Enstitüler / Institutes

Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11727/1390

Browse

Search Results

Now showing 1 - 10 of 26
  • Item
    Covid-19’un sağlık çalışanlarının beslenme alışkanlıklarına ve yaşam tarzı değişimlerine etkisinin değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Kabasakal, Ömer; Tokmak, İsmail
    Bu çalışma COVID-19’un sağlık çalışanlarının beslenme alışkanlıklarına ve yaşam tarzı değişimlerine etkisinin değerlendirilmesi amacıyla Manisa Celal Bayar Üniversitesi Hafsa Sultan Hastanesin ’de çalışan, yaşları 20-56 yıl arasında değişen 94 (%26,5) erkek ve 261 (%73,5) kadın olmak üzere toplam 355 yetişkin birey ile yürütülmüştür. Araştırma kapsamında verilerin toplanması için anket formundan yararlanılmıştır. Öğün atlama nedenleri incelendiğinde bireylerin %42,8’i alışkanlığının olmadığını ve %27,8’i iştahsız olduğunu belirtmiştir. Katılımcıların %37,7‘sinin COVID-19 döneminde beslenme alışkanlıklarında değişiklikler olduğu bu değişikliklerin %21,1’inin olumlu/daha sağlıklı yönde değişim gösterdiği görülmüştür. COVID-19 öncesi ve COVID-19’un yoğun olduğu dönemler karşılaştırıldığında tüm bireylerin %19,4’ü iştah durumunda, %14,1’i öğün sayısında artış olduğu saptanmıştır. COVID-19 pandemisi ile fiziksel aktivite yapma oranlarının her iki cinsiyette de azaldığı saptanmıştır. Bireylerin besin tüketim sıklığı değerlendirilmesinde en fazla tüketilen besinler; salgın öncesi her gün (%24,2) yoğurt, (%27,0) karabiber, (%29,3) soğan ve (%22,3) limonun tüketildiği saptanmıştır. Pandeminin yoğun olduğu dönemde kefir, sarımsak, sirke, turşu, pekmez ve propolis tüketiminin salgın öncesine göre arttığı saptanmıştır. Değerlendirilen üç dönem de de keten tohumu, çörekotu yağı ve chia tohumu, gibi besinlerin ise bireylerin çoğunluğu tarafından hiç tüketilmediği bulunmuştur. Yanlış beslenme alışkanlıkları obezite ile sonuçlanırken, sağlıklı besinler bireyleri enfeksiyonlara karşı koruyucu olmaktadır. This research was carried out with a total of 355 adults, 94 men (26.5%) and 261 females (73.5%), aged between 20-56 years, working at Manisa Celal Bayar University Hafsa Sultan Hospital to assess the impact of Covid 19 on the nutritional habits and lifestyle changes of healthcare professionals. Within the scope of the research data was collected using a questionnaire form. The questionnaire form consists of five sections. When the reasons for skipping meals were examined, 42.8% said they didn't have a habit and 27.8% said they didn't have an appetite. It was observed that 37.7% of the participants changed their eating habits during the Covid 19 period, and 21.1% of these changes being positive and healthy. When the pre-Covid 19 and severe Covid 19 periods were compared, it was shown that 19.4% of all study participants had an increase in appetite and 14.1 % had an increase in meal frequency. With the Covid 19 epidemic, it was found that the rate of physical activity declined in both genders, dropping from . When the food consumption frequency of participants is evaluated, yoghurt (24.2%), black pepper (27.0%), onion (29.3%), and lemon (22.3%) were found to be the most frequently consumed foods prior to the outbreak. When compared to the pre-epidemic period, when the pandemic was at its peak, consumption of kefir, garlic, vinegar, pickles, molasses, and propolis increased. Foods like flaxseed, core seed oil, and chia seeds were not consumed by the majority of people during all three time periods studied. Obesity is the outcome of poor eating habits, whereas healthy foods protect people from infection.
  • Item
    Osmaniye korkut ata üniversitesi sağlık yüksekokulu öğrencilerinin yeme farkındalığı durumlarının değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Karataş, Yahya Faruk; Müftüoğlu, Selen
    Bu çalışma; Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu’nda 2018-2019 Eğitim Öğretim Yılı’nda öğrenimine devam eden öğrencilerden çalışmaya katılmaya gönüllü olan 219’u kadın, 57’si erkek olmak üzere 276 öğrenci üzerinde yürütülmüştür. Bireylerin demografik özelliklerini, sağlık durumlarını, genel alışkanlıklarını ve beslenme bilgilerini sorgulamak amacıyla 30 soruluk bir anket formu ile öğrencilerin yeme farkındalığı durumlarını tespit etmek için Yeme Farkındalığı Ölçeği (YFÖ-30) araştırmacı tarafından uygulanmıştır. Yeme Farkındalığı Ölçeği (YFÖ-30), bireylerin günlük yaşamda yeme farkındalığı düzeyini ölçen bir ankettir. Ölçek puanı arttıkça bireylerin yeme farkındalığı düzeylerinin da artış göstermesi beklenmektedir. Çalışmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 20.32±2.22 yıl olup; %62’si hemşirelik, %38.0’ı ise beslenme ve diyetetik bölümü öğrencisidir. Öğrencilerin Yeme Farkındalığı Ölçeği puan ortalamalarının beslenme ve diyetetik bölümü öğrencilerinde 100.42±12.00 puan, hemşirelik bölümü öğrencilerinde ise 95.39±11.82 puan olduğu saptanmış ve aradaki bu fark istatiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Öğrencilerin %23.9’u annesinin, %16.6’sı babasının, %7.6’sı kardeşinin ve %45.6’sı ikinci dereceden akrabalarından birinin obez olduğunu belirtirken, yalnızca babası obez olan katılımcıların yeme farkındalığının daha düşük olduğu saptanmıştır (p<0.05). Öğrencilerin %16.7’si kronik bir hastalığa sahiptir ve kronik hastalığı olanların Yeme Farkındalığı Ölçeği’nden aldıkları puanların daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Öğrencilerin besin seçimleri ile Yeme Farkındalığı Ölçeği puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanırken (p<0.05), özellikle vegan olan ve kırmızı et tüketmediğini söyleyenlerin farkındalık puanlarının diğer kategorilere göre daha düşük olduğu görülmüştür. Öğrencilerin %79.7’sinin öğün atladığı ve en sık kahvaltı (%19.7) ana öğününü atladıkları belirlenmiştir. Çalışmada öğün atlamayanların Yeme Farkındalığı Ölçeği puan ortalamalarının, atlayanlara göre daha yüksek olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). Öğrencilerin %23.2’sinin hızlı, %53.3’ünün ise normal hızda yemek yediği belirlenmiş; yeme hızı ile Yeme Farkındalığı Ölçeği puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmıştır (p<0.05). Yavaş yeme hızına sahip olanların Yeme Farkındalığı Ölçeği puan ortalamasının diğer kategorilere göre daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Duygusal yeme durumlarına göre üzüntülü/yorgun hisseden öğrencilerin %47.1’inin daha az yediği, %24.6’sının ise daha çok ve sık yediği belirlenirken, cinsiyet ile duygu durumuna göre yeme davranışları arasındaki farklar istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Üzüntülü/Yorgun ruh halinde yeme davranışı ile Yeme Farkındalığı Ölçeği puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark tespit edilmiş (p<0.05), en düşük puan ortalamasının üzüntülü/yorgunken her zamankinden çok ve sık yiyenlerde olduğu gözlenmiştir. Sonuç olarak bu çalışma, Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu öğrencilerinin yeme farkındalığı durumlarının saptanması amacıyla yapılmış olup, bu popülasyon için geliştirilecek sağlıklı beslenme stratejilerine katkı sağlayacaktır. Elde edilen veriler yeni çalışmalar ile desteklenmelidir. This study was conducted on 276 students, 219 of whom were women and 57 were men, who volunteered to participate in the study at the 2018-2019 Academic Year at Osmaniye Korkut Ata University School of Health. The questionnaire with 30 questions was applied in order to question the demographic characteristics, health information, habits and nutritional information and Mindful Eating Questionnaire (YFÖ-30) was used to determine the mindful eating status of the students by the researcher. Mindful Eating Questionnaire (YFÖ-30) is a scale that measures the eating awareness level of individuals in daily life. As the questionnaire score increases, it is expected that the mindful eating levels of the individuals will increase. The mean age of the students is 20.32 ± 2.22 years and 62% of individuals are nursing students, 38.0% are nutrition and dietetics students. The mean mindful eating questionnaire score of the students participating in the study is 97.30 ± 12.07. It was determined that the mean scores of mindful eating questionnaire were 100.42 ± 12.00 in the nutrition and dietetics students, and 95.39 ± 11.82 in the nursing students, and this difference was found statistically significant (p <0.05). While 23.9% of the students stated that their mother, 16.6% of their father, 7.6% of their siblings and 45.6% of their second degree relatives were obese, only the students whose fathers were obese had lower mindful eating status (p<0.05). 16.7% of the students have a chronic disease and those who have chronic disease were found to have higher scores on the mindful eating questionnaire (p <0.05). While there was a statistically significant difference between the food choices of students and the mean scores of the mindful eating questionnaire (p <0.05), it was observed that especially mindful eating questionnaire scores of those who are vegan and say that they do not consume red meat are lower than other categories. It was determined that 79.7% of students skip meals and the they skip breakfast (19.7%) among main meals most frequently. In the study, the mean scores of the mindful eating questionnaire for those who don’t skip meals were higher than those who skip (p<0.05). It was found that 23.2% of the students eat fast and 53.3% eat at normal speed, and there was a statistically significant difference between the eating speed and the mean scores of the mindful eating questionnaire (p<0.05). It was observed that students with a slow eating rate had a higher mean score of the mindful eating questionnaire than the other categories, and the lowest mean score of the mindful eating questionnaire was among those who eat fast. Whereas it was determined that 47.1% of students eat less and 24.6% eat more and more frequently when they feel sad/tired, it was found that the differences between gender and eating behaviors were statistically significant (p <0.05). A statistically significant difference was found between the sad/tired mood eating behavior and the mean scores of the mindful eating questionnaire (p <0.05), and the lowest mean score of the mindful eating questionnaire was observed among those who eat more and more frequently when they feel sad/tired according to emotional eating situations. In conclusion, this study was planned to determine the mindful eating status of Osmaniye Korkut Ata University School of Health students and will contribute to develop healthy nutrition strategies for this population. The data obtained should be supported by new studies.
