Eğitim Bilimleri Enstitüsü / Education
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11727/2910
Browse
Item 4-10 yaş aralığında çocuğu olan babaların baba katılım düzeylerini açıklamada babalık rolü algısı, ebeveynlik stresi ve psikolojik iyi oluşun rolü(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2023) Alaylı, Pelin; Üzbe Atalay, NazifeBu araştırmanın amacı, 4-10 yaş aralığında çocuğu olan babaların baba katılım düzeylerini açıklamada babalık rolü algısı, ebeveynlik stresi ve psikolojik iyi oluş değişkenlerinin rollerinin incelenmesidir. Araştırma kapsamında ayrıca okul öncesi ve ilkokul döneminde çocuğu olan babaların baba katılımının çeşitli demografik değişkenlere göre incelenmesi de amaçlanmıştır. Araştırmada betimsel araştırma yöntemi ve ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmada amaçlı örnekleme yöntemine başvurulmuştur. Araştırma grubu, 4-10 yaş aralığında çocuğu olan, çocukları kreş, anaokulu ya da ilkokula giden 330 babadan oluşmaktadır. Araştırma verileri “Kişisel Bilgi Formu”, “Baba Katılım Ölçeği”, “Babalık Rolü Algısı Ölçeği”, “Ebeveynlik Stresi” ve “Psikolojik İyi Oluş” ölçekleri ile toplanmıştır. Araştırma sürecinde elde edilen veriler SPSS paket programı ile analiz edilmiştir. Araştırmanın problem cümleleri doğrultusunda katılımcıların baba katılımı, babalık rolü algıları, ebeveynlik stresi ve psikolojik iyi oluş düzeylerinin, kişisel bilgi formu aracılığıyla toplanan sosyo-demografik değişkenlere göre incelenmesinde normallik varsayımı sağlanarak; t-testi, normallik varsayımının sağlanmadığı durumlarda; Mann Whitney U testi kullanılmıştır. Çalışmada ölçeklerin analizinde Pearson Korelasyon Analizi ile Aşamalı Çoklu Regresyon Analizi kullanılmıştır. Araştırmada babaların babalık rolü algısının eşin çalışma durumuna, babanın ve eşin eğitim durumuna göre farklılaştığı sonucuna ulaşılmıştır. Babanın ebeveynlik stresinin babanın yaşına göre farklılaştığı sonucuna ulaşılmıştır. Bunun yanı sıra, baba katılımının, algılanan temel bakım verme, çocuğun eğitim yaşamına katılımı, oyun oynama, okul ile iş birliği sağlama, çocuğun gelişim dönemleri ile ilgili bilgi verme ve akademik destek sağlama katılım değişkenine göre farklılaşma olduğu saptanmıştır. Babalık rolü algısının, algılanan temel bakım verme, akademik destek sağlama değişkenine göre farklılaştığı saptanmıştır. Babaların ebeveynlik stresi, algılanan temel bakım verme, okul ile iş birliği, çocuğun gelişim dönemleri ile ilgili bilgi verme, akademik destek sağlama değişkenine göre farklılaştığı saptanmıştır.Babaların psikolojik iyi oluşunun çocuğun eğitim yaşamına katılımı, çocuğun gelişim dönemleri ile ilgili bilgi verme, akademik destek ve akran ilişkileri sağlama değişkenine göre farklılaştığı saptanmıştır. Babaların baba katılımı, babalık rolü algısı ve psikolojik iyi oluş düzeyleri arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunurken, baba katılımı ve ebeveynlik stresi arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Araştırmada psikolojik iyi oluşun, babalık rolü algısının, akademik destek sağlamanın, akran ilişkilerine destek sağlamanın, ebeveynlik stresinin ve oyun oynamanın baba katılımının önemli yordayıcıları olduğu saptanmıştır. Araştırmadan elde edilen tüm sonuçların ilgili sonraki çalışmalar ve alanyazın için psikolojik danışmanlara, eğitimcilere, ailelere ve bu alanda çalışmalar yapan araştırmacılara katkı sağlayacağı düşünülmektedir.The aim of this research is to examine the roles of variables such as the perception of fatherhood role, parenting stress, and psychological well-being in explaining the level of father involvement for fathers who have children between 4-10 years old. In addition, the study aims to examine father involvement for fathers with children in preschool and primary school according to various demographic variables. The research method used in the study is the descriptive research method and correlational screening model. The purposive sampling method was used in the study and the research group consisted of 330 fathers who had children between the ages of 4 and 10 and whose children attended preschool, kindergarten, or primary school. "Personal Information Form", "Father Involvement Scale", "The Perception of Fatherhood Role Scale", "Parenting Stress Scale" and "Psychological Well-being Scale" were utilized as data collection tools. The data obtained during the research process were analyzed using the SPSS package program. In line with the problem sentences of the research, in the analysis of the participants' father involvement, the perception of the role of fatherhod, parenting stress and psychological well-being levels according to the socio-demographic variables collected through the personal information form, by providing the assumption of normality; t-test, in cases where the assumption of normality is not met; Mann Whitney U test was used.Pearson Correlation Analysis and Stepwise Multiple Regression were used in the study for the analysis of the scales. In the study, it was concluded that the fathers' perception of fatherhood role differed according to the working status of the spouse and the educational status of the father and spouse. It was concluded that parenting stress differed according to the age of the father. In addition, it has been determined that there is a differentiation according to the participation variable of father involvement, perceived basic caregiving, participation in the child's education life, playing games, cooperation with the school, providing information about the child's developmental periods and providing academic support. It was determined that the perception of the fatherhood role differed according to the perceived basic caregiving and academic support variable. It was determined that fathers differed according to parenting stress, perceived basic caregiving, cooperation with school, providing information about the child's developmental stages and providing academic support. It has been determined that the psychological well-being of fathers differs according to the participation oh the child's education life, providing information about the child's developmental periods, providing academic support and peer relations. While there was a positive and significant relationship between father involvement, perception of fatherhood role and psychological well-being, a negative significant relationship was found between father involvement and parenting stress. In the study, psychological well-being, the perception of fatherhood role, providing academic support, providing support for peer relations, parenting stress and playing games were found to be important predictors of father involvement. All the of results obtained from the research will contribute to psychological counselors, educators, families and researchers working in this field regarding related subsuquent studies and literature.Item 8.Sınıf öğrencilerinin veri işleme süreçlerindeki istatistiksel akıl yürütme düzeylerinin incelenmesi(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2023) Yağız, Hatice Gizem; Erhan, Gönülİstatistiğin matematikten ayrılarak, başka bir bilim dalı olarak görülmesiyle birlikte, istatistiksel akıl yürütme kavramı da ilgili alan yazında ele alınan önemli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. İstatistiksel akıl yürütmenin bireylerde sezgisel türden geliştirilebilecek bir beceri olmadığı, bu becerinin okul eğitiminin bir parçası olarak öğrencilik döneminde geliştirilebilir olduğu ifade edilmektedir. Bu araştırmanın amacı ortaokul 8. sınıf öğrencilerinin veri işleme süreç ve alt süreçlerindeki istatistiksel akıl yürütme düzeylerinin incelenmesidir. Mooney’nin ortaokul öğrencilerine yönelik geliştirdiği istatistiksel akıl yürütme gelişim düzeyleri çalışmanın kuramsal çerçevesi olarak ele alınmıştır. Araştırmada betimsel tarama deseni kullanılmıştır. Ayrıca çalışmaya gönüllü katılan 16 öğrenci ile yarı-yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Araştırma, Ankara İli Etimesgut İlçesinde bulunan üç farklı devlet ortaokulundan uygun örnekleme yöntemiyle belirlenen 540 sekizinci sınıf öğrencisi ile yürütülmüştür. Öğrencilerin istatistiksel akıl yürütme düzeylerinin belirlenmesine yönelik hazırlanan testte 9 adet açık uçlu soru bulunmaktadır. Bu sorulara verilen yanıtların analizi Mooney’nin istatistiksel akıl yürütme veri işleme süreç ve alt süreçlerine göre 4 seviyede değerlendirilmiştir. Bu süreçler; verilerin tanımlanması (VT), verilerin düzenlenmesi ve indirgenmesi (VD), verilerin gösterimi (VG), verilerin analizi ve yorumlanması (VA)’dır. Belirtilen bu alt süreçler Düzey 1’den Düzey 4’e doğru sıralanmaktadır. Bu düzeyler: Düzey 1: Kişiye özgü, Düzey 2: Geçici, Düzey 3: Nicel ve Düzey 4: Analitik olarak tanımlanmıştır. Öğrencilerin düzey 1’den düzey 4’e doğru istatistiksel akıl yürütmelerinin arttığı belirtilmektedir. Testten elde edilen bulgular, 8.sınıf öğrencilerinin istatistiksel akıl yürütme düzeylerinin ortalamasının 1,85 olduğunu göstermektedir. Mooney (2002)’ye göre bu değerin, Düzey 2’ye yakın olmakla beraber, Düzey 1 ile Düzey 2 arasında olduğu söylenebilir (x̄=1,85, N=540). Diğer bir ifade ile 8.sınıf öğrencilerinin %46’sının İAY düzeylerinin Düzey 1 ile Düzey 2 arasında; %32,4’ünün (f=175) Düzey 2 ve Düzey 3 arasında; % 3,7’sinin (f=20) Düzey 3 ile Düzey 4 arasında yer aldığı tespit edilmiştir. Düzey 4’e en yakın ortalamaya (x̄ =3,89) sahip yalnız bir (f=1) öğrenci bulunmaktadır. Öğrencilerle yapılan görüşmelerden elde edilen bulgular içerik analizi ile analiz edilmiştir. Mooney’nin çerçevesinde yer alan süreçler ve düzeyler kategori ve tema olarak ele alınmıştır. Genel olarak öğrencilerin grafik çizimlerinde en çok sütun grafiğini tercih ettiklerini, yatay sütun grafiği verildiğinde grafiği okumakta oldukça zorlandıklarını ve akıl yürütme gerektiren sorularda düşüncelerini açıklamakta güçlük çektiklerini ifade etmişlerdir.Along with the separation of statistics from mathematics and seeing it as another branch of science, the concept of statistical reasoning emerges as an important concept discussed in the related literature. It is stated that statistical reasoning is not a skill that can be developed intuitively in individuals. It is stated that this skill can be developed during student life as a part of school education. The aim of this research is to examine the statistical reasoning levels of secondary school 8th grade students. Statistical thinking processes developed by Mooney for middle school students are considered as the theoretical framework of this study. The design of the study is descriptive survey. Further semi-structured interviews were conducted with 16 students who voluntarily participated in the study. The research was carried out with 540 eighth grade students selected by convenient sampling method from three different public secondary schools in Etimesgut, Ankara. There are 9 open-ended questions in the test prepared to determine the statistical reasoning levels of the students. The analysis of the answers to these questions was evaluated at 4 levels according to Mooney’s statistical reasoning data processing process and sub-processes. These processes are data identification, data editing and reduction, data representation, data analysis and interpretation. These sub- processes are listed from Level 1 to Level 4. These levels were defined as: Level 1: Personal, Level 2: Provisional, Level 3: Quantitative, and Level 4: Analytical. It is stated that students’ statistical reasoning increases from level 1 to level 4. The findings of the study show that the mean statistical reasoning level of 8th grade students is 1.85. According to Mooney, although this value is close to level 2, it can be said that it is between level 1 and level 2 (x̄=1,85, N=540). In other words, 46% of the 8th grade students’ statistical reasoning levels are between Level 1 and Level 2; 32.4% of them (f=175) are between Level 2 and Level 3; and 3.7% of students (f=20) are between Level 3 and Level 4. There is only one (f=1) student with the closest average (x̄ =3.89) to Level 4. The findings obtained from the interviews with the students were analyzed by content analysis. The processes and levels in Mooney’s framework are handled as categories and themes. In general, they stated that the students mostly preferred the column chart in their graphic drawings, they had difficulty in reading the graph when the horizontal bar graph was given, and they had difficulty in explaining their thoughts in the questions that required reasoning.Item Bilgin Adalı’nın çocuklara yönelik anlatılarında metinlerarası ilişkiler(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2022) Erdem, Cansın; Demir, AhmetMetinlerarasılık, metinler arasındaki her türlü ilişkiyi ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Günümüzde metinsellik ölçütlerinden biri olarak kabul edilen metinlerarasılık, herhangi bir metnin kendinden önceki metinlerle çeşitli biçimlerde kurduğu açık ya da kapalı ilişkileri tanımlamak için kullanılır. Alıntı, gönderge, anıştırma, pastiş, parodi vb. biçimlerde ortaya çıkan metinlerarası