Enstitüler / Institutes

Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11727/1390

Browse

Search Results

Now showing 1 - 8 of 8
  • Item
    Hemodiyaliz hastalarında diyetin antioksidan kapasitesinin oksidatif stres indeksi, inflamasyon ve üremik kaşıntıya etkisi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Alataş, Hacer; Saka, Mendane
    Son dönem böbrek yetmezliği olan hemodiyaliz hastalarının diyet antioksidan kapasitesi ile serum oksidadif stres indeksi, inflamatuvar parametreler ve üremik kaşıntı arasındaki ilişkinin belirlenmesi amacıyla planlanan bu çalışma 82 birey ile yürütülmüş vaka kontrol çalışmasıdır. Çalışma Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hemodiyaliz Ünitesinde hemodiyaliz tedavisi alan 41 hasta ve dahiliye polikliniğine rutin kontrol için gelen 41 sağlıklı birey ile yürütülmüştür. Bireylerin demografik özellikleri, sağlık durumu ve hastalıklarına ilişkin bilgileri araştırmacı tarafından yüz yüze görüşme yöntemi ile alınmıştır. Bireylerin antropometrik ölçümleri [(vücut ağırlığı (kg), boy uzunluğu (cm), bel çevresi (cm), kalça çevresi (cm), üst orta kol çevresi (ÜOKÇ) (cm) ve triseps deri kıvrım kalınlığı (TDKK) (cm)] araştırmacı tarafından yapılmıştır. Ayrıca Subjektif Global Değerlendirme (SGD) ve 5-D Kaşıntı Ölçeği uygulanmış ve fiziksel aktivite durumunu saptamaya yönelik fiziksel aktivite kayıt formu doldurulmuştur. Bireylerin besin tüketim durumları 3 günlük besin tüketim kaydı kullanılarak değerlendirilmiştir ve diyet antioksidan kapasiteleri oksijen radikal absorbans kapasitesi (ORAC) yöntemi ile belirlenmiştir. Rutinde yapılan analizlerden bazı biyokimyasal bulguların kayıtları alınmış ve serum total oksidan seviye (TOS) ve total antioksidan seviye (T-AOC) parametreleri analiz edilmiş, serum oksidatif stres indeksi (sOSİ) hesaplanmıştır. Çalışmaya katılan hemodiyaliz hastalarının (54.8±12.60 yıl) ve kontrol grubunun (53.9±11.77 yıl) yaş ortalamaları benzer bulunmuştur (p>0.05). Hemodiyaliz tedavisi alan erkek hastaların beden kütle indeksi (BKİ), kalça çevresi, TDKK ve ÜOKÇ ölçümleri kontrol grubundaki erkek bireylerden daha düşük bulunmuştur (p<0.05). Hemodiyaliz tedavisi alan kadın hastaların TDKK kontrol grubundaki kadın bireylerden anlamlı olarak düşük saptanmıştır (p<0.05). Hemodiyaliz hastalarında sOSİ değeri, ORAC düzeyine göre diyaliz öncesi ve sonrasında anlamlı düşüş göstermiştir (p<0.05). Kontrol grubunda ORAC düzeyine göre T-AOC’daki artış ile TOS ve sOSİ’deki azalış anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Hemodiyaliz hastalarının günlük aldıkları enerji (kkal), bitkisel protein (g), enerjinin proteinden gelen yüzdesi, karbonhidrat (g), yağ (g), çoklu doymamış yağ asidi (ÇDYA) iii yüzdesi, posa (g), çözünür posa (g), çözünmez posa (g), C vitamini (mg), E vitamini (mg), tiamin (mg), riboflavin (mg), niasin (mg), B6 vitamini (mg), B12 vitamini (mcg), folik asit (mcg) ve potasyum (mg) düzeyleri ile diyet total antioksidan kapasitesinin (dTAC) kontrol grubundan düşük olduğu saptanmıştır (p<0.05). Hemodiyaliz tedavisi alan hastaların %53.7’si çok hafif aktivite düzeyine sahipken kontrol grubundaki bireylerin %51.2’sinin ağır aktivite düzeyine sahip olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Hemodiyaliz tedavisi alan hastaların eğitim ve fiziksel aktivite durumları ile dTAC arasında pozitif yönlü anlamlı bir ilişki saptanmıştır (p<0.05, r=0.375, r=0.627). Bireylerin kaşıntı skoru ile biyokimyasal bulgular ve besin ögeleri arasında anlamlı bir ilişki olmadığı görülmüştür (p>0.05). Antropometrik ölçümlerin ve BKİ’nin dTAC ile negatif yönlü bir ilişki gösterdiği saptanmıştır (p=0.007). Serum albümin, HDL-K ve nötrofil/lenfosit oranının dTAC ile pozitif yönlü bir ilişkiye sahip olduğu görülmüştür (p=0.005). Diyet total antioksidan kapasite ile diyet proteini (kg/ort), beta karoten (mcg/gün), C vitamini (mg/gün), E vitamini (mg/gün), ÇDYA (g/gün) tüketim ortalaması arasında pozitif yönlü önemli bir ilişki bulunmaktadır (p=0.002). Sonuç olarak, hemodiyaliz hastalarının diyetle almış oldukları enerji, protein ve diyet total antioksidan kapasitesi kontrol grubundan anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur. Hemodiyaliz hastaları fiziksel aktivite açısından desteklenmeli, diyete uygun besin çeşitliliği sağlanarak dTAC içeriği artırılmalıdır. It was planned to determine the relationship between dietary antioxidant capacity and serum oxidative stress index, inflammatory parameters and uremic pruritus in hemodialysis patients with end-stage renal disease. This is a case-control study conducted with 82 individuals. The study was conducted with 41 patients receiving hemodialysis treatment in Malatya Training and Research Hospital Hemodialysis Unit and 41 healthy individuals who came to the internal medicine outpatient clinic for routine check-up. Information about the demographic characteristics, health status and diseases of the individuals were obtained by the researcher by face-to-face interview method. Anthropometric measurements of individuals [(body weight (kg), height (cm), waist circumference (cm), hip circumference (cm), upper middle arm circumference (MUAC) (cm) and triceps skinfold thickness (TSF) (cm)] made by the researcher. In addition, Subjective Global Assessment (SGD) and 5-D İtch Scale were applied and a physical activity registration form was filled to determine physical activity status. Food consumption status of individuals was evaluated using 3-day food consumption record and dietary antioxidant capacity was determined by oxygen radical absorbance capacity (ORAC) method. Some biochemical findings were recorded from routine analyzes, serum total oxidant level (TOS) and total antioxidant level (T-AOC) parameters were analyzed, and serum oxidative stress index (sOSI) was calculated. The mean age of the hemodialysis patients (54.8±12.60 years) and the control group (53.9±11.77 years) who participated in the study were found to be similar (p>0.05). Body mass index (BMI), hip circumference, TSF and MUAC measurements of male patients receiving hemodialysis treatment were found to be lower than male subjects in the control group (p<0.05). A statistically significant difference was found between TSF of female patients receiving hemodialysis treatment and female individuals in the control group (p<0.05). In hemodialysis patients, sOSI value decreased significantly before and after dialysis compared to ORAC level (p<0.05). In the control group, the increase in T-AOC and the decrease in TOS and sOSI were found to be significant compared to the ORAC level (p<0.05). Daily energy intake of hemodialysis patients (kcal), vegetable protein (g), percentage of energy from protein, carbohydrate (g), fat (g), polyunsaturated fatty acid (PUFA) percentage, fiber (g), soluble fiber (g), insoluble fiber (g), vitamin C (mg), vitamin E (mg), thiamine (mg), riboflavin (mg), niacin (mg), vitamin B6 (mg), vitamin B12 (mcg), folic acid (mcg) and potassium (mg) levels and dietary total antioxidant capacity (dTAC) were found to be lower than the control group (p<0.05). While 53.7% of the patients receiving hemodialysis treatment had very light activity levels, 51.2% of the individuals in the control group had heavy activity levels (p<0.05). A positive and significant relationship was found between the education, physical activity and dTAC of the patients receiving hemodialysis treatment (p<0.05, r=0.375, r=0.627). It was observed that there was no significant relationship between the itch score of the individuals and the biochemical findings and nutrients (p<0.05). Anthropometric measurements and BMI were found to have a negative relationship with dTAC (p=0.007). Serum albumin, high density lipoprotein cholesterol (HDL-C) and neutrophil/lymphocyte ratio were found to have a significant positive relationship with dTAC. There is a positive relationship between dTAC and dietary protein (kg/avg), beta carotene (mcg/day), vitamin C (mg/day), vitamin E (mg/day), PUFA (g/day) ( p=0.002). As a result, the energy, protein and dietary total antioxidant capacity of the hemodialysis patients were found to be significantly lower than the control group. Hemodialysis patients should be supported in terms of physical activity, and dTAC content should be increased by providing a nutritional variety suitable for the diet.
