İletişim Fakültesi / Faculty of Communication

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11727/1400

Browse

Search Results

Now showing 1 - 8 of 8
  • Thumbnail Image
    Item
  • Thumbnail Image
    Item
    Sınır Sorununun Etik Açıdan Saydamlığı: Haberin Reklamdan Ayırt Edilmesi
    (International Symposium on Media and Politics., 2007) Aygün Cengiz, Serpil
    Türkiye’de reklam metinlerinin etik açıdan sorunlu olduklarında değerlendirildiği üç kurum bulunmaktadır: Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Reklam Kurulu ve Reklam Özdenetim Kurulu. Bu üç kuruluşun da tabi olduğu kanun ve yönetmeliklerde “reklamların ayırt edilmesi” bağlamında reklam metinlerinin yayınlandıkları mecrada reklam metni olduğunun açıkça anlaşılması gerektiğine dair hükümler açıkça yer almaktadır (RTÜK Radyo ve Televizyon Yayınlarının Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmelik Madde 20; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Reklam Kurulu Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Madde 16; Reklam Özdenetim Kurulu Uluslararası Reklam Uygulama ve Esaslan Madde 20). Kitle iletişim araçlarında yer alan reklamlarda söz konusu yerleşik kural zaman zaman değişik şekillerde çiğnenmektedir. Yazılı basında (örtülü reklamlardan farklı olarak), içinde yer aldıkları mecrada reklam metni olduğunun açıkça anlaşılamadığı reklam metinlerinin yapısına bakıldığında bunların beş temel kategori altında incelenebileceği görülmektedir: Haber metni formatındaki tasarımı nedeniyle haber metninden ayırt edilemeyen reklam metinleri; sayfada yanında bulunduğu haber metninin içine tasarımı gereği sızan ve diğer metin(Ier)den ayırt edilemeyen reklam metinleri; sayfadaki haberi çerçeveleyen ve sayfa içinde haber metnindeki dilsel/görsel unsurlarla çerçevede reklamı yapılan ürüne çapa atılan reklam metinleri ve gazetenin eki olarak verilen ama gazete formatmda hazırlanmış olduğu için ilk bakışta reklam eki olduğu anlaşılamayan reklam metinleri. Yazılı basında haber formatı biçiminde veya bu haber metinlerinin içine değişik grafik tasarımlarla sızan ve yayınlandığı mecrada yer alma şekli ile haber metninden kolaylıkla ayırt edilemeyecek biçimde sunulan bu reklam metinleri etik açıdan önemli bir sorun barındırmaktadır. Bu çalışmada, reklamların ayırt edilmesiyle ilgili etik ilkeye bu beş kategori altında nasıl uyulmadığı, Örnekler üzerinden gösterilerek ilgili etik kuralın tartışmaya açılması hedeflenmektedir. According to the both international and national code of media ethics journalists should “distinguish news from advertising and shun hybrids that blurs the lines between the two”. The so called ethical rule in mass media sometimes is broken. When analysing the structure of advertisements in press as vary different from implicit ones, it can be observed that those advertisements which breaks the rule may be structured in five categories. The advertisement texts which cannot be differentiated from news because of the design of news format in page, the advertisement texts which are penetrated to the news next to turn and therefore cannot be differentiated from other news, the advertisement text which are framed as comprising the news or the advertisements which are anchored the advertising products by the news through verbal/visual elements; and the advertisement texts which cannot be grasped as advertising texts at place because of being supplement of the newspaper which have the same design with it. There is an important ethical problem in such advertisements which are either formatted as the news or penetrated in the news through various graphical designs. This study aims to discuss the ethical rule about distinguishing news from advertising by showing how this ethical rule is broken in press.
  • Thumbnail Image
    Item
    Empatik Yaklaşımla Sanal Terapide Duygusal Okuryazarlık
    (International Symposium Emotional Intelligence and Communication Kongre Kitabı., 2007) Aygün Cengiz, Serpil
