Enstitüler / Institutes

Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11727/1390

Browse

Search Results

Now showing 1 - 10 of 21
  • Item
    Yetişkinlerde obezite farkındalık düzeyi ile sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Perktaş Eyüboğlu, Gözde; Kızıltan, Gül
    Bu çalışma, yetişkin bireylerde obezite farkındalık düzeyi ile sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının değerlendirilmesi amacı ile yapılmıştır. Çalışma, Nisan 2019 – Kasım 2019 tarihleri arasında özel bir Beslenme ve Diyet Danışmanlık Merkezine başvuran 19-64 yaş aralığında olan 177 (126 kadın, 51 erkek) yetişkin birey ile yürütülmüştür. Bu çalışmaya katılmayı kabul eden tüm bireylere çalışma başlangıcında sosyo-demografik özellikleri, antropometrik ölçümleri, iştah durumlarını ve obezite bilgi düzeyi vb. sorular içeren 20 soruluk bir anket formu uygulanmıştır. Ayrıca bireylerin obezite farkındalık düzeylerini değerlendirmek amacı ile Obezite Farkındalık Ölçeği (OFÖ) ve sağlığı geliştiren davranışları ölçmeye yönelik Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği (SYBDÖ) II uygulanmıştır. Çalışmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 38.1±12.44 yıl olarak belirlenmiştir. Çalışmaya katılan kadınlar ile erkeklerin beden kütle indeksi (BKİ) ortalamaları sırasıyla 23.39±4.01 kg/m² ve 26.71±3.46 kg/m² olarak saptanmıştır. Çalışmaya katılan bireylerin OFÖ toplam puanları ortalama 60.50±5.06, alınan en düşük puanın 39, en yüksek puanın ise 73 olduğu, alt ölçek gruplarından alınan ortalama puanları ise en yüksekten en düşüğe doğru sıralandığında; sıralamanın obezite farkındalığı (26.72±2.75), beslenme farkındalığı (19.08±2.17) ve fiziksel aktivite farkındalığı (14.70±1.68) şeklinde olduğu belirlenmiştir. SYBDÖ II toplam puanları ortalama 131.17±18.77, alınan en düşük puanın 65, en yüksek puanın ise 195 olduğu, alt ölçek gruplarından alınan ortalama puanların ise en yüksekten en düşüğe doğru; sıralamanın kendini gerçekleştirme (26.72±4.22), kişiler arası destek (26.23±1.14), beslenme (21.60±3.58), sağlık sorumluluğu (20.07±4.03), stres yönetimi (18.84±3.59) ve egzersiz (17.71±5.32) şeklinde olduğu görülmüştür. Yaş grupları, gelir düzeyi, sigara ve alkol kullanımı, eğitim düzeyi, BKİ değeri, bel çevresi, bel/boy oranı ile OFÖ alt boyut ve toplam puanları arasında istatistiksel açıdan önemli bir fark saptanmamıştır (p>0.05). Yaş grupları ile SYBDÖ II-Egzersiz , SYBDÖ II-Kişiler Arası Destek, SYBDÖ II- Stres Yönetimi alt grupları puanları ve SYBDÖ II- Toplam puanları arasındaki ilişki istatistiksel açıdan önemli bulunmuştur (p<0.05). Geliri giderinden fazla olan bireylerin SYBDÖ IIKendini Gerçekleştirme (p<0.01), SYBDÖ II- Kişiler Arası Destek (p<0.05) alt grupları ve SYBDÖ II- toplam puanları (p<0.05) geliri giderine eşit ve geliri giderinden az olan bireylerin puanlarından anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Sigara kullanma durumu ile SYBDÖ II alt boyut ve toplam puanları arasında istatistiksel açıdan önemli bir fark bulunmamıştır (p>0.05). Alkol kullanımı ile SYBDÖ II-Egzersiz puanları ve SYBDÖ IIToplam puanları arasında farklılık saptanmıştır (sırasıyla p<0.01, p<0.05). Sigara içen bireylerin günlük tükettikleri sigara sayısı ile SYBDÖ II-Sağlık Sorumluluğu puanları arasında negatif yönlü korelasyon bulunmuştur (r:-0.397, p<0.01). Günlük tüketilen sigara sayısı arttıkça SYBDÖ II-Sağlık Sorumluluğu puanlarının azaldığı gözlemlenmiştir. BKİ grupları arasında BKİ düzeyi 18.5-24.9 kg/m² olanların SYBDÖ II-Egzersiz ve SYBDÖ IIBeslenme alt grup puanları BKİ düzeyi ≥ 30 olanlara göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (sırasıyla p<0.05, p<0.05). Çalışmaya katılan bireylerin bel çevresi değerleri ile SYBDÖ II-Egzersiz puanları arasında negatif yönlü ilişki bulunmuştur (r:-0.164, p<0.05). Bireylerin bel çevresi değeri arttıkça SYBDÖ II-Egzersiz puanlarının düştüğü gözlemlenmiştir. Sonuç olarak, obezite farkındalığının bireylerin sosyo-demografik özellikleri, antropometrik ölçümleri ve yaşam biçimi davranışları ile anlamlı bir ilişkisi saptanmamıştır. Ancak sağlıklı yaşam biçimi davranışları ile bireylerin sosyo-demografik özellikleri, antropometrik ölçümleri ve yaşam biçimi davranışları arasında anlamlı bir ilişki gözlemlenmiştir. Bireylerin sağlığı için obezitenin beslenme tedavisinde multidisipliner bir yaklaşım izlenerek obezite farkındalığı arttırılmalıdır. Sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının önemi vurgulanarak, bireyler bu konuda bilinçlendirilmeli; uygulanabilir ve sürdürülebilir olması sağlanmalıdır. This study was conducted with the aim of evaluating obesity awareness level and healthy lifestyle behaviors in adult individuals. The study was conducted with 177 (126 woman, 51 man) adult individuals aged 19-64 who applied to a private Nutrition and Diet Counseling Center between April 2019 and November 2019. All individuals who agreed to participate in this study were informed about their socio-demographic characteristics, anthropometric measurements, appetite status, and obesity knowledge level, etc., at the beginning of the study. A questionnaire consisting of 20 questions was applied. In addition, the Obesity Awareness Scale was used to evaluate the obesity awareness levels of individuals and the Healthy Lifestyle Behaviors Scale (HLBS) II was applied to measure health-promoting behaviors. The mean age of the individuals participating in the study was determined as 38.1±12.44 years. The mean body mass index (BMI) of women and men participating in the study were 23.39±4.01 and 26.71±3.46, respectively. The mean body weight of the individuals was 70.1±14.89, and the mean body mass index was 24.3±4.13 kg/m². The mean total score of the individuals participating in the study was 60.50±5.06, the lowest score was 39, and the highest score was 73. The ranking was determined as obesity awareness (26.72±2.75), nutrition awareness (19.08±2.17) and physical activity awareness (14.70±1.68). The mean HLBS II total scores were 131.17±18.77, the lowest score was 65, and the highest score was 195. The ranking was found to be self-actualization (26.72±4.22), interpersonal support (26.23±1.14), nutrition (21.60±3.58), health responsibility (20.07±4.03), stress management (18.84±3.59) and exercise (17.71±5.32). No statistically significant difference was found between age groups, income level, smoking and alcohol use, education level, BMI value, waist circumference, waist/height ratio, and SPI sub-dimension and total scores (p>0.05). The relationship between age groups and HLBS II-Exercise, HLBS II-Interpersonal Support, HLBS II-Stress Management subgroup scores and HLBS II-Total scores was statistically significant (p<0.05). The HLBS II-Self-Realization (p<0.01), HLBS II- Interpersonal Support (p<0.05) subgroups and HLBS II- total scores (p<0.05) of the individuals whose income is more than their expenses are the scores of the individuals whose income is equal to their expenses and whose income is less than their expenses. was found to be significantly higher. There was no statistically significant difference between smoking status and HLBS II sub-dimension and total scores (p>0.05). A difference was found between alcohol use and HLBS II-Exercise scores and HLBS II-Total scores (p<0.01, p<0.05, respectively). A negative correlation was found between the number of cigarettes consumed per day by smokers and their HLBS II-Health Responsibility scores (r:-0.397,p<0.01). It was observed that as the number of cigarettes consumed per day increased, the HLBS II-Health Responsibility scores decreased. Among the BMI groups, the HLBS II-Exercise and HLBS II-Nutrition subgroup scores of those with a BMI level of 18.5-24.9 were found to be significantly higher than those with a BMI level of ≥30 (p<0.05, p<0.05, respectively). A negative correlation was found between the waist circumference values of the individuals participating in the study and their HLBS II-Exercise scores (r:-0.164, p<0.05). It was observed that as the waist circumference of the individuals increased, their HLBS IIExercise scores decreased. As a result, no significant relationship was found between obesity awareness and socio-demographic characteristics, anthropometric measurements and lifestyle behaviors of individuals. However, a significant relationship was observed between healthy lifestyle behaviors and individuals' socio-demographic characteristics, anthropometric measurements and lifestyle behaviors. For the health of individuals, obesity awareness should be increased by following a multidisciplinary approach in the nutritional treatment of obesity. By emphasizing the importance of healthy lifestyle behaviors, individuals should be made aware of this issue; must be feasible and sustainable.
