Tıp Fakültesi / Faculty of Medicine

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11727/1403

Browse

Search Results

Now showing 1 - 4 of 4
  • Thumbnail Image
    Item
    Kolon adenokarsinomalarında anjiogenezis ve prostat-spesifik membran antijen (psma) ekspresyonunun prognostik faktörler ile olan ilişkisi
    (Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2009) Güven, Gülnur; Özdemir, B. Handan
    Anti-anjiogenik tedaviye yönelik birçok çalısmanın yapıldığı ve anjiogenezisin kötü prognostik parametre olduğu kabul edilmekle birlikte bu alanda halen kapsamlı çalısmalara ihtiyaç vardır. Bu amaçla biz çalısmamızda kolon adenokarsinomlarında anjiogenezisi etkilediğini düsündüğümüz makrofaj infiltrasyonu, “vascular endothelial growth factor” (VEGF) ve “prostate-specific membrane antigen” (PSMA) ekspresyonu gibi faktörleri inceledik ve bu parametreleri kolorektal karsinomların klasik kabul edilmis prognostik parametreleri ile olan iliskisini arastırdık. Çalısmamıza, 1995-2005 yılları arasında tanı almıs, düzenli takibi olan 100 kolorektal adenokarsinom olgusu dahil edildi. Olguların tüm biyopsileri yeniden değerlendirilerek gradelendi ve evrelendi. Lenf nodu metastaz varlığı ve sayısı belirlendi. Vasküler - perinöral invazyon ve hastaların dosyaları uzak metastaz, hayatta kalma süresi ve hastalıktan ölüm açısından incelendi. Yüz olgudan seçilen örneklere ortalama damar sayısını belirlemek için CD34, ayrıca VEGF ve PSMA antikorları ile immünohistokimyasal boyama yapıldı. Tüm parametreler birbiri ile karsılastırıldı. H&E boyalı kesitler ve klinik veriler değerlendirildiğinde tümör diferansiasyonu, evresi, vasküler – perinöral invazyon , lenf nodu metastaz varlığı ve sayısı ile istatistiksel olarak anlamlı iliski bulunmustur. Ancak bu parametrelerin hiçbiri ile hastalıktan ölüm arasında anlamlı iliski saptanmamıstır. Tümör çapının hiçbir prognostik parametre ile anlamlı iliskisi yoktur. Evre ve grade hariç, tüm bu parametreler ile ortalama damar sayısı arasında istatistiksel anlamlı iliski saptanmıstır. Tümöral ve endotelyal VEGF ve PSMA ekspresyonlarının ortalama damar sayısı ile pozitif korelasyon gösterdiği izlenmis olup CD68 yoğunluğunun da ortalama damar sayısı ile birlikte arttığı izlenmistir. Tümöral ve endotelyal VEGF ve PSMA’nın vasküler invazyon, lenf nodu metastaz varlığı ve sayısı, uzak metastaz ve hastalıktan ölüm ile pozitif korelasyon gösterdiği saptanmıstır. Evre ile sadece damar - vasküler endotelyal “growth” faktör (D-VEGF)’nin anlamlı iliskisi vardır. Perinöral invazyon ile hem D-VEGF, hem tümör – vasküler endotelyal “growth” faktör (TVEGF) anlamlı iliski göstermistir. Sonuç olarak; kolorektal adenokarsinomlarda tümörün evresi ve grade’i önemli prognostik parametrelerden biri olmakla birlikte vasküler-perinöral invazyon, lenf nodu metastaz varlığı ile sayısının uzun dönem prognozu belirlemede daha etkili olduğu izlendi. Ortalama damar sayısının tüm parametrelerden bağımsız olarak önemli bir prognostik parametre ve kuvvetli anjiogenik faktörler olan VEGF ve PSMA ekspresyonları ile paralellik gösterdiği saptandı. Ayrıca artan makrofaj infiltrasyonu ile damar sayısının arttığı dikkati çekti. Bu bulgular bize ilerde planlanan anti-anjiogenik tedavi planında tümör içindeki damar proliferasyonunun engellenmesinde üzerinde düsünülmesi gereken önemli faktörlerin basında VEGF ve PSMA ekspresyonlarının engellenmesi ve makrofaj infiltrasyonunun bu alanda önlenmesi olduğunu düsündürdü.