  • Item
    Hemodiyaliz hastalarında kırılganlık ile beslenme durumu inflamasyon ve yaşam kalitesi arasındaki ilişki
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Bilgiç, Bengü Dilşad; Kızıltan, Gül
    Bu çalışma, hemodiyaliz tedavisi alan hastalarda kırılganlığı, inflamasyonu, yaşam kalitesini ve beslenme durumunu saptamak ve kırılganlığın diğer faktörler ile arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yürütülmüştür. Çalışma, Nisan 2021-Haziran 2021 tarihleri arasında T.C. Sağlık Bakanlığı Çorum İl Sağlık Müdürlüğü‘ne bağlı hemodiyaliz merkezlerinde 20 yaş üzeri, daha önce böbrek transplantasyonu geçirmemiş, çalışmaya katılmaya gönüllü olan 61‘i kadın, 78‘i erkek toplam 139 hemodiyaliz hastası üzerinde yürütülmüştür. Hastaların demografik bilgilerini, genel alışkanlıklarını, beslenme alışkanlıklarını, komorbid hastalıklarını, aile ve bakım durumlarını, hemodiyaliz tedavisi ile ilgili bilgilerini içeren sorulardan oluşan anket formu, araştırmacı tarafından yüz yüze görüşme yöntemi ile uygulanmıştır. Hastaların antropometrik ölçümleri araştırmacı tarafından ölçülerek kaydedilmiş ve biyokimyasal bulgular hasta dosyalarından alınmıştır. Hastaların kırılganlık durumları Edmonton Kırılganlık Ölçeği, beslenme durumları Yedi Puanlı Subjektif Global Değerlendirme (SGD-7P), malnütrisyon-inflamasyon durumları Malnütrisyon inflamasyon Skoru (MIS) ve C-Reaktif Protein, yaşam kalitesi düzeyi de Short Form-12 (SF-12) ile değerlendirilmiştir. Hastaların yaş ortalaması 61.6 ± 12.92 yıldır. Edmonton Kırılganlık Ölçeği sınıflamasına göre hastaların %32.4‘ü kırılgan değil, %19.4‘ü görünürde savunmasız ve %48.2‘si kırılgan olarak belirlenmiştir. Kadınların Edmonton Ölçek skoru ortalaması erkeklere göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek saptanmıştır (p<0.05). SGD-7P ölçeği sınıflamasına göre hastaların %48.2‘si hafif-orta malnütrisyonlu, %6.5‘i Ģiddetli malnütrisyonlu olarak bulunmuştur. Ortalama MIS skoru 9.2 ± 4.22, ortalama C-Reaktif protein (CRP) değeri 8.5 ± 13.36 mg/L bulunmuştur. Kırılganlık dağılımına göre, yaş, boy uzunluğu, serum kreatinin, serum albümin, total demir bağlama kapasitesi açısından istatistiksel olarak önemli farklar bulunmuştur (p<0.05). şiddetli kırılgan hastaların %57.1‘i hafif-orta malnütrisyonlu, %42.9‘u ağır malnütrisyonlu olarak değerlendirilmiştir. Hastalarda, kırılganlık düzeyi arttıkça yetersiz beslenen hastaların sıklığının da istatistiksel olarak arttığı görülmüştür (p<0.05) ve pozitif yönlü orta derecede istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki (r:0.428, p<0.05) saptanmıştır. Hastaların kırılganlık durum dağılımları ile yaşam kalitesi arasında negatif yönlü orta derecede istatistiksel olarak önemli bir ilişki bulunmuştur (r:-0.469, p<0.05). Sonuç olarak,hemodiyaliz hastaları kırılganlık, malnütrisyon, inflamasyon ve düşük yaşam kalitesi açısından risk altındadır. Tüm bu faktörlerin bu hastalarda rutin olarak taranması ve bu risk faktörlerine yönelik tedavilerin planlanması büyük önem taşımaktadır. This study was conducted to determine frailty, inflammation, quality of life and nutritional status in patients receiving hemodialysis treatment and to examine the relationship between frailty and other factors. This study was conducted between April-June 2021 in the hemodialysis centers affiliated to the Çorum Provincial Health Directorate of the Ministry of Health with 139 hemodialysis patients (61 women, 78 men) aged over 20 years who had not previously undergone kidney transplantation and volunteered to participate in the study. The questionnaire, consisting of questions including demographic information, general habits, nutritional habits, comorbid diseases, family and care status, and information about hemodialysis treatment, was administered to all patients by face-to-face interview method. The anthropometric measurements of the patients were measured and recorded by the researcher, and the biochemical findings were taken from the patient files. Frailty status were evaluated with the Edmonton Frailty Scale, nutritional status were evaluated with the Seven-Score Subjective Global Assessment (SGD-7P), malnutrition-inflammation status were evaluated with the Malnutrition Inflammation Score (MIS) and C-Reactive Protein (CRP), quality of life was evaluated with the Short Form-12 (SF-12). The mean age of the patients was 61.6 ± 12.92 years. According to Edmonton Frailty Scale classification 32.4% were non-frail, 19.4% were apparent vulnerable, 48.2% were severe frail. Women were found to be statistically significantly higher score than that of men (p<0.05). According to the SGD-7P scale classification, 48.2% of the patients were found to have mild to moderate malnutrition and 6.5% to have severe malnutrition. Mean MIS score was 9.2 ± 4.22, mean C-Reactive Protein (CRP) value was 8.5 ± 13.36 mg/L. Age, height, serum creatinine, serum albumin and total iron binding capacity were found to be statistically significant according to fraility groups (p<0.05). The 57.1% of severe frailty patients were determined as mild-moderate malnutrition and 42.9% of them were severely malnourished. It was observed that the frequency of malnourished patients increased statistically as frailty level increased (p<0.05) and a moderately statistically positive significant relationship (r:0.428, p<0.05) was found. A moderately statistically significant negative correlation was found between frailty distribution of patients and their quality of life (r:-0.469, p<0.05). In conclusion, hemodialysis patients are at risk for frailty, malnutrition, inflammation and poor quality of life. It is of great importance to routinely screen all these factors in these patients and to plan treatments for these risk factors.
