Enstitüler / Institutes

Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11727/1390

Browse

Search Results

Now showing 1 - 10 of 19
  • Item
    Yetişkin kadınların premenstrual sendrom, aşırı besin isteği ve besin ögesi alımlarının incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2024) Şahin, İlayda; Olcay Eminsoy, İrem
    Bu çalışma premenstrual sendroma sahip olan kadınların aşırı besin isteği ve besin ögesi alımlarının incelenmesi amacıyla planlanmıştır. Çalışma, Ankara‘da Şubat-Mart 2024 tarihleri arasında özel bir kliniğe başvuran 18-40 yaş arası 56 gönüllü birey üzerinde yürütülmüştür. Çalışmaya katılan kadınlar, premenstrual sendrom ölçeği kullanılarak premenstrual sendromu (PMS) olan (çalışma grubu, n:28) ve olmayan (kontrol grubu, n:28) olarak iki grubu ayrılmıştır. Katılımcılara sosyodemografik özellikleri, beslenme alışkanlıkları, menstruasyon geçmişleri, aşırı besin isteği, luteal faz, menstruasyon ve foliküler fazlardaki antropometrik ölçümleri ve 24 saatlik geriye dönük besin tüketim kaydı içeren anket uygulanmıştır. Çalışma ve kontrol grubunun yaş ortalamaları sırası ile 24.7±4.49 ve 28.7±7.78 yıl olduğu belirlenmiştir (p>0.05). Çalışma grubundaki kadınların menstruasyon fazlarına göre BKİ ortalamaları sırasıyla 22.2±3.86, 22.1±3.81 ve 22.1±3.94 ve kontrol grubundaki kadınların ise 22.8±3.90, 22.9±3.86 ve 22.7±3.89 kg/m2 olarak bulunmuştur. Kadınların PMS olma durumları ile luteal dönemde, menstruasyonun 2. gününde ve foliküler fazdaki BKİ ölçümleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmemiştir (p>0.05). Çalışma grubundaki kadınların luteal döneme göre menstruasyonun 2. gününde ve foliküler fazdaki BKİ ölçümlerindeki değişimler istatistiksel olarak anlamlı saptanmıştır (p<0.05). Luteal dönemdeki BKİ ölçümleri foliküler fazdaki ölçümlere göre daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Kontrol grubunun luteal döneme göre menstruasyonun 2. gününde ve foliküler fazdaki BKİ ölçümlerindeki değişimler istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Çalışma ve kontrol gruplarının PMS puanlarının ortalamaları sırası ile 153.1±38.31 ve 93.5±166.25‘tir. (p>0.05). Aşırı besin isteği (ABİS) puanı çalışma grubu ve kontrol gurubundaki kadınlar için sırası ile 143.6±47.38 ve 166.3±41.59‘dur (p<0.05). Çalışma grubundaki kadınların öğle ve ikindi öğününde aldıkları enerji, kontrol grubundakilere göre istatistiksel olarak anlamlı olacak şekilde fazla bulunmuştur (p<0.05). Çalışma grubundaki kadınların menstruasyon fazlarına göre enerji alımlarının ortalamaları sırasıyla; 1528.6±441.02, 1290.6±372.85 ve 1418.8±388.13; kontrol grubundaki kadınların ise 1479.6±493.33, 1452.5±500.74 ve 1494.3±500.79 kkal olarak bulunmuştur(p>0.05). Çalışma grubunun luteal faz diyet kolesterol alımı kontrol grubuna göre anlamlı ölçüde daha yüksek iken (p<0.05), menstruasyon 2. günü ve foliküler faz değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilememiştir (p>0.05). Kadınların PMS puanları ile aşırı besin isteği puanları arasında negatif yönlü istatistiksel olarak zayıf düzeyde anlamlı ilişki bulunmuştur (p<0.05) Çalışma ve kontrol grubundaki kadınların menstruasyon fazlarına ve grup içi karşılaştırılmalarına göre diyet lifi, E vitamini, tiamin, B6 vitamini, B12 vitamini, C vitamini, kalsiyum, magnezyum, potasyum ve demir alımları arasında istatiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p>0.05). Çalışmada anlamlı farklılıklar tespit edilemese de menstrual siklus aşamalarının ve PMS durumunun besin alımını ve buna bağlı olarak ağırlık denetimini etkileyebileceği öngürülmektedir. Kadınların süreci yönetebilmek için bu konuda farkındalığının sağlanması ve menstruasyon siklus dikkate alınarak beslenme planlanması gerektiği düşünülmektedir. This study was planned to investigate excessive food cravings and nutrient intake of women with premenstrual syndrome. February-March 2024 The study was conducted on 56 volunteers between the ages of 18 and 40 who applied to a private clinic in Ankara. The women participating in the study were divided into two groups with premenstrual syndrome (PMS) (study group, n:28) and without premenstrual syndrome (control group, n:28) using the premenstrual syndrome scale. A questionnaire including sociodemographic characteristics, eating habits, menstrual histories, excessive food cravings, anthropometric measurements in luteal phase, menstruation and follicular phases and a 24-hour retrospective food consumption record were administered to the participants. The mean age of the study and control group was determined to be 24.7±4.49 and 28.7±7.78 years respectively (p>0.05). The mean BMI of the women in the study group according to the menstrual phases was found to be 22.2±3.86, 22.1±3.81 and 22.1±3.94, respectively, and the women in the control group were found to be 22.8±3.90, 22.9±3.86 and 22.7±3.89 kg/m2. During the luteal period, when women have PMS, menstruation is 2. there was no statistically significant difference between BMI measurements on the day and in the follicular phase (p>0.05). According to the luteal period of the women in the study group, menstruation is 2. changes in BMI measurements on the day and during the follicular phase were found to be statistically significant (p<0.05). BMI measurements during the luteal period were found to be higher compared to measurements during the follicular phase (p<0.05). According to the luteal period of the control group, menstruation was 2. changes in BMI measurements on the day and during the follicular phase were not statistically significant (p>0.05). The mean PMS scores of the study and control groups were 153.1±38.31 and 93.5±166.25, respectively. (p>0.05). The excessive food cravings (ABIS) score was 143.6±47.38 and 166.3±41.59 for women in the study group and control group, respectively (p<0.05). The energy received by the women in the study group at lunch and afternoon meals was found to be statistically significant compared to those in the control group (p<0.05). The average energy intake of women in the study group compared to menstruation phases, respectively; 1528.6±441.02, 1290.6±372.85 and 1418.8±388.13; women in the control group 1479.6±493.33, 1452.5±500.74 and 1494.3±kcal 500.79 were found(p>0.05). While the luteal phase dietary cholesterol intake of the study group was significantly higher than that of the control group (p<0.05), menstruation 2. there was no statistically significant difference between the Dec values and follicular phase values (p>0.05). There was a statistically significant negative relationship between women's PMS scores and excessive food cravings scores at a Decently weak level (p<0.05). There was no statistically significant difference between dietary fiber, vitamin E, thiamine, vitamin B6, vitamin B12, vitamin C, calcium, magnesium, potassium and iron intakes according to menstrual phases and intra-group comparisons of women in the study and control group (p>0.05). There was no statistically significant difference between dietary fiber, vitamin E, thiamine, vitamin B12, vitamin C, calcium, magnesium, potassium and iron intakes (p>0.05). Although significant differences could not be detected in the study, it is assumed that menstrual cycle stages and PMS status may affect nutrient intake and, accordingly, weight control. It is thought that women should be aware of this issue in order to manage the process and nutrition should be planned taking into account the menstrual cycle.