  • Item
    Primer hipotiroidi olan yetişkin bireylerde yaşam kalitesi, duygu ve beslenme durumları arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Talay, Gökçe; Türker, Perim Fatma
    Bu çalışma, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Polikliniğine Kasım 2019-Şubat 2020 tarihleri arasında başvuran doktor tarafından aşikar hipotiroidi ve subklinik hipotiroidi tanısı almış gönüllü olarak çalışmaya katılmayı kabul eden yetişkin 84 kadın, 22 erkek olmak üzere toplam 106 birey üzerinde yürütülmüştür. Araştırmaya katılan bireylere yüz yüze görüşme yöntemi ile anket uygulanmış, besin tüketim kayıtları ve antropometrik ölçümleri alınmış ve bazı biyokimyasal parametreleri analiz edilmiştir. Hastaların yaşam kalite düzeyleri için Tiroid Hastalarında Yaşam Kalitesi Ölçeği (ThyPRO), duygu durumlarını değerlendirmek için ise Profile of Mood States (POMS) ölçeği uygulanmıştır. Aşikar ve subklinik hipotiroidisi olmak üzere katılımcılar iki gruba ayrılmıştır. Çalışmaya 44 aşikar, 62 subklinik hipotiroidisi olan hasta dahil edilmiştir. Aşikar hipotiroidili hastaların yaş ortalaması 45.30±9.98 yıl, subklinik hipotiroidili hastaların yaş ortalaması 44.48±10.80 yıldır. İki grup arasında yaş gruplarına göre anlamlı farklılık bulunmamıştır (p>0.05). Beden Kütle İndeksi (BKİ) sınıflandırmasına göre değerlendirildiğinde aşikar hipotiroidi grubundaki erkek bireylerin %57.1’inin, kadın bireylerin ise %27’sinin hafif şişman (BKİ 25-29.9 kg/m2); erkek bireylerin hiçbirinin ve kadın bireylerin %21.6'sının şişman (BKİ ≥ 30.0 kg/m2); erkek bireylerde %42.9'unun kadın bireylerde ise %45.9'unun normal (BKİ 18.5-24.9) ve erkek bireylerde hiçbirinin ve kadın bireylerde %5.4'ünün zayıf BKİ grubunda yer aldıkları saptanmıştır. Subklinik hipotiroidi grubunda ise erkek bireylerin %53.3'ünün ve kadın bireylerin %40.4'ünün hafif şişman (BKİ 25-29.9 kg/m2); erkek bireylerin %13.3’ünün ve kadın bireylerin %12.8’inin şişman (BKİ≥30.0 kg/m2); erkek bireylerin %33.3'ünün ve kadın bireylerin %42.6'sının normal (BKİ 18.5-24.9 kg/m2) ve erkek bireylerde hiçbirinin kadın bireylerde ise %4.3'ünün zayıf BKİ grubunda yer aldıkları saptanmıştır. Aşikar hipotiroidi grubundaki bireylerin günlük enerji alım ortalama değerleri 1634.7±014.06 kkal, subklinik hipotiroidi grubundaki bireylerin günlük enerji alım ortalama değerleri ise 1516.3±332.45 kkal olarak bulunmuştur. Bireylerin günlük enerjinin proteinden gelen yüzde ortalaması; aşikar hipotiroidi grubundaki bireylerde %19.4±5.90, subklinik hipotiroidi grubundakilerde ise %19.9±6.05 olarak saptanmıştır. Günlük enerjinin yağdan gelen oranına bakıldığında ise aşikar hipotiroidi grubundaki bireylerde %45.1±6.62, subklinik hipotiroidi grubundaki bireylerde %42.9±6.12 'dir. Proteinden ve yağdan gelen enerji önerilen düzeyin çok üzerindedir. Çalışmaya katılan bireylerin günlük diyetle B12 vitamini alımı cinsiyete göre karşılaştırıldığında erkeklerde kadınlardan anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Fosfor, çinko, demir ve sodyum minerallerinin ise diyetle alım miktarları iki grup arasında karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Ayrıca grupların cinsiyet ile birlikte karşılaştırılmalarına göre diyetle fosfor alım miktarları istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Biyokimyasal parametreler iki grup arasında karşılaştırıldığında aşikar hipotiroidi grubunda subklinik hipotiroidi grubuna göre D vitamini, hemoglobin ve sodyum düzeyleri anlamlı derecede daha düşük bulunmuştur. ThyPRO Yaşam Kalitesi Ölçeğinin 13 değişkeni için aşikar ve subklinik hipotiroidili hastalar arasında karşılaştırma yapıldığında hipertiroid ve hipotiroid semptom alt ölçek puan ortalaması aşikar hipotiroidi grubunda anlamlı derecede daha yüksek bulunmuştur. Bireyler arasında cinsiyete göre karşılaştırma yapıldığında kadınlarda erkeklere göre hipertiroid semptom ve anksiyete alt ölçek puan ortalaması anlamlı derecede yüksek saptanmıştır. Hormon replasman tedavisi alan bireylerde almayanlara göre hipertiroid ve hipotiroid semptom alt ölçek puan ortalaması anlamlı derecede yüksektir. Fiziksel aktivite yapan bireylerde yapmayanlara göre ise göz semptom alt ölçek puan ortalaması anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Profile of Mood States, Duygudurumu Profili (DP) ölçeğinin 6 değişkeni aşikar ve subklinik hipotiroidi hasta grupları arasında karşılaştırıldığında alt ölçek puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Aynı şekilde cinsiyete, yaş gruplarına, eğitim durumuna, hipotiroidi tanı süresine, hormon replasman tedavisi alma ve fiziksel aktivite yapma gibi durumlara göre karşılaştırma yapıldığında anlamlı bir fark saptanmamıştır. Sonuç olarak hipotiroidi tanısı almış bireylerin çeşitli faktörlere bağlı olarak yaşam kalite düzeylerinin düşük olduğu belirlenmiştir ve bu bireylerde yaşam kalitesini arttırmak için fiziksel ve ruhsal sağlığı iyileştirici çalışmalar yapılması gerektiği belirlenmiştir. This study was conducted with a total of 106 individuals, 84 females and 22 males, who voluntarily accepted to participate in the study, who were diagnosed with overt hypothyroidism and subclinical hypothyroidism by the doctor who applied to the Endocrinology and Metabolism outpatient clinic of Çukurova University Faculty of Medicine Balcalı Hospital between November 2019 and February 2020. A questionnaire was applied to the individuals participating in the study using face to face interview method, food consumption records and anthropometric measurements were taken and some biochemical parameters were analyzed. Thyroid Patients Quality of Life Scale (ThyPRO) was used for the quality of life of the patients, and the Profile of Mood States (POMS) scale was used to evaluate their mood. Participants were divided into two groups as overt and subclinical hypothyroidism. 