Eğitim Bilimleri Enstitüsü / Education
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11727/2910
Browse
Item 3-6 Yaşa yönelik resimli öykü kitaplarının çevre etiği görüşleri çerçevesinde incelenmesi(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Afre Sultan, Kaya; Sibel Çiğdem, GüneysuÇocukların doğa algısını şekillendirmesi ve çevreye karşı olumlu tutumlar kazanmasına yardımcı olması sebebiyle doğa ve çevre temalı resimli öykü kitaplarının okul öncesi eğitimde ve çocuk edebiyatında büyük önemi vardır. Bu tez çalışmasında, nitel araştırma yöntemi kullanılarak 3-6 yaş aralığındaki çocuklara yönelik doğa ve çevre temalı resimli öykü kitaplarının antroposentrik ve ekosentrik çevre etiği görüşleri çerçevesinde incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda, Ankara ilindeki üç üniversiteye bağlı anaokullarının kitaplık ve kütüphanelerinde yer alan resimli öykü kitapları arasından araştırmanın örneklem ölçütlerine uyan 21 resimli öykü kitabı belirlenmiş ve betimsel analiz yöntemi ile incelenmiştir. Çevre etiği kapsamında doğanın değerinin, doğadaki varlıklar arasındaki bağlantının, insan ve doğa arasındaki ilişkisinin öykülerde nasıl ele alındığı öykülerin içeriksel özellikleri bakımından derinlemesine incelenerek analiz edilmiştir. İncelenen 21 resimli öykü kitabının 10’unda ekosentrik görüşün, 6’sında ise antroposentrik görüşün baskın olduğu görülmüştür. 5 kitapta ise her iki çevre etiği görüşüne dair unsurlar yer almakta olup, baskın bir çevre etiği görüşünün bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bulgulardan elde edilen sonuçlar, doğa ve çevre temalı resimli öykü kitaplarının, doğanın içsel bir değere sahip olduğuna dair bir anlayış barındırması, insanı doğanın bir parçası olarak sunması, doğadaki tüm varlıklar arasında kuvvetli bir bağ olduğunu vurgulaması gerektiğini ortaya koymuştur. Ayrıca, doğa ve çevre temalı öykülerin ekosentrik sayılabilmesi için yalnızca doğa unsurlarına yer verilmesinin yeterli olmadığı, öykünün diğer içeriksel özellikleri açısından da bu görüşü yansıtması gerektiği vurgulanmıştır. Araştırma kapsamında incelenen kitapların bir kısmının bu doğrultuda ekosentrik görüşe uygun örnekler teşkil ettiği sonucuna ulaşılmıştır. İnsanın doğadan üstün olduğu ve doğayı sadece kendi ihtiyaç ve faydası için kullandığı içeriklere sahip kitapların ise çocuklara sunulmaması gerektiği ifade edilmiştir. Ayrıca, öykülerde yer alan didaktik unsurların, öykünün önüne geçmeyecek şekilde sunulmasının önemli olduğu da belirtilmiştir. Araştırma sonucunda araştırmacılar, öğretmenler, eğitim kurumları, aileler ve yazarlar için öneriler sunulmuştur. Nature and environment-themed picture storybooks are of great importance in preschool education and children's literature because they shape children's perception of nature and help them gain positive attitudes towards the environment. This thesis aims to examine nature and environment-themed picture storybooks for children aged 3-6 years within the framework of anthropocentric and ecocentric environmental ethics views by using qualitative research method. For this purpose, 21 picture storybooks that meet the sampling criteria of the study were selected among the picture storybooks in the libraries of kindergartens affiliated to three universities in Ankara and analyzed by descriptive analysis method. Within the scope of environmental ethics, how the value of nature, the connection between the beings in nature, and the relationship between human beings and nature are handled in the stories was analyzed in depth in terms of the contextual features of the stories. It was observed that ecocentric view was dominant in 10 of the 21 picture story books and anthropocentric view was dominant in 6 of them. In 5 books, there were elements of both environmental ethics views, and it was concluded that there was no dominant environmental ethics view. The results obtained from the findings revealed that nature and environment themed picture storybooks should contain an understanding that nature has an intrinsic value, present humans as a part of nature, and emphasize that there is a strong bond between all beings in nature. In addition, it was emphasized that in order for nature and environment-themed stories to be considered ecocentric, it is not enough to include only elements of nature; the story should also reflect this view in terms of other contextual features. It was concluded that some of the books analyzed within the scope of the research constitute examples in accordance with the ecocentric view. It was stated that books with the content that humans are superior to nature and use nature only for their own needs and benefits should not be presented to children. It was also stated that it is important to present the didactic elements in the stories in a way that does not get in the way of the story. As a result of the research, recommendations were presented for researchers, teachers, educational institutions, families and authors.Item 6 Şubat depremi deneyimini yaşamış bireylerin deprem sonrası travma, aşkınlık ve kendini toparlama gücü düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Ayyüce, Akdoğan; Nazife, Üzbe AtalayBu çalışma 6 Şubat deprem deneyimini yaşamış bireylerin deprem sonrası travma düzeyleri, aşkınlık düzeyleri ve kendini toparlama gücü düzeylerinin arasındaki ilişkisinin incelenmesini hedeflemiştir. Bu kapsamda bağımlı değişken olarak kendini toparlama gücü, bağımsız değişken olarak ise aşkınlık ve deprem sonrası travma düzeyi ele alınmıştır. Bu amaç doğrultusunda, ilişkisel tarama modelinde bir çalışma yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma grubu, 18-65 yaş aralığında 183’ü (%60,2) kadın ve 121’i (%39,8) erkek olmak üzere toplam 304 yetişkinden oluşmaktadır. Verileri toplamak amacıyla araştırmacı tarafından geliştirilen “Kişisel Bilgi Formu”, “Deprem Sonrası Travma Düzeyini Belirleme Ölçeği”, “Aşkınlık Ölçeği” ve “Kendini Toparlama Gücü Ölçeği” kullanılmıştır. Verilerin analizi SPSS 27.0 programı ile yapılmıştır. Deprem deneyimi yaşamış bireylerin kendini toparlama gücü düzeylerinin yaşa göre anlamlı bir şekilde farklılaşıp farklılaşmadığının incelenmesinde tek yönlü varyans analizi (ANOVA) testi kullanılırken; cinsiyet, medeni durum, algılanan gelir düzeyi, depremde yakın kaybı yaşama durumu, deprem sonrası yer değişikliği durumu, hayata anlam katan aktiviteye sahip olma durumu incelenmesinde bağımsız gruplar için t-testi kullanılmıştır. Ölçek puanları arasındaki ilişkilerde Pearson Korelasyon testi kullanılmıştır. Deprem sonrası travma düzeyi ve aşkınlık düzeyini ortaya koyan ölçeklerin toplam puanlarının kendini toparlama düzeylerini yordamadaki rollerinin incelenmesinde çoklu doğrusal regresyon analizi kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre, 6 Şubat deprem deneyimini yaşamış bireylerin kendini toparlama gücü düzeylerinin demografik değişkenlere göre incelenmesi sonucunda kendini toparlama gücü toplam puanları ile cinsiyet, depremde yakın kaybı yaşama durumu ve deprem sonrası yer değişikliği ile anlamlı bir farklılık bulunmazken; yaş, medeni durum, algılanan gelir düzeyi ve hayata anlam katan bir aktiviteye sahip olma durumu değişkenleri arasında anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Kendini toparlama gücü ve aşkınlık ölçeği toplam puanı arasında pozitif yönde orta düzeyde ve anlamlı bir ilişki; kendini toparlama gücü ve deprem sonrası travma düzeyini belirleme ölçeği toplam puanı arasında negatif yönde, düşük düzeyde ve anlamlı bir ilişki olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Kendini toparlama gücü düzeyi ile maneviyat, şükran, umut, mizah ve estetik ve mükemmelliğin takdiri arasında pozitif yönde, orta düzeyde ve anlamlı ilişkiler olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Deprem deneyimi yaşamış bireylerde aşkınlık düzeyi pozitif yönde ilişkili ve istatistiksel olarak anlamlı bir yordayıcıyken; deprem sonrası travma düzeyi negatif yönde ilişkili ve anlamlı bir yordayıcı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Estetik ve mükemmelliğin takdiri, umut ve mizah düzeylerinin kendini toparlama gücünün istatistiksel olarak anlamlı birer yordayıcısı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Elde edilen bulgular ilgili alan yazın ışığında tartışılmış ve geleceğe yönelik öneriler sunulmuştur. Bu çalışmanın deprem gibi yıkıcı afetler sonrasında hala etkisi altında olan bireylere gerekli psikolojik desteği sağlayabilmek ve uygulanacak ruh sağlığı politikalarını şekillendirmede hayati bir öneme sahip olacağı düşünülmektedir. This study aimed to examine the relationship between post-earthquake trauma levels, transcendence levels and resilience levels of individuals who experienced the February 6 earthquake. In this context, the ability to recover is considered as the dependent variable, and transcendence and post-earthquake trauma level are considered as independent variables. For this purpose, a study was conducted in the relational screening model. The study group of the research consists of a total of 304 adults, 183 (60.2%) of whom are women and 121 (39.8%) of whom are men, between the ages of 18-65. "Personal Information Form", "Post-Earthquake Trauma Level Determination Scale", "Transcendence Scale" and "Resilience Scale" developed by the researcher were used to collect data. Data analysis was done with SPSS 27.0 program. While one-way analysis of variance (ANOVA) test is used to examine whether the resilience levels of individuals who have experienced an earthquake differ significantly according to age; Independent groups t-test was used to examine gender, marital status, perceived income level, loss of a loved one in the earthquake, location change after the earthquake, and having an activity that adds meaning to life. Pearson Correlation test was used in the relationships between scale scores. Multiple linear regression analysis was used to examine the role of the total scores of the scales revealing the level of trauma and the level of transcendence after the earthquake in predicting resilience levels. According to the results obtained, when we examined the resilience levels of individuals who experienced the February 6 earthquake according to demographic variables, there was no significant difference between the resilience total scores and gender, loss of a loved one in the earthquake and post-earthquake location change; There is a significant difference between the variables of age, marital status, perceived income level and having an activity that adds meaning to life. A positive, moderate and significant relationship between resilience and transcendence scale total score; It was found that there was a negative, low-level and significant relationship between resilience and the total score of the post-earthquake trauma level determination scale. It was concluded that there were positive, moderate and significant relationships between the level of resilience and spirituality, gratitude, hope, humor and appreciation of aesthetics and perfection. While the level of transcendence is a positively related and statistically significant predictor in individuals who have experienced an earthquake; It was concluded that the level of trauma after the earthquake was negatively related and a significant predictor. It was concluded that appreciation of aesthetics and perfection, hope and humor levels were statistically significant predictors of the resilience. The findings were discussed in the light of the relevant literature and suggestions for the future were presented. It is thought that this study will be of vital importance in providing the necessary psychological support to individuals who are still under the influence of devastating disasters such as earthquakes and in shaping the mental health policies to be implemented.Item Beceri temelli matematik sorularının LGS, LGS çalışma kitabı, öğretmen ve öğrenci görüşleri bağlamında incelenmesi(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Emel, Aydın Ödemiş; Özge, Yiğitcan NayirBu çalışmanın amacı; 2018-2022 yıllarında yapılan Liselere Geçiş Sistemi (LGS) sınavında ve Milli Eğitim Bakanlığına ait LGS Çalışma kitabın da yer alan matematik sorularının beceri temelli soru bağlamında incelenmesi ve öğretmen ve öğrencilerin beceri temelli sorulara ilişkin görüşlerinin belirlenmesidir. Bu araştırma nitel araştırma yöntemleri içinde yer alan durum çalışmasıdır. 