Enstitüler / Institutes

Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11727/1390

Browse

Search Results

Now showing 1 - 3 of 3
  • Thumbnail Image
    Item
    Linguistik ve paralinguistik ipuçlarını kullanarak sesten duygu çıkarımında koklear implant kullanan okul çağı çocuklarının normal işiten akranları ile karşılaştırılması
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2017) Şahin, Özge; Güven, Ayşe Gül
    Bu çalışmada normal işiten ve koklear implant kullanan çocukların, linguistik ve paralinguistik ipuçlarını kullanarak ses tonundan duygu çıkarım becerisi araştırılmıştır. Çalışmaya 20 koklear implantlı ve 40 normal işiten okul çağı çocuk katılmış ve tüm veriler ebeveynleri bilgilendirilmiş onam formunu imzalayan çocuklardan toplanmıştır. Duygu tanıma becerisinin değerlendirilmesi için resimli kartlar hazırlanmıştır. Bu resimli kartlar, 6 temel (sinirli, iğrenç, korku, mutluluk, üzüntü, şaşırmak) ve 2 tane çeldirici duygu durumunun (utanmak ve kibirli) canlandırılması ile oluşturulmuştur. Linguistik ve paralinguistik ipuçlarını kullanarak ses tonundan duygu durum çıkarımı için, içerik bağımlı ve içerik bağımsız cümleler bir klinik psikolog ve bir profesyonel tiyatro sanatçısı tarafından 7-12 yaş aralığı göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır. Gruplar arası farklılık analizleri için Pearson Ki Kare Testi kullanılmış, gözelerdeki beklenen yüzde değeri 5’ten küçük olduğu durumlarda Fisher’ın Kesin Testi p değerleri elde edilmiştir. Grup içi farklılık analizleri için Mc Nemar Testi kullanılmıştır. Verilerin analizinde, SPSS 15.0 istatistik paket programı kullanılmıştır. Koklear implant kullanan 7 ile 12 yaş arası okul çağı çocuklarının linguistik ve paralinguistik ipuçları kullanarak sesten duygu durum çıkarımında, normal işiten akranları ile karşılaştırılmasının amaçlandığı bu araştırmanın sonucunda, çalışmaya katılan tüm çocukların resimli kartlarda gösterilen yüz ifadelerini tanıdığı, yani görsel ipuçlarını kullanarak duyguları anlamada ve ayırt etmekte sorun yaşamadığı ancak linguistik ve/veya paralinguistik ipuçlarını kullanarak, ses tonundan duygu durum çıkarımında gruplararasında fark olduğu bulunmuştur.Araştırma sonuçları normal işiten çocukların ses tonundan duyguları tanımada koklear implant kullanan çocuklardan daha başarılı olduğunu ve koklear implant kullanan çocukların cümle içeriğini sesten duyguyu tanıyabilmek için bir ipucu olarak kullanamadığını göstermektedir. The aim of the present study find out ability of mood inference from voice by using the linguistic and paralinguistic cues of implanted children. Twenty children with cochlear implant and 40 normal hearing school aged children participated to study and all of data were collected from children whose parents signed out informed consent form. The six facial expression cards portraying six basic emotions (anger, happiness, surprise, sadness, fear and disgust) and two distractor emotions (shame and contempt) were prepeared. Age relevant context dependent and context independent sentences were prepeared. Both expression cards and sentences were used to evaluate the ability of mood inference from voice. Pearson Chi Square Test was used for the differences between group analysis, and when the expected percentage of cells were lower than 5%, p values of Fisher’s Exact Test were concluded. Mc Nemar Test was used for intra-group difference analysis. SPSS 15.0 Statistic Package Programme was used for the data analysis. The result of the study revealed that children with normal hearing were more succesful at identifying the emotions through voice than children with cochlear implant, and children with cochlear implant were not able to use context to identify the inferencing mood from voice.
