Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü / European Union and International Relations Institute

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11727/1391

Browse

Search Results

Now showing 1 - 6 of 6
  • Item
    Türkiye'de neoliberal politikalara emeğin rızasının inşası: Sınıf hegemonyası mı, parti hegemonyası mı?
    (Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2022) Bingöl, Şehnaz Dilan; Oğuz, Şebnem
    Neoliberal politikaların 1980’li yıllardan itibaren uygulanmaya başlanmasıyla Türkiye’de emekçilerin sömürülmesini ve güvencesizleşmesini destekleyen bir yapı oluşmaya başlamıştır. Neoliberal politikalarla birlikte devletin piyasanın bir aktörü gibi görüldüğü ve neoliberal dönüşüme karşı emekçilerin işgücü piyasasıyla baş başa bırakıldığı bir durum ortaya çıkmıştır. Bu çalışma, neoliberal politikalara emeğin rızasının inşa edilme sürecini hegemonya üzerinden incelemeyi amaçlamaktadır. Çünkü emeğin, yarattığı esnekleşmeye ve güvencesizliğe rağmen neoliberal uygulamalara rıza gösteriyor oluşu önem arz eden bir konudur. Buradan hareketle çalışmanın birinci bölümünde hegemonyanın tanımından ve hegemonyanın öznesine dair literatürdeki ayrımdan bahsedilmiştir. Türkiye’deki literatür, ülkemizdeki rıza inşa sürecinin açıklamasını yaparken partiye odaklı kalmıştır ve sınıf hegemonyası boyutu ihmal edilmiştir. Bu nedenle Türkiye’de emeğin rızasının oluşumunu derinlemesine analiz edebilmek için, bu çalışmada sınıf hegemonyası da ele alınarak bu boşluğun doldurulması amaçlanmıştır. İkinci bölümde Türkiye’de uygulanan neoliberal politikalar kapsamında atılan adımlardan ve bunların emekçiler üzerindeki olumsuz etkilerinden bahsedilmiştir. Üçüncü bölümde neoliberal politikalara kaynaklık ettiği düşünülen sınıf hegemonyası incelenmiş ve hegemonyanın emeğin rızasını üreten aygıtları araştırılmıştır. Sınıf hegemonyasının inşa ettiği emeğin rızası; sendikasızlaşma, işsizlik, tüketim kültürü, kapitalizmin alternatifsizliği, sınıf hegemonyasının değerlerinin kabulü ve medya üzerinden açıklanmaya çalışılmıştır. Dördüncü ve son bölümde ise Adalet ve Kalkınma Partisi’nin hegemonyanın öznesi olarak tanımlanıp tanımlanamayacağı netleştirilmiştir. Aynı zamanda da AKP’nin neoliberal politikaların Türkiye’deki sistemik uygulayıcısı olarak emeğin rızasını inşa etmede ne gibi etkileri olduğu incelenmiştir. Bu incelemeler yapılırken AKP’nin sıklıkla kullandığı mağduriyet söyleminden, muhafazakârlıktan, sosyal yardım politikalarından ve popülist söylemlerden yola çıkılmıştır. Bu temel aygıtların yardımıyla parti hegemonyası varsayımının emeğin rızasını nasıl inşa ettiği açıklanmaya çalışılmıştır. İki farklı hegemonya düşüncesinin ve aygıtlarının incelenmesi sonucunda AKP’nin ve burjuva sınıfının, hegemonya tartışmaları içerisindeki konumları netleştirilmiştir. With the implementation of neoliberal policies since the 1980s, a structure that supports the exploitation and precariousness of workers started to emerge in Turkey. With neoliberal policies, a situation emerged where the state is seen as an actor of the market and the workers are left alone with the labor market against the neoliberal transformation. This study aims to examine the process of constructing the consent of labor to neoliberal policies through hegemony. Because it is an important issue that labor consents to neoliberal practices despite the flexibility and insecurity it creates. From this point of view, in the first part of the study, the definition of hegemony and the distinction in the literature about the subject of hegemony are mentioned. While the literature on Turkey explains the consent building process in our country, it remains party-oriented and the class hegemony dimension is neglected. For this reason, in order to analyze the formation of the consent of labor in Turkey in depth, this study aims to fill this gap by considering class hegemony. In the second part, the steps taken within the scope of the neoliberal policies implemented in Turkey and their negative effects on the workers are mentioned. In the third chapter, class hegemony, which is thought to be the source of neoliberal policies, is examined and the apparatuses of hegemony that produce the consent of labor are investigated. The consent of labor built by class hegemony is explained through non-unionization, unemployment, consumption culture, the lack of alternatives of capitalism, the acceptance of the values of class hegemony and the media. In the fourth and last part, it has been clarified whether the Justice and Development Party can be defined as the subject of hegemony. At the same time, the effects of AKP on constructing the consent of labor as a systemic implementer of neoliberal policies in Turkey were examined. While making these analyzes, the AKP's frequently used victimization discourse, conservatism, social aid policies and populist discourses were taken into consideration. With the help of these basic devices, this thesis tries to explain how the assumption of party hegemony builds the consent of labor. As a result of the examination of two different hegemony ideas and devices, the positions of the AKP and the bourgeois class in hegemony debates is aimed to be clarified.