44 patients with overt hypothyroidism and 62 subclinical hypothyroidism were included in the study. The mean age of patients with overt hypothyroidism was 45.30 ± 9.98 years, and the mean age of patients with subclinical hypothyroidism was 44.48 ± 10.80 years. No significant difference was found between the two groups by age groups (p> 0.05). When evaluated according to body mass index (BMI) classification; 57.1% of males in the overt hypothyroid group and 27% of females were slightly obese (BMI 25-29.9 kg / m2), none of males and 21.6% of females were obese (BMI 30.0 kg /m2), male individuals It was determined that 42.9% of the female individuals and 45.9% of them were in the normal BMI group (BMI 18.5-24.9 kg /m2), none of the males and 5.4% of the females were in the weak BMI group. In the subclinical hypothyroid group, 53.3% of males and 40.4% of females were slightly obese (BMI 25-29.9 kg /m2), 13.3% of males and 12.8% of females were obese (BMI 30.0 kg / m2), 33.3% of males and 42.6% of females were normal (BMI 18.5-24.9 kg / m2) and none of males and 4.3% of females were in the weak BMI group. The average daily energy intake values of individuals in the overt hypothyroid group were 1634.7 ± 014.06 kcal, and the average daily energy intake values of individuals in the subclinical hypothyroid group were 1516.3 ± 332.45 kcal. Average percentage of the daily energy of individuals coming from protein; It was found to be 19.4 ± 5.90% in the overt hypothyroid group and 19.9 ± 6.05% in the subclinical hypothyroid group. Looking at the ratio of daily energy from fat; 45.1 ± 6.62% in the overt hypothyroid group and 42.9 ± 6.12% in the subclinical hypothyroid group. Energy from protein and fat is well above the recommended level. When the daily diet and vitamin B12 intake of the individuals participating in the study were compared by gender, it was found to be significantly higher in men than in women. The dietary intakes of phosphorus, zinc, iron and sodium minerals were found to be statistically significant when compared between the two groups. In addition, according to the comparison of the groups with gender, the amount of phosphorus intake by diet was found to be statistically significant. When biochemical parameters were compared between the two groups, vitamin D, hemoglobin and sodium levels were found to be significantly lower in the overt hypothyroid group than in the subclinical hypothyroid group. When comparing the 13 variables of the ThyPRO Quality of Life Scale between overt and subclinical hypothyroid patients, the mean hyperthyroid and hypothyroid symptom subscale score was found to be significantly higher in the overt hypothyroid group. When comparing individuals according to gender, the mean hyperthyroid symptom and anxiety subscale score was found to be significantly higher in women compared to men. The hyperthyroid and hypothyroid symptom subscale mean score is significantly higher in individuals who received hormone replacement therapy compared to those who did not. Eye symptom subscale mean score was significantly higher in individuals who do physical activity than those who do not. When 6 variables of the Profile of Mood States Mood Profile scale were compared between overt and subclinical hypothyroidism patient groups, no significant difference was found between the subscale mean scores. Likewise, when a comparison was made according to gender, age groups, educational status, duration of hypothyroidism diagnosis, taking hormone replacement therapy and performing physical activity, no significant difference was found. As a result, it was determined that individuals diagnosed with hypothyroidism had low quality of life due to various factors, and it was determined that physical and mental health improvement studies should be carried out in order to increase the quality of life in these individuals.
  • Item
    Beden kütle indeksine göre normal ve obez bireylerin duygusal açlık durumlarının, umutsuzluk düzeylerinin ve besin tüketimlerinin değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Aslan, Belmen; Köseler Beyaz, Esra
    Bu çalışma beden kütle indeksine (BKI) göre obez veya normal olan bireylerde duygusal açlık durumları, umutsuzluk düzeyleri ve besin tüketimleri arasındaki ilişki, ilişki varsa bu ilişkinin beden kütle indeksine göre yönünü belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu çalışma Aralık 2019 – Şubat 2020 tarihleri arasında Ankara’da Belmen Aslan Beslenme ve Danışmanlık Merkezi’ne başvuran ve araştırmaya katılmaya gönüllü olan, 18-65 yaş aralığındaki BKI’ye göre normal veya obez olan 71 kadın 101 erkek olmak üzere toplam 200 yetişkin katılımcı ile yapılmıştır. Bireylere demografik özellikleri, antropometrik ölçümleri, fiziksel aktivite ve hastalık durumlarını sorgulayan anket formu yüz yüze görüşme ile uygulanmıştır. Hastaların beslenme durumları 3 günlük Besin Tüketim Kaydı ile, duygusal iştah durumları Duygusal İştah Anketi (DİA) ile, umutsuzluk düzeyleri ise Beck Umutsuzluk Ölçeği (BUÖ) ile değerlendirilmiştir. Bireylerin antropometrik ölçümleri alınmıştır. Çalışmaya katılan bireylerden kadınların BKI ortalaması 26.4 ± 5.55 kg/m2 iken erkeklerin ortalaması 29.6 ± 4.85 kg/m2’dir. Çalışmaya katılan bireylerin besin tüketimlerine bakıldığında erkek bireylerin kadınlara kıyasla günlük beslenmeleri ile toplamda aldıkları enerjinin daha fazla olduğu buna ilave olarak günlük beslenmelerinde aldıkları protein(g), karbonhidrat (g) ve yağın (g) da istatiksel olarak anlamlı düzeyde fazla olduğu görülmüştür (p<0.05). Erkeklerin kadınlara kıyasla günlük enerji alımlarının yağdan gelen yüzdesinin daha az olduğu istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulunmuştur (p<0.05). Bunun aksine günlük enerji alımlarının protein ve karbonhidrattan gelen yüzdesi için cinsiyetler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gözlemlenmemiştir (p>0.05). Çalışmaya katılan bireylerde cinsiyetler arasında duygusal iştah anketi olumlu ve olumsuz puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p>0,05). Kadınlarda obez bireylerde normal bireylere göre duygusal iştah olumlu ve olumsuz puanlarının daha yüksek olduğu ve bu farkın istatiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p<0.05). Erkek bireylerde ise beden kütle indeksi ve duygusal iştah anketi arasında anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05). Bireylerde besin tüketimi duygusal iştah anketi olumlu puanı arasındaki ilişki, BKİ, enerji (kkal), protein (g), yağ (g) ve posa alım değerleri ile pozitif yönde, zayıf derecede ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<0.05). Bireylerde karbonhidrat (%) alım değeri ile DİA olumsuz puanı arasında negatif yönde zayıf derecede istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<0.05) ancak tam tersi durum istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Bireylerde günlük diyetle alınan D vitamini, E vitamini, K vitamini, B1 vitamini, B2 vitamini, B12 vitamini, sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, demir, çinko, iyot alım değerleri ile DİA olumlu puanı arasında pozitif yönde, zayıf derecede ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<0.05). Bireylerin umutsuzluk puanları ve düzeylerinin, cinsiyet ve beden kütle indeksi ile istatiksel olarak anlamlı ilişkili olmadığı bulunmuştur (p>0.05). Ayrıca duygusal iştah durumu ve umutsuzluk düzeyleri arasında da anlamlı ilişki görülmemiştir (p>0.05). Bireylerin antropometrik ölçümleri, duygusal iştah durumları, umutsuzluk düzeyleri ve beslenme durumları ilişkisini anlamaya yönelik daha çok çalışma yapılmasına ihtiyaç vardır.