  • Thumbnail Image
    Item
    Suça sürüklenmiş çocukların annelerinin çocuklarına ilişkin algısı: Siirt örneği
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2016) Kazak Ekinci, Neriman; İlik, İ. Bülent
    Bu araştırmanın amacı, mükerrer suç işleyen çocukların suça sürüklenme nedenlerinden olan aile faktörünün etkilerini belirlemektir. Araştırma Siirt Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğünce suçasürüklenmesi sebebiyle hakkında sosyal inceleme raporu yazılmış 16 anne ile derinlemesine görüşmeler yapılarak gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler annelerin evlerinde yapılmıştır. Görüşme esnasında, annelerinde izni ile ses kayıt cihazı kullanılmıştır. Nitel araştıma yöntemi kullanılarak, yapılan araştırmada annelerden, çocuklarının mükerrer suç durumuna ve yaşadıkları sürece ilişkin değerlendirmeleri alınmaya çalışılmıştır. Araştırmanın verileri çocuklar hakkında düzenlenmiş sosyal inceleme raporları ve yarı yapılandırılmış mülakat formu aracılığıyla ve derinlemesine görüşme tekniği ile toplanmıştır. Araştırma verilerinin analizi sonucunda, kentteki mükerrer suç olgusuna ilişkin önemli bulgular elde edilmştir. Suça sürüklenen çocukların tamamı çok kardeşlidir. Annelerin çoğunlukla çocuklarının suça sürüklenmesini arkadaş çevresi, sosyal çevre, yoksulluk, eğitimsizlik gibi nedenlere bağladıkları ortaya çıkmıştır. Anneler ile yapılan görüşmeler sonucunda ortaya çıkan bir diğer önemli öğe de, çocukların hayatlarının her anında (aile, okul, sosyal çevre) fiziksel şiddete maruz kaldıklarıdır. Araştırmaya katılan annelerin çocuklarının tamamına yakını, cezaevine girip çıkmıştır. Çocukların büyük çoğunluğunun, sigara, esrar ve uyuşturucu madde alışkanlıkları olduğu saptanmıştır. Araştırmaya dahil edilen annelerin neredeyse tamamı çocuklarının başarısız eğitim hayatları olduğunu ve okulu bıraktıklarını belirtmiştir. Araştırmanın sonucunda mükerrer suç olgusu ile karşı karşıya olan çocukların, aile ve sosyal çevresinde uygun rol modeller bulunmadığı, kentte çocukların boş zamanlarını etkili değerlendirebilecekleri sosyal donatı alanlarının yetersiz olduğu belirlenmiştir. Araştırma da annelerden alınan bilgiler doğrultusunda mükerrer suçun önlenebilmesine ilişkin önerilere yer verilmiştir. The purpose of this study is to determine the family factors which are among the reasons of juvenile recidivism. This study is carried out thoroughly with the 20 mothers whose social investigation report are written about their children delinquency by the Siirt Family and Social Politics Provincial Directorate. Interview were conducted in the homes mothers. During the interviews, recorder was used with the permission of the mothers. Qualitative method is chosen for this study’s method. Accordingly, the evaluation of experience of mothers related to their children delinquency was made in a comprehensive manner. The data of the study was collected via social investigation reports about the juveniles, semi structured interview form, and by one to one interview technique. As a result of analysis of the data of this study, significant findings about the recedivism in the city were obtained. Most of the delinquent juveniles have multi siblings. It has emerged that mothers mostly correlated their children delinquency with the peer influence, social influence, poverty, lack of education. Another important element which was emerged during the interview with the mothers is children being exposed to physical abuse (family, school, social environment) every moment of their life’s. Almost every juveniles whose mothers’ joined the study were convicted. It was determined that most of the juveniles have habits of using cigarette, marijuana and drug. Almost every mother joined the study stated that their children had unsuccesful educational life and dropped out of school. As a result of the study, it is determined that there is absence of appropriate role models for juveniles exposed to recidivism and there is insufficient social reinforcement area in the city for juveniles to spend their times. In accordance with information obtained from the mothers, suggestions are included to prevent juvenile recidivism in the study.