  • Item
    Obez olan ve olmayan yetişkin bireylerde sezgisel yeme davranışının hedonik açlık ve aşırı besin isteği ile ilişkisinin belirlenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Karakaş, Hatice Müge; Saka, Mendane
    Bu çalışma obez olan ve olmayan yetişkin bireylerde sezgisel yeme davranışının hedonik açlık ve aşırı besin isteği ile ilişkisinin belirlenmesi amacıyla planlanmıştır. Çalışma, Yalova‟nın Armutlu ilçesinde yaşayan 18-65 yaş arası gönüllü 211 kadın ve 111 erkek birey olmak üzere 322 yetişkin birey üzerinde yapılmıştır. Çalışmanın anketi 3 aşamadan oluşmaktadır. İlk aşamada, çalışmaya katılan bireylerin demografik özellikleri, genel sağlık bilgileri, beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite düzeylerini saptamak amacıyla anket formu, ikinci aşamada sezgisel yeme durumlarını belirlemek amacıyla Sezgisel Yeme Ölçeği (SYÖ-2), hedonik açlık durumlarını belirleyebilmek amacıyla Besin Gücü Ölçeği (BGÖ) ve bireylerin hedonik açlık durumlarını etkileyebileceği için Aşırı Besin İsteği Ölçeği (ABİS) uygulanmıştır. Çalışmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 37.8±12.0 yıl; kadınların %20.4‟ü hafif şişman, %14.2‟si obez, erkeklerin %45.0‟ı hafif şişman, %14.4‟ü obezdir. Çalışmaya katılan tüm bireylerin %43.2‟si obez, %56.8‟i obez değildir. Bireylerin SYÖ toplam puan, 4. alt faktörü olan vücut-besin seçimi uyumu ile beden kütle indeksi arasında negatif korelasyon saptanmış ve bu ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p>0.05). Bu da BKİ arttıkça, sezgisel yeme puanlarında bir azalma olduğunu göstermektedir. Zayıflama diyeti yapan bireylerin yapmayan bireylere göre SYÖ toplam puanı ve 3 alt faktör puanı, yapmayan bireylere göre daha düşük olduğu saptanmıştır (p<0.05). Hedonik açlık puanları açısından cinsiyetler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0.05). Hedonik açlık BKİ gruplarına göre farklılık göstermektedir. Obez bireylerin normal ağırlıktaki bireylere göre BGÖ puanının daha yüksek olduğu görülmektedir (p<0.01). Yaş arttıkça hedonik açlığın azaldığı saptanmıştır (p<0.05). Aşırı besin isteği toplam puanı açısından cinsiyetler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0.05). ABİS ölçeği toplam ve alt faktör puan ortalamalarının hedonik açlığı olan bireylerde, olmayanlara göre daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Toplam ABİS ve alt faktör puanları yaş grupları arasında farklılık göstermektedir. 54-65 yaş arasındaki bireylerin puanları diğer yaş grubundakilere göre anlamlı düzeyde daha düşük bulunmuştur (p<0.05). Bireylerin ABİS alt faktörlerinden faktör 1, faktör 4 ve faktör 9 ile bel çevresi arasında pozitif korelasyon saptanmış ve bu ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p>0.05). Bireylerin SYÖ toplam puanı ile besin gücü ölçeği toplam puanı ve alt faktörlerinden faktör 1, faktör 2 arasında negatif ve istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon gözlenmiştir (p>0.05). Toplam ABİS puanı ile toplam SYÖ puanı ve alt faktörlerinden faktör 1, faktör 2 ve faktör 4 arasında negatif ve istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon gözlenmiştir (p<0.05). Toplam ABİS puanı ile toplam BGÖ puanı ve tüm alt faktörleri arasında pozitif ilişki ve istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon saptanmıştır (p>0.05). Sonuç olarak, hedonik açlığa sahip olan bireylerde aşırı besin isteği davranışının da bulunduğu, hedonik açlık ve aşırı besin isteği ölçek puanları arttıkça sezgisel yeme puanlarının azaldığı ve bu ölçeklerin birbiri ile ilişkili olduğu gözlemlenmiştir. This study was planned to determine the relationship between intuitive eating behavior and hedonic hunger and food cravings in obese and non-obese adults. The study was conducted on 322 adult individuals, 211 female and 111 male volunteers aged 18-65 years, living in Yalova‟s Armutlu district. The survey of the study consists of 3 stages. In the first stage, the questionnaire form to determine the demographic characteristics, general health information, nutritional habits, and physical activity levels of the individuals participating in the study, the Intuitive Eating Scale (IES-2) to determine the intuitive eating states, Power of Food Scale (PFS) to identify hedonic hunger states, and Food Craving Questionnaire (FCQ) was applied because it may affect the hedonic hunger status of individuals.The mean age of the individuals participating in the study was 37.8±12.0 years; 20.4% of women are overweight, 14.2% are obese, 45% of men are overweight, 14.4% are obese. 43.2% of all individuals participating in the study are obese and 56.8% are not obese. There was a negative correlation between the IES total score, the 4th sub-factor, body-food selection fit, and body mass index, and this relationship was statistically significant (p> 0.05). This shows that as BMI increases, there is a decrease in intuitive eating scores. It was found that individuals who underwent a weight loss diet had a lower IES total score and 3 sub-factors scores than those who did not (p<0.05). No statistically significant difference was found between the genders in terms of hedonic hunger scores (p>0.05). Hedonic hunger differs according to BMI groups. It is seen that obese individuals have higher hedonic hunger score than normal weight individuals (p<0.01). Hedonic hunger was found to decrease with age (p<0.05). No statistically significant difference was found between genders in terms of excessive food desire total scores (p>0.05). The mean and lower factor mean scores of the FCQ scale were higher in individuals with hedonic hunger than those without (p <0.05). FCQ scale total and sub-factor scores differ between age groups. The scores of individuals between the ages of 54-65 were found to be significantly lower than those in the other age group (p<0.05). A positive correlation was found between FCQ Scale‟s sub-factor 1, sub-factor 4 and sub-factor 9 and waist circumference of the individuals, and this relationship was found to be statistically significant (p>0.05). A negative and statistically significant correlation was observed between the total score of the IES and the total score of the food power scale and its sub-factors, factor 1, factor 2 of the individuals (p>0.05). A negative and statistically significant correlation was observed between FCQ total score and intuitive eating total score and its sub-factors, factor 1, factor 2 and factor 4 (p<0.05). A positive correlation and statistically significant correlation was found between the total score of the food craving scale and the total score of the power of food scale and all its sub-factors (p>0.05). As a result, it was observed that individuals with hedonic hunger also had food cravings behavior, as hedonic hunger and food cravings increased, intuitive eating scores decreased and these scales were related.
