Enstitüler / Institutes

Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11727/1390

Browse

Search Results

Now showing 1 - 3 of 3
  • Item
    Hemodiyaliz hastalarında kırılganlık ile beslenme durumu inflamasyon ve yaşam kalitesi arasındaki ilişki
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Bilgiç, Bengü Dilşad; Kızıltan, Gül
    Bu çalışma, hemodiyaliz tedavisi alan hastalarda kırılganlığı, inflamasyonu, yaşam kalitesini ve beslenme durumunu saptamak ve kırılganlığın diğer faktörler ile arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yürütülmüştür. Çalışma, Nisan 2021-Haziran 2021 tarihleri arasında T.C. Sağlık Bakanlığı Çorum İl Sağlık Müdürlüğü‘ne bağlı hemodiyaliz merkezlerinde 20 yaş üzeri, daha önce böbrek transplantasyonu geçirmemiş, çalışmaya katılmaya gönüllü olan 61‘i kadın, 78‘i erkek toplam 139 hemodiyaliz hastası üzerinde yürütülmüştür. Hastaların demografik bilgilerini, genel alışkanlıklarını, beslenme alışkanlıklarını, komorbid hastalıklarını, aile ve bakım durumlarını, hemodiyaliz tedavisi ile ilgili bilgilerini içeren sorulardan oluşan anket formu, araştırmacı tarafından yüz yüze görüşme yöntemi ile uygulanmıştır. Hastaların antropometrik ölçümleri araştırmacı tarafından ölçülerek kaydedilmiş ve biyokimyasal bulgular hasta dosyalarından alınmıştır. Hastaların kırılganlık durumları Edmonton Kırılganlık Ölçeği, beslenme durumları Yedi Puanlı Subjektif Global Değerlendirme (SGD-7P), malnütrisyon-inflamasyon durumları Malnütrisyon inflamasyon Skoru (MIS) ve C-Reaktif Protein, yaşam kalitesi düzeyi de Short Form-12 (SF-12) ile değerlendirilmiştir. Hastaların yaş ortalaması 61.6 ± 12.92 yıldır. Edmonton Kırılganlık Ölçeği sınıflamasına göre hastaların %32.4‘ü kırılgan değil, %19.4‘ü görünürde savunmasız ve %48.2‘si kırılgan olarak belirlenmiştir. Kadınların Edmonton Ölçek skoru ortalaması erkeklere göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek saptanmıştır (p<0.05). SGD-7P ölçeği sınıflamasına göre hastaların %48.2‘si hafif-orta malnütrisyonlu, %6.5‘i Ģiddetli malnütrisyonlu olarak bulunmuştur. Ortalama MIS skoru 9.2 ± 4.22, ortalama C-Reaktif protein (CRP) değeri 8.5 ± 13.36 mg/L bulunmuştur. Kırılganlık dağılımına göre, yaş, boy uzunluğu, serum kreatinin, serum albümin, total demir bağlama kapasitesi açısından istatistiksel olarak önemli farklar bulunmuştur (p<0.05). şiddetli kırılgan hastaların %57.1‘i hafif-orta malnütrisyonlu, %42.9‘u ağır malnütrisyonlu olarak değerlendirilmiştir. Hastalarda, kırılganlık düzeyi arttıkça yetersiz beslenen hastaların sıklığının da istatistiksel olarak arttığı görülmüştür (p<0.05) ve pozitif yönlü orta derecede istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki (r:0.428, p<0.05) saptanmıştır. Hastaların kırılganlık durum dağılımları ile yaşam kalitesi arasında negatif yönlü orta derecede istatistiksel olarak önemli bir ilişki bulunmuştur (r:-0.469, p<0.05). Sonuç olarak,hemodiyaliz hastaları kırılganlık, malnütrisyon, inflamasyon ve düşük yaşam kalitesi açısından risk altındadır. Tüm bu faktörlerin bu hastalarda rutin olarak taranması ve bu risk faktörlerine yönelik tedavilerin planlanması büyük önem taşımaktadır. This study was conducted to determine frailty, inflammation, quality of life and nutritional status in patients receiving hemodialysis treatment and to examine the relationship between frailty and other factors. This study was conducted between April-June 2021 in the hemodialysis centers affiliated to the Çorum Provincial Health Directorate of the Ministry of Health with 139 hemodialysis patients (61 women, 78 men) aged over 20 years who had not previously undergone kidney transplantation and volunteered to participate in the study. The questionnaire, consisting of questions including demographic information, general habits, nutritional habits, comorbid diseases, family and care status, and