  • Item
    Türkiye-AB ortak eylem planı ekseninde Suriyeli sığınmacı krizinin sivil toplum alanında yönetişim boyutu ve Türkiye incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2023) İnan, Fulorya
    2011 yılında Suriye’de başlayan 2014 yılında en yüksek noktaya ulaşan sığınmacı krizinin en önemli yanı sınır komşusu olan Türkiye’yi etkilemiş olmasıdır. Bu etkilerle birlikte ulusal ve uluslararası aktörlerin yanı sıra sivil toplum kuruluşları (STK) Türkiye’de göç yönetişimi alanında önemli insani yardım çalışmalarına imza atmıştır. Özellikle Türkiye-AB arasında imzalanan Ortak Eylem Planı, yönetişim modelinin önemli bir adımı olmuştur. Bu Eylem Planı Suriye’deki krizin yol açtığı duruma koordineli çabalarla geçici koruma altındaki Suriyelilerin desteklenmesi ve küresel göç yönetişimi konusunda işbirliğinin arttırılması yönünde Türkiye ve AB arasındaki önemli bir mutabakatı yansıtmaktadır. Bu mutabakat ekseninde krizin insani yardım kuruluşları aracılığıyla ivedi ve ilkeli bir şekilde yönetilmesi ön görülmüştür. Küresel göç yönetişiminde kapsamlı, bütünsel, hem yapıyı hem de kurumları bir araya getirebilen, sosyo-mekansal analizler yapabilen, dinamik ve göç deneyimlerine sahip gereklilikler önem taşımaktadır. Bu nedenle bu çalışmada Avrupa Birliği Sivil Koruma ve İnsani Yardım Operasyonu (European Civil Protection and Humanitarian Aid Operations - ECHO) fonu kapsamında sosyal uyum çalışmaları yürüten Türk Kızılayının, koruma programı yürüten Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin (United Nations High Commissioner for Refugees - UNCHR) ve geçim kaynakları programını yürüten Birleşmiş Milletler Göç Kuruluşunun (United Nations International Organization for Migration - IOM) küresel göç yönetişim boyutu Neoliberal Kurumsalcılık perspektifiyle ele alınmıştır. Neoliberal Kurumsalcılık Nye ve Keohane’nin temsil ettiği uluslararası iş birliğine odaklanan devleti tek başına ana aktör değil, sadece toplumsal grupların çıkarlarının üretilmesinde bir araç olarak konumlandırmıştır. Bu tez çalışmasında yer alan tüm insani kuruluşlar göç konusunda büyük deneyimler elde etmiştir. Uygulanan yönetişim modeli sığınmacı krizinin azalmasında ve sosyal uyumun oluşturulmasında kilit rol oynamıştır. Bu çalışmada cevabı aranan temel soru ‘Türkiye-AB Ortak Eylem Planı’ ekseninde, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacı krizinin küresel göç yönetişimi boyutunun ve insani yardım çalışmalarının Neoliberal Kurumsalcılık perspektifiyle nasıl değerlendirildiği?’dir. Bu çalışmaya katkı sağlayacak önemli nokta Türkiye-AB Ortak Eylem Planıyla birlikte temeli atılan insani yardım programlarının incelenmesidir. Bu programlar, sığınmacı krizi boyunca kritik önem taşıyan koruma, sosyal uyum ve geçim kaynakları gibi önemli yönetişim çalışmalarıdır. Starting in 2011 in Syria and reaching its peak in 2014, the most critical aspect of the refugee crisis is that it has affected Turkey, which is a neighboring country. Along with these impacts, national and international actors as well as non-governmental organizations (NGOs) have undertaken significant humanitarian work in the field of migration governance in Turkey. In particular, the Joint Action Plan signed between Turkey and the EU has been an important step in the governance model. This Action Plan reflects an important agreement between Turkey and the EU to support Syrians under temporary protection through coordinated efforts to the situation caused by the crisis in Syria and to increase cooperation on global migration governance. This agreement envisages an urgent and principled management of the crisis through humanitarian organizations. Global migration governance needs to be comprehensive, holistic, able to bring together both structures and institutions, capable of socio-spatial analysis, dynamic and with migration experiences. For this reason, in this study, the global migration governance dimension of the Turkish Red Crescent, which carries out social cohesion activities within the scope of the European Union Civil Protection and Humanitarian Aid Operations (ECHO) fund, the United Nations High Commissioner for Refugees (UNCHR), which