  • Item
    Yetişkin inflamatuar bağırsak hastalarında diyet inflamatuvar indeksinin hastalık aktivitesi, depresif duygu durumu ve bazı biyokimyasal kan parametreleri ile ilişkisinin incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Yüksel, Büşra; Bayram, Sinem
    Yapılan bu araştırma, yetişkin inflamatuvar bağırsak hastalarında diyet inflamatuvar indeksinin(Dİİ) hastalık aktivitesi, depresif duygu durumu ve bazı biyokimyasal kan parametreleri ile arasındaki ilişkinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya, Gazi Üniversitesi Hastanesi Gastroenteroloji Polikliniğine Haziran-Ekim 2021 tarihleri arasında başvuran daha önce teşhis almış, 31 crohn hastaları ve 63 ülseratf kolit hastası olmak üzere 94 birey dâhil edilmiştir. Katılımcıların sosyo-demografik bilgileri, hastalık aktivite indeksleri, genel sağlık bilgileri ile bazı biyokimyasal kan parametreleri anket formuna kaydedilmiştir. Bireylerin diyet inflamatuvar indeks skorları, katılımcılardan alınan üç günlük besin tüketim kaydı ile hesaplanmıştır. Bireylerin diyet inflamatuvar indeks skorları dört quartile ayrılarak değerlendirme yapılmış ve quartillerin sayısal değeri arttıkça diyetin inflamasyon yükü de artış göstermiştir. Ayrıca bireylerin depresif duygu durumunu belirlemek amacıyla Beck Depresyon Ölçeği kullanılmıştır. Hastalık aktivitesini belirlemek için crohn hastalarında Crohn Hastalığı Aktivite İndeksi ve ülseratif kolit hastalarında ise Truelove-witts Klinik Aktivite İndeksi kullanılmıştır. Çalışmaya dâhil olan bireylerin yaş ortalamaları crohn hastaları(CH) için 42.0±11.1 yıl ve ülseratif kolit(ÜK) hastaları için 42.5±15.3 yıl olarak saptanmıştır. Bireylerin diyet inflamatuvar indeks skorları ortalaması -3.15 ± 0.9 olarak belirlenmiştir. Daha fazla hastalık aktivitesine sahip crohn ve ülsratif kolit hastalarında depresyon varlığı istatistiksel açıdan önemli saptanmıştır (p<0.05). Hem crohn hastalarının hem de ülseratif kolit hastalarının hastalık aktivitesi arttıkça istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde daha yüksek depresyon puanına sahip oldukları belirtilmiştir (p<0.05). Crohn hastaları ve ülseratif kolit hastaları arasında diyet inflamatuvar indeksi quartillerine göre önemli bir farklılık saptanmamıştır (p>0.05). Crohn hastalarının diyet inflamatuvar indeks quartillerine göre hastalık aktiviteleri arasında anlamlı farklılık belirlenmemiştir (p>0.05). Ülseratif kolit hastalarının diyet inflamatuvar indeks quartillerine göre hastalık aktiviteleri arasında anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0.05). Çalışmaya dahil olan katılımcıların kan biyokimyasal parametreleri diyet inflamatuvar indeks quartillerine göre incelendiğinde sadece CRP ve serum demir düzeyleri arasında anlamlı farklılık gözlenmiştir (p<0.05). Diyet inflamatuvar indeks quartillerine göre depresyon durumu arasında da anlamlı bir farklılık saptanmıştır (p<0.05). Yüksek diyet inflamatuvar indeks skorlarına sahip bireylerin düşük skorlara sahip olanlara göre diyetle aldıkları enerji, karbonhidrat, protein, yağ, doymuş yağ, çoklu doymamış yağ, omega-3, omega-6, kolesterol ile posa alım miktarları önemli şekilde düşük bulunmuştur (p<0.05). Diyet inflamatuvar indeksi düşük olan katılımcıların, günlük diyetle A vitamini, D vitamini, tiamin, riboflavin, niasin, vitamin B6, folik asit, vitamin B12, C vitamini, magnezyum, demir, çinko ile selenyum alımları Dİİ yüksek olan bireylere göre anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Sonuç olarak, inflamatuvar bağırsak hastalarında diyetin inflamatuvar indeksinin bireylerin duygu durumlarını ve bazı biyokimyasal parametreleri etkilediği gösterilmiştir. Bu çalışmanın sonuçlarına göre inflamatuvar bağırsak hastalığı olan bireylerde sağlıklı ve daha az inflamatuvar bir diyet ile inflamasyonun sebep olduğu birçok kronik hastalığın önlenebileceği yada geciktirilebileceği düşünülmektedir. In this study, it was aimed to determine the relationship between dietary inflammatory index (DII) and disease activity, depressive mood and some biochemical blood parameters in adult inflammatory bowel disease patients. The study included 94 individuals, 31 of whom were diagnosed with crohn's disease and 63 of whom were ulcerative colitis patients, who applied to the Gazi University Hospital Gastroenterology Polyclinic between June and October 2021. The participants' socio-demographic characteristics, general health information, disease activity indices and some biochemical blood parameters were recorded in the questionnaire. The dietary inflammatory index of the individuals was calculated by taking three-day food consumption records from the individuals. The dietary inflammatory index scores of the individuals were evaluated by dividing them into four quartiles, and as the numerical value of the quartiles increased, the inflammatory load of the diet also increased. In addition, Beck Depression Inventory was used to determine the depressive mood of individuals. The Crohn's Disease Activity Index in patients with crohn and the Truelove-witts Clinical Activity Index in ulcerative colitis patients were used to determine disease activity. The mean age of the individuals included in the study was 42.0±11.1 years for patients with crohn's (CH) and 42.5±15.3 years for patients with ulcerative colitis (UC). The mean dietary inflammatory index scores of the individuals were determined as -3.15 ± 0.9. Presence of depression was found to be statistically significant in crohn's and ulcerative colitis patients with more disease activity (p<0.05). It was stated that both crohn's patients and ulcerative colitis patients had a statistically significant higher depression score as the disease activity increased (p<0.05). There was no significant difference between Crohn's patients and ulcerative colitis patients according to dietary inflammatory index quartiles (p>0.05). There was no significant difference between the disease activities according to the dietary inflammatory index quartiles of Crohn's patients (p>0.05). There was no significant difference between disease activities according to dietary inflammatory index quartiles of ulcerative colitis patients (p>0.05). When the blood biochemical parameters of the individuals included in the study were examined according to the dietary inflammatory index quartiles, a significant difference was observed only between CRP and serum iron levels (p<0.05). There was also a significant difference between depression status according to diet inflammatory index quartiles (p<0.05). Individuals with high dietary inflammatory index had significantly lower intakes of energy, carbohydrate, protein, fat, saturated fat, polyunsaturated fat, omega-3, omega-6, cholesterol and fiber in daily diet compared to others (p<0.05). Individuals with a low dietary inflammatory index have a significantly higher daily intake of vitamin A, vitamin D, thiamine, riboflavin, niacin, vitamin B6, folic acid, vitamin B12, vitamin C, iron, magnesium, zinc and selenium compared to others (p<0.05). In conclusion, it has been shown that the inflammatory index of diet affects mood and some biochemical parameters in patients with inflammatory bowel disease. According to the results of this study, it is thought that many chronic diseases caused by inflammation can be prevented or delayed with a healthy and less inflammatory diet in individuals with inflammatory bowel disease.
  • Item
    Yiyecek hizmeti alan mavi ve beyaz yakalı çalışanların iş tatmini düzeylerinin beslenme durumuna etkisi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Bozan, Damla Sinem; Köse, Beril
    Bu çalışma yiyecek hizmeti alan mavi ve beyaz yakalı erkek çalışanlarda iş tatmini düzeyinin beslenme durumuna etkisinin belirlenmesi amacıyla yürütülmüştür. Çalışma Aralık – Nisan 2022 tarihleri arasında Ankara ilinde özel bir firmada çalışmakta olan 22-64 yaş arası yetişkin 138 erkek çalışan (69 mavi yaka-69 beyaz yaka) ile yüz yüze anket yöntemi kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Çalışmada veri toplamak amacıyla hazırlanan anket formu araştırmaya katılan bireylerin genel bilgileri ve antropometrik ölçümlerini saptamaya yönelik bir form ile İş Tatmini Ölçeği, beslenme kalitesini ölçmek ve beslenme durumlarını saptamak için Sağlıklı Yeme İndeksi-2010 ve Besin Tüketim Sıklığı Formu sorularını içermektedir. Yaş ortalaması beyaz yakalı çalışanlarda 36.6±10.23 yıl, mavi yakalı çalışanlarda 36.8±9.73 yıl olarak bulunmuştur. Beyaz ve mavi yakalı çalışanların beden kütle indeksleri (BKİ) sırasıyla; 26.4±2.98 ve 27.4±3.89 kg/m² olarak belirlenmiştir (p>0.05). Bel/kalça oranı ortalaması beyaz yakalı çalışanlarda 0.9±0.06, mavi yakalı çalışanlarda bu ortalama 1.0±0.06 olarak saptanmış ve bu fark istatiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Mavi yakalı çalışanların günlük enerji alımı ortalaması 2332.1±673.63 kkal ve beyaz yakalı çalışanların 2042.7±558.02 kkal olarak bulunmuştur ve bu fark istatiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Beyaz yakalı çalışanların günlük enerjinin karbonhidrat, protein ve yağdan gelen yüzdeleri sırayla; %40, %17.5 ve %42.5 iken bu oranlar mavi yakalı çalışanlarda sırayla; %46, %15.7 ve %38.4 olarak saptanmıştır. Günlük karbonhidrat, protein ve yağ tüketim ortalaması ile kadro durumu arasında istatiksel olarak anlamlı bir ilişki (p<0.05) bulunmuştur. İş memnuniyetsizliği olan beyaz ve mavi yakalı bireylerin SYİ-2010 puan ortalamaları sırayla; 60.9±6.76 ve 62.9±3.32 olarak saptanmıştır. İş tatmini ölçeği puan sınıflaması ile SYİ-2010 puan ortalaması arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0.05). Bu araştırma, ülkemizde iş tatmini düzeylerinin beslenme durumuna etkisini inceleyen öncü çalışmalardan biridir. İş tatmini ve beslenme durumu arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Bu konuda daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. This study was carried out to determine the effect of job satisfaction level on nutritional status of blue and white collar male employees receiving food service. The study was carried out by using face-to-face survey method with 138 adult male (69 blue collar-69 white collar) employees aged 18-64 working in a private company in the province of Ankara between December and April 2022. The questionnaire form prepared to collect data in the study includes a form to determine the general information and anthropometric measurements of the individuals participating in the research, and the questions of the Job Satisfaction Scale, the Healthy Eating Index-2010 (HEI-2010) and the Food Consumption Frequency Form to measure the nutritional quality and determine their nutritional status. The mean age was found to be 36.6±10.23 years for white collar workers and 36.8±9.73 years for blue collar workers. Body mass indexes (BMI) of white and blue collar workers, respectively; It was determined as 26.4±2.98 and 27.4±3.89 kg/m² (p>0.05). The mean waist/hip ratio was found to be 0.9±0.06 in white-collar workers and 1.00±0.06 in blue-collar workers, and this difference was statistically significant (p<0.05). The mean white energy intake of blue-collar workers was 2332.1±673.63 kcal and that of white-collar workers was 2042.7±558.02 kcal, and this difference was statistically significant (p<0.05). The percentages of white energy from carbohydrates, proteins and fats of white-collar workers are in order; While 40%, 17.5% and 42.5%, these rates are respectively for blue-collar workers; It was determined as 46%, 15.7% and 38.4%. A statistically significant relationship (p<0.05) was found between the average white carbohydrate, protein and fat consumption and the staff status. HEI-2010 mean scores of white and blue collar individuals with job dissatisfaction are respectively; It was determined as 60.9±6.76 and 62.9±3.32. There was no statistically significant difference between the job satisfaction scale score classification and the HEI-2010 score average (p>0.05). This research is a pioneering study examining the effect of job satisfaction levels on nutritional status in our country. No significant relationship was found between job satisfaction and nutritional status. More research is needed on this subject.