  • Item
    Hemodiyaliz hastalarında d vitamini düzeyi, beslenme durumu ve depresyon ilişkisinin değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Akbal, Ayça; Kızıltan, Gül
    Bu çalışma, Başkent Üniversite Hastanesi Yenikent Diyaliz ve Ümitköy Diyaliz Merkezinde hemodiyalize giren 19-64 yaş arası 55’i kadın 95’i erkek olmak üzere 150 Kronik Böbrek Yetmezliği (KBY) olan hasta üzerinde yürütülmüştür. Çalışmada bireylere demografik özelliklerini belirlemeye yönelik anket formu uygulanmıştır. Bireylerin beslenme durumunu saptamak ve enerji-besin ögesi tüketimlerini belirlemek için üç günlük besin tüketim kaydı ve antropometrik ölçümleri araştırmacı tarafından alınmıştır. Araştırmaya katılan hastaların serum 25(OH)D vitamin düzeyi Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi Biyokimya Laboratuvarında analiz edilmiş ve kaydedilmiştir. Hastaların fiziksel aktivite düzeylerini belirlemek amacıyla Fiziksel Aktivite Saptama Formu, duygu durumunu ve depresyona eğilimini saptamak için Beck Depresyon Envanteri kullanılmıştır. Hastaların malnütrisyon durumu ise, Malnütrisyon İnflamasyon Skoru (MİS) ile tespit edilmiştir. Araştırmaya katılan hastaların yaş ortalaması 49.9±12.20 yıldır. Hastaların günde ortalama 0.84±0.81 saat güneş ışığına maruz kaldığı beyanla belirlenmiştir. KBY hastalarının diyalize girme süresi 9.8±8.00 yıl olarak saptanmış, KBY diyeti uygulama süresi 9.2±8.00 yıl olarak belirlenmiştir. Hastaların %13.3’ünün giyim şeklinin kapalı olduğu, %24.7’sinin düzenli egzersiz yaptığı tespit edilmiştir. Bazal Metabolizma Hız (BMH) ortalaması erkek hastalarda 1631.32±208.39 kkal, kadınlarda 1366.19±173.85 kkal olarak saptanmıştır. Hastaların fiziksel aktivite düzeyi ortalaması 1.35±0.05 olarak bulunmuştur. Günlük enerji harcama ortalaması erkek hastalarda 2207.26±272.62 kkal, kadın hastalarda 1835.96±242.42 kkal olarak saptanmıştır. Erkek hastaların serum D vitamini düzey ortalaması 18.8±12.37 ng/mL, kadınların ise 19.2±20.14 ng/mL ve toplam hastaların serum D vitamini düzey ortalaması 18.98±15.61 ng/mL olarak saptanmıştır. D vitamini takviyesi alan 71 hastanın serum D vitamini ortalaması 20.2±13.68 ng/mL, takviye almayan 79 hastanın serum D vitamini ortalaması 17.9±17.16 ng/mL olarak bulunmuştur. D vitamini takviyesi alan hastaların %57.7’sinin serum D vitamini düzeyi eksik, %16.9’unun yetersiz, %25.4’ünün normal olarak saptanmıştır. D vitamini takviyesi almayan hastaların ise %70.9’unun serum D vitamini düzeyi eksik, %16.5’inin yetersiz, %12.7’sinin normal olarak bulunmuştur. Toplam hastaların %64.7’sinde, kadınların %63.6’sında, erkeklerin %65.3’ünde D vitamininin eksik olduğu belirlenmiştir. Hastaların MİS puanı ortalaması 8.5±2.50 olarak belirlenmiştir. Serum D vitamini eksiklik düzeyinde olan hastaların MİS puanı ortalaması 8.8±2.50 iken, yetersizlik düzeyindekilerin 8.3±2.20, normal düzeyde olan hastaların ise 8.0±2.50 olarak belirlenmiştir. Serum D vitamini eksiklik düzeyinde olan hastaların Beck depresyon ölçek puanı ortalaması 10.5±6.40 iken, yetersizlik düzeyindekilerin 8.0±5.50, normal düzeyde olan hastaların ise 8.5±5.00 olarak saptanmıştır. Beck depresyon ölçeği ile serum D vitamini düzeyi arasında negatif yönde ilişki istatistiksel açıdan önemli bulunmuştur (p<0.05). Bu çalışmanın sonucuna göre, serum D vitamini düzeyi azaldıkça Beck depresyon puanı anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Bu nedenle, böbrek yetmezliği olan hastalarda serum D vitamini düzeylerinin takip edilerek yetersizlik durumunda takviye edilmesi hastaların duygu durumlarının iyileşmesine katkı sağlayabilir. This study was carried out on 150 patients with chronic renal failure (CRF), 55 female and 95 male, aged 19-64 years in hemodialysis at Başkent University Hospital Yenikent Dialysis and Ümitköy Dialysis Center. In this study, a questionnaire was used to determine the demographic characteristics of individuals. In order to determine the nutritional status of individuals and energy -nutrient consumption, the three-day food consumption record, and anthropometric measurements were taken by the researcher. Serum 25 (OH)D vitamin level of the patients participating in the study was analyzed and recorded in Başkent University Ankara Hospital Biochemistry Laboratory. Physical Activity Assessment Form was used to determine the physical activity levels of the patients, and the Beck Depression Inventory was used to determine mood and tendency to depression. Malnutrition status was also determined by Malnutrition Inflammation Score (MİS). The average age of the patients participating in the research is 49.9±12.20 years. It has been determined that patients are exposed to an average of 0.84 ± 0.81 hours of sunlight per day. The duration of CRF patients to be dialysis was determined as 9.8±8.00 years, and the duration of the CRF diet was determined to be 9.2±8.00 years. It was found that 13.3% of the patients had closed clothing and 24.7% had regular exercise. The mean of The Basal Metabolism Rate was 1631.32±208.39 kcal in male patients and 1366.19±173.85 kcal in women. The mean factor of physical activity was 1.35±0.05. The average daily energy expenditure was 2207.26±272.62 kcal in male patients and 1835.96±242.42 kcal in female patients. Serum vitamin D level average of male patients was 18.8±12.37 ng/mL, women were 19.2±20.14 ng / mL, and serum vitamin D level average of total patients was 18.98±15.61 ng/mL. The mean serum vitamin D of 71 patients who took vitamin D supplements was found to be 20.2±13.68 ng/mL, and the serum vitamin D mean of 79 patients who did not take supplements was 17.9±17.16 ng/mL. Serum vitamin D levels were missing in 57.7% of patients receiving vitamin D supplementation, 16.9% were insufficient, and 25.4% were normal. Patients who did not take vitamin D supplementation 70.9% were found to be deficient in serum vitamin D levels, 16.5% were insufficient and 12.7% were normal. Vitamin D deficiency was determined in 64.7% of total patients, 63.6% of women and 65.3% of men. The mean Malnutrition Inflammation Score of the patients was 8.5±2.50. The mean MIS score of the patients with serum vitamin D deficiency level was 8.8±2.50, 8.3±2.20 for insufficiency levels and 8.0±2.50 for normal patients. The mean Beck depression scale score of the patients with serum vitamin D deficiency level was 10.5±6.40, and 8.0±5.50 for insufficiency level and 8.5±5.00 for normal level patients. The negative correlation between the Beck depression scale and serum vitamin D level was found to be statistically significant (p <0.05). According to the results of this study, the Beck depression score was found to be significantly higher as the serum vitamin D level decreased. For this reason, monitoring the serum vitamin D levels in patients with renal insufficiency and supplementing them in case of insufficiency may contribute to improving the mood of the patients.
