Erişim Şekline Göre Kaynaklar

Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11727/11219

Browse

Search Results

Now showing 1 - 10 of 73
  • Thumbnail Image
    Item
    Acute Effects Of Whole-Body Vibration, Applied With Different Frequencies, On Repeated Sprint Performance
    (Yılmaz, A.. 4, Special Issue, 22-32, 2013) Yilmaz, Atakan; Özçelik, Arda; Kin-İşler, Ayşe
    Bu çalışmanın amacı farklı frekanslarda uygulanan akut tüm vücut titreşiminin tekrarlı sprint performansına etkisinin belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda sağlıklı 15 Spor Bilimleri Bölümü öğrencisi (Yaş: 23.52±2.45 yıl, Boy: 177.85± 5.82 cm, VA: 76.55±5.32 kg) çalışmaya gönüllü olarak katılmıştır. Katılımcılar tekrarlı sprint testine rastgele olarak; titreşim uygulaması yapılmadan, 30 Hz ve 40 Hz frekans ve 4 mm genlikte uygulanan tüm vücut titreşimi uygulamasının ardından katılmışlardır. Tüm vücut titreşimi uygulaması 60 sn olarak yarım skuat posizyonunda uygulanırken, 60 saniyelik pasif dinlenmenin ardından katılımcılar 20 saniye dinlenme aralıklarıyla uygulanan 12x20 m tekrarlı sprint testine katılmışlardır. Tekrarlı sprint testi sonucunda katılımcıların 0-10 m, 10-20 m, 0-20 m mesafeleri için en iyi sprint zamanı, toplam sprint zamanı ve performans düşüş yüzdesi değerleri hesaplanmıştır. Yapılan tekrarlı ölçümlerde tek yönlü varyans analizi (ANOVA) sonuçları iki farklı frekansta uygulanan akut tüm vücut titreşiminin tekrarlı sprint testi sonucu elde edilen en iyi sprint zamanı, toplam sprint zamanı ve performans düşüş yüzdesi değerlerinde tüm mesafelerde istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşturmadığını göstermiştir (p>0.05). Sonuç olarak bu çalışmanın bulguları farklı frekanslarda akut olarak uygulanan tüm vücut titreşiminin tekrarlı sprint performansını etkilemediğini göstermektedir. The purpose of this study was to compare acute effects of whole-body vibration (WBV) applied with different frequencies on repeated sprint performance (RSA). Fifteen healthy sport science students (Age 24.29±2.52 years; height 176.85± 6.82 cm; body mass 76.42±5.44 kg) participated in this study voluntarily. Subjects participated in 12x20m repeated sprint ability test with 20 seconds recovery intervals before and after 30Hz and 40 Hz whole-body vibration application in random order. After the repeated sprint test, subjects? best sprint time, total sprint time and percentage of performance decrement were determined for 0-10m, 10-20m and 0-20m distances. whole-body vibration was applied for 60-seconds during a half-squat position with either 30 or 40 Hz frequency and 4 mm amplitude. Results of one way ANOVA with repeated measures indicated no significant differences in best sprint time, total sprint time and percentage of performance decrement in any of the measured distances after 30Hz and 40Hz of whole-body vibration application (p>0.05). As a conclusion it can be said that acute whole-body vibration applied with different frequencies did not result in any changes in Repeated Sprint performance.
  • Thumbnail Image
    Item
    A model for assessing organizational learning in software development organizations
    (Human-Centered Software Engineering / Lecture Notes in Computer Science. 7623, 251-258, 2012) Chouseinoglou, Oumout; Bilgen, Semih
    In order to keep up with the continuously increasing competition and to obtain competitive advantage, software developer organizations (SDO) need to possess the characteristics of Learning Software Organizations (LSO). Maturity is directly related to both learning and knowledge management (KM). However, the major software process improvement (SPI) approaches do not explicitly address how learning capabilities of a SDO can be assessed or what knowledge needs to be managed and how, when, where, or by and for whom. This paper introduces a model for evaluating the organizational learning characteristics of a SDO. We report the results of applying the model in a university course on software development.