ilişkiler, bir metnin oluşturulma süreçleri kadar anlamlandırma süreçlerini de ilgilendiren bir ögedir. Okuru, metinler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu geniş bir düzlemde okuma-anlamaya yönlendirir. Dolayısıyla çocuk okurları metinlerarası ilişkilerin zengin/yoğun bir içerikle sunulduğu metinlerle buluşturmak, onların bilişsel gelişimlerini desteklemek ve entelektüel, kültürel, tarihsel, sanatsal, edebî vb. alanlardaki birikimlerini zenginleştirmek açısından önemlidir. Metinler arası ilişkilerin yarattığı zengin içerik, çocuk okurların çok yönlü ve derin okuma-anlama süreçleri geçirmelerini sağlayacak, eleştirel ve analitik düşünme becerilerini geliştirecektir. Bu bakımdan Türkçe öğretiminde metinlerarası ilişkilerin zengin olduğu metinleri (çocuk edebiyatı ürünlerini) seçmek ve kullanmak önemlidir. Türk çocuk edebiyatının üretken yazarlarından Bilgin Adalı’nın anlatılarında zengin/yoğun metinlerarası ilişkilerin olduğunu söylemek mümkündür. Adalı’nın çocuk edebiyatı ürünlerinde ‘metinlerarasılık’ın, en açık biçimde eserlerin dokusuna işlendiği, Türk ve dünya sözlü edebiyat geleneğinden anlatıların (mitler, masallar, destanlar, halk hikâyeleri vb.) dönüştürmelerle yeniden yazıldığı; sözlü edebiyata özgü pek çok motifin çeşitli metinsel bağlamlarda dönüşüme uğratılarak okura sunulduğu ve okurun edebiyat, tarih, sinema, sanat alanlarının iç içeliğinde çeşitli türlerin ve metinlerin bir arada bulunduğu bir anlamlandırma sürecine dâhil edildiği görülür. Bu çalışmada başlıca amaç, Bilgin Adalı’nın, seçtiğimiz anlatı türünden yirmi yedi eserini ‘metinlerarasılık/metinlerarası ilişkiler’ çerçevesinde incelemek, eserlerdeki ‘metinlerarası ilişkileri’ göstermek ve ilişkili metinlerin izini sürmektir. Amaçlı örnekleme yöntemiyle seçilen, Adalı’nın yirmi yedi anlatısı, metinlerarasılık çerçevesinde incelenerek metinlerin diğer metinlerle olan ilişkileri tespit edilmeye ve Adalı’ya ait çocuk edebiyatı ürünlerinin Türkçe eğitiminde kullanılması durumunda nasıl bir metinlerarası ilişkilere dayalı zenginlik ve çeşitlilik sunabileceği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışmada, Adalı’nın çocuklara yönelik anlatılarındaki metinlerarası ilişki biçimleri tespit edilmiş ve anlatıların ‘metinlerarası ilişkiler’ açısından gösterdiği görünüm, tablolar aracılığıyla dikkate sunulmuştur. Anlatıların, metinlerarası ilişkiler bakımından gösterdiği özelliklerin çocuk okurlara yönelik entelektüel, kültürel, tarihsel, sanatsal, edebî vb. katkısına dair değerlendirmelerde bulunulmuştur. Intertextuality is a concept used to express all kinds of relationships between texts. Intertextuality, accepted as one of the criteria of textuality today, is used to define the open or closed relations that any text establishes with the previous texts in various ways. Intertextual relations, which appear in the forms of quotation, referent, allusion, pastiche, parody, etc., are an element that concerns the processes of making sense as well as the processes of creating a text. It directs the reader to reading comprehension on a wide platform formed by the relations between the texts. Therefore, it is important to bring together child readers with texts in which intertextual relations are presented with rich/intensive content, to support their cognitive development and enrich their intellectual, cultural, historical, artistic, literary, etc. knowledge. The rich content created by intertextual relations will enable child readers to go through versatile and deep reading-comprehension processes and will develop their critical and analytical thinking skills. In this respect, it is important to choose and use texts (children's literature products) with rich intertextual relations in Turkish education. It is possible to say that there are rich/intense intertextual relations in the narratives of Bilgin Adalı, one of the prolific writers of Turkish children's literature. In Adalı's children's literature, 'intertextuality' is most clearly embroidered into the texture of the works, and narratives from the Turkish and world oral literature tradition (myths, tales, epics, folk tales, etc.) are rewritten with transformations; It is seen that many motifs peculiar to oral literature are presented to the reader by being transformed in various textual contexts, and the reader is included in a meaning-making process in which various genres and texts coexist within the fields of literature, history, cinema, and art. The main purpose of this study is to examine the twenty-seven works of Bilgin Adalı from the narrative genre we have chosen within the framework of 'intertextuality/intertextual relations', to show the 'intertextual relations' in the works, and to trace the related texts. By examining Adalı's twenty-seven narratives, selected with the purposeful sampling method, within the framework of intertextuality, it has been tried to determine the relations of the texts with other texts and to reveal how Adalı's children's literature products can offer richness and diversity based on intertextual relations if they are used in Turkish education. In the study, the forms of intertextual relations in Adalı's narratives for children were determined and the appearance of the narratives in terms of 'intertextual relations' was presented through tables. Evaluations were made about the intellectual, cultural, historical, artistic, literary, etc. contribution of the features of the narratives in terms of intertextual relations to child readers.Item Bilişsel davranışçı terapi temelli zorbalığa müdahale psikoeğitim programının ilkokul öğrencileri arasında görülen zorbalık eğilimini azaltmadaki etkisi(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2023) Çelebi, Bilge Nur; Çetin Gündüz, HicranBu araştırmanın amacı, bilişsel davranışçı terapi modeline dayalı olarak geliştirilen zorbalığa müdahale psikoeğitim programının, ilkokul öğrencileri arasında görülen zorbalık eğilimini azaltmadaki etkisini incelemektir. Araştırma modeli olarak deney ve kontrol gruplu deneysel desen kullanılmıştır. Öntest, sontest ve izleme testi ölçümleri yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Ankara’da bir devlet ilkokulunda öğrenim gören 30 (15 deney, 15 kontrol) 4. sınıf öğrencisi oluşturmuştur. Programın uygulanmasına başlanmadan önce deney ve kontrol gruplarına gönüllü öğrenciler tesadüfi yöntemle (seçkisiz) atanmıştır. Deney grubuna Bilişsel Davranışçı Terapi Temelli Zorbalığa Müdahale Psikoeğitim Programı uygulanmıştır. Program kapsamında öğrencilere bilişsel davranışçı terapi ilke ve tekniklerine dayalı olarak hazırlanmış; psikoeğitim, bilişsel yeniden yapılandırma, problem çözme ve davranış deneyinden oluşan uygulamalar yapılmıştır. Kontrol grubuna ise Millî Eğitim Bakanlığının İlkokul Rehberlik Etkinlikleri Kitapçığında yer alan dört oturumluk Benlik Farkındalığı grup etkinliği yapılmıştır. Deney grubuna uygulanan psikoeğitim programı toplam 12 oturumdan oluşmaktadır. Araştırma kapsamında öğrencilerin zorbalık eğilim düzeylerini belirlemek amacıyla, “Zorbalık Eğilim Ölçeği” kullanılmıştır. Ayrıca deney grubunu oluşturan öğrencilerin programa ilişkin değerlendirmelerini almak için “Grup Uygulaması Değerlendirme Formu” ve demografik bilgilerini edinmek için “Kişisel Bilgi Formu” uygulanmıştır. Bilişsel Davranışçı Terapi Temelli Zorbalığa Müdahale Psikoeğitim Programına başlamadan önce öntest ölçümleri, programın tamamlanmasının ardından sontest ölçümleri ve deneysel işlemin tamamlanmasından bir ay sonra izleme testi ölçümleri yapılmıştır. Programın etkililiğini test etmek amacıyla, öntest, sontest, izleme testi ölçümlerine yönelik Normallik Testi, Shapiro-Wilk Testi, Betimsel İstatistik (ortalama ve standart sapma değerleri) ve Tekrarlı Ölçümler Anova kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda, gruplar ve testler arasındaki etkileşim, deney grubunu oluşturan deneklerin zorbalık eğilim düzeylerinin, kontrol grubunu oluşturan deneklerin zorbalık eğilim düzeylerinden anlamlı ölçüde daha düşük olduğunu göstermiştir. Bu sonuç Bilişsel Davranışçı Terapi Temelli Zorbalığa Müdahale Psikoeğitim programının etkisini ortaya koymaktadır. Çalışmada ulaşılan bulgulara göre programın etkisi bir ay sonra da devam etmiştir. The purpose of this study is to examine the effect of the psychoeducation program for bullying intervention developed based on the cognitive behavioral therapy model on reducing the bullying tendencies among elementary school students. A quasi-experimental design with experimental and control groups was used as the research model. Pre-test, post-test, and follow-up test measurements were conducted. The study group of the research consists of 30 (15 experimental, 15 control) 4th grade students studying in a public school in Ankara. Before the program, student volunteers were randomly assigned to the experimental and control groups. Psychoeducation Program Based on Cognitive Behavioral Therapy for Bullying İntervention was applied in the experimental group. İn the program, to students were prepared based on principles and techniques of cognitive behavioral therapy; applications consisting of psychoeducation, cognitive restructuring, problem solving, and behavioral experiments were conducted. The control group, on the other hand, received four sessions of the Self-awareness group included in the Ministry of National Education's Brochure on Counseling Activities in Elementary Schools. The psychoeducation program for the experimental group consists of a total of 12 sessions. İn the study, the “Bullying Tendency Scale” was used to determine the degree of bullying tendency of elementary school students. İn addition, a “Group Application Evaluation Form” was applied to the experimental group students participating in the psychoeducation program and a “Personal İnformation From” was applied to obtain demographic information. Pre-test measurements were taken before the start of the Psychoeducation Program Based on Cognitive Behavioral Therapy for Bullying İntervention, post-test measurements were taken after the completion of the program, and follow-up test measurements were taken one month after the completion of the experimental procedure. To test the effectiveness of the program, Normality Tests, Shapiro-Wilk Tests, Descriptive Statistics, and Repeated Measures Anova analyzes were used for pre-test, post-test, and follow-up test measurements. As a result of the study, the interaction between the groups and the tests showed that the bullying tendency levels of the subjects in the experimental group were significantly lower than the bullying tendency levels of the subjects in the control group. This result revealed the effect of the Psychoeducation Program Based on Cognitive Behavioral Therapy for Bullying İntervention. According to the results of the study, the effect of the program persisted after one month.Item Blok tabanlı ortamlarda programlama öğretimi sürecinde farklı öğretim stratejilerinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesi(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2018) Erdem, Ecmen; Kalelioğlu, FilizBu çalışmanın amacı 5. sınıf öğrencilerinin yüz yüze eğitim ile ters yüz sınıf modeli olan teknoloji destekli öğrenme ortamlarında olmak üzere iki farklı öğrenme ve öğretme stratejisi ile Scratch programlamayı öğrenmelerinin ve programlama öğretiminin, öğrencilerin bilgi işlemsel düşünme becerilerine etkisini araştırmaktır. Çalışmaya özel bir okuldan 79 5. sınıf öğrencisi katılmıştır. Hem nicel hem nitel yöntemleri içeren karma araştırma yöntemlerinden olan “Açıklayıcı Sıralı Karma Yöntem” kullanılmıştır. Yarı deneysel ön test-son test eşleştirilmiş kontrol gruplu çalışmada, Bilgi İşlemsel Düşünme Becerilerine Yönelik Öz Yeterlik Algısı Değerlendirme Ölçeği ve Bilge Kunduz Uluslararası Enformatik ve Bilgi İşlemsel Düşünme Soruları ön test ve son test olarak uygulanmıştır. Uygulama sonrası 24 öğrenci ile odak grup görüşmesi gerçekleştirilmiştir. Uygulama süresince her hafta anlatılan kazanımlar ile ilgili haftalık başarı testleri uygulanmıştır. Ayrıca uygulama sırasında öğrencilerin yazdıkları programlar, Dr. Scratch ile analiz edilip değerlendirilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre yüz yüze eğitim ve ters yüz sınıf modeli ile eğitimin öğrencilerin Scratch programlama öğrenmelerinde ve bilgi işlemsel düşünme becerilerinde istatistiksel olarak anlamlı olmayan bir fark oluşturduğu görülmüştür. Araştırmada kullanılan Bilgi İşlemsel Düşünme Becerilerine Yönelik Öz Yeterlik Algısı Değerlendirme Ölçeği ön test ve son test puanlarına bakıldığında gruplar arasında bilgi işlemsel düşünme becerileri öz yeterlik algıları arasında anlamlı bir farklılık oluşmaz iken gruplar içi ön-test ve son-test puanları arasında anlamlı bir farklılık ortaya çıkmıştır. Özellikle algoritma geliştirme ve problem çözme yeterlik puanları ön-test ve son-test puanları arasında farkın anlamlı çıkması, programlama öğretiminin bu yeterliklerin artmasında önemli bir etken olduğunu söylenebilir. Ayrıca programlama öğretiminin diğer becerilere ilişkin öz yeterliklerine olumlu etkisi olduğunu söylenebilir. Haftalık başarı testlerinde bazı haftalarda deney grubunun ortalaması bazı haftalarda kontrol grubunun ortalaması daha yüksek çıkmıştır. Aynı şekilde Dr. Scratch ile analiz edilen programların ortalama puanlarına bakıldığında, bazı programlarda deney grubunun ortalaması bazılarında kontrol grubunun daha yüksek çıkmıştır. Odak grup görüşmelerinde öğrenci görüşleri incelendiğinde ters yüz sınıftaki öğrencilerin kendi kendine öğrenmenin daha iyi olduğu, yüz yüze sınıftaki öğrencilerin öğretmen anlatımının daha iyi olduğu, ters yüz sınıftaki öğrencilerin anlık yardım alamamasından, yüz yüze sınıftaki öğrencilerin sınıf içi etkenlerin, dersin hızı ve öğretmen anlatımında konuyu kaçırmaktan dolayı zorluklar yaşadıklarını, her iki grupta keşfederek öğrenmenin daha iyi olabileceği, oyun ve animasyon yapabilecek becerilerin geliştiği düşüncelerini ifade etmişlerdir. This study aims to investigate how 5th Grade students learn Scratch programming through two different learning and teaching strategies which are face-to-face education and flipped learning based on technology supported environment and the effects of these programming methods on the computational thinking skills of the students. 