  • Thumbnail Image
    Item
    Karbonhidrat sayımı yöntemi uygulanan tip 1 diyabetli çocuk ve adölesanlarda diyete uyumdaki engeller ve metabolik etkileri.
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2015) Metin, Sinem; Kızıltan, Gül
    Bu çalışma, Tip 1 diyabetik çocuk ve adölesanların beslenme durumunun saptanması, karbonhidrat sayımının öğretilmesi ya da bilgi ve becerilerinin arttırılması, yönteme uyumun belirlenmesi ve uyumun metabolik kontrole etkisinin belirlenmesi amaçlarıyla yapılmıştır. Araştırma, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk Endokrinolojisi Bilim Dalı tarafından Tip 1 diyabet tanısı ile izlenen, yoğun insülin tedavisi alan, 2-18 yaş arası 53 (25 erkek, 28 kız) çocuk ve adölesan üzerinde Kasım 2013 - Ocak 2015 tarihleri arasında yürütülmüştür. Çalışmaya, karbonhidrat sayımı eğitimine yeni başlayan Tip 1 diyabetli bireyler ile daha önce karbonhidrat sayımı eğitimi almış ancak ön görüşme ile uyum problemi saptanmış bireyler dâhil edilmiştir. Çalışmaya katılan çocuklar ve ailelerine anket yapılarak demografik ve hastalığa ilişkin özellikler, beslenme alışkanlıkları, karbonhidrat sayımına ilişkin düşünce ve davranışları saptanmıştır. Hastaların 3 günlük besin tüketim kayıtları, fiziksel aktivite kayıtları, antropometrik ölçümleri ve biyokimyasal parametreler çalışmanın başında ve 6. ayın sonunda olmak üzere iki kez alınmıştır. Çalışmaya katılan hastanın/ailenin 6. ay sonundaki kontrolde karbonhidrat sayımına uyum ve becerilerini saptamak amacıyla, bir günlük sabit bir menü örneğinin karbonhidrat içeriğini hesaplamaları istenmiş ve farklı kan şekeri düzeylerine göre bu duruma nasıl müdahale edecekleri sorgulanmış ve sonuçlara göre hastalar uyumlu ve uyumsuz olarak gruplandırılmıştır. Tip 1 diyabetli 28 kız (%52.8) ve 25 erkek (%47.2) hasta araştırmaya alınmıştır. Hastaların yaşa göre vücut ağırlığı, yaşa göre boy uzunluğu ve yaşa göre BKİ z skoru ortalamalarının karbonhidrat sayımı öncesi ve sonrası benzer olduğu saptanmıştır (p>0.05). Hastaların serum Hemoglobin A1c medyan değeri karbonhidrat sayımı öncesi %7.9 iken, karbonhidrat sayımı sonrası %8.0 olup aradaki fark önemli bulunmamıştır (p>0.05). Hastaların serum LDL-kolesterol, HDL-kolesterol, total kolesterol ve trigliserid düzeyleri ortalamalarının çalışma sonunda başlangıca göre düşük olduğu saptanmıştır (p>0.05). Hastaların günlük enerji tüketim ortalamalarının 0-6 yaş grubunda karbonhidrat sayımı öncesi ve sonrası benzer olduğu (p>0.05), diğer yaş gruplarında ise karbonhidrat sayımı sonrası enerji tüketimlerinin düştüğü saptanmıştır (p<0.05). Karbonhidrat sayımına uyum değerlendirildiğinde, altı yaş ve daha küçük kızların %33.3’ünün, erkeklerin ise hepsinin, 6-12 yaş grubu kızların %71.4’ü, erkeklerin %28.6’sının, 12 yaş ve üzeri kızların %37.5’i, erkeklerin %50.0’sinin uyumsuz oldukları belirlenmiştir. Uyumlu hastaların %60.0’ının, uyumsuzların %21.7’sinin HbA1c değeri <%7.5 olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Uyumlu hastaların annelerinin eğitim seviyelerinin daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Uyumsuz hastaların %56.2’sinin diyetisyeni yılda bir kez ve daha seyrek gördükleri belirlenmiştir. Hastaların yaşa göre BKİ z skoru grupları ile karbonhidrat sayımına uyumları arasında fark saptanmamıştır (p>0.05). Uyumlu ve uyumsuz hastaların serum lipid parametrelerinin benzer olduğu saptanmıştır (p>0.05). Sonuç olarak, adölesanlarda uyumun diğer yaş gruplarına göre düşük