  • Thumbnail Image
    Item
    Mustafa Kandıralı'nın çiftetelli ve oyun havalarındaki icracılık yönü
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014) Özaydın, Masuhi Can; Sevgi, Ali
    Bu arastırma, klarnetin Türk Müziği icrasında kullanımını ve Mustafa Kandıralı’nın çiftetelli ve oyun havalaındaki icracılık yönünü konu almaktadır. Arastırmada Mustafa Kandıralı’nın yayınlanmıs 2 CD’sindeki 31 parçadan 7’si notaya alınıp analizi yapılmıstır. Ayrıca Mustafa Kandıralı’nın hayatı ve icracılık yönü ile ilgili Serkan Çağrı ve Đsmail Oytun ile yapmıs olduğumuz görüsmeler dahilinde edinilen bilgiler de tezin içinde yer almaktadır. Yapılan analizler dahilinde Mustafa Kandıralı’nın Geleneksel Musiki’deki yapıya sadık kalarak ve hiçbir icracıyı taklit etmeden, tamamen içinden geldiği sekilde doğaçlamalarını yaptığı, yaptığı herhangi bir figürü ikinci bir defa tekrarlamadığı, doğaçlamalarındaki giris-gelisme-sonuç bölümlerindeki melodik akısı ve bölümler arasındaki iliskiyi çok iyi kurguladığı görülmüstür.
  • Thumbnail Image
    Item
    Kuşaklararası değişimin örgütlerarası ağ düzenekleri yapılanmasına etkisi
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013) Erdem Tuzlukaya, Şule; Sargut, A. Selami
    This Ph.D. dissertation aims to clarify the issues relating to the evolution of networks. In the literature on the Social Network Theory, there is a lack of dynamic perspective. In particular, the salient feature in the wide literature pertaining to the antecedents and outcomes of networks is that the studies handling the structure and positions of actors of networks with a static approach are numerous. The result of this is that the focus point of theoretical and empirical studies is unilateral; and the issue of change usually remains outside the focus in network studies. In consideration of this shortcoming, this thesis study, investigates the interorganizational network structuring through the concept of change, which is overlooked in network theory research. By focusing on static properties of networks, it is possible to obtain limited information. Therefore, it is of utmost importance to analyze networks from a dynamic perspective and to assess how the networks have evolved. A prominent reason for the issue of change to receive less attention in the social network studies is the need for data obtained from long-term and longitudinal analyses to conduct such research. In this regard, with the aim to contribute to the literature by filling such gap, this research has been structured on the basis of the main proposition that the evolution of the dominant economic actors and boards of directors in organizations, in other words, the intergenerational changes in organizations, would alter the characteristics of network relations at the interorganizational level. An important contribution of this study is to provide an explanation to the evolution of the network structures and the positions of actors in particular. Considering change of network structures, connections of previous and current network structures are in an interpenetrated state. Organizations make an important impact on network structures when they hand down all their interactions and experiences on previous network structures the next generations. In this vein, for testing the hypotheses of this study, first of all large family businesses that have reached their third generation are chosen. Accordingly, of these organizations, the interorganizational network relations of the representatives of the first, second and third generations are identified. Afterwards, the dominant economic actors representing each generation were compared. The results supported the main hypotheses and the objective of this study. Results of the analysis support suggestions of the study and reveal that intergenerational change in V organizations have an impact on the change of characteristics of interorganizational network structures. It is found that intergenerational change in organizations reduces the rate of strong relations at the interorganizational level; intergenerational change increases the number of brokers in network relations at the interorganizational level; the ratio of the positioning of the members of the Board of Directors at the center in the network as well as the ratio of brokerage increase.