79 students among 5th graders from a private school participated in this study. The Exploratory Sequential Design which is one of the combined research method including both quantitative and qualitative methods was used. In the quasi-experimental study, which pre-test and post-test were compared with a control group, Self-Sufficiency Perception Evaluation Scale for Computational Thinking Skills and Bilge Kunduz International Informatics and Computational Thinking Questions were conducted as pre-test and posttest. Focus group interviews with 24 students were carried out after the implementation. Weekly achievement tests related to the identified objectives were conducted and the programs written by the students during the implementation were analysed and evaluated through Dr. Scratch during the implementation. The study has revealed that face-to-face education and flipped learning has no statistically effect on learning Scratch programming and computational thinking skills. When the scores of the pre-test and post-test of Self- Sufficiency Perception Evaluation Scale for Computational Thinking Skill were analysed, there was no significant difference between the groups in terms of computational thinking skills and self-sufficiency perceptions while a significant difference occurs on the scores of pre-test and post-test within the groups. Because of the significant difference between the scores of pre-test and post-test and the scores of developing algorithm and problem solving competence, it can be said that the programming method has an important role on the increase of this competence. It can also be stated that programming method has a positive effect on self-sufficiency related to other abilities. Weekly achievement tests have revealed that the average of the control group was high in some weeks while the average of the experimental group was high in other weeks. Similarly, the average of the control group was high in some weeks while the average of the experimental group was high in other weeks in some programmes according to the average scores of the programmes analysed by Dr. Scratch. When the students’ views through the focus group interviews has been analysed, the students in the flipped classroom has expressed that it is better to learn by yourself although they cannot get immediate help while the students in the face-to-face classroom has stated that it is better to learn from a teacher although they have some difficulties because of classroom factors, the speed of the lesson and missing the subject taught by the teacher. However, both groups have expressed that discovery learning is better and their abilities to create game and animations develop during the lessons.Item Çeşitliliğin yönetiminde toplumsal katılım temelli okul uygulamaları ve okul yöneticilerinin rolü: Bir durum çalışması(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2023) Sezer, Yasemin; Örücü, DenizKüreselleşme ile birlikte artan toplumsal, ekonomik, teknolojik ve kültürel değişimler, okullardaki çeşitliliğin artışını da beraberinde getirmiştir. İnsanlar arasında var olan çok sayıda bireysel farklılığı ve benzerliği temsil eden çeşitliliğin (Treven ve Treven, 2007) bir zenginlik olarak görülmesi, yaratıcılığı arttırmakta (Boehm ve Dwermann, 2015) ve aidiyet duygusunu geliştirmektedir (Martin ve Milliken, 1996). Eğitim kurumlarının, bu çeşitliliğe yönelik kapsayıcı bir tutum sergilemesi (Coronel, Gómez-Hurtado ve González-Falcón, 2018), okulların daha başarılı bir geleceğe taşınmasını sağlamaktadır (Bisschoff, Grobler, Loock, Mestry ve Moloi, 2006). Bu çalışmanın amacı, okullardaki çeşitliliğin yönetiminde toplumsal katılım temelli okul yönetimi uygulamaları ve okul yönetiminin bu kapsamdaki rollerini incelemektir. Okul yöneticilerinin çeşitliliği yönetme kapsamındaki rolleri, DeMatthews (2018)’in toplumsal katılım temelli sosyal adalet liderliği çerçevesine dayanarak çalışılmıştır. Bu amaç doğrultusunda, gerekli izinlerin alınarak, Ankara ili Polatlı ilçesinde görev yapmakta olan 3 okul yöneticisi, 10 öğretmen, 10 veli ve 10 toplum üyesi, araştırmaya gönüllü olarak katılmışlardır. Bu araştırmada, nitel araştırma yöntemlerinden biri olan “durum çalışması” kullanılmıştır. İlk aşamada yarı yapılandırılmış görüşme formu ile veriler toplanırken, ikinci aşamada ise okula ait metinler, belgeler, resimler, videolar, vb. içeren dokümanların analizi yapılmıştır. Görüşmeler ve doküman analizi sonucu toplanan verileri incelemek için içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen bulguların analizi sonucunda, sosyo-kültürel, aile özelliğinden kaynaklı ve bireysel olmak üzere üç tür çeşitlilik olduğu görülmüş ve en yaygın olan çeşitlilik türünün sosyo-kültürel çeşitlilik olduğu ortaya çıkmıştır. Çeşitlilik algısına yönelik yapılan çalışmada, çeşitliliğin avantajları ve dezavantajları analiz edilmiş, ancak katılımcılar arasında bulunan toplum üyeleri ve velilere göre, çeşitliliğin olumlu ya da olumsuz bir ifade taşımadığı belirtilmiştir. Çeşitlilik yönetme stratejileri hakkında sosyal adalet, aile katılımı ve toplum katılımı ile ilgili bulgular elde edilmiştir. Sosyal adalet sağlama konusunda okul yöneticileri ve öğretmenler, iletişim ile empati kavramlarına vurgu yapmışken; öğrenci velileri ve toplum üyeleri yardım kavramı üzerine odaklanmıştır. Aile katılımını sağlamak için aileler ile iletişim halinde olmanın ve etkinliklere velileri dâhil etmenin önemi vurgulanırken, toplum katılımı için etkinliklere okul çevresini dâhil etmenin gerekliliği belirtilmiştir. Yapılan çalışmada, toplum temelli okul yönetimi uygulamalarındaki avantajlar ve dezavantajlar ortaya konmuştur. Toplum katılımı, huzur ortamı sağlama ve okul idaresinin yükünü hafifletme konusunda bir avantaj olarak görülürken, çatışma ortamına neden olabilme ihtimali ve etkinlikler planlama konusunda uzun evrak sürecine sebebiyet vermesi nedeniyle dezavantaj olarak da algılanabilmektedir. Okul yöneticileri ve öğretmenler, velilerin okula karşı daha ilgili bir tutum sergilemeleri gerektiğini ifade ederken, toplum üyeleri ve ailelerin beklentileri ise daha adil ve duyarlı bir okul ortamıdır. Son olarak tüm katılımcılar çeşitliliği yönetmek için toplumsal katılım temelli okul yönetimi uygulamalarına yönelik etkinliklerin düzenlenmesi ve bu etkinliklere tüm paydaşların katılması konusunda hemfikir olduklarını ifade etmişlerdir. The social, economic, technological and cultural changes that have risen with globalization have brought about the increase in diversity of schools. Considering diversity (Treven & Treven, 2007), representing a large number of individual differences and similarities among people, as a wealth increases creativity (Boehm & Dwermann, 2015) and improves the sense of belonging (Martin & Milliken, 1996). The inclusive attitude of educational institutions towards this diversity (Coronel, Gómez-Hurtado, & González-Falcón, 2018) enables schools to move to a more successful future (Bisschoff, Grobler, Loock, Mestry, & Moloi, 2006). The aim of this study is to examine the community engaged school practices in the management of diversity in schools and the roles of school administrators in this context. The roles of school administrators within the scope of managing diversity have been studied based on DeMatthews (2018)'s framework, community engaged leadership for social justice. With this purpose, after obtaining the necessary permissions, 3 school administrators, 10 teachers, 10 parents and 10 community members, working in Polatlı district of Ankara, voluntarily participated in the research. In this study, "case study", as one of the qualitative research methods, was used. While data were collected with a semi-structured interview form in the first stage, documents like texts, pictures, videos, etc. belonging to the school were analysed in the second stage. Content analysis technique was used to analyze the data collected as a result of interviews and document analysis. As a result of the analysis of the findings obtained in the research, it has been seen that there were three types of diversity as socio-cultural, family-based and individual and it has been revealed that the most common type of diversity was sociocultural one. In the study on the perception of diversity, the advantages and disadvantages of diversity were analyzed, but it was stated that diversity did not have a positive or negative meaning according to the community members and parents among the participants. Findings on social justice, family involvement and community involvement were obtained about diversity management strategies. While school administrators and teachers emphasized the concepts of communication and empathy in providing social justice, parents of students and community members are focused on the concept of helping. It has been stated that while emphasizing the importance of keeping in touch with families and making parents involve in activities in order to ensure family participation, it is necessary to include the school environment in activities for community engagement. In the study, the advantages and disadvantages of community-based school management practices have been revealed. While community engagement is seen as an advantage in terms of providing a peaceful environment and relieving the burden of the school administration, it can also be perceived as a disadvantage due to the possibility of causing conflict and causing a long paperwork process in planning activities. Whereas school administrators and teachers state that parents should have more caring attitudes towards school, society members and families expect a fairer and more sensitive school environment. Finally, all participants stated that they agreed on organizing activities for school management practices based on social participation in order to manage diversity and on the participation of all stakeholders in these activities.Item Determining Prospective Teachers' Self-Efficacy Perception on Scientific Skills Via Pair-Wise Comparison Method(2014) Kart, Arife; Gelbal, SelahattinThe aim of this study is to determine the factors which are considered to be effective in self efficacy perceptions relating to scientific research skills of preservice teachers by using scalling through the pair-wise comparison methods. The study was carried out in fall 2012-2013 at Ankara University and Baskent University. The data of the study was collected from 180 preservice teachers who took scientific research methods course. According to the data obtained from the study, preservice teachers relating to scientific research skills, have the highest level of competence in self-efficacy perceptions in terms of data collection and reporting features, although they have the lowest competence in the analysis of data and identifying variables.Item Dizileri öğretiminde juggling uygulaması üzerine öneriler(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2022) Çağlayan, Elif Ceren; Çetin, MiraçBu çalışmanın amacı juggling dizilerinin ortaöğretim matematik müfredatında konu ve etkinlik içeriğinde kullanılması ile ilgili öğretim üyelerinin görüşlerini almaktır. Bu amaç ile beraber hem juggling dizilerinin matematiksel boyutu anlatılmıştır hem de matematik müfredatında yer alan diziler alt öğrenme alanı dahilinde bir etkinlik önerisinde bulunulmuştur. 5E modeline göre araştırmacı tarafından hazırlanan etkinlik planı üzerine görüş almaya dayalı nitel bir araştırma yapılmıştır. Araştırmada Başkent Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi’nden matematik eğitimi ve matematik alanındaki toplam 15 akademisyene bu tez kapsamında hazırlanan sunum izletilmiştir ve etkinlik planı anlatılmıştır. Sunumda juggling matematiğinden ortaöğretim matematik müfredatına uygun olabilecek şekilde bahsedildikten sonra etkinlik ve konu üzerine görüş almaya dayalı 8 adet soru sorulmuştur. Katılımcılara yöneltilen 8 soru, konu ve etkinliğin derslerde kullanılmasının ne yönde etkileri olacağını, öğrencilerin nasıl verim alabileceklerini, etkinliğin artılarını ve eksilerini belirlemeye yönelik olmuştur. Katılımcılardan fikirlerini tezde kullanmak üzere izin alınmış olunup hiçbir şekilde isimlerinin ve özel bilgilerinin paylaşılmayacağı belirtilmiştir. Ayrıca görüşme esnasında verilerin daha güvenilir aktarılması için ses kaydı kullanma izni de alınmıştır. Ses kaydı izni vermeyenlerin görüşleri kendilerinin yanında yazıya dökülmüştür. 