carries out a protection program, and the United Nations International Organization for Migration (IOM), which carries out a livelihoods program, are examined from the perspective of Neoliberal Institutionalism. Neoliberal Institutionalism, with its focus on international cooperation represented by Nye and Keohane, positioned the state not as the main actor per se, but only as an instrument for the production of the interests of social groups. All the humanitarian organizations involved in this thesis have had extensive experience with migration. The governance model implemented has played a key role in reducing the refugee crisis and building social cohesion. The main question this study seeks to answer is 'how the migration governance dimension of the Syrian refugee crisis in Turkey and humanitarian aid efforts have been advanced in the context of the Turkey-EU Joint Action Plan' from the perspective of Neoliberal Institutionalism. The key contribution to this study is to examine the humanitarian aid programs that were established with the Turkey-EU Joint Action Plan. These programs are important governance efforts such as protection, social cohesion and livelihoods, which have been critical throughout the refugee crisis.
  • Thumbnail Image
    Item
    Avrupa kimliği inşa süreci ve Türkiye - AB ilişkileri
    (Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2019) Kılıç, Aylin; Şenses Özcan, Nazlı
    Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler, 1959 yılında Türkiye‟nin gerçekleştirmiş olduğu ortaklık başvurusu ile Soğuk Savaş dönemi içerisinde başlamıştır. “Güvenlik kaygısının” hakim olduğu bu dönemde taraflar arasındaki ilişkilerin olumlu bir çerçevede ilerlediği görülmektedir. Ancak, Soğuk Savaş dönemi tehditlerinin ortadan kalkması ve bütünleşme hareketi içerisinde “Avrupa kimliği” inşasının başlaması ile tarafların birbirini tekrar tanımladığı ilişkilerin ilk dönemindeki olumlu atmosferin ortadan kalktığı görülmektedir. Ortaya çıkan bu yeni bağlamda, Türkiye‟nin Avrupa Birliğine üyeliği hususunda “kimlik” temelli tartışmalar gündeme gelmeye başlamıştır. Soğuk Savaş sonrası uluslararası ortamda değişen güvenlik anlayışı ve 11 Eylül ile oluşan “İslami terör” algısı Avrupa‟da Müslümanları ötekileştirmiştir. Sonuç olarak “kimlik” temelli tartışmalar artmış ve bu da Türkiye ve AB arasındaki ilişkileri etkilemiştir. Buradan yola çıkarak, bu tez çalışmasında AB içerisinde Avrupa kimliği inşası ile birlikte ortaya çıkan “kimlik” temelli tartışmaların Türkiye - AB ilişkilerine yansımaları incelenmiştir. “Kimlik” temelli tartışmalar Türkiye‟nin Avrupa Birliği'ne üyeliğinin önünde bir engel teşkil etse de söz konusu bu engellerin, ilişkilerin karşılıklı olarak tekrar inşa edilmesi ile birlikte aşılabileceği vurgulanmıştır. The relations between Turkey and the European Economic Community started with Turkey's membership application in the Cold War era in 1959. Throughout the Cold War period, when security concerns were the main factors determining the nature of the relationships, the relations between the parties had progressed in a rather positive framework. But, after the Cold War, when threats were off the table and the process of reconstructing the "European Identity" has started, Turkey and the EU re-identified each other, and the previous positive framework disappeared. In this new context, identity-based discussions have developed in relation to Turkey's possible membership. With a new understanding of security in the international context after the Cold War, and a perception of "Islamic terror" after the 9/11 have marginalized Muslims in Europe. As a result, identity-based discriminatory remarks have increased and this has influenced also the relations between the EU and Turkey. Following that, this thesis analyses the ways in which the identity-based arguments resulting from the construction of European Identity is reflected in the relationships between the EU and Turkey. It is highlighted that, although the identity-based remarks provide an obstacle before the membership of Turkey, these identity-based obstacles can be removed if the relationships are mutually reconstructed.