  • Item
    Non-alkolik yağlı karaciğer hastalarında akdeniz ve dash diyetine uyumun beslenme durumlarıyla ilişkisinin değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Coşkun, Aybüke; Türker, Perim Fatma
    Bu çalışma non-alkolik yağlı karaciğer hastalığı (NAYKH) tanısı almış bireylerin Akdeniz ve Hipertansiyonu Durdurmak için Diyet Yaklaşımları (DASH) diyetine uyum ve beslenme durumu ile hastalık arasındaki ilişkiyi araştırmak ve besin tüketimi, biyokimyasal bulgular ve antropometrik ölçümlerle ilişkisini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Çalışma, Şubat 2021- Aralık 2022 tarihleri arasında, Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi Gastroenteroloji Polikliniği’ne başvuran ve NAYKH tanısı almış 26-65 yaş arasındaki 75 bireyle yürütülmüştür. Bireylerden beslenme durumlarının değerlendirilmesi ve DASH diyetine uyum durumlarının belirlenmesi için 24 saatlik besin tüketim kaydı alınmıştır. Bireylere Akdeniz diyetine uyum durumlarını belirlemek için ise 14 sorudan oluşan Akdeniz Diyetine Bağlılık Ölçeği (MEDAS) uygulanmıştır. Bireyler Akdeniz ve DASH diyetlerine uyumlu ve uyumsuz olarak gruplara ayrılmıştır. Çalışmaya katılan bireylerin, %30.7’sinin Akdeniz diyetine kabul edilebilir uyumları olduğu, %69.3’ünün ise Akdeniz diyetine uyumlarının olmadığı belirlenmiştir. Akdeniz diyetine uyumu olmayan bireylerde günlük diyetle alınan enerjinin ve yağ miktarının, Akdeniz diyetine kabul edilebilir uyumu olan bireylere kıyasla daha fazla olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Akdeniz diyetine uyumu olmayan bireylerde grade 3 yağlanma seviyesi daha yüksek bulunmuştur ancak istatiksel olarak anlamlı değildir (p>0.05). Akdeniz diyetine uyumu olmayan bireylerin kabul edilebilir uyumu olan bireylere kıyasla, açlık insülin, LDL-kolesterol, AST, ALT ve GGT değerleri daha yüksek bulunmuştur ancak istatiksel olarak anlamlı değildir (p>0.05). Çalışmaya katılan bireylerde Akdeniz diyetine uyum azaldıkça AST düzeylerinin arttığı gözlenmiştir (r= -0.295) (p<0.05). Çalışmaya katılan bireylerin %2.7’sinin DASH diyetine uyumu olduğu, %97.3’ünün ise DASH diyetine uyumu olmadığı görülmüştür. DASH diyetine uyumu olan bireylerin uyumu olmayanlara kıyasla, diyetle aldığı çözünür posa miktarının daha fazla olduğu belirlenmiştir (p<0.05). DASH diyetine uyumu olmayan bireylerde grade 3 yağlanma seviyesi daha yüksek bulunmuştur ancak istatiksel olarak anlamlı değildir (p>0.05). DASH diyetine uyumu olmayan bireylerin, DASH diyetine uyumu olan bireylere kıyasla, açlık kan şekeri, HOMA-IR, VLDL-kolesterol, trigliserit, AST, ALT, ALP ve GGT değerleri daha yüksek bulunmuştur ancak istatiksel olarak anlamlı değildir (p>0.05). Çalışmaya katılan bireylerin Akdeniz diyetine uyum skorları arttıkça DASH diyetine uyum skorlarının da arttığı görülmüştür (r=0.228, p<0.05). Sonuç olarak Akdeniz ve DASH diyetine uyumu düşük olan bireylerin non-alkolik karaciğer yağlanması ile ilişkili parametrelerde daha yüksek risklerle bağlantılı olduğu görülmektedir. Bu nedenle bu diyet modellerine uyumun NAYKH ve hastalıkla ilişkili parametrelerde fayda sağladığı unutulmamalı ve hastalığın tedavisinde önemli bir tedavi yaklaşımı olarak değerlendirilmelidir. This study was conducted to investigate the relationship between the disease and adherence to the Mediterranean and Dietary Approaches to Stop Hypertension (DASH) diet of individuals diagnosed with non-alcoholic fatty liver disease (NAFLD), and to evaluate the relationship with food consumption, biochemical findings and anthropometric measurements. The study was conducted with 75 individuals between the ages of 26-65 who applied to Başkent University Ankara Hospital Gastroenterology Outpatient Clinic between February 2021 and December 2022 and were diagnosed with NAFLD. A 24-hour food consumption record was taken to evaluate the nutritional status of the individuals and to determine their compliance with the DASH diet. The Mediterranean Diet Adherence Scale (MEDAS) consisting of 14 questions was applied to the individuals to determine their compliance with the Mediterranean diet. Individuals were divided into groups as compatible and incompatible with the Mediterranean and DASH diets. It was determined that 30.7% of the individuals participating in the study had acceptable compliance with the Mediterranean diet, and 69.3% did not comply with the Mediterranean diet. It was determined that the daily energy intake and the amount of fat in individuals who did not comply with the Mediterranean diet were higher than those with acceptable compliance with the Mediterranean diet (p<0.05). Grade 3 adiposity was found to be higher in individuals who did not comply with the Mediterranean diet, but it was not statistically significant (p>0.05). Fasting insulin, LDL-cholesterol, AST, ALT and GGT values were found to be higher in individuals who did not comply with the Mediterranean diet, but were not statistically significant (p>0.05). It was observed that as adherence to the Mediterranean diet decreased in the individuals participating in the study, AST levels increased (r= -0.295) (p<0.05). It was observed that 2.7% of the individuals participating in the study were in compliance with the DASH diet, while 97.3% did not comply with the DASH diet. It was determined that the amount of soluble fiber in the diet was higher in the individuals who comply with the DASH diet compared to those who do not comply with the DASH diet (p<0.05). Grade 3 adiposity was found to be higher in individuals who did not comply with the DASH diet, but it was not statistically significant (p>0.05). Fasting blood glucose, HOMA-IR, VLDL-cholesterol, triglyceride, AST, ALT, ALP and GGT values were found to be higher in individuals who did not comply with the DASH diet, but were not statistically significant (p>0.05). It was observed that as the Mediterranean diet compliance scores of the individuals participating in the study increased, the DASH diet compliance scores also increased (r=0.228, p<0.05). In conclusion, individuals with low adherence to the Mediterranean and DASH diets seem to be associated with higher risks in parameters related to non-alcoholic fatty liver disease. Therefore, it should be kept in mind that compliance with these dietary models provides benefits in NAFLD and disease-related parameters and should be considered as an important treatment approach in the treatment of the disease.