2018-2022 yıllarında yapılan Liselere Geçiş Sistemi (LGS) sınavında ve LGS Çalışma kitabında yer alan matematik sorularının beceri temelli soru bağlamında incelenmesinde doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. 2018-2022 LGS sınavlarında yer alan matematik sorularının beceri temelli soru niteliğini incelemek için soruların analizinde kullanılmak üzere analiz çerçevesi oluşturulmuştur. Öğretmen ve öğrencilerin beceri temelli sorulara yönelik görüşlerini belirlemek amacıyla yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, amaçlı örneklem yöntemiyle belirlenen; 2022-2023 eğitim-öğretim yılında Marmara Bölgesi’ndeki bir ilin aynı ilçesinde yer alan 4 farklı devlet ortaokulunda görev yapan ve 8. Sınıflara derse giren 20 matematik öğretmeni ve aynı ortaokullarda öğrenim gören 31 8. sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak; öğretmen ve öğrenci görüşme formları kullanılmıştır. Öğretmenler ve öğrencilerle yapılan görüşmeler içerik analizi yöntemiyle analiz edilmiştir. Araştırmanın sonucunda beceri temelli matematik soruları çözmenin hem öğretmen hem de öğrenciler tarafından yorum yapma, problem çözme, üst düzey bilişsel beceriler, farklı açılardan bakabilme gibi becerileri geliştirdiği fakat öğrencilerin büyük çoğunluğunu matematiğe ve LGS’ye karşı olumsuz etkilediği görüşüne sahip oldukları belirlenmiştir. Öğretmenler haftalık programda matematik dersi için ayrılan sürenin beceri temelli soru çözmek için yeterli olmadığını düşünmektedirler. Ayrıca hem öğretmen hem de öğrenciler MEB tarafından dağıtılan ders kitaplarında yer alan soru sayısının az olduğunu ve beceri temelli soru içermediğini belirtmişlerdir. Ayrıca 2018-2022 yıllarında yapılan LGS sınavında ve MEB’e ait LGS Çalışma Kitabında yer alan matematik sorularının benzer becerileri ölçtüğü sonucuna ulaşılmaktadır. The purpose of this study is to examine the mathematics questions in the High School Transition System (LGS) exam held in 2018-2022 and in the LGS workbook of the Ministry of National Education in the context of skill-based questions and to determine the opinions of teachers and students about skill-based questions. This research is a case study within qualitative research methods. Document analysis method was used to examine the mathematics questions in the High School Transition System (LGS) exam held in 2018-2022 and in the LGS workbook in the context of skill-based questions. In order to examine the skill-based nature of the mathematics questions in the 2018-2022 LGS exams, an analysis framework was created to be used in the analysis of the questions. Semi-structured interviews were conducted to determine the opinions of teachers and students regarding skill-based questions. The study group of the research was determined by the purposeful sampling method. In the 2022-2023 academic year, 20 mathematics teachers working in 4 different public secondary schools in the same district of a province in the Marmara Region and teaching 8th grades, and 31 8th grade students studying in the same secondary schools. As a data collection tool teacher and student interview forms were used. Interviews with teachers and students were analyzed using the content analysis method. As a result of the research, it was determined that both teachers and students believed that solving skill-based mathematics questions improved skills such as interpretation, problem solving, high-level cognitive skills, and looking from different perspectives, but that it negatively affected the majority of students towards mathematics and LGS. Teachers think that the time allocated for mathematics lessons in the weekly schedule is not enough to solve skill-based questions. In addition, both teachers and students stated that the number of questions in the textbooks distributed by the Ministry of Education was low and did not contain skill-based questions. In addition, it is concluded that the mathematics questions in the LGS exam held in 2018-2022 and in the LGS workbook belonging to the Ministry of Education measure similar skills.Item Beliren yetişkinlerde ilişki doyumu, romantik ilişki beklentileri farkındalık düzeyleri ve partner sosyotelizmi(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Yağmur, Tepebaşı; Pınar, DağBu çalışmanın genel amacı 18-29 yaş aralığındaki beliren yetişkinlerin ilişki doyumunun yordayıcıları olarak romantik ilişki beklentileri ve farkındalık düzeyleri, partner sosyotelizmi ve bazı demografik değişkenlerle olan ilişkisinin incelenmesidir. Araştırma ilişkisel tarama modeline dayalı olarak yürütülmüştür. Çalışma grubu 200 (%72.5) kadın 76 (%27.5) erkek olmak üzere toplamda 276 bireyden oluşmaktadır. Araştırmada veri toplama araçları olarak “Kişisel Bilgi Formu”, “Romantik İlişkilerden Beklentilere Dair Farkındalık Ölçeği (RİBFÖ)” “Partner Sosyotelizmi Ölçeği (PSÖ)” ve “İlişki Doyumu Ölçeği (İDÖ)” kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen veriler çoklu doğrusal regresyon analizinden sıralı (stepwise) regresyon analizi yöntemi ile incelenmiştir. Verilerin istatistiksel analizi IBM SPSS Statistics 27.0.1 paket programı kullanılarak yapılmıştır. İlişki doyumunun; partner sosyotelizmi ve ilk romantik partner deneyimi değişkeni ile arasında negatif yönlü anlamlı ilişki bulunurken, ilişki süresi ile arasında pozitif yönlü anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Katılımcıların partner sosyotelizmi puanlarında artış olduğunda ve ilk romantik partner deneyimlerinde ilişki doyumu puanında azalma olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. İlişki süresinde ise partnerlerin ilişkide bulunduğu sürede artış olduğunda ilişki doyumu puanının da arttığı bulgusuna ulaşılmıştır. Araştırma bulguları alanyazın doğrultusunda tartışılmış ve gelecek çalışmalar için bazı önerilerde bulunulmuştur. The main purpose of this study is to examine the relationship between romantic relationship expectations and awareness levels, partner sociotelism, and some demographic variables as predictors of relationship satisfaction among emerging adults aged 18-29. The research was conducted based on the correlational research design. The study group consists of 276 individuals in total, 200 (72.5%) women and 76 (27.5%) men. "Personal Information Form", "Awareness of Expectations from Romantic Relationships Scale (RIBFS)", "Partner Sociolinguism Scale (PSS)" and "Relationship Satisfaction Scale (RSS)" were used as data collection tools in the research. The data obtained from the research were examined using the stepwise regression analysis method from multiple linear regression analysis. Statistical analysis of the data was performed using the IBM SPSS Statistics 27.0.1 package program. Relationship satisfaction; while there was a negative significant relationship between partner sociotelism and the first romantic partner experience variable, positive significant relationship was found between relationship satisfaction and relationship duration. It was observed that when the participants' partner sociotelism scores increased, their relationship satisfaction scores decreased. It was also found that there was a decrease in relationship satisfaction scores in first romantic partner experiences. It was found that when the duration of the relationship increased, the relationship satisfaction score increased. The research findings were discussed in line with the literature and some suggestions were made for future studies.Item Çevrimiçi probleme dayalı öğrenme (PDÖ) yöntemiyle ilköğretim matematik öğretmeni adaylarının rutin olmayan problem çözme becerilerinin geliştirilmesi(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2023) Meliha, Atasoy; Şeref, MirasyedioğluBu çalışmanın amacı çevrimiçi Probleme Dayalı Öğrenme (PDÖ) yöntemini kullanarak ilköğretim matematik öğretmeni adaylarının rutin olmayan problem çözme becerilerini geliştirmektir. Araştırmada karma yöntem kullanılmıştır. Araştırmanın nicel modelini eşitlenmemiş kontrol gruplu ön test-son test dizayn (the nonequavelent control group design) oluşturmaktadır. Araştırmanın nitel bölümünde ise durum çalışması kullanılmıştır. Araştırmanın deney grubunu İlköğretim Matematik Öğretmenliği Bölümü ikinci sınıf öğrencileri oluştururken, kontrol grubunu ise aynı bölümün üçüncü sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak sekiz adet performans görevi, problem çözme becerileri testi ve görüşme soruları kullanılmıştır. Araştırmada kullanılan her bir performans görevi rutin olmayan problem senaryosu, senaryoya özgü hazırlanmış çalışma kâğıdı ve haftalık değerlendirme formundan oluşmaktadır. Çalışma kâğıtlarının geliştirilmesinde Polya’ nın problem çözme modeli dikkate alınmıştır. Rutin olmayan problemleri çözme yeterliliklerini belirlemek için ise klâsik formda hazırlanmış problem çözme becerileri testi kullanılmıştır. Çevrimiçi PDÖ uygulamasından önce deney ve kontrol grubuna problem çözme becerileri ön testi uygulanarak rutin olmayan problemleri çözme becerilerinin ne düzeyde olduğu ve bu problemleri çözerken sergilemekte zorlandıkları davranışlar tespit edilmiştir. Daha sonra deney grubuyla 11 haftalık çevrimiçi PDÖ sürecine başlanmış olup bu süreçte sekiz adet performans görevinden faydalanılmıştır. Uygulama sürecinin sona ermesinin ardından çevrimiçi PDÖ süreciyle ilgili deney grubunun görüşlerini almak için görüşme soruları yöneltilmiştir. Görüşme soruları beş kategori altında toplanmıştır. Bunlar; çevrimiçi PDÖ yöntemine, ders yapma sürecine, kullanılan materyallere, eğitmene ve son olarak katılımcıların sergilediği davranışlara yöneliktir. Finalde ise deney ve kontrol grubuna aynı problem çözme becerileri testi son test olarak uygulanarak gelişimlerinin ne yönde olduğu incelenmiştir. Performans görevlerinin ve problem çözme becerilerinin analizinde ‘sergilenmesi beklenen davranışlar tablosu’ ve ‘dereceli rubrik’ olmak üzere iki adet araç kullanılmıştır. Nicel verilerin analizinde tekrarlı ölçümler ANOVA kullanılmıştır. Nitel veriler ise içerik analizine tabi tutulmuştur. Araştırmadan elde edilen bulgular detaylı bir şekilde yorumlanarak çeşitli öneriler sunulmuştur. The aim of this study is to improve the non-routine problem solving skills of elementary preservice mathematics teachers using the online Problem-Based Learning (PBL) method. Mixed method was used in the research. The quantitative model of the research consists of a pretest-posttest design with an unequal control group. In the qualitative part