information about hemodialysis treatment, was administered to all patients by face-to-face interview method. The anthropometric measurements of the patients were measured and recorded by the researcher, and the biochemical findings were taken from the patient files. Frailty status were evaluated with the Edmonton Frailty Scale, nutritional status were evaluated with the Seven-Score Subjective Global Assessment (SGD-7P), malnutrition-inflammation status were evaluated with the Malnutrition Inflammation Score (MIS) and C-Reactive Protein (CRP), quality of life was evaluated with the Short Form-12 (SF-12). The mean age of the patients was 61.6 ± 12.92 years. According to Edmonton Frailty Scale classification 32.4% were non-frail, 19.4% were apparent vulnerable, 48.2% were severe frail. Women were found to be statistically significantly higher score than that of men (p<0.05). According to the SGD-7P scale classification, 48.2% of the patients were found to have mild to moderate malnutrition and 6.5% to have severe malnutrition. Mean MIS score was 9.2 ± 4.22, mean C-Reactive Protein (CRP) value was 8.5 ± 13.36 mg/L. Age, height, serum creatinine, serum albumin and total iron binding capacity were found to be statistically significant according to fraility groups (p<0.05). The 57.1% of severe frailty patients were determined as mild-moderate malnutrition and 42.9% of them were severely malnourished. It was observed that the frequency of malnourished patients increased statistically as frailty level increased (p<0.05) and a moderately statistically positive significant relationship (r:0.428, p<0.05) was found. A moderately statistically significant negative correlation was found between frailty distribution of patients and their quality of life (r:-0.469, p<0.05). In conclusion, hemodialysis patients are at risk for frailty, malnutrition, inflammation and poor quality of life. It is of great importance to routinely screen all these factors in these patients and to plan treatments for these risk factors.
  • Item
    İnfertilite tedavisi alan kadınların diyet inflamatuvar indeksi ile beslenme durumu ve embriyo kalitesi arasındaki ilişkinin incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Bişkin, Beyza Nur; Saka, Mendane
    Bu çalışma, infertilite tedavisi alan kadınların besin tüketimi ile belirlenen diyet inflamatuvar indeksi (Dİİ) ile bireylerin antropometrik ölçümleri, biyokimyasal bulguları, fiziksel aktivite düzeyleri ve beslenme alışkanlıklarının embriyo kalitesi ve gebelik sonucuyla ilişkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Çalışmaya Mayıs-Haziran 2019 tarihleri arasında Ankara’da bir üniversite hastanesine infertilite tedavisi için başvuran 25-35 yaş aralığında, kesin infertilite tanısı almış ve kronik hastalığı olmayan 69 kadın dahil edilmiştir. Bireylerden üç günlük besin tüketim kaydı alınarak günlük besin tüketim ortalamalarına göre diyet inflamatuvar indeksi hesaplanmıştır. Bireylerin diyet inflamatuvar indeksi skorları üç gruba (tertillere) ayrılarak değerlendirilip Dİİ skorları; Dİİ 0.632 1. tertil, Dİİ 0.633-2.293 aralığı 2. tertil ve Dİİ 2.294 3. tertil olarak oluşturulmuştur. Tertillerin sayısal değeri arttıkça diyetin inflamasyon yükü artmakta olup 1. tertil anti-inflamatuvar diyeti, 3. tertil ise pro-inflamatuvar diyeti temsil etmektedir. Çalışmaya katılan bireylerin diyet inflamatuvar indeksi skorlarının sınır aralığı -1.91 ile 5.04 arasındır. Diyet inflamatuvar indeksi ortalama 1.58±1.60 bulunmuştur. Biyokimyasal parametrelerden C-reaktif protein (CRP) düzeyi ile diyet inflamatuvar indeksi tertilleri arasında anlamlı bir fark bulunmazken (p>0.05), tertiller arasında folik asit düzeyinde önemli bir fark saptanmıştır (p<0.05). Antropometrik ölçüm değerleri ile Dİİ tertilleri arasında önemli bir farklılık bulunmamıştır (p>0.05). Diyet inflamatuvar indeksi