  • Thumbnail Image
    Item
    Türk kuyumculuk sektöründe güvenin karanlık yüzü: Nitel bir değerlendirme
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014) Cantekin, Hatice Müge; Şengün, Ayşe Elif
    Bu çalışma Gargiulo ve Ertuğ‟un (2006) kuramsal modelinden yola çıkarak güvenin karanlık yüzünü araştırmayı hedeflemektedir. Aynı zamanda güvenin „karanlık yüzüne‟ ilişkin çıktılar olarak tanımlanan kör inanç, rehavet ve gereksiz yükümlülükleri, kurumsal, ilişkisel ve ekonomik çıkarlar olarak tanımlanan farklı öncüllerle ilişkilendirmektedir. Çalışma örgütler arası ilişkiler odağında gerçekleştirilmiştir. Araştırma nitel yöntemler kullanılarak gerçekleştirilmiş ve Türk kuyumculuk sektöründe alıcı-tedarikçi ilişkileri irdelenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, kurumsal güvenin varlığı ile izleme ve kontrol seviyesi düşmektedir ve bu „kör inancı‟ tetiklemektedir. Sektörde değer zincirinin tamamına yaygın olarak kör inanca bağlı suistimaller görülmektedir. Gargiulo ve Ertuğ‟un (2006) güvenin olumsuz çıktısı olarak tanımladıkları „rehavet‟ ilişkisel öncüllerden kaynaklanırken, gereksiz yükümlülükler ilişkisel öncüllerin yanında ekonomik çıkarlar sebebiyle ortaya çıkmaktadır. Çalışma aynı zamanda, güvenin “karanlık” yüzünü tedarik zinciri aşamalarıyla ilişkilendirmektedir. Buna göre, kör inanç değer zincirinin tüm aşamalarında görülmekte, rehavet üretim aşamasında ve özellikle niş üretim alanında ortaya çıkmakta, gereksiz yükümlülüklerse dağıtım seviyesinde görülmektedir. Çalışma güvenin karanlık yüzü konusunda ileride yapılacak çalışmalara ışık tutmaktadır.
  • Thumbnail Image
    Item
    Asil-vekil ilişkisinde asiliğn körlüğü: Türkiye'de Asil-vekil iİlişkisinde vekilin sahip olduğu güce bağlı olarak asilin tutumunun incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014) Dalğıran, Yasemin; Özen, H. Cenk
    Hızla büyüyen işletmeleri düşündüğümüzde örgüt sahiplerinin örgütün başında bulunabilmesi ve aynı zaman da örgütü yönetebilmesi, dahası üst düzey yöneticilerin tüm yönetim işlerini tek başlarına üstlenmesi gittikçe zorlaşmaktadır. Bunun sonucunda örgüt sahipleri de üst düzey yöneticiler de yönetim faaliyetlerini yürütmek üzere profesyonel yöneticilerle birlikte çalışmaya başlamışlardır. Bu zorunluluk yazında vekâlet kuramı diye adlandırılmaktadır. Bir çok farklı uygulama alanında kullanılan vekâlet teorisini incelediğimizde diğer örgüt kuramlarıyla iç içe olduğunu görürüz.Özellikle sosyal sermaye ve buna bağlı olarak güç-bağımlılık kuramları bir arada incelediğinde “Sosyal sermaye; güç isteyen veya elindeki gücü korumaya çalışan vekilin kullandığı bir taktik mi?” sorusunu akıllara getirmektedir. Buradan hareketle bu çalışmada vekilin sahip olduğu gücün asilin vekili denetlemesinde ve buna bağlı olarak alacağı kararlarda nasıl etkili olduğu araştırılmıştır. Bu çalışma, Türkiye de asil-vekil arasındaki ilişkinin yönetilmesinde sosyal sermaye ile güç-bağımlılık kavramlarının ne derece etkili olduğu ile ilgilidir. Çalışmada orta ve büyük ölçekli şirketlerde çalışan yöneticilerin onlara bağlı çalışan vekilleri seçerken ve denetlerken bu vekillerin sahip olduğu gücün etkisi incelenmiştir. Çalışma bu konularla ilgili araştırma sorularını yanıtlayarak, vekâlet kuramına ilişkin Türkiyede yapılan çalışmalara katkı sağlamayı ve uluslararası yazında yer alan çalışmalara Türkiye özelinde asil-vekil ilişkisini sosyal sermaye ve güç-bağımlılık kuramları ile ilişkilendirilerek farklı bir bakış açısı kazandırmayı amaçlamaktadır. Nitel araştırma yöntemi kullanılarak gerçekleştirilen bu çalışma ile işletmelerde vekâlet veren ile vekâlet eden aktörler, yani asil-vekil ilişkisi çerçevesinde Türkiyedeki vekilin sahip olduğu sosyal sermayenin asil ve örgüt için önemini daha iyi anlaşılacak, bununla birlikte sosyal sermayenin yarattığı gücün asili hangi konularda baskı altına aldığı daha iyi kavranabilecektir.