  • Item
    Lise öğrencilerinde hedonik açlık ve yeme farkındalığının beslenme durumu ile ilişkisi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Uçar, Ayda; Türker, Perim Fatma
    Bu çalışma; adölesan grupta hedonik açlık seviyesini ve sebeplerini saptayarak yeme farkındalığının hedonik açlığa olan etkisini araştırmak ve beslenme durumu ile ilişkilendirmek amacıyla yürütülmüştür. Bu çalışma sonuçları ile birçok hastalığın temeli olan obezitenin hedonik açlıkla olan ilişkisinin pekiştirilmesi ve enerji kısıtlaması dışında alternatif bir çözüm olan farkındalıklı yemenin öneminin anlaşılması amaçlanmıştır. Adölesanlar cinsiyete göre ayrılmış ve sonuçlar araştırma kapsamında değerlendirilmiştir. Çalışmanın örneklem grubunu Aralık 2019- Mart 2020 tarihleri arasında Ankara’nın Eryaman ilçesinde bulunan Özel Altın Eğitim Koleji’nde eğitim gören ve araştırmaya katılmaya kabul eden 14-18 yaş arası 128 kız 102 erkek öğrenci olmak üzere toplamda 230 lise öğrencisi oluşturmuştur. Araştırmaya katılan öğrencilerin; sosyodemografik özelliklerinin, antropometrik ölçümlerinin, sağlık durumuna ilişkin bilgilerinin, fiziksel aktivite ve beslenme alışkanlıklarına ilişkin bilgilerinin belirlenebilmesi için çoktan seçmeli ve/veya açık uçlu soruların bulunduğu bir anket formu uygulanmıştır. Hedonik açlık bulguları ise anket formunda yer alan Besin Gücü Ölçeği ile belirlenmiştir. Son olarak da araştırmaya katılan öğrencilerin yeme farkındalığı durumunu ölçmek için Yeme Farkındalığı Ölçeği kullanılmıştır. Besin Gücü Ölçeği’nin değerlendirilmesi beş puan üzerinden yapılmaktadır. Değerlendirme sonucunda ölçek ortalama puanlarının 2.5’un üzerine çıkması hedonik açlığın varlığını ve besinden etkilenildiğini ifade etmektedir. Türkçeye 5’li likert skalası olarak uyarlanan Yeme Farkındalığı Ölçeği’nin değerlendirilmesinde ise ters ve düz puanlamalar bulunmakla birlikte ölçek puanı yükseldikçe yeme farkındalığı da yükselmektedir. Kız öğrencilerin ve erkek öğrencilerin BGÖ ortalama toplam puanları sırasıyla 3.16±0.80 ve 2.88±0.67 puan olarak belirlenmiştir. BGÖ toplam puanı, ‘’besin bulunabilirliği’’ ve ‘’besin mevcudiyeti’’ alt grup puanlarının kız öğrencilerde erkek öğrencilere kıyasla daha yüksek olduğu ‘’besinlerin tadına bakılması’’ alt grup puanının ise kız ve erkek öğrencilerinde aynı olduğu saptanmıştır (p<0.05). Kız öğrencilerde lezzetli besinlerden etkilenmenin ve hedonik açlığın erkek öğrencilere göre daha fazla olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Kız öğrencilerin ve erkek öğrencilerin YFÖ-30 ortalama toplam puanları sırasıyla 3.35±0.51 ve 3.30±0.46 puan olarak belirlemiştir (p<0.05). YFÖ-30 toplam puanı ve ‘’duygusal yeme’’ dışındaki tüm alt grup puanlarının kız öğrencilerde erkek öğrencilere kıyasla daha yüksek olduğu ‘’yeme disiplini’’ alt grup puanının ise kız ve erkek öğrencilerinde aynı olduğu saptanmıştır (p<0.05). Kız öğrencilerde yeme farkındalığının erkek öğrencilere göre daha yüksek olduğu saptanmıştır. Ayrıca hem kız hem de erkek öğrencilerde hedonik açlığın artmasıyla bazı besinlere duyulan aşırı istek artmaktadır. Kız öğrencilerin BGÖ toplam puanı ile çikolata ve çikolatalı ürünler, kremalı pasta ve pastane ürünleri, cips, gazlı içecekler, fast-food, patates kızartması, ekmek çeşitleri, makarna, hamur işleri, kuruyemiş çeşitleri ve çekirdeğe duyduğu istek arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğu saptanmıştır (p<0.05). (p<0.01). Erkek öğrencilerin ise BGÖ toplam puanı ile çikolata ve çikolatalı ürünler, kremalı pasta ve pastane ürünleri, cips, fast-food, patates kızartması, makarna ve hamur işlerine duyduğu istek arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğu saptanmıştır (p<0.05). (p<0.01). Bununla birlikte hem kız hem de erkek öğrencilerde yeme farkındalığının artmasıyla bazı besinlere duyulan aşırı istek azalmaktadır. Kız öğrencilerin YFÖ-30 toplam puanı ile çikolata ve çikolatalı ürünler, kremalı pasta ve pastane ürünleri, cips, gazlı içecekler, fast-food, patates kızartması, ekmek çeşitleri, makarna, hamur işleri, kuruyemiş çeşitleri, çekirdek ve dondurmaya duyduğu istek arasında negatif yönlü bir ilişki olduğu saptanmıştır. (p<0.05). (p<0.01). Erkek öğrencilerin ise YFÖ-30 toplam puanı ile çikolata ve çikolatalı ürünler, kremalı pasta ve pastane ürünleri, cips, fast-food, patates kızartması, ekmek çeşitleri, makarna, hamur işleri, çekirdeğe duyduğu istek arasında negatif yönlü bir ilişki olduğu saptanmıştır. (p<0.05). (p<0.01). Bu çalışma artmış yeme farkındalığının, hedonik süreçlerin ve aşırı besin isteğinin kontrolünü sağlamaya yardımcı olabileceğinin bir göstergesi olabilir. Ancak bu konuya ilişkin bu sonuçları destekleyecek daha fazla çalışma yapılmasına ihtiyaç vardır.In this study, the effect of mindful eating on hedonic hunger has been investigated through determining the level of hedonic hunger and its causes, and then mindful eating is associated with the nutritional status in an adolescent group. With this study, it is aimed to provide further evidence regarding the relationship between obesity and hedonic hunger and to reveal the importance of mindful eating as an alternative solution apart from energy restriction. Additionally, adolescent groups are divided into two groups in terms of their gender, and the results are evaluated within the scope of the study. The sample of this research consisted of 230 high school students who studied in Özel Altın Eğitim Koleji in 2019-2020, 128 of whom are women, and 102 of whom are men. The informed consent of students was obtained prior to the study. A survey included questions with multiple choices, and open-ended questions had been employed in order to determine the sociodemographic characteristics, anthropometrics, and information regarding their health conditions and food habits of participants. Findings of hedonic hunger were identified with The Power of Food Scale (PFS). If the mean score of PFS which are evaluated on 5 points is above 2.5 points, it indicates that hedonic hunger exists, and it is affected by the food. The mean scores of PFS were found 3.16±0.80 ve 2.88±0.67 points for women and men students, respectively. While the total point of PFS, scores of food available and food present subscales are found higher in women than men, but men and women did not differ in the scores of food tested subscale (p<0.05). It was revealed that women were more likely to affected by delicious foods and getting higher points in hedonic hunger measurement than men (p<0.05). Lastly, the Mindful Eating Questionnaire (MEQ) was applied to determine the level of mindful eating of students. MEQ adapted into Turkish using 5 points Likert Scale and higher points obtained in this scale points out more mindfulness while there are straight and reverse items in MEQ.The mean scores of MEQ were determined as 3.35±0.51 and 3.30±0.46 for women and men, respectively (p<0.05). It has been found that women got higher scores than men in all subscales except for emotional eating subscale and total score of MEQ. Additionally, women and men have differed in scores of eating discipline subscale (p<0.05). It has been indicated that women are more mindful of eating than men. Also, the desire for some foods was increased with growing hedonic hunger for both men and women. It has been found that there was a positive correlation between the total PFS score and chocolate and chocolate products, cream cake and patisserie products, chips, fizzy drinks, fast foods, fries, bread, pasta, pastries, dried fruits and sunflower seeds for women (p<0.05; p<0.01). For men, it has been found that there was a positive correlation between the total PFS score and chocolate and chocolate products, cream cake and patisserie products, chips, fizzy drinks, fast foods, fries, bread, pasta and pastries (p<0.05; p<0.01). On the other hand, the desire for some foods was decreased with increasing mindful eating for both men and women. It has been found that there was a negative association between the total MEQ score and chocolate and chocolate products, cream cake and patisserie products, chips, fizzy drinks, fast foods, fries, bread, pasta, pastries, dried fruits, sunflower seeds and ice-cream for women (p<0.05; p<0.01). For men, it has been found that there was a negative association between the total MEQ score and chocolate and chocolate products, cream cake and patisserie products, chips, fizzy drinks, fast foods, fries, bread, pasta, pastries and sunflower seed (p<0.05; p<0.01). The results of this study documented that increased mindful eating might play a regulatory role in hedonic processes and excessive food crave. However, there is a need for further shreds of evidence to substantiate this claim.