skorları düşük olan gruptaki bireylerin diyetle alınan karbonhidrat, protein, doymuş yağ omega-3, omega-6 ve posa alımlarının daha pro-inflamatuvar diyete sahip olan bireylere göre anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Diyet inflamatuvar indeksi skorları düşük olan bireylerin yüksek olan bireylere göre A, C, E vitaminleri, riboflavin, B6, folik asit ile potasyum, demir alım ortalamaları daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Bireylerin günlük aldıkları karbonhidrat, yağ, protein alım düzeyleri ile toplanan yumurta sayısı ve oluşan embriyo sayısı arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır (p>0.05). Doymuş yağ asidi yüzdesi ile oluşan embriyo sayısı arasında negatif yönlü bir ilişki saptanmış ve istatiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Çinko alım düzeyinin embriyo transferi gerçekleşenlerde gerçekleşmeyenlere kıyasla daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Kafein tüketiminin bireylerden toplanan yumurta sayısı ile oluşan embriyo sayısı ve gebelik sonucu arasında negatif bir ilişki belirlenmiş ancak istatiksel olarak önemli bulunmamıştır (p>0.05). Diyetin pro-inflamatuvar özelliği arttıkça (Dİİ skorları arttıkça) bireylerden toplanan yumurta sayısının azaldığı bulunmuş ancak istatiksel olarak önemli bulunmamıştır (p>0.05). Bireylerin Dİİ tertilleri ile gebelik sonucu ve transfer durumu arasında önemli bir farklılık bulunmamıştır (p>0.05). Sonuç olarak, diyet inflamatuvar indeksinin infertil kadınlarda diyetin inflamatuvar yükünün belirlenmesinde kullanılabilir olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle, diyetin inflamatuvar yükünü azaltacak şekilde sağlıklı beslenmenin kadınlarda üreme fonksiyonlarını iyileştirebileceği ve gebelik şansını arttırabileceği düşünülmektedir. In this study, it was aimed to determine the relationship between dietary inflammatory index (DII) determined from the nutritional status of women treated for infertility, and the relationship between individuals' anthropometric, biochemical markers and physical activity levels and dietary habits with embryo quality and pregnancy outcome. The study included 69 female individuals aged 25-35 years, who were diagnosed with infertility, who applied to at a university hospital in Ankara for infertility treatment, between May and June 2019 and who did not have chronic disease. The consumption averages of the daily nutrient intake were calculated from the three-day food consumption records taken get from the individuals. Dietary inflammatory index were calculated based on the daily nutrient intake averages from the individuals’ three-day food consumption records. Dietary inflammatory index scores of individuals were divided into three groups (tertiles); DII scores 0.632 1. tertile, DII 0.633-2.293 2. tertile ve DII 2.294 3. tertile. As the numerical value of the tertiles increases, the inflammatory burden of the diet increases and the first tertile predicate a anti-inflammatory diet, and the third tertile predicate a pro-inflammatory diet. The average of DII was 1.58±1.60 in women. In addition, individuals' dietary inflammatory index limit range between -1.91 and 5.04. In this study, participants were categorized in three groups based on DII scores. Among the biochemical parameters, there was no significant difference between the dietary inflammatory index groups of the C-reactive protein (CRP) level (p>0.05), but there was a significant difference the folic acid values between DII groups (p<0.05). Antropometric measurements were not significantly different among dietary inflammatory index groups (p>0.05). Dietary carbohyrate, protein, saturated fat, omega-3, omega-6 and fiber intake of individuals with low DII scores were found to be significantly higher than more inflammatory diet groups (p<0.05). In addition, participants with low