  • Item
    Hemodiyaliz hastalarında kırılganlık ile beslenme durumu inflamasyon ve yaşam kalitesi arasındaki ilişki
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Bilgiç, Bengü Dilşad; Kızıltan, Gül
    Bu çalışma, hemodiyaliz tedavisi alan hastalarda kırılganlığı, inflamasyonu, yaşam kalitesini ve beslenme durumunu saptamak ve kırılganlığın diğer faktörler ile arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yürütülmüştür. Çalışma, Nisan 2021-Haziran 2021 tarihleri arasında T.C. Sağlık Bakanlığı Çorum İl Sağlık Müdürlüğü‘ne bağlı hemodiyaliz merkezlerinde 20 yaş üzeri, daha önce böbrek transplantasyonu geçirmemiş, çalışmaya katılmaya gönüllü olan 61‘i kadın, 78‘i erkek toplam 139 hemodiyaliz hastası üzerinde yürütülmüştür. Hastaların demografik bilgilerini, genel alışkanlıklarını, beslenme alışkanlıklarını, komorbid hastalıklarını, aile ve bakım durumlarını, hemodiyaliz tedavisi ile ilgili bilgilerini içeren sorulardan oluşan anket formu, araştırmacı tarafından yüz yüze görüşme yöntemi ile uygulanmıştır. Hastaların antropometrik ölçümleri araştırmacı tarafından ölçülerek kaydedilmiş ve biyokimyasal bulgular hasta dosyalarından alınmıştır. Hastaların kırılganlık durumları Edmonton Kırılganlık Ölçeği, beslenme durumları Yedi Puanlı Subjektif Global Değerlendirme (SGD-7P), malnütrisyon-inflamasyon durumları Malnütrisyon inflamasyon Skoru (MIS) ve C-Reaktif Protein, yaşam kalitesi düzeyi de Short Form-12 (SF-12) ile değerlendirilmiştir. Hastaların yaş ortalaması 61.6 ± 12.92 yıldır. Edmonton Kırılganlık Ölçeği sınıflamasına göre hastaların %32.4‘ü kırılgan değil, %19.4‘ü görünürde savunmasız ve %48.2‘si kırılgan olarak belirlenmiştir. Kadınların Edmonton Ölçek skoru ortalaması erkeklere göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek saptanmıştır (p<0.05). SGD-7P ölçeği sınıflamasına göre hastaların %48.2‘si hafif-orta malnütrisyonlu, %6.5‘i Ģiddetli malnütrisyonlu olarak bulunmuştur. Ortalama MIS skoru 9.2 ± 4.22, ortalama C-Reaktif protein (CRP) değeri 8.5 ± 13.36 mg/L bulunmuştur. Kırılganlık dağılımına göre, yaş, boy uzunluğu, serum kreatinin, serum albümin, total demir bağlama kapasitesi açısından istatistiksel olarak önemli farklar bulunmuştur (p<0.05). şiddetli kırılgan hastaların %57.1‘i hafif-orta malnütrisyonlu, %42.9‘u ağır malnütrisyonlu olarak değerlendirilmiştir. Hastalarda, kırılganlık düzeyi arttıkça yetersiz beslenen hastaların sıklığının da istatistiksel olarak arttığı görülmüştür (p<0.05) ve pozitif yönlü orta derecede istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki (r:0.428, p<0.05) saptanmıştır. Hastaların kırılganlık durum dağılımları ile yaşam kalitesi arasında negatif yönlü orta derecede istatistiksel olarak önemli bir ilişki bulunmuştur (r:-0.469, p<0.05). Sonuç olarak,hemodiyaliz hastaları kırılganlık, malnütrisyon, inflamasyon ve düşük yaşam kalitesi açısından risk altındadır. Tüm bu faktörlerin bu hastalarda rutin olarak taranması ve bu risk faktörlerine yönelik tedavilerin planlanması büyük önem taşımaktadır. This study was conducted to determine frailty, inflammation, quality of life and nutritional status in patients receiving hemodialysis treatment and to examine the relationship between frailty and other factors. This study was conducted between April-June 2021 in the hemodialysis centers affiliated to the Çorum Provincial Health Directorate of the Ministry of Health with 139 hemodialysis patients (61 women, 78 men) aged over 20 years who had not previously undergone kidney transplantation and volunteered to participate in the study. The questionnaire, consisting of questions including demographic information, general habits, nutritional habits, comorbid diseases, family and care status, and information about hemodialysis treatment, was administered to all patients by face-to-face interview method. The anthropometric measurements of the patients were measured and recorded by the researcher, and the biochemical findings were taken from the patient files. Frailty status were evaluated with the Edmonton Frailty Scale, nutritional status were evaluated with the Seven-Score Subjective Global Assessment (SGD-7P), malnutrition-inflammation status were evaluated with the Malnutrition Inflammation Score (MIS) and C-Reactive Protein (CRP), quality of life was evaluated with the Short Form-12 (SF-12). The mean age of the patients was 61.6 ± 12.92 years. According to Edmonton Frailty Scale classification 32.4% were non-frail, 19.4% were apparent vulnerable, 48.2% were severe frail. Women were found to be statistically significantly higher score than that of men (p<0.05). According to the SGD-7P scale classification, 48.2% of the patients were found to have mild to moderate malnutrition and 6.5% to have severe malnutrition. Mean MIS score was 9.2 ± 4.22, mean C-Reactive Protein (CRP) value was 8.5 ± 13.36 mg/L. Age, height, serum creatinine, serum albumin and total iron binding capacity were found to be statistically significant according to fraility groups (p<0.05). The 57.1% of severe frailty patients were determined as mild-moderate malnutrition and 42.9% of them were severely malnourished. It was observed that the frequency of malnourished patients increased statistically as frailty level increased (p<0.05) and a moderately statistically positive significant relationship (r:0.428, p<0.05) was found. A moderately statistically significant negative correlation was found between frailty distribution of patients and their quality of life (r:-0.469, p<0.05). In conclusion, hemodialysis patients are at risk for frailty, malnutrition, inflammation and poor quality of life. It is of great importance to routinely screen all these factors in these patients and to plan treatments for these risk factors.
  • Item
    Yetişkin bireylerin covid-19 pandemi sürecinde gıda okuryazarlığının ve sürdürülebilir tüketim davranışlarının beslenme durumu üzerine etkisinin değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Çelik, Cansu; Türker, Perim Fatma
    Bu çalışma, pandemi sürecinde gıda okuryazarlığı ve sürdürülebilir tüketim davranışlarının beslenme durumu üzerine etkisini değerlendirmek amacıyla yürütülmüştür. Çalışma Mayıs-Temmuz 2021 ayları arasında araştırmaya katılmaya gönüllü olan, 20-65 yaş arasındaki 200 yetişkin birey ile dijital ortamda (sosyal medya ortamı twitter/facebook/instagram araştırmacıların ve arkadaşlarının çevresi ile) uygulanan anket ile gerçekleştirilmiştir. Bireylerin sosyodemografik özellikleri, genel bilgileri ve tüketici davranışları anket formu ile değerlendirilmiştir. Besin tüketim sıklıklarından diyetle günlük ortalama alınan besin ögesi miktarı belirlenerek beslenme durumu üzerindeki etki değerlendirilmiştir. Çalışmaya katılan bireylerin yaşı ile antropometrik ölçümler (boy uzunluğu, vücut ağırlığı, beden kütle indeksi, bel çevresi, kalça çevresi, bel/kalça oranı, bel/boy oranı) beyana dayalı, çevrimiçi olarak alınmış, bireylere anket öncesi gerekli bilgilendirmeler telefon yolu ile yapılmıştır. Kadınların günlük aldığı enerji ortalama 1727.7±373.13 kkal’dir. Erkeklerin günlük aldığı enerji ortalama 1829.0 ± 465.62 kkal’dir. Kadınların vücut ağırlığı ortalama 65.1 ± 43.14 kg, erkeklerin vücut ağırlığı ortalama 82.0 ± 13.75 kg’dir. Bel çevresinin kalça çevresine oranına göre; kadınların %84.0’ı normal, %16.0’ı risk grubundadır. Sürdürülebilir beslenme kavramını daha önce duyma durumu cinsiyete göre değerlendirildiğinde; kadınların %87.2’si sürdürülebilir beslenme kavramını daha önce duymuş iken, erkeklerin %40.0’ı sürdürülebilir beslenme kavramını daha önce duyduğunu belirtmiştir. Bireylerin sürdürülebilir beslenme kavramını daha önce duyma durumu ile cinsiyeti arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<0.001). Sürdürülebilir Tüketim Davranışı toplam puan ortalaması kadınlarda 3.1 ± 0.48, erkeklerde ise 2.9±0.69 olarak bulunmuştur. Cinsiyete göre sürdürülebilir puan ortalaması farkı istatiksel olarak anlamlıdır (p<0.05). Algılanan Gıda Okuryazarlığı (AGOY) puan ortalaması kadınlarda 3.31 ± 0.275 olarak bulunmuş iken, erkeklerin AGOY Ölçeği puan ortalaması 3.05 ± 0.395 olarak bulunmuştur. Bireylerin AGOY ölçeği puan ortalamaları ile cinsiyet arasında istatistiksel olarak bir ilişki bulunmuştur (p<0.05). Algılanan Gıda Okuryazarlığı Ölçeği ile BKİ, bel/kalça oranı ögeleri arasında istatistiksel olarak anlamlı, negatif yönde zayıf bir ilişki bulunurken; AGOY puanı ve vücut ağırlığı arasında istatistiksel olarak anlamlı, negaitif yönde orta düzeyde ilişki saptanmıştır(r=-0.207,p<0.001,r=-0.328,p<0.001;r=-0.191,p<0.05). Sürdürebilir Tüketim Davranışı Ölçeği ile bel/kalça oranı arasında istatistiksel olarak anlamlı, negatif yönde zayıf ilişki olduğu saptanmıştır (r=- 0.174, p<0.05). Sürdürülebilir tüketim davranışları ve gıda okuryazarlığının beslenme durumu ve antropometrik ölçüleri etkilediği, kadınların sürdürülebilir beslenme konusunda daha fazla farkındalık sahibi olduğu söylenebilir. Sürdürülebilir beslenme, sürdürülebilir tüketim davranışları ve gıda