Enstitüler / Institutes
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11727/1390
Browse
10 results
Search Results
Item İnfertilite tedavisi alan kadınların beslenme durumu ve yaşam tarzının embriyo kalitesine etkisi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2018) Özçini Uz, Gülden; Saka, MendaneBu çalışma, infertilite tedavisi alan kadınların beslenme durumu, antropometrik ölçümleri, sağlıklı yaşam biçimi davranışları ve fiziksel aktivite düzeyinin embriyo kalitesi ve gebelik sonucuna etkisini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Çalışma, Aralık-Şubat 2017 tarihleri arasında Özel Ankara Tüp Bebek Merkezine infertilite tedavisi için başvuran 18-49 yaş arası üreme çağında, kesin infertilite tanısı almış, yaş ortalaması 33.5±5.45 yıl olan 75 kadın birey ile yürütülmüştür. Çalışmada toplanan yumurta sayısı ve oluşan embriyo sayısının fazla olmasının gebelik sonucunu pozitif etkilediği belirlenmiştir (p= 0.007, p=0.032). Bireylerin sigara ve alkol kullanımı ile toplanan yumurta sayısı, oluşan embriyo sayısı, transfer ve gebelik durumu ile transfer edilen günlerdeki embriyo kaliteleri arasında önemli farklılık saptanmamıştır (p>0.05). Yaş gruplarına göre bireylerin embriyo kalitesi değerlendirildiğinde embriyo kalitesinin yaştan etkilenmediği belirlenmiştir (p>0.05). Bireylerin vücut ağırlığı, Beden Kütle İndeksi (BKİ), bel çevresi, bel/boy oranı ve üst orta kol çevresi ile toplanan yumurta sayısı, oluşan embriyo sayısı, transfer ve gebelik durumu ve transfer edilen günlerdeki embriyo kaliteleri arasındaki ilişki istatistiksel olarak önemli değildir (p>0.05). Sağlıklı yaşam biçimi davranışları ölçeğinin alt gruplarından kendini geliştirme, sağlık sorumluluğu, stres yönetimi arttıkça toplanan yumurta sayısı ve oluşan embriyo sayısının da arttığı belirlenmiş ancak istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır (p>0.05). Transferi gerçekleşenlerin gerçekleşmeyenlere göre egzersiz puanlarının daha yüksek olduğu (p=0.032), stres yönetimi ve sağlıklı yaşam puanını da olumlu etkilediği bulunmuştur. Bireylerin Hemoglobin, Hct ve TSH değerleri ile embriyo kalitesi arasındaki ilişki istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Fiziksel aktivite düzeyi arttıkça toplanan yumurta sayısı ve oluşan embriyo sayısının arttığı saptanmış fakat korelasyonlar küçük ve istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. Bireylerin fiziksel aktivite düzeyleri ile transfer durumu ve gebelik sonucu arasında ilişki belirlenmemiştir (p>0.05). Bireylerin et ve ekmek grubu besinleri tüketimi arttıkça embriyo kalitesinin arttığı bulunmuştur (p=0.035, p=0.044). Bireylerin süt, sebze ve meyve grubu tüketimi ile embriyo kalitesi arasında negatif yönlü önemsiz bir ilişki belirlenmiştir (p>0.05). Makro besin alımı ile toplanan yumurta sayısı, oluşan embriyo sayısı arasındaki ilişki anlamlı değildir. Bitkisel protein alımı transfer durumunu ve gebelik oluşumunu pozitif etkilemiştir (p>0.05). Hayvansal protein alımının gebelik üzerinde negatif etkili olduğu bulunmuştur (p>0.05). Yağ alımının transfer durumu (p=0.024) ve gebelik oluşumunu pozitif etkilediği belirlenmiştir (p>0.05). Mikro besinlerinden tiamin, riboflavin, B6 vitamini, magnezyum, fosfor ve demir alımının transfer gerçekleşenlerde gerçekleşmeyenlere göre daha yüksek olduğu bulunmuştur (p<0.05). Kafein tüketiminin toplanan yumurta sayısı, oluşan embriyo sayısı, transfer durumu ve embriyo kalitesini olumsuz etkilediği bulunmuştur (p>0.05). Sonuç olarak, infertilite tedavisi alan kadınların sağlıklı beslenme alışkanlıklarını uygulaması ve yaşam kalitelerinin artmasının gebelik şansını artıracağı düşünülmektedir. This study aimed to investigate the effect of nutritional status, anthropometric measurements, healthy lifestyle behaviours and physical activity levels of women treated for infertility on embryo quality and conceptions. The study was conducted with 75 female individuals at reproductive age of 18-49, who referred to Özel Ankara Tüp Bebek Merkezi (Private In Vitro Fertilization Center) in December-February 2017 and were diagnosed with infertility. The average age of the women was 33.5±5.45. It was determined that the highest number of oocytes retrieved and of embryos that developed during the study had a positive effect on pregnancy outcomes (p=0.007, p=0.032). The number of oocytes retrieved, number of embryos that developed, transfer and pregnancy status and embryo quality on the days of transfer did not differ significantly in terms of smoking and alcohol consumption (p>0.05). Any statistical significance was not found between embryo qualities and age distribution (p>0.05). There wasn’t any significant difference between body weights, BMIs, waist circumferences, waist/height rates and midupper arm circumferences of individuals and the number of oocytes retrieved, number of embryos that developed, transfer and pregnancy status and embryo qualities on the days of transfer (p>0.05). There wasn’t any significant difference in terms of the number of oocytes retrieved and number of embryos developed as selfdevelopment, health responsibility and stress management, which are sub-groups of healthy lifestyle behaviours scale (p>0.05). It was concluded that exercise points of those with a successful transfer were higher (p=0.032). Stress management and healthy lifestyle score were found to have a positive impact too. There wasn’t any significant difference between hemoglobin, HCT and TSH values of individuals and the embryo quality (p>0.05). It was concluded that the number of oocytes retrieved and number of embryos that developed increased, as the level of physical activity increased. However, correlations were regarded as small and statistically insignificant. A significant difference was not identified between the physical activity levels of individuals and the transfer status and pregnancy outcomes (p>0.05). It was concluded that as the consumption of meat and bread individuals increased, the embryo quality also increased (p=0.035, p=0.044). A negative relationship was found between dairy group, vegetable group and fruit group consumption of individuals and the embryo quality (p>0.05). There wasn’t any significant difference the macro-nutritional elements and the number of oocytes retrieved and number of embryos that developed. Vegetable protein intake positively affected the transfer (p=0.004) and pregnancy status (p>0.05). Animal protein intake had a negative impact on pregnancy status (p>0.05). Fat intake positively affected the transfer (p=0.024) and pregnancy status (p>0.05). It was found out that intake of micro-nutritional elements such as thiamine, riboflavin, B6 vitamin, magnesium, phosphor and iron was higher in individuals with a successful transfer than those whose transfer is unsuccessful (p<0.05). Caffeine consumption was found to negatively affect the number of oocytes retrieved, number of embryos, transfer status and embryo quality (p> 0.05). As a conclision, applying healthy nutritional habits to infertile patients increases the quality of life and increases the chances of pregnancy.Item Farklı liglerdeki futbolcuların vücut kompozisyonu, beslenme ve hidrasyon durumlarının sezon içi dönemde değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2017) Köse, Beril; Kızıltan, GülBu çalışma, farklı lig kategorilerinde oynayan futbol oyuncularının besin tüketim durumları, vücut kompozisyonları ve hidrasyon