of the research, a case study was used. The experimental group of the research consists of second-year students of the Department of Primary Mathematics Education, while the control group consists of third-year students of the same department. Eight performance tasks, problem-solving skills tests and interview questions were used as data collection tools in the study. Each performance task used in the research consists of a non-routine problem scenario, a scenario-specific worksheet, and a weekly evaluation form. Polya's problem solving model was taken into consideration in the development of the worksheets. To determine their proficiency in solving non-routine problems, a problem-solving skills test prepared in classical form was used. Before the online PBL application, a problem-solving skills test was applied to the experimental and control groups to determine the level of their skills in solving non-routine problems and the behaviors they had difficulty in solving these problems. Then, an 11-week online PBL process was started with the experimental group, and eight performance tasks were used in this process. After the implementation process was completed, interview questions were asked to obtain the opinions of the experimental group about the online PBL process. Interview questions were grouped under five categories. These; It is aimed at the online PBL method, the course making process, the materials used, the instructor and finally the behaviors exhibited by the participants. In the final, the same problem-solving skills test was given to the experimental and control groups and the direction of the development was examined. Two tools were used in the analysis of performance tasks and problem-solving skills: 'table of expected behaviors' and 'graded rubric'. In the analysis of quantitative data, repeated measures ANOVA were used. Qualitative data were subjected to content analysis. The findings obtained from the research were interpreted in detail and various suggestions were presented.Item Devlet okullarında yapılan törenlerin okul kültürüne ve amaçlarına katkısının değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Ayşe, Bucak; Servet, ÖzdemirBu araştırmanın amacı, devlet okullarında görev yapan okul yöneticilerinin, öğretmenlerin ve öğrencilerin okullardaki anma törenlerinin ve milli törenlerin, okul kültürü ve amaçlarına katkısına yönelik görüşlerini incelemektir. Araştırma bir nitel araştırma olup nitel araştırma desenlerinden tekli durum çalışması deseni kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemi 2023-2024 eğitim öğretim yılı bahar döneminde, Ankara ili Çankaya ilçesinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı beş devlet okulundaki iki okul yöneticisi, iki öğretmen ve iki öğrenci olmak üzere toplam 30 kişiden oluşmaktadır. Veriler yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak toplanmıştır. Toplanan veriler içerik analizi yöntemiyle kodlar, temalar ve kategoriler tespit edilerek analiz edilmiştir. Araştırmaya katılan yöneticiler, öğretmenler ve öğrenciler törenleri aktarılması hedeflenen kültür ve değerleri yapılandırmada önemli bir araç olarak görmektedirler. Törenlerle ortak değer, ortak duygu ve ortak kültürü yaşadıklarını, törenlerin birlik ve beraberlik, dayanışma ve işbirliğine dayalı bir ortam yarattığını söylemişlerdir. Okul yöneticisinin bir lider olarak vizyonu belirlediği, öğretmenlerin rol model, içeriği oluşturan, tören esnasındaki her türlü organizasyondan sorumlu, öğrencilerin idaresinden, sınıf içi etkinliklere ve törenlerin hayata geçirilmesine kadar kilit rolde oldukları görülmüştür. Öğrencilerin de sorumluluk alan pozisyonda olduğu bir olumlu kültür yapılandırması görülmektedir. Okul kültürünün amaçlarından olan işbirliği, güven ve okul- çevre ilişkisinin sağlanması boyutlarından bakıldığında, törenler hazırlanırken herkesin rol, görev ve sorumluluklarının belli olduğu ve bunların işbirliği ve dayanışma içinde yapıldığı, okulun çevresini oluşturan en önemli paydaşlar olan velilerin, törenlerin hazırlık aşamasından itibaren okul ile işbirliği içinde destek sunduğu görülmektedir. Öğrencilerin törenlerde görev aldıklarında, olumlu niteliklerinin ortaya çıktığını, bu alanda verilen rol ve sorumluluklarla farkındalıklarının, sorumluluk duygusunun, duyarlılıklarının ve motivasyonlarının arttığını, kavrama, kalıcı bilgi edinme, yaparak öğrenme, pekiştirme ve sınıf dışında öğrenme gibi eğitim ve öğretime dair birçok becerilerinin geliştiği görülmüştür. Bununla beraber okuldaki tüm öğrenciler üzerinde törenlerin olumlu etkilerini gözlemlediklerini, öğrencilerin büyük bir çoğunluğunun sorumluluk alanlarının genişlediğini ve etkinliklere daha aktif katıldıklarını belirtmişlerdir. Görüşmeye katılan öğrencilerin törenler ile ilgili yüksek farkındalıkları, tören hazırlıkları ve okulda neler yapıldığı, kimlerin nelerden sorumlu olduğu konusundaki bilgileri, okullarında bu konuda yerleşik bir kültürün oluşmuş olduğunu bizlere göstermektedir. Son tahlilde yöneticilerden başlayarak, öğretmenler ve öğrenciler olarak bir sıralama yaptığımızda, yukarıdan gelen etkilerin ve hedeflenen aktarımın öğrencilere ulaştığını ve onların da yöneticiler ve öğretmenlerle aynı çıktılar üzerinden değerlendirme yaptıklarını söyleyebiliriz. Öğrencilerin görüşleri bağlamında törenlerin okul kültürü ve amaçlarına etkisine baktığımızda, hedeflenen kültür aktarımının gerçekleştiğini, işbirliği ve güven ortamının sağlandığını, okul-çevre ilişkisinin kurulduğu görülmektedir. Törenlerle okul kültürü arasındaki ilişkinin birbirini destekleyen ve içi içe geçmiş iki unsur olduğunu ve törenlerin milli birlik ve beraberlik ve yurt sevgisini aşılamada önemli bir etkisi olduğu görülmüştür. The purpose of this study is to examine the views of school administrators, teachers, and students in public schools regarding the contribution of commemorative ceremonies and national ceremonies to school culture and objectives. This research is a qualitative study and uses a single case study design which is one of the qualitative research designs. The sample of the research consists of 30 people, including two school administrators, two teachers, and two students from five public schools affiliated with the Ministry of National Education in the Çankaya district of Ankara during the spring semester of the 2023-2024 academic year. Data were collected using a semi-structured interview form. The collected data were analyzed by identifying codes, themes, and categories through content analysis. The administrators, teachers, and students participating in the study see the ceremonies as an important tool in structuring the culture and values aimed to be conveyed. They stated that through ceremonies, they experience common values, emotions, and culture, and that the ceremonies create an environment based on unity, solidarity, and cooperation. It was observed that the school administrator, as a leader, sets the vision. Teachers serve as role models, create the content, are responsible for all kinds of organization during the ceremony and play a key role in the administration of students, classroom activities, and the implementation of ceremonies. A positive culture structure is also seen where students are in a position of responsibility. Considering the dimensions of cooperation, trust, and the school-community relationship, which are among the objectives of school culture, it is seen that during the preparation of ceremonies, everyone’s roles, duties, and responsibilities are clear and these are carried out in cooperation and solidarity. Parents, who are the most important stakeholders forming the school’s community, provide support in cooperation with the school starting from the preparation phase of the ceremonies. When students take on roles in ceremonies, it is observed that their positive qualities emerge, their awareness, sense of responsibility, sensitivity, and motivation increase with the roles and responsibilities given in this area, and many of their skills related to education and training, such as comprehension, acquiring permanent knowledge, learning by doing, reinforcing, and learning outside the classroom, develop. Additionally, it was observed that ceremonies have positive effects on all students in the school, with the majority of students expanding their areas of responsibility and participating more actively in activities. The students high awareness about ceremony preparations and what is done at the school, who is responsible for what indicate that a well-established culture in this area exists in their schools. Ultimately, when we make a ranking starting from the administrators to teachers and students, we can say that the impacts and targeted transmission from the top have reached the students, and they can evaluate regarding the same outcomes as the administrators and teachers. According to the students' views on the impact of ceremonies on school culture and objectives, it is observed that the targeted cultural transmission has been achieved, a collaborative and trustworthy environment has been established, and the school-community relationship has been formed. The relationship between ceremonies and school culture is seen as two integrated and mutually supportive elements, and the ceremonies have a significant impact on conveying national unity, solidarity, and patriotism.Item Kariyer geçiş sürecinde üniversite öğrencilerinin kariyer stresini açıklamada kariyer uyumu, kariyer iyimserliği ve kariyer karari verme öz yeterliğinin rolü(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Ceyda, Alparslan; Zeynep, Erkan AtikBu araştırmanın amacı, kariyer geçiş sürecinde olan üniversite son sınıf öğrencilerinin kariyer stresi düzeylerini açıklamada kariyer uyumu ve iyimserliği ile kariyer kararı verme öz yeterliği değişkenlerinin rollerinin incelenmesidir. Ayrıca, üniversite öğrencilerinin kariyer stresi düzeyinin çeşitli demografik değişkenlere ve eğitim yaşantısına, çalışma ve iş bulma beklentisine ilişkin değişkenlere göre de incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada ilişkisel tarama modeli ve kolayda örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Çalışma grubunu, Ankara ilinde bulunan bir vakıf üniversitesinin Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Mühendislik Fakültesi ve Sağlık Bilimleri Fakültesinde 4.sınıfta okuyan 400 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırma verileri “Kişisel Bilgi Formu”, “Kariyer Stresi Ölçeği”, “Kariyer Uyumu ve İyimserliği Ölçeği” ve “Kariyer Kararı Verme Öz Yeterliği Ölçeği” ile yüz yüze uygulanarak toplanmıştır. Elde edilen veriler SPSS paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Kariyer stresinin, kişisel bilgi formu aracılığıyla toplanan değişkenlere göre incelenmesinde t-testi ve ANOVA analizi; kariyer uyumu ve iyimserliği ile kariyer kararı verme öz yeterliği değişkenlerine göre incelenmesinde ise çoklu regresyon analizi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, öğrencilerin kariyer stresi ile kariyer uyumu ve iyimserliği arasında negatif yönde, orta düzeyde ve anlamlı bir ilişkinin olduğu bulunmuştur. Aynı şekilde, öğrencilerin kariyer stresi ve kariyer kararı verme öz yeterliği arasında negatif yönde, orta düzeyde ve anlamlı bir ilişkinin olduğu saptanmıştır. Son sınıf öğrencilerinin kariyer uyumu ve iyimserliği ile kariyer kararı verme öz yeterliği arasında pozitif yönde, yüksek düzeyde ve