Enstitüler / Institutes
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11727/1390
Browse
2 results
Search Results
Item Sosyal sermaye ve işten ayrılma niyeti: Bir yükseköğretim kurumu örneği(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Ahmet Aziz, Akmermer; Abdülkadir, VaroğluBilindiği üzere elli ve daha fazla çalışanı olan işyerlerinde engelli personel alımı Türk İş Kanunu'na göre bir zorunluluk haline getirilmiştir. İşverenler ile iş sözleşmesi esasına göre çalıştırılan herkesin çalışma ortamına ilişkin hak ve sorumluluklarını düzenlemek amacıyla yürürlüğe giren bu kanunun birey, grup, kurum ya da kuruluşlarca zaman zaman suiistimal edildiği görülmektedir. Örneğin zorunlu engelli istihdamının sadece devlet tarafından sağlanan vergi indirimi vb. avantajlardan yararlanma fırsatı olarak görülmesi dahi söz konusu çalışanlara daha farklı yaklaşılmasına neden olabilmekte (Burton ve Obel, 1999) ve bu durum çalışanların içinde bulundukları örgüt iklimini sağlıksız bir hale dönüştürebilmektedir. Söz konusu sağlıksız iklim, bu kişilerin olduğu kadar diğer çalışanların da verimlilik, görev performansı, devamsızlık, işgören devri, üretim karşıtı davranışlar, örgütsel vatandaşlık, iş tatmini, işten ayrılma niyeti vb. pek çok sonuç değişkenine doğrudan ya da dolaylı bir şekilde etki etmektedir. Hukuksal anlamda olası bir cezai müeyyidenin önüne geçilebilmesi amacıyla icra edilen engelli istihdamının gerek yöneticiler gerekse de çalışanlar tarafından yeterince anlaşılamaması, diğer bir ifadeyle bu uygulamanın örgütün sadece biçimsel kısmında kalması, çalışan-yapı bütünleşmesinin sağlanamamasına ve örgütlerin klasik yönetim anlayışının hakim olduğu 1920’li yıllarda olduğu gibi birer makine, insanın da söz konusu makinenin bir uzantısı olarak görülmesine neden olmaktadır. Bu durumdaki engelli çalışanların ayrımcılığa ya da dışlanmaya maruz kalarak yapı içerisinde merkezden uzak konuma sürüklenerek ötekileşmeleri de kaçınılmaz olmaktadır. Bu çalışma, engelli çalışanların örgütsel yapı içerisinde maruz kaldıkları dışlanma nedeniyle kapsayıcı bir örgüt iklimine ulaşamamaları hususuna dikkat çekmesi ve bu alanda yazında bulunan sınırlı bilgiye katkı sağlaması açısından önem arz etmektedir. Çalışmanın yöntem kısmında engelli çalışanların birimdeki diğer çalışanlarla olan olumlu ve olumsuz ilişkilerinin saptanabilmesi amacıyla önce anketler aracılığıyla veri toplanmış ve sonrasında bu veriler gerçekleştirilen sosyal ağ analizleriyle diğerleriyle çatışma içerisinde olan ya da sosyal yapıdan dışlanan engelli çalışanların tespitinde kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlar, engelli çalışanların sosyal ağ düzeneğinde arkadaşlık, danışma, arasındalık, özvektör merkeziliği gibi olumlu ilişkiler açısından ortalamanın oldukça altında kaldıklarına, olumsuz ilişkiler açısından da önemli derecede dışlandıklarına işaret etmektedir. Bu durum söz konusu çalışanların gelecekte izole olma ve sosyal dışlanma ile karşı karşıya kalma potansiyeli taşıyabileceğini de göstermektedir. Çalışmanın bir diğer sonucu olarak da engelli çalışanların ilişkisel sosyal sermayelerinin işten ayrılma niyetine etkisinde yapısal sosyal sermayelerinin aracılık rolünün olup olmadığı araştırılmış ve bu anlamda anlamlı düzeyde bir ilişki tespit edilememiştir. As it is known, recruiting disabled personnel for establishments with fifty or more employees has become a requirement in accordance with the Turkish Labor Law. It is seen that this law, which came into force in order to regulate the rights and responsibilities of everyone employed on the basis of employment contracts with employers, is abused from time to time by individuals, groups, institutions or organizations. For example, this compulsory employment status of the disabled is sometimes seen as an opportunity to benefit from the advantages provided by the state such as tax reductions, etc. may cause the said employees to be approached differently and this may affect organizational climate negatively. Therefore, a decrease in productivity, task performance, organizational citizenship and an increase in variables such as absenteeism, employee turnover, anti-production behaviors, job satisfaction, intention to leave, etc. may become inevitable. In other words, these negativities may directly or indirectly affect many outcome variables. As a result, the said "employment practice" could not be sufficiently understood by both the managers and the employees and is usually used in order to prevent a possible criminal sanction in the legal sense. In other words, this employment was left only in the formal part of the organization and the structure- employee integration could not be achieved. Unfortunately, people once again turned into species where they are seen as the extension of the machine just like as it was when the classical management approach of the organizations was dominant during the 1920s. Therefore, it will be inevitable for disabled employees in this situation to be marginalized and discriminated against or driven away from the center within the structure. This study is important in that it draws attention