15 katılımcının her birinden fikirleri istenmiştir ve görüşleri yorum katılmadan birebir aktarılmıştır. 15 katılımcının cevaplarına göre sorular için frekans tablosu ve sonuçlar eklenmiştir. Görüşmelerin tamamı yüz yüze gerçekleştirilmiştir. Araştırmada elde edilen bulgulara göre katılımcıların büyük çoğunluğu juggling dizilerine derslerinde yer vermek istemişlerdir. Konunun günlük hayattan bir örnek olması, matematik ile ilişkilendirilmesi, somut bir örnek teşkil etmesi, teknoloji ile ilişkili olması, hareketli bir etkinlik olması ve bağlama uygun olması gibi nedenler dolayısıyla juggling matematiğinin ilgi çekici olduğunu, öğrenciler üzerinde olumlu tutum geliştirebileceğini belirtmişlerdir. Ayrıca katılımcılar juggling dizileri ve etkinliğinin müfredata uygun olması, matematiksel modelleme ve temsil yapılmasına olanak sağlaması, öğrencilere farklı bakış açıları kazandırabilmesi, günlük hayattan bir örnek olması ve aynı zamanda merak uyandırması nedeniyle ders planına dahil edilebileceğini belirtmişlerdir. Günümüzde matematiğin de geldiği noktaya bakarsak öğrenci merkezli yöntemler kullanıldığında öğrenciler daha kalıcı öğrenebilmekte ve soyut olan matematiği somutlaştırabilmektedirler (Duman v.d, 2001). Sonuç olarak matematik öğretiminde de öğrencilere akıl yürütmeyi destekleyecek, farklı problem durumlarını inceleyebilecek, yaparak-yaşayarak aktif bir şekilde katılabileceği, çözüme kendisinin ulaşabileceği etkinlikler kullanmak matematik öğretiminin verimli olabilmesi için büyük önem taşıyor (Tural, 2005). Öğretmenler ise müfredatta yer alan konulara uygun etkinlikler bulmakta arayış içindedirler. Diziler konusu da bu anlamda arayışlar içinde olunan konu olup, bu tez çalışması öğretmenlere hem günlük hayatta matematik konularından birini anlatan hem de diziler konusuna bir etkinlik önerisi sunan bir kaynak olacaktır. Akademisyenlerden alınan görüşler doğrultusunda konunun diziler alt öğrenme alanına uygun, ilgi çekici ve derslerde kullanılmasının olumlu olacağı yönünde sonuca ulaşılmıştır. The aim of this study is to get the opinions of the faculty members about the use of juggling sequences in the secondary school mathematics curriculum on the basis of subject and mathematical modelling task. With this aim, both the mathematical dimension of juggling sequences are explained and a mathematical modelling task proposal is made within the sub-learning area of sequences in the mathematics curriculum. A qualitative research was conducted on the mathematical modelling task’s plan prepared by the researcher according to the 5E model. In the research, a total of 15 academicians from Başkent University and Gazi University in the field of mathematics education and mathematics were watched the presentation prepared within the scope of this thesis and the mathematical modelling task plan was explained. After mentioning juggling mathematics in accordance with the secondary school mathematics curriculum in the presentation, 8 questions were asked based on getting opinions on the a mathematical modelling task and the subject. Eight questions asked to the participants aimed to determine the effects of using the subject and mathematical modelling task in the lessons, how the students can get efficiency, and the pros and cons of the mathematical modelling task. Permission was obtained from the participants to use their ideas in the thesis, and it was stated that their names and private information would not be shared in any way. In addition, permission to use a voice recording was obtained during the interview in order to transfer the data more reliably. Opinions of those who did not give permission for audio recording were written down alongside them. Opinions were asked from each of the 15 participants and their opinions were conveyed one-to-one without adding comments. Frequency table and results were added for the questions according to the answers of 15 participants. All the interviews were conducted face to face. According to the findings of the research, the vast majority of the participants wanted to include juggling sequences in their lessons. An example from everyday life to the subject, from mathematics to be associated with a concrete example, setting the technology to be associated with, for reasons such as to be a lively event to be appropriate to the context and the mathematics of juggling is interesting, reported that students develop a positive attitude. In addition, the participants stated that juggling sequences and mathematical modelling task can be included in the lesson plan because they are suitable for the curriculum, allow mathematical modeling and representation, give students different perspectives, are an example from everyday life and at the same time arouse curiosity. If we look at the point that mathematics has reached today, when student-centered methods are used, students can learn more permanently and embody the abstract mathematics (Duman v.d, 2001). As a result, it is of great importance for mathematics teaching to be efficient to use mathematical modelling tasks that will support reasoning, examine different problem situations, actively participate by doing-experience, and reach the solution themselves in mathematics teaching (Tural, 2005). Teachers, on the other hand, are in search of mathematical modelling tasks that are suitable for the subjects in the curriculum. In this sense, the subject of sequences is a subject that is sought after, and this thesis will be a resource that both tells teachers about one of the mathematics topics in daily life and offers a mathematical modelling task proposal for the topic of sequences. In line with the opinions received from the academicians, it was concluded that the subject would be suitable for the sub-learning area of sequences, interesting and positive to be used in lessons.Item Düşük sosyo-ekonomik düzeydeki ergenlerde yılmazlık, cesaret, öz-şefkat ve olumlu sosyal davranış eğiliminin incelenmesi(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2023) Altıntaş, Öykü; Çok, FigenBu araştırmada düşük sosyo-ekonomik düzeydeki ergenlerde yılmazlığın bireysel düzeydeki koruyucu faktörler (cesaret ve öz-şefkat), ve olumlu sonuçlar (olumlu sosyal davranış eğilimi) bağlamında ele alınmasıyla doğrudan ve dolaylı ilişkiler incelenmiştir. Değişkenler arasındaki ilişkilere yönelik literatürdeki güncel kuram ve çalışmalara ilişkin bilgiler doğrultusunda bir model test edilmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu Ankara’nın düşük sosyo-ekonomik düzeye sahip olan Sincan ve Mamak ilçelerinde adrese dayalı olarak tercih edilen Anadolu Liselerinde öğrenimine devam eden 9., 10., 11. ve 12. sınıf öğrencileri oluşturmuştur. Araştırmada “kümeleme örneklem” yöntemine başvurulmuştur. Bu araştırma kapsamında, 607’si kadın, 370’i erkek ve 53’ü belirtmek istemeyen katılımcı olmak üzere toplamda 1030 lise öğrencisi araştırmanın örneklemini oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak, kişisel bilgi formu, Çocuk ve Gençlik Yılmazlık Ölçeği, Adleryan Cesaret Ölçeği-Ergen Formu, Öz-Şefkat Ölçeği-Kısa Formu ve Olumlu Sosyal Davranış Eğilimi Ölçeği–Ergen Formu kullanılmıştır. Araştırmanın modeli yapısal eşitlik modelinin bir türü olan yol analizi ile test edilerek, doğrudan ve dolaylı ilişkiler ortaya konmuştur. Model kapsamında, cesaret ve öz-şefkatin yılmazlığın anlamlı bir yordayıcısı olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Aynı zamanda cesaretin, öz-şefkat ile doğrudan ve yüksek düzeyde ilişkili olduğu görülmüştür. Ayrıca, öz-şefkatin yılmazlık ile doğrudan olumlu yönde ilişkili olduğu görülmüştür. Bu araştırmanın bir hipotezi olarak, öz-şefkatin olumlu sosyal davranış eğilimi ile olumlu yönde ilişkili olduğu varsayılmıştır. Ancak, araştırmanın şaşırtıcı bir sonucu olarak, öz-şefkatin olumlu sosyal davranış eğiliminin tüm alt boyutları ile olumsuz yönde ilişkili olduğu görülmüştür. Bununla beraber, yılmazlığın olumlu sosyal davranış eğiliminin tüm alt boyutları ile doğrudan olumlu yönde ilişkili olduğu görülmüştür. Cesaretin, hem öz-şefkat hem de yılmazlık aracılığı ile olumlu sosyal davranış eğiliminin tüm alt boyutları ile olumlu yönde ilişkili olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Pozitif psikoloji yaklaşımı bağlamında mevcut alanyazın ışığında araştırmanın bulguları tartışılmış olup, uygulamaya yönelik doğurgular ile birlikte gelecek araştırmalar için önerilere yer verilmiştir.In this research, the direct and indirect relationships among resilience, its individual level protective factors (i.e., courage, and self-compassion), and its positive outcomes (i.e., prosocial behavior tendencies) were examined in a low socio-economic adolescent sample. Adolescents with low socioeconomic level who are attending in 9th, 10th, 11th, and 12th grades at the state Anatolian high schools in Sincan and Mamak districts of Ankara comprised the sample of this research. In this research, “cluster sampling” method was used. Within the scope of this research, 1030 high school students of whom 607 were women, 370 were men, and 53 did not want to indicate their gender participated to the study. A demographic information form, Child and Youth Resilience Scale, Adlerian Courage Scale-Adolescent Form, Self-Compassion Scale-Short Form and Prosocial Behavior Tendencies Scale-Adolescent Form were utilized as data collection tools. A path analysis, a type of structural equation modeling, was used to reveal the direct and indirect relationships by testing the hypothesized model. The results yielded that courage and self-compassion were significant predictors of resilience. In addition, it was found that courage was directly and largely associated with self-compassion. Besides, it was found that self-compassion was directly and largely associated with resilience. In this model, it was hypothesized that self-compassion was positively related with prosocial behavior intentions. Quite interestingly, self-compassion was found to be negatively related with all subscales of prosocial behavior tendencies. Nevertheless, resilience was identified positively and directly linked with all subscales of prosocial behavior tendencies. Moreover, it was found that courage was indirectly associated with all subscales of prosocial behavior tendencies via both self-compassion and resilience. The results of the study were discussed within the context of research in light of the positive psychology approach, and some recommendations and implications were considered for further research and practice.Item Eğitim ve bilim iş kolu sendika yöneticilerinin değişim eğilimleri(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2018) İrgin Işık, Ayşegül; Akbaba Altun, SadegülBu araştırma, Türkiye’de mevcut eğitim ve bilim iş kolu sendika yöneticilerinin değişim eğilimlerinin incelenmesini amaçlamaktadır. Uyarlama çalışması sürecinde Türkiye genelindeki Eğitim-Bir-Sen, Türk-Eğitim-Sen, Eğitim-Sen ve Eğitim-İş sendikalarına mensup gönüllü 220 sendika yöneticisi oluşmuştur. Eğitim ve bilim iş kolu sendika yöneticilerinin değişim eğilimini belirlemek için çalışma evreninden mevcut eğitim sendikaları arasından bir örneklem seçimine gidildiğinden örneklemi ise Ankara ili merkez ilçelerinden Sincan, Mamak, Keçiören, Çankaya, Etimesgut ve Yenimahalle ilçelerinde görev yapan toplam 311 sendika yöneticisi oluşmuştur. Araştırmanın verileri, Akbaba-Altun ve Büyüköztürk (2011) tarafından geliştirilen okul yöneticileri için “Değişim Eğilimleri Ölçeği”nin uyarlama çalışmasıyla oluşturulan “Sendika Yöneticileri için Değişim Eğilimleri Ölçeği” kullanılarak elde edilmiştir. Değişim Eğilimleri Ölçeği’ndeki maddelerin eğitim sendikası yöneticilerine uyarlanması ve madde seçimi için yapılan faktör analizi ölçeğin beş faktörden oluştuğunu göstermiştir. Değişime inanç, değişimde girişimcilik, değişim sürecini yönetme, değişimle baş edememe ve değişime direnç olarak adlandırılan faktör yapıları, doğrulayıcı faktör analizi ile desteklenmiştir. Eğitim ve bilim iş kolu sendika yöneticilerinin; yöneticilik kıdemlerine, yöneticilik unvanlarına, cinsiyetlerine, branşlarına göre değişim eğilimlerinden; değişime inanç, değişimde girişimcilik, değişim sürecini yönetme, değişimle baş edememe ve değişime direnç boyutları arasında anlamlı bir fark olup olmadığını bulmak amacıyla tek yönlü varyans analizi, Kruskall Wallis-H testi ve bağımsız değişkenler için t-testi uygulanmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlar şöyledir: 1. Türkiye’de Ankara merkez ilçelerinde mevcut 311 eğitim ve bilim iş kolu sendikaları yöneticilerinin değişime inanç, değişimde girişimcilik, değişim sürecini yönetme, değişimle baş edememe ve değişime direnç gibi değişim eğilimleri vardır. Bu eğilimler, değişime direnç, değişime inanç, değişimle baş edememe, değişimin sürecini yönetme ve değişimde girişimcilik şeklinde sıralanmaktadır. 