  • Item
    Bariatrik cerrahi planlanan hastaların yeme bağımlılığı, depresyon ve beslenme durumunun değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Akdemir, İdil; Köseler Beyaz, Esra
    Obezite tüm dünyada yaygın olarak görülen ve halk sağlığını küresel olarak tehdit eden kronik bir hastalıktır. Obezite, depresyon, tip 2 diyabet, kardiyovasküler hastalık, bazı kanser türleri gibi kronik hastalık riskini ve mortaliteyi büyük ölçüde arttırmaktadır. Obeziteyi tedavi etmek için seçenekler arasında diyet değişiklikleri ve egzersiz gibi yaşam tarzı değişikliklerinin yanı sıra vücut ağırlığı kaybı sağlayan ilaçlar sayılabilir. Son zamanlarda, obezite tedavisinde cerrahi müdahale seçenekleri daha yaygın hale gelmiştir. Bu araştırma; bariatrik cerrahi planlanan hastalarda yeme bağımlılığı, depresyon ve beslenme durumunun değerlendirilmesi amacıyla planlanıp yürütülmüştür. Çalışmaya, özel bir hekim muayenehanesine bariatrik cerrahi için başvurmuş, hekim tarafından genel sağlık muayenesi yapılmış, çalışmaya katılmayı gönüllü olarak kabul eden, Ankara’da yaşayan 127 yetişkin birey katılmıştır. Bireylere, demografik özellikleri, sağlık durumları ve beslenme alışkanlıkları ile ilgili sorular içeren anket formu yüz yüze görüşme yöntemi ile uygulanmıştır. Bireylerin beslenme durumunun saptanması için üç günlük besin tüketim kaydı alınmıştır. Bireylerin antropometrik ölçümleri yapılıp bazal metabolizma hızı, bel/boy ve bel/kalça oranı hesaplanmıştır. Bireylerin, yeme bağımlılığı Yale Yeme Bağımlılığı Ölçeği ve depresyon durumları ise Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ile değerlendirilmiştir. Bireylerin 49’u erkek (% 38.6) ve 78’i kadın (% 61.4), yaş ortalaması 38.7±11.24 yıldır. Kadınların %96.2'sı, erkeklerin ise %93.0’ı daha önce diyet yapmıştır. Kadınların %53.8'inin, erkeklerin ise %20.4'ünün öğün atladıkları belirlenmiştir. Bireylerin günlük diyetle aldıkları; enerji, karbonhidrat, protein, yağ ve kolesterol yüzdeleri “önerilen günlük alım miktarlarını” (Recommended Dietary Allowances-RDA) karşılamaktadır. RDA önerilerine göre, bireylerin günlük diyetle aldıkları potasyum minerali tüm bireylerde yetersiz, ayrıca E vitamini, pantotenik asit, kalsiyum ve demirin kadınlarda yetersiz olduğu saptanmıştır. BDÖ puan ortalaması erkeklerde 15.2±8.21, kadınlarda ise 16.8±7.30 olduğu saptanmıştır. Kadınlarda, minimal depresyon aralığında olan bireylerin BKİ ortalaması 41.0±7.38 kg/m2, hafif depresyon aralığında olan bireylerin BKİ ortalaması 39.9±4.16 kg/m2, orta depresyonu olanların BKİ ortalaması 42.9±7.27 kg/m2 ve şiddetli depresyon aralığında olan bireylerin BKİ ortalaması 46.7±1.35 kg/m2 olarak saptanmıştır ve kadınlarda depresyon şiddeti ile BKİ arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlıdır. Yeme bağımlılığı olan bireylerin bel çevresi ortalaması (129.8±14.20 cm), yeme bağımlılığı olmayan bireylerin ortalamasından (126.4±16.20 cm) istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Bireylerin BKİ değerleri ile karbonhidrat alım değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif yönde, protein yüzde değerleri arasında ise istatistiksel olarak anlamlı negatif yönde zayıf bir ilişki belirlenmiştir. Sonuç olarak, obezitenin önlenmesine katkı sağlayabilmek için yeme bağımlılığı, depresyon ve beslenme durumlarının daha fazla incelenmesi ve bu konularla ilgili daha fazla çalışma yapılması gerekmektedir. Obesity is a chronic disease that is common all over the world and threatens public health globally. It greatly increases the risk of chronic diseases such as depression, type 2 diabetes, cardiovascular disease, and some types of cancer, and mortality. Options for treating obesity include lifestyle changes such as dietary changes and exercise, as well as drugs that cause body weight loss. Recently, surgical intervention options have become more common in the treatment of obesity. This research; It was planned and conducted in order to evaluate food addiction, depression and nutritional status in patients scheduled for bariatric surgery. 127 adult individuals living in Ankara, who applied to a private doctor's office for bariatric surgery and had a general health examination by the physician, voluntarily accepted to participate in the study. A questionnaire form including questions about demographic characteristics, health conditions and nutritional habits was applied to the individuals by face to face interview method. Three-day food consumption records were taken to determine the nutritional status of individuals. Anthropometric measurements of the individuals were made and basal metabolic rate, waist / height and waist / hip ratio were calculated. Food addiction of the individuals was assessed using the Yale Food Addiction Scale. Depression status of individuals was evaluated with Beck Depression Scale (BDI). 49 of the individuals are male (38.6%) and 78 of them are female (61.4%), with an mean age of 38.7±11.24 years. 96.2% of women and 93.0% of men had a diet before. It was determined that 53.8% of women and 20.4% of men skipped meals. Energy, carbohydrate, protein, fat and cholestrol percentages as a result of the daily diet of the individuals meet the “Recommended Dietary Allowances” (RDA) recommendation. According to the RDA recommendations, it has been found that the potassium mineral that individuals take in their daily diet is insufficient in all individuals, and vitamin E, pantothenic acid, calcium and iron are insufficient in women. The mean BDI score was found to be 15.2 ± 8.21 in men and 16.8 ± 7.30 in women. In women, the average BMI of individuals in the range of minimal depression is 41.0 ± 7.38 kg/m2, the average BMI of individuals in the range of mild depression is 39.9 ± 4.16 kg/m2, for those with moderate depression the BMI average is 42.9 ± 7.27 kg/m2 and the average BMI of individuals in the range of severe depression is 46.7. The relationship between depression severity and BMI in women is found to be ± 1.35 kg/m2 which is statistically significant. The average waist circumference of individuals with food addiction (129.8 ± 14.20 cm) was found to be statistically significantly higher than the average of individuals without food addiction (126.4 ± 16.20 cm). A statistically significant positive correlation was found between BMI values and carbohydrate percentage values of individuals, and a statistically significant negative weak relationship was found between protein percentage values. In conclusion, in order to contribute to the prevention of obesity, food addiction, depression and nutritional states need to be examined more and done more studies on these issues.