to the fact that disabled employees cannot reach an inclusive organizational climate due to the exclusion they are exposed to in the organizational structure and for the contribution to the limited information in the literature in this field. In the method part of the study, firstly, quantitative data is collected by questionnaires and these data are put into social network analysis to find out positive and negative relations of the disabled employees in determining the level of the exclusion from the social structure. The results obtained indicate that disabled employees are well below average in terms of positive relationships such as friendship, counseling, betweenness, and eigenvector centrality in the social network mechanism. This shows that the mentioned employees may have the potential to be isolated and face social exclusion in the future. As another result of the study, it was investigated whether structural social capital had a mediating role in the effect of disabled employees' relational social capital on their intention to quit, and no significant relationship was detected in this sense.Item Mutfak tasarımının bireysel performansa etkisinde işten ayrılma niyetinin aracılık rolü(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Müge, Tezel; Hakan, TurgutGünümüzde işletmelerin sürdürülebilirliği; rekabette avantaja ulaşma ve nitelikli insan kaynağına sahip olmaları ile sağlanır. Bu bağlamda sadece nitelikli insan kaynağının değil istihdamda sürekliliğin sağlanması da esas alınır. Yapılan çalışmada mutfak tasarımının yiyecek içecek işletmesi çalışanlarının bireysel performanslarına etkisinde işten ayrılma niyetinin aracılık rolü konusu araştırılmıştır. Tez çalışmasında bu gözlemi yapabilmek için öncelikle mutfak tasarımı ve tarihi, işten ayrılma niyeti ve bireysel performans konularında literatür çalışması yapılmıştır. Sonrasında Ankara’da bulunan yiyecek içecek işletmeleri çalışanları ile anket çalışması yürütülmüş ve veriler Smart PLS ile analiz edilmiştir. Aşçı, aşçı yardımıcı, komi ve işletme yöneticileri olmak üzere 416 kişiye anket uygulanmıştır. Yapılan literatür çalışması bağlamında yiyecek içecek işletmelerinden ve çalışanlardan elde edilen anket verileri yorumlanmıştır. Çalışmamıza dair verilerin ikili bağlam ilişkileri ayrı ayrı incelenmiştir. Son olarak yapılan tüm çalışmalar ele alınıp modeller değerlendirilmiş ve mutfak tasarımının işletme çalışanlarının bireysel performansına etkisinde işten ayrılma niyetinin aracılık rolü tartışılmıştır. Elde edilen veriler ışığında mutfak tasarımının çalışanların bireysel performansını etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Literatürde bulunan diğer çalışmalardan farklı olarak, işten ayrılma niyetinin çalışanların bireysel performansa etkisi olmadığı görülmüştür. Bunun sebebi olarak bu çalışma sürecinde olağanüstü bir durum olan COVID-19 salgınının verileri, mutfak çalışanlarının ekonomik durumunu ve mesleklerine bakış açısını değiştirmiş olma ihtimali incelenmiştir. Mevcut literatürden farklı olarak restoran işletmecilerine ve çalışanlarına, mutfak tasarımı ve bireysel performans konularında önerilerde bulunulmuş ve çalışanlara farklı bir vizyon ile bakış açısı kazandırılabilmesi hedeflenmiştir. Nowadays sustainability of businesses meaning achieving competitive advantage and having qualified human resources. In this context, not only qualified human resources but also continuity in employment are taken as a basis. In this study, the mediating role of the intention to leave the job is observed in the effect of kitchen design on the individual performance of the employees in the company. In order to make this observation in this thesis, firstly, a literature study was conducted on kitchen design and history, intention to quit and the individual performance of the employees. After that, a survey was conducted with various businesses in Ankara and the data were analyzed with Smart PLS (statistics program for social scientists). A questionnaire was applied to 416 people, including cooks, assistant cooks, busboys and business managers. In the context of the literature study, the survey data obtained from businesses and employees were interpreted. The bilateral context relations of the data of our study were examined separately. Finally, all the studies carried out were considered and the models were evaluated and the mediating role of the intention to leave the job in the effect of kitchen design on the individual performance of the employees in the enterprise was discussed. In the light of the data obtained, the individual performance of the kitchen design and the intention to leave the job were supported. The effect of turnover intention on individual performance was not supported. The possibility of economical conditions and the perspective of the employees being affected by extraordinary conditions such as COVID-19 is examined with detail. Unlike the existing literature, it is aimed to make suggestions to restauranters and employees on kitchen design and individual performance, and it is aimed to provide employees with a different vision and perspective.