2. Eğitim ve bilim iş kolu sendika yöneticilerinin, yöneticilik kıdemi düzeylerine göre değişime inanç, değişimde girişimcilik ve değişimle baş edememe eğilimleri, istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermektedir. 3. Eğitim ve bilim iş kolu sendika yöneticilerinin, yöneticilik unvanları bakımından değişimin sürecini yönetme eğiliminin istatistiksel olarak anlamlı farklılık gösterdiği bulunmuştur. 4. Eğitim ve bilim iş kolu sendika yöneticilerinin cinsiyetlerine göre değişime inanç eğiliminde istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu sonucuna varılmıştır. Erkeklerin değişime inanç eğilimi kadınlara göre anlamlı düzeyde daha yüksek çıkmıştır. 5. Eğitim ve bilim iş kolu sendika yöneticilerinin branşlarına göre değişim eğilimleri açısından anlamlı bir fark yoktur. This research aims to examine administrators’ tendencies toward change in education unions in Turkey. The sample of the adaptation study was 220 volunteer members of the education unions from Eğitim-Bir-Sen, Türk-Eğitim-Sen, Eğitim-Sen ve Eğitim-İş across Turkey. To determine administrators’ tendencies toward change in education unions in Turkey, Ankara province was chosen as the sample, and 311 participants were the administrators working actively in education unions in Sincan, Mamak, Keçiören, Çankaya, Etimesgut and Yenimahalle sub-provinces in Ankara. The data of the research was collected via a scale “Tendency toward Change for Administrators in Education Unions” which is developed by the adaptation study of “Tendency toward Change Scale” (Akbaba-Altun & Büyüköztürk, 2011) designed for school administrators. The adaptation study of “Tendency toward Change Scale” and factor analysis to choose item showed that the scale had five factor structure. The factor structures which are called as believe in change, entrepreneurship in change, administrating the process of change, not coping with change, and resistance to change, were supported with the affirmative factor analysis. One-way variation analysis, Kruskall Wallis-H test and t-test for independent samples were applied to find out whether or not there is a significant difference between administrators’ experience, title, gender, field of study and their tendencies toward change; believe in change, entrepreneurship in change, administrating the process of change, not coping with change, and resistance to change. The results of the study were stated below: 1. 311 administrators in education unions in the central districts in Ankara, Turkey have tendencies towards change such as believe in change, entrepreneurship in change, administrating the process of change, not coping with change, and resistance to change. These tendencies have been ordered as resistance to change, believe in change, not coping with change, administrating the process of change, and entrepreneurship in change. 2. There is a statistically significant difference between tendency in believe in change, entrepreneurship in change and not coping with change according to administrators’ experience in education unions. 3. There is a statistically significant difference in tendency of administrating the process of change according to administrators’ title in education unions. 4. There is a statistically significant difference between tendency in believe in change according to administrators’ gender in education unions. It is found out that males have much more tendency in change compared to females. 5. There is not a statistically significant difference among tendencies in change according to administrators’ field of study in education unions.Item Ergenlerin ve beliren yetişkinlerin bakış açısıyla flört şiddeti(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2022) Atasever, İrem; Çok, FigenBu araştırma ergenlerin ve beliren yetişkinlerin flört şiddetine bakış açısını, farkındalıklarını ve görüşlerini incelemeyi amaçlamaktadır. Bu kapsamda, yaşları 15 ile 23 arasında değişen 7 lise ve 9 üniversite öğrencisi ile yarı-yapılandırılmış görüşmelerle nitel bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Yarı-yapılandırılmış görüşmeler için bir görüşme formu hazırlanmış ve bir uzman grubunun geri bildirimleriyle düzenlenmiştir. Analiz için bilgisayar destekli nitel veri analizi yazılımlarından MAXQDA (2022) kullanılmıştır. Analizlerde tematik analiz yöntemi benimsenmiştir. Çalışmanın bulguları gençlerin flört şiddetini tanımlarken “çatışma”, “şiddet davranışları” ve “mağdurun deneyimi” temalarını kullandıklarını ortaya koymuştur. Araştırmada ergenlerin flört şiddeti kavramına aşinalığı kısıtlı bulunmuştur. Bunun yanında, gençlerin flört şiddetine çoğunlukla sosyal ortamlarında şahit olduğu görülmüştür. Gençler, flört şiddetinin nedenlerini ilişki sorunları, ruh sağlığı sorunları, güç arzusu ve şiddetin kabulüyle açıklarken flört şiddetinin sonuçlarını fiziksel, psikolojik ve ilişkisel olarak değerlendirmişlerdir. Gençlerin flört şiddetinin önlenebilmesine ilişkin önerileri toplumsal farkındalığın artması, okullarda farkındalık temelli çalışmalar gerçekleştirilmesi ve hukuki yaptırımların artırılması olmuştur. Ergenler ve beliren yetişkinlerin görüşleri arasındaki farklılıklar incelendiğinde, ergenlerin flört şiddetini bir ilişki problemi olarak değerlendirdiği beliren yetişkinlerinse bunu toplumsal bir sorun olarak ele aldığı ortaya konmuştur. Bunun yanı sıra, beliren yetişkinlerin flört şiddeti üzerine daha fazla paylaşımda bulunabildiği fark edilmiştir. Genel olarak, beliren yetişkinlerin ergenlere kıyasla konuyla ilgili daha fazla yaşantısı, farkındalığı ve paylaşımı olduğu dikkat çekmiştir. The present study aims to examine the perspective and awareness of the youth about dating violence. For this reason, semi-structured interviews are conducted with 7 high school and 9 university students aged between 15 and 23. An interview schedule developed with the help of current literature and reviewed by a group of experts. Computer-assisted qualitative data analysis software MAXQDA (2022) was used for the analysis. Thematic analysis was utilized as data analysis method. The findings of the study suggest that young people defined dating violence based on themes of “conflict”, “violent acts”, and “experiences of the victim”. It was found out that adolescents’ familiarity with the concept of dating violence was found limited. In addition, participants evaluated the risk factors for dating violence as relationship problems, mental health problems, power claim and acceptance of violence. On the other hand, they estimated the consequences of dating violence as physical, psychological and relationship related problems. Opinions about the prevention of dating violence were clustered around increasing awareness of the society, development of awareness programs for schools and empowerment of law enforcement. Overall study shows that while emerging adults evaluated dating violence as a social problem, adolescents discussed it as a relationship problem. Also, emerging adults had more to share about dating violence. It is noticed that comparing to adolescents emerging adults were found having more experience, awareness and opinion about dating violence.Item Ergenlerin yaşam becerilerinin yaratıcı drama yoluyla geliştirilmesi: İletişim becerileri örneği(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2023) Uzunpınar, Sıla; Çok, FigenBu araştırmanın amacı, ergenlerde yaşam becerilerinden iletişim kurma becerilerinin yaşamın erken dönemlerinde geliştirilmesinin önemli olduğu görüşünden yola çıkılarak ortaokul öğrencisi ergenlerin yaşam becerileri düzeylerinin belirlenmesidir. Bu görüşten hareketle, ergenlerin okul yaşamında karşılaşacağı olumsuz yaşantı durumları karşısında koruyucu, önleyici, tutum geliştirici çalışmalarla bilişsel ve sosyal becerilerini kullanmalarını sağlayarak yaşam becerilerinden “iletişim becerilerinin” yaratıcı drama yoluyla gelişimini desteklemek de araştırmanın bir diğer amacını oluşturmaktadır. Bu amaçla yaratıcı dramanın kullanıldığı etkinliklerden oluşan bir program hazırlanmış ve bunun iletişim becerileri üzerindeki etkisine bakılmıştır. Araştırmada yöntem olarak yarı deneysel desen kullanılmıştır. Ön- test puanları bakımından eşleştirilmiş grupların rastlantısal olarak deney ve kontrol gruplarına atanmasıyla, deney ve kontrol grubundan uygulama öncesi ve uygulama sonrası veriler “Yaşam Becerileri Eğitimi Ölçeği ve İletişim Becerileri Envanteri” ile toplanmıştır. Deney grubuna yönelik olan izleme testleri, son testin uygulanmasından iki ay sonra gerçekleştirilmiştir. Deney grubuna “iletişim becerileri” grup rehberliği programı uygulanmıştır. Bulgular kontrol grubu ile deney grubunun iletişim becerilerinin zihinsel, duygusal, davranışsal, ilişkisel boyutlar açısından farklılık gösterip göstermediğini ortaya koymuştur. Araştırmanın sonucunda; yaratıcı drama yoluyla ergenlerin iletişim becerileri üzerinde programın etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. İzleme ölçümüyle uygulanan iletişim becerileri yaratıcı drama programının etkisinin kalıcı olduğu görülmüştür. Bu tür eğitim programlarının yaşam becerilerinin desteklenmesinde kullanılması önerilmektedir.The aim of this study is to determine the level of communication skills, as one of the life skills of adolescents attending middle school with the idea of importance o these skills in the early stages of life. Based on this view, another aim of the study is to support the development of "communication skills" as one of the life skills by enabling adolescents to use their cognitive and social skills through protective, preventive and attitude-enhancing activities against negative life situations that they will encounter in school life. In the study, creative drama will expected to affect students' communication skills positively. For this purpose, activities using creative drama were organized and a program was deveoped fothe purposive of the research and the effect was examined. As a method in the study, paired groups in terms of pre-test scores were formed and quasi-experimental design was applied. Two randomly formed groups (experimental and control groups) were included in the model. Data were collected before and after the creative drama program. Follow-up tests for the experimental group were conducted two months after the post-test was administered. In the findings, the communication skills of the control group and the experimental group was examined by using Life Skills Education Scale and Communication Skills Inventory including mental, emotional, behavioral and relational dimensions. Result of the study revealed that the creative drama program was effective in terms of students' communication skills. The effect of creative drama program was found significantly high in experimental group two months later as the follow up measure. The use of such programs are suggested for life skills trainings.Item Erken dönem uyum bozucu şemalar ile romantik ilişki inançları arasındaki ilişkide kendilik algısının aracı rolü(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2022) Zabun, Melis; Demirli Yıldız, AylinBu araştırmanın amacı erken dönem uyum bozucu şemalar ile romantik ilişki inançları arasındaki ilişkide kendilik algısının aracı rolünü incelemektir. Araştırmaya bilgilendirilmiş onam formu aracılığı ile onay alınmış 153 kadın ve 147 erkek olmak üzere toplam 300 kişi katılmıştır. Çalışmada belirtilen değişkenleri ölçmek amacıyla katılımcılara Kişisel Bilgi Formu, Young Şema Ölçeği Kısa Form (YŞÖ – KF3), Romantik İlişkilerde Akılcı Olmayan İnançlar Ölçeği ve Sosyal Karşılaştırma Ölçeği kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda, erken dönem uyum bozucu şemalar ile romantik ilişki inançları arasında pozitif yönde ve orta düzeyde bir ilişki bulunmuştur. Erken dönem uyum bozucu şemalar ile kendilik algısı arasındaki ilişkiye bakıldığında, negatif yönlü ve orta düzeyde bir ilişki bulunmuştur. Kendilik algısı ile romantik ilişki inançları arasındaki ilişkiye bakıldığında ise, negatif yönlü ve orta düzeyde bir ilişki olduğu saptanmıştır. Çalışma grubunu oluşturan katılımcıların romantik ilişki inançlarına yönelik önerilen model Yapısal Eşitlik Modeli ile test edilmiştir. Verilerin analizinde SPSS 25 ve AMOS 24 programları kullanılmıştır. Araştırmada ilk olarak oluşturulan modelin doğrulanan ölçme modellerine dayalı olarak, yapısal model test edilmiş ve doğrulanmıştır. Modelin uyum indekslerinin iyi uyum verdiği ve elde edilen katsayıların istatiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır. Erken dönem uyum bozucu şemalar ile romantik ilişki inançları değişkeni arasındaki ilişkide kendilik algısının aracı rolüne yönelik kurulan yapısal modelin iyi uyuma sahip olduğu belirlenmiş ve kendilik algısının modelde aracılık rolü olduğu görülmüştür.The purpose of this research is to examine the mediating role of self-perception