okuryazarlığı bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Gıda okuryazarlığı konusunda bireyleri bilinçlendirmek amacıyla eğitimler arttırılmalıdır. Beslenme bilincinin arttırılması, mevsimsel beslenme, coğrafi işaretli ürünler gibi konular daha sık tartışılmalı ve yerel üretimi desteklemenin, sürdürülebilir bir tüketim davranışına sahip olmanın sürdürülebilirliğe katkısı ve gelecek nesillere etkisi tüm boyutları ile değerlendirilmelidir. This study was conducted to evaluate the effect of food literacy and sustainable consumption behaviors on nutritional status during the pandemic. The study was conducted with 200 adult individuals between the ages of 20-65 who volunteered to participate in the research between May and July 2021, with a questionnaire applied in the digital environment (social media environment twitter/facebook/instagram with the circle of researchers and their friends). Sociodemographic characteristics, general information and consumer behaviors of individuals were evaluated with a questionnaire. The effect on the nutritional status was evaluated by determining the average daily amount of nutrient intake from the food consumption frequencies. The age and anthropometric measurements (height, body weight, body mass index, waist circumference, hip circumference, waist/hip ratio, waist/height ratio) of the individuals participating in the study were taken online based on the declaration, and the necessary information was given to the individuals before the survey via telephone. The average daily energy intake of women is 1727.7 ± 373.13 kcal, the average daily energy intake of men is 1829.0 ± 465.62 kcal. Average body weight of women is 65.1 ± 43.14 kg, mean body weight of men is 82.0 ± 13.75 kg. According to the ratio of waist circumference to hip circumference; 84% of the women were normal and 16% were in the risk group. When the state of hearing the concept of sustainable nutrition is evaluated according to gender; 87.2% of women have heard of the concept of sustainable nutrition before, 40% of men have heard of the concept of sustainable nutrition before. A statistically significant relationship was found between the individuals' state of hearing the concept of sustainable nutrition and their gender (p<0.001). The total mean score of Sustainable Consumption Behavior score was found to be 3.1±0.48 for females and 2.9 ± 0.69 for males. The difference in sustainable mean score according to gender was statistically significant (p<0.05). While the mean score of Self-Perceived Food Literacy score was found to be 3.31 ± 0.275 for women, the mean score of of Self-Perceived Food Literacy Scale for men was 3.05 ± 0.395. A statistical correlation was found between the of Self-Perceived Food Literacy scale mean scores of the individuals and their gender (p<0.05). While there was a statistically significant, negative correlation between the Self Perceived Food Literacy Scale and BMI, height, Waist-hip Ratio items; A statistically significant, moderately negative correlation was found between of Self-Perceived Food Literacy score and body weight (r=-0.207, p<0.001, r=-0.328, p<0.001; r=-0.191, p<0.05). It was found that there was a statistically significant, negative and weak correlation between the Sustainable Consumption Behavior Scale and the waist/hip ratio (r=- 0.174, p<0.05). It can be said that sustainable consumption behaviors and food literacy affect nutritional status and anthropometric measures, and that women are more aware of sustainable nutrition. Sustainable nutrition, sustainable consumption behaviors and food literacy should be considered as a whole. Education programs should be increased in order to increase awareness of individuals about food literacy. Issues such as raising nutritional awareness, seasonal eating, and geographical indication should be discussed more frequently, and the contribution of supporting local production and having a sustainable consumption behavior to sustainability and its impact on future generations should be evaluated in all its dimensions.
  • Item
    e-Sağlıklı beslenme okuryazarlığı (e-SBO) ölçeğinin Türkçe ’ye uyarlanması ve yetişkin bireylerde covid-19 pandemi öncesi ve sırasında e-SBO düzeyleri ile beslenmeye ilişkin parametreler arasındaki ilişkinin belirlenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Onbaşı, Özgün; Türker, Perim Fatma
    Bu çalışma Covid-19 pandemi döneminde yetişkin bireylerin beslenme durumlarını değerlendirmek, besin seçim ve alışkanlıklarını, beslenme bilgi düzeylerini, sağlıklı beslenmeye ilişkin tutumlarını, sağlıklı beslenme takıntı düzeylerini belirlemek ve pandemi sürecinin yetişkin bireylerin elektronik sağlıklı beslenme okuryazarlık düzeyleri üzerindeki etkisini saptamak amacıyla yürütülmüştür. Bireylerin elektronik sağlıklı beslenme okuryazarlık düzeylerini belirleyebilmek için e-Sağlıklı Beslenme Okuryazarlık (e-SBO) ölçeğinin Türkçe’ye adaptasyonu ile geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmıştır. Çalışma Ocak-Mart 2022 ayları arasında sağlıklı beslenmeyle ilişkili içeriklerin paylaşıldığı bir sosyal medya sayfasını takip eden yetişkin bireyler ile çevrimiçi yöntemler kullanılarak yürütülmüştür. Araştırmaya yaş ortalamaları 41.32±12.52 yıl olan 158 birey katılmıştır. Çalışmada bireylere çevrimiçi ortamda genel bilgiler anketi, bir günlük besin tüketim kaydı, Yetişkinler İçin Beslenme Bilgi Düzeyi (YETBİD) ölçeği, Sağlıklı Beslenmeye İlişkin Tutum Ölçeği (SBİTÖ) ve ORTO-15 testi bir kere, e-SBO ölçeği ise pandemi öncesi (geriye dönük) ve sırasında olmak üzere iki kere uygulanmıştır. On beş maddeden oluşan e-SBO ölçeğinin orijinalinde de olduğu gibi beş faktör altında toplandığı, her boyuttaki maddelerin faktör yükü 0.40’ın üzerinde olduğu ve toplam varyans açıklama yüzdesinin %73.5 olduğu saptanmıştır. e-SBO ölçeğin toplam puanı ile tüm alt faktörlerinin puanları arasında orta düzeyde pozitif bir korelasyon bulunmuştur (p=0.000). e-SBO ölçeğinin Cronbach Alpha İç Tutarlılık Katsayısı 0.77, alt boyutlarının Cronbach Alpha İç Tutarlılık Katsayıları ise sırası ile 0.80, 0.68, 0.89, 0.85 ve 0.88 olarak saptanmıştır. e-SBO ölçeğin test ve tekrar test puanlarının korelasyon katsayısı 0.98 olarak belirlenmiştir (p=0.000). Bu sonuçlar e-SBO ölçeğinin Türkçe versiyonunun bireylerin elektronik sağlıklı beslenme okuryazarlık düzeylerini ölçmekte geçerli ve güvenilir bir araç olduğunu göstermektedir. Çalışmaya katılan bireylerin tiamin, niasin, potasyum, kalsiyum, çinko, demir ve selenyum mikro besin ögelerini Türkiye Beslenme Rehberi (TÜBER) 2015 referans değerin altında aldıkları saptanmıştır. Tüm katılımcılar Covid-19 pandemi döneminde besin seçimi ve/veya beslenme alışkanlıklarının değiştiği saptanmıştır (p<0.05). Bununla birlikte Covid-19 pandemi döneminde fastfood/ev dışından yemek yeme alışkanlığına sahip bireylerin Covid-19 pandemi öncesine kıyasla azaldığı saptanmıştır (p<0.05). Covid-19 pandemisi döneminde katılımcıların çoğunluğu daha fazla sigara veya alkol kullanma eğilimi göstermediğini bildirmişken, fiziksel aktivite düzeylerinin ise azaldığını bildirmişlerdir. Katılımcıların Covid-19 pandemi sürecinde D ve C vitaminleri ile çinko ve magnezyum desteği alımlarının istatistiksel olarak anlamlı şekilde yükseldiği saptanmıştır (p<0.05). Bireylerin Covid-19 pandemi sürecindeki YETBİD ve SBİTÖ puanları ile e-SBO puanları arasında pozitif yönde zayıf bir korelasyon (p<0.05), ORTO-15 puanlarıyla ise negatif yönlü çok zayıf bir korelasyon (p>0.05) belirlenmiştir. Tüm katılımcıların Covid-19 pandemi öncesinde e-SBO puan ortalaması 34.0±7.36 puan iken, Covid-19 pandemi dönemindeki e-SBO puan ortalamaları 37.6±7.85 puan yükselmiştir (p<0.05). This study aimed to evaluate the nutritional status of adults, to determine their food choices and habits, nutritional knowledge levels, attitudes towards healthy eating, level of healthy eating obsession during the Covid-19 pandemic and to determine the effect of the pandemic on the electronic healthy nutrition literacy levels of this population. In order to determine the electronic healthy nutrition literacy levels of individuals, validity and reliability studies were performed for the Turkish version of the e-Healthy Nutrition Literacy (e-HDL) Questionnaire. The study was conducted on 158 adult individuals with a mean age of 41.32±12.52 years, who followed a social media page that shares content related to healthy nutrition, between January and March 2022, using online methods. In the study general information questionnaire, one-day food consumption record, Nutrition Knowledge Level for Adults (YETBİD) scale, Attitude Scale for Healthy Nutrition (ASHN) and ORTO-15 test were applied once, the e-HDL scale was applied to individuals twice, before (retrospectively) and during the pandemic, using online methods. It has been observed that the e-HDL questionnaire, which consists of 15 items, is gathered under five factors, as in the original. The factor load of the items in each dimension was found