DII scores had high intake of average daily vitamins of A, C, E, B6, riboflavin, folic asid and minerals of iron, potassium than others DII groups (p<0.05). There was no significant correlation between macro-nutrient intake of individuals’ and number of oocytes retrieved and number of embryos that developed. A negative correlation was found between the percentage of saturated fatty acid and the number of embryos formed, and it was found statistically significant (p<0.05). There was found that intake of zinc was higher in women with a succesful transfer than whose transfer is unsuccessful (p<0.05). Caffeine consumption was found to adverse effect on the number of oocyte retrieved and number of embryos from individuals and pregnancy outcome (p>0.05). There was found that the number of oocyte from individuals decreased as the pro-inflammatory properties of diet increased (DII scores increased) (p>0.05). There was no significant difference between DII groups and individuals’ transfer status and pregnancy outcome (p>0.05). In conclusion, it was detected that DII was a feasible index used in determining inflammatory potential of diet in infertile women. For this reason, it is belived that infertile women consuming healthy diet to decrease in inflammatory potential of diet, and it can improve reproductive functions and increase the chance of pregnancy in women.
  • Item
    Romatoid artritli hastalarda diyetin enflamatuar indeksi ile bazı biyokimyasal parametreler ve hastalık bulguları arasındaki ilişkinin incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Sağun, Eylül; Saka, Mendane
    Bu çalışma, romatoid artrit tanısı almış hastaların diyet enflamatuar indeksi (DII) ile hastalık aktivitesi arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yürütülmüştür. Çalışma Şubat-Nisan 2021 tarihleri arasında Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi Romatoloji Polikliniğine kontrol amaçlı gelen, daha önce romatoid artrit tanısı almış 22-75 yaş arası 63 bireyle yürütülmüştür. Bireylerin sosyodemografik özellikleri ve hastalıkla ilgili genel bilgileri anket formu ile değerlendirilmiştir. Katılımcılardan antropometrik ölçümler, el kavrama gücü ve üç günlük besin tüketim kaydı alınmış; biyokimyasal parametreleri değerlendirilmiştir. Besin tüketim kayıtlarından diyetle günlük ortalama alınan besin ögesi miktarı belirlenerek DII hesaplanmıştır. Bireylerin DII skorları üç gruba (tertillere) ayrılarak değerlendirilmiştir. Buna göre 1. tertilde DII ≤-1.04; 2. tertilde DII -0.88 ile 0.72 arası ve 3. tertilde DII ≥ 0.97 olarak belirlenmiştir. Tertillerin sayısal değeri arttıkça diyetin enflamatuar yükü artmakta olup birinci tertil anti-enflamatuar diyeti; üçüncü tertil ise pro-enflamatuar diyeti temsil etmektedir. Bireylerin DII ortanca değeri -0.03 [2.8] bulunmuştur. Katılımcıların diyetlerinden hesaplanan en düşük DII skoru -4.21; en yüksek DII skoru 3.30’dur. Çalışmaya katılan bireylerin yaşı, beden kütle indeksi, bel çevresi, bel/kalça oranı, bel/boy oranı, triseps deri kıvrım kalınlığı, üst orta kol çevresi, el kavrama gücü değerleri ve sigara tüketim durumları ile DII tertilleri arasında istatistiksel olarak farklılık belirlenmemiştir (p>0.05). Katılımcıların romatoid artrite yönelik aldıkları ilaç tedavileri DII tertilleri arasında önemli bir farklılık göstermemektedir (p>0.05). Biyokimyasal parametrelerden plazma 25-OH Kolekalsiferol düzeyleri ile DII tertilleri arasında anlamlı farklılık saptanmıştır (p<0.05). Ayrıca, serum C-reaktif protein (CRP) düzeyleri ve total DII skoru arasında istatistiksel olarak anlamlı, pozitif yönde orta düzeyde bir ilişki olduğu görülmüştür (r=0.302; p<0.05). Diyet enflamatuar indeks skoru düşük olan grupta, diyetle alınan posa, çoklu doymamış yağ asitleri ile omega 3 yağ asitleri, DII skoru yüksek olan gruba göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p<0.05). Diyet