anlamlı bir ilişkinin olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Kariyer uyumu ve iyimserliğinin ve kariyer kararı verme öz yeterliğinin kariyer stresinin yordayıcıları olduğu tespit edilmiştir. Buna ek olarak, üniversite öğrencilerinin kariyer stresi düzeyinin üniversite memnuniyetine, bölüm memnuniyetine, mezun olduktan sonra kendi alanlarıyla ilgili bir iş bulabileceklerini düşünme durumuna ve mezun olduktan sonra herhangi bir sektörde iş bulabileceklerini düşünme durumuna göre farklılaştığı sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçların, araştırmacılar ve uygulayıcılar için alanyazına, psikolojik danışmanlık ve rehberlik ile kariyer danışmanlığı alanı uygulamalarına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. The aim of this research is to examine the roles of career adaptability and optimism and career decision-making self-efficacy variables in explaining the career stress levels of senior university students who are in career transition. In addition, it was also aimed to examine the career stress level of university students according to various demographic, educational, working and job prospects variables. Relational survey model and convenience sampling method were used in the study. The research group consisted of 400 4th grade students studying at the Faculty of Education, Faculty of Fine Arts and Design, Faculty of Economics and Administrative Sciences, Faculty of Engineering and Faculty of Health Sciences at a foundation university in Ankara. The data were collected by face-to-face aapplication of the "Personal Information Form", "Career Stress Scale", "Career Adaptability and Optimism Scale" and "Career Decision Making Self-Efficacy Scale". The data collected were analyzed using SPSS package program. T-test and ANOVA analysis were used to examine career stress according to the variables collected through the personal information form also multiple regression analysis was used to examine career adaptability and optimism and career decision-making self-efficacy variables. As a result of the research, it was found that there was a negative, moderate and significant relationship between career stress and career adaptability and optimism. Likewise, there was a negative, moderate and significant relationship between career stress and career decision-making self-efficacy. It was concluded that there was a positive, high and significant relationship between career adaptability and optimism and career decision-making self-efficacy of senior students. Career adaptability and optimism and career decision-making self-efficacy were found to be predictors of career stress. In addition, it was concluded that the level of career stress of university students differed according to university satisfaction, department satisfaction, thinking that they could find a job related to their field after graduation and thinking that they could find a job in any sector after graduation. It is thought that the results collected from the research will contribute to the literature for researchers and practitioners, and to the applications in the field of psychological counseling and guidance and career counseling.Item Lise öğrencilerinin açık öğretim lisesine yönelmelerini etkileyen faktörler (Ankara ili örneği)(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Çiğdem, Varol; Servet, ÖzdemirAçık Öğretim Lisesi, Türkiye'de örgün eğitim dışında lise düzeyinde öğrenim görmek isteyen veya çeşitli sebeplerden dolayı örgün eğitime devam edemeyen bireyler için alternatif bir eğitim modeli olarak sunulmaktadır. Bu eğitim sistemi, esnek zamanlı ve uzaktan eğitim modeli aracılığıyla öğrencilere ders seçme özgürlüğü tanımakta ve böylece öğrencilerin kendi hızlarında ve koşullarında eğitimlerini sürdürmelerine olanak sağlamaktadır. Son yıllarda, örgün lise eğitimine devam eden öğrenciler arasında açık öğretim lisesine geçiş yapma oranında gözle görülür bir artış meydana gelmiştir. Bu artışın temel sebepleri arasında örgün eğitim sistemlerinin zaman zaman yeterince esnek olmaması, öğrencilerin kişisel veya ailevi sorumlulukları, sağlık sorunları veya profesyonel kariyer hedefleri gibi faktörler yer almaktadır. Açık öğretim lisesi, öğrencilere zaman ve mekân sınırlamaları olmaksızın eğitim alma imkânı sunarak, onların yaşam koşullarına uyum sağlayabilen bir alternatif olarak öne çıkmaktadır. Bu araştırma, örgün eğitime devam eden lise öğrencilerinin, eğitimlerinin belli bir döneminde açık öğretim lisesine yönelerek örgün eğitimden yaygın eğitime geçiş yapmayı tercih etme nedenlerini incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışma, nitel araştırma metodolojisi çerçevesinde gerçekleştirilen bir fenomenolojik yaklaşım çalışmasıdır. Araştırmanın evreni, Ankara ilinde, Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı bir açık öğretim lisesine 2022-2023 eğitim-öğretim yılında kayıt yaptıran ve eğitimine devam eden öğrencilerdir. Örneklem olarak, Keçiören İlçesi'ndeki açık liseye kayıt yaptıran öğrenciler rastgele örneklem yöntemiyle seçilmiştir. Araştırma kapsamında, Keçiören İlçesi'ndeki Açık Öğretim Lisesi Büroları aracılığıyla erişilen 10 veli ve 10 öğrenci olmak üzere toplam 20 katılımcıya ulaşılmıştır. Veri toplama sürecinde kişisel bilgi formu ve görüşme soruları kullanılmış, veriler katılımcılarla yüz yüze yapılan görüşmeler aracılığıyla elde edilmiştir. Analiz sonuçları, öğrencilerin açık liseye geçişlerinin ekonomik sebepler, Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) için zaman kazanma ve örgün eğitimle ilgili lojistik zorluklar gibi çeşitli nedenlerden kaynaklandığını ortaya koymuştur. Küresel salgının bu tercih üzerinde belirgin bir etkisinin olmadığı tespit edilmiştir. Bulgular, alan yazını bağlamında tartışılarak öneriler geliştirilmiştir. Open Education High School is offered as an alternative education model for individuals who want to study at high school level outside of formal education in Turkey or who cannot continue formal education due to various reasons. This education system gives students the freedom to choose courses through a flexible time and distance education model, thus allowing students to continue their education at their own pace and conditions. In recent years, there has been a noticeable increase in the rate of transferring to open education high schools among students who continue their formal high school education. The main reasons for this increase include factors such as formal education systems not being flexible enough from time to time, students' personal or family responsibilities, health problems or professional career goals. Open education high school stands out as an alternative that can adapt to students' living conditions by offering them the opportunity to receive education without time and place limitations. This research aims to examine the reasons why high school students who continue formal education prefer to switch from formal to non-formal education by turning to an open education high school at a certain period of their education. The study is a phenomenological approach study conducted within the framework of qualitative research methodology. The universe of the research is the students who enrolled in an open education high school affiliated to the Ministry of National Education in Ankara in the 2022-2023 academic year and are continuing their education. The sample of the study was selected by random sampling method for students enrolled in an open high school in Keçiören District. Within the scope of the research, a total of 20 participants, 10 parents and 10 students, were reached through the Open Education High School Offices in Keçiören District. Personal Information Form and Interview Questions were used in the data collection process, and the data were obtained through face-to-face interviews with the participants. The analysis results revealed that students' transition to open high school was due to various reasons such as economic reasons, saving time for the Higher Education Institutions Exam (YKS), and logistical difficulties related to formal education. It has been determined that the global epidemic does not have a significant impact on this preference. The findings were discussed in the context of the literature and suggestions were developed.Item Okul müdürlerinin duygu yönetimi becerilerinin incelenmesi(Başkent Ünivesitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Eylem Erkan, İşler; Hatice, Turan BoraBu araştırmanın amacı okul yöneticilerinin duygu yönetimi becerilerinin incelenmesidir. Nitel araştırma yöntemlerinden fenomoloji deseniyle yapılan bu çalışmada veri toplama yöntemi olarak görüşme yapılmıştır. Araştırmada örneklem belirlenirken amaçlı örneklem türlerinden maksimum çeşitlilik örneklemi alınmıştır. Bu araştırmanın bulguları sonucunda okul yöneticilerinin duygu yönetimine yönelik farkındalıklarda olumlu duygularda yoğunlukla mutluluk ve sabır olumsuz duygularda öfke, sabırsızlık ve üzüntü; mesleki tecrübeye yönelik duygu değerlendirmelerinde ise öfke, ön yargı ve gerginlik yönetilmesi gereken duyguların olarak öne çıktığı anlaşılmıştır. Doğru iletişim, hoşgörü ve motive edici unsurların olduğu sıcak okul ortamlarında duygularla başa çıkmanın daha kolay olabildiği; empatik ve adalet esaslı yaklaşım ile okulda yapılan sosyal faaliyetlerin duygu yönetimi konularında öne çıkan unsurlar olduğu görülmüştür. Duygularla başa çıkmada okul müdürlerinin ise en çok kullandığı yöntemin tecrübe paylaşımı, sabırlı davranma ve soğutma yöntemleri olduğu; ilham verme boyutunda birebir görüşme, çözüm odaklı olma ve telkin yöntemlerinin ağırlıkla kullanıldığı sonuçları elde edilebilmiştir. The purpose of this research is to examine the emotional management skills of school administrators. In this study, which was conducted with the phenomenological design, one of the qualitative research methods, an interview was used as a data collection method. When determining the sample in the research, purposive sampling was used, and a maximum diversity sample was taken. The findings of this research indicate that in terms of awareness of emotional management, school administrators experience positive emotions such as happiness and patience, while negative emotions include anger, impatience, and sadness. In terms of experiences, anger, prejudice, and tension are identified as emotions that need to be managed. It is observed that dealing with emotions is easier in warm school environments where there is effective communication, tolerance, and motivational elements. Empathetic and fair approaches, as well as social activities in the school, are highlighted as prominent factors in emotional management. Regarding coping with emotions, the most commonly used methods by school administrators are experience sharing, patient behavior, and cooling methods. In terms of inspiration, one-on-one meetings, solution-focused approaches, and persuasion methods are predominantly used.Item Okul öncesi öğretmenleri ile okul yöneticilerinin arasındaki iş birliğinin incelenmesi(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Münevver Dilara, Oral; Hatice, Turan BoraBu çalışmanın amacı okul öncesi eğitim kurumlarında görev yapan öğretmenler ile okul yöneticileri arasındaki iş birliğinin incelenmesidir. Araştırma nitel çalışma yönteminde, fenomenoloji (olgubilim) desenindedir. Araştırmada çalışma grubunu belirlemek için amaçlı örnekleme yöntemlerinden "maksimum çeşitlilik" örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmaya 20 öğretmen ve 10 müdür olmak üzere toplam 30 katılımcı dahil edilmiştir. Çalışmadaki veriler yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Verilerin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın geçerliliğini sağlamak adına görüşme soruları ölçmek istenen konuya uyumlu, amacına uygun biçimde oluşturulmuş, görüşmeler katılımcılarla sohbet şeklinde yapılmış ve görüşme süreleri uzun tutulmuştur. Araştırmanın sonucunda iş birliğinin önemine yönelik cevaplarda iş birliğini önemli kılan faktörler “bireysel” ve “yönetsel” faktörler olarak iki temaya ayrılmıştır. Okul müdürleri ve öğretmenlerin iş birliğinin gerekliliğine ilişkin görüşleri de “bireysel” ve “yönetsel” olarak iki tema altında toplanmış, “başarı”, “motivasyon”, “etkili yönetim”, “pozitif kültür” bu temalarda en çok ifade edilen kavramlar olarak ortaya çıkmıştır. Okul yöneticisi ve öğretmen iş birliğinin olumlu sonuçlarına yönelik katılımcıların görüşleri de “bireysel” ve “yönetsel” olarak temalara ayrılmış, buna göre “güven” kavramı dikkat çekerken, iş birliğinin olmadığı durumlarda doğacak sonuçlar arasında en çok dikkat çeken yine “güvensizlik” kavramı olmuştur. Bunun yanı sıra iş birliğinin olumlu sonuçlarında “mutluluk”, “verimlilik”, “iletişim”, “pozitif kültür” ve “destek” kavramları ön plana çıkmaktadır. Okul yöneticisi ve öğretmen iş birliğinin eksikliği “kültürel” ve “psikolojik” olarak iki farklı temaya ayrılmış, bunun sonucunda katılımcılar “güvensizlik’ kavramından sonra en çok “problem”, “çatışma”, “negatif iklim”, “isteksizlik”, “kaygı”, “mutsuzluk”, “başarısızlık” kavramlarına ulaşılmıştır. Ortaya çıkan sonuçlara yönelik öneriler sunulmuştur. The aim of this study is to examine the collaborations between teacher and principal working in preschool. The research is in qualitative study method, phenomenology design. In the study, "maximum diversity" sampling method, one of the purposeful sampling methods, was used to determine the study group. A total of 30 participants, 20 teachers and 10 principals, were included in the study. The data in the study were collected with a semi-structured interview form. Content analysis method was used to analyse the data. In order to ensure the validity of the research, the interview questions were formulated in accordance with the subject to be measured, the interviews were conducted as a conversation with the participants and the interview periods were kept long. As a result of the research, the factors that make collaborations important in the answers about the importance of collaborations were divided into two themes as "individual" and " administrative " factors. The views of principals and teachers on the necessity of collaboration were also grouped under two themes as "individual" and "administrative", and "success", "motivation", "effective management", "positive culture" were the most frequently expressed concepts in these themes. The views of the participants on the positive results of principal-teacher collaboration were also divided into themes as "individual" and "administrative", and accordingly, while the concept of "trust" attracted attention, the concept of "mistrust" was the most prominent among the results that would arise in the absence of collaboration. In addition, the concepts of "happiness", "efficiency", "communication", "positive culture" and "support" come to the forefront in the positive results of collaboration. The lack of teacher-principal collaboration was divided into two different themes as "cultural" and "psychological", and as a result, the concepts of "problem", "conflict", "negative climate", "reluctance", "anxiety", "unhappiness" and "failure" were the most common concepts after the concept of "insecurity". Recommendations were presented for the results obtained.Item Okul öncesi ve ilkokul çocuklarının yetiştirilmesinde anababaların dijital teknolojilere ilişkin yaklaşımlarının incelenmesi(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Sena Nur, Erhan; Figen, ÇokBu araştırmada okul öncesi ve ilköğretim düzeyinde eğitim gören 3-10 yaş aralığında çocuğu olan ana babaların dijital teknolojileri çocuk yetiştirmede nasıl kullandıkları, çocuğun gelişiminde dijital teknolojilerin etkilerine dair görüşleri ve konuya ilişkin farkındalıklarını ortaya koymak amaçlanmıştır. Bu bağlamda alan yazın incelenmiş ve betimsel durum tespit çalışması yürütülmüştür. Araştırmada amaçlı örneklem yöntemi kullanılmış olup çalışma grubunu 3-10 yaş aralığında olan kolay ulaşılabilir, gönüllü ve dijital teknoloji araçlarına sahip olması beklenen anne babalar yer almaktadır. Çalışmaya 242’si kadın 104’ü erkek olmak üzere 346 anne ve baba dâhil olmuştur ancak çalışma grubu çoğunlukla 30-39 yaş aralığında, lisans mezunu, 5-6 yaş ile 9-10 yaş aralığında 2 çocuk sahibi olan annelerden oluşmaktadır. Dijital Ebeveynlik Farkındalığı Ölçeği ve Dijital Ebeveynlik Yaklaşım Envanteri veri toplama aracı olarak tercih edilmiştir. Anne babaların dijital ebeveynlik farkındalık düzeyleri ve yaklaşımlar frekans, yüzde, t testi, varyans analizleri ve farkındalıkla ilgili bulguların analizi için Tukey testi incelenmiştir. Analiz sonuçlarına göre ana babaların çocuklarının dijital teknolojileri kullanmalarına karşı farklı yaklaşıma sahip olduğu görülmektedir. Bulgulara göre, bazı anne babalar dijital teknolojinin eğitim amacıyla kullanılmasının olumlu etkilerine inanmakta diğerleri çocukların rahatlamak için teknolojiyi tercih etmeleri konusunda daha temkinli bir yaklaşım benimsemektedir. Ana babaların görüşlerine göre teknolojinin çocukların yabancı dil becerileri, okumaya hazır olma ve yaratıcılık açısından çocuklarının gelişiminde olumlu etkileri olduğunu düşünürken uyku rutini, kendini ifade etme ve ilişkiler üzerinde etkisinde aynı fikirde değildir. Ana babaların dijital teknolojilere yönelik yaklaşımları cinsiyet, yaş, eğitim durumu gibi ana babaya ait demografik faktörlere göre farklılaşmamaktadır. Dijital Ebeveynlik alt boyutu olan dijital ihmal çocuk sayısına göre değişmektedir. Çocuk yetiştirmede teknolojinin bir güç olabileceği varsayılarak mevcut literatüre göre araştırma bulguları tartışılmış olup, aileler, okul psikolojik danışmaları ve gelecek çalışmalar için önerilerde bulunulmuştur. This research aims to reveal parents of children between the ages of 3-10 attending preschool and primary school as well as their views on the effects of digital technologies on the child's development and their awareness of the subject. In this context, the literature was examined and a descriptive study was conducted. In this context, the literature was examined and a descriptive study was conducted. A purposive sampling method was applied and the study group included parents who have children between the ages of 3-10 and are easily accessible, voluntary, and have digital technology tools. 346 mothers and fathers, 242 women and 104 men were included in the study, but the study group mostly consists of mothers who are between the ages of 30-39, most having a university degree, and having 2 children between the ages of 5-6 and 9-10. Digital Parenting Awareness Scale and Digital Parenting Approach Inventory were used for the topic as data collection tools. Parents' digital parenting awareness levels and their approaches were examined with frequency and percents, t-tests, analysis of variance and Tukey tests. According to the analysis, it is seen that parents have different approaches towards their children's use of digital technologies. While some believe that digital technology has a positive impact for educational purposes, others are cautious about children using technology for relaxation. According to parents' notions, while they think that technology has positive effects on their children's development in terms of foreign language skills, reading readiness and creativity, they disagree about its impact on sleep routine, self-expression and relationships. Parents' approaches to digital technologies do not differ significantly according to demographic factors such as gender, age, and educational status. Digital neglect, which is the sub-dimension of Digital Parenting, varies depending on the number of children. Assuming that technology may be a hidden power in raising children, research findings are discussed according to the existing literature, and suggestions are made for families, school counselors and future studies.Item Okul psikolojik danışmanlarının gözünden okul öncesi psikolojik danışma hizmetlerinde kariyer farkındalığı(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Cemre, Taşkın; Zeynep, Erkan AtikBu araştırmada okul öncesi kademesinde görev yapan okul psikolojik danışmanlarının kariyer farkındalığına yönelik görüşlerinin alınarak uygulamalarını derinlemesine değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Araştırma için Ankara ilindeki resmi ve özel okul öncesi kademesinde görev yapan okul psikolojik danışmanları maksimum çeşitleme yöntemine göre seçilerek toplamda 12 okul psikolojik danışmanı ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırmada fenomenolojik araştırma deseni kullanılmış ve fikir birliğine dayalı nitel araştırma yöntemi tercih edilmiştir. Bu görüşmelerde veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Katılımcılardan elde edilen görüşler, toplamda iki temel alan ile on kategori 41 alt kategori altında toplanmıştır. Elde edilen temel alanlar sırasıyla; okul öncesinde kariyer farkındalığını geliştirmenin 5N1K’sı ve okul öncesinde kariyer farkındalığını geliştirmeye hazırlık şeklinde adlandırılmıştır. Bulgular okul öncesi dönemde kariyer farkındalığına yönelik temel düzeyde yürütülen çalışmaların yaygınlığı ile birlikte, kariyer farkındalığını derinleştirmeye dönük çalışmaların sınırlılığına işaret etmektedir. Katılımcılar bireysel ve sistemsel faktörler bağlamında kariyer farkındalığı çalışmalarını değerlendirmişlerdir. Bulgular, erken yaşta kariyer farkındalığı oluşturmanın eğitim sistemi içindeki önemini vurgulamakla birlikte, okul psikolojik danışmanlarının kariyer gelişimi alanına yönelik mesleki gelişimlerinin yeterince incelenmediği ve üzerinde durulmadığını ortaya koymuştur. Okul psikolojik danışmanlarının, kariyer farkındalığı konusunda daha aktif uygulamalar içinde olabilmeleri için mesleki gelişimlerinin çok boyutlu desteklenmesi yönünde izlenimler elde edilmiştir. Erken yaşta kariyer farkındalığı oluşturmanın eğitim sistemi içindeki önemini vurgulamakla birlikte, okul psikolojik danışmanlarının kariyer gelişimi alanına yönelik mesleki gelişimlerinin yeterince incelenmediği ve üzerinde durulmadığı belirlenmiştir. Okul psikolojik danışmanlarının, kariyer farkındalığı konusunda daha aktif uygulamalar içinde olabilmeleri için mesleki gelişimlerinin çok boyutlu desteklenmesi yönünde izlenimler elde edilmiştir. Okul psikolojik danışmanlarının, bireysel ve aile görüşmeleri yaparak, kariyerle ilgili sorunların ele alınışında okul yönetimi ve öğretmenlerle iş birliği içinde çalıştıkları, ancak hizmetlerin sunumunda kaynakların yetersizliği ve okul psikolojik danışmanlarının yeterlikleri konusunda zorluklarla karşılaşıldığı görülmüştür. This study aims to thoroughly evaluate the practices of school counselors working at the preschool level by gathering their views on career awareness. A total of 12 school counselors, employed in both public and private preschool institutions in Ankara, were