  • Thumbnail Image
    Item
    Kronik böbrek yetmezlikli hemodiyaliz hastalarının gastrointestinal semptomlarının, yaşam kalite düzeylerinin ve hipoalbuminemi durumlarının değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Ertürk, Melda; Köseler Beyaz, Esra
    Bu araştırma; kronik böbrek yetmezliği nedeniyle hemodiyaliz tedavisi alan hastalarda gastrointestinal semptomların belirlenmesi ve bu durumun hastaların beslenme durumu ve serum albumin düzeyleri üzerine etkisini incelemek amacıyla planlanmıştır. Çalışma, Aralık 2018-Şubat 2019 tarihleri arasında Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi Diyaliz Ünitesinde tedavi gören yaşları 20-88 yıl arasında, 200 (132 erkek, 68 kadın) hasta üzerinde yapılmıştır. Bu hastalara hastalık ve kişisel bilgilerini içeren anket formu yüz yüze görüşme ile uygulanmıştır. Hastaların beslenme durumları 3 günlük Besin Tüketim Kaydı ve Subjektif Global Değerlendirme (SGD) ile belirlenmiştir. Hastaların gastrointestinal semptomları Gastrointestinal Semptom Değerlendirme Ölçeği (GSDÖ), yaşam kalite düzeyleri ise Yaşam Kalitesi Ölçeği (SF-36) ile değerlendirilmiştir. Hastaların antropometrik ölçümleri alınmış, bazı biyokimyasal parametreleri analiz edilmiştir. Bu çalışmada hastaların yaş ortalaması 60.7 ± 15.16 yıl, hastaların diyalize girme süresi ortalama 5.7 ± 6.48 yıl olarak bulunmuştur. Hastaların BKİ değerleri erkeklerde ve kadınlarda sırasıyla 26.0±4.79 kg/m² ve 25.6±6.08 kg/m²'dir. Hastaların SGD sonuçlarına göre %4.5’inin ağır malnütrisyonlu, %14.5’inin orta derecede malnütrisyonlu ve %81’inin ise iyi beslendiği belirlenmiştir (p>0.05). Hemodiyaliz (HD) tedavisi alan kadın hastaların fiziksel ve mental sağlık özet skoru puanlarının erkeklerin fiziksel ve mental sağlık özet skoru puanlarına göre daha yüksek olduğu saptanmıştır (p>0.05). Hastaların hematolojik ve biyokimyasal bulguları referans değerlerle karşılaştırıldığında; serum VLDL-kolesterol, kreatinin, kan üre azotu, fosfor, serum C-reaktif protein düzeyleri yüksek; serum hemoglobin ve hematokrit düzeyleri düşük olarak belirlenmiştir. Hastaların diyetle günlük enerji ve protein alım ortalamaları değerlendirildiğinde; % 92.5’inin enerji ve % 73’ünün protein alım düzeyleri yetersiz olarak belirlenmiştir. Hastaların günlük diyetle aldıkları vitamin ve mineral miktarları National Kidney Foundation (NKF) ve The European Society for Clinical Nutrition and Metabolism (ESPEN) önerilerine göre değerlendirilmiş, buna göre diyetle tiamin, niasin, B6 vitamini, folat, potasyum, magnezyum alımının tüm hastalarda yetersiz; ayrıca erkeklerde günlük diyetle riboflavin ve çinko alımının yetersiz, kadınlarda günlük diyetle demir alımının yetersiz olduğu saptanmıştır (p>0.05). Hastaların gastrointestinal sorunlarının ortalaması; karın ağrısı alt ölçek puan ortalaması 14.9±6.75, reflü alt ölçek puan ortalaması 10.7±5.96, hazımsızlık alt ölçek puan ortalaması 23.4±8.95, konstipasyon alt ölçek puan ortalaması 18.8±12.63, diyare alt ölçek puan ortalaması 12.7±7.29 ve GSDÖ toplam puanı 80.5±25.00 olarak bulunmuştur. Diyetle alınan posa miktarı arttıkça hastalarda gastrointestinal sorunların da istatistiksel açıdan anlamlı olarak arttığı saptanmıştır (p<0.05). Hastaların SGD sonuçlarına göre; ağır malnutrisyonu olanların GSDÖ puanı daha yüksek bulunmuştur (p>0.05). Hemodiyaliz tedavisi alan erkek hastaların fiziksel sağlık özet skoru 57.8±27.24, mental sağlık özet skoru 67.6±26.58; kadın hastaların ise fiziksel sağlık özet skoru 58.8±24.10, mental sağlık özet skoru 69.5±23.48 puan olarak belirlenmiş ve yaşam kalitesine ait bütün özet değerleri ile cinsiyet arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0.05). Fiziksel sağlık özet skoru ile diyet enerjisi ve diyet proteini arasında pozitif yönde; mental sağlık özet skoru ile diyet enerjisi ve diyet proteini arasında da pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu belirlenmiştir (p<0.05). GSDÖ ile fiziksel sağlık özet skoru ve mental sağlık özet skoru arasında pozitif ilişki bulunmuş ancak bu ilişki istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0.05). Bu nedenle, hastaların diyetleri planlanırken beslenme ile ilişkili gastrointestinal semptom faktörlerinin de mutlaka göz önünde bulundurulması hem hastaların yaşam kalite düzeylerinin arttırılması hem de yaşam sürelerinin uzatılması açısından gerekli olduğu düşünülmektedir. This study was conducted to determine gastrointestinal symptoms in patients undergoing hemodialysis treatment for chronic renal failure and to evaluate the effect of this condition on nutritional status and serum albumin levels of patients. The study was conducted on 200 chronic renal failure patients (132 male, 68 female) between the ages of 20-88 years old at Baskent University Ankara Hospital Hemodialysis Unit between December 2018 and February 2019. A questionnaire was applied to patients including demographic and disease information by face to face interview. The nutritional status of the patients was determined by food-frequency questionnaire, a three days 24 hour dietary record and Subjective Global Assessment (SGA). The gastrointestinal symptoms of the patients were evaluated by the Gastrointestinal Symptom Rating Scale (GSRS), and the quality of the patients was assessed by SF-36 questionnaire. Anthropometric measurements were taken and some biochemical parameters were analyzed. The mean age of the patients was 60.7 ± 15.16 years; and the mean duration of patients undergoing hemodialysis was 8.2±7.43 years and in continuous ambulatory peritoneal dialysis patients was 5.7 ± 6.48 