  • Thumbnail Image
    Item
    Soğuk savaş döneminde İran ve Türkiye'nin dış politikasındaki ittifak tercihleri: Benzerlikler, farklılıkları
    (Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2019) Altınörs, Mehmet Nur; Güngör, Uğur
    Uluslararası ilişkiler ve politikada ittifak önemli bir kavramdır. İki ülke veya ülkeler arasında yapılan ittifak örneklerinin tarih boyunca görülmesine karşın ittifak teorilerinin ortaya atılması ve ilgi görmesi 2.Dünya Savaşı sonrasına rastlar. İttifaklar kısaca gerçek veya algılanan tehdit karşısında başta güvenlik endişesi olmak üzere ülkelerin başka devlet veya devletlerle yapmış olduğu resmi birliktelikler olarak bilinir. İran ve Türkiye değişik isimler ve rejimler altında Ortadoğu coğrafyasında yüzyıllardır etkin rol oynamış önemli iki ülke ve iddialı bölgesel güçler olarak tarih sahnesinde kendisinden bahsettirmişlerdir. İnsanlık tarihinin en kapsamlı, can ve maddi kayıplar bakımından en tahripkar savaşı olan 2.Dünya Savaşı sonrası başlayan dönem “Soğuk Savaş” olarak isimlendirilir. ABD’nin liderliğinde kapitalist-liberal Batı bloğu ve SSCB’nin liderlik yaptığı sosyalist-doğu bloğu olmak üzere iki kutuplu bir politik ve ideolojik dünya sistemi başlamış oldu. Soğuk Savaş tüm Ortadoğu'da yaşanmış olmasına karşın en çok etkilenen iki ülke Türkiye ve İran olmuştur. SSCB ve Varşova paktının 1990 yılında başlayan dağılma süreci Soğuk Savaşın sonunu oluşturmuştur. Kısaca 1945-1990 yıllarını kapsayan bu dönemde ülkeler kendilerini bloklardan birisi içinde yer almaya adeta zorunlu hissetmişlerdir. İran tercihini Batı bloğundan, özellikle ABD’den yana kullanmıştır. Soğuk savaşın önemli bir kısmında Rıza Şah Pehlevi ülkeyi yönetmiştir. Rıza Şah Pehlevi’nin liderliğindeki otoriter monarşi birbirine ideolojik olarak çok zıt grupların ortak düşman Şah karşısında birleşmesine neden olmuştur.Bu güçler Şahlık rejimini devirmiştir. Sonrasında ise 20. yüzyılın en önemli değişimlerinden sayılan İslam Cumhuriyeti kurulmuştur. Soğuk Savaşın son çeyreğinde İran’da çok farklı bir ideoloji ve dış politika egemen olmuştur.Yeni kurulan dini referanslı rejim Orta Doğu coğrafyasında ve belli ölçüde küresel düzeyde ciddi politik değişikliklere ve yeni denge hesaplarına yol açmıştır. Türkiyee İran'a benzer şekilde Ortadoğu'nun güçlü ve iddialı bir ülkesidir. Batı bloğunun askeri kanadını oluşturan NATO'nun tek Müslüman ülkesi olarak Soğuk Savaş döneminin önde gelen ülkelerinden olmuştur. Türkiye Batı bloğu lehine tercihini kullanmıştır.Tezin sorunsalı Batı bloğunda yer almak yönünde verilen kararın her iki ülke bakımından iç ve dış nedenlerini,Soğuk Savaş'ın ileri yıllarındaki değişimlerin nedenlerini, bütünüyle Soğuk Savaş döneminin fayda ve zararlarının başta neorealist teori olmak üzere diğer teroilerinde katkısıyla değerlendirilmesini yapmaktır.İki ülkeyi kıyaslayarak bu konuda yapılmış literatürde az çalışma olduğundan bir katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Alliances are important elements of international relations and politics. Many examples in history have been observed although alliance theories have been proposed and gained attention following World War II. Alliance theories are dominated to a great extent by realist and neoreliast schools of thought. Alliance is basicly known as a response to real or perceived threat to the security of the nation. Alliances may be established either between two states or between groups of states depending upon the circumstanes. They may be formal or informal. Iran and Turkey have been neighbours for centuries and are