    Sigmund Freud için başka bir insanı anlamada en önemli payı oluşturan bir süreç olarak ‘empati’, Sândor Ferenczi ve Heinz Kohut’un çalışmalarıyla psikoterapi alanında önemli bir yer kazanmıştır. Cari Rogers’m katkılarıyla günümüze dek uzanan anlayışa göre ‘empati’, kişinin karşısındakinin yerine kendisini koyması ve diğerinin duygu/düşüncelerini doğru olarak anlayıp duyumsayarak bunu iletebilmesidir. Duygusal zeka çalışmaları alanındaki öncü çalışmalarıyla bilinen Daniel Goleman’m tanımlaması ile empati, “başkasının ne hissettiğini sezebilmenin anahtarı ses tonu, mimikler, jestler, yüz ifadesi ve benzeri türden sözsüz ifadeleri okuyabilmektir”. Bü yönüyle de empati kurma becerisi psikoterapi alanında çok önemli bir yetenek/donanım olan “duygusal okuryazarlığın” olmazsa olmazlarından biridir. Ancak sanal ortamda yüz yüze (f2f) yapılan geleneksel terapilerde olduğu gibi danışmanın yararlanabileceği danışanın ses tonu ve beden diline ilişkin görsel ipuçlan olmadığı için danışman geleneksel terapistten çok daha gelişkin bir duygusal zekaya sahip olmak zorundadır. ‘Empathy’ as understanding the other’s situation or feelings for Sigmund Freud became very important in the field of psychotherapy for also Sândor Ferenczi ve Heinz Kohut. The concept of empathy, which comes to todays through contributions of Carl Rogers, means to put himself/herself in place of other and to transmit the other’s feelings and thoughts truly by comprehending and perceiving him/her. With these aspects, the ability to make empathy is an essential component of emotional literacy which is an inportant skill capacity of emotional intelligence becomes much more important in online therapy since the absence of the visual clues such as the voice tone and body language of the patient forces the online therapist to have more emotional intelligence than the traditional therapist.
  • Thumbnail Image
    Item
    The Critique of Mirror in Rene Magritte's Paintings
    (Actas del VII Congreso Cultura Europa., 2002) Aygün Cengiz, Serpil
  • Thumbnail Image
    Item
    Medya, Tüketim Kültürü ve Yaşam Tarzları
    (2009) Aygün Cengiz, Serpil
    Bu çalışmada 7-13 Temmuz 2008 tarihleri arasında yayımlanmış 10 günlük gazete ile 2008 yılı Temmuz ayının ilk iki haftasında yayımlanmış 13 dergide yer alan reklamlardaki yüz ifadelerini çözümlenerek modern insanın araçsal aklının kontrol altına aldığı ve aşırılıkları olmayan kamusal yüzünün temsiline eleştirel bir bakışla bakılmaktadır.
  • Thumbnail Image
    Item
    Velazquez'i Unutmak: Las Meninas
    (2009 Uluslararası Katılımlı Güzel Sanatlar ve Tasarım Sempozyumu. 151-160, 2009) Aygün Cengiz, Serpil
    Bu metnin amacı, Fransız düşünür Michel Foucault?nun, Rönesans sonrası dönemde kelimeler ve şeyler arasındaki ilişkinin bir temsil sorununa indirgenmesiyle ortaya çıkan temsilin üretimi, temsilin nesnesi ve temsilin öznesi ayrımı görüşünün, 17. yüzyıl İspanyol ressamı Diego de Silva y Velázquez'in Las Meninas (Nedimeler) tablosunun yeniden yorumlanmasıyla temsilin bir şeyin temsili olmasının yanı sıra kendisinin bir temsili olarak da görülebileceğini savunmaktır. Bir başka deyişle, temsilin, bir temsilin temsili olarak ikinci düzlemde bir işlev gördüğünün gösterilmesi amaçlanmıştır. Michel Foucault, Velázquez'in 1656 yılında resmettiği Las Meninas adlı tablosunda aslında neyin temsil edildiği sorununu Kelimeler ve Şeyler adlı kitabında tartışmaktadır. Foucault'ya göre konusu ?temsil? olan bu tabloda üç temel nokta vardır: birincisi, temsilin üreticisi olarak ressam; ikincisi, temsil edilen nesne (tabloda resmedilen kişiler ve bakışları); üçüncüsü, temsil edilene bakan kişi olarak izleyici/özne. Foucault, Las Meninas anlatı dizgesinin ya da kurgusunun konusunu egemenlik söyleminin temsili olarak görmektedir. Tablonun kurgusu, Foucault?ya göre, yoklukları aracılığıyla (ya da aynadaki akislerinde her an kaybolabilirmişçesine belli belirsiz varlıklar biçiminde) ve modellerin bakışının merkezindeki kişiler olarak gösterilmekte olan İspanya Kralı ile Kraliçesi'nin egemenliği dolayımıyla egemenlik dizgesidir. Oysa genel olarak egemenlik ilişkileri üzerine kurulu bu öykünün farklı anlatı dizgeleri taşıdığı açıktır. Eşdeyişle, öykü egemenlik ilişkileri aracılığıyla değişik kurguları bir arada barındırmaktadır. Bu sunumun amacı da söz konusu başat kurgulardan birinin sanatçının egemenliğin temsili olduğunu savunmaktır. Başka bir deyişle, Las Meninas?ta, yalnızca kralla kraliçenin (izleyicinin) iktidarının anlatı dizgesi değil, bu egemenliğe meydan okuyan sanatçının iktidarının da bir anlatı dizgesi olarak öykünün içine sokulduