırma probleminin ve alt problemlerinin derinlemesine incelenmesine olanak tanıyan yarı yapılandırılmış görüşmeler kullanılmıştır. Görüşme soruları araştırma hedeflerine yönelik olarak tasarlanmış ve aracın geçerliliğini sağlamak için uzman görüşlerine başvurulmuştur. Betimleyici teknikler kullanılarak yapılan veri analizinin ardından elde edilen bulgular, X Kuşağı yöneticilerinin Z Kuşağına yönelik bakış açılarını ortaya koymuştur. Yöneticiler, Z Kuşağı öğrencilerinin dijital yeterlilikleri, bireysellikleri ve aktif sorgulama eğilimleri gibi özelliklerini kabul etmiştir. Eğitim uygulamalarını bu kuşakla etkili bir şekilde etkileşim kuracak ve onlara rehberlik edecek şekilde uyarlamanın önemini kabul etmişlerdir. Çalışma, yöneticiler tarafından kullanılan iletişim stratejilerine ışık tutarak açık diyaloğun, mentorluk sağlamanın ve bağlantı aracı olarak teknolojiden yararlanmanın önemini vurgulamıştır. Yöneticiler, olumlu bir öğrenme ortamı yaratmak için Z Kuşağı öğrencileriyle güven ve işbirliğini teşvik etme ihtiyacını vurgulamıştır. Ayrıca araştırma, yöneticilerin Z Kuşağı ile etkileşimlerinde karşılaştıkları kısa dikkat sürelerini ele alma, teknolojinin dikkat dağıtıcı unsurlarını yönetme ve içsel motivasyonu teşvik etme gibi zorlukları tespit etmiştir. Yöneticiler, bu zorlukların üstesinden başarıyla gelebilmek için sürekli mesleki gelişime ihtiyaç duyduklarını ifade etmişlerdir. Bulgulara dayanarak, X Kuşağı yöneticilerini Z Kuşağı öğrencileriyle etkin bir şekilde ilgilenme ve onlara rehberlik etme çabalarında desteklemek için pratik öneriler formüle edilmiştir. Bu tavsiyeler anlamlı ilişkiler geliştirmenin, yenilikçi öğretim yöntemleri uygulamanın ve teknolojik gelişmeleri benimsemenin önemini vurgulamıştır. Sonuç olarak, bu çalışma X Kuşağı yöneticilerinin Z Kuşağı öğrencileriyle etkileşimlerinde karşılaştıkları perspektifler, iletişim stratejileri ve zorluklara ilişkin bulgular sağlamıştır. Bulgular, eğitim uygulamalarının geliştirilmesine ve yöneticiler ile öğrenciler arasında olumlu ilişkilerin teşvik edilmesine katkıda bulunmaktadır. Yöneticiler, kuşak farkını ortadan kaldırarak liselerdeki Z kuşağı öğrencileri için besleyici ve kapsayıcı bir öğrenme ortamı yaratabilirler. This qualitative study examined Generation X high school administrators' perspectives on Generation Z students and aimed to gain insights into their views, perceptions and attitudes. Using a phenomenological research design, the study investigated the experiences, meanings and perceptions that Generation X administrators attribute to the phenomenon of Generation Z students. The study was conducted in Aydın province and purposive sampling was used to select Generation X high school administrators as participants. Semi-structured interviews were used to collect the data, which allowed in-depth examination of the research problem and its sub-problems. The interview questions were designed in line with the research objectives and expert opinions were consulted to ensure the validity of the instrument. The findings obtained after data analysis using descriptive techniques revealed significant perspectives of Generation X administrators towards Generation Z. They acknowledged the unique characteristics of Generation Z students, such as their digital proficiency, individuality, and propensity for active inquiry. They recognized the importance of adapting educational practices to effectively engage and guide this generation. The study shed light on the communication strategies used by the administrators, highlighting the importance of open dialogue, providing mentoring and utilizing technology as a means of connection. Administrators emphasized the need to foster trust and collaboration with Generation Z students to create a positive learning environment. The research also identified challenges that administrators face in their interactions with Generation Z, such as addressing short attention spans, managing the distractions of technology, and fostering intrinsic motivation. Administrators expressed the need for continuous professional development to successfully overcome these challenges. Based on the findings, practical recommendations were formulated to support Generation X administrators in their efforts to effectively engage and guide Generation Z students. These recommendations emphasized the importance of developing meaningful relationships, implementing innovative teaching methods, and embracing technological advances. In conclusion, this study provided valuable insights into the perspectives, communication strategies, and challenges that Generation X administrators face in their interactions with Generation Z students. The findings contribute to improving educational practices and fostering positive relationships between administrators and students. By bridging the generation gap, administrators can create a nurturing and inclusive learning environment for Generation Z students in high schools.