selected using the maximum variation method and were subsequently interviewed. The study utilized a phenomenological research design and employed Consensual Qualitative Research. Semi-structured interview forms were used as the data collection tool during these interviews. The participants' responses were categorized into two main areas, ten categories, and 41 subcategories. The main areas identified were: "5W1H of enhancing career awareness in preschool" and "preparing to enhance career awareness in preschool." The fındings highlight the prevalence of basic-level efforts to promote career awareness in the preschool period, as well as the limitations of more in-depth efforts. Participants evaluated career awareness activities within the context of individual and systemic factors. While the fındings underscore the importance of establishing career awareness at an early age within the educational system, they also reveal that the professional development of school counselors in the area of career development has not been suffıciently examined or emphasized. Impressions were gathered indicating the need for multi-dimensional support for the professional development of school counselors to enable them to engage in more active practices regarding career awareness. Furthermore, it was observed that while school counselors collaborate with school administrators and teachers in addressing career-related issues through individual and family consultations, they encounter challenges related to resource limitations and competencies in the delivery of services.Item Ortaokul Türkçe ders kitaplarında anlama becerilerine yönelik içeriğin sosyal ve beşerî disiplinlerle ilişkisi(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Yasemin, Köksal Çakır; Ahmet, DemirTürkçe eğitimi, sosyal ve beşerî alanlarla olan ilişkisi sebebiyle bireylerin duygu, düşünce, hayal dünyalarını geliştirirken kullandıkları dilin sınırlarını da genişleten bir alandır. Türkçe eğitiminin bu niteliği, Türkçe dersi ders kitaplarında kullanılacak olan materyallerin de disiplinlerarası bir yaklaşımla tasarlanması ve Türkçe eğitimiyle birlikte bireyleri sosyal ve beşerî alanlarla ilgili içeriğe taşıması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Türkçe eğitiminde kullanılacak metinlerin anlama ve anlatma becerileri çerçevesindeki işlevselliği kadar, öğrencileri “disiplinlerarası” bir alanla ve birer disiplin olarak sosyal ve beşerî alanların zengin içeriğiyle buluşturması bakımından da işlevsel olduğu önemle üzerinde durulması gereken bir konudur. Bütün bunlardan hareketle tezin amacı, Türkçe Dersi Öğretim Programı (2019) çerçevesinde, ortaokul (5-8. sınıflar) Türkçe dersi anlama becerileri (okuma, dinleme/izleme) içeriğinin (tema, metin, etkinlikler/sorular) sosyal ve beşerî disiplinlerle ilişkilerini ortaya koymaktır. Doküman analizi yöntemine dayalı çalışmamızda, Türkçe Dersi Öğretim Programı (2019) ve ortaokul (5-8. Sınıflar) Türkçe dersi ders kitapları incelenmiştir. Türkçe dersinin sosyal ve beşerî disiplinlerle olan ilişkileri, Türkçe ders kitaplarında yer alan anlama becerileri içeriği üzerinden ele alınmış; tema, metin ve etkinliklerin/soruların ağırlıklı olarak hangi disiplinlerle ilişkili olduğu ortaya koyulmuş, birincil olarak öne çıkan disiplinlerin hangi boyutlarda anlama becerilerine dâhil olduğuna dair bulgular sunulmuştur. Anlama becerileri bağlamında yapılan analizlerde, tema, metin ve etkinlikler/sorular üzerinden ortaokul Türkçe ders kitaplarının sosyal ve beşerî disiplinlerle ilişkisine dair mevcut durum ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Turkish education, due to its relationship with social and human disiplines, is a field that expands the boundaries of the language used by individuals while developing their worlds of emotions, thoughts and dreams. This quality of Turkish education reveals the need for the materials to be used in Turkish course textbooks to be designed with an interdisciplinary approach and to carry individuals to content related to social and human disciğlines along with Turkish education. The issue to be emphasized is that the functionality of the texts to be used in Turkish education in terms of understanding and expression skills is as important as its functionality in terms of bringing students together with an "interdisciplinary" field and the rich content of social and human disciplines. Based on all these, the aim of the thesis is to reveal the relations of the content (theme, text, activities/questions) of secondary school (5th-8th grades) Turkish comprehension skills (reading, listening/watching) with social and human disciplines within the framework of the Turkish Course Curriculum (2019). In our study based on the document analysis method, Turkish Lesson Curriculum (2019) and secondary school (5th-8th Grades) Turkish course textbooks were examined. The relations of the Turkish language course with social and human disciplines are discussed through the content of comprehension skills in Turkish textbooks; it has been revealed which disciplines the themes, texts and activities/questions are predominantly related to, and findings have been presented regarding the extent to which the prominent disciplines are included in comprehension skills. In the analyzes carried out in the context of comprehension skills, the current situation regarding the relationship of secondary school Turkish course textbooks with social and human disciplines was tried to be revealed through themes, texts and activities/questions.Item Psikolojik danışmanlarda farklılığa açıklığın yordanması: Duyusal işlemleme hassasiyeti ve psikolojik iyi oluş(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Fatma Erva, Tayanç; Zeynep, Erkan AtikBu çalışma, psikolojik danışmanların/psikolojik danışman adaylarının farklılıklara açıklık düzeylerini yordamada psikolojik iyi oluşun ve duyusal işlemleme hassasiyetinin rolünün belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırmada ilişkisel araştırma modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, Türkiye’deki RPD programında öğrenim görmekte ve görmüş olan lisans son sınıf, lisans mezun ve lisansüstü öğrencileri oluşturmaktadır. Katılıma gönüllü olan kişilerde eğitim süresince ve de çalışma yaşamlarında en az bir psikolojik danışma oturumu yürütmüş olma koşulu aranmıştır. Araştırma örneklemini, 2022- 2023 eğitim öğretim yılı bahar ve 2023-2024 güz dönemlerinde Türkiye’de RPD programı olan farklı üniversitelerden olan 306 öğrenci psikolojik danışman adaylarından ve mezun psikolojik danışmanlardan oluşturmaktadır. Araştırmada, bireylerin farklılıklara açıklık düzeylerini belirlemek amacıyla Mivelle-Guzman Evrensellik-Farklılıklara Yönelim Ölçeği Kısa Formu (M-GEFYÖ-K) bireylerin duyusal işlemleme hassasiyet düzeylerini ölçmek amacıyla Duyusal İşlemleme Hassasiyeti Ölçeği; bireylerin psikolojik iyi oluşlarını ölçmek amacıyla Psikolojik İyi Oluş Ölçeği; ve araştırmacı tarafından oluşturulan Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde SPSS 26.0 versiyonu ve Jamovi programı kullanılmıştır. Psikolojik danışmanların ve adaylarının psikolojik iyi oluşları güçlü bir yordayıcı olarak bulunurken, duyusal işlemleme hassasiyeti de psikolojik danışmanların/psikolojik danışman adaylarının farklılıklara açıklık düzeylerini yordayan bir diğer değişken olarak bulunmuştur. Araştırma bulguları ilgili alan yazın çerçevesinde tartışılmış ve uygulayıcılara, araştırmacılara ve politika yapıcılara önerilerde bulunulmuştur. The purpose of this study was to investigate the role of psychological well-being and sensory processing sensitivity in predicting psychological counselors'/candidates' levels of openness to experiences. In the current study, a relational research design was used. The study group of the research consists of senior students, undergraduate students and postgraduate students who are studying or have studied in the GPC program in Turkey. Participants were required to have conducted at least one psychological counseling session during their education or professional career. The research sample consists of 306 senior psychological counselors and graduate psychological counselors from different universities with GPC programs in Turkey during the 2022-2023 spring academic year and 2023-2024 fall semesters. In the study, the Miville-Guzman Universality-Diversity Scale Short Form (M-GUDS-S) in order to determine individuals' openness levels to experiences; Sensory Processing Sensitivity Scale in order to measure individuals' sensory processing sensitivity levels and; Psychological Well-Being Scale in order to measure the psychological well-being of individuals; and the Personal Information Form designed by the researcher was used. SPSS 26.0 version and Jamovi program were used to analyze the data. The study revealed that psychological well-being strongly predicts the levels of openness to experience among psychological counselors and candidates. Additionally, sensory processing sensitivity emerged as another significant predictor of their openness to experience. The research findings were discussed within the framework of the relevant literature and recommendations were made to practitioners, researchers and policy makers. Openness to Differences, Psychological Well-Being, Sensory Processing SensitivityItem Sınıf, matematik ve rehber öğretmenlerinin diskalkuliye yönelik farkındalıklarının belirlenmesi(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Pınar, Tansel Günal; Gönül, ErhanBu araştırmanın temel amacı, ilkokulun ilk yıllarından itibaren diskalkulisi olan veya olduğu düşünülen öğrencilerle birebir etkileşim içinde olan sınıf, matematik ve rehber öğretmenlerinin diskalkuliye yönelik farkındalık durumlarını ve bu farkındalıkların nasıl olduğunu belirlemektir. Bu temel amaca bağlı olarak farklı branşlardaki öğretmenlerin diskalkuli hakkındaki bilgi düzeyleri, bilgilendirilme durumları, diskalkulik öğrencileri tanılama yeterlikleri ve diskalkulik çocukların özellikleri ile ilgili farkındalıkları gibi konular da araştırmanın amaçları arasındadır. Araştırmada, nicel araştırma türlerinden biri olan tarama modelinin "Örnek olay tarama modeli" kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak, Dias, Pereira ve Borsel (2013) tarafından geliştirilen ve diskalkuli farkındalığını belirlemeye yönelik ankette yer alan soruların açık uçlu formları kullanılmıştır. Görüşme formunda, demografik bilgileri içeren 7 genel soru ve diskalkuli farkındalığını belirlemeye yönelik 15 soru olmak üzere toplam 22 soru bulunmaktadır. Araştırma, seçkisiz olmayan örnekleme yöntemlerinden uygun örnekleme ile Ankara'nın Etimesgut ve Çankaya ilçelerindeki ilkokul ve ortaokullarında görev yapan 21 sınıf öğretmeni, 24 matematik öğretmeni ve 10 rehber öğretmen olmak üzere toplam 55 öğretmen ile gerçekleştirilmiştir. Farklı branşlardaki öğretmenlerle diskalkuli farkındalıklarına yönelik yüz yüze görüşmeler yapılmıştır. Görüşmelerden elde edilen veri, frekans ve yüzde dağılımlarını gösteren betimsel analizler ve içerik analizi ile analiz edilmiştir. Araştırmanın bulguları, farklı branşlardaki öğretmenlerin yarısından fazlasının diskalkuli hakkında bilgi sahibi olduğunu belirtmiştir. Katılımcı öğretmenlerin diskalkuliyi tanımlarken “matematikte zorlanma” ifadesini daha çok kullandıkları görülmüştür. Ancak katılımcı öğretmenlerin büyük bir oranı mesleki eğitimlerinde bu konuda bilgilendirilmediklerini