  • Thumbnail Image
    Item
    Borsa İstanbul'un mikro yapısındaki değişiklerin gün içi getiri, volatilite ve kapanış fiyatına etkisi
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014) Kadıoğlu, Eyüp; Küçükkocaoğlu, Güray
    Borsa İstanbul’da gün içi getiri ve volatilite yapıları ve bu yapıları oluşturan nedenlerden biri olan kapanış fiyatı manipülasyonunu test etmek üzere 1 Kasım 2006 – 31 Mayıs 2012 döneminde farklı endekslerde yer alan 102 adet hisse senedi kullanılmıştır. Yine aynı dönemde Borsa İstanbul’un mikro yapısında meydana gelen açılış seansı uygulamasına geçilmesi, disketle emir iletimi uygulamasının kaldırılması, fiyat adımlarının küçültülmesi, emir iptalinin serbest bırakılması ve kapanış seansı uygulamasına geçilmesinin gün içi yapılara olan etkileri araştırılmıştır. Borsa İstanbul’un gün içi getiri yapısının genel literatüre paralel olarak çift seans uygulaması nedeniyle çift U formunda (ya da W formu) olduğunu söylemek mümkündür. Borsa İstanbul’un seans açılışlarında ve kapanışlarındaki getirinin diğer zaman dilimlerine göre daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Gün içi volatilite yapısının ise çift seans uygulaması nedeniyle çift L formunda olduğunu söylemek mümkündür. Borsa İstanbul’un seans açılışındaki volatilitenin yüksek olduğu ve seans sonuna doğru bu volatilitenin azaldığı gözlemlenmiştir. Açılış seansı uygulaması getiri formunu istatistiki olarak önemli ölçüde değiştirmiş olup, açılış seansıyla birlikte ilk 15 dakikalık getirilerde önemli bir düşüş olmuştur. Ancak açılış seansı uygulaması açılışta gözlemlenen volatiliteyi de anlamlı bir şekilde arttırmıştır. Kapanış seansı uygulaması kapanıştaki getiriyi ve sabah açılışta gözlemlenen volatiliteyi anlamlı bir şekilde düşürmüştür. Borsa İstanbul’da tek fiyat yöntemli kapanış seansının uygulamaya girmesine kadar olan dönemde Felixson ve Pelli (1999) modeline göre kapanış fiyatını artırmaya yönelik manipülatif hareketlerin olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Son 15 dakikaya kadar olan dönemde “Alım-Satım”ın toplam işlem miktarına oranı değişkeninin katsayısının pozitif ve yüksek anlamlılık düzeyine sahip olması kapanış fiyatı manipülasyonunu destekleyici nitelikte olduğu düşünülmektedir. Kapanış seansı uygulamasının kapanış fiyatı manipülasyonunu önemli ölçüde ortadan kaldırdığı görülmüştür
  • Thumbnail Image
    Item
    Bir vakıf üniversitesi hastanesi örneğinde minör yanık travmasının ayaktan tedavi hizmetleri ve maliyet analizi
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014) Abalı, Ayşe Ebru; Kavuncubaşı, Şahin
    Yanıklar, teknolojik ilerlemelerle birlikte insanoğlu için önemli bir ölüm nedeni olmaya devam etmiştir. İnsanlık tarihi boyunca yaşanan yanık ve yangın deneyimlerinin önemli bir kısmı basit tedbirlerle önlenebilecek olaylardan kaynaklanmıştır. Yanık bakımı ve tedavisi pahalı bir süreçtir ancak günümüzde yanık tedavi maliyeti ile ilgili yapılan çalışmaların sayısı sınırlıdır. Minör yanıklar tedavisi ayaktan yapılan yanıklardır. Bununla birlikte, neden oldukları ağrı ve işlev kayıpları ile kişisel yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyecek sonuçlar doğurabilirler. Modern yaklaşımda, sadece ağır yanık hastalarının değil minor yanıklı hastaların da özgün tedavilerinin uzmanlaşmış sağlık ekipleri tarafından kaliteli bir şekilde yürütülmesi öngörülmektedir. Dolayısıyla minor yanıkların da maliyet-etkin bir şekilde tedavisi gündeme gelmiştir. Bu çalışmanın amacı bir vakıf üniversitesi hastanesinde yanık tedavi ünitesinde ayaktan tedavisi yapılan minor yanık olgularının tedavi maliyetini ortaya koyarak, yanık travmasında etkili olan faktörlerin maliyetle ilişkilerini incelemek ve maliyeti arttıran nedenleri, bu nedenlerden yola çıkarak kaliteli hizmet ve