in the relationship between early maladaptive schemas and romantic relationship beliefs. The research was carried out with the participation of 300 participants (51.3% female, 48.7% male). The data in the study were obtained with the Personal Information Form, Young Schema Questionnaire-Short Form-3, Romantic Relationship Beliefs Scale and Social Comparision Scale. According to findings of the study, it was found that the early maladaptive schemas negatively related to self-perception and positively related to romantic relationship beliefs. Findings from the research reveals that male participants were found to have more irrational relationship beliefs than female participants. With regard to irrational relationship beliefs, the scores of participants who are engaged have higher scores at the mind reading sub-dimension of the Romantic Relationship Beliefs Scale. The model proposed for the romantic relationship beliefs of the participants was tested with the Structural Equation Model. SPSS 25 and AMOS 25 programs were used to analyze the data. Structural models were tested and verified, based on the validated measurement models of the model that was first created in the research. It was determined that the fit indices of the model fit well and the coefficients obtained were statistically significant. It was determined that the structural model established for the mediating role of self-perception in the relationship between early maladaptive schemas and the romantic relationship beliefs variable had a good fit, and it was seen that self-perception had a mediating role in the model.Item Erken dönem uyum bozucu şemalar ve ruminatif düşünce biçiminin bireylerin başa çıkma biçimleri İle olan ilişkisi(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2023) Özüak, Şükrü Can; Demirli Yıldız, AylinBu araştırmada erken dönem uyum bozucu şemaların ruminatif düşünce biçimi ve şema başa çıkma biçimleri ile olan ilişkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu araştırmanın katılımcılarını Ankara’da yaşayan 18-35 yaşlarındaki genç yetişkinlik döneminde bulunan 210 kadın (%58,8) ve 147 erkek (%41,2) olmak üzere toplamda 357 kişi oluşturmuştur. Katılımcıların tanımlayıcı bilgilerinin edinilmesi açısından Demografik Bilgi Formu, araştırmanın amacına yönelik olarak ise Young Şema Ölçeği-Kısa Form 3 (YŞÖ-KF 3), Ruminatif Düşünce Biçimleri Ölçeği (RDBÖ) ve Şema Başa Çıkma Ölçeği (ŞBÇÖ) kullanılmıştır. Demografik bilgilerin analizi için betimsel istatistikler ve bağımsız örneklem t-testi kullanılmıştır. Şema alanları, ruminatif düşünce biçimi ve başa çıkma biçimlerinin ilişkisinin incelenmesi amacıyla ise Pearson korelasyon analizi ve hiyerarşik regresyon analizleri gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen demografik değişken analizi açısından kadınların erkeklere oranla ruminatif düşünce puanlarının anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu bulunmuştur. Gerçekleştirilen Pearson korelasyon analizi sonucunda şema alanlarının ruminatif düşünce biçimi ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Araştırmanın amacına yönelik gerçekleştirilen hiyerarşik regresyon analizleri sonucunda bireylerin teslim ve aşırı telafi başa çıkma biçimlerini yordamada şema alanları ve ruminatif düşünce biçiminin ilişkisi görülmüştür. Kaçınma başa çıkma biçimi açısından ise şema alanlarının anlamlı bir ilişki göstermediği fakat ruminatif düşünce biçiminin ilişkili olduğu bulunmuştur. Elde edilen bulgular sonucunda erken dönem uyum bozucu şemaların ruminatif düşünce biçimi ve başa çıkma biçimleri ile gösterdiği ilişki alanyazın ışığında tartışılmıştır. In this research, it was aimed to examine the relationship among early maladaptive schemas, ruminative thinking and schema coping styles. The participants of this study consisted of a total of 357 people, 210 females (58.8%) and 147 males (41.2%) in young adults aged 18-35 years living in Ankara. Demographic Information Form was used to obtain the descriptive information of the participants, and Young Schema Questionnaire-Short Form 3 (YSQ SF 3), Ruminative Thought Style Questionnaire (RTSQ), and Schema Coping Questionnaire (SCQ) were used for the study. Descriptive statistics and independent sample t-test were used to analyze demographic information. Pearson correlation analysis and hierarchical regression analysis were preferred to examine the relationship between schema domains, ruminative thinking style, and coping styles. In terms of the demographic variable analysis, it was found that women had significantly higher ruminative thinking scores than men. As a result of the Pearson correlation analysis, it was found that schema areas were associated with ruminative thinking. As a result of the hierarchical regression analyses conducted for the study, the relationship between schema domains and ruminative thinking style in predicting individuals' submission and overcompensation coping styles was observed. In terms of avoidance coping style, schema domains did not show a significant relationship, but ruminative thinking style was found to be related. As a result of the findings, the relationship between early maladaptive schemas and ruminative thinking style and coping styles was discussed in light of the literature.Item Erken dönem uyumsuz şemalar ile fomo, nomofobi ve phubbing arasındaki ilişkide iyi oluşun aracı rolü(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2023) Morkoç, Uygar Tunç; Demirli Yıldız, AylinBu araştırmada Erken Dönem Uyumsuz Şemalar ile FoMO, Nomofobi ve Phubbing arasındaki ilişkide Mental İyi Oluşun aracı rolü incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu 280 kadın, 123 erkek olmak üzere toplam 403 kişi oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan bireylerin yaşları 18 ile 35 arasında değişmektedir ( = 28.10, SS= 7.52). Veri toplama aracı olarak “Young Şema Ölçeği Kısa Form-3”, “Sosyal Ortamlarda Gelişmeleri Kaçırma Korkusu (FoMO) Ölçeği”, “Warwick-Edinburgh Mental İyi Oluş Ölçeği”, “Nomofobi Ölçeği”, “Sosyotelizm (Phubbing) Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmada, Erken Dönem Şema Alanlarının bağımsız değişkenler ile olan ilişkisinde mental iyi oluşun aracı rolünü belirleyebilmek adına “yol analizi” kullanılmıştır. Elde edilen bulgularda; “Ayrılma/Dışlanma” ve “Zedelenmiş Sınırlar” şema alanlarının FoMO değişkeni üzerindeki yordama etkisinde mental iyi oluşun tam aracılık etkisi bulunmuştur.Aynı zamanda, “zedelenmiş otonomi” şema alanının FoMO üzerindeki etkisinde mental iyi oluşun kısmı aracılık etkisi vardır. Sadece “zedelenmiş sınırlar” şema alanının “nomofobi” değişkeni üzerindeki yordama etkisinde mental iyi oluşun tam aracılık etkisinin olduğu, “Ayrılma/dışlanma” ve “zedelenmiş otonomi” şema alanlarının “Nomofobi” değişkeni üzerindeki yordama etkisinde mental iyi oluşun kısmi aracılık etkisinin olduğu görülmektedir. “Ayrılma/dışlanma” ve “zedelenmiş sınırlar” şema alanlarının “phubbing” değişkeni üzerindeki yordama etkisinde mental iyi oluşun tam aracılık etkisinin olduğu,”zedelenmiş otonomi” şema alanının Phubbing değişkeni üzerindeki yordama etkisinde mental iyi oluşun kısmi aracılık etkisinin olduğu belirlenmiştir. Sadece “Ayrılma/Dışlanma” ve “Zedelenmiş Otonomi” şema alanları mental iyi oluş ile olumsuz yönde bir ilişki içerisinde iken, “Zedelemiş Sınırlar” şema alanının mental iyi oluş ile olumlu yönde bir ilişkisi bulunmaktadır. Mental iyi oluşun; FoMO, Nomofobi ve Phubbing değişkenleri ile olumlu yönde bir ilişkisi bulunmaktadır. FoMO değişkeninin “Zedelenmiş Otonomi” ve “Diğeri Yönelimlilik” şema alanları ile; Nomofobi değişkeninin “Ayrılma/Dışlanma”, “Zedelenmiş Otonomi” ve “Diğeri Yönelimlilik” şema alanları ile; Phubbing değişkeninin ise “Zedelenmiş Otonomi” ve “Diğeri Yönelimlilik” şema alanları ile doğrudan anlamlı düzeyde ilişkisi bulunmaktadır. Elde edilen bu sonuçlar ilgili araştırma sonuçları ve kuramsal açıklamalar göz önüne alınarak tartışılmış, gelecek araştırmalara yönelik önerilerde bulunulmuştur. The main purpose of this research is to examine the mediating role of mental well-being in the relationship between Early Maladaptive Schemas and FoMO, Nomophobia and Phubbing. The sample of the study consists of a total of 403 people, 280 women and 123 men. The ages of the individuals participating in the study ranged from 18 to 35. (X= 28.10, SS= 7.52). The data were collected with " Young Schema Questionnaire-Short Form 3(YSQ-S3)", " Fear of Missing Out Scale: FoMOs", " The Warwick-Edinburgh Mental Wellbeing Scale (WEMWBS)", " Nomophobia Questionnaire (NMP-Q)", "Phubbing Scale" materials. In this study, "the path analysis" was used to determine the mediator role of well-being in the relationship of Early Schema Domains and the independent variables. A full mediation effect of mental well-being was found in the predictive effect of the "Disconnection/Rejection" and "Impaired Limits" schema domains on the FoMO variable. Also, the mental well-being partially mediates the effect of the "Impaired Autonomy" schema domain on FoMO. While there is a full mediating effect of mental well-being on the predictive relationship between the "Impaired Limits" schema domain and the "nomophobia" variable, partial mediating effects of the "Disconnection/Rejection" and "Impaired Autonomy" schema domains on the prediction of the "Nomophobia" variable are observed. It was determined that the "Disconnection/Rejection" and "Impaired Limits" schema domains had a full mediating effect of mental well-being on the predictive effect on the "phubbing" variable, and the Impaired Autonomy" schema domain had a partial mediating effect of mental well-being on the predictive effect of the Phubbing variable. While only the "Disconnection/Rejection" and "Impaired Autonomy" schema domains are negatively related to mental well-being, the "Impaired Limits" schema domain has a positive relationship with mental well-being. In other words, mental well-being is positively correlated with FoMO, Nomophobia, and Phubbing variables. Mental well-being has a positive relationship with the variables FoMO, Nomophobia and Phubbing. With the "Impaired Autonomy" and "Other-Directedness" schema domains of the FoMO variable; With the "Disconnection/Rejection", "Impaired Autonomy" and "Other-Directedness" schema domains of the nomophobia variable; The phubbing variable, on the other hand, has a direct and significant relationship with the schema domains of "Impaired Autonomy" and "Other-Directedness". These results were discussed considering the relevant research results and the theoretical literature and suggestions were made for future researchItem Fiziksel programlama aracı destekli programlama öğretiminin ortaokul öğrencilerinin bilgi işlemsel düşünme becerilerine ve özyeterlik algılarına etkisi(2022) Yurdakök, Ezgi Arzu; Kalelioglu, FilizBu çalışmanın amacı, fiziksel programlama aracı destekli metin tabanlı programlama öğretiminin ortaokul öğrencilerinin bilgi işlemsel düşünme becerilerine ve özyeterlik algılarına etkisini incelemektir. Karma araştırma yöntemi türlerinden sıralı açıklayıcı desende yürütülen çalışmaya, Ankara ilinde özel bir ortaokulda okuyan 85 ortaokul öğrencisi katılmıştır. Çalışma kapsamında 6 hafta süresince fiziksel programlama aracı olan micro:bit destekli Python programlama dili öğretimi yapılmıştır. Veri toplama aracı olarak Bilgi İşlemsel Düşünme Becerilerine Yönelik Öz Yeterlik Algısı Ölçeği (BİDBÖA), 2016-2020 tarihleri arasından seçilmiş Bilge Kunduz Uluslararası Enformatik ve Bilgi İşlemsel Düşünme Etkinliği Soruları, programlama aracı, kavram ve süreçlerine yönelik kazanım testi ile yarı yapılandırılmış görüşme soruları kullanılmıştır. Ön test ve son testten elde edilen bulgulara göre, öğrencilerin bilgi işlemsel düşünme becerilerine yönelik öz yeterlik algılarında ve bilgi işlemsel düşünme becerilerinde anlamlı ve pozitif yönde bir farklılık bulunmuştur. Yapılan öğretim sonucunda öğrencilerin programlama kavram ve süreçlerine yönelik kazanımlara ulaştığı ve dersteki performanslarının yüksek olduğu görülmüştür. Programlama öğretiminde öğrenciler, fiziksel programlama aracı destekli Python programlama dili öğrenirken uygun söz dizimi yazma, verilen bir söz dizimini test etme ve hata ayıklama becerilerininin yanı sıra; bu süreçte programlama kavramlarından değişken, koşullu ifade, döngü ve fonksiyonu kullanabildikleri gözlemlenmiştir. Uygulama sonunda öğrencilerle yapılan odak grup görüşmesinde; öğrenciler fiziksel programlama aracı destekli metin tabanlı programlama dili ile programlama yaparken motive oldukları ve daha çok programlama etkinliği yapmak istediklerini belirtmişlerdir. Ayrıca fiziksel programlama aracı ile programlama kavramlarını daha kolay anladıklarını ve programlama yaparken hatalarını daha rahat bulabildiklerini ifade etmişlerdir. Öğrencilerin çoğunluğu daha önce program yazarken döngü ve liste kullanımında sorun yaşarken fiziksel programlama aracı ile metin tabanlı programlama öğrenirken zorlanmadıklarını ifade etmişlerdir. Tüm bu bulgular ışığında, fiziksel programlama aracı destekli programlama öğretiminin öğrencilerin programlama