ifade etmiştir. Eğitim düzeyi ve deneyim süresi arttıkça diskalkuli bilgisinin yüzdelik oran olarak arttığı; lisans mezunları arasında %47’si bilgi sahibi olduğunu, yüksek lisans mezunları arasında bu oranın %69 olduğu belirlenmiştir. Doktora mezunlarının ise tamamı bilgi sahibi olduğunu belirtmiştir. Katılımcı öğretmenlerin yarısından fazlası meslek hayatlarında diskalkuli şüphesiyle karşılaştıklarını ve diskalkuliyi ayırt edebileceklerini belirtmiştir. Ayırt etme de “dört işlem yapamama, parmak kullanma” kriterinin ön planda olduğu görülmüştür. Diskalkuli nedenleri arasında çalışmaya katılan öğretmen görüşlerinde, genetik faktörler öne çıkmaktadır. Ayrıca, katılımcıların yarısı diskalkulinin disleksi ile karışabileceğini düşünmektedir. Öğretmenlerin yarısından fazlası, öğeleri sıralamada yaşanan zorluğun diskalkuliden kaynaklanabileceğini düşünürken, büyük çoğunluğu, diskalkulinin huzursuzluk ve kaygıya yol açabileceğine inanmaktadır. Genel olarak katılımcı öğretmenler "matematik öğrenme güçlüğü" kavramının daha farkında olduklarını, bilgilendirilme oranlarının düşük olduğunu, diskalkulik öğrencileri fark edip, özelliklerini dile getirebildiklerini ifade etmişlerdir. The purpose of this study is to examine the awareness level of primary school and middle school Mathematics teachers and school counselors who have one-to-one interaction with students suspected of having dyscalculia or diagnosed with dyscalculia since the early years of primary school and also to examine how their awareness has been achieved. The "case study scanning model" which is a type of quantitive research method was used in the study. Open-ended forms of the questions from the questionnaire developed by Dias, Pereira and Borsel (2013) and aimed at determining dyscalculia awareness were used as the data collection tool. The interview form consisted of a total of 22 questions, 7 general questions with demographic information and 15 questions focusing on determining dyscalculia knowledge, awareness and discrimination. The study was conducted with a total of 55 teachers, including 21 class teachers, 24 mathematics teachers and 10 school counselors, working in primary and secondary schools in the Etimesgut and Çankaya districts of Ankara using a non-random sampling method with convenience sampling. The awareness of teachers in different branches regarding the dyscalculia was conducted through face-to-face interviews. Data obtained from the interviews were analyzed with descriptive analysis and content analysis showing frequency and percentage distributions. The findings of the study show that a significance portion of the teachers from different disciplines stated that they were aware of dyscalculia. It was observed that the participating teachers mostly used the expression "difficulty in mathematics" when describing dyscalculia. However, a large proportion of participating teachers stated that they were not informed about this issue during their vocational training. It was found that knowledge of dyscalculia increased with higher education levels and years of experience; while 47% of bachelor’s degree’s holders were aware, this rate was 69 % among masters degree holders. All of the PhD graduates stated that they were knowledgeable. More than half of the participating teachers stated that they had encountered suspicions of dyscalculia in their professional lives and that they could distinguish dyscalculia. It has been observed that the criterion of "not being able to perform four operations and using fingers" is at the forefront in discrimination. Genetic factors emerges as the predominant cause of dyscalculia. In addition, half of the participants thought that dyscalculia could be confused with dyslexia. While more than half of the teachers think that difficulty in ordering items may be caused by dyscalculia, the majority believe that dyscalculia can cause restlessness and anxiety. In general, the participating teachers stated that they were more aware of the concept of "mathematical learning disability", that their rate of being informed was low, and that they could notice dyscalculia students and express their characteristicsItem Türkiye’de yüksek öğretim bağlamında teknoloji destekli dil değerlendirme okuryazarlığının farklı paydaşlar tarafından yerelleştirilmiş kavramsallaştırılması(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Nazlı, Bulut; Sevgi, ŞahinBu nicel çalışma, Teknoloji Destekli Dil Değerlendirme Okuryazarlığının (TELAL) Türkiye'deki Yükseköğretim bağlamında, paydaşların yerelleştirilmiş kavramsallaştırmalarını araştırmaktadır. Çalışma, 139 katılımcıdan oluşan, özel bir üniversitedeki dört temel paydaş grubunun TELAL perspektiflerini araştırmaktadır. Araştırmanın verileri Likert ölçek formatında anket aracılığıyla toplanmıştır. Ek olarak, çalışma veri analizi için SPSS kullanılarak, Çok Değişkenli Varyans Analizi (MANOVA) ve radar grafikleri de dahil olmak üzere tanımlayıcı ve çıkarımsal analizler yapılmıştır. Bulgular, dijital kaynakların dil değerlendirmesinde gerekliliğine dair ortak bir inanç olduğunu vurgulamaktadır. Bunun yanı sıra farklı paydaşların dijital kaynakların farklı derecelerde dil değerlendirme sürecine entegre edilmesi gerektiğini düşündükleri gözlemlenmiştir. Çalışma, katılımcıların dil değerlendirme sürecindeki rollerinin TELAL'ın tüm boyutlarındaki yeterliliklerini de önemli ölçüde etkilemediğini ortaya koymaktadır. Paralel olarak, çalışmada dil değerlendirilmesi için web tabanlı teknolojiler konusunda eğitime önemli bir ihtiyaç olduğunu da ortaya koymaktadır. This quantitative study investigates the localized conceptualization of Technology- Enhanced Language Assessment Literacy (TELAL) within the higher education context in Türkiye. Focused on a foundational university, the research explores TELAL perspectives across four crucial stakeholder groups: EFL language instructors, administrators, testing unit members, and EFL teacher trainers. Utilizing purposeful sampling and an adapted questionnaire, the study engages 139 participants. Methodologically, using SPSS, the research employs descriptive and inferential analyses, including Multivariate Analysis of Variance (MANOVA) and radar graphics. The findings emphasize a general belief in the effectiveness of technology in language testing, accompanied by varying degrees of integration of online resources. It is noteworthy that the study reveals that participants' roles within the language assessment process do not significantly impact their proficiency across all dimensions of TELAL. The study reveals a significant need for training in web-based technologies for language assessment.Item Üniversite öğrencilerinde duygusal yeme davranışı: Duygu düzenleme güçlüğü ve ebeveyn duygusal erişilebilirliğinin rolü(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Didem Nur, Uysal; Zeynep, Kızıl AslanDuygusal yeme davranışı, üniversite öğrencilerinde oldukça sık rastlanan ve yeme bozukluklarının meydana gelmesi açısından risk oluşturan yeme davranışlarından biridir. Bu araştırmada duygu düzenleme güçlüğü ve ebeveyn duygusal erişilebilirliğinin üniversite öğrencilerinde duygusal yeme davranışı ile arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma ilişkisel tarama modeline dayalı olarak yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma grubunu 2023-2024 eğitim-öğretim yılında Ankara ilinde bir vakıf üniversitesinde okumaya devam eden 18-31 yaş aralığındaki 260 kadın (%61.2) ve 165 erkek (%38.8) olmak üzere toplamda 425 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama araçları olarak katılımcıların tanımlayıcı bilgilerini elde etmek amacıyla Demografik Bilgi Formu, araştırmanın amacına yönelik olarak ise Duygu Düzenleme Güçlüğü Ölçeği (DDGÖ), Türkçe Duygusal Yeme Ölçeği (TDYÖ) ve Ebeveyn Duygusal Erişilebilirliği Ölçeği (EDEÖ) kullanılmıştır. Demografik bilgilerin analizinde betimleyici istatistikler kullanılmış olup, duygu düzenleme güçlüğü, ebeveyn duygusal erişilebilirliği ve duygusal yeme davranışı arasında olan ilişkinin incelenmesi amacıyla Pearson korelasyon analizi ve aşamalı regresyon analizleri yapılmıştır. Pearson korelasyon analizi sonucunda duygusal yeme davranışı ve duygu düzenleme güçlüğü puanları arasında orta düzeyde pozitif yönlü ve anlamlı bir ilişki; duygusal yeme davranışı ve ebeveyn duygusal erişilebilirliği anne ve baba puanları arasında düşük düzeyde negatif yönlü anlamlı bir ilişki; ebeveyn duygusal erişilebilirliği anne ve baba puanları arasında yüksek düzeyde pozitif yönlü ve anlamlı bir bulunmuştur. Aşamalı regresyon analizi sonucunda ise, öğrencilerin olumlu ve olumsuz duygu deneyimleme durumunda iştahlarında olan artış, duygu düzenleme güçlüğü, kendini kilolu olarak değerlendirme durumu, diyet yapma durumu ve babaya olan duygusal erişilebilirlikleri, duygusal yeme davranışının anlamlı bir yordayıcısı olduğu; cinsiyet, yaş, bireyin yaşadığı yer, sigara-alkol kullanımı, vücut kitle indeksi (VKI) ve anneye olan duygusal erişilebilirliğin duygusal yeme davranışının anlamlı bir yordayıcısı olmadığı bulunmuştur. Elde edilen bulgular sonucunda duygu düzenleme güçlüğü ve ebeveyn duygusal erişilebilirliğinin üniversite öğrencilerinde duygusal yeme davranışı ile olan ilişkisi ilgili alanyazın kapsamında tartışılmıştır. Emotional eating is one of the most common eating behaviors in university students and poses a risk for eating disorders. This study aimed to examine the relationship between difficulty in emotion regulation and parental emotional availability and emotional eating in university students. The research was conducted based on the relational survey model. The study group of the research consisted of a total of 425 students, 260 women (61.2%) and 165 men (38.8%), aged 18-31, who were studying at a foundation university in Ankara in the 2023-2024 academic year. As data collection tools in the study, the Demographic Information Form was used to obtain descriptive information of the participants, and the Emotion Regulation Difficulties Scale, Turkish Emotional Eating Scale, and Parental Emotional Availability Scale were used for the purpose of the research. Descriptive statistics were used to analyze demographic information. Pearson correlation analysis and stepwise regression analyzes were conducted to examine the relationship between emotion regulation difficulties, parental emotional availability, and emotional eating behavior. As a result of Pearson correlation analysis, a moderate positive and significant relationship was found between emotional eating behavior and emotion regulation difficulties scores; a low-level negative significant relationship between emotional eating behavior and parental emotional availability mother and father scores; parental emotional availability was found to be highly positive and significant between mother and father scores. As a result of stepwise regression analysis, students' increase in appetite when experiencing positive and negative emotions, difficulty in emotion regulation, self-perception as overweight, being on a diet, and emotional availability to the father were found to be significant predictors of emotional eating behavior. In addition, it was found that gender, age, place of residence of the individual, smoking-alcohol use, body mass index (BMI) and emotional availability to the mother were not significant predictors of emotional eating behavior. As a result of the findings, the