years. The BMI of the patients was 26.0 ± 4.79 kg / m² and 25.6 ± 6.08 kg / m² in males and females, respectively. According to SGA results, it was determined that 4.5% of the patients had severe malnutrition, 14.5% had moderate malnutrition and 81% had good nutrition (p>0.05). Physical and mental health summary score points of female patients receiving hemodialysis treatment (HD) were higher than that of males (p>0.05). The hematological and biochemical findings of the patients were compared with reference values; serum VLDL-cholesterol, creatinine, blood urea nitrogen, phosphorus, serum C-reactive protein levels were high; Serum hemoglobin and hematocrit levels were found to be low. In the evaluation of mean daily energy and protein intake in the patients’ diet; the energy intake levels of 92.5% and the protein intake levels of 73% were insufficient. According to the recommendations of NKF and ESPEN, it was found that dietary intake of niacin, vitamin B6, folate, potassium and magnesium were not sufficient in all patients. In addition, dietary intake of riboflavin and zinc in male patients was insufficient and daily intake of iron was insufficient in female patients (p>0.05). In the evaluation of mean gastrointestinal problems of patients; mean score of abdominal pain subscale was 14.9 ± 6.75, mean score of reflux subscale was 10.7 ± 5.96, mean score of indigestion subscale was 23.4 ± 8.95, mean score of constipation subscale was found to be 18.8 ± 12.63, mean score of diarrhoea subscale was found to be 12.7 ± 7.29 and total GSRS score was found to be 80.5 ± 25.00. As dietary fibre intake increased, gastrointestinal problems were found to be significantly increased in patients (p<0.05). According to the results of the patients SGA; the group with severe malnutrition had the highest Gastrointestinal Symptom Rating Scale score (p> 0.05). Physical health summary score of the male patients receiving hemodialysis treatment was 57.8 ± 27.24, mental health summary score was 67.6 ± 26.58; the physical health summary score of the female patients was 58.8 ± 24.10, the mental health summary score was 69.5 ± 23.48 and there was no statistically significant difference between the gender and quality (p>0.05). It was determined that there is a statistically positive relationship between physical health summary score and diet energy and dietary protein and between mental health status and diet energy and dietary protein (p<0.05). A positive relationship was found between GSRS and physical health summary score and mental health summary score; however, this was not statistically significant (p>0.05). Therefore, while planning the patients’ diet, it is thought to be imperative to take nutritional-related gastrointestinal symptom factors into consideration to increase the quality of life of the patients and to prolong life span.
  • Thumbnail Image
    Item
    Hemodiyaliz hastalarında tinnitus bulguları
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2016) Binekçi, Neslihan; Büyüklü, Fuat
    Tinnitus, dışarıdan bir ses olmamasına rağmen kulaklarda veya kafada algılanan ses olarak tanımlanmaktadır. Subjektif ve objektif olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Subjektif tinnitus, sadece hasta tarafından duyulabilir ve genellikle bilinmemektedir. Tinnitusa neden olan patoloji, dış kulak yolundan işitme merkezine kadar herhangi bir yerde ortaya çıkabilir. Objektif tinnitus, hastayı rahatsız eden seslerin diğer kişiler tarafından duyulabilmesidir. Kronik böbrek yetmezliği dünya çapında oldukça yaygın görülen hastalıklardan bir tanesidir. Hastalık böbreğin fonksiyonlarını yerine getirememesi ile ortaya çıkmaktadır. Hemodiyaliz ise, böbrek yetmezliği için uygulanan yöntemlerden biridir. Hastadan alınan kanın, bir makina ve pompa yardımıyla diyalizör adı verilen bir süzgeçten geçirilirken sıvı ve solüt içeriğini düzenleyerek hastaya geri verilmesine verilen addır. Genelde haftada 3 kez 4 saat süren seanslar şeklinde uygulanır. Yapılan bazı çalışmalar iç kulak ve böbrek benzerliğini göstermektedir. Buradan yola çıkarak; çalışmamızın amacı, hemodiyaliz hastalarının diyaliz öncesi ve diyaliz sonrası tinnitus bulgularını araştırmaktır. Çalışmaya 213 hemodiyaliz hastası katılmıştır. Katılımcılara Tinnitus Handikap Envanteri ve Görsel Analog Ölçeği uygulanmıştır. Tinnitus is defined as the sound detected in the ear and the head although there is no sound. It is divided into subjective and objective tinnitus. Subjective tinnitus is heard by only patients and generally is not known. Pathologies that cause to tinnitus, from the external ear to to the auditory center can occur anywhere. Objective tinnitus, the sounds that annoy the patients could be heard by the other people. One of the most endemic illnesses all around the world is Chronic Kidney Disease. The disease arises that the kidney do not fulfill the functions. Hemodialyses is one of the treatment for renal failure. It is described as the blood taken from the patient is passed through a filter, connected to a machine or a fluid pump (i.e. dialysis), giving it back to the patient by adjusting the liquid or solute content. Generally hemodialyses is applied three times in a week and it takes four hours. Some litearutes show that inner ear and kidney like each other. Starting from this pont of view, the aim of the study is to investigate the results of hemodialyses patients in predialysis and afterdialysis. 213 hemodialysis patients participated to the study. Tinnitus Handicap Inventory and Visual Analog Scale were enforced.