kavram ve süreçlerine ilişkin öğrenmelerini olumlu yönde etkilediği ortaya çıkmıştır. This study aims to examine the effect of teaching text-based programming with the physical programming tool on secondary school students' computational thinking skills and self-efficacy perceptions. The study was carried out in a sequential explanatory design in the mixed research method type. The study group consisted of 85 secondary school students studying in a private secondary school in Ankara. Within the scope of the study, the micro: bit which is a physical programming tool was used to teach Python programming for 6 weeks. As data collection tools, the Self-Efficacy Perception Scale for Computational Thinking Skills, Bebras: International Challenge on Informatics and Computational Thinking Tasks, tests focused on programming tools, concepts and processes, and semi-structured interview questions were used. According to the findings obtained from the pre-test and post-test, a significant and positive difference was found in the computational thinking skills and the self-efficacy perceptions towards computational thinking skills of the students. As a result of the programming teaching, it was seen that the students learned the programming concepts and processes. While learning Python programming with the physical programming tool, students not only gained the skills to write appropriate syntax, test and debug but also learn programming concepts such as variable, conditional expression, loop and function. In the focus group interview held with the students, the students stated that they were motivated while learning Python programming with the physical programming tool and they wanted to do more programming activities. They also stated that they understand programming concepts more easily with the physical programming tool and that they can find errors more easily while programming. The majority of the students stated that they had problems using loops and lists while writing programs, but they did not have any difficulties while learning to program with the physical programming tool. As a result, it has been revealed that teaching programming with the physical programming tool has a positive effect on students' learning of programming concepts and processes.Item Genç yetişkinlerin algıladıkları ebeveyn ilişkileri tarzlarının ve bağlanma stillerinin romantik ilişkilerdeki öznel iyi oluş düzeylerini yordamadaki rolünün incelenmesi(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2023) Bingöl, Çiğdem; Üzbe Atalay, NazifeBu araştırmanın amacı; 18-35 yaş aralığındaki genç yetişkinlerin algıladıkları ebeveyn ilişki tarzlarının ve bağlanma stillerinin romantik ilişkilerde öznel iyi oluşu yordama düzeyinin incelenmesidir. Araştırma, 125 erkek, 225 kadın olmak üzere toplamda 350 genç yetişkinle yürütülmüştür. Araştırmanın verileri Algılanan Ebeveyn İlişkisi Ölçeği, Yakın İlişkilerde Yaşantılar Envanteri (YİYE-1) ve Romantik İlişkilerde Öznel İyi Oluş Ölçeği kullanılarak elde edilmiştir. Ayrıca katılımcıların demografik bilgilerine ulaşmak amacıyla kişisel bilgi formu kullanılmıştır. Araştırmanın bağımlı değişkeni olan romantik ilişkilerde öznel iyi oluş düzeyi demografik değişkenler kapsamında incelendiğinde; romantik ilişkilerde öznel iyi oluş düzeyinin cinsiyete göre farklılaşmadığı; 26-35 yaş aralığındaki katılımcıların ise daha yüksek düzeyde romantik ilişkilerde öznel iyi oluş düzeyine sahip oldukları sonucu elde edilmiştir. Bağımlı değişkenin alt boyutlarına bakıldığında, evli olan katılımcıların ilişki doyumlarının daha yüksek olduğu ve eğitim düzeyi lise olan katılımcıların aileye olmaya karar vermede daha fazla güçlük yaşadıkları saptanmıştır. İlişki süresi değişkeni kapsamında, ilişki süresi 0-12 ay olan katılımcıların daha güçlü bir partner iletişimine sahip oldukları; ayrıca baba eğitim düzeyinin bağımlı değişken ile anlamlı olarak farklılaşmadığı, anne eğitim düzeyinin ise katılımcıların partnerlerine zaman ayırma düzeylerine etki ettiği belirlenmiştir. Regresyon analizi sonuçlarına göre, katılımcıların annenin babaya karşı ilgisiz olduğuna dair sahip olunan algının ve bağlanma stillerinin romantik ilişkilerde öznel iyi oluş düzeylerini anlamlı olarak yordadığı görülmüştür. Bulgular alanyazın ışığında tartışılmış ve ileride yapılacak çalışmalar için önerilerde bulunulmuştur.The purpose of this study is to investigate the levels of perceived parental relationship styles and attachment styles among young adults aged 18-35 and their prediction of subjective well-being in romantic relationships. The research was conducted with a total of 350 young adults, consisting of 125 males and 225 females. Data for the study were obtained using the Perceived Parental Relationship Scale, the Experiences in Close Relationships Inventory (ECRI-1), and the Subjective Well-Being in Romantic Relationships Scale. Additionally, a personal information form was used to collect demographic information from the participants. When examining the dependent variable of subjective well-being in romantic relationships in terms of demographic variables, it was found that the level of subjective well-being in romantic relationships did not differ significantly by gender, but participants between the ages of 26-35 had higher levels of subjective well-being in romantic relationships. Regarding the sub-dimensions of the dependent variable, it was found that married participants had higher relationship satisfaction, and participants with a high school education experienced more difficulties in deciding to form a family. Concerning the variable of relationship duration, participants with a relationship duration of 0-12 months had stronger partner communication. Additionally, the father's education level did not significantly differ in relation to the dependent variable, while the mother's education level was found to influence the participants' levels of allocating time to their partners. According to the results of the regression analysis, participants' perceptions of maternal indifference towards paternal care and attachment styles significantly predicted their levels of subjective well-being in romantic relationships. The findings were discussed in light of the literature, and recommendations for future studies were provided.Item Helikopter ebeveynliğin psikolojik yardım Almaya yönelik tutum ile ilişkisinde akılcı olmayan inançların aracı rolü(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2021) Yurdakul, Feyza; Atik, ZeynepBu araştırmanın amacı, helikopter ebeveynlik tutumunun üniversite öğrencilerinin psikolojik yardım almaya ilişkin tutumları ile ilişkisinde akılcı olmayan inançlarının aracı rolünü incelemektir. Bu ilişkinin üniversite öğrencilerinin pandemi döneminde iyi oluş değişimlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığının incelenmesi araştırmanın diğer alt amacıdır. Araştırma 2020-2021 eğitim öğretim yılı güz döneminde Ankara ilinde öğrenim görmekte olan 378 üniversite öğrencisinin (%76.2 kadın, %23.8 erkek) katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veriler Kişisel Bilgi Formu, Psikolojik Yardım Almaya İlişkin Tutum Ölçeği-Kısa Form, Helikopter Ebeveynlik Ölçeği ve Akılcı Olmayan İnançlar Ölçeği-Kısa Form ile elde edilmiştir. Çalışma grubunu oluşturan üniversite öğrencilerinin psikolojik yardım almaya ilişkin tutumlarına yönelik önerilen model Yapısal Eşitlik Modeli ile test edilmiştir. Verilerin analizinde LISREL 8.51 ve AMOS 24 programları kullanılmıştır. Araştırmada ilk olarak oluşturulan modelin doğrulanan ölçme modellerine dayalı olarak, yapısal modeller test edilmiş ve doğrulanmıştır. Modelin uyum indekslerinin iyi uyum verdiği ve elde edilen katsayıların istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır. Helikopter ebeveynlik ile psikolojik yardım almaya ilişkin tutum değişkeni arasındaki ilişkide akılcı olmayan inançların aracı rolüne yönelik kurulan yapısal modelin iyi uyuma sahip olduğu belirlenmiş ve akılcı olmayan inançların modelde tümden aracılık rolü olduğu görülmüştür. Araştırmadan elde edilen bulgular; helikopter ebeveynlere sahip bireylerin akılcı olmayan inanç düzeylerinin yüksek, psikolojik yardım almaya yönelik tutumlarının olumsuz olduğunu ortaya koymaktadır. Araştırmanın alt amacına dair kurulan model pandemi dönemde iyi oluşlarında olumsuz değişim olanlar (% 76.4) ve olmayanlar (% 23.5) olarak iki ayrı grupta test edilmiştir. İki farklı grupta da ölçme modelinin ve yapısal modelin iyi uyuma sahip olduğu tespit edilmiştir. Pandemi döneminde iyi oluşta olumsuz değişim yaşayan grubun, değişim yaşamayan gruba göre farklılık gösterdiği bulunmuştur. İyi oluşlarında olumsuz değişim yaşayan bireylerin yaşamayanlara göre akılcı olmayan inanç düzeyinin yüksek olması, psikolojik yardım almaya yönelik olumsuz tutum ile ilişkisinin anlamlı olduğunu göstermektedir. The purpose of this research is to examine the mediating role of irrational beliefs in the relationship between helicopter parenting attitude and university students' attitudes towards seeking psychological help. The other sub-purpose of the research is to examine whether this relationship differs according to the changes in the well-being of university students during the pandemic period. The research was carried out with the participation of 378 university students (76.2% female, 23.8% male) studying in Ankara in the fall semester of the 2020-2021 academic year. The data in the study were obtained with the Personal Information Form, The Attitudes towards Seeking Psychological Help Scale-Short Form, the Helicopter Parenting Scale and the Irrational Beliefs Scale-Short Form. The model proposed for the attitudes of the university students who make up the study group towards seeking psychological help was tested with the Structural Equation Model. LISREL 8.51 and AMOS 24 programs were used to analyze the data. Structural models were tested and verified, based on the validated measurement models of the model that was first created in the research. It was determined that the fit indices of the model fit well and the coefficients obtained were statistically significant. It was determined that the structural model established for the mediating role of irrational beliefs in the relationship between helicopter parenting and the attitude towards seeking psychological help variable had a good fit, and it was seen that irrational beliefs had a mediating role in the model. Findings from the research; reveals that individuals with helicopter parents have high irrational belief levels and negative attitudes towards seeking psychological help. The model established for the sub-purpose of the research was tested in two separate groups as those who had a change in well-being (76.4%) and those who did not (23.5%) during the pandemic period. It was determined that the measurement model and the structural model had a good fit in both groups. It was found that the group that experienced a change in well-being during the pandemic period differed from the group that did not. The fact that individuals who experience negative changes in their well-being have a higher level of irrational belief than those who do not show that there is a significant relationship between negative attitudes towards seeking psychological help.Item İlköğretim matematik öğretmen adaylarının problem çözmede modelleme ve işlem başarılarının belirlenmesi(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2018) Zencirci, Rasime Seda; Altıntaş, OsmanGünümüzde matematiksel düşünme, günlük hayatla matematik arasında ilişki kurabilme, iletişim yoluyla matematik kavramlarını kullanabilme, etkili ve doğru çıkarım yapabilme, eğitim çalışmalarının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Ülkemizde 2005 yılında yapılan eğitim çalışmalarına paralel olarak ilköğretim matematik programında günlük yaşam problemlerini anlayabilme, sorgulayabilme, analiz edebilme ve matematiksel dili kullanarak ifade edebilme özellikleri vurgulanmaktadır. Matematiksel modelleme ile ilgili araştırmalar incelendiğinde, modellemenin matematik eğitiminde belirtilen özellikleri öğrencilere kazandırılabileceği görülmektedir. Matematiksel modelleme etkinlikleri öğrencilerin günlük yaşam problemleriyle yüzleşmesini ve çözüm yolları üretmesini sağlamaktır. Öğrencilere, problem çözümünde yöntem ve tekniklerin belirlenmesinde, öğrencilerin ilgisinin artırılmasında, matematiksel modelleme etkinliklerine yönelik olumlu tutum geliştirmede öğretmenlerin rehberlik edebilmesi büyük önem taşımaktadır. Matematiksel modelleme ilköğretim matematik öğretmenliği programında yer almamaktadır. Matematiksel modelleme ile ilgili çalışmalara bakıldığında matematik öğretim programında matematiksel modellemeye de yer verilmesinin gerekliliği vurgulanmaktadır. Bu bağlamda matematik öğretmeni yetiştiren kurumlarda eğitim gören öğretmen adaylarının matematiksel modelleme yeterlilikleri büyük önem taşıyacaktır. Bu araştırmada modellemenin matematik öğretiminde öğretmen adayları tarafından kullanılması incelenecektir.Araştırmanın amacı, ilköğretim matematik öğretmen adaylarının matematiksel modelleme ve işlem başarılarının tespit edilmesidir. Çalışmanın öğretmen adayları ile ilgili olmasının sebebi, öğretmen yetiştirmede, programlara bu çalışmanın sonuçlarının katkı sağlayacağının düşünülmesidir. Çalışmanın katılımcıları bir vakıf üniversitesinin eğitim fakültesine bağlı ilköğretim matematik öğretmenliği lisans programının 1,2, 3 ve 4’üncü sınıflarına kayıtlı toplam 50 öğretmen adayıdır. Araştırmacı tarafından geliştirilen modelleme etkinlikleri veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Bu sorular matematik alanında araştırmacı olan bir profesör ile oluşturulmuştur. Bu araştırmada ilköğretim matematik öğretmen adaylarının matematiksel modellemenin ve işlem becerilerinin problem çözümündeki katkısı ortaya konulmuştur. Çalışmanın sonuçlarına bakıldığında, 50 öğretmen adayının soru çözümlerinde işlem basamaklarındaki becerileri, modelleme basamaklarındaki becerilere oranla daha fazladır. Sınıf düzeyleri, puan ortalamalarıyla karşılaştırıldığında ise, 3. ve 4. sınıflar, 1. ve 2. sınıflardan daha fazla başarı sağlamışlardır. Araştırma sonucunda, verilerin analizi ışığında, ilköğretim matematik öğretmen adaylarının, gerçek hayattan alınan matematik problemlerini yanıtlarken sınıf düzeyleri gözetmeksizin 1.,2.,ve 3. sorularda modelleme basamağında işlem basamağına göre daha fazla başarı sağlandığı görülmüştür. 