important actors in Middle East. They both have searched for power and influence in their region. Their mutual relations have fluctuated depending upon domestic affairs and international politics. The end of II. World War, the most devastating war in human history, marked the beginning of a new era in international arena named as “Cold war”. The international political system was divided into two camps under the leadership of United States of America and Soviet Union. United States of America represented the democratic, liberal western bloc while the Soviets represented the socialist eastern bloc.This bipolar system eventually urged countries to make alliances with either of the blocks. Cold war lasted until 1990 when Soviet Union and the Warshaw pact disintegrated which marked the fall of Communist ideology. Iran and Turkey, with similar and reasonable drives preferred to make alliances with western block. Their main concern was to protect their territorial integrity and defend their countries against overt Soviet threat. This threat had historical roots as well as the diplomatic and military initatives taken by USSR during the years of II. World War. During the cold war period both Iran and Turkey suffered from isolation as an inevitable consequence of extreme dependence on west and in particular to USA. Their experience derived from the events and relations of the cold war, Iran and Turkey prompted to revise their international relations and follow relatively multidimensional policies. The detant policy among the two blocks in the following years of cold war faciliated such a limited shift in the international relations of Turkey and Iran. The relations of Iran with USA and other western countries have influnced her relations with Turkey while the reverse is also valid. This thesis aims to analyze the reasons of the alliances of Iran and Turkey during the cold war, pros and cons of their alliances, the events of the cold war, and results of their choices.Search of the literature has revealed not enough studies comparing the two nations during cold war.In that respect contribution to the literature is expected.
  • Thumbnail Image
    Item
    "Avrupa güvenliğinde Türkiye'nin değişken konumu: AGSP ve Türkiye"
    (Başkent Üniversitesi Avrupa Biriliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2008) Olkaç, Pınar; Demirtaş Coşkun, Birgül
    Bu tez, Avrupa Birligi’nin bir süreden beri gelistirmeye çalıstıgı Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimligi ve Politikası içerisinde Türkiye’nin yerini ve önemini analiz etmek amacıyla hazırlanmıstır. Bu çalısmada AGSP ve Türkiye baglamındaki iliskiler Karl Deutsch’un “güvenlik toplulugu” kavramı çerçevesinde ele alınırken; iliskilerin bu kavram kapsamında geçmisten günümüze kadar ne çesit bir yapıda ilerledigi de sorgulanmıstır. Bu konunun seçilmesinin temel nedeni, Avrupa Toplulugu ve daha sonrasında Avrupa Birligi ile Türkiye arasında gelisen siyasi ve ekonomik iliskilere ragmen; Soguk Savas sonrasında güvenlik isbirliginde yasanan gerilemenin hangi nedenlerden kaynaklandıgını ortaya çıkarmaktır. Bu baglamda, iki taraf arasında yasanan güvenlik iliskilerinin neden sorunlu bir hal aldıgı sorgulanırken; AB ile Türkiye’nin hangi süreçlerde hangi etkenlerden dolayı güvenlik toplulugu iliskisi olusturdukları ya da olusturamadıkları da ele alınmıstır. Bu kapsamda tez içerisinde iki argüman üzerinde önemle durulmustur. Birincisi, Soguk Savas sürecinde NATO çerçevesinde Avrupa ile Türkiye arasında ortak tehdit unsuru olan SSCB tehlikesinden