  • Item
    Diyafragmatik mobilizasyon tekniklerinin, obez bireylerde, solunum fonksiyonları, yorgunluk, uyku kalitesi ve anksiyete, depresyon üzerine etkileri
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Solmaz, Ali; Durutürk, Neslihan
    Obez bireylerde gelişen solunum problemlerine yönelik uygulanan mobilizasyon yöntemlerinin etkileri bilinmemektedir. Bu çalışmada obez bireylerde diyafragmatik mobilizasyon tekniklerinin solunum fonksiyonları, yorgunluk, uyku kalitesi, anksiyete ve depresyon üzerine etkilerini araştırmak amaçlandı. Çalışmaya 18-65 yaş aralığında, vücut kütle indeksi (VKİ) 30 kg/m2 ve üzeri olan bireyler dahil edildi. Sosyodemografik bilgileri kaydedilerek, randomize diyafragmatik mobilizasyon grubu (n=20) ve kontrol grubu (n=20) olarak ikiye ayrıldı. Tedavi grubuna diyafragmatik mobilizasyon teknikleri (diyafragma translasyon tekniği, diyafragma germe tekniği, diyafragma sekiz tekniği), ortalama 15-20 dakika, haftada 2 seans, toplam 4 hafta uygulandı. Kontrol grubundaki obez bireylere ise herhangi bir müdahalede bulunulmadı. Her iki gruba çalışma öncesi ve sonrasında gerekli değerlendirmeler yapıldı. Bireylerin solunum fonksiyonları spirometre cihazı ile, solunum kas kuvveti solunum kas kuvveti ölçüm cihazı ile, istirahat metabolizma hızı indirekt kalorimetre cihazı ile, nefes darlığı Modifiye Medical Research Dispne Skalası, yorgunluk düzeyleri Yorgunluk Etki Ölçeği, uyku kaliteleri Pittsburg Uyku Kalitesi İndeksi, anksiyete ve depresyon Hastane Anksiyete Depresyon Ölçeği, yaşam kalitesi ise Kısa Form-36 (SF-36) anketi ile değerlendirildi. Çalışmamızda her iki grup fark değerlerinin karşılaştırmasında, spirometrik ölçümlerden FEF (%25-75), MVV (%), (L) parametrelerinde, solunum kas kuvvet ölçümü tüm parametrelerinde, yorgunluk, uyku kalitesi, depresyon, SF-36; fiziksel fonksiyon, enerji alt parametrelerinde istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p<0.05). Sonuç olarak, diyafragmatik mobilizasyon tekniklerinin obez bireylerin solunum fonksiyonları, uyku ve yaşam kalitesini geliştirebilecek, yorgunluk semptomunu azaltabilecek, güvenli ve uygulanabilir bir yaklaşım olduğu görüldü. İleriki çalışmalarda daha fazla olgu ile farklı hastalık gruplarında da bu etkilerin incelenmesi gerektiği düşünülmektedir. The effects of mobilization methods applied to respiratory problems in obese individuals are unknown. In this study, it was aimed to investigate the effects of diaphragmatic mobilization techniques on respiratory functions, fatigue, sleep quality, anxiety and depression in obese individuals. Individuals between the ages of 18-65 who have Body Mass Index (BMI) values above 30 kg/m2 were included in the study. The sociodemographic information was recorded, and random diaphragmatic mobilization group (n=20) and control group (n=20) were divided into two groups randomly. Diaphragmatic mobilization techniques (diaphragm translation technique, diaphragm stretching technique, diaphragm eight technique) were applied to the treatment group for an average of 15-20 minutes, 2 sessions per week, for a total of 4 weeks. No intervention was made to obese individuals in the control group. Necessary evaluations were made before and after the study in both groups. Respiratory functions of individuals with spirometer device, respiratory muscle strength with respiratory muscle strength measurement device, resting metabolic rate with indirect calorimeter device, dyspnea with Modified Medical Research Dyspnea Scale, fatigue levels were evaluated by Fatigue Impact Scale, sleep quality Pittsburg Sleep Quality Index, anxiety and depression Hospital Anxiety Depression Scale, quality of life was evaluated by the Short Form-36 (SF-36). In our study, in the comparison of the difference values of both groups, FEF (25-75%), MVV (%), (L) parameters, respiratory muscle strength measurement parameters, fatigue, sleep quality, depression, SF-36; There was a statistically significant difference in physical function and energy sub-parameters (p <0.05). In conclusion, diaphragmatic mobilization techniques were seen to be a safe and feasible approach that could improve respiratory functions, sleep and quality of life of obese individuals and reduce fatigue symptoms. It is thought that these effects should be examined in different disease groups with more cases in future studies.