  • Thumbnail Image
    Item
    Evre IV küçük hücreli olmayan akciğer kanserli hastalarda metastaz yer ve yaygınlığının sağkalıma etkisi
    (Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2007) Çolak, Dilşen; Akçalı, Zafer
    Çalışmamızda Evre IV küçük hücreli olmayan akciğer kanserli (KHOAK) hastalarda metastaz yer ve yaygınlığının sağkalım üzerindeki etkisinin araştırılması amaçlandı. Ocak 2001-Ocak 2006 tarihleri arasında, hastanemiz Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı’na akciğer kanseri tanısı ile toplam 408 hasta kabul edildi. Bunlardan 334’ü KHOAK ve 171’i Evre IV idi. Evre IV hastalardan 30 tanesi, çift primer (4 hasta), tanı anında aktif tüberküloz (1 hasta), hastanın herhangi bir tedavi girişimini reddetmesi, takipsizlik ve hasta dosyasına ulaşılamaması gerekçeleriyle değerlendirme dışı bırakıldı. Çalışmaya toplam 141 Evre IV hasta alındı. Hastaların 11’i kadın, 130’u erkek ve yaş ortalaması 61,8 idi. Ortanca yaşam süresi 9 ay (en az 0,5 en çok 58,6 ay), bir yıllık sağ kalım oranı %34,8 ve iki yıllık sağ kalım oranı %10,6 olarak saptandı. Ortanca yaşam süresi erkek hastalarda 9 ay (%95 CI 6,8-11,2), kadın hastalarda ise 9,1 ay (%95 CI 2,8-15,5) idi (p=0,99). Yaşam süresi, bir basamak kemoterapi uygulanan hastalarda ortanca 6,5 ay (%95 CI 5,1- 7,9), 2 basamak kemoterapi uygulananlarda 10,8 ay (%95 CI 8,2-13,4)), 3 basamak kemoterapi uygulananlarda 17 ay (%95 CI 14,2-19,8) ve 4 basamak kemoterapi uygulananlarda 20,6 ay (%95 CI 16,6-24,6) olarak bulundu (p=0,0034). Hastaların 80 (%56)’inde tanı anında metastaz vücudun tek bir bölgesinde, 61 (%44)’inde ise birden fazla vücut bölgesinde idi. Metastaz bölgesi tek olan hastaların ortanca yaşam süresi 12,6 ay (%95 CI 10,3-14,9), birden fazla olanların 6,5 ay (%95 CI 5-8) olarak bulundu (p=0,0006). Tanı anında karaciğer metastazı olan hastalarda ortanca yaşam süresi 4,7 ay (%95 CI 3,7- 5,7), karaciğer metastazı olmayanlarda 10,5 ay (%95 CI 8,1-12,9) olarak saptandı (p=0,0000). Tanı anında beyin, adrenal, akciğer ve kemik metastazlarının yaşam süresi üzerinde istatistiksel olarak anlamlı etkisi saptanmadı. Cox regresyon analizinde, sağ kalıma etkisi muhtemel olan faktörler (Cinsiyet, yaş≥70, tanı anında metastaz sayısı, beyin, karaciğer, akciğer, adrenal, kemik metastazı) değerlendirildiğinde, tanı anında karaciğer metastazı varlığının (p=0,03) ve tanı anındaki metastaz sayısının (p=0.04) sağkalım üzerine etkilerinin, diğer faktörlerden bağımsız olarak, anlamlı olduğu görüldü. Tanı anında karaciğer metastazı olanların ölüm riski, olmayanlara göre 2,07 (%95 CI 1,06-4,69) kat daha fazla bulundu. Sonuç olarak tanı anındaki metastaz sayısının ve karaciğer metastazı varlığının sağkalım üzerinde olumsuz etkisi olduğu sonucuna vardık.
  • Thumbnail Image
    Item
    Küçük hücreli olmayan akciğer kanserli hastalarda C-erbB-2 onkojen ifadesinin prognostik önemi
    (Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2007) Çalışkuşu, Züleyha; Özyılkan, Özgür
    Küçük hücreli olmayan akciğer karsinomlu (KHOAK) hastaların % 30’undan fazlasında, c-erbB-2 proteininin olduça fazla eksprese edildiği ve bunun da kötü prognoz ile ilişkili olduğu bildirilmiştir. Araştırmamızda, KHOAK’li hastaların doku örneklerinde immünohistokimyasal yöntem ile c-erbB-2 ekspresyonunu ve bunun sağkalım üzerine olan etkisinin gösterilmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya KHOAK tanısı olan 89 hasta alındı. Hastalara ait tümör preparatlarından immünohistokimyasal boyanma için uygun olanları, seçilerek immünohistokimya işlemi uygulandı. Şiddetli boyanma (3+), orta şiddette kesintili boyanma (2+), ve soluk kesintili boyanma (1+), membran boyanması göstermeyen (–) olarak kabul edildi. Çalışmaya alınan 89 hastanın 84’ü (%94,4) erkek, 5’i (%5,6) kadındı. Hastaların yaş ortalaması; c-erbB-2 (-) olanların 60 (35-78), c-erbB-2 (+) olanları ise 62 (47-77) idi. Hastaların KHOAK hücre tiplerine göre dağılımında; 45 (% 50,6) hasta adenokarsinom, 32 (%36) hasta epidermoid karsinom, 12 (% 13,5) hasta NSCLC idi. Toplam 89 hastanın 18 (% 20,2)’inde c-erbB-2 pozitif bulundu. 