durumlarının sezon içi dönemde değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırma, Gençlerbirliği Spor Kulübü (Süper Toto Süper Lig), Hacettepe Spor Kulubü (2. Lig) ve Etimesgut Spor Kulubünde (3. Lig) profesyonel olarak futbol oynayan 48 sporcu üzerinde yapılmıştır. Katılımcıların beslenme durumlarının değerlendirilmesi için futbolcuların 1 günü antrenmanlı, 1 günü maç günü ve 1 günü antrenmansız günlere denk gelecek şekilde 3 günlük besin tüketim ve fiziksel aktivite kayıtları alınmıştır. Aynı günlerdeki hidrasyon düzeylerinin belirlenmesi amacı ile spot idrar ile idrar yoğunluğu ölçülmüştür. Aynı hafta içerisinde Dual-Enerji X-Ray Absorbsiyometri (DXA) ile vücut yağ kütlesi, vücut kas kütlesi, vücut yağ yüzdeleri ölçülmüştür. Çalışmaya katılan futbolcuların yaş ortalaması 24.5± 3.56 yıldır. Futbolcuların boy uzunluğu ortalaması 181.5±5.97 cm, vücut ağırlığı ortalaması 77.9±7.41 kg, vücut yağ yüzdesi ise %16.3±2.87 olarak belirlenmiştir. Futbolcuların vücut yağ yüzdeleri süper lig oyuncuları, 2. lig oyuncuları ve 3. lig oyuncularında sırasıyla %15.5±2.95, %16.5±3.26 ve %16.9±2.38 olarak saptanmıştır (p>0.05). Çalışmaya katılan tüm oyuncuların diyetle enerji alım ortalaması 2727.6±380.78 kkal, enerji harcaması ortalaması ise 3216.5±192.34 kkal olarak bulunmuştur. Toplam enerjinin %43.9±4.84’ünün karbonhidrattan, %16.4±2.84’ünün proteinden ve %39.5±3.87’sinin yağdan geldiği belirlenmiştir. Futbolcuların karbonhidrat alımları vücut ağırlığına göre 3.7±0.75 g/kg, protein alımı ise 1.4±0.28 g/kg olarak bulunmuştur. Futbolcuların A vitamini alım ortalaması 951.7±320.29 μg/RE, E vitamini alım ortalaması 20.1±6.17 mg, tiamin, riboflavin, niasin, B6 ve B12 vitamini alım ortalamaları ise sırasıyla 1.0±0.16 mg, 1.6±0.24 mg, 20.8±5.06 mg, 6.4±2.24 mg ve 2.8±2.06 mg olarak saptanmıştır. Futbolcuların folat alım ortalaması 306.9±68.80 mcg, C vitamini alım ortalaması ise 115.6±54.91 mg olarak belirlenmiştir. Araştırmaya katılan futbolcuların günlük diyetle kalsiyum alım ortalamasının 867.6±160.19 mg, potasyum alım ortalamasının 3176.8±450.37 mg, fosfor alım ortalamasının 1457.2±216.36 mg, demir alım ortalamasının 14.5±2.34 mg, çinko alım ortalaması ise 17.1±4.01 mg olarak saptanmıştır. Çalışmaya katılan süperlig, 2. lig ve 3. lig oyuncularının ortalama günlük sıvı alımları sırasıyla 3334.1±309.23 mL; 3305.6±291.81mL; 3373.1±574.76 mL olarak saptanmıştır (p>0.05). Süperlig oyuncularının ortalama idrar dansitesi 1021.1±2.15, 2. lig oyuncularının idrar dansitesi 1024.4±3.57 ve 3. lig oyuncularının idrar dansitesi 1024.6±5.21 olarak bulunmuştur (p<0.05). Futbolcuların günlük ortalama 237.1±103.50 g’ı süt ve ürünlerinden, 293.5±89.18 g’ı et ve ürünleri, yumurta ve kurubaklagiller ile sert kabuklu yemişler / yağlı tohumlar grubundan, 564.1±191.68 g’ı taze sebze ve meyveler grubundan, 329.3±74.65 g’ı ekmek ve tahıl grubundan, 35.2±10.47 g’ı yağlardan, 67.8±35.63 g’ı şeker ve şekerli besinlerden ve 2363.1±408.53 g’ı alkolsüz içeceklerden gelmektedir. Sonuç olarak; çalışmaya katılan hem tüm hem de farklı liglerde oynayan futbolcuların yetersiz besin ve sıvı alımı içerisinde olduğu ve aynı zamanda literatüre göre yüksek vücut yağ yüzdesine sahip oldukları belirlenmiştir.Item Polikistik over sendromu olan kadınlarda farklı diyet uygulamalarının vücut bilişimi ve bazı biyokimyasal bulgular üzerine etkisi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2017) Şanlı Ak, Gamze; Saka, MendaneBu çalışma, polikistik over sendromlu (PKOS) hastalarda farklı diyet örüntüsü içeren diyet uygulamalarının vücut bileşimi ve bazı biyokimyasal bulgular üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Çalışma, Mayıs 2015-Ocak 2016 tarihleri arasında, endokrinolog /jinekolog tarafından yeni PKOS teşhisi alarak ‘Moso Diyet ve Beslenme Danışmanlığı’ merkezine başvuran, yaşları ortalama 30.0±3.0 yıl, Beden Kütle İndeksi (BKİ) 25-35 kg/m2 olan 20 kadın üzerinde yürütülmüştür. Düzenli fiziksel aktivite yapmayan, sadece oral antidiyabetik ilaç kullanan hastalar geliş sırasına göre randomize şekilde, normal proteinli diyet (NPD) ve yüksek proteinli diyet (YPD) olarak iki gruba ayrılmıştır. Bireylerin enerji gereksinmesi, düzeltilmiş ağırlık kullanılarak Harris Benedict denklemi ve fiziksel aktivite düzeylerine göre düzenlenmiştir. Altı haftalık diyet uygulama sürecinde her iki gruba makro besin ögesi dağılımı farklı olan diyetler verilmiştir. NPD olarak tanımlanan ilk gruba oral antidiyabetik ilaç + makro besin ögeleri dağılımı enerjinin %55’i karbonhidrat, %15’i protein, %30’u yağdan olacak şekilde zayıflama diyeti, YPD olaral tanımlanan ikinci gruba ise oral antidiyabetik ilaç + makro besin ögeleri dağılımı enerjinin %40’ı karbonhidrat, %30’u protein, %30’u yağdan oluşan zayıflama diyeti düzenlenmiştir. Altı hafta süre ile izlenen hastaların, çalışmanın başında ve sonunda biyokimyasal bulguları, antropometrik ölçümleri ve vücut kompozisyonu ölçümleri yapılmıştır. Her iki grupta antropometrik ölçümlerdeki değişiklikler karşılaştırıldığında YPD uygulayan PKOS’lu hastalarda NPD uygulayan PKOS’lu hastalara göre ağırlık kaybı, BKİ, bel çevresi, kalça çevresi, bel/kalça oranı, boyun çevresi ve bel/boy oranındaki azalmaların istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Her iki diyetin vücut kompozisyonu üzerindeki etkileri karşılaştırıldığında; YPD diyetin, vücut kompozisyonu (vücut yağ oranı, vücut yağ kütlesi, gövde yağ oranı, gövde yağ kütlesi, viseral yağ miktarı) üzerinde daha etkin olduğu saptanmıştır (p<0.05). NPD ve YPD uygulayan tüm bireylerin biyokimyasal bulgularının (insülin direnci (HOMA-IR), HbA1C, insülin, açlık kan şekeri (AKŞ), düşük dansiteli protein (LDL), yüksek dansiteli protein (HDL), trigliserit (TG), kolesterol, kan üre azotu (BUN), D vitamini, luteinleştirici hormon (LH), folikül stimüle edici hormon (FSH), östradiol, prolaktin, total testesteron, dehidroepiandrosteron sülfat (DHEA-S)) fark ortalamaları değerlendirildiğinde anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p>0.05). Sonuç olarak, YPD’nin vücut kompozisyonu üzerinde daha etkin olduğu bununla birlikte farklı diyet örüntüsü içeren diyet uygulamalarının, kan bulguları üzerinde etkilerinin farklı olmadığı bulunmuştur. The purpose of this study is to identify the effects of the diet applications that contains different diet patterns on the body composition and some biochemical findings for the patients with polycystic ovary syndrome (PCOS). This study was conducted on 20 women with average age of 30.0 ±3.0 SD years, body mass index (BMI) 25-35 kg/m2, who have applied to ‘Moso Diet and Nutritional Counseling Center’ between May 2015 and January 2016 after diagnosed as PCOS recently by the endocrinologist /gynecologist. The patients who have not been doing a regular physical activity and only using oral antidiabetic were seperated into two groups; normal protein diet (NPD) and high protein diet (HPD), randomly. During the 6 weeks of diet application process, diets with different macro nutrient distribution were applied to both two groups. Oral antidiabetic and a weight loss diet that contains macro nutrient distribution of energy as %55 carbohydrate, %15 protein, %30 fat was given to the first NDP group. Oral antidiabetic and a weight loss diet that contains macro nutrient distribution of energy as %40 carbohydrate, %30 protein, %30 fat was given to the second HPD group. After 6 weeks of follow up, the biochemical symptoms, anthropometric measurements and body composition measurements of the patients was made. After comparing the difference of the antropometric measurements for both two groups, weight loss, BMI, and the decrease on the waist circumference, hip circumference, waist/hip ratios, neck circumference, and waist/height ratios was determined statistically significant (p<0.05). When comparing the effects of both diets on the body composition; the HPD was detected as more effective on the body compositions (total body fat ratio, total body fat mass, trunk fat ratio, trunk fat mass, visceral fat portion) (p<0.05). After analyzing the average difference of the two groups’ blood tests (HOMA-IR, HbA1C, insulin, fasting, LDL, HDL, TG, cholesterol, BUN, vitamin D, LH, FSH, estradiol, prolactin, total testosterone, DHEAS) no significant difference was found (p>0.05). Consequently, it was found that the protein-based second diet is more effective on body composition while dietary applications with different dietary patterns does not have different effects on blood findings.Item Beslenme ve diyet polikinliğine başvuran hastaların yeme tutum ve davranışları ile diyet algılarının değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2017) Soydemir, Gözde; Ercan, AydanBu çalışma, hekim tarafından beslenme ve diyet polikliniğine yönlendirilen bireylerin diyet ve diyetisyen algıları ile beslenme hakkındaki bilgi, tutum ve davranışlarını değerlendirmek amacı ile yapılmıştır. Çalışma, Aralık 2013-Şubat 2014 tarihleri arasında Fethiye Özel Lokman Hekim Esnaf Hastanesinde Beslenme ve Diyet Polikliniğine yönlendirilen, çalışmaya katılmayı gönüllü olarak kabul eden 100 yetişkin birey ile yürütülmüştür. Bireylere ilk görüşmede sosyodemografik özellikleri, beslenme alışkanlıkları, diyet/diyetisyen ile ilgili algıları sorgulayan, yeme tutum ve davranış testi içeren anket uygulanmış, antropometrik ölçümleri alınmıştır. Buna ek olarak, bireylerin vücut kompozisyonu ise Biyoelektrik Empedans Analizi (BİA) ile belirlenmiştir. Bireylerin %90.0’ı kadın, %10.0’u erkektir. Çalışmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 32,88±8,59 yıl, beden kütle indeksi (BKİ) erkeklerde ortalama 31.8±4.02 kg/m2, kadınlarda BKİ ise ortalama 30.1±5.52kg/m2’dir. Beslenme bilgi kaynağı olarak bireylerin %46.0’sı interneti, %19.0’u televizyonu, %18.0’i diyetisyen yazarlı beslenme kitaplarını, %16.0’sı doktoru, %1.0’i popüler diyet kitaplarını tercih etmektedir. Bireylerin beslenme bilgi puanına bakıldığında 40-49 yaş grubu arasındaki hafif şişman bireyler en yüksek beslenme bilgi puanına sahiptir. Beslenme durumunun sinirli duygu durumunda en fazla arttığı, bireylerin heyecanlı olduğunda ise beslenme durumundaki artışın en az olduğu belirlenmiştir. Beslenme durumundaki azalmanın bireyler öfkeli olduğunda en fazla olduğu , bireyler mutlu olduğunda ise en az olduğu saptanmıştır. Bireyler endişeli ve heyecanlı olduğu durumlarda beslenme durumunun değişmediği belirlenmiştir. Sonuçlar, bireylerin beslenme konusunda eğitime gereksinimleri olduğunu göstermiştir. Beslenme alışkanlıklarının yaşamı önemli derecede etkilediği vurgulanmalı ve beslenme programının bireye özel olması nedeni ile internet, televizyon gibi araçlardan bilgi sağlanması yerine beslenme uzmanlarına bireylerin yönlendirilmesi sağlanmalıdır. This study was carried out with the aim of evaluating the knowledge, attitudes and dietary behaviors and dietician perceptions and nutrition knowledge of the individuals who are directed to nutrition and diet policlinics by the physician. The study was conducted with 100 adults who volunteered to participate in the study, which was directed to the Nutrition and Diet Polyclinic at the Fethiye Private Rehabilitation Clinic between December 2013 and February 2014. Anthropometric measurement were taken for each individual, including sociodemographic characteristics, eating habits, questioning perceptions about diet / dietician, questionnaire including eating attitude and behavior test. In addition, body composition of individuals is determined by Bioelectric Impedance Analysis (BIA). 90.0% of the individuals are female, 10.0% are male. The mean age of the subjects participating in the study was 32,88 ± 8,59 years, the mean body mass index (BMI) was 31.8 ± 4.02 kg / m2 in males and 30.1 ± 5.52 kg / m2 in females. As a nutrition information source, 46.0% of the individuals prefer internet, 19.0% of television, 18.0% of dietitians, 18.0% of physicians and 1.0% of popular diet books. Given the nutritional information score of individuals, slightly fat individuals between the ages of 40-49 have the highest nutritional information score. It has been determined that the nutritional status is the highest in the case of nervous emotions and the increase in the nutritional status is the least when the individuals are excited. It has been determined that the reduction in nutritional status is the greatest when individuals are angry, and the least when individuals are happy. It was determined that the nutritional status did not change when the individuals were worried and excited. The results have shown that individuals need training in nutrition. It should be emphasized that eating habits affect life at a significant level and it should be ensured that individuals are directed to nutrition experts instead of providing information from vehicles such as internet and television.Item Üniversite öğrencilerinin yeme farkındalığının üzerine bir araştırma(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2017) Köse, Gizem; Tayfur, MuhittinBu araştırmada öğrencilerde yeme tutumu ve yeme farkındalığının ölçülmesi ile beslenme dersi ile bilgilenmenin yanında öğrencilerin yeme farkındalığının değişiminin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma, Eylül 2015-Mayıs 2016 tarihleri arasında Üsküdar Üniversitesi’nde okuyan öğrenciler arasından rastgele seçilen, yaşları 18-45 arasında olan 318 sağlıklı öğrenci üzerinde yürütülmüştür. Öğrenciler, beslenme dersi alan ve almayan olarak ikiye ayrılmıştır. Öğrencilere kişisel ve sağlık bilgilerini içeren bir anket formunun yanında Savaşır ve Erol tarafından geçerlilik ve güvenilirlik araştırması yapılan Yeme Tutumu Testi (YTT-40) ile Köse ve arkadaşları tarafından Türkçe’ye uyarlanan Yeme Farkındalığı Ölçeği-30 (YFÖ-30) uygulanmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 21.56±3.82 yıl olarak belirlenmiştir. Katılımcıların YTT-40 ortalama puanı 24.22±13.98 ve YFÖ-30 ortalama puanı 98.11±13.81 olarak bulunmuştur. Katılımcıların YFÖ-30 puanı arttıkça YTT-40 puanı azalmaktadır ancak bu ilişki önemsiz bulunmuştur (p>0.05). Kesme noktası olan YTT-40 puanlamalarında öğrencilerin %28.9’unun YTT-40 puanı 30 puandan yüksek bulunmuş olup, yeme bozukluğu riski taşımaktadır. Cinsiyete göre YTT-40 puan ortalamalarına bakıldığında ise erkekler (23.33±15.60) ile kadınlar (24.48±13.50) arasında istatistiksel olarak fark saptanmamıştır (p>0.05). Beden kütle indeksi hafif şişman-şişman sınıfındaki öğrencilerin YTT-40 puan ortalamaları diğer BKİ sınıflarına göre daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Öğrencilerin vücut ağırlığı ve BKİ değeri yükselirken yeme bozukluğu riski artmakta olup (r=0.112, p<0.05 ve r=0.139, p<0.05), yeme farkındalığı düşmektedir (p>0.05). Vücut ağırlığı ve BKİ ile YFÖ-30 alt faktörlerinden sadece yeme kontrolü arasında önemli bir ilişki saptanmıştır (r=-0.252, p<0.01 ve r=-0.208, p<0.01). Öğrencilerden vegan olanların %33.3’ü, besin seçimi olmayanların %26.4’ü ve kırmızı et tüketmeyenlerin %24.1’i yeme bozukluğu riski taşımaktadır (p<0.05). Uyku süreleri ve defekasyon sorunları arasındaki ilişki önemli bulunmuştur (p<0.05). Kadınların defekasyon sorunları erkeklerden daha yüksek olarak saptanmıştır (p<0.05). Katılımcıların yürüyüş durumuna göre dağılan YTT-40 puan gruplarında anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0.05). Yürüyüş durumları ile YFÖ-30 alt faktörlerinden sadece duygusal yeme arasında istatistiksel açıdan önemli bir ilişki saptanmıştır (r=-0.159, p<0.01). Defekasyon sorunu ile ölçekler arasındaki ilişkilerde YFÖ-30 puanı (r=0.173, p<0.01) ile pozitif, YTT-40 puanı (r=-0.136, p<0.05) ile negatif ilişki saptanmıştır. Defekasyon sorunu ile disinhibisyon, duygusal yeme ve enterferans faktörleri arasında negatif ilişki saptanmış (p<0.05), YFÖ-30 puan ortalamasının anlamlılığı daha yüksek bulunmuştur (p=0.002). Bu araştırmaya katılan öğrencilerin %31.1’i beslenme dersi almıştır. Beslenme dersi alan öğrencilerde YTT-40 puanı azalmakta, YFÖ-30 puanı ise artmaktadır ancak istatistiksel açıdan bu ilişki önemsiz bulunmuştur (p>0.05). Beslenme dersi alma durumu ile YFÖ-30 alt faktörleri arasında istatistiksel açıdan önemli bir ilişki bulunmamıştır (p>0.05). Sonuç olarak; beslenme dersleri öğrencilerin yeme tutumlarını ve farkındalıklarını olumlu yönde etkilemektedir. Bunun yanında yeme farkındalığının kazandırılması vücut ağırlığı yönetimine yardımcı olacaktır. Present study, it was aimed to examine the eating attitude and mindful eating of the students and to examine the change of mindful eating of the students besides informing with nutrition lesson. The study was executed by 318 healthy students aged 18-45 years, randomly selected among students studying at Uskudar University between September 2015 and May 2016. In addition to a survey form containing personal and health information of the students, the Eating Attitudes Test (EAT-40) was conducted by Savasir and Erol, and the Mindful Eating Questionnare-30 (MEQ-30) scale adapted Turkish Kose et al. The mean age of the participants’ was 21.56 ± 3.82 year. The mean score of the participants’ EAT-40 score was found to be 24.22 ± 13.98 and the mean score of the MEQ-30 was 98.11 ± 13.81. As the EAT-40 scores decreased, MEQ-30 scores increased, but this relationship was not statistically significant (p> 0.05) Eating disorder risk can be determined by 30 cut-off point in the EAT-40. It has been shown that 28.9% of students have an eating disorder risk. There was no statistically significant difference between men’s (23.33 ± 15.60) and women’s (24.48 ± 13.50) mean EAT-40 scores (p> 0.05). Overweight-obese group was found to be having higher YTT-40 scores than the other BMI classes (p <0.05). While the students' body weight and BMI increased, the risk of eating disorder increased (r = 0.112, p <0.05 and r = 0.139, p <0.05), and mindful eating decreased (p> 0.05). A significant relationship was found between weight, BMI and MEQ-30 subscales (r =-0.252, p <0.01 and r =-0.208, p <0.01). As food choices evaluated, 33.3% of students that is vegan, 26.4% of the students that have no food choice and 24.1% of the students that don’t eat red meat were at risk of eating disorder (p <0.05). The relationship between sleep duration and defecation problems were found to be significant (p <0.05). Females' defecation problems were found to be higher than males (p <0.05). There was no statistically significant difference between the EAT-40 score groups according to walking status of the participants (p> 0.05). There was a statistically significant relationship between walking status and emotional eating that is one of MEQ-30 subscales (r = -0.159, p <0.01). Defecation problems and MEQ-30 score have positive correlation (r = 0.173, p <0.01) and negative correlation with EAT-40 score (r = -0.136, p <0.05). There was a negative correlation between compliance with defecation problems and disinhibition, emotional eating and ınterference sub-scales (p <0.05), while the mean of MEQ-30 score’s significancy was higher than EAT-40 scores (p = 0.002). In this study, 31.1% of students who participated in this study took nutrition course. As having nutrition course, EAT-40 score decreased and the score of MEQ-30 increased (p> 0.05). There was no statistically significant relationship between the level of taking the course and EAT-40, MEQ-30 or the sub-scales of MEQ (p> 0.05). As a result of this study, nutrition lessons influence students' eating attitudes and mindful eating positively. In addition, gaining mindfulness of eating will be helping manage to weight status.Item Polislerin beslenme bilgi düzeyi ve beslenme durumlarının belirlenmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2016) Elbay, Gökhan; Ercan, AydanBu araştırma, Nisan 2016-Mayıs 2016 tarihleri arasında Yozgat İl Emniyet Müdürlüğü’nde çalışan 783 polis memurundan326 polis memuru çalışmaya gönüllü olarak katılmışlardır. Bireylerin kişisel özellikleri ve beslenme alışkanlıkları anket formu ile sorgulanmıştır. Çalışmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 34.1±8.8. Erkeklerin boy ortalaması 177.6. ± 7,2 cm, kadınların boy ortalaması 169.4 ± 6.0 cm olarak hesaplanmıştır. Erkeklerin vücut ağırlığı ortalaması 83,6 ± 14,6 kg, kadınların vücut ağırlığı ortalaması 71,7 ± 14,7 kg olduğu tespit edilmiştir. Bireylerin beslenme durumları 3 günlük 24 saatlik besin tüketim kaydı ile belirlenmiştir. Bireylerin beslenme bilgilerini sorgulamak amacıyla beslenme bilgi soruları; duygusal durumlarını saptamak amacıyla ise Beck Depresyon Ölçeği kullanılmıştır. Erkeklerin ve kadınların BKİ ortalamaları 27.1±8.4 kg/m2, 24.8±7.0 kg/m2olarak bulunmuştur. Beslenme Bilgi Puanları 0-8 arasında değişmekte olup, ortalaması erkeklerde 4.10±1.60, kadınlarda 4.09±1.52’dir. Bireylerin demografik özellikleri ile beslenme bilgi düzeyi arasındaki ilişki incelendiğinde; yaş, cinsiyet, medeni durum, çalışma yılı ve eğitim süreleri ile beslenme bilgi düzeyi arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır (p>0.05). Bireylerin BKİ değerleri ile Beslenme Bilgi Düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Beck Depresyon Puanları 0-63 arasında değişmekte olup erkeklerde ve kadınlarda ortalamaları 31.1±17.5 ve 27.8±17.1 olarak bulunmuştur. Depresyon sıklığı %2.5’inde hafif, %21.5’inde orta ve %58.9’unda şiddetli depresyon görünmektedir. Bireylerin demografik özellikleri ile depresyon durumu arasındaki ilişki incelendiğinde; yaş, cinsiyet, medeni durum, çalışma yılı ve eğitim süreleri ile depresyon durumu arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır (p>0.05). Bireylerin depresyon durumları ile aldıkları enerji ve makro besin öğeleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır (p>0.05). Son yıllarda yetersiz ve/veya dengesiz beslenme kaynaklı önlenebilir hastalıklardaki artış dikkat çekmektedir. Bu nedenle polislerin beslenme konusunda bilinçlendirilmesine ihtiyaç olduğundan eğitim programları düzenleyerek yeterli ve dengeli beslenme konusunda bilgilendirilmeleri sağlanmalıdır. Buna yönelik plan ve politikalar düzenlenerek polislere sağlıklı beslenme konusunda doğru bilgi sağlanmalı ve farkındalık oluşturulmaya çalışılmalıdır. This research is conducted in Yozgat Police Department between April 2016-May 2016. 326 of 783 police officers attended to study voluntarily. Personal characteristics and nutritional habits of individuals are determined by a questionnaire. Nutritional status of individuals is determined by three daily 24-hour food records. Nutrition know ledge questionnaire is used in order to determine the nutritional know ledge of the individuals. The Beck Depression Inventory is used to determine thee motional state. The average age of the individuals participating in the study is 34.1 ± 8.8 years. The average height of men is 177.6± 7.2 cm, the average height of women is 169.4 ± 6.0 cm. The average body weight of men is 83.6 ± 14.6 kg, and average body weight of women is found to be 71.7 ± 14.7 kg. The average BMI of men's and women's are 27.1 ± 8.4 kg / m2, 24.8 ± 7.0 kg / m2, respectively. The average daily dietary energy consumption of men’s is 2544.9±205.7 kcal, and the average daily dietary energy consumption of women’s is 1756.6±150.9 kcal. The percentages of dietary energy from carbohydrates, protein and fat are, 51.11%± 8.76%, 36.78 ± 7.76% and of 13.64 ± 2.26 respectively. The Nutrition Knowledge Scores ranged from 0-8 points. The score average for men is , 4:10 ± 1.60 and 4:09 ± 1:52 for women. The relation between nutritional know ledge and demographic characteristics of individuals are not found statistically significant. Ther is no statistically signicant differences between the BMI and nutritional know ledge of Individuals. Beck Depression Score average in males and females ranged from 0-63 was found to be 31.1 ± 17.5% and 27.8 ± 17.1. 2.5% incidence of depression in mild, medium and severe depression seem to 58.9% at 21.5%. When the relationship between demographic characteristics of individuals with depression status; age, sex, marital status, workand training time of year is not significantly related with depression status (p> 0.05). There was no significant relationship between depression status of individuals and energy consumption and macronutrientin take (p> 0.05). İn recent years, increase inadequate and/or unbalanced nutrition related avoidable diseases is remarkable. In order to develop healthy eating habits, police officers have to be educated about health nutrition and foods regularly. In arranging for plans and policies should provide accurate information about healthy eating and the police should attempt to create awareness.Item Okul öncesi çağ çocuklar için aile katılımı beslenme eğitim modelinin geliştirilmesi ve çocukların beslenme bilgi ve davranışları üzerine etkisinin değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimler Enstitüsü, 2016) Aktaç, Şule; Kızıltan, GülOkul Öncesi çağ çocuklar için aile katılımlı beslenme eğitim modeli geliştirmek ve çocukların beslenme bilgi ve davranışları üzerine etkisini değerlendirmek amaçlanmıştır. Çalışma, İstanbul İli, Kartal İlçesi’ndeki devlete bağlı bir anaokulda, toplam 74 çocukta 2014-2015 Eğitim-Öğretim döneminin 2. Yarıyılında, Şubat-Haziran 2015 tarihleri arasında (Uygulama Dönemi 3 ay, Değerlendirme Dönemi 1 ay) yürütülmüştür. Aile Katılım Grubu’na (AKG) (n:24) okulda verilen beslenme eğitimini desteklemek amaçlı her eğitim sonrası aile eğitim dokumanı ve ev etkinliği (aile katılımı) verilmiştir. Eğitim Grubu (EG) (n:16)’na ise yalnızca okulda beslenme eğitimi verilmiştir. Kontrol Grubu (KG) (n:34)’na herhangi bir uygulama yapılmamıştır. Çalışma başlamadan önce ve uygulama bittikten sonra çocukların antropometrik ölçümleri alınarak değerlendirilmiştir. Velilere ailenin sosyodemografik, beslenme alışkanlıkları ve antropometrik ölçümlerini öğrenmeye yönelik anket formu uygulanmış, velilerden çocuklarına ilişkin 3 günlük besin tüketim kayıtlarını tutmaları ve besin tüketim sıklık formunu doldurmaları istenmiştir. Okuldaki besin tüketimleri, tartılarak kaydedilmiştir. Çocukların %82.4’ünün genelde yemek seçtiği tespit edilmiştir. Uygulama öncesi tüm çocuklarda beden kütle indeksine göre kilolu ve obez olma sıklığı %35.1 olarak bulunmuş ve eğitim sonrasında %31.1 olduğu ve bu azalmanın en fazla EG’nda olduğu belirlenmiştir. Eğitim sonrasında; AKG’nda enerjinin proteinden gelen yüzdesinin, B12 vitamininin ve sodyum alımının arttığı (p<0.05), EG’nda enerji, karbonhidrat, posa ve D vitamini alımının azaldığı (p<0.05), KG’nda ise posa alımının azaldığı saptanmıştır (p<0.05). Tüm grupların enerji, posa, D vitamini, folat, kalsiyum ve demir alımlarının Türkiye’ye Özgü Beslenme Rehberi önerilerinin altında, proteinin ise üzerinde olduğu saptanmıştır. Eğitim sonrasında AKG’nda kurubaklagil ve yağ alımının azaldığı (p<0.05), sebze alımın arttığı (p<0.05), EG’nda ise yumurtanın ve meyve alımının azaldığı (p<0.05), sebze alımının arttığı (p<0.05) tespit edilmiştir. Kontrol Grubu’nda eğitim sonrasında sebze grubu ve şekerleme tüketiminin arttığı belirlenmiştir (p<0.05). Türkiye’ye Özgü Beslenme Rehberi önerileri ile karşılaştırıldığında eğitim öncesinde süt-yoğurt, peynir, yumurta, kurubaklagil ve ekmek tüketiminin önerilerden düşük; et grubu, tahıl, yağ, kuruyemişin önerilerden yüksek olduğu saptanmıştır. Eğitim sonrasında AKG ve EG’unda peynir tüketiminin önerileri karşıladığı, AKG’nda yağ tüketim miktarının önerilen düzeye azaldığı tespit edilmiştir. Tüm gruplar karşılaştırıldığında eğitim sonrasında çocukların sağlıklı besinleri tüketimindeki artışın AKG’unda, sağlıksız besinleri tüketimindeki azalmanın ise EG’unda daha fazla olduğu saptanmıştır. Sağlıklı besinlerin evde bulundurulmasında ve çocuğun tüketiminde AKG’nunda daha fazla besinde değişimin olduğu belirlenmiştir. AKG’nda ve EG’unda alışverişlerde çocukların sağlıksız besinlere olan ilgisi azalırken, sağlıklı besinlere olan ilgisinin arttığı belirlenmiştir. AKG’nda ebeveyn beslenme tutumlarında olumlu değişiklikler olduğu saptanmıştır. Sonuç olarak, okul öncesi dönemde sağlıklı beslenme alışkanlıklarının gelişimi için uygulanacak beslenme eğitim programlarına aile katılımının sağlanması eğitimin etkinliğini artırabileceği düşünülmüştür. The aim of the study was to develop a family participated nutrition education model for preschool aged children and to evaluate the effect of this education model on children nutritional knowledge and behaviour.The study was performed in total of 74 children from a public kindergarten in İstanbul Province, Kartal District between February-June 2015 (Application Period: 3 months, Evaluation Period: 1 month). Family nutrition education document and family-child home activity was given to the Family Participation Group (FPG) (n:24) to support the school nutrition education after each lesson. Nutrition education was given to the Training Group (TG) (n:16) only in the school. No intervention was applied to the Control Group (CG) (n:34). Before and after Application Period anthropometric measurements were performed and analyzed. Family’s socio-demographic attributes, eating habits and anthropometric measurements were measured by questionnaire in Evaluation Period. Children’s three days food records and food frequency questionnaires were filled by families. Food consumption in school was weighed and recorded. It was reported that 82.4% of children usually choosy in eating. Before the Application Period according to the age for body mass index 35.1% of children were overweight and obese, after the Application Period the frequency of overweight and obese children was 31.1% and this reduction was the highest in TG. After the Application Period; in the FPG the percentage of energy from protein, vitamin B12, sodium intake were increased (p<0.05), whereas in the TG energy, carbohydrates, fiber and vitamin D were decreased (p<0.05). In the CG fiber intake was decreased (p<0.05). In all groups, energy, dietary fiber, vitamin D, folate, calcium and iron intake of children were inadequate compared with Turkish nutritional recommendation. Only protein intake was high among all groups. After the Application Period; in the FGP consumption of legume and fat were decreased (p<0.05), vegetable consumption was increased (p<0.05), in the TG consumption of egg and fruit consumption were decreased, whereas vegetable consumption was increased (p<0.05), and in the CG vegetables and candy consumption was increased (p<0.05). Before the Application Period it was detected that milk-yogurt, cheese, egg, legume, bread and nuts consumption were not meeting the Turkish nutritional recommendation. Meat group, cereal, fat and nuts consumption were above the recommendations. After the Application Period in the FPG and the TG cheese consumption was meeting the recommendation and fat consumption was decreased to the recommended level. Between groups healthy food consumption was apparent in the FPG, decline in unhealthy food consumption was apparent in the TG. Especially in the AKG it was observed that healthy foods supplied at home and their consumption of children were increased. It was determined that in the FPG and the TG children interests in unhealthy foods at shopping were decreased whereas healthy foods increased. Positive changes were determined in the FPG parents' attitudes toward nutrition. Finally, we assume that providing family participation in preschool nutrition education programs might be implemented for the development of healthy eating habits, which may increase the effectiveness of the training.Item Ebeveynlere verilen beslenme eğitiminin çocukların besin seçimine etkileri(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimler Enstitüsü, 2016) Göbel, Pınar; Ercan, AydanBu çalışmada, ebeveynlere belirli aralıklarla verilen farklı içerikteki sağlıklı beslenme eğitimlerinin, ebeveynlerin beslenme bilgi düzeylerine olduğu gibi, hem ebeveynlerin hem de ebeveynlerini örnek alan çocuklarının besin tüketimi üzerine etkilerinin saptanması amaçlanmıştır. Çalışma Ankara İli Yenimahalle İlçesi Batıkent Semti’nde bulunan bir okul öncesi eğitim kurumunda gerçekleştirilmiştir. Çalışma Ekim 2014-Ocak 2015 tarihleri arasında, 20 ebeveyn (12 anne ve 8 baba) ile 25 çocuk üzerinde yürütülmüştür. Ebeveynlere 2014 yılının Ekim ve Aralık aylarında, 2015 yılının Ocak ayında, her eğitim ortalama 60 dakika olmak üzere toplamda 3 kez eğitim verilmiştir. Eğitim konuları; sağlıklı beslenme, çocuklarda sağlıklı beslenme ve beslenmede sık sorulan sorular olarak belirlenmiş, tüm eğitimler interaktif olarak yapılmış sunum ile görsel olarak da desteklenmiştir. Ebeveynlere, ilk eğitimden başlayarak her eğitim için geldiklerinde, temel beslenme bilgilerini içeren bir beslenme bilgi testi hem eğitim öncesinde hem de eğitim sonrasında uygulanmıştır. Ebeveynlere ailelerin sosyo-demografik özellikleri, beslenme durumları ile kendilerinin ve çocuklarının beslenme alışkanlıklarını içeren bir anket formu uygulanmış olup ayrıca kendilerinin vücut ağırlığı ve boy uzunluğu beyana dayalı olarak alınmıştır. Ebeveynlerden her eğitim sonrasında kendilerinin ve çocuklarının 3’er günlük (1 günü hafta sonuna gelecek şekilde) besin tüketim kayıtlarını tutmaları istenmiştir. Çocukların vücut ağırlığı ve boy uzunluğu okul kayıtlarından alınmıştır. Çocukların okul besin tüketimleri kayıtlarını öğretmenlerinin tutması istenmiştir. Çalışmada, ebeveynlerin beslenme bilgi testi sorularına verdikleri doğru cevap sayıları her üç eğitim için karşılaştırıldığında; hem anne hem baba hem de genel toplamda ilk test ve son test arası tüm değerlendirmeler istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Her üç eğitimin çocukların BKİ sınıflandırmasına etkisine bakıldığında, ilk eğitimde BKİ’ye göre zayıf 3 çocuk var iken, üçüncü eğitimin sonunda BKİ’ye göre zayıf olan çocuk sayısı 2 olarak, ilk eğitimde BKİ’ye göre normal olan 10 çocuk var iken, üçüncü eğitimin sonunda BKİ’ye göre normal olan çocuk sayısı 12 olarak belirlenmiştir. İlk eğitimde BKİ’ye göre 5 şişman çocuk var iken, üçüncü eğitimin sonunda BKİ’ye göre 4 şişman çocuk olduğu belirlenmiştir. Üç eğitim için alınan besin tüketim kayıtları karşılaştırıldığında, çocukların başta protein, posa, çoklu doymamış yağ asidi, C vitamini, kalsiyum ve demir olmak üzere birçok besin ögesi alımlarının anlamlı şekilde arttığı belirlenmiştir. Çocukların ilk eğitimde demir alımlarının Türkiye’ye Özgü Beslenme Rehberi önerilerinin altında kalmasına karşın, 3. eğitimin ardından çocukların demir alımının önerilerden yüksek olduğu, posa alımlarının artmasına karşın üçüncü eğitimin sonunda da önerilerin altında kaldığı görülmüştür. Üç eğitim dönemi boyunca çocukların besin gruplarına göre tüketim değişikliklerine bakıldığında; çocukların süt ve süt ürünleri tüketiminde artış saptanmış olup, bu artış istatistiksel olarak önemli bulunmuştur (p=0.003). Çocukların kek, pasta, bisküvi çeşitleri tüketimlerinde ise 3 eğitim dönemi boyunca izlenen azalma istatistiksel olarak da önemli bulunmuştur (p=0.000). Ebeveynlerden erkeklerin enerji, karbonhidrat, A vitamini ve fruktoz (artan meyve tüketimi kaynaklı) alımlarının eğitimlerin etkisiyle her üç eğitim sonuçları karşılaştırıldığında olumlu yönde değiştiği belirlenmiştir (p=0.030;p=0.472). Eğitimlerin erkeklerin beslenme davranışlarına etkisinin kadınlardan yüksek olduğu belirlenmiştir. Ebeveynlerin beyaz ekmek tüketiminin 3 eğitim dönemi sonunda azaldığı, sebze tüketimi ve bitkisel çay tüketimlerinin ise arttığı belirlenmiştir. Bu değişimler istatistiksel olarak da önemli bulunmuştur (p=0.046; p=0.002). Sonuç olarak; ebeveynlere verilen beslenme eğitimleri sonrasında ebeveynlerin beslenme bilgi düzeylerinde anlamlı artışlar olduğu, bu bilgiyi kendi besin seçimlerinde yeterince kullanamasalar da çocuklarının beslenmelerinde daha sağlıklı seçimler yaptığı görülmüş olup özellikle erken çocukluk döneminde çocuğa sahip ebeveynlere sağlıklı beslenme eğitimlerinin verilmesinin önemli olacağı düşünülmektedir. In this study, it was aimed assess the various trainings about healthy diet given to parents on regular basis in terms of their effects on dietary knowledge of the parents, on the diets of the parents and the children who take their parents as model. The study was carried out in a preschool education institution located in Ankara Province, Yenimahalle Town, Batıkent District. 20 parents (12 mothers and 8 fathers) and 25 children were included in the study which was carried out between October 2014 and January 2015. The parents were trained for 3 three times (In October and December 2014 and in January 2015) in total and each training session lasted for approximately 60 minutes. The themes of the trainings were; healthy diet, healthy diet of the children, and frequently asked questions in nutrition. All trainings were performed interactively and were also supported with visual presentations. From the very first training, the parents were subjected to a basic dietary knowledge test before and after each training session. The parents were asked to fill in a survey form including information about the socio-demographic properties of their families, their dietary situations and the dietary habits of themselves and their children and they were also asked to state their bodyweight and height. After each session, the parents were instructed to log down the dietary behaviours of themselves andtheir children every 3 days (1 day will be Saturday or Sunday). The bodyweight andheight information of the children were collected from the school records. The teachers were instructed to log down the children’s dietary behaviours at school. The three training sessions were compared in terms of the number of the correct answers given by the parents to the questions of the dietary knowledge test.All the assessments from the very first test to the final test were observed to be statistically significant concerning the mothers, the fathers and also the general total. The assessment of the effect of the three sessions on the BMI classification of the children showed that; whereas there were 3 thin children in the first training session in terms of the BMI, there were 2 thin children at the end of the third session. There were 10 children in normal standards in the first training session whereas at the end of the third session, there were 12 children in normal standards in terms of the BMI. There were 5 fat children in the first training session whereas at the end of the third session, there were 4 fat children in terms of the BMI. The comparison of the food consumption logs kept for the three sessions showed that; particularly protein, fibre, polyunsaturated fatty acid, C vitamini, calcium and iron consumption of the children increased significantly. It was observed that; while the iron intake of the children remained below the recommended values of the Turkish Dietary Guide at the first training session, after the 3rd session, iron intake of the children was above the recommended values and whereas their fibre intake increased at the end of the 3rd session, it was still below the recommendations. Considering the children’s dietary behaviour changes observed in different food groups throughout the three training sessions; there was a statistically significant increase in milk and dairy product consumptions of the children (p=0.003). The decrease observed in cake, biscuit and suchlike consumptions of the children throughout the three training sessions were also statistically significant (p=0.000). When the male parents were compared in terms of the results of the trainings on their energy, carbohydrate, A vitamini and fructose (due to arising amount of fruit consumption) intake, a positive change was observed (p=0.030; p=0.472). The trainings affected the dietary behaviours of the male subjects morethan the female subjects. At the end of the three training sessions, white bread consumption of the parents decreased whereas vegetable and herbal tea consumption increased. These changes were also statistically significant (p=0.046; p=0.002). In conclusion; there were significant increases in the dietary knowledge levels of the parents following the dietary trainings given to them, the parents used these knowledge well for the diets of their children even though not sufficiently for their own diets and it is believed that; training the parents about the rules of a healthy diet would be important particularly for the ones who have children at early childhood stage.Item Kanserli hastalarda hidroksi metil bütirat (HMB), glutamin ve arjinin kombinasyonu ile oral glutamin desteğinin beslenme durumu üzerindeki etkilerinin karşılaştırılması.(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2015) Parlak, Eda; Saka, MendaneBu çalışma, kanserli hastalarda hidroksi metil bütirat (HMB), glutamin (GLN) ve arjinin (ARJ) kombinasyonu, sadece GLN ve standart enteral beslenme alan hastaların beslenme durumları, bazı biyokimyasal parametreleri ve antropometrik ölçümleri değerlendirilerek, karĢılaĢtırmak amacıyla planlanmıştır. Çalışmaya, Mayıs 2011-Aralık 2013 yılları arasında Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Beslenme Komitesi‟ne başvurmuş; 28-74 yaş arası 47 HMB+GLN+ARJ karışımı (1.grup), 25-74 yaş arası 99 yalnız GLN içeren (2.grup) ve 37-74 yaş arası 54 standart enteral formül ile desteklenmiş (3.grup) kanserli hastalar dahil edilmiştir. Hastaların beslenme durumları nutrisyonel risk taraması (NRS-2002) skoru ile değerlendirilmiĢtir. Hastaların antropometrik ölçümleri alınmış ve bazı biyokimyasal parametreleri analiz edilmiştir. Bütün ölçümler tedavi öncesi ve sonrası olmak üzere iki kez kaydedilmiştir. Hastaların hastanede kalış süreleri (1.grup: 15.8 gün, 2.grup: 18.4 gün, 3.grup: 17.4 gün) bakımından gruplar arası fark istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır (p>0.05). Çalışmada, en yüksek ölüm sıklığı 3.grupta (kontrol grubu) (%18.5) saptanmış ve gruplar arası fark önemli bulunmuştur (p<0.05). Hastaların tedavi öncesi ve sonrası vücut ağırlık farklarına bakıldığında; çoğunlukla 1. (%42.6) ve 2.grupta artmış (%70.7), 3.grupta azalmıştır (%70.4); gruplar arası fark önemli bulunmuştur (p<0.05). Hastaların tedavi sonrası beden kütle indeksi (BKĠ) ve üst orta kol çevresi (ÜOKÇ) değerleri tedavi öncesine göre 1. ve 2.grupta daha yüksek, 3.grupta daha düşük; NRS-2002 skorları 1. ve 2.grupta daha düşük, 3.grupta daha yüksek olarak belirlenmiş ve aradaki fark önemli bulunmuştur (p<0.05). Tedavi öncesi ve sonrası BKG ile ÜOKÇ değerleri arasında 1. ve 2.grupta pozitif yönlü ve önemli bir ilişki bulunmuştur (p<0.05). Tedavi sonrası ÜOKÇ ile NRS-2002 değerleri arasında sadece 1. grupta negatif yönlü ve önemli bir iliĢki saptanmıştır (p<0.05). Her üç grupta tedavi sonrası NRS-2002 ile serum albümin düzeyi arasında negatif yönlü ve önemli bir ilişki bulunmuştur (p<0.05). Sonuç olarak; HMB, GLN, ARJ içermeyen standart enteral beslenme alan grupta hastanede kalış sürelerinin değişmediği fakat ölüm sıklıklarının daha yüksek olduğu belirlenmiĢtir. BKG ile ÜOKÇ ve NRS-2002 ile serum albümin düzeyleri arasında önemli ilişkiler saptanmıştır. Kanserli hastalarda tek baĢına HMB ile glutamin kullanımının etkinliğini değerlendirecek randomize kontrollü çalışmalara ihtiyaç vardır. This study was planned to research nutritional status, analysis of some biochemical parameters and anthropometric measurements of cancer patients that who take hydroxy methyl butyrate (HMB), glutamine (GLN) and arginine (ARG) combination, only GLN and standard enteral nutrition. Research, which was submitted to Mersin University Health Science Faculty Nutrition Committee, included 47 HMB+GLN+ARG (1st group) combination between 28 and 74 ages, 99 only GLN content (2nd group) between 25 and 74 ages and 54 standart enteral supplementation (3rd group) between 37 and 74 ages supported patients with cancer. Nutritional status of patients was analysed by nutritional risk screening (NRS-2002). Anthropometric measurements of patients were taken and some biochemical parameters were analysed. All measurements were recorded twice as pre-nutrition and post-nutrition. Considering length of hospital stay (1st group: 15.8 days, 2nd group: 18.4 days, 3rd group: 17.4 days), differences between groups found to be no statistically meaningful (p>0.05). In research, highest exitus frequency was observed within 3rd group (control group) (%18.5) and differences between groups was found to be meaningful (p<0.05). Considering body weight of patients measured before treatment and after treatment, there was increase in 1st group (42.6%) and 2nd group (70.7%) and decrease in 3rd group (70.4%), differences between groups were found to be meaningful (p<0.05). Body mass index (BKI) and mid-upper arm circumference (MUAC) of patients after treatment was higher than the one before treatment in 1st and 2nd group, lower in 3rd group and NRS-2002 scores of patients after treatment was lower than the one before treatment in 1st and 2nd group, higher in 3rd group and differences found to be meaningful (p<0.05). There was a positive and meaningful relations in 1st and 2nd groups for BMI and MUAC values (p<0.05). There was a negative and meaningful relation only in 1st group for MUAC values viii with NRS-2002 scores (p<0.05). There was a negative and meaningful relation between NRS-2002 and serum albümin values after treatment in all three groups (p<0.05). Consequently, it was observed that group that used standard enteral nutrition which do not consist of HMB, GLN or ARG had no changes on length of hospital stay while had more mortality rate. Meaningful relations were obtained between BMI and MUAC and between NRS-2002 and serum albumin values. Randomly controlled research for efficency of only HMB and only glutamine usage on patients with cancer is needed.Item Sağlık çalışanlarının beslenme alışkanları ve beslenme bilgi düzeylerinin incelenmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2015) Yücel, Betül; Tayfur, MuhittinSağlık alanında yetişmiş iyi donanımlı bireyler koruyucu sağlık hizmetlerinin arttırılması, hastalıkların önlenmesi ve ulusal düzeyde politikaların oluşturulması amacıyla çok çeşitli alanlarda hizmet vermektedirler. Bu araştırma sağlık çalışanlarının, beslenme alışkanlıklarını ve beslenme bilgilerini ortaya koymak, sağlık eğitiminin beslenme bilgi düzeyine etkisini değerlendirmek amacı ile yapılmıştır. Çalışma Mart-Haziran 2014 tarihleri arasında İstanbul ili Fatih ilçesinde, 10 farklı kurumda aktif olarak görev yapan 225 kadın’i, 96’sı erkek toplam 321 sağlık çalışanı üzerinde yürütülmüştür. Bireylerin kişisel özellikleri, beslenme alışkanlıkları ve beslenme bilgi düzeyleri uygulanan anket formu ile sorgulanmıştır. Çalışma grubunun yaş ortalaması 34.1±9.4 yıl, BKİ ortalaması 24.4±4.2 kg/m2 olarak bulunmuştur. Katılımcıların %24.3’ü hekim, %30.5’i hemşire-sağlık memuru, %15.0’i sağlık lisansiyeri, %17.8’i sağlık teknikeri ve % 12.5’i sağlık teknisyenidir. Araştırma grubunun beslenme alışkanlıkları incelendiğinde; %73.2’sinin günlük ana öğün tüketiminin 3 öğün ve daha fazla olduğu, sıklıkla ya da bazen cevaplarıyla %74.5’inin öğün atladığı, öğün atlayan kişilerin (n=259) %46.5 sıklık ile en fazla öğle öğünü atlandığı ve %54.8’inin öğün atlama sebebinin fırsat bulamamak olduğu belirlenmiştir. Çalışmaya katılan kişilerin %82.3’ünün gün içerisinde ara öğün tükettiği, ara öğünlerde içeceklerden en fazla çay/kahve (%72.3), yiyeceklerden en fazla meyve (%28.3) tercih ettikleri saptanmıştır. Bireylerin yeme alışkanlığına bakıldığında; %47.7 sıklıkla yemekleri orta tuzlu tercih ettikleri ve %50.2 sıklıkla normal hızda yedikleri belirlenmiştir. Psikolojik durumun sağlık çalışanlarında yemek yeme alışkanlığı üzerine etkisi değerlendirildiğinde üzüntülü ya da yorgun olma durumlarında etkilenme sıklığı (%72.6), sevinçli ya da heyecanlı olma durumlarında etkilenme sıklığından (%51.7) daha fazla bulunmuştur. Sağlık çalışanlarının toplam beslenme bilgi düzeyi ortalama puanı yüz üzerinden 61.03±20.04’dür. Katılımcıların %2.8’inin toplam beslenme bilgi düzeyi zayıf iken, %24.3’ünün orta, %41.1’inin iyi ve %31.9’unun ise çok iyidir. Sağlık çalışanlarından kadınlarda ve gün içerisinde öğün atlamayanlarda genel beslenme bilgi düzeyinin; 45 yaş ve üzeri olanlarda, hekim ve sağlık lisansiyerlerinde, beslenme eğitimi almış olanlarda ise genel beslenme ve tıbbi beslenme bilgi düzeylerinin diğer gruplara göre anlamlı düzeyde yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. İnsanlara sağlık ve beslenme konularında hem bilgi verme hem de rol model olma görevlerini başarı ile yerine getirebilmesi sağlık çalışanının öncelikle kendisinin yeterli bir beslenme bilgisine sahip olması ile olanaklıdır. Bu konuda yapılacak çalışmaların sayısının artması, beslenme eğitimlerinin iyileştirilmesine yönelik standardizasyonların oluşturulmasına katkı sağlayacaktır. Well educated individuals who had education on field of health science, services in variety fields, for increasing of preventive health service, prevention of disease and policy making at the national level. This study was made to reveal the food habits and nutrition knowledge of healthcare staff, and to evaluate impact of health education upon nutrition knowledge level. The study was conducted in İstanbul province Fatih district, between March to June 2014, on a total of 321 healthcare professionals which 225 of them are female and 96 of them are male, who are performing their duties actively in 10 different institutions. The personal characteristics, feeding habits and nutrition knowledge levels of the individuals were questioned by the applied questionnaire. The average of age of the study group was found as 34.1 ± 9.4 years, and the average BMI was found as 24.4 ± 4.2 kg/m2. The 24.3% of the participants are doctors, 30.5% are nurse-health officer, 15.0% are health students in the universities, 17.8% are health technician and 12.5% are medical operative. When the nutrition habits of the research group were examined; it was determined that the main meal consumption of 73.2% is 3 meals and more, 74.5% of them are skipping meal with the answers of frequently and sometimes. Those who are skipping their meals (n=259) mostly skip their lunches with a frequency of 46.4% and the reason of skipping their meals of the other 54.8% was determined as not finding an opportunity. Among the participants of the study it was determined that 82.3% are consuming refreshments within day time; in their refreshments they preferred mostly tea/coffee (72.3%) among beverages, and mostly fruits (28.3%) among foods. Considering the eating habits of the individuals; it was determined that 47.7% prefer their meals medium salty and 50.2 % often eat normal speed. When the effect of the psychological condition on the eating habits of the healthcare professionals is evaluated in case of being sad or tired the frequency of being effected (72.6%) was found to be higher than the frequency of being joyful or excited (51.7%). The average total score of nutritional knowledge of health professionals is 61.03±20.04 on the scale of hundred. It was concluded that the total nutrition knowledge of the 2.8% of the participants are poor, 24.3 % is moderate, 41.1 % is good and 31.9 % is excellent. It was concluded that the general nutritional knowledge of the women among the healthcare professionals and those who doesn’t skip meals within day time and general nutrition and medical nutrition knowledge levels of those who are 45 years and older, doctors and health students in the universities and who received nutrition education was found to be significantly higher when compared the other groups. Both providing information to people about health and nutrition and fulfill their tasks of being a role model successfully is possible for healthcare professionals who primarily have a sufficient knowledge of nutrition for themselves. To increase the number of studies on this subject will contribute to the generation of the standardizations intended for the improvement of nutritional educations.