maliyet ilişkisini irdelemektir. Bu amaçla Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi Yanık Tedavi Ünitesi Ayaktan Bakım Ünitesi’ne başvuran hastalardan 1 Ocak 2014-30 Haziran 2014 tarihleri arasında toplam 240 hasta incelenmiştir. Hastaların yaşı, cinsiyeti, yanma nedenleri, yanık vücut yüzey alanları, yanık derinlikleri, yapılan işlem sayısı, pansumanda kullanılan ilaçmalzemeler ve son pansumana kadar yapılan işlem tutarları, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından belirlenen fiyatlar, hastane tarafından belirlenen fiyatlar ve Türk Tabipler Birliği kılavuzluğunda belirlenen fiyatlar temel alınarak taranmış ve hesaplanmıştır. Çalışmanın bulgularına göre, Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi’nde ayaktan yanık tedavi hizmetinde dünyaca kabul edilen minör yanık kriterlerine uyulduğu ve bu nedenle hastaların yaşı, cinsiyeti, yanık nedeni ve toplam yanık alanının ayaktan tedavi maliyetini etkilemediği sonucuna varılmıştır. Ayaktan tedavi maliyetini etkileyen faktörlerin yanık derinliği, yapılan işlem sayısı ve işlem cinsi olduğu belirlenmiştir.
  • Thumbnail Image
    Item
    Kent belleği mekanlar: Ankara pasajları
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014) Çolak, Nihat; Pala Güzel, Şebnem
    Farklı yaĢam tarzları ve üretim biçimlerinin ortaya çıkarttığı kentler, kültürel farklılıkları ile varlıklarını sürdürürler. Bazı kentler, edindikleri kültürel sermayeyi, rahatça ekonomik sermayeye dönüĢtürmektedir. Kentlerin kültürel ve simgesel sermayelerini ekonomik ve kültürel anlamda dönüĢtürebilmenin en estetik mekanını pasajlar oluĢturmaktadır. Pasajlar, 1800‟lerden itibaren yoğun olarak kent kültürünü sergilemede yararlanılan yaygın ortak mekânlardır. Pasajlar, kent kültürünün yayılmasında, kültürlerarası değerleri taĢıması ile sürekliliği sağlamaktadır. Toplumun en önemli kamusal mekânlarından olan pasajlar; hem bireyin sosyal gerçekliğini hem de kentsel mekân kültürünün bütünselliğini sağlamasıyla sahip olduğu önemi ortaya koymaktadır. Ayrıca, kentin iktidar alanlarının ortaya çıktığı ve güvence altına alındığı yer olarak pasajlar, kimlik yapısı içerisinde kent hafızasının oluĢturulması, kent kültürüne özgü anlamların türetilmesi, yansıtılması ve iletiĢimsel pratiklerin gerçekleĢtirilmesinin mekânları olmaktadır. Kültürün en önemli ürünlerinden olan mekân, birey ve toplum için çok değerli kazanımlar olarak kültürel sermaye, kimlik baĢta olmak üzere ideoloji, hegemonya, tüketim kültürü, modernleĢme, küreselleĢme gibi kavramlarla zamanmekânsal bütünsel iliĢkilere sahiptir. Kentin çok yönlü kültür zenginliğinin ilk modern kamusal mimarilerden olan pasajlara; gündelik hayatın sıradan ama anlamlı üslubuyla, geçmiĢ ile beraber anlam kazanan nostalji, modernlik ve gentrification gibi pratikler eĢlik etmektedir. Mimari mahal yaratılmasında uzunca bir dönem pasajların bir çekim gücü olduğunu söylemek yanlıĢ olmayacaktır. Nitekim, pasajların toplumsal kent mekânı olarak, kent yaĢamını karmaĢıklaĢtıran, hem sınıf farklılığı hem de ideolojik bakımdan gündelik pratikleri her yönden sürekli etkileyen, önemli bir potansiyel taĢıdığı görülmektedir. Buna karĢın, 1980 sonrası dünya ölçeğinde iĢe koĢulan liberal ekonomik politikaların da etkisiyle yaratılan yeni endüstriyel üretime dayanan yeni tüketim alanları, belirtilen düĢünsel ve pratik tüketim kültürünün dinamikleriyle daha uyumlu hale gelmeye baĢlamıĢtır. AraĢtırma kapsamında Kızılay‟da Ġzmir Caddesi ve Atatürk Bulvarı üzerindeki tüketimin sergilendiği mekânlar, 1950‟li yıllardan bugüne pasajlara hakim olan kültürü ortaya koyan, kuramsal çerçeve içerisinde niteliksel değerlendirme yapılmıĢtır. ÇalıĢmada, niteliksel yaklaĢımın gözleme ve yapılandırılmamıĢ görüĢme tekniğine dayalı veri toplama teknikleri iĢe