  • Item
    Beden kütle indeksine göre normal ve obez bireylerin duygusal açlık durumlarının, umutsuzluk düzeylerinin ve besin tüketimlerinin değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Aslan, Belmen; Köseler Beyaz, Esra
    Bu çalışma beden kütle indeksine (BKI) göre obez veya normal olan bireylerde duygusal açlık durumları, umutsuzluk düzeyleri ve besin tüketimleri arasındaki ilişki, ilişki varsa bu ilişkinin beden kütle indeksine göre yönünü belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu çalışma Aralık 2019 – Şubat 2020 tarihleri arasında Ankara’da Belmen Aslan Beslenme ve Danışmanlık Merkezi’ne başvuran ve araştırmaya katılmaya gönüllü olan, 18-65 yaş aralığındaki BKI’ye göre normal veya obez olan 71 kadın 101 erkek olmak üzere toplam 200 yetişkin katılımcı ile yapılmıştır. Bireylere demografik özellikleri, antropometrik ölçümleri, fiziksel aktivite ve hastalık durumlarını sorgulayan anket formu yüz yüze görüşme ile uygulanmıştır. Hastaların beslenme durumları 3 günlük Besin Tüketim Kaydı ile, duygusal iştah durumları Duygusal İştah Anketi (DİA) ile, umutsuzluk düzeyleri ise Beck Umutsuzluk Ölçeği (BUÖ) ile değerlendirilmiştir. Bireylerin antropometrik ölçümleri alınmıştır. Çalışmaya katılan bireylerden kadınların BKI ortalaması 26.4 ± 5.55 kg/m2 iken erkeklerin ortalaması 29.6 ± 4.85 kg/m2’dir. Çalışmaya katılan bireylerin besin tüketimlerine bakıldığında erkek bireylerin kadınlara kıyasla günlük beslenmeleri ile toplamda aldıkları enerjinin daha fazla olduğu buna ilave olarak günlük beslenmelerinde aldıkları protein(g), karbonhidrat (g) ve yağın (g) da istatiksel olarak anlamlı düzeyde fazla olduğu görülmüştür (p<0.05). Erkeklerin kadınlara kıyasla günlük enerji alımlarının yağdan gelen yüzdesinin daha az olduğu istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulunmuştur (p<0.05). Bunun aksine günlük enerji alımlarının protein ve karbonhidrattan gelen yüzdesi için cinsiyetler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gözlemlenmemiştir (p>0.05). Çalışmaya katılan bireylerde cinsiyetler arasında duygusal iştah anketi olumlu ve olumsuz puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p>0,05). Kadınlarda obez bireylerde normal bireylere göre duygusal iştah olumlu ve olumsuz puanlarının daha yüksek olduğu ve bu farkın istatiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p<0.05). Erkek bireylerde ise beden kütle indeksi ve duygusal iştah anketi arasında anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05). Bireylerde besin tüketimi duygusal iştah anketi olumlu puanı arasındaki ilişki, BKİ, enerji (kkal), protein (g), yağ (g) ve posa alım değerleri ile pozitif yönde, zayıf derecede ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<0.05). Bireylerde karbonhidrat (%) alım değeri ile DİA olumsuz puanı arasında negatif yönde zayıf derecede istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<0.05) ancak tam tersi durum istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Bireylerde günlük diyetle alınan D vitamini, E vitamini, K vitamini, B1 vitamini, B2 vitamini, B12 vitamini, sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, demir, çinko, iyot alım değerleri ile DİA olumlu puanı arasında pozitif yönde, zayıf derecede ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<0.05). Bireylerin umutsuzluk puanları ve düzeylerinin, cinsiyet ve beden kütle indeksi ile istatiksel olarak anlamlı ilişkili olmadığı bulunmuştur (p>0.05). Ayrıca duygusal iştah durumu ve umutsuzluk düzeyleri arasında da anlamlı ilişki görülmemiştir (p>0.05). Bireylerin antropometrik ölçümleri, duygusal iştah durumları, umutsuzluk düzeyleri ve beslenme durumları ilişkisini anlamaya yönelik daha çok çalışma yapılmasına ihtiyaç vardır.
  • Thumbnail Image
    Item
    Yetişkin bireylerde dürtüselliğin kontrolsüz yeme davranışı ve obezite ile ilişkisi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Genç, Cansu; Köse, Beril
    Bu tanımlayıcı tipteki araştırma, obezitenin ve bir obezite risk faktörü olan kontrolsüz yeme davranışının bireylerdeki dürtüsellik varlığı ile ilişkili olup olmadığını araştırmak amacıyla yürütülmüştür. Çalışma Başkent Üniversitesi Bağlıca Kampüsünde yer alan, Tıp ve Diş Hekimliği Fakülteleri dışındaki tüm fakülte ve yüksekokullarda görev yapmakta olan 118 kadın, 82 erkek olmak üzere toplam 200 öğretim elemanın katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma verilerinin toplanması için 3 bölümden (Kişisel bilgiler ve antropometrik ölçüm, Barratt Dürtüsellik Ölçeği (BDÖ-11), Üç Faktörlü Yeme Anketi (TFEQ-R21) oluşan bir anket formu kullanılmıştır. Beden kütle indekslerine (BKİ) bakıldığında katılımcıların %4.5’i zayıf, %51.5’i normal, %33.0’ü hafif şişman ve %11.0’i obez bulunmuştur. BKİ’si 25 kg/m2 altı olan katılımcıların tüm dürtüsellik puan türleri (motor dürtüsellik, plan yapmama, dikkatte dürtüsellik, toplam dürtüsellik) diğer gruba (25kg/m2 ve üstü) göre anlamlı şekilde daha düşük bulunmuştur (p<0.05). BKİ, tüm BDÖ-11 alt ölçekleri ile anlamlı pozitif korelasyon göstermiştir (motor dürtüsellik r=0.258, p=0.000, plan yapmama r=0.286, p=0.000, dikkatte dütüsellik r=0.183, p=0.010, toplam dürtüsellik r=0.297, p=0.000). BKİ’si 25 kg/m2 altı olan katılımcıların kontrolsüz yeme ve duygusal yeme puan ortalamaları diğer gruba (25kg/m2 ve üstü) göre anlamlı şekilde daha düşük bulunmuştur (p<0.05). Bilişsel kısıtlama puan ortalaması ise 25 kg/m2 altı BKİ’ye sahip grupta daha yüksek bulunmuştur. Bu sonuç istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Dürtüsellik ve kontrolsüz yeme ilişkisi incelendiğinde; BDÖ- 11’in tüm alt ölçek puan türleri ( motor dürtüsellik r=0.426, plan yapmama r=0.366, dikkatte dürtüsellik r=0.38, toplam dürtüsellik r=0.427) kontrolsüz yeme ile anlamlı bir korelasyon göstermiştir. Sonuç olarak dürtüsellik obezite tedavisinde göz ardı edilmemesi gereken, obezite ve kontrolsüz yeme ile ilişkili bir durum olarak saptanmıştır. This descriptive study was conducted to investigate whether obesity and uncontrolled eating behavior, an obesity risk factor, were associated with the presence of impulsivity in individuals. The study was carried out with the participation of a total of 200 faculty members, 118 women and 82 men working in all faculties and schools except for the Faculties of Medicine and Dentistry, located on the Bağlıca Campus of Başkent University. A questionnaire form consisting of 3 sections (Personal Information and anthropometric measurement, Barratt Impulsivity Scale (BIS-11), Three Factor Eating Questionnaire (TFEQ-R21) was used to collect the research data. When body mass indexes (BMI) were examined, 4.5% of the participants were underweight, 51.5% were normal, 33.0% were overweight and 11.0% were obese. All impulsivity subscores (motor impulsivity, nonplanning, attention impulsivity, total impulsivity) of the participants whose BMI was below 25 kg / m2 were found to be significantly lower than the group with BMI 25kg / m2 and above. BMI showed a significant positive correlation with all BIS-11 subscales. The mean uncontrolled eating and emotional eating scores of the participants whose BMI was below 25 kg / m2 were significantly lower than the other group (25 kg / m2 and above) (p <0.05). The mean score of cognitive restraint was found to be higher in the group with BMI below 25 kg/m2. This result was not statistically significant (p> 0.05). When the relationship between impulsivity and uncontrolled eating was examined; All subscale scores of BIS-11 (motor impulsivity r = 0.426, non-planning r = 0.366, attention impulsivity r = 0.38, total impulsivity r = 0.427) showed a significant correlation with uncontrolled eating. In conclusion, impulsivity is a condition associated with obesity and uncontrolled eating which should not be ignored in the treatment of obesity.