  • Thumbnail Image
    Item
    Kronik böbrek yetmezlikli hepatiti olan ve olmayan diyaliz hastalarının beslenme durumlarının, bazı biyokimyasal bulgularının, iştah ve yaşam kalite düzeylerinin belirlenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2015) Köseler, Esra; Kızıltan, Gül
    Bu araştırma; hepatitli hemodiyaliz (HD) ve sürekli ayaktan periton diyalizi (SAPD) uygulanan kronik böbrek yetmezliği olan hastaların beslenme durumlarının, bazı biyokimyasal bulgularının, iştah ve yaşam kalite düzeylerinin belirlenmesi amacıyla planlanmıştır. Çalışma, Şubat 2014 – Haziran 2014 tarihleri arasında Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi Diyaliz Ünitesinde tedavi gören yaşları 18-64 yıl arasında olan 200 (123 erkek, 77 kadın) hasta üzerinde yapılmıştır. Bu hastalara kişisel bilgilerini ve hastalıklarına ilişkin anket formu uygulanmıştır. Hastaların beslenme durumları, besin tüketim sıklığı formu, 3 günlük Besin Tüketim Kaydı ve Subjektif Global Değerlendirme (SGD) ile belirlenmiştir. Hastaların yaşam kalite düzeyleri de SF-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği ile değerlendirilmiştir. Hastaların antropometrik ölçümleri alınmış, bazı biyokimyasal parametreleri analiz edilmiş ve fiziksel aktivite durumları belirlenmiştir. Bu çalışmada hastaların yaş ortalaması 55.6±14.31 yıl, hastaların diyalize girme süre ortalaması da HD hastalarında 8.2±7.43 yıl, SAPD hastalarında 6.4 ±4.60 yıl olarak bulunmuştur. Hastaların SGD sonuçlarına göre hepatiti olan HD hastalarının %18.4’ünün, hepatiti olmayan HD hastalarının %0.8’inin, hepatiti olan SAPD hastalarının %27.3’ünün, hepatiti olmayan SAPD hastalarının ise %3.4’ünün ağır malnütrisyonlu oldukları belirlenmiştir (p<0.05). Hepatiti olmayan hasta grubunda SAPD tedavisi alan hastaların HD tedavisi alan hastalara göre mental sağlık özet skoru puanlarının istatistiksel açıdan anlamlı olarak daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Hastaların hematolojik ve biyokimyasal bulguları referans değerlerle karşılaştırıldığında; bütün hasta gruplarında serum hemoglobin düşük; hepatiti olmayan HD hastalarında ve hepatitli SAPD hastalarında serum glukoz düzeyleri yüksek; bütün hasta gruplarında serum kan üre azotu, kreatinin, fosfor, C-reaktif protein düzeyleri yüksek; hepatiti olmayan HD ile hepatitli ve hepatiti olmayan SAPD hastalarında serum trigliserit düzeyleri yüksek; hepatiti olmayan HD ile hepatitli HD hastalarında serum sodyum düzeyleri düşük; olarak belirlenmiştir. Hastaların diyetle günlük enerji ve protein alım ortalamaları değerlendirildiğinde; HD hastalarında hepatitli hastaların tamamının, hepatiti olmayan hastaların %85.2’sinin enerji alım düzeyleri ile hepatitli hastaların %84.2’sinin, hepatiti olmayan hastaların %59.0’ının protein alım düzeyleri yetersiz olarak; SAPD hastalarında hepatitli hastaların %81.8’inin, hepatiti olmayan hastaların %82.8’inin enerji alım düzeyleri ile hepatitli hastaların %63.6’sının, hepatiti olmayan hastaların %72.4’ünün protein alım düzeyleri yetersiz belirlenmiştir (p<0.05). Hastaların günlük diyetle aldıkları vitamin ve mineral miktarlarının NKF ve ESPEN önerilerine göre, diyetle tiamin, riboflavin, niasin, B6 vitamini, folik asit ve kalsiyum alımlarının tüm hastalarda yetersiz; ayrıca hepatiti olan ve HD tedavisi alan hastaların günlük diyetle A vitamini, B12 vitamini, potasyum ve demiri; hepatiti olmayan ve HD tedavisi alan hastaların günlük diyetle potasyum ve demiri; hepatiti olan ve SAPD tedavisi alan hastaların da günlük diyetle potasyum alımının da yetersiz olduğu saptanmıştır. Bu nedenle, hastaların diyetleri planlanırken beslenme ile ilişkili hepatit risk faktörlerinin de mutlaka göz önünde bulundurulması hem hastaların yaşam kalite düzeylerinin arttırılması hem de yaşam sürelerinin uzatılması açısından gerekli olduğu düşünülmektedir. This study was conducted to determine the nutrition status, some biochemical parameters, appetite and quality of life in hemodialysis and continuous ambulatory peritoneal dialysis patients with hepatitis end-stage renal disease (ESRD) patients. The study was planned on 200 chronic renal failure patients (123 male, 77 female) ages between 18-64 years old at Baskent University Ankara Hospital Hemodialysis Unit between February 2014 and June 2014. A questionaire was applied to patients including demografic and disease information. The nutritional status of the patients was determined by food-frequency questionaire, a three-d 24-h dietary record and Subjective Global Assessment (SGA). The quality of the patients was assessed by SF-36 questionaire. Some biochemical parameters, anthropometric measurements and physical activity levels of the patients were also determined. The mean age of the patients was 55.6±14.31 years and mean duration of undergoing in hemodialysis was 8.2±7.43 years and in continuous ambulatory peritoneal dialysis patients was 6.4 ±4.60 years. According to SGA results, the percentage of severely-malnourished HD patients with hepatitis, HD patients without hepatitis, CAPD patients with hepatitis, CAPD patients without hepatitis were 18.4%, 0.8%, 27.3% and %3.4, respectively (p<0.05). The life quality-mental health score of the CAPD patients without hepatitis were higher than HD patients without hepatitis (p<0.05). Hematologic and biochemical findings of the patients compared with the reference value; all patients have low serum hemoglobin; hemodialysis patients without hepatitis and peritoneal dialysis with hepatitis patients have high serum glucose levels; all patients have high serum blood urea nitrogen, creatinine, phosphorus, C-reactive protein levels; hemodialysis patients without hepatitis and peritoneal dialysis patients without hepatitis and with hepatitis have high serum triglyceride levels; hemodialysis patients without hepatitis and hemodialysis patients with hepatitis have low serum sodium levels. The evaluation of nutritional status of the HD patients with hepatitis and the HD patients without hepatitis the 100.0%, 84.2% and 85.2%, 59.0%; the CAPD patients with hepatitis and the CAPD patients without hepatitis the 81.8%, 82.8% and 63.6%, 72.4% of the patients’ dietary energy and protein intakes were in sufficient (p<0.05). All patients dietary thiamin, riboflavin, niasin, vitamin B6, folic asid and calcium intake; HD patients with hepatitis dietary vitamin A, vitamin B12, potassium and iron; hd patients without hepatitis dietary potassium and iron; CAPD patients with hepatitis dietary potassium were above than NKF and ESPEN recommendations. As a conclusion, the hemodialysis patients should be considered to be at high risk for developing cardiovascular disease. It is for this reason, while planning the ESRD patients’ diet it should be so important to consider nutrition related hepatitis risk factors for life quality and for survival.