koĢulmuĢtur. Buna paralel olarak, Kocabeyoğlu, Soysal, Ġzmir, Amerikan, II MenekĢe pasajları, Moda ÇarĢısı, Alemdar iĢhanı, Efes Pasajı, Sönmezer iĢhanı, Engürü, Ülkealan, Onur ÇarĢısı yapılan görüĢmelerde, bu mekânlar yalnızca fiziki ve coğrafi bir mekan olarak değil geçmiĢteki yaĢanmıĢlıklarla, hafıza mekânları olarak irdelelenmiĢtir. Tezde ulaĢılan sonuç, doğal akıĢına bırakıldıklarında pasajların çağın ruhuna ayak uydurabilcekleri ve uzun vadede de yaĢam dünyasının bir parçası olacaklarıdır. Bunun en temel saikleri bir mekan olarak pasajın zamanmekan sürekliliğinde hatırlanacak ve gündelik yaĢamın bir parçası olmayı sürdürecek olmasıdır. Cities, which are comprised of different lifestyles and production modes, maintain their existence by cultural differences. Some cities transform their cultural capital into economical capital easily. Passages represent the best aesthetic realms of cities which can transform their symbolic and cultural capital into economical and cultural cones. Passages have been the common public places to display city's culture character since 1800s. Passages provides the continuity by carrying intercultural values in expansion of city‟s culture. Passages whıch are one of the the most important public places of the communıty; put forth their importance by provıdıng both individual‟s social reality and integrality of urban place culture. As the places where power domains become visible and secured, passages are also the realms where city memory is constituted, the set of meanings peculiar to city‟s culture is derived and reflected and also where communicational practices are realized. Place which is one of the most important products of culture has tıme, place and integral relations as well as concepts like culturel stock as being very valuable achievements for the individual and communıty, ideology as identity on the lead, hegemony, consumptıon culture, modernizatıon, globalization. Passages whıch are one of the first modern public architecture of the citie‟s versatile culturel wealth, are accompanied by practices like daily life‟s casual but meanıngful method, nostalgıa which gains meaning with the past, modernism and gentrificatıon. It will not be wrong to say that passages are attraction forces for a long period creatıng architectural places. Thus it is seen that, pasages as social urban places, carry significant potential which complicating urban life, affecting both social class diversity and daily practises in respect of ideology. However new comsumption areas based on new industrial production created by the effec of liberal economical policies which implemented globally after 1980, started to be more harmonious with the dynamics of indicated spiritual and practical compsumption culture. IV The passages in Kızılay, a district of Ankara, which has been a center of business and a living space, examined within the scope of the thesis. Both interviews and observations as the techniques of qualitative approach were used. In order to envisage the past and present images of the passages, the paasages are to be mapped. In parallel to this, through the interviews which have taken place in the passages such as, Kocabeyoğlu, Soysal, Ġzmir, Amerikan, MenekĢe, Moda ÇarĢısı, Alemdar, Efes, Sönmezer, Engürü, Ülkealan, Onur, these passages have been scrutinized not only as physical and geographical spaces but also as the imaginary realms of the memory with their life experiences.The main result of the thesis is that these passages, if they were let flow naturally, would be able to keep pace with the zeitgeist and be a part of lifeworld in the long run. The main motives behind this are that the passage as a space will be remembered and that they will be exiting within the timespace continuum hereafter.