  • Thumbnail Image
    Item
    Obez bireylerde damgalanma hissi ile yeme davranışları ve depresyon arasındaki ilişkinin incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Cihan, Gizem; Tayfur, Muhittin
    Bu çalışma obez bireylerde damgalanma hissi ile yeme davranışları ve depresyon arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada fazla kilolu ve obez bireyde algılanan ağırlık damgalaması ve içselleştirilmiş ağırlık önyargılarının depresyon, yeme davranışları ve benlik saygıları arasındaki ilişki sorgulanmıştır. Araştırma Şubat-Nisan 2018 yılında Ankara’da bulunan özel iki diyet danışma merkezine başvuran ve çalışmada yer almayı gönüllü olarak kabul eden 106 kadın, 39 erkek toplam 145 fazla kilolu ve obez birey ile gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından hazırlanan anket formu ile Damgalayıcı Durumlar Envanteri-Kısa (DDE-K), İçselleştirilmiş Kilo Önyargı Ölçeği (İKÖÖ), Hollanda Yeme Davranışı Anketi (DEBQ), CES-Depresyon Ölçeği (CES-D) ve Rosenberg Benlik Sayıgısı Envanteri (RBSE) kullanılmıştır. Çalışma kapsamında DDE-K envanterinin Türkçe geçerlik ve güvenirlik analizi yapılmış ve literatüre kazandırılmıştır. Damgalayıcı Durumlar Envanteri-Kısanın cronbach’s alpha katsayısı 0.848 olarak bulunmuştur ve yüksek güvenirlik gösterdiği bulunmuştur. Çalışma verileri SPSS 20.0 paket programı kullanılarak uygun istatistiksel yöntemler ile değerlendirilmiştir. Obez bireylerin ortalama puanları DDE-K için 1.62 (hayatında birkaç kez), İKÖÖ için 4.11 (kararsız), DEBQ alt ölçekleri olan kısıtlatıcı yeme için 2.93 (bazen), duygusal yeme için 3.08 (bazen), dışsal yeme 2.98 (bazen), CES-D için 19.71 (hafif depresyon), RBSE için 20.66 (yeterli benlik saygısı) olarak bulunmuştur. Çalışma sonucunda başlangıç ağırlığı daha yüksek olan katılımcıların damgalayıcı durumlarla karşılaşma sıklıkları daha fazla bulunmuştur (p=0.011). Ayrıca BKİ sınıfı yüksek olan katılımcılar daha sık bir şekilde damgalayıcı durumlarla karşılaştıkları bulunmuştur (p=0.005). Katılımcıların fazla kilolarından dolayı karşılaştıkları damgalayıcı durumlarla karşılaşma sıklıkları ile ağırlık önyargısı içselleştirme düzeyleri arasında pozitif yönlü doğrusal bir ilişki vardır. Öyle ki damgalayıcı durumlarla karşılaşma sıklığı daha yüksek olan katılımcıların ağırlık önyargılarını içselleştirme seviyeleri de yüksek olmaktadır (r=0.279 ; p=0.001). Damgalayıcı durumlarla karşılaşma sıklığı ile depresyonda hissetme düzeyi arasında anlamlı düzeyinde pozitif yönlü doğrusal bir ilişki söz konusudur. Buna göre bu tür durumlarla daha sık karşılaşanlar daha yüksek düzeyde depresyonda hissetmektedir (r=0.177 ; p=0.033). Damgalayıcı durumlarla karşılaşma sıklığı ile benlik saygısı seviyesi arasında negatif yönlü bir ilişki söz konusudur. Bu tür durumlarla karşılaşma sıklığı daha fazla olan katılımcılatın benlik saygısı algısı daha düşük olmaktadır (r=-0.234 ; p=0.003). Ağırlık önyargısı içselleştirme puanı ile duygusal ve dışsal yeme seviyeleri arasında pozitif yönlü doğrusal ilişkiler olduğu görülmüştür. Buna göre önyargıları içselleştirme seviyeleri daha yüksek olan katılımcıların duygusal yeme (r=0.343 ; p<0.001) ve dışsal yeme (r=0.214 ; p=0.010) düzeyleri de yüksek olmaktadır. Ağırlık önyargılarını içselleştirme düzeyleri ile depresyon düzeyleri arasında da pozitif yönlü doğrusal bir ilişki belirlenmiştir. Öyle ki önyargıları içselleştirme düzeyi yüksek olan katılımcıların depresyonda hissetme düzeyleri de yüksek olmaktadır (r=0.367 ; p<0.001). This study was carried out to evaluate the relationship between stigmatization and eating behaviors and depression in obese individuals. In this study, we aimed to determine the weight stigma and internalized weight bias, depression, eating behaviors and self-esteem in overweigt and obese individuals. The survey was conducted in February-April 2018 with 106 women and 39 men with a total of 145 overweigt and obese individuals who accepted to take part in the study voluntarily. In this study, a questionnaire which is prepared by the researcher, Brief Stigmatizing Situations Inventory (SSI-B), Modified Weight Bias Internalization Scale (MWBIS), Dutch Eating Behaviour Questionnaire (DEBQ), Center for Epidemiologic Studies Depression Scale (CES-D), Rosenberg Self Esteem Scale (RSES) were used as a data collection tool. In this study the validity and reliability analysis of the SSI-B inventory was conducted in Turkish. The Cronbach's alpha coefficient of SSI-B was found to be 0.848 and was found to show high reliability. Study data were evaluated using appropriate statistical methods using the SPSS 20.0 package programme. The average scores of the overweight and obese individuals were found 1.62 for SSI-B, 4.11 for MWBIS, 3.0 for DEBQ, 19.71 for CES-D and 20.66 for RSES. At the end of the study, it was found that the participants with higher initial weight were more likely to frequent stigmatizing conditions (p = 0.011). In addition, participants with higher BMI levels were found to have more frequent stigmatizing conditions (p=0.005). There is a linear relationship between the frequency of encounter with the stigmatizing situations that people face due to their overweight and the level of weight bias internalization. Thus, the level of internalization of the prejudices of people with higher incidence of stigmatizing situations is also high (r=0.279 ; p=0.001). There is a linear relationship between the frequency of stigmatizing situations and the level of feeling in depression. According to this, people who experience these conditions more frequently feel higher levels of depression (r=0.177 ; p=0.033). There is an inverse relationship between the incidence of stigmatizing situations and the level of self-esteem. The self-esteem perception of people with higher incidence of such situations is lower (r=-0.234 ; p=0.003). There was a linear relationship between weight bias internalization score and emotional and external eating levels. Accordingly, individuals with higher levels of internalizing prejudices have higher levels of emotional eating (r=0.343 ; p<0.001) and external eating (r=0.214 ; p=0.010). A positive linear correlation was also found between the levels of internalizing prejudices of weight and levels of depression. People with high levels of internalization have high levels of depression (r=0.367 ; p<0.001).