olduğu, anne eğitim düzeyi ve diyetisyenle görüşme sıklığının uyumu etkileyen faktörler olduğu saptanmıştır. Tip 1 diyabetli hasta ve ailelerin karbonhidrat sayımı eğitimi konusunda düzenli olarak izlenmesi ve desteklenmesi ile glisemik kontroldeki bozulma ve diyabete özgü komplikasyonların azaltılabileceği düşünülmektedir. The aim of the present study was to investigate the nutritional status, to teach or improve knowledge and skills for carbohydrate counting, to determine the compliance of this method and the effect of compliance to metabolic control of the children and adolescents with type 1 diabetes. The study was conducted at Pediatric Endocrinology Clinic of the Gülhane Military Medical Academy Department of Child Health and Diseases between 2013 and 2015 on 53 child and adolescent (25 males, 28 females) diagnosed with type 1 diabetes, aged between 2-18 years old and under intensive insulin treatment. Beginner carbohydrate counters and the ones with compliance problem were included in the study. A questionnaire was applied to patients and parents including demographic and disease characteristics, dietary habits and thoughts and behaviours about carbohydrate counting sections. 28 girls (52.8%) and 25 boys (47.2%) were included in the study. The mean weight for age, lenght for age and BMI for age z scores of the patients were similar before and after carbohydrate counting (p>0.05). The median serum HbA1c level of the patients was 7.9% and 8.0% before and after carbohydrate counting, respectively (p>0.05). The mean serum LDL-cholesterol, HDL-cholesterol, total cholesterol and triglycerid levels were found to be low at the end of the study compared to baseline results (p>0.05). In the 0-6 age group, the mean daily energy intake were similar before and after carbohydrate counting (p>0.05), energy intake decreased at the end of the study in other age groups (p<0.05). Non-adherence to carbohydrate counting was 100.0% and 33.3% in 6 years old or younger boys and girls, respectively. In the 6-12 age group, non-adherence was 71.4% in girls and 28.6% in boys. In the adolescent group, non-adherence was 37.5% in girls and 50.0% in boys. Patients’ or parents’ adherence and skills with regard to carbohydrate counting determined at the end of the sixth month and they were classified as adherer or non-adherer according to their results to a daily menu carbohydrate content estimation and accurate detection of insulin doses. 3 day food records, physical activity records, anthropometric measurements and biochemical parameters of patients were taken twice at the beginning and end of the study. 60% of the adherer patients and 21.7% of the non-adherer patients had serum HbA1c levels <7.5% (p<0.05). The educational level of the mothers of adherer patients was found to be higher (p <0.05). It was determined that 56.2% of the non-adherer patients consulted with dietitian less than once in a year. BMI for age z scores didn’t differ by adherence to carbohydrate counting (p>0.05). Serum lipid parameters of adherer and non-adherer patients were found similar (p>0.05). As a result, adherence to diet in adolescents was low compared to other age groups and education levels of mothers and frequency of dietitian control was found to affect adherence. Diabetes spesific complications and deterioation in glycemic control may decrease with regular monitoring and supporting type 1 diabetic patients and their families for carbohydrate counting.