  • Item
    Yetişkinlerde D vitamini ve elektrolitlerin depresyon ile olan ilişkisinin incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Karakaş, Elif; Türker, Perim Fatma
    Bu çalışmada yetişkinlerde D vitamini ve sodyum, potasyum, kalsiyum gibi elektrolitlerin depresyon ile ilişkisini değerlendirmek ve depresyon ile ilişkili olabilecek beslenme ile ilgili faktörlerin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya, Şubat 2019-Kasım 2019 tarihleri arasında Kastamonu Devlet Hastanesi dahiliye polikliniğine başvuran 82 (%69.5) kadın ve 36 (%30.5) erkek olmak üzere toplam 118 yetişkin birey dahil edilmiştir. Bireylerin sosyo-demografik özellikleri, beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktivite durumları anket formuna kaydedilmiştir. Bireylerin 24 saatlik besin tüketim sıklığı kayıtları değerlendirilmiş ve antropometrik ölçümleri alınmıştır. Biyokimyasal bulguları, rutin olarak istenen bulguların yer aldığı otomasyon sisteminden kaydedilmiştir. Bireylerin depresyon durumu Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ile belirlenmiş ve katılımcılar Beck Depresyon Ölçeği skoru ≥17 olan 41 birey ve Beck Depresyon Ölçeği skoru <17 olan 77 birey olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Bireylerin yaş ortalaması 33.89±10.07 yıl (BDÖ ≥17 olan bireyler:33.65±10.47 yıl, BDÖ <17 olan bireyler:34.02±9.91 yıl) olarak belirlenmiştir (p>0.05). BDÖ ≥17 grubundaki kadın bireylerin 6.45±13.04 μg, erkek bireylerin 5.99±10.13 μg, BDÖ <17 grubundaki kadın bireylerin 6.62±23.27, erkek bireylerin ise 5.96±15.09 μg D vitamini aldıkları belirlenmiştir(p>0.05). BDÖ ≥17 ve BDÖ <17 gruplarındaki kadın ve erkek bireylerin günlük diyetleri ile referans değerlerin altında D vitamini aldıkları tespit edilmiştir. Grupların günlük diyetle sodyum, potasyum ve kalsiyum alımlarında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır (p>0.05). Günlük diyetle sodyum alımı BDÖ ≥17 grubundaki kadın bireylerde referans değerin altında iken erkek bireylerde referans değerin üzerindedir. BDÖ <17 grubunda ise kadın ve erkek bireylerde önerilen düzeyin üzerinde aldıkları tespit edilmiştir. Günlük diyetle potasyum ve kalsiyum alımlarının ise her iki gruptaki kadın ve erkek bireyler için önerilen düzeylerin altında olduğu saptanmıştır. Çalışmaya katılan bireylerin serum 25-hidroksi Vitamin D (25-OHVitamin D) ortalama değeri BDÖ ≥17 grubu için 13.79±7.83 ng/mL, BDÖ <17 grubu için 12.14±9.18 ng/mL’dir (p>0.05). Bireylerin serum sodyum değerleri ortalaması BDÖ ≥17 grubu için 140.40±2.10 mEq/L, BDÖ <17 grubu için 140.48±1.95 mEq/L, serum potasyum değerleri ortalaması BDÖ ≥17 grubu için 4.61±0.31 mEq/L, BDÖ <17 grubu için 4.47±0.28 mEq/L ve serum kalsiyum değerleri ortalaması BDÖ ≥17 grubu için 9.12±0.35 mg/dL, BDÖ <17 grubu için 9.21±0.39 mg/dL olarak saptanmıştır (p>0.05). Diyet ile alınan günlük D vitamini ile serum 25-OH Vitamin D düzeyleri arasında pozitif yönde anlamlı korelasyon saptanmıştır (p<0.05).Serum hemoglobin ve hematokrit değerleri açısından, her iki parametrenin BDÖ ≥17 grubunda BDÖ <17 grubuna kıyasla anlamlı şekilde düşük olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). Depresyon ile ilişkili olduğu varsayılan D vitamini ile sodyum, potasyum, kalsiyum gibi elektrolitlerin ve diğer tüm vitamin ve minerallerin eksikliğinin görülmemesi ve her besin ögesi açısından tam bir yeterlilik sağlanması, bedensel ve ruhsal her yönden sağlığın devamlılığı için multidisipliner yaklaşımda kişiye özgü beslenme tedavisinin uygulanması ve gerekli yaşam tarzı değişikliklerinin yapılması önemlidir.In this study, it was aimed to evaluate the relationship between vitamin D and electrolytes such as sodium, potassium, calcium in adults with depression and to examine nutritional factors that may be associated with depression. A total of 118 adult individuals, 82 (69.5%) women and 36 (30.5%) men, who applied to the Internal Medicine Policlinic of Kastamonu State Hospital between February and November 2019, were included in the study. Socio-demographic characteristics, nutritional habits and physical activity status of individuals were recorded in the questionnaire. 24-hour food consumption frequency records of individuals were evaluated and anthropometric measurements were taken. Biochemical findings were recorded from the automation system, where the routine findings were routinely requested. Depression status of individuals was determined by Beck Depression Scale and participants were divided into two groups as 41 individuals with Beck Depression Scale score ≥17 and 77 individuals with Beck Depression Scale score <17. The average age of the individuals was 33.89±10.07 years (individuals with BDI ≥17: 33.65±10.47 years, individuals with BDI <17: 34.02±9.91 years) (p> 0.05). It was determined that female individuals in the BDI ≥17 group received 6.45±13.04 μg, male individuals 5.99±10.13 μg, female individuals in the BDI<17 group received 6.62 ± 23.27 and male individuals received 5.96±15.09 μg vitamin D (p> 0.05). It was found that male and female individuals had BDI ≥17 and BDI <17 groups received vitamin D below their reference values with their daily diets. There was no statistically significant difference in groups' daily intake of sodium, potassium and calcium (p> 0.05). While daily consumption of sodium is below the reference value in female individuals in the BDI ≥17 group, it is above in male individuals. In the BDI <17 group, it was determined that they received above the recommended level in both men and women. On the other hand, it was found that potassium and calcium intakes were below the recommended levels for both male and female individuals in both groups. The mean value of serum 25-hydroxy Vitamin D (25-OH Vitamin D) of the individuals participating in the study was 13.79±7.83 ng / mL for the BDI ≥17 group and 12.14±9.18 ng / mL for the BDI<17 group (p> 0.05). The mean serum sodium values of individuals were 140.40±2.10 mEq/L for the BDI ≥17 group, 140.48±1.95 mEq/L for the BDI<17 group, the mean of serum potassium values was 4.61±0.31 mEq/L for the BDI ≥17 group 4.47±0.28 mEq/L and serum calcium values were determined as 9.12±0.35 mg/dL for the BDI ≥17 group and 9.21±0.39 mg/dL for the BDI <17 group (p> 0.05). There was a significant positive correlation between daily vitamin D taken with diet and serum 25-OH Vitamin D levels (p <0.05). In terms of serum hemoglobin and hematocrit values, both parameters were found to be significantly lower in the BDI ≥17 group compared to the BDI <17 group (p <0.05). Depending on depression, the lack of vitamin D, electrolytes such as sodium, potassium, calcium and all other vitamins and minerals, and providing a complete qualification in terms of each nutrient element, applying personalized nutritional therapy in a multidisciplinary approach and necessary for the continuity of health in all aspects, it is important to make lifestyle changes.