over 0.40 and the percentage of total variance explanation was found 73.5%. When the correlation between the e-HDL questionnaire score and its sub-dimensions is examined, scores of all sub-dimensions were moderate positively correlated with the total score of the e-HDL questionnaire (p=0.000). In the reliability analysis of the e-HDL questionnaire, Cronbach’s Alpha Internal Consistency Coefficient was found as 0.77, and the sub-dimensions coefficient was found as 0.80, 0.68, 0.89, 0.85 and 0.88, respectively. The correlation coefficient of the test and retest scores of the e-HDL questionnaire was determined as 0.98 (p=0.000). These results show that the Turkish version of the e-HDL questionnaire is a valid and reliable tool for measuring the electronic healthy nutrition literacy levels of individuals. The intake of thiamine, niacin, potassium, calcium, zinc, iron and selenium micronutrients of the individuals was below the Turkey's Dietary Guidelines (TUBER) 2015 reference value. All participants were found to have changed their food selection and/or eating habits during the Covid-19 pandemic (p<0.05). However, it has been determined that the number of individuals who have the habit of eating fast food/ordered food during the Covid-19 pandemic has decreased compared to the pre-Covid-19 pandemic (p<0.05). During the Covid-19 pandemic, the majority of the participants reported that they did not tend to smoke or drink alcohol more, while their physical activity levels decreased. It was determined that the intake of vitamins D and C, and zinc and magnesium supplements of the participants increased statistically significantly during the Covid-19 pandemic (p<0.05). There is a weak but positive correlation between YETBİD scores (p<0.05) and ASHN scores (p<0.05) with e-HDL questionnaire scores and a weak but negative correlation between ORTO-15 scores (p>0.05) with e-HDL questionnaire scores. While the mean scores of the e-HDL questionnaire before the Covid-19 pandemic was 34.0±7.36 points, the mean scores of the e-HDL questionnaire increased to 37.6±7.85 points during the Covid-19 pandemic (p<0.05).
  • Item
    Vardiyalı çalışan bireylerin beslenme durumları ile diyet inflamatuvar indeksi, uyku kalitesi ve depresyon arasındaki ilişkinin saptanması
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Kıran, Merve; Türker, Perim F.
    Bu çalışma, vardiyalı çalışan bireylerin beslenme durumlarını değerlendirerek, diyet inflamatuvar indeksi (Dİİ), uyku kalitesi ve depresyon durumu ile ilişkilerini saptamak amacıyla yapılmıştır. Çalışmaya, demir çelik ve boru sektöründe faaliyet gösteren bir sanayi kuruluşunda rotasyonlu vardiyalı olarak çalışan 170 yetişkin erkek birey dahil edilmiştir. Bireylerin sosyodemografik özelliklerini, yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıkları ile fiziksel aktivite durumlarını belirlemek için bir anket formu uygulanmıştır. Bireylerin antropometrik ölçümleri alınmış ve bazı biyokimyasal bulguları değerlendirilmiştir. Bireylerin günlük diyetle enerji ve besin ögesi alımları ile Dİİ skorlarının değerlendirilmesi için gece vardiyası döneminde üç günlük besin tüketim kayıtları alınmıştır. Bireylerin anksiyete ve depresyon durumlarının değerlendirilmesi için Hastane Anksiyete ve Depresyon (HAD) Ölçeği, uyku kalitelerinin değerlendirilmesi için Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) kullanılmıştır. Çalışmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 40.1±6.87 yıldır. Bireylerin BKİ sınıflandırmasına göre, %44.7’sinin pre-obez ve %35.3’ünün obez olduğu tespit edilmiştir. Çalışmaya katılan bireyler Dİİ skorlarına göre dört quartile ayrılmış; birinci quartil (Q1) anti-inflamatuvar diyeti, 4.quartil (Q4) ise pro-inflamatuvar diyeti temsil etmiştir. Bireylerin Dİİ değerlerinin -4.14 ile 4.26 arasında değiştiği ve ortalama Dİİ değerinin 0.76±1.52 olduğu saptanmıştır. Diyet inflamatuvar indeksi quartillerine göre, bireylerin C-reaktif protein (CRP) düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık bulunmuştur (p<0.05). Bireylerin CRP düzeyleri Q4’te, Q2’ye göre; Q3 ve Q4’te ise Q1’e göre anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Diyet inflamatuvar indeksi ile abdominal obezite ve obezite arasında anlamlı bir ilişki olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Diyet inflamatuvar indeksi quartillerine göre Q1 referans olarak alındığında; Q3’te yer alan bireylerde abdominal obezite görülme riski 0.305 kat (%95 OR=0.124-0.749) daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Obezite görülme riski ise Q1’de yer alan bireylere göre, Q2’de yer alan bireylerde 0.284 kat (%95 OR=0.114-0.709), Q3’te yer alan bireylerde 0.225 kat (%95 OR=0.087-0.586) daha yüksektir (p<0.05). Yaş, medeni durum, sigara kullanımı, fiziksel aktivite ve enerji alımına göre düzeltme yapıldıktan sonra obezite riskinin Q2’de yer alan bireylerde 0.362’ye (%95 OR=0.132-0.989), Q3’te yer alan bireylerde ise 0.326’ya (%95 OR=0.113-0.941) çıktığı tespit edilmiştir (p<0.05). Bireylerin PUKİ sınıflandırmasına göre, %38.8’inin uyku kalitesinin kötü olduğu belirlenmiştir. BKİ sınıflandırmasında normal gruptan obez gruba doğru, kötü uyku kalitesi görülme sıklığında artış tespit edilmiştir (p<0.05). Bireylerin toplam PUKİ puanı ile bel çevresi (r=0.157), bel/boy oranı (r=0.159) ve vücut yağ kütlesi (r=0.152) arasında pozitif ve düşük düzeyde anlamlı bir korelasyon bulunmuştur (p<0.05). Bireylerin toplam PUKİ puanı ile vücut su oranı arasında ise negatif ve düşük düzeyde bir korelasyon saptanmıştır (r=-0.152, p<0.05). Diyet inflamatuvar indeksi ile kötü uyku kalitesi arasında anlamlı bir ilişki olduğu bulunmuştur (p<0.05). Diyet inflamatuvar indeksi quartillerine göre Q1 referans olarak alındığında; Q2’de yer alan bireylerde kötü uyku kalitesi görülme riski 0.301 kat (% 95 OR=0.125-1.780) daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Yaş, medeni durum, sigara ve alkol kullanım durumu, fiziksel aktivite, BKİ ve enerji alımına göre düzeltme yapıldıktan sonra kötü uyku kalitesi riskinin Q2’de yer alan bireylerde 0.364’e (% 95 OR=0.138-1.963) çıktığı tespit edilmiştir (p<0.05). Bireylerin HAD ölçeği sınıflandırmasına göre, %7.6’sının anksiyete ve %25.9’unun depresyon riski taşıdığı belirlenmiştir. Diyet inflamatuvar indeksi ile anksiyete ve depresyon durumu arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır (p>0.05). Sonuç olarak, inflamasyonun, vardiyalı çalışma ile ilişkili birçok kronik hastalığın gelişiminde rol oynadığı göz önüne alındığında, vardiyalı çalışanın sağlığını tehdit eden davranışsal değişiklikleri hedef alan anti-inflamatuvar beslenme programı planlanması faydalı olacaktır.This study was conducted to evaluate nutritional status and to determine the relationship between nutritional status and dietary inflammatory index (DII), sleep quality and anxiety and depression status. A total of 170 male rotating shift workers of an industrial organization operating in iron, steel and pipe sector participated in this study. A questionnaire was administered to determine individuals’ socio-demographic characteristics, lifestyle habits, nutritional habits and physical activity status. Anthropometric measurements and some biochemical findings of individuals were evaluated. A three-day food consumption record during night shift was obtained to evaluate their daily energy and nutrient intake and DII scores. Sleep quality was assessed by Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI), while anxiety and depression were estimated through Hospital Anxiety and Depression Scale (HADS) questionnaire. The average age of participants was 40.1 ± 6.87 years. According to the body mass index (BMI) classification, 44.7% of individuals were pre-obese, and 35.3% were obese. The individuals participating in the study were examined by dividing them into four quartiles according to their DII scores. The first quartile (Q1) represents the anti-inflammatory diet, and the fourth quartile (Q4) represents the pro-inflammatory diet. It was determined that the DII values of the individuals ranged between -4.14 and 4.26, and the mean DII value was 0.76±1.52. A significant difference was found between individuals' C-reactive protein (CRP) levels according to the dietary inflammatory index quartiles (p<0.05). It was determined that there was a significant relationship between the dietary inflammatory index and the presence of abdominal obesity and obesity (p<0.05). According to the dietary inflammatory index quartiles, when Q1 is defined as reference; the risk of abdominal obesity was found to be 0.305 times (95% OR=0.124-0.749) higher in individuals in Q3 (p<0.05). The obesity risk was found to be 0.284 times (95% OR=0.114-0.709) higher in Q2, and 0.225 times (95% OR=0.087-0.586) higher in Q3 compared to individuals in Q1. After adjusting for age, marital status, smoking, physical activity, and energy intake, the obesity risk increased to 0.362 (95% OR=0.132-0.989) for individuals in Q2 and 0.326 (95%OR=0.113-0.941) for individuals in Q3 (p<0.05). According to the PSQI classification, 38.8% of individuals were found to have poor sleep quality. As BMI increased, the percentages of poor sleep quality increased (p<0.05). There were positive correlations between PSQI score and WC (r=0.157), WHtR (r=0.159) and body fat mass (r=0.152), and a negative correlation between total body water (r=-0.152), which were found to be statistically significant (p<0.05). A significant correlation was found between diet inflammatory index and poor sleep quality (p<0.05). According to the dietary inflammatory index quartiles, when Q1 is defined as reference; the risk of poor sleep quality was found to be 0.301 times (95% OR=0.125-1.780) higher in individuals in Q2 (p<0.05). After adjusting for age, marital status, smoking and alcohol use, physical activity, BMI, and energy intake, the poor sleep quality risk increased to 0.364 (95% OR=0.138-1.963) for individuals in Q2 (p<0.05). According to the HAD scale classification of the individuals, it was determined that 7.6% of them had anxiety risk and 25.9% of them had depression risk. There was no significant relationship between diet inflammatory index and anxiety and depression status (p>0.05). In conclusion, considering that inflammation plays a role in the development of many chronic diseases associated with shift work, it would be useful to plan an anti-inflammatory nutrition program targeting behavioral changes that threaten the health of shift workers.
  • Item
    Anne ve kızlarında besin okuryazarlığı, yeme farkındalığı ve beslenme durumu arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bİlimleri Enstitüsü, 2022) Bor, Hakan; Saka, Mendane
    Anne ve kızlarında sosyal ortamlarının, kültürel ve eğitim düzeylerinin farklılık göstermesiyle beraber ortaya çıkan besin okuryazarlığı ve yeme farkındalığı düzeylerindeki farklılıklar beslenme durumunu etkileyebilmektedir. Bu çalışma anne ve kızlarında besin okuryazarlığı, yeme farkındalığı ve beslenme durumu arasındaki ilişkiyi değerlendirmek amacıyla planlanmış ve yürütülmüştür. Bu çalışmanın diğer bir amacı da Algılanan Besin Okuryazarlığı (ABO) Ölçeği’nin geçerlilik ve güvenirliğinin yapılmasıdır. Çalışma Şubat-Ekim 2021 tarihleri arasında Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde eğitim gören 128 kız öğrenci ve 128 kız öğrenci annesinin oluşturduğu rastgele seçilmiş toplam 256 gönüllü anne-kız üzerinde yürütülmüştür. Gönüllülere demografik bilgiler anketi, Türkçe ’ye uyarlanan Algılanan Besin Okuryazarlığı Ölçeği (ABO), Yeme Farkındalığı Ölçeği-30 (YFÖ-30), besin tüketim sıklığı anketi, antropometrik ölçümler formu, Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi-Kısa Form (IPAQ) ve fiziksel aktivite saptama formu online olarak uygulanmıştır. Katılımcıların antropometrik ölçümleri beyana dayalı olarak alınmıştır. Ayrıca araştırmacı tarafından anket formlarının nasıl doldurulacağı konusunda öğrencilere eğitim verilmiş ve annelerine ait anketleri, annelerine uygulamaları istenmiştir. Annelerin yaş ortalaması 47.72±5.56 yıl, kızların yaş ortalaması ise 21.82±1.34 yıldır (p<0.05). Annelerin kızlara göre besin okuryazarlığı puanının daha yüksek olduğu bulunmuştur (sırasıyla; 3.65±0.40, 3.50±0.42) (p<0.05). Anne ve kızların yeme farkındalığı puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı saptanmıştır (sırasıyla; 3.47±0.44, 3.50±0.40) (p>0.05). Anneler ve kızlar IPAQ ölçeğine göre sırasıyla %49.2 ve % 54.7 ile minimum aktif grubunda yer almıştır (p>0.05). Anne ve kızların besin okuryazarlığı puanlarıyla vücut ağırlığı ve BKİ arasında negatif yönde bir ilişki olduğu saptanmıştır (p>0.05). Anne ve kızların yeme farkındalığı puanlarıyla vücut ağırlığı ve Beden Kütle İndeksi (BKİ) arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır (p<0.05). Annelerin besin okuryazarlığı puanıyla enerji (kkal), karbonhidrat (g), protein (g) ve Doymuş Yağ Asitleri (DYA) (g) alımları arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki olduğu belirlenirken, kızların besin okuryazarlığı puanıyla enerji (kkal), karbonhidrat (g), yağ (g), Çoklu Doymamış Yağ Asitleri (ÇDYA) (g), omega 6 (g) ve omega 6/omega 3 oranı arasında negatif yönde anlamlı, protein (%), omega 3 (g) alımları arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). Annelerin yeme farkındalığı puanıyla enerji (kkal), protein (g), DYA (g), Tekli Doymamış Yağ Asitleri (TDYA) (g) ve kolesterol (mg) alımları arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki olduğu belirlenirken, kızların yeme farkındalığı puanıyla enerji (kkal), karbonhidrat (g), protein (g), yağ (g), DYA (g), ÇDYA (g) ve omega 6 (g) yağ asitleri alımları arasında negatif yönde, protein (%) alımları arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır (p<0.05). Sonuç olarak, annelerin kızlara göre besin okuryazarlığı puanlarının geleneksel yemek hazırlama becerilerine daha fazla sahip olduklarından ötürü daha yüksek çıktığı ve bu farkın hem düşük fiziksel aktivite düzeyi hem de kültürel yanlış beslenme alışkanlıklarından dolayı BKİ değerlerine olumlu yansımadığı düşünülmektedir. Anne ve kızlarında besin okuryazarlığı, yeme farkındalığı ve beslenme durumu arasındaki ilişkinin daha iyi anlaşılması için daha geniş kapsamlı çalışmalar yapılması gerekmektedir. Differences in food literacy and mindful eating levels, which occur with the differences in social environments, cultural and educational levels, can affect their nutritional status in mothers and daughters. This study was planned and conducted to evaluate the relationship between food literacy, eating awareness and nutritional status in mothers and daughters. Another purpose of this study is to establish the validity and reliability of the Self Perceived Food Literacy (SPFL) Scale. The study was carried out on 256 volunteer mother-daughter, consisting of 128 female students and 128 female student mothers studying at Gümüşhane University Faculty of Health Sciences between February and October 2021. Demographic information questionnaire, Self Perceived Food Literacy Scale adapted into Turkish (SPFL), Mindful Eating Questionnare-30 (MEQ-30), food consumption frequency questionnaire, anthropometric measurements form, International Physical Activity Questionnaire-Short Form (IPAQ) and physical activity determination form were applied to the volunteers online. The anthropometric measurements of the participants were taken based on their statement. Also the students were trained by the researcher on how to fill in the questionnaires and they were asked to apply their mothers’ questionnaires to their mothers. The mean age of the mothers is 47.72±5.56 years, and the mean age of the girls is 21.82±1.34 years (p<0.05). It was found that the mothers' food literacy scores were higher than the girls (respectively; 3.65±0.40, 3.50±0.42) (p<0.05). There was no statistically significant difference between the mothers' and daughters' mindful eating scores (respectively; 3.47±0.44, 3.50±0.40) (p>0.05). According to the IPAQ scale, mothers and daughters were in the minimum active group with respectively 49.2% and 54.7% (p>0.05).It was determined that there was a negative relationship between food literacy scores of mothers and daughters and body weight and Body Mass Index (BMI) (p>0.05). It was determined that there was a negative significant relationship between mindful eating scores of mothers and daughters and body weight and BMI (p<0.05). While it was determined that there was a negative significant relationship between mothers' food literacy score and energy (kcal), carbohydrate (g), protein (g), Saturated Fatty Acids (SFA) (g) intakes, it was determined that there was a negative significant relationship between girls' food literacy score and energy (kcal), carbohydrate (g), fat (g), Polyunsaturated Fatty Acids (PUFA) (g), omega 6 (g) intakes and omega 6/omega 3 ratio and a positive significant relationship between girls' food literacy score and protein (%), omega 3 (g) intakes (p<0.05). While it was determined that there was a negative significant relationship between mothers' mindful eating score and energy (kcal), protein (g), SFA (g), Monounsaturated Fatty Acids (MUFA) (g) and cholesterol (mg) intakes, it was determined that there was a negative significant relationship between girls' mindful eating score and energy (kcal), carbohydrate (g), protein (g), fat (g), SFA (g), PUFA (g) and omega 6 fatty acids (g) intakes and a positive significant relationship between girls' mindful eating score and protein (%) intakes (p<0.05). As a result, it is thought that the food literacy scores of the mothers are higher than the girls because they have more traditional food preparation skills and this difference is not positively reflected in BMI values due to both low physical activity level and culturally wrong eating habits. More comprehensive studies should be done to understand better the relationship between food literacy, mindful eating and nutritional status in mothers and daughters.