  • Thumbnail Image
    Item
    Hemodiyalize giren kronik böbrek yetmezliği olan hastaların yumurta ve yumurta akı tüketimlerinin bazı biyokimyasal ve hematolojik bulgular üzerine etkilerinin karşılaştırılması
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2009) Öztürk, Duygu; Karabudak, Efsun
    Bu çalışma, kronik böbrek yetmezliği nedeniyle hemodiyalize giren hastalarda yüksek kaliteli protein içeren yumurta ve yumurta akının günlük tüketiminin bazı biyokimyasal ve hematolojik bulgular üzerine etkilerini incelemek amacıyla yapılmıştır. Çalışma, Kasım 2007-Nisan 2008 tarihleri arasında yaşları 20-65 yıl arasında değişen, RFM Ankara Diyaliz Merkezinde haftada 3 kez diyalize giren, 7’si kadın 11’i erkek toplam 18 yetişkin hasta üzerinde yapılmıştır. Hastalar, tam yumurta tüketen grup (n:6), yumurta akı tüketen grup (n:5) ve daha önceden de yumurta tüketmeyi sevmeyen, hiç yumurta tüketmeyen kontrol grubu (n:7) olmak üzere 3 gruba ayrılmıştır. Araştırma, üç aşamada yürütülmüştür. Araştırmanın “genel beslenme dönemi” olarak adlandırılan birinci aşamasında; çalışmaya katılmayı kabul eden hastalara hiçbir müdahale yapılmadan genel demografik özellikleri ve beslenme alışkanlıklarını içeren anket uygulanmıştır. Hastaların iki günlük 24 saatlik besin tüketim kayıtları, tartım yöntemiyle belirlenmiş; antropometrik ölçümleri [boy uzunluğu, kuru vücut ağırlığı, triceps deri kıvrım kalınlığı (TDKK), üst orta kol çevresi (ÜOKÇ)], kan basınçları ölçülmüş ve kan örnekleri toplanmıştır. İkinci aşamada; araştırmaya katılan 18 hasta, hiç yumurta tüketmedikleri 15 günlük arınma dönemine alınmıştır. Üçüncü aşamada ise; 15 günlük arınma döneminin bitiminden hemen sonra, hastalar kendileri için hazırlanan diyet programına ve tam yumurta tüketiminin ayarlandığı 90 günlük müdahale dönemine alınmışlardır. Bu dönemde, kontrol grubundaki hastalara sadece kendileri için hazırlanan beslenme programı uygulanmış ve 90 gün boyunca yumurta tüketmemeleri (yiyeceklerin içine eklenen ve günlük 5 g altında olması hariç) sağlanmıştır. Müdahale döneminin 30.günü, 60.günü ve 90.günlerinin bitiminde hastaların tekrar besin tüketim kayıtları, antropometrik ölçümleri, kan basınçları ve kan örnekleri alınmıştır. Hastaların başlangıç ve 90. gündeki Vücut Kütle İndeksi (VKİ) değerlerinde anlamlı fark bulunamamıştır (p>0.05). Hastaların prealbumin değerlerinde gruplar arası ve dönemler arası istatistiksel fark oluşmadığı belirlenmiştir (p>0.05). Kontrol ve tam yumurta grubunun albumin seviyeleri başlangıç döneminden sonra artma göstermişcve bu artma anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Benzer bir artma yumurta akı grubunda da gözlenmiş ancak oluşan fark anlamlı çıkmamıştır (p>0.05). Tam yumurta ve yumurta akı grubunda başlangıç dönemindeki yüksek CRP değerleri diğer dönemlerde azalmış ve bu azalma istatistiksel olarak önemli bulunmuştur (p<0.05). Kontrol grubunda total kolesterol seviyelerinde dönemler arası fark gözlenirken (p<0.05), tam yumurta ve yumurta akı gruplarında fark gözlenmemiştir (p<0.05). Her üç grupta da trigliserit seviyelerinde gruplar arası ve dönemler arası istatistiksel fark oluşmamıştır (p>0.05). Hastaların diyetle aldıkları kolesterol miktarları, müdahale döneminde gruplar arası fark göstermiştir ve bu farkın tam yumurta tüketen gruptan kaynaklandığı belirlenmiştir (p<0.05). Bitkisel ve hayvansal kaynaklı protein tüketiminin her üç grupta da dönemler arası ve gruplar arası istatistiksel olarak fark oluşturmadığı gözlenmiştir (p>0.05). Tüketilen bütün elzem aminoasit türlerinin 90. günde, gruplar arası oluşturduğu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu gözlenmiştir (p<0.05). Tam yumurta tüketen grupta dönemler içi farklara bakıldığında, metionin, sistein, fenilalenin, treonin, triptofan ve valin tüketiminde gözlenen farklar istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Demir ve magnezyum tüketiminin değerlendirilmesi incelendiğinde, 30. günde gruplar arası farkın önemli olduğu ve farkın kontrol grubundan kaynaklandığı belirlenmiştir (p<0.05). Her üç grupta da, hastalara önerilen ve hastaların dönemler içerisinde tükettikleri enerji ve makro besin öğelerinin karşılaştırması sonucu oluşan farklar istatistiksel açıdan önemli bulunmamıştır (p>0.05). Yumurta akı grubunda hayvansal protein alımı ile serum albumin arasında 60. günde pozitif, 90. günde ters ilişki bulunmuştur (sırasıyla; r=0.90; r=-1.0 p<0.05). Kontrol grubunda 30.günde hayvansal protein alımı ile total kolesterol arasındaki ilişki anlamlı olarak bulunmuştur (r=0.79, p<0.05). Hayvansal protein tüketiminin TDKK ile olan ilişkisine bakıldığında tam yumurta grubunda başlangıç ve 30. günde pozitif ilişki olduğu belirlenmiştir (sırasıyla; r=0.88, r=0.83, p<0.05). tam yumurta grubunda 90. günde diyet kolesterol alımı ile serum kolesterol arasında negatif ilişki bulunurken, yumurta akı grubunda pozitif ilişki olduğu saptanmıştır (sırasıyla; r=-0.94; r=1.0, p<0.05). Yumurta akı grubunda da 30. günde diyet kolesterol tüketimi ve trigliserit arasındaki ilişki anlamlı bulunmuştur (r=0.90, p<0.05). Kontrol grubunda 60. günde, yumurta akı grubunda da 90. günde diyet demir tüketimi ile hemoglobin değerleri arasındaki ilişki anlamlı bulunmuştur (sırasıyla; r=0.82; r=1.0, p<0.05). Hemodiyaliz hastalarında sık karşılaşılan yetersiz besin alımı nedeniyle hastaların diyetlerine her gün eklenen bir tam yumurtanın kan lipit profilini bozmadan hastaya beslenme desteği sağlanabileceği sonucuna varılmıştır. Ancak sağlanacak besin desteğinin optimal faydasını görebilmek için hastaların 30-35 kkal/kg/gün kalori tüketimini sağlamaları yararlı olacaktır. This Study was conducted to investigate the effects of consumption of the whole egg and the egg yolk on some of the biochemical and haematological determinants in hemodialysis petients. This study was carried out on 18 adult (7 female, 11 male) hemodialysis patients, who were sustained hemodialysis at tree times a week in RFM Dialysis Center. Patiens were divided to tree groups. Six patients received whole egg contain diet, five patients received egg white contain diet and seven patients received without egg contain diet (control group). The study was planned in three period. The firs period was General nutrition period. In this period patiens were exposed to only a demographic and nutrition habits questionnare and patients were collected two day 24 hour weighed food recors, which were included on diaylsis day record and on the out of dialysis day record, anthropometric measurements (height, dry weight, midpoint arm circumference, triceps skinfold thickness, ), blood pressure and blood samples. In second period; all patiens were encouraged to not to consumed egg for fifteen days for purify. In thrid period (Intervention period); at the end of the second period, patients received a individual diet programme and consumption of adjusted egg for ninety days. In this period, control group was administered to individual diet programmes and not to consume egg (except egg in the meal and at the blow of 5 g) for ninety days. At the intervention period’s thirtieth, sixtieth and ninetieth days patients were collected food records, anthropometric and blood pressure