  • Item
    Sınıf, matematik ve rehber öğretmenlerinin diskalkuliye yönelik farkındalıklarının belirlenmesi
    (Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Pınar, Tansel Günal; Gönül, Erhan
    Bu araştırmanın temel amacı, ilkokulun ilk yıllarından itibaren diskalkulisi olan veya olduğu düşünülen öğrencilerle birebir etkileşim içinde olan sınıf, matematik ve rehber öğretmenlerinin diskalkuliye yönelik farkındalık durumlarını ve bu farkındalıkların nasıl olduğunu belirlemektir. Bu temel amaca bağlı olarak farklı branşlardaki öğretmenlerin diskalkuli hakkındaki bilgi düzeyleri, bilgilendirilme durumları, diskalkulik öğrencileri tanılama yeterlikleri ve diskalkulik çocukların özellikleri ile ilgili farkındalıkları gibi konular da araştırmanın amaçları arasındadır. Araştırmada, nicel araştırma türlerinden biri olan tarama modelinin "Örnek olay tarama modeli" kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak, Dias, Pereira ve Borsel (2013) tarafından geliştirilen ve diskalkuli farkındalığını belirlemeye yönelik ankette yer alan soruların açık uçlu formları kullanılmıştır. Görüşme formunda, demografik bilgileri içeren 7 genel soru ve diskalkuli farkındalığını belirlemeye yönelik 15 soru olmak üzere toplam 22 soru bulunmaktadır. Araştırma, seçkisiz olmayan örnekleme yöntemlerinden uygun örnekleme ile Ankara'nın Etimesgut ve Çankaya ilçelerindeki ilkokul ve ortaokullarında görev yapan 21 sınıf öğretmeni, 24 matematik öğretmeni ve 10 rehber öğretmen olmak üzere toplam 55 öğretmen ile gerçekleştirilmiştir. Farklı branşlardaki öğretmenlerle diskalkuli farkındalıklarına yönelik yüz yüze görüşmeler yapılmıştır. Görüşmelerden elde edilen veri, frekans ve yüzde dağılımlarını gösteren betimsel analizler ve içerik analizi ile analiz edilmiştir. Araştırmanın bulguları, farklı branşlardaki öğretmenlerin yarısından fazlasının diskalkuli hakkında bilgi sahibi olduğunu belirtmiştir. Katılımcı öğretmenlerin diskalkuliyi tanımlarken “matematikte zorlanma” ifadesini daha çok kullandıkları görülmüştür. Ancak katılımcı öğretmenlerin büyük bir oranı mesleki eğitimlerinde bu konuda bilgilendirilmediklerini ifade etmiştir. Eğitim düzeyi ve deneyim süresi arttıkça diskalkuli bilgisinin yüzdelik oran olarak arttığı; lisans mezunları arasında %47’si bilgi sahibi olduğunu, yüksek lisans mezunları arasında bu oranın %69 olduğu belirlenmiştir. Doktora mezunlarının ise tamamı bilgi sahibi olduğunu belirtmiştir. Katılımcı öğretmenlerin yarısından fazlası meslek hayatlarında diskalkuli şüphesiyle karşılaştıklarını ve diskalkuliyi ayırt edebileceklerini belirtmiştir. Ayırt etme de “dört işlem yapamama, parmak kullanma” kriterinin ön planda olduğu görülmüştür. Diskalkuli nedenleri arasında çalışmaya katılan öğretmen görüşlerinde, genetik faktörler öne çıkmaktadır. Ayrıca, katılımcıların yarısı diskalkulinin disleksi ile karışabileceğini düşünmektedir. Öğretmenlerin yarısından fazlası, öğeleri sıralamada yaşanan zorluğun diskalkuliden kaynaklanabileceğini düşünürken, büyük çoğunluğu, diskalkulinin huzursuzluk ve kaygıya yol açabileceğine inanmaktadır. Genel olarak katılımcı öğretmenler "matematik öğrenme güçlüğü" kavramının daha farkında olduklarını, bilgilendirilme oranlarının düşük olduğunu, diskalkulik öğrencileri fark edip, özelliklerini dile getirebildiklerini ifade etmişlerdir. The purpose of this study is to examine the awareness level of primary school and middle school Mathematics teachers and school counselors who have one-to-one interaction with students suspected of having dyscalculia or diagnosed with dyscalculia since the early years of primary school and also to examine how their awareness has been achieved. The "case study scanning model" which is a type of quantitive research method was used in the study. Open-ended forms of the questions from the questionnaire developed by Dias, Pereira and Borsel (2013) and aimed at determining dyscalculia awareness were used as the data collection tool. The interview form consisted of a total of 22 questions, 7 general questions with demographic information and 15 questions focusing on determining dyscalculia knowledge, awareness and discrimination. The study was conducted with a total of 55 teachers, including 21 class teachers, 24 mathematics teachers and 10 school counselors, working in primary and secondary schools in the Etimesgut and Çankaya districts of Ankara using a non-random sampling method with convenience sampling. The awareness of teachers in different branches regarding the dyscalculia was conducted through face-to-face interviews. Data obtained from the interviews were analyzed with descriptive analysis and content analysis showing frequency and percentage distributions. The findings of the study show that a significance portion of the teachers from different disciplines stated that they were aware of dyscalculia. It was observed that the participating teachers mostly used the expression "difficulty in mathematics" when describing dyscalculia. However, a large proportion of participating teachers stated that they were not informed about this issue during their vocational training. It was found that knowledge of dyscalculia increased with higher education levels and years of experience; while 47% of bachelor’s degree’s holders were aware, this rate was 69 % among masters degree holders. All of the PhD graduates stated that they were knowledgeable. More than half of the participating teachers stated that they had encountered suspicions of dyscalculia in their professional lives and that they could distinguish dyscalculia. It has been observed that the criterion of "not being able to perform four operations and using fingers" is at the forefront in discrimination. Genetic factors emerges as the predominant cause of dyscalculia. In addition, half of the participants thought that dyscalculia could be confused with dyslexia. While more than half of the teachers think that difficulty in ordering items may be caused by dyscalculia, the majority believe that dyscalculia can cause restlessness and anxiety. In general, the participating teachers stated that they were more aware of the concept of "mathematical learning disability", that their rate of being informed was low, and that they could notice dyscalculia students and express their characteristics