  • Thumbnail Image
    Item
    Halkla ilişkiler eğitimi gören üniversite öğrencilerinin kadınların halkla ilişkiler alanında yönetici olmalarına ilişkin tutumları: Cinsiyet ve cinsiyet rolü yöneliminin etkileri
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014) Turan, Kübra; Demirtaş Madran, H. Andaç
    Halkla ilişkiler günümüzde kadınların yoğun olarak istihdam edildiği ve bu yoğunluğun her geçen gün artış gösterdiği bir alan haline gelmiştir. Halkla ilişkiler alanında kadın uzmanların giderek artan sayıları ve rolleri bu alanda çalışma yapanların ilgisini çekmekte; cinsiyet kaynaklı sorunları inceleyen makalelerde artış görülmektedir. Bu araştırmanın amacı, halkla ilişkiler eğitimi gören üniversite öğrencilerinin kadınların halkla ilişkiler alanında yönetici olmalarına ilişkin tutumlarını belirlemek ve bu tutumlar üzerinde cinsiyet ve cinsiyet rolü yöneliminin etkilerini ele almaktır. Araştırmanın örneklemini, halkla ilişkiler bölümlerinde okuyan 139’u kadın, 110’u erkek, toplam 249 üniversite öğrencisi oluşturmaktadır. Katılımcılar, Ankara’da halkla ilişkiler bölümü bulunan dört üniversiteden (Başkent Üniversitesi, Atılım Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Gazi Üniversitesi) olup, yaşları 18 ile 28 arasında değişmektedir. Araştırma kapsamında katılımcılara Kadın Yöneticilere Yönelik Tutumları Belirleme Ölçeği (Akçamete, 2004) ve Bem Cinsiyet Rolü Envanteri (Bem, 1974) uygulanmıştır. Araştırmada elde edilen sonuçlara göre kadın ve erkek katılımcıların kadın yöneticilere yönelik tutumları birbirinden farklıdır. Erkek katılımcıların kadınların halkla ilişkiler alanında yönetici olmalarına ilişkin tutumları, kadın katılımcıların tutumlarına göre daha olumsuzdur. Cinsiyet rolü yönelimine ilişkin elde edilen sonuçlara göre erkeklerin erkeksilik puanları ve kadınların kadınsılık puanları yüksek çıkmıştır. Ayrıca kadın androjenlerin sayısı erkek androjenlere göre daha fazladır. Katılımcıların yaşı ve kadın yöneticilere yönelik tutumları arasında anlamlı bir ilişki olmadığı sonucuna varılmıştır. Eğitim görülen okula yönelik elde edilen veriler sonucunda devlet üniversitelerinde eğitim gören öğrencilerin, kadınların halkla ilişkiler alanında yönetici olmalarına ilişkin tutumlarının, vakıf üniversitelerinde eğitim gören öğrencilerin tutumlarına göre daha olumsuz olduğu saptanmıştır. In recent years public relations has become a field that women are intensely employed and the number is increasing day by day. The increasing number of woman practitioners and their roles in public relations has arouse interest on researchers who study the field and the number of the articles that researching gender related problems has risen. The aim of the present study is to determine the public relations students’ attitudes towards woman managers in public relations. The study also examines the impact of gender and gender role orientation on the attitudes of the students. Study sample consisted of 249 public relations students (139 female, 110 male). The participants are majoring in the public relations departments of 4 universities (Başkent University, Atılım University , Ankara University, Gazi University) in Ankara, whose ages are varied between 18-28. Data were collected via Determination Scale for Attitudes Toward Woman Managers (Akçamete, 2004) and Bem Sex Role Inventory (Bem, 1974). Findings indicated that male and female participants have different attitudes towards woman managers. Male participants exhibited more negative attitudes towards woman managers than female participants did. Gender role orientation findings shows that male participants’ scores were high in masculinity and female participants’ scores were high in feminity. In addition, the number of androgynous women were higher than androgynous men. Analysis indicated that there is no significant correlation between age and attitudes towards woman managers. The study indicated that students from the state universities exhibited more negative attitudes towards woman managers than the students from private universities did.