  • Thumbnail Image
    Item
    Ağırlık kontrolü ve beslenme eğitiminin erektil disfonksiyon tedavisinde öneminin belirlenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2018) Yıldırım Karacanoğlu, Elif; Ercan, Aydan
    Çalışmanın amacı; Erektil Disfonksiyonun (ED) etiyolojisi ve tedavisinde beslenme ve vücut ağırlık kontrolünün yeri ve önemini araştırmaktır. Çalışmaya Hisar Hospital Üroloji polikliniğine başvuran ve ED tanısı almış 24-66 yaşları arasında, 54 gönüllü hasta dahil edilmiştir. Hastalar doktor muayenesinin ardından, belirlenen biyokimyasallar analizleri yaptırmış, ardından araştırmacıya yönlendirilmiş ve beslenme eğitimi verilmiştir. Toplamda 2 aylık süre içinde 3 defa görüşmeye alınan hastaların her görüşmede antropometrik ölçümleri ve kan basıncı ölçümleri yapılmıştır. Çalışmanın başında ve sonunda biyokimyasal analizleri, İİEF (Uluslararası Erektil Fonksiyon İndeksi) anketi ve besin tüketim sıklık anketi tekrarlanmıştır. Hastaların yaş ortalaması 41.87 yıl olup, çoğu lise (%38.9) ve üniversite (%57.4) mezunudur. ED ile birlikte görülen diğer hastalıklar; Diyabet % 17.5, Hipertansiyon % 12.6, Hiperlipidemi % 19.4, Hepatosteatoz % 5.8 olarak saptanmıştır. Hastaların % 85.2’ si haftada 150 dakikadan az egzersiz yapmaktadır. İki besin tüketim sıklığı ortalamalarının farkına göre; enerji, protein, yağ, karbonhidrat, doymuş yağ asitleri ve sodyum alımı 40 yaş ve altı grupta anlamlı azalmıştır. Kırk yaş üzeri grupta, enerji, protein, yağ, karbonhidrat ve ürik asit düzeylerinde görülen azalma istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). BKİ ortalaması başlangıçta 40 yaş ve altı için 30,3±4,2 kg/m2, 40 yaş üzeri için 31,4±5,1 kg/m2olarak hesaplanmıştır. Çalışmanın sonunda ise sırasıyla 29,2±3,9 kg/m2 ve 30,3±4,6 kg/m2 olarak hesaplanmıştır ve çalışmanın başı ve sonu arasındaki fark istatistiksel olarak önemli bulunmuştur (p<0.05). Biyokimyasal analiz sonuçlarında görülen değişiklikler; 40 yaş ve üzeri bireylerde Total testesteron (T) ve 40 yaş altı bireylerde Serbest Testesteron (Serbest T) değerinde görülen artış istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. HDL kolesterol (K) değerinde artış, Total K, LDL K, HbA1c ve HOMA IR’ te görülen azalma tüm yaş gruplarında istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. İİEF 1. ve 2. değerlendirme sonuçları arasında, 30-39 yaş (p=0,020) ve 40-49 yaş (p=0,014) gruplarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır. Antropometrik ölçümler ile İİEF skoru arasında pozitif bir ilişki saptanmış olmakla beraber istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. Diyabet, kardiyovasküler hastalıklar ve obezitenin dolaşımı etkileyerek birçok hastalığa yol açtığı bilinmektedir. Ağırlık kaybı ve beslenme eğitiminin de bu rahatsızlıklarda olduğu gibi erkek cinsel sağlığında da düzeltici etkileri kanıtlanmaya çalışılmıştır. The aim of the study was to determine the position and the importance of nutrition and body weight control in etiology and treatment of erectile dysfunction. Fifty four patients, between 24-66 years age all diagnosed as erectile dysfunction are included in the study who applied to Hisar Hospital Urology Clinic. After medicaal examination and taken blood determined biochemical parameters analysis all patients referred to the dietitian and nutritional education was given. The anthropometric and blood pressure measurements of the patients, who were interviewed 3 times in total within 2 months, were made at each visit. Blood biochemical parameters, IIEF (International Erectile Function Index) and food frequency questionaire were analyzed in the beginning and at the end of the study. The mean age of the patients was 41.87 years, and most of them were high school (38.9%) and university (57.4%) graduates. The frequency of comorbidities were; Diabetes 17.5 %, Hypertension 12,6 %, Hyperlipidemia 19,4 % and Hepatosteatosis 5,8 %. The 85,2 % of the patients were doing exercises lower than 150 hours a week. According to the difference in average of the 2 food consumption frequency; the intake of dietary energy, protein, fat, carbohydrate, saturated fatty acids and sodium intake were significantly decreased in 40 years and younger age patients group. The decrease in dietary energy, protein, fat, carbohydrate levels are found statistically significant in older than 40 years age patient group. At the beginning of the study, the BMI average was calculated as 30,3±4,2 kg/m2 for 40 years and younger age patients and 31,4±5,1 kg/m2 for 40 and older age patients. At the end of the study the mean values of BMI were as 29,2±3,9 kg/m2 ve 30,26±4,65 kg/m2, found statistically significant. According to the changes among biochemical parameters, Total T (Testesteron) levels were increased in 40 and older age group and Free Testesteron levels in under 40 years age group found statistically significant. The increase in HDL Cholesterol (C) and decrease in Total C, LDL C, HbA1c and Homa IR are found statistically significant in all age groups. There was no statistically significant differance of first and second evaluation of IIEF values between 30-39 age (p=0,020) and 40-49 age (p=0,014). Although there was a positive corelation is found between antropometric measurement and IIEF score but it was not stastically significant. It is known that diabetes, cardiovascular diseases and obesity cause many diseases by affecting circulation. It was tried to prove the corrective effects of weight loss and dietetics in male sexual health as in these disorders.
  • Thumbnail Image
    Item
    Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi'nde çalışan yetişkin bireylerin beslenme durumları ile uyku kalitesi arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2017) Balcı, Kadriye; Tayfur, Muhittin
    Bu çalışma, Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi’nde çalışan yetişkin bireylerde beslenme alışkanlıkları ve uyku kalitesi arasındaki ilişkinin saptanması amacıyla yapılmıştır. Çalışma, yaşları 19-64 arasında olan sağlıklı, herhangi bir diyet uygulamayan, çalışmaya katılmayı gönüllü olarak kabul eden, 80 kadın, 40 erkek toplam 120 birey üzerinde yürütülmüştür. Bireylerin, demografik özellikleri, sigara ve alkol kullanımı, fiziksel aktivite durumu, beslenme alışkanlıkları ve çalışma şekli anket formuyla sorgulanmıştır. Günlük enerji ve besin alımını belirlemek için 3 günlük besin tüketim kaydı alınmış, uyku kalitesinin değerlendirilmesinde Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) uygulanmış, antropometrik ölçümleri alınmıştır. BKİ ortalaması kadınlarda 23.3±4.4 kg/m2; erkeklerde ise 26±3.2 kg/m2 bulunmuştur (p<0.05). Vücut yağ yüzdesi ortalaması kadınlarda 26.2±8.7, erkeklerde 19.9±4.7 olarak bulunmuştur (p<0.05). Yaş arttıkça bireylerde iyi uyku kalitesi sıklığının arttığı saptanmıştır (p<0.05). Cinsiyet, eğitim durumu, medeni durum, meslek, yaşanılan kişi, çocuk yaşına göre uyku kalitesi anlamlı farklılık göstermemektedir. Vardiyalı çalışanların PUKİ puan ortalaması 7.90±3.56, vardiyasız çalışanların 5.78±3.12’dir (p<0.05). Vardiyalı çalışanların %70.6’sının, vardiyasız çalışanların %46.4’ünün uyku kalitesi kötüdür (p<0.05). Çalışma süresi 1 yıldan az olanların %62.5’i, 1-4 yıl çalışanların %73.9’u, 5-8 yıl çalışanların %61.1’i 9-12 yıl çalışanların %54.5’i, 13 yıl ve üzeri çalışanların ise %24.1’i kötü uyku kalitesine sahiptir (p<0.05). Kadın ve erkeklerde alınan antropometrik ölçümlerin ortalaması uyku kalitesi ile anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0.05). İyi uyku kalitesine sahip kadınların riboflavin, folat ve kalsiyum; iyi uyku kalitesine sahip erkeklerin folat ortalaması kötü uyku kalitesine sahip olanlarınkinden anlamlı derecede yüksektir (p<0.05). Vardiyalı çalışanlarda PUKİ puanının, çoklu doymamış yağ asitleri, pridoksin, riboflavin ve folat ile negatif yönlü korelasyon gösterdiği bulunmuştur (p<0.05). Sigara, alkol kullanımı ve fiziksel aktivite ile uyku kalitesi arasında anlamlı ilişki bulunamamıştır (p>0.05). Yatmadan önce yemek tüketenlerin %72.7’si, tüketmeyenlerin %50.6’sı kötü uyku kalitesine sahiptir (p<0.05). Öğün atlayanların %71.9’u kötü, atlamayanların ise %42.9’u kötü uyku kalitesine sahiptir (p<0.05). Uyku ve beslenme durumunun sağlık üzerinde birçok etkisi bulunmaktadır. Bu nedenle çalışan bireylerin uyku kalitesinin artırılması ve beslenme durumlarının iyileştirilmesi için bireylere eğitimler verilmeli, çalışma koşulları iyileştirilmelidir.