enflamatuar indeks skoru düşük olan grubun yüksek olan gruba göre diyetle aldığı E vitamini, C vitamini, tiamin, niasin, B6 vitamini, folat, magnezyum ve demir miktarının daha yüksek olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). Bireylerin antropometrik ölçümleri ile hastalık aktivitesi arasında önemli bir ilişki tespit edilmemiş; (p>0.05) ancak el kavrama gücü ile hastalık aktivitesi arasında anlamlı, negatif yönde orta düzeyde bir ilişki bulunmuştur (r=-0.424; p<0.05). Diyet enflamatuar indeks tertillerine göre hastalık aktivite skorundaki farklılık önemli bulunmuştur (p<0.05). Diyet enflamatuar indeks skoru ile hastalık aktivitesi arasında istatistiksel olarak anlamlı, pozitif yönde orta düzeyde bir ilişki tespit edilmiştir (r=0.553; p<0.05). Sonuç olarak DII, romatoid artritli bireylerde diyetin enflamatuar yükünün belirlenmesinde kullanılabilir bir yöntemdir. Bu nedenle diyetin enflamatuar yükünün azaltılmasının romatoid artritli hastalarda düşük hastalık aktivitesinin korunmasına yardımcı olacağı düşünülmektedir. The purpose of this study was to investigate the relationship between dietary inflammatory index (DII) calculated from daily nutrient intake and rheumatoid arthritis disease activity. The study was conducted with 63 individuals aged 22-75 years, who were diagnosed with rheumatoid arthritis (RA) before and applied to Başkent University Ankara Hospital Rheumatology Outpatient Clinic between February and April 2021. Data were collected with a questionnaire to determine the sociodemographic characteristics and general information about the disease. Anthropometric measurements were taken from the participants and biochemical parameters were evaluated. Dietary inflammatory index was calculated based on the daily nutrient intakes from the individuals’ three-day food records. Dietary inflammatory index scores of individuals were divided into three groups (tertiles). Accordingly, DII scores were ≤-1.04 in the 1st tertile, -0.88 to 0.72 in the 2nd tertile and DII ≥ 0.97 in the 3rd tertile. An increase in the numerical value of tertiles means an increase in the inflammatory load of the diet. Therefore, the first tertile represents an anti-inflammatory diet, and the third tertile predicates a pro-inflammatory diet. The median DII score was -0.03 [2.8] and limit range is between -4.21 and 3.30. There was no significant differences between the age, body mass index, waist circumference, waist/hip ratio, waist/height ratio, triceps skinfold thickness, middle upper arm circumference, hand grip strength, smoking status and drug treatments of the patients across DII tertiles (p>0.05). A significant difference was found between serum 25-OH Cholecalciferol levels and DII tertiles (p<0.05). In addition, there was a statistically significant correlation between serum C-reactive protein (CRP) levels and total DII score (p<0.05). Individuals in the first tertile consume dietary fiber, polyunsaturated fatty acids and omega 3 fatty acids more than individuals in the third tertile (p<0.05). It was also determined that the group with low DII score had higher dietary intake of vitamin E, vitamin C, thiamine, niacin, vitamin B6, folate, magnesium and iron than the group with high DII score (p<0.05). No significant relationship was found between anthropometric measures and disease activity (p>0.05). However a significant correlation was found between hand grip strength and disease activity (p<0.05). Regarding DII score, there was a statistically significant difference between DII tertiles and DAS28 CRP (p<0.05). A statistically significant association was found between DII score and disease activity (p<0.05). In conclusion, it is thought that reducing the inflammatory load of the diet will contribute to maintaining low disease activity patients with rheumatoid arthritis.