dolayı, enstrümental bir boyutta da olsa güvenlik toplulugu iliskisinin gelistirildigidir. İkincisi ise; Soguk Savas sonrası AB ile Türkiye arasında farklılasan güvenlik algılamaları ve kültürlerinin de etkisiyle, güvenlik toplulugu iliskisinin mevcut konjonktürde mümkün gözükmedigidir. Bunun yanı sıra, özellikle Soguk Savas ve 11 Eylül sonrası degisen dünya sartlarının da etkisiyle gelisen yeni güvenlik anlayısları üzerinde de durulmaktadır. This thesis is prepared to analyse Turkey’s position and importance in European Security and Defence Identity and Policy which European Union tries to develop for some time. In this study, the relations between the European Union and Turkey are discussed in the framework of “security community” concept of Karl Deutsch. It is also examined within this context in which type of structure the relations have developed from past to present. The fundamental reason for choosing this subject is to analyse the reasons for the worsening of the security relations after the Cold War, despite the improving political and economic relations between the European Community -European Union- and Turkey. In this context, it is examined why the security relations between the two parties became problematic and in which processes and through which factors EU and Turkey were able or not able to establish a security community. This study has two main arguments: firstly, because of the common threat factor -the USSR- in the Cold War period, even it was in an instrumental dimension, a security community was developed between NATO and Turkey. Secondly, with the effects of differing security perceptions and cultures between the EU and Turkey after the Cold War, maintaining the security community became impossible. Moreover, the study examines new security conceptions developed as a result of the changing global conditions, for example the end of the Cold War era and attacks of 9/11.
  • Thumbnail Image
    Item
    AB - Batı Balkan Ülkeleri ilişkisi: istikrar ve ortaklık süreci
    (Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 2006) Tontu, Ela; Çınar, Menderes
    Bu tez, AB’nin 26 Mayıs 1999 tarihinde olusturdugu stikrar ve Ortaklık Süreci dogrultusunda gelisen AB-Batı Balkan ülkeleri iliskisini incelemek amacıyla hazırlanmıstır. Bu konunun seçilmesinin nedeni, AB’nin yeni genisleme gündeminde Türkiye ile birlikte Batı Balkan ülkelerinin bulunması olmustur. Bu dogrultuda bu tez iki argümanı savunmustur. lk olarak, AB’nin Batı Balkan ülkeleri ile iliskilerini gelistirmesinin ve bu bölgeyi kendi içerisine entegre etmek istemesinin altında yatan temel güdünün, AB’nin güvenlik anlayısına dayandıgını belirtmektedir. kinci olarak ise, Batı Balkan ülkelerinin, basta Hırvatistan ve Makedonya olmak üzere, AB’ye üyeliklerinin, AB’nin kendi güvenliginin pekistirilmesi amacıyla, Türkiye’den önce kabul edilmesinin muhtemel gözüktügünü ifade etmektedir. Her iki argümanın AB’nin günümüzdeki güvenlik algılaması ile dogrudan iliskisi olması nedeniyle bu tez, güvenlik kuramlarını temel almıstır. Genel olarak bu çalısma, teorik çerçeve kapsamında, Soguk Savas ve özellikle 11 Eylül sonrasında tüm dünyada degisen güvenlik anlayısını incelemis, bununla baglantılı olarak bu degisen güvenlik anlayısı içerisinde AB’nin günümüzde sahip oldugu güvenlik algılamasını tasvir etmeye çalısmıstır. Bu dogrultuda öncelikli olarak Batı Balkan ülkelerinin ve daha sonra Türkiye’nin AB’nin güvenlik algılaması içerisindeki konumlarını açıklamaya çalısmıs ve bununla baglantılı olarak bu ülkelerin AB’ye üyelik süreçlerini incelemistir.