4. ve 5. sorularda ise işlem basamağında modelleme basamağına göre daha fazla başarı sağlanmıştır. Genel olarak incelendiğinde sınıf düzeyleri gözetmeksizin modelleme basamağında başarının daha fazla olduğu görülmüştür. Yanıtlanan problemlerdeki puanların analizi doğrultusunda, sınıf düzeylerine yani gruplara bakıldığında 1. grubun (1. ve 2. Sınıflar ), 2. gruba (3. ve 4. Sınıflar ) göre daha başarısız olduğu tespit edilmiştir. Araştırma sonuçlarına dayalı olarak, katılımcıların gerçek hayatta karşılaşabilecekleri bir problemi matematik diline aktarabildikleri yani modelleme yapabildikleri fakat matematiksel modeli işlemlerle doğru sonuca ulaştıramadıkları görülmüştür. Modelleme becerisinde, işlem becerilerine göre daha yüksek başarı sağladıkları tespit edilmiştir. Araştırmanın katılımcıların problem çözümünde modelleme ve işlem becerilerindeki eksiklikler belirlenerek, doğru modelleme ve cebirsel işlemlerin doğru kullanımı ile başarıların artmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. In today's world, mathematical thinking, establishing a relationship between daily life and mathematics, using mathematical concepts through communication, and to syllogize effectively and correctly constitute an important part of educational activities. Parallel to the educational activities carried out in 2005 in our country, the primary mathematics program emphasizes the ability to understand, question, analyze and express the daily life problems using mathematical language. According to the studies are related to mathematical modeling, it is seen that the characteristics which are specified in the mathematical study of modeling could be gained by the students. Mathematical modeling activities enable students to face everyday life problems and generate solutions. It is important for the students to be guided by teachers in determining the methods and techniques for problem-solving, increasing the interest of the students, and developing positive attitudes towards mathematical modeling activities. Mathematical modeling is not included in the primary school mathematics teaching program. Considering the mathematical modeling studies, it is emphasized that mathematical modeling should be included in the mathematics teaching program. The important issues highlighted in this research will be examined and discussed. In this context, the mathematical modeling competencies of the teacher candidates who are educated in institutions that teach mathematics teachers would have great importance. The aim of the research is to examine the application of the mathematics teacher candidates on mathematical modeling and processing achievements and to evaluate their results.Purpose of the research is to determine the mathematical modeling and operational achievements of elementary mathematics teacher candidates. The reason why the study is related to the prospective teachers, it is conceived the results of this study will contribute to the programs in teacher training. Participants of the survey are a total of 50 teacher candidates from a faculty of educational sciences of a foundation university, in undergraduate primary school mathematics teachers' program, grades of 1st, 2nd, 3rd and 4th. The modeling activities developed by the researcher were used as data collection tools. These questions were formed by a professor who was a researcher in the field of Mathematics. As a result of the research, contribution of mathematical modeling and operational achievements on problem-solving of elementary school mathematics teacher candidates is presented. The results of the survey, the ability of 50 teacher candidates on operational steps are higher than those of the modeling steps on problem-solving. When grade levels are compared to point average, grades 3rd and 4th have achieved more success than grades 1st and 2nd. In view of the results obtained through the use of strategic tools and thanks to the existing literature review on the subject, primary school mathematics teacher candidates have been observed that modeling step is provided more success than the processing step, on questions 1st 2nd and 3rd, replying to math problems taken from real life, regardless of grade levels. On questions 4th and 5th, processing step is provided for more success than in the modeling step. Analyzed in general, regardless of grade levels, it was seen that there is more success in the modeling step. In the analysis of the scores in the answered problems, Group 1(1st and 2nd class) has been found to be more unsuccessful than group 2 (3rd and 4th class) when looking at class levels, i.e. groups. Based on the results of the research, a problem that participants may encounter in real life has observed that they can transfer to mathematics language in that to be able to modeling, but it was found that they were unable to present the correct result with the process on the mathematical model. It has been found that the modeling skill has higher success than the processing skill. It is considered to contribute to the increase of success with correct modeling and correct use of algebraic operations, by identifying the deficiencies processing skills and in the modeling of the problem solving of the research participants.Item İlkokul müdürlerinin iş motivasyonları(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2022) Üncü Karaderili, Mehtap; Akbaba Altun, SadegülOkulların başarısı ve etkinliği, okul müdürlerinin başarısına ve etkinliğine de bağlıdır. Bu sebeple eğitim yöneticilerinin yeterli düzeyde motive olabilmeleri için onları etkileyebilecek faktörlerin bilinmesi gerekmektedir. Bu bağlamda bu tez çalışmasının amacı, okul müdürlerinin iş motivasyonlarını etkileyen içsel ve dışsal faktörlerin neler olduğunun ortaya çıkarılmasıdır. Bu araştırmada, okul müdürlerinin iş motivasyonunu etkileyen durumların tespit edilebilmesi için nitel araştırma yöntemi kullanılmış ve çalışma nitel araştırma desenlerinden biri olan “fenomenolojik /olgubilim” deseni kapsamında yürütülmüştür. Ankara ili merkez ilçelerinde 2018-2019 eğitim öğretim yılında görev yapmakta olan ilkokul müdürleri araştırmanın hedef kitlesini oluşturmuştur. Araştırmada Amaçlı Örneklem tiplerinden Kartopu/Zincir Örneklem kullanılmıştır. Araştırmanın katılımcılarını, araştırmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden 20 ilkokul müdürü oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak; yöneticilere yöneltilecek ve problemin çözümünü destekleyecek nitelikte, 38 adet açık uçlu sorudan oluşan bir görüşme formu hazırlanmış ve uygulanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre; okul müdürlerinin içsel motivasyon kaynaklarının başında sırasıyla başarma arzusu, kişisel ve mesleki gelişime katkı sağlama, öğrencilerin olumlu davranışlar sergilemeleri ve akademik başarı düzeylerinin yüksek olması, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin amacına ulaşması, öğretmenlerin gelişimine katkı sağlama, manevi açıdan huzurlu ve mutlu olma, tecrübe aktarma, fayda sağlama, idealleri gerçekleştirme ve liderlik özellikleri şeklinde tespit edilmiştir. Okul müdürlerinin içsel motivasyon kaynaklarına ilişkin bulgular incelendiği zaman genellikle eğitim ve öğretim sürecini meydana getiren paydaşlara ilişkin unsurların içsel motivasyon kaynağı olduğu göze çarpmaktadır. Okul müdürlerinin dışsal motivasyon kaynaklarına ilişkin bulgular incelendiğinde ise, olumlu dışsal motivasyon kaynaklarının başında amirlerin, öğretmenlerin, öğrencilerin ve velilerinin iş birliği / iletişimi, amirlerin, öğretmenlerin, öğrencilerin ve velilerin saygı / takdir göstermesi, eğitim - öğretim ortamının uygun olması, öğretmenlerin, öğrencilerin ve velilerinin mutlu olması, ödüllendirilme, maddi imkanlar, öğrencilerin başarılı olması ve öğretmenlerle uyumlu çalışma ortamı olması unsurlarının geldiği tespit edilmiştir. Aynı zamanda araştırma sonucunda, okul müdürlerinin motivasyonlarını bozan faktörlerin ise , amirler, öğretmenler, öğrenciler ve velilerin yetersiz / kötü iletişim ve desteği, amirlerin, öğretmenlerin, öğrencilerin ve velilerin saygı / takdir göstermemesi, iş yükünün fazla olması, ekonomik sorunlar / ücret azlığı, okulun ekonomik sorunları ve çalışma performansının adil değerlendirilmemesi unsurlarının olduğu tespit edilmiştir. Son olarak okul müdürlerinin iş motivasyonunu tanımlama biçimlerine ilişkin bulgular incelendiğinde, okul müdürlerinin iş motivasyonunu haz alma/heyecan duyma, işini sevme, değer yaratma, başarı, huzur ve ekip çalışması şeklinde tanımladıkları görülmüştür. Söz konusu unsurlar incelendiğinde, okul müdürlerinin belirlenen amaçlara ulaşma sürecinde heyecan duyarak ve işlerini severek yapmalarının motivasyonun temelini oluşturduğu söylenebilir. Achievement and efficiency of the schools also depend on the school principals’ success and efficiency. Therefore, the factors that affect education administrators must be known to be able to motivate them at certain level. In this context, this thesis aims to find out what internal and external factors affect motivation of school principal. In the research, qualitative method are used to find out the situations that affect motivation of the school principals, and the research is carried out as a phenomenology / phenomenology which is one of the figure of the qualitative methods. Target group of the research is primary school principals who worked in the central disricts of ANKARA in between 2018-2019 In the research, the snowball/chain sampling method, one of the purposive sampling methods, is used. The particiapants of the research are formed of 20 school principals who voluntaril agreed to participate in the research. According to research findings, desire to be successful, contribution to occupational and personal improvement, positive behaviors of students and academic achievement of students, achieving the purpose of education and training activities, being spiritually peaceful and happy, transferring experience, being useful, realization of the ideals and the leadership qualities are the factors that are respectively source of the school principals inner motivation. When the findings about the inner motivation sources of school principals are examined, it is observed that the elements related to the interested parties that forms the education and training process are the inner motivation sources. When the findings related to the external motivation sources of school principals are examined, it is seen that the main positive external motivation sources are cooperation and communication of supervisors, teachers, students and parents, respect and appreciation of supervisors, teachers, students and parents, appropriate educational environment, the happiness of teachers, students and parents, being rewarded, financial opportunities, students' success and a harmonious working environment with teachers. At the same time, as a result of the research, the sources of demotivation of school principals are insufficient-poor communication and support of supervisors, teachers, students, and parents, lack of respect and appreciation of supervisors, teachers, students, and parents, high workload, economic problems and low wages, the economic problems of the school and the unfair evaluation of work performance have been found to be factors. Finally, when the findings regarding the way school principals define occupational motivation are examined, it is seen that school principals define occupational motivation as pleasure and excitement, liking the job, creating value, success, peace, and teamwork. When these factors are examined, it can be said that the basis of the motivation of school principals is that they do their jobs with enthusiasm and love in the process of reaching the determined goals.