Başkent Üniversitesi Yayınları

Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11727/13092

Browse

Search Results

Now showing 1 - 5 of 5
  • Item
    Kadınlarda Beden Kütle İndeksi, Depresyon, Yeme Davranışı ve Uyku Kalitesi İlişkisinin Belirlenmesi
    (Başkent Üniversitesi, 2022-12-30) Tatlı,Çilenay; Köseler Beyaz,Esra
    Amaç: Bu çalışma kadın bireylerde beden kütle indeksi, depresyon, yeme davranışı ve uyku kalitesi arasındaki ilişkinin belirlenmesi amacıyla yürütülmüştür. Gereç ve Yöntem: Bu araştırma, Ocak 2022 – Mart 2022 tarihleri arasında çalışmaya katılmaya gönüllü 22-64 yaş arası 430 yetişkin kadın birey ile çevrimiçi anket yöntemi kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın anket formu, sosyodemografik bilgiler, fiziksel aktivite alışkanlıkları, sağlık durumu ve beslenme alışkanlıklarına ilişkin sorular içeren bir form, Hollanda Yeme Davranış Anketi (DEBQ), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ve Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) ’nden oluşmaktadır. Bulgular: Bireylerin %5,6’sı zayıf, %55,3’ü normal, %25,3’ü hafif şişman %9,5’i I. derece obez ve %4,2’si II. derece obez sınıfındadır. Farklı BKİ grubundaki bireylerin DEBQ toplam, duygusal ve dışsal yeme puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmiştir (p<0.05). Bireylerin BDÖ puan ortalaması 12,5±8,58 ve PUKİ toplam puan ortalaması ise 6,5±3,54’tür. Farklı BKİ grubundaki bireylerin BDÖ ve PUKİ toplam puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05). Bireylerin BDÖ puanları ile PUKİ toplam puanı arasında pozitif yönlü ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki görülmüştür (p<0.05). Bireylerin DEBQ’dan aldıkları toplam puanlarla PUKİ’den aldıkları toplam puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamıştır (p>0.05). Bireylerin BDÖ puanları ile DEBQ toplam puanı, duygusal ve kısıtlayıcı yeme puanları arasında pozitif yönde anlamlı ilişkiler bulunmaktadır (p<0.05). Bireylerin BKİ değerleri ile DEBQ toplam puanı, duygusal ve dışsal yeme puanı, BDÖ puanı ve uyku bozukluğu alt ölçeği puanı arasında pozitif; gündüz işlev bozukluğu alt ölçeği puanı ile negatif yönde anlamlı ilişkiler bulunmaktadır (p<0.05). Sonuç: Beden kütle indeksi, yeme davranışı, depresyon durumu ve uyku kalitesi gibi faktörlerin birbirleri ile ilişkilerini inceleyen bu çalışma; bireylerin depresyon durumu ile beden kütle indeksi, yeme davranışı ve uyku kalitesinin ilişkili olduğu sonucunu ortaya koymuştur. Bu bilgiler, bireylerin psikolojik süreçlerindeki değişimlerin obezite ile ilişkili diğer sağlık değişkenlerini de etkilediğini göstermektedir.
  • Item
    Bariatrik Cerrahide Tıbbi Beslenme Tedavisi
    (Başkent Üniversitesi, 2020-04-30) Çıtar Dazıroğlu, Merve Esra; Köseler Beyaz,Esra
    Bariatrik cerrahi, obezite tedavisi için geliştirilen bir tedavi yöntemidir. Bariatrik cerrahinin ağırlık kaybında cerrahi olmayan müdahalelerden üstün olduğu gösterildiği için şişmanlığı hedef alan cerrahi müdahalelerde bir artış görülmekte ve yaşam tarzı değişikliği ile vücut ağırlığı kaybının yetersiz olduğu durumlarda obezite ve buna eşlik eden komorbidite durumlarında günümüzde çoğunlukla bariatrik cerrahi yöntemi tercih edilmektedir. Bununla birlikte, çok çeşitli komplikasyon riskleri bulunan bariatrik cerrahinin uygulanması, hastanın yaşayacağı avantaj ve dezavantajlara bağlı olarak multidisipliner bir ekip tarafından kararlaştırılmalıdır. Mevcut bir operasyon durumunda ise karşılaşılabilecek komplikasyonların minimize edilmesi ve vücut ağırlığı kaybının korunabilmesi için tıbbi beslenme tedavisinin planlanması konusunda büyük bir titizlik gösterilmelidir. Bireysel olarak planlanacak diyet tedavisinde hastaların operasyon sonrası hem ihtiyaçları karşılanmalı hem de tolerasyonlarına göre uygun diyetin uygulanması sağlanmalıdır.
  • Item
    Zerdeçalın Kronik Hastalıklarla İlişkisi
    (Başkent Üniversitesi, 2017-12-31) Karaman,Berrin Esra; Köseler Beyaz,Esra