  • Item
    Sağlıklı beslenme takıntısı’nın algılanan iş yeri yemek hizmet kalitesi üzerine etkisi Ankara’da sağlık çalışanları üzerine bir araştırma
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021) Kavacık, Sümeyye; Tayfur, Muhittin
    Bu araştırma sağlıklı beslenme takıntısının algılanan işyeri yemek hizmet kalitesine etkisini belirlemek üzerine Ankara’da özel bir hastanede çalışan sağlık personeline yapılmıştır. Çalışma Eylül 2020 –Ekim 2020 tarihleri arasında görev yapan sağlık çalışanının rastgele seçilmesi ile anket yapılmasını kabul eden 382 bireye uygulanmıştır. Anket uygulaması gönüllük esasına dayalı olarak yüz yüze görüşülerek yapılmıştır. Bireylerin %62.8’i kadın, %37.2’si erkektir, yaşları 18 ve 40’ın üzeri olarak belirlenmiştir. Araştırmada sağlık çalışanlarının demografik bilgileri, kurumda çalışma süreleri, mesai saatleri içerisinde yemek yemeyi tercih ettikleri yerler, kurum yemekhanesini tercih nedenleri, kurum yemekhanesinden yararlanma sıklıkları, toplu beslenme sistemine verdikleri puan, yemek hizmet kalitesini ve sağlıklı beslenme takıntısını ölçen sorular ile hazırlanmış bir anket uygulanmıştır. İş yeri yemek hizmet kalitesini ve sağlıklı beslenme takıntısını ölçmek için 29 soruluk anket hazırlanmıştır. Ölçeklerin sonuçlarına göre iş yeri hizmet kalitesinden ortalamanın üzerinde bir memnuniyet durumu olduğu, 382 sağlık çalışanının %25.6’sı ortorektik eğilim gösterdiği, %74.3’ünün ise normal beslenme eğilimi gösterdiği saptanmıştır. Toplu beslenme sistemine verilen puanın ortalaması 100 puan üzerinde 60,27 olarak bulunmuştur. Araştırmaya katılan erkek bireylerin yemek hizmet kalitesinden kadın bireylere göre daha memnun olduğu, geliri giderinden yüksek olan bireylerin yemekleri daha çekici bulduğu, lisansüstü eğitim alan bireylerin yemekleri diğer eğitim düzeyline sahip bireylerden daha çekici bulduğu, bekar bireylerin yemeklerin çekiciliğinden ve yönetimden evli bireylere göre daha çok memnun olduğu, mesleki açıdan güvenlik görevlileri ile bilgi işlem personellerinin genel memnuniyet düzeylerinin diğer meslek gruplarından daha yüksek olduğu, kurum yemekhanesini ücretsiz olduğu için tercih eden bireylerin genel memnuniyet düzeyleri diğer nedenlerle tercih edenlerden daha düşük olduğunu saptanmıştır. Erkek bireylerin kadın bireylere göre daha fazla ortorektik eğilim gösterdiği, kurumda 10 yıldan fazla çalışan bireylerin ortorektik eğilimlerinin diğer bireylerden daha yüksek olduğu, evde yemek yemeyi seçen bireylerin ortorektik eğilimlerinin diğer yerlerde yemek yiyen bireylerden yüksek olduğu, kurum yemekhanesini ücretsiz olduğu için tercih edenlerin ortorektik eğilimlerinin yüksek olduğu, toplu beslenme sistemine verilen puan ile iş yeri hizmet kalitesini verinle puan arasında anlamlı pozitif doğrusal ilişki olduğu saptanmıştır. İş yeri hizmet kalitesi ile sağlıklı beslenme takıntısı arasında pozitif yönlü doğrusal ilişkiler mevcut olup bu ilişkilerin kuvveti düşük bulunmuştur. Sonuç olarak sağlık çalışanlarının iş yerinde verilen yemek hizmetinin kalitesinden memnun olduğu, ortorektik eğilimlerinin düşük düzeyde olduğu, ortorektik eğilim göstermeleri ile iş yeri yemek hizmet kalitesi arasında anlamlı bir ilişki olmadığı belirlenmiştir. This study is conducted to determine the factors that affect the satisfaction of healthcare personnel of a privately owned hospital regarding the meals. The study enrolled 382 healthcare professionals, who were randomly selected and agreed to participate in the survey, from September 2020 to October 2020.The survey is performed with face-to-face interviews on voluntary basis. Participants consist of 240 women and 142 men at age of 18 years to above 40 years. The survey addressed certain details such as demographics of healthcare professionals, history of employment in the institution, places they prefer to eat meals within office hours, reasons for preferring the institution’s cafeteria, frequency of using the institution’s cafeteria, the score given to communal nutrition system, quality of catering service and obsession to healthy diet. A 29-question survey is created to evaluate quality of food service in the workplace and the healthy diet obsession. According to the results of the scales, the service quality in the workplace is satisfactory above the average, %25.6 of the 382 healthcare personnel have orthorexic tendencies and %74.3 individuals follow normal dietary tendencies. Mean score of communal nutrition system is 60.27 in average over 100 points. It is revealed out that the male participants are more satisfied with the quality of food service in comparison to female participants, individuals with positive income status (income higher than expenditure) found the foods more appealing, individuals with post-graduate training found the foods more appealing than the individuals with other educational levels, single individuals are more satisfied with the food and the administration in comparison to married ones, general satisfaction level of security personnel and IT personnel is higher in comparison to other occupational groups and general satisfaction level of individuals who prefer institution's cafeteria due to free-of-charge meal are lower than those with other reasons to prefer the cafeteria. It is noted that male participants show more orthorexic tendencies in comparison to their female counterparts, individuals with more than 10 years of employment history in the institution have more orthorexic tendencies than others, individuals who prefer having meals at home have higher orthorexic tendencies than those who prefer to eat in other places, those who prefer institution's cafeteria due to free-of-charge meal have high orthorexic tendencies and there is significant positive linear connection between the score given to communal nutrition system and the score given to the service quality at work place. There are positive linear relations between the service quality at the workplace and healthy diet obsession and those correlations are weak. In conclusion; healthcare personnel are satisfied with the quality of food service in the workplace, orthorexic tendencies are at low level and there is no significant relation between orthorexic tendencies and the satisfaction with the food served at the work place.
  • Thumbnail Image
    Item
    Tip 1 diyabetli adölesan bireylerde uyku kalitesi ve beslenme durumu arasındaki ilişkinin belirlenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Aslan, Büşra; Saka, Mendane
    Uyku, endokrin fonksiyonların ve glukoz metabolizmasının düzenlemesinde önemli bir role sahiptir. Çalışmalarda, Tip 1 diyabetli bireylerde beslenmenin yanı sıra uyku süresinin ve kalitesinin de kan glukoz değerlerini etkileyebileceği gösterilmiştir. Bu araştırma, Tip 1 diyabetli adölesanlarda uyku kalitesi ve beslenme durumu arasındaki ilişkiyi araştırmak amacıyla yapılmıştır. Çalışma, Kasım 2018-Şubat 2019 tarihleri arasında Erciyes Üniversitesi Mustafa Eraslan ve Fevzi Mercan Çocuk Hastanesi Pediatri Endokrinoloji polikliniğine başvuran 10-19 yaş arasındaki Tip 1 diyabetli adölesanlar üzerinde yapılmıştır. Bireylerin kişisel özellikleri, beslenme ve uyku alışkanlıkları anket formu ile yüz yüze görüşme yöntemi kullanılarak belirlenmiştir. Günlük enerji ve besin ögeleri alımını belirlemek için 3 günlük besin tüketim kaydı alınmış ve fiziksel aktivite durumları belirlenmiştir. Bireylere Pittsburgh Uyku Kalitesi Ölçeği (PUKİ) ve Epworth Uykululuk Ölçeği uygulanmıştır. Ayrıca bireylerin antropometrik ölçümleri alınmış ve biyokimyasal bulguları analiz edilmiştir. Tip 1 diyabetli bireylerin 33’ü kız (%43.4) ve 43’ü erkektir (%56.6). Bireylerin ortalama diyabet süresi 4.92±3.55 yıldır. Adölesanların enerji, karbonhidrat ve yağ alımları Türkiye Beslenme Rehberi 2015 önerilerinin altında, protein tüketimleri ise önerilerin üzerindedir. Bireylerin %59.2’si iyi uyku kalitesi %40.8’i kötü uyku kalitelerine sahiptir. Kötü uyku kalitesine sahip adölesanların iyi uyku kalitesine sahip olanlara göre daha yüksek miktarda yağ tükettiği saptanmıştır (p>0.05). İyi uyku kalitesine sahip olan Tip 1 diyabetli adölesanların kötü uyku kalitesine sahip olanlara göre daha uzun süre uyuduğu ve daha kısa sürede uykuya daldığı belirlenmiştir (p<0.05). İnsülin pompası kullanan bireylerin tamamı, karbonhidrat sayımı yapan bireylerin %81.8’i iyi uyku kalitesine sahiptir (p>0.05). İyi uyku kalitesine sahip adölesanların HbA1c, total kolesterol, LDL-kolesterol, trigliserid ve kan glukozu düzeyleri kötü uyku kalitesine sahip adölesanlardan daha düşüktür (p>005). Diyabet yaşı ve PUKİ skoru arasında negatif yönlü anlamlı bir korelasyon saptanmıştır (p<0.05). Uyku süresi ve bel çevresi, boyun çevresi, HbA1c düzeyi, bazal metabolizma hızı, fiziksel aktivite faktörü ve günlük enerji harcaması arasında negatif yönlü anlamlı bir korelasyon saptanmıştır (p<0.05). Sonuç olarak, Tip 1 diyabetli adölesanlarda uyku süresinin HbA1c’yi etkileyerek glisemik kontrolün bozulmasına yol açabileceği belirlenmiştir. Tip 1 diyabetli adölesanlarda beslenme ve insülin tedavisinin yanı sıra uyku süresi ve kalitesine de dikkat edilmelidir. Sleep has an important role in the regulation of endocrine functions and glucose metabolism. Studies have shown that the duration and quality of sleep, as well as nutrition, may affect blood glucose values in individuals with Type 1 diabetes. This study was carried out to investigate the relationship between sleep quality and nutritional status in adolescents with Type 1 diabetes. The study was conducted on 76 adolescents with Type 1 diabetes between 10-19 years old who consulted Erciyes University Mustafa Eraslan and Fevzi Mercan Children's Hospital Pediatrics Endocrinology Polyclinic between November and February in 2019. Personal characteristics, nutrition and sleep habits of individuals were determined using faceto- face interview method. In order to determine daily energy and nutrient intake, 3- day nutrient intake was recorded and physical activity status was determined. Pittsburgh Sleep Quality Scale and Epworth Sleepiness Scale were applied to individuals. In addition, anthropometric measurements were taken and biochemical findings were analyzed. 33 of the patients with type 1 diabetes are girls (43.4%) and 43 are males (56.6%). The mean duration of diabetes was 4.92 ± 3.55 years. Energy, carbohydrate and fat intakes of adolescents are below the recommendations of Turkey Nutrition Guide 2015, while the protein intake of adolescents is above the recommendations. 59.2% of the individuals had good sleep quality and 40.8% had poor sleep quality. It was also found that adolescents with poor sleep quality consumed higher amounts of fat than those with good sleep quality (p>0.05). It was found that adolescents with Type 1 diabetes who had good sleep quality were sleeping longer and fell asleep in less time than those with poor sleep quality (p<0.05). All individuals using insulin pumps, and 81.8% of the individuals who made a carbohydrate count, have good sleep quality. HbA1c, total cholesterol, LDL-cholesterol, triglycerides and blood glucose levels of adolescents with good sleep quality were lower than adolescents with poor sleep quality (p>005). The significant negative correlation was found between diabetes age and PSQI score (p<0.05). The significant negative correlation were found between sleep duration and waist circumference, neck circumference, HbA1c level, basal metabolic rate, physical activity factor and daily energy expenditure (p<0.05). As a result, sleep duration in adolescents with Type 1 diabetes may affect HbA1c and lead to impaired glycemic control. In adolescents with type 1 diabetes, sleep duration and quality should also be considered, as well as nutrition and insulin therapy.