3 (% 3,4)’ünde (+), 13 (% 14,6)’ünde (++), 2 (% 2,2)’sinde (+++) idi. Sağkalım süreleri Kaplan-Meier analizine göre değerlendirildiğinde c-erbB-2 (-) hastaların ortanca sağkalım süresi 13 ay % 95 CI (10- 15), c-erbB-2 (+) olan hastaların, sağkalım süresi ise 6 ay % 95 CI (2-10) olarak bulundu ve sonuç istatistiksel olarak anlamlıydı p=0.022. C-erbB-2 pozitifliği ile klinik evre arasında istatistiksel anlamlı bir ilişki saptanmadı p=0,798. C-erbB-2 pozitifliği ile histoloji arasında istatistiksel anlamlı bir ilişki saptanmadı p=0,13. Cox regresyon analizinde sağkalıma etki eden faktörler (c-erbB-2, patoloji, evre) değerlendirildiğinde, c-erbB-2 ve klinik evrenin sağkalım üzerine etkilerinin istatistiksel olarak anlamlı olduğu gözlendi. CerbB- 2 (+) olanların ölüm riski c-erbB-2 (-) olanlara göre 1,96 kat daha fazla % 95 CI (1,08-3,54) bulundu p=0,26. Sonuç istatiksel olarak anlamlı idi. İleri evre hastaların ölüm riski, erken evredeki hastalara göre 4 kat daha fazla % 95 CI (1,6-10,3) bulundu p=0,001. Sonuç olarak, literatür bilgileri ile uyumlu olarak c-erbB-2 aşırı ekspresyonunun KHOAK’de kötü prognozun bir belirleyicisi olduğu sonucuna vardık.
  • Thumbnail Image
    Item
    Akut koroner sendrom hastalarında serum gama glutamil transferaz değerinin prognostik önemi
    (Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2006) Ulus, Taner; Yıldırır, Aylin
    Kardiyovasküler mortalite ve morbiditenin en önemli sebeplerinden biri olan akut koroner sendrom (AKS)’ların patofizyolojisindeki temel olay, aterom plağının kararsız hale gelmesi, sonra da yırtılmasıdır. Bu asamalarda oksidasyon ve inflamasyonun çok önemli yeri vardır. Yapılan çalısmalarda gama glutamil transferaz (GGT)’nin aterom plağı içindeki oksidatif ve inflamatuar reaksiyonlara katıldığı gösterilmistir. Bu çalısmanın amacı, AKS tanısı alan hastalarda bakılan bazal serum GGT değerinin koroner yoğun bakım (KYB) takibinde (MĐKO-YB) ve bir aylık izlemde (MĐKO-AY) istenmeyen olay gelisimine etkisini değerlendirmektir. Çalısmamıza AKS tanısı ile KYB’a yatırılan 117 hastayı aldık. Karaciğer fonksiyon testlerinde bozukluk, aktif hepatobilier ya da ciddi sistemik hastalığı olan bireyleri çalısmadan dısladık. Hastaların yas ortalaması 57 ± 8 yıl olup, 93’ü erkekti (%79.5). MĐKO-AY gelisen hastalarda diabetes mellitus, dökümante koroner arter hastalığı ve koroner bypass öyküsü anlamlı olarak daha fazlayken (p değerleri sırasıyla 0.045, 0.034 ve 0.049), laboratuvar değerlerinden bazal GGT, total kolesterol ve düsük dansiteli lipoprotein (LDL) anlamlı olarak daha yüksek (p değerleri sırasıyla 0.022, 0.013 ve 0.028), ejeksiyon fraksiyonu (EF) ise anlamlı olarak daha düsüktü (p=0.018). Ayrıca yası 70’in üzerinde olanlarda MĐKOAY gelisimi, 70’in altında olanlara göre anlamlı olarak daha fazlaydı (p=0.015). ‘‘Receiver operator characteristic curve’’ analizi ile sınır değerleri bazal GGT için 25 u/l, LDL için 100 mg/dl, EF için %40 olarak hesaplandı. Çoklu Cox regresyon analizinde MĐKO-AY gelisiminin bağımsız belirleyicileri; yasın 70’in üstünde olması, EF’nin %40’ın altında olması ve LDL’nin 100 mg/dl’nin üzerinde olmasıydı (p değerleri sırasıyla 0.041, 0.005 ve 0.007). MĐKO-YB gelisen hastalarda ise miyokard infarktüsü öyküsü ve bazal GGT anlamlı derecede daha fazla iken (p değerleri sırasıyla 0.050 ve 0.002), EF daha düsüktü (p=0.023). Çoklu Cox regresyon analizinde MĐKO-YB gelisiminin bağımsız belirleyicisi olarak sadece bazal GGT’nin 25 u/l’nin üzerinde olması bulundu (p=0.004). Sonuç olarak, bazal GGT, MĐKO-YB gelisimi için bağımsız belirleyici iken, MĐKO-AY gelisimi için bağımsız belirleyici değildi.