  • Item
    Hastanede yatan pediatrik hastalarda malnutrisyon durumunun saptanmasında adduktör polisis kas kalınlığı ölçümünün malnutrisyon durumu saptama araçlarıyla karşılaştırılması
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Oruçoğlu, Betül; Saka, Mendane
    Başparmak ve işaret parmağının ektansiyonu ile oluşan hayali bir açının tepesinde bulunan Adduktör Polisis kas kalınlığı (APKK), erişkin ve yaşlı hastlarda kas kaybı ve malnütsiyon durumunun değerlendirilmesinde kullanılmakla birlikte, pediatrik popülasyonda kullanılabilirliği ile ilgili çalışma sayısı sınırlıdır. Bu çalışmada hastanede yatan pediatrik hastalarda malnutrisyon durumunun belirlenmesinde APKK ölçümününün etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya; Ekim-Mart 2020 tarihleri arasında İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi’nde yatarak tedavi gören 4-9 yaş aralığındaki 122 kız ve 114 erkek olmak üzere toplam 236 çocuk hasta dahil edilmiştir. Hastaların besin alımları 24 saatlik hatırlatma yöntemi kullanılarak değerlendirilmiştir, antropometrik ölçümlerden vücut ağırlığı, boy uzunluğu, üst orta kol çevresi (ÜOKÇ), triseps deri kıvrım kalınlığı (TDKK) ve APKK ölçümleri alınmıştır. Malnutrisyon riskinin belirlenmesinde Bozulmuş Beslenme Durumu ve Büyüme Riski için Tarama Aracı (STRONGkids- Screening Tool for Risk of impared Nutritional Status and Growth) ve Çocuklarda Beslenme Risk Skoru (PNRS- Pediatric Nutritional Risk Score), beslenme durumunun değerlendirilmesinde ise Öznel Genel Beslenme Değerlendirmesi (SGNA- Subjective Global Nutritional Assessment) pediatrik nütrisyonel tarama araçları kullanılmıştır. Şiddetli malnutrisyonlu (SGNA ile değerlendirilen) ve beslenme bozukluğu riski yüksek (STRONGKids ve PNRS ile değerlendirilen) hastaların APKK ölçümlerinin daha düşük olduğu saptanmıştır (p<0.05). Hastaların vücut ağırlığı, beden kütle indeksi (BKİ), ÜOKÇ, TDKK, üst orta kol kas çevresi, üst orta kol kas alanı ölçümleri ve yaşa göre BKİ z skorları ile APKK ölçümleri arasında pozitif, güçlü korelasyon saptanmıştır (p=0.000). Hastaların yaşa göre boy z skoru ve boy uzunluğu verileri ile APKK ölçümleri arasındaki korelasyon pozitif, orta düzeyde bulunmuştur (p=0.000). Hastaların hastanede yatış süreleri ile APKK ölçümleri arasında negatif yönlü, zayıf korelasyon saptanmıştır (p<0.05). Hastaların APKK verileri tertillere ayrılarak değerlendirilmiş; 25, 50 ve 75. yüzdeliğe karşılık gelen APKK değerleri sırası ile 5 mm, 6 mm ve 8 mm bulunmuştur. Malnutrisyon tanı kriteri olarak yaşa göre boy ve yaşa göre BKİ değerleri standart referans kabul edilmiş, tanı testlerinden yararlanılarak APKK için malnutrisyon tanısı koymadaki kesim noktası (Youden indeks=0.429; %95 CI: 0.288-0.537) ≤ 4 mm bulunmuştur. Yapılan ROC (Alıcı İşlem Karakteristikleri, Receiver Operating Characteristic) analizi ile eğri altında kalan (AUC-Area Under Curve) hesaplanmış ve 0.78 (%95 CI: 0.72 - 0.83) bulunmuştur. APKK için hesaplanan ≤ 4 mm kesim noktasının gerçekte malnutrisyonlu olan çocuklara doğru tanı koyma olasılığı (duyarlılık) %55.9 (%95 CI: 42.6-68.9) ve gerçekte malnutrisyonu olmayan çocuklara doğru tanı koyma olasılığı (seçicilik) %87.0 (%95 CI: 81.1-91.6) bulunmuştur. Bu çalışma ile APKK ölçümünün hastanede yatan pediatrik hastalarda yetersiz beslenmenin saptanmasında kullanılabilecek etkili bir yöntem olduğu belirlenmiştir. Adductor Pollicis muscle thickness (APKK), which is located at the top of an imaginary angle formed by the extension of the thumb and index finger, is used in the evaluation of muscle wasting and malnutrition in adult and elderly patients, but the number of studies regarding its usability in the pediatric population is limited. The study aimed to evaluate the efficacy of the measurement of APMT in determining malnutrition in pediatric inpatients. A total of 236 pediatric patients, aged between 4-9 years, received inpatient treatment at Dr. Behçet Uz Children’s Hospital (Izmir/Turkey) between October and March 2020 were included in the study. Of the patients, 122 were female and 114 were male. Food intakes of the patients were evaluated using the 24-hour recall method. Body weight, height, mid-upper arm circumference (MUAC), skinfold thickness (TSF) and APMT measurements oft he patients were taken. Screening Tool for Risk of Impared Nutritional Status and Growth (STRONGkids) and Pediatric Nutritional Risk Score (PNRS) were used to determine the risk of malnutrition, and Subjective Global Nutritional Assessment (SGNA) was used to evaluate nutritional status of the patients. There were significant associations of severe malnutrition (assessed by the SGNA) and high nutritional risk (assessed by the STRONGkids and PNRS) with reduced APMT (p <0.05). Positive and strong correlations were found between weight (r=0.663, p=0.000), BMI (r=0.623, p=0.000), MUAC (r=0.720, p=0.000), TSF (r=0.648, p=0.000), mid-upper arm muscle circumference (r=0.640, p=0.000), mid-upper arm muscle area (r=0.639, p=0.000) measurements, BMI z scores for age (r=0.612, p=0.000) and APMT (p<0.05). The correlation between height-for-age z score (r=0.355, p=0.000) and height (r=0.461, p=0.000) and APMT were found to be positive and moderate (p<0.05). A weak negative correlation was detected between the hospital stay and the APMT (r=-0.137, p=0.035). The APMT were evaluated by dividing into tertiles; values corresponding to the 25th, 50th and 75th percentiles were found to be 5 mm, 6 mm and 8 mm, respectively. Height for age and BMI for age were considered as standard reference criteria for malnutrition. The cut-off point for diagnosing malnutrition (Youden index=0.429; 95% CI: 0.288-0.537) was ≤ 4 mm for APMT determined by using diagnostic tests. The AUC (Area Under Curve) was calculated by ROC analysis and found to be 0.78 (95% CI: 0.72 - 0.83); its sensitivity in diagnosing malnutrition was 55.9% (95% CI: 42.6-68.9) and specificity was 87.0% (95% CI: 81.1-91.6). In this study, it was determined that APMT measurement is an effective method that can be used in the detection of malnutrition in hospitalized pediatric patients.