  • Thumbnail Image
    Item
    Yetişkin profesyonel erkek futbolcuların hedonik açlık ve beslenme durumlarının belirlenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Yılmaz, Can Selim; Saka, Mendane
    Bu çalışma; yüksek şiddetli uzun süreli egzersiz yapan profesyonel futbolcular ile sedanter kontrol grubunun hedonik açlık ve beslenme durumlarını belirleyerek fiziksel aktivitenin hedonik açlığa etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Ayrıca sporcu grubu kendi içerisinde fiziksel olarak aktif ve inaktif oldukları (devre arası tatil dönemi) dönem olarak ikiye ayrılmış ve sonuçlar araştırma kapsamında değerlendirilmiştir. Çalışmanın örneklem grubunu Aralık 2018- Mart 2019 tarihleri arasında Türkiye Futbol Federasyonu 1. Lig’de yer alan bir futbol kulübünde oynayan profesyonel 25 futbolcu ve benzer demografik özelliklere sahip aynı futbol kulübünde çalışan 25 sedanter erkek olmak üzere 18-35 yaş arası toplam 50 sağlıklı birey oluşturmuştur. Bireylerin sosyodemografik özellikleri (yaş, medeni durum, eğitim durumu vb.) ve genel/beslenme alışkanlıklarının (ana öğün, ara öğün tüketim sıklıkları vb) belirlenebilmesi için anket formu uygulanmıştır. Ayrıca bireylerin antropometrik ölçümleri ve vücut kompozisyonları araştırmacı tarafından saptanmıştır. Bireylerin hedonik açlık durumları Besin Gücü Ölçeği (BGÖ) ile saptanmıştır. Ölçek, çalışmaya katılan bireylere, spor kulübüne ait tesis bünyesinde yer alan restoranda birlikte yenen ve aynı besinlerin yer aldığı öğle yemeğinden sonra uygulanmıştır. Beş puan üzerinden yapılan değerlendirme sonucunda ölçek ortalama puanlarının 2.5’un üzerine çıkması hedonik açlığın varlığını ve besinden etkilenildiğini ifade etmektedir. Futbolcu (aktif dönem-inaktif dönem) ve sedanter grubun BGÖ ortalama toplam puanları sırasıyla 3.0±0.6, 2.5±0.5, 2.4±0.5 olarak bulunmuştur. BGÖ toplam puanı, ‘’besin bulunabilirliği’’ ve ‘’besinlerin tadına bakılması’’ alt grup puanlarının futbolcu aktif grubunda sedanter gruba göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Futbolcu grubunun aktif döneminde, BGÖ toplam puanı ve tüm alt grup puanlarının inaktif oldukları döneme göre daha yüksek olduğu bulunmuştur (p<0.05). Futbolcularda hedonik açlığın ve besinden etkilenmenin sedanter bireylere göre daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Futbolcuların toplam enerji, karbonhidrat ve sıvı alımlarının yetersiz olduğu belirlenmiştir. Enerjinin protein ve yağdan gelen yüzdesinin yüksek olduğu saptanmıştır. Tiamin, folat, potasyum, kalsiyum ve magnezyum günlük alımının Diyetle Referans Alıım Düzeyi (DRI)’nin altında kaldığı belirlenmiştir. B12 vitamini, fosfor, demir, çinko günlük tüketiminin, yüksek hayvansal kaynaklı besin tüketiminin sonucu olarak önerilerin üzerinde olduğu saptanmıştır. Futbolcuların besin grupları tüketimlerinin Türkiye Beslenme Rehberi (TÜBER)’ne göre değerlendirmesinde; süt grubu, balık, kurubaklagil/yağlı tohum, tahıl grubu ve sebze-meyve grubu tüketiminin günlük önerilerin altında kaldığı saptanmıştır. Bu çalışma, uzun süreli ve yoğun egzersizin hedonik süreçler üzerinde etkili olabileceğinin bir göstergesi olabilir. Ancak bu konuya ilişkin literatürdeki çelişkili bulgular nedeni ile olası etkileşimi anlamak için daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir. This study has been conducted to investigate the effect of physical acitivty on hedonic hunger by identifying the hedonic hunger and nutritional status of the professional soccer players who has a high intensity long term exercise and sedantary control group. The athletes group has been divided into two groups as phsically active and inactive season (halftime break), and the results has been evaluated within the scope of the research. This study was carried out on totaly 50 healthy individuals aged between 18-35 with similar demographic characterictics (25 professional athletes and 25 sedantary control group who is a playing and working at a football club in Türkish Football Federation 1th League). A questionnaire was applied to determine the sociodemographic characteristics (age, marital status, educational status, etc.) and general / dietary habits of the individuals (frequency of main meals/snack consumption etc.). In addition, the anthropometric measurements and body composition of the individuals were determined by the researcher. Hedonic hunger situation of the individuals was determined by the ‘’Besin Gücü Ölçeği-BGÖ’’. The scale was applied to the participants after lunch which was eaten together and contained the same nutrients at sport club facility’s restaurant. The scores of the total and subgroups were calculated between 1 and 5 at the evaluation stage of the BGÖ which is answered with a five-point Likert scale. As a result of the evaluation made over five points, the mean score of the scale is above 2.5 indicates that the presence of hedonic hunger and affected from foods. The BGÖ mean total scores of the soccer players (active period and inactive period) and sedentary group were 3.0 ± 0.6, 2.5 ± 0.5 and 2.4 ± 0.5, respectively. Mean total score and ‘’food availability’’, ‘’food tested’’ subgroup mean scores was found to be higher in the active group than the sedantary group (p<0.05). Mean total score and all the subgroup mean scores of the BGÖ was higher in active session than inactive session in players group (p<0.05). Hedonic hunger and the affected by food was higher in soccer players than sedantery individuals (p<0.05). Daily energy, macro and micronutrient intake and fluid intake of soccer players were found to be insufficient according to the recommendations. Persentige of energy from protein and fat was found to be high. Daily intake of thiamine, folate, potassium, calcium and magnesium was found to be below the Dietary Reference Intake Level (DRI). The daily consumption of B12, phosphorus, iron, zinc was found to be higher than the daily recommendations as a result of high animal food consumption. When consumption of food groups were evaluated in soccer players according to the Nutrition Guide for Turkey (TÜBER), it was determined that the consumption of milk group, fish, legumes/ oilseeds, cereal group and vegetable-fruit group remained below the daily recommendations. This study may indicate that long-term high intensive exercise may have an effect on hedonic processes. However, since the conflicting findings in the literatüre more research is needed to understand the possible interaction.