  • Thumbnail Image
    Item
    Obstrüktif uyku apne sendromu olan bireylerde metabolik sendrom ve beslenme durumlarının değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2015) Çelik, Yeter; Kızıltan, Gül
    Bu çalışma obstrüktif uyku apne sendromu (OUAS) olan bireylerde metabolik sendrom (MS) ve beslenme durumunun belirlenmesi amacıyla Haziran 2014- Aralık 2014 tarihleri arasında yapılmıştır. Çalışmaya Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi Uyku Bozuklukları merkezinde OUAS tanısı alan 18 yaş üstü hastalar alınmıştır. Bu hastalara Uyku Bozuklukları Merkezinde rutin olarak uygulanan polisomnografi (PSG) öncesi gündüz uykululuk halini gösteren Epworth Uykululuk Testi ve OUAS’nin toplum taramalarında kullanılan Berlin Anketi uygulanmıştır. Ayrıca hastaların polisomnografide belirlenen uyku parametreleri, biyokimyasal bulguları, genel alışkanlıkları, beslenme alışkanlıkları, antropometrik ölçümleri, enerji ve besin öğeleri alımları, enerji harcamaları, depresyon görülme durumları değerlendirilmiştir. Bireylerin beslenme durumları besin tüketim sıklığı ile saptanmıştır. Araştırmaya katılan 79 bireyin 55’i (%69.6) erkek iken 24’ünün (%30.4) kadın olduğu saptanmıştır. Bireylerin %34.2’si 50 yaşında ve daha küçük, %40.5’i 51-60 yaş arasında, % 25.3’ü 61 yaşında ve daha büyük olduğu belirlenmiştir. Bu çalışmada boyun çevresi, bel çevresi, toplam yağ yüzdesi, abdominal ve visseral yağlanmanın artmasının OUAS gelişimi için bir risk faktörü olup olmadığını bakıldığında kadınlarda ve erkeklerde BKİ ile birlikte boyun çevresi, bel çevresi, visseral ve abdominal yağ ölçümleri ile uyku apnesinin şiddetini gösteren parametrelerin korele olduğu görülmüştür. Yapılan bu antropometrik ölçümler uyku apnesinin şiddetinin de göstergesi olabileceği saptanmıştır. Katılımcılardan kadınların %62.5’inde MS belirlenirken, erkek katılımcıların %76.4’ünde MS saptanmıştır. Hastaların beslenme durumları değerlendirilirken makro besin öğelerinin enerji dağılımına bakıldığında enerjinin yağdan gelen yüzdesinin kadınlarda ve erkeklerde yüksek olduğu ve OUAS şiddetine göre gruplar arasında bir fark olmadığı görülmüştür (p>0.05). OUAS hastalarının günlük ortalama kolesterol alım düzeylerine bakıldığında her iki cinsiyette ve tüm yaş gruplarında 200 mg’ın üzerinde olduğu belirlenmiştir. OUAS’li bireylerin besinle antioksidan etkinlik gösteren A,C,E vitaminleri alımlarına bakıldığında kadınların ve erkeklerin A ve C vitamini alımları OUAS şiddetine göre yeterli ya da fazla olduğu, E vitamini alımlarının da yeterli olduğu belirlenmiştir. Antioksidan enzimler için kofaktör rolü olan çinko ve magnezyum gibi besin öğeleri de değerlendirildiğinde kadınlarda ve erkeklerde çinko ve magnezyum alımları da yeterli ve fazla olarak belirlenmiştir. Sonuç olarak OUAS’li bireylerde MS görülme oranı yüksektir ve hipertansiyon, obezite, insulin direnci, dislipidemi gibi MS bileşenlerinin gelişiminde bireylerin yaşam ve beslenme şekilleri ön plana çıkmaktadır. This study was conducted to determine metabolic syndrome and nutritional status of individuals with obstructive sleep apnea syndrome (OSAS). Patients over the age of 18, who have been diagnosed with OSAS in Başkent University Ankara Hospital Sleep Disorders Center between June 2014 and December 2014 were included in this study. Epworth Sleepiness Scale that indicates state of sleepiness in the daytime before polisomnography and being applied routinely at the Sleep Disorders Center, and Berlin Survey that is used in community screening of OSAS were applied to these patients. Sleep parameters determined in polysomnography, biochemical findings, general habits, nutritional habits, anthropometric measurements, energy and nutritional intakes, energy expenditures, and status of depression incidence of them were assessed. Nutritional status of individuals were determined with food consumption frequency. While 55 of 79 participents participated in the study were male (69.6%), 24 of them (30.4%) were female and 34.2% of participents were at the age of 50 or younger, 40.5% of them were between the ages of 51-60, and 25.3% of them were at the age of 61 or older. When it was analyzed in the study whether neck circumference, waist circumference, total fat percent and increase in abdominal and visceral adiposity are a risk factor for OSAS development or not, neck circumference, waist circumference, visceral and abdominal fat measurements together with BMI were seen to be correlated with parameters that indicates the severity of sleep apnea in males and females. These anthropometric measurements performed might be an indicator of severity of sleep apnea also. Of participants, metabolic syndrome was detected in 62.5% of females and 76.4% of male participents. While nutritional status of the patients were being assessed, when energy distribution of macronutrients was analyzed, energy percent coming from fat was high in females and males, and there were no difference between the groups by OSAS severity (p>0.05). When daily average cholesterol intakes of patients with OSAS were analyzed, it was determined that it is over 200 mg for both genders and all age groups. When vitamin A,C,E that shows antioxidant activity intakes of individuals with OSAS were analyzed, it was determined that vitamin A and C intakes of females and males are sufficient or more in respect to severity of OSAS, and vitamin E intakes are sufficient also. Nutrients such as zinc and magnesium that has a cofactor role for antioxidative enzymes were assessed too. Zinc and magnesium intakes were determined as sufficient and more in females and males. In conclusion, rate of metabolic syndrome incidence is high in individuals with OSAS and life and nutrition styles of individuals stand out for development of metabolic syndrome components such as hypertension, obesity, insulin resistance and dyslipidemia.