relationship between emotional regulation difficulties and parental emotional availability and emotional eating behavior in university students was discussed in light of the relevant literature.Item Üniversitelerde etik karar verme: Türk ve Amerikalı yöneticiler üzerine bir çalışma(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Serkan, Şen; Servet, ÖzdemirÜniversite yönetiminde karar vermenin temel unsurlarından birisi de kararların etik yönüdür. Ayrıca küreselleşmenin yükselişi, etik değerlerin ve etik karar verme uygulamalarının anlaşılmasına yönelik daha kapsamlı bir bakış açısına sahip olmayı gerektirmektedir. Farklı kültürlerden yöneticilerin etik karar verme şekilleri, etiğe ilişkin kararların ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlama fırsatı sağlamaktadır. Nitel araştırma yönteminde fenomenolojik desende tasarlanan bu tez çalışması Türk ve Amerikalı üniversite yöneticilerinin etik karar verme süreçlerine ilişkin görüşlerini incelemeyi hedeflemektedir. Rektörlük, dekanlık, müdürlük ve bölüm başkanlığı gibi farklı düzeylerdeki 13 Türk ve 10 Amerikalı üniversite yöneticisiyle derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiş, veri analizi sonuçları tablolar halinde gösterilmiş, tartışılmış ve çalışmanın sonunda karar vericiler, paydaşlar ve araştırmacılar için öneriler sunulmuştur. Türk yöneticilerin etik karar verme süreçlerinde adalet etiği ve meslek etiği yaklaşımını, Amerikalı yöneticilerin ise adalet, ilgi, eleştiri ve meslek etiği yaklaşımını kullanma eğiliminde oldukları görülmektedir. Türk yöneticiler üniversite yöneticilerinin etik karar verme süreçlerini örgütsel anlamda olumsuz etkileyen faktörler arasında üst yönetim baskısı, yöneticilerin tavrı, zaman eksikliği ve nepotizmi vurgularken Amerikalı yöneticiler ise bilgi eksikliği, finansal eksiklik ve yetki eksikliğini öne çıkarmaktadır. Bireysel anlamda ise Türk yöneticiler, yöneticilerin kişilik özelliklerini, deneyimlerini ve iletişim becerilerini önemli olarak görmekteyken Amerikalı yöneticiler bu özellikleri fazla önemsememişlerdir. Üniversitelerde etik karar verme süreçlerini iyileştirmek için yönetime ve yöneticilere ilişkin Türk ve Amerikalı yöneticiler hem benzer hem de farklı önerilerde bulunmuştur. Türk yöneticiler nepotizm yerine liyakat olmalı, yasal ve etik çerçeve çizilmeli özerklik ve özgürlük arttırılmalı derken Amerikalı yöneticiler ise sosyal medya kullanılmalı, üniversiteler şirket gibi yönetilmemeli ve üst düzey yönetim çeşitlendirilmeli demektedir. Her iki grubun ortak önerisi ise hesap verebilirlik ve şeffaflık sağlanmalı, yeni araştırmalar yapılmalı, etik karar verme eğitimi verilmeli, etik farkındalık geliştirilmeli ve paydaşların karara katılımı sağlanmalı şeklindedir. Üniversite yöneticilerinin etik karar verme süreçlerini ortaya koyma çabasındaki bu araştırmanın, etik karar verme ile ilgili “tartışmanın” başlamasına ve bu konuda daha çok araştırma yapılmasına yardımcı olması hedeflenmektedir. One of the basic elements of decision-making in university administration is the ethical aspect of decisions. The rise of globalization has necessitated a more comprehensive perspective on understanding ethical values and ethical decision-making practices. The ethical decision-making styles of administrators from different cultures provide the opportunity to better understand how important ethical decisions are. This thesis study, designed with a phenomenological pattern in the qualitative research method, aims to study the views of Turkish and American university administrators on ethical decision-making processes. In-depth interviews are conducted with 13 Turkish and 10 American university administrators from different levels such as vice-president, dean, director and department head, the results of data analysis are presented in tables, discussed, and recommendations are presented for decision makers, stakeholders and researchers at the end of the study. It is found that Turkish administrators tend to use Ethics of justice and Ethics of the profession, while American administrators tend to use Ethics of justice, Ethics of critique, Ethics of care and Ethics of the profession in ethical decision-making processes. While Turkish administrators emphasize senior administrators’ pressure, administrators’ attitude, lack of time and nepotism as factors that negatively affect the ethical decision-making processes of university administrators organizationally, American administrators highlight lack of information, financial deficiency and lack of authority. Individually, Turkish administrators find administrators’ personality traits, experience and communication skills as important, while American administrators do not attach much importance to these traits. Turkish and American administrators have made both similar and different suggestions regarding administration and administrators to improve ethical decision-making processes in universities. While Turkish administrators say that there should be meritocracy instead of nepotism, a legal and ethical framework should be drawn, autonomy and freedom should be increased; American administrators say that social media should be used, universities should not be administrated like companies, and top administration should be diversified. The common recommendation of both groups is that accountability and transparency should be ensured, new researches should be conducted, ethical decision-making training should be provided, ethical awareness should be developed and stakeholders’ participation in the decision should be ensured. This research, which strives to reveal the ethical decision-making processes of university administrators, is aimed to help start the “discussion” regarding ethical decision-making and to conduct more research on this very subject.Item X Kuşağı okul yöneticilerinin z kuşağı öğrencilerine bakış açısı(Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2024) Seda, Eren; Sadegül, Akbaba AltunBu nitel çalışma, X Kuşağı lise yöneticilerinin Z Kuşağı öğrencilerine bakış açılarını incelemiş ve onların görüşleri, algıları ve tutumları hakkında içgörü kazanmayı amaçlamıştır. Olgubilim araştırma deseninin kullanıldığı çalışmada, X Kuşağı yöneticilerinin Z Kuşağı öğrencileri olgusuna yükledikleri deneyimler, anlamlar ve algılar araştırılmıştır. Araştırma Aydın ilinde gerçekleştirilmiş ve katılımcı olarak X kuşağı lise müdürlerini seçmek için amaçlı örnekleme kullanılmıştır. Verilerin toplanmasında, araştırma probleminin ve alt problemlerinin derinlemesine incelenmesine olanak tanıyan yarı yapılandırılmış görüşmeler kullanılmıştır. Görüşme soruları araştırma hedeflerine yönelik olarak tasarlanmış ve aracın geçerliliğini sağlamak için uzman görüşlerine başvurulmuştur. Betimleyici teknikler kullanılarak yapılan veri analizinin ardından elde edilen bulgular, X Kuşağı yöneticilerinin Z Kuşağına yönelik bakış açılarını ortaya koymuştur. Yöneticiler, Z Kuşağı öğrencilerinin dijital yeterlilikleri, bireysellikleri ve aktif sorgulama eğilimleri gibi özelliklerini kabul etmiştir. Eğitim uygulamalarını bu kuşakla etkili bir şekilde etkileşim kuracak ve onlara rehberlik edecek şekilde uyarlamanın önemini kabul etmişlerdir. Çalışma, yöneticiler tarafından kullanılan iletişim stratejilerine ışık tutarak açık diyaloğun, mentorluk sağlamanın ve bağlantı aracı olarak teknolojiden yararlanmanın önemini vurgulamıştır. Yöneticiler, olumlu bir öğrenme ortamı yaratmak için Z Kuşağı öğrencileriyle güven ve işbirliğini teşvik etme ihtiyacını vurgulamıştır. Ayrıca araştırma, yöneticilerin Z Kuşağı ile etkileşimlerinde karşılaştıkları kısa dikkat sürelerini ele alma, teknolojinin dikkat dağıtıcı unsurlarını yönetme ve içsel motivasyonu teşvik etme gibi zorlukları tespit etmiştir. Yöneticiler, bu zorlukların üstesinden başarıyla gelebilmek için sürekli mesleki gelişime ihtiyaç duyduklarını ifade etmişlerdir. Bulgulara dayanarak, X Kuşağı yöneticilerini Z Kuşağı öğrencileriyle etkin bir şekilde ilgilenme ve onlara rehberlik etme çabalarında desteklemek için pratik öneriler formüle edilmiştir. Bu tavsiyeler anlamlı ilişkiler geliştirmenin, yenilikçi öğretim yöntemleri uygulamanın ve teknolojik gelişmeleri benimsemenin önemini vurgulamıştır. Sonuç olarak, bu çalışma X Kuşağı yöneticilerinin Z Kuşağı öğrencileriyle etkileşimlerinde karşılaştıkları perspektifler, iletişim stratejileri ve zorluklara ilişkin bulgular sağlamıştır. Bulgular, eğitim uygulamalarının geliştirilmesine ve yöneticiler ile öğrenciler arasında olumlu ilişkilerin teşvik edilmesine katkıda bulunmaktadır. Yöneticiler, kuşak farkını ortadan kaldırarak liselerdeki Z kuşağı öğrencileri için besleyici ve kapsayıcı bir öğrenme ortamı yaratabilirler. This qualitative study examined Generation X high school administrators' perspectives on Generation Z students and aimed to gain insights into their views, perceptions and attitudes. Using a phenomenological research design, the study investigated the experiences, meanings and perceptions that Generation X administrators attribute to the phenomenon of Generation Z students. The study was conducted in Aydın province and purposive sampling was used to select Generation X high school administrators as participants. Semi-structured interviews were used to collect the data, which allowed in-depth examination of the research problem and its sub-problems. The interview questions were designed in line with the research objectives and expert opinions were consulted to ensure the validity of the instrument. The findings obtained after data analysis using descriptive techniques revealed significant perspectives of Generation X administrators towards Generation Z. They acknowledged the unique characteristics of Generation Z students, such as their digital proficiency, individuality, and propensity for active inquiry. They recognized the importance of adapting educational practices to effectively engage and guide this generation. The study shed light on the communication strategies used by the administrators, highlighting the importance of open dialogue, providing mentoring and utilizing technology as a means of connection. Administrators emphasized the need to foster trust and collaboration with Generation Z students to create a positive learning environment. The research also identified challenges that administrators face in their interactions with Generation Z, such as addressing short attention spans, managing the distractions of technology, and fostering intrinsic motivation. Administrators expressed the need for continuous professional development to successfully overcome these challenges. Based on the findings, practical recommendations were formulated to support Generation X administrators in their efforts to effectively engage and guide Generation Z students. These recommendations emphasized the importance of developing meaningful relationships, implementing innovative teaching methods, and embracing technological advances. In conclusion, this study provided valuable insights into the perspectives, communication strategies, and challenges that Generation X administrators face in their interactions with Generation Z students. The findings contribute to improving educational practices and fostering positive relationships between administrators and students. By bridging the generation gap, administrators can create a nurturing and inclusive learning environment for Generation Z students in high schools.