  • Thumbnail Image
    Item
    Doğrudan veya dolaylı verilen beslenme eğitiminin çocukların beslenme durumlarına etkisi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Ateş Özcan, Burcu; Saka, Mendane
    Bu çalışma, seçilen bir ilköğretim kurumunda ikinci ve üçüncü sınıf öğrencilerine diyetisyen tarafından doğrudan ve diyetisyenin eğitim verdiği sınıf öğretmenleri tarafından dolaylı olarak öğrencilere verilen beslenme eğitimi yaklaşımlarının öğrencilerin beslenme durumlarını hangi yönde etkilediğini belirlemek ve değerlendirmek amacı ile planlanmıştır. Çalışma İstanbul Okan Koleji İlkokulu’nda 2017-2018 eğitim öğretim döneminde eğitim gören tüm ikinci ve üçüncü sınıf öğrencileriyle yürütülmüştür. Çalışmanın birinci aşamasında bir ikinci ve bir üçüncü sınıf öğretmenlerine iki kez yetmişer dakikalık diyetisyen tarafından beslenme eğitimi verilmiştir. Diyetisyen tarafından eğitim alan öğretmenler birer 2. ve 3. sınıf şubesinden oluşan toplamda 38 öğrenciye konuyla ilgili derslerinde 2 ay süreyle sağlıklı beslenme eğitimi vermişlerdir. İkinci ve üçüncü sınıf şubelerindeki diğer 32 öğrenciye ise diyetisyen tarafından 4 basamaklı, toplam 140 dakikalık eğitimler verilmiştir. Beslenme eğitimleri toplamda 70 öğrenciyle eş zamanlı olarak tamamlanmıştır. Eğitim öncesinde öğrencilerin demografik özellikleri, besin tüketim sıklığı, antropometrik ölçümleri, beslenme bilgi testi, Akdeniz diyeti kalite indeksi (KIDMED) ve fiziksel aktivite düzeyinin belirlenmesini içeren anket formu uygulanmıştır. Beslenme eğitimi sonrası beslenme eğitimindeki bilgilerin özümsenmesi ve davranışa dönüştürülmesi amacıyla 2 ay süreyle beklendikten sonra besin tüketim sıklığı, antropometrik ölçümleri, fiziksel aktivite saptama formu, KIDMED ve beslenme bilgi testi tekrarlanmıştır. Eğitim sonunda öğün atlayan ve kahvaltı yapmayan öğrenci sayısında azalma olurken öğün atlayan öğrenci sayısı dolaylı beslenme eğitimi grubunda daha düşük bulunmuştur (p<0.001). Sebze-meyve tüketim miktarı ve meyveyi kabuklu tüketen öğrenci sayısı eğitimle birlikte artmış ve bu artışın dolaylı beslenme eğitim grubunda anlamlı ve doğrudan beslenme eğitimine göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Öğrencilerin enerjinin total yağdan ve doymuş yağdan (DY) gelen yüzdeleri eğitim sonrasında düşerken enerjinin tekli doymamış yağ asidi (TDYA) ve çoklu doymamış yağ asidi (ÇDYA)’nden gelen yüzdelerinde artış gözlenmiştir (enerjinin total yağdan, DY’den ve ÇDYA’dan gelen yüzdelerinde tüm gruplar için p<0.05). Eğitim sonunda total yağ ve DY yüzdelerindeki düşüş dolaylı eğitimde daha etkili (p<0.05), TDYA yüzdelerindeki değişim benzer (p>0.05), ÇDYA yüzdelerindeki değişim ise doğrudan eğitimde daha yüksek görülmüştür (p<0.05). Öğrencilerin tümünde eğitim öncesi diyette posa, TDYA, kalsiyum, demir gibi mineraller ile E ve B1 vitamin alımlarının gereksinmenin altında olduğu belirlenmiştir. Doğrudan ve dolaylı eğitimlerin sonunda tüm öğrencilerin makro ve mikro besin ögesi alımları gereksinimler düzeyine çıkmıştır. Doğrudan verilen beslenme eğitiminin riboflavin, niasin ve B12 vitamini artış oranlarında, dolaylı verilen beslenme eğitiminin ise tiamin, A, B6, E ve C vitaminlerinin artış oranlarında daha etkili olduğu görülmüştür (p<0.05). Öğrencilerin tümünün KIDMED puanları eğitim sonunda artarak öğrenciler optimal diyet kalitesine yükselmiştir. Artışlarda dolaylı verilen beslenme eğitimi daha etkilidir (p<0.05). Örneklemin tümünde eğitim sonunda beslenme bilgi testi puanı artışı olmuş ancak sınıflaması orta düzeyde kalmıştır. Doğrudan verilen beslenme eğitiminde düşük bilgi düzeyinden orta bilgi düzeyine (p<0.05); dolaylı verilen beslenme eğitiminde ise orta bilgi düzeyden yüksek bilgi düzeyine geçiş bulunmuştur (p<0.05). Doğrudan verilen beslenme eğitiminin beslenme bilgi testi puanı artış oranına etkisinin daha yüksek olduğu saptanmıştır (p>0.05). Sonuç olarak, çocuklara verilen beslenme eğitimi çocukların hem beslenme bilgi düzeylerini hem de beslenme durumlarını olumlu yönde etkilemiştir. Bu etkinin özellikle dolaylı verilen beslenme eğitiminde daha etkili olması, öğretmenin öğrencilerine rol model olmasından kaynaklandığını göstermektedir. This study was performed to determine the effect of different educational approaches that were given indirectly by teachers who had nutrition education from dietitian or directly by a dietitian to second and third grade students at a selected primary school on their nutritional status. The study was carried out on all the second and third grade students who were educated in Istanbul Okan College Primary School in the 2017- 2018 academic year. In the first phase of the study, one 2nd and one 3rd grade teachers were given nutrition education by the dietitian twice for seventy minutes. The teachers educated by the dietitian gave a healthy nutrition education for 2 months in their relevant courses to 38 students gathered from one 2nd and one 3rd grade classes. Other 32 students gathered from a second and a third grade classes were given 4 steps nutrition education lessons, totally 140 minutes, by a dietitian. Nutrition education was completed concurrently with 70 students in total. Demographic characteristics, nutrient consumption frequency, anthropometric measurements, nutritional knowledge test, evaluation of the mediterranean diet quality index (KIDMED) and physical activity levels of students were determined before the education. After waiting for 2 months, during which the information given in nutrition education is expected to be absorbed and transformed into a behavior, food consumption frequency, anthropometric measurements, physical activity determination form, KIDMED and nutritional information tests were repeated. At the end of the education, a decrease is observed in the number of students who are skipping meals and not having a breakfast. The number of students who are skipping meals at the end of the education is found to be lower for the indirect education group (p<0.001). With the completion of education, significant increases were observed in the number of students consuming fruits and vegetables with peel and the amount of fruits and vegetables consumed. Indirect education is found to be significantly more effective in these increases (p<0.05). The percentages of energy from total fat and saturated fat (SF) are decreased at the end of the educations while the percentages of energy from mono unsaturated fatty acids (MUFA) and poly unsaturated fatty acids (PUFA) are increased (in the percentages of energy from total fats, SF and PUFA for every groups p<0.05). The decrease in the percentages of energy from total fat and SF at the end of the education is more effective for indirect education (p<0.05). Change in the percentages of energy from MUFA is found to be similar between both groups (p>0.05). Direct education is found to be more effective for the change in percentages of energy from PUFA (p<0.05). In all of the students, the intakes of fiber, calcium, iron, MUFA, vitamin E and B1 before the education were determined to be below the requirements. At the end of the both direct and indirect educations, macro and micro nutritional intakes of all students have reached the requirements. While direct education is found to have a higher influence on the increases in riboflavin, niasin and vitamin B12 intakes, indirect education observed to have a higher influence on the increase in tiamin, vitamins A, B6, E and C intakes (p<0.05). All of the students' KIDMED scores improved and students achieved optimal diet quality levels with the completion of education. In terms of KIDMED improvements, indirect education was found to be more effective (p<0.05). Although an improvement on nutrional knowledge test score is observed with the education for whole sample, classification is remained to be avarage. With the direct education, score is improved from low to average knowledge levels (p<0.05). On the other hand, with the indirect education, KIDMED score is improved from average to high knowledge levels (p<0.05). It was found that direct nutrition education had a higher effect on increase rate of nutritional knowledge test score. As a result, nutrition education given to children had a positive effect on both nutritional knowledge and status of children. It is observed that indirect education is more effective due to the teachers being the role model for the students.