    Hint tıbbı olan Ayurveda’nın temel bitkisi zerdeçaldır ve zencefil ile aynı aileye mensuptur. Zerdeçala karakteristik sarı rengini veren kurkumin; hintsafranı veya zerdeçal olarak bilinen Curcuma longa isimli bitkinin köklerinden elde edilir. Bitki kökleri öğütülür ve ardından özütü çıkarılarak saflaştırılmak suretiyle saf kurkumin özütü elde edilir. Yüzyıllardır Hindistan'da kullanılmış bir bitkidir ve bilinen hiçbir yan etkisi yoktur. Son yıllarda, çok büyük bir ilgiyle herhangi bir yan etki olmaksızın çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılması nedeniyle kurkumin üzerinde yoğunlaşılmıştır. Her geçen gün araştırmacılar kurkuminin insan sağlığı üzerindeki genel koruyucu ve tedavi edici yönünü ortaya çıkarmaktadır, dolayısıyla zerdeçalın etkileri hakkında yayınlanmış binlerce çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmalarda, zerdeçalın kuvvetli antioksidan ve anti-inflamatur (iltihap giderici) etkisi olduğu gösterilmiştir. Fakat zerdeçalın bu etkisi için günlük zamanlarda aynı terapötik etkiyi sağlayacak dozlarının kullanımı sağlanmalıdır. Bir kerede yüksek dozun kullanılması tavsiye edilmez. Zerdeçal genel olarak sağlıklı bireylerde fazla tüketilmediği sürece güvenilir bir besindir ve herhangi bir yan etkisi yoktur.
  • Item
    Migren ve Beslenme
    (Başkent Üniversitesi, 2017-12-31) Köseler Beyaz,Esra
    Migren, çoğunlukla otonom sinir sisteminde görülen birkaç belirtiyle bağlantılı olan tekrarlayıcı orta şiddette ve şiddetli baş ağrısı ile karakterize kronik bir rahatsızlıktır. Normalde baş ağrısı doğası gereği unilateral ve atımlıdır ve 2 ila 72 saat sürer. İlişkili belirtiler arasında bulantı, kusma, fotofobi, fonofobi, bulunabilir ve ağrı genellikle fiziksel aktivite ile şiddetlenir. Migren baş ağrısı çeken kişilerin neredeyse üçte biri, yakın bir zamanda baş ağrısının meydana geleceğinin sinyalini veren geçici duyusal, motor bozukluk, görme ya da konuşma kabiliyeti bozukluğu olan bir aura hisseder. Migrenin çevresel ve kalıtımsal faktörlerin bir karışımına bağlı olduğu düşünülmektedir. Vakaların yaklaşık üçte ikisi aile içinde görülür. Değişen hormon düzeyleri de rol oynayabilir. Migren eğilimi genellikle gebelik esnasında azalır. Migrenin gerçek mekanizması bilinmemektedir. Bununla birlikte, nörovasküler bir bozukluk olduğu düşünülmektedir. Başlıca teori, serebral korteksin uyarılabilirliğinin artması ve beyin sapındaki trigeminal çekirdekte bulunan ağrı nöronlarının anormal bir şekilde kontrol edilmesiyle ilişkilidir. Bazı yiyecek ve içecekler migreni tetikleyebilmektedir. Ancak migren ile ilişkili diyetsel müdahalelerin etkisini ortaya koyan mekanizmalar net değildir ve bu konu ile ilgili yapılan çalışma sayısı sınırlıdır.
  • Item
    Polikistik Over Sendromunda D Vitamininin Rolü
    (Başkent Üniversitesi, 2017-08-30) Baysal ,Işınsu; Köseler Beyaz,Esra
    Polikistik over sendromu (PKOS), üreme çağındaki kadınların % 5-21' ini etkileyen en yaygın endokrin bozukluk olarak bilinmektedir. PKOS; adet düzensizliği, anovulatuar infertilite, hirsutizm, hiperandrojenemi, dislipidemi ve insülin direnci gibi metabolik bulgularla ve morfolojik olarak genişlemiş kistik overler ile karakterize heterojen bir hastalık olarak tanımlanabilir. Kalıtım, obezite, diyabet PKOS için başlıca risk faktörlerini oluşturmaktadır. Bunun yanında D vitamini eksikliği de, PKOS gelişiminde önemli rol oynamaktadır. PKOS’lu kadınların % 67-85’inin serum 25(OH)D düzeyi 20 ng/ml’nin altındadır. D vitamini eksikliği PKOS semptomlarını şiddetlendirebilir; çalışmalar düşük 25(OH)D düzeyinin insülin direnci, menstrual düzensizlikler, düşük gebelik başarısı, hirsutizm, hiperandrojenizm, obezite ile ilişkili olduğunu göstermektedir. D vitamininin biyolojik olarak aktif formu olan 1,25(OH)2D insülin direncine aracılık edebilen proinflamatuar sitokinlerin salınımını baskılayarak insülin sentezini artırabilmektedir. PKOS’da insülin direnci ve hiperinsülinemi overde androjen sentezini arttırmakta ve seks hormon bağlayıcı globulin (SHBG) düzeyini azaltmaktadır. Obezite ise, D vitamininin biyoyararlanımını azalmakta ve hiperandrojenizm, hirsutizm, infertilite gibi bazı PKOS bulgularının görülme riskini arttırmaktadır. Normal vücut ağırlığına sahip olan kadınlarda PKOS belirtilerinin %30-40’ı önlenebilir durumdadır. Bunun yanında, düşük 25(OH)D düzeyi ovulasyon ve menstruasyon düzensizlikleri ile ilişkilendirilmiştir, bu durum PKOS'da azalmış fertilite patogenezinde D vitamininin rolünü göstermektedir. Sınırlı sayıda da olsa D vitamini takviyesinin PKOS üzerinde yararlı olabileceğini gösteren çalışmalar mevcuttur, ancak daha fazla randomize kontrollü çalışmalara ihtiyaç vardır.