measurements and blood samples again. At the end of the study BMI wasn’t change significantly in all groups (p>0.05). There were no significancy in prealbumin values at both intergroups and interperiods (p>0.05). Albumin values were increase in control and whole egg groups and this rise was found significant (p<0.05). Similar rise was seen in egg white group but it wasn’t found significant (p>0.05). Serum CRP values were shown a decrease significantly at the end of the study in whole egg and egg white groups (p<0.05). In control group total cholesterol levels were shown significancy at interperiods (p<0.05), but whole egg and egg white groups weren’t. Trigliseride levels weren’t changed in all groups (p>0.05). At the intervention period, egg consumption amounts were shown significancy at intergroups and this significancy was derived from whole egg group (p<0.05). Concumption of vegetable and animal source protein values weren’t changed significant both intergroups and interperiods in all groups (p>0.05). All of the essential amino acids were shown intergroups significancy at the ninetieth day (p<0.05). Methionine, cystein, phenylalanine, threonine, tryptophan and valine were shown interperiods significancy in whole egg group (p<0.05). The difference between recommended energy and macro nutrients and consumed energy and macro nutrients weren’t found significant in all groups (p>0.05). In egg white group, a negative relation was found between consumption of animal sourced protein and serum albumin at sixtieth day and a possitive relation was found at ninetieth day (respectively;r=0.90, r=-1.0, p<0.05). In control group, a possitive relation were found between consumption of animal sourced protein and total cholesterol (r=0.79, p<0.05). In whole egg group, a possitive reletion was found between consumption of animal sourced protein and triceps skinfold thickness at the begining of the study and thirtieth day (respectively; r=0.88, r=0.83, p<0.05). At the ninetieth day, while there was a negative relation was found between consumption of diet cholesterol and serum cholesterol in whole egg group, possitive relation was found in the egg white group (respectively; r=- 0.94, r=1.0, p<0.05). There was a possitive relation was found between consumption of diet cholesterol and serume triglyceride at the thirtieth day in egg white group (r=0.90, p<0.05). While there was a possitive relation was found between consumption of diet iron and hemoglobin at sixtieth day in control group, a possitive relation was found at ninitieth day in egg white group (respectively; r=0.82, r=1.0, p<0.05). Because of the frequent insufficient of food intake was seen in hemodialysis patients, daily supplemented of whole egg should be provided nutritional support without disrupt blood lipit profile. But, for obtain this benefit, patients encoureged to consumed 30-35 kkal/kg/day energy.
  • Thumbnail Image
    Item
    Kronik böbrek hastalarında tamamlayıcı tıp uygulamaları
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2009) Özdemir, Aydan Akyüz; Erdal, Rengin
    Kronik böbrek hastalığı(KBH) günümüzde major halk sağlığı sorunlarından biri olarak kabul edilmektedir. Kronik böbrek hastalarının hastalığın veya tedavinin yol açtığı sorunlar ile baş etme yöntemi olarak tamamlayıcı tıp uygulamalarını tercih etme oranları da her geçen gün artmaktadır. Bu çalışmada, Kronik böbrek hastalarının tamamlayıcı tıp uygulamalarından hangilerini, ne kadar süredir kullandıkları ile kullandıkları uygulamalar hakkında bilgi edindikleri kaynakların öğrenilmesi, kullanım ile hastaların demografik özellikleri arasında ilişki olup olmadığının değerlendirilmesi amaçlanmış ve Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı’na bağlı Ankara, Adana Alanya, İskenderun merkezlerinde hemodiyaliz tedavisi gören 388 hasta dahil edilmiştir. Veriler araştırmacı tarafından literatür taraması sonucunda hazırlanan anket ile toplanmıştır. Çalışmaya dahil edilen hastaların, 204 erkek (%52,6) ve 104 kadındı (% 47,4) ve yaş ortalamaları 48,87± 15,9 ( 18–85, ortanca= 50) yıldır. Çalışmaya katılan hastaların %58’i tamamlayıcı tıp uygulamalarından en az birini kullandıklarını belirtmişlerdir. Hastaların eğitim düzeyleri (p=0,045) ile tamamlayıcı tıp kullanma durumları arasında anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Ayrıca hastalar tarafından uygulanan tamamlayıcı tıp yöntemlerinin maliyeti, bu yöntemlere olan inançları, bu yöntemlerin iyi gelmesi veya zararlı olma durumu, bu yöntemleri hastalıklarından önce veya sonra kullanma durumu ile hastaların hemodiyaliz tedavisi gördükleri merkez arasında anlamlı bir ilişki görülmüştür (p<0,001). Hastaların bilgi edindikleri kaynaklar ile kullandıkları yöntemler arasında anlamlı ilişki kitle iletişim araçları ile yakın çevreleri olarak saptanmıştır(p<0,001). Bu çalışmanın sonuçları kronik hastalık tedavisi gören hastaların tamamlayıcı tıp uygulamalarından en çok dini inançları doğrultusundaki yöntemleri tercih ettiklerini, bu uygulamaların en çok eğitim düzeyi düşük hastalarda görüldüğünü, bilgi edinmek için kitle iletişim araçları ile yakın çevresini tercih ettiklerini ve hastalık öncesinde bu yöntemleri kullananların hastalık sonrasında da kullanma oranlarının daha yüksek olduğunu göstermiştir. Chronic Kidney Disease is accepted as one of the major public health problems. Chronic Kidney Disease patients are using complementary medicine applications to cope with the disease and its’ outcomes. The percentage of complementary medicine applications’ usage among Chronic Kidney Disease patients is rising every other day. The aim of this study is to gather information about the complementary medicine applications used by the Chronic Kidney Disease patients, and its’ relation to demographic factors. In this study, 388 Chronic Kidney Disease patients included who are in hemodialysis therapy program at Ankara, Adana, Alanya, İskenderun Başkent University Dialysis Centers. The data is collected by interview to the patients with a questionnaire. The questionnaire is prepared according to the information gathered from other studies by the researcher. The patients’ mean age is 48,87± 15,9 years and median age is 50 years with a range of 18–85 years. The participants distrubution between gender is 204 male (52,6%) and 104 female (47,4%). The results of this study showed that 58 % of the participants are using one of the complementary medicine applications. Among the users of complementary medicine applications most users are low educated and believe that these applications are beneficial (p<0,001). As a source of information most of the patients using one of the complementary medicine applications prefer either mass media or relatives and friends (p<0,001). Most employed complementary medicine applications are the ones related to their religion. The results of this study reflected that the Chronic Kidney Disease patients treated by hemodialysis and using at least one of the complementary medicine applications are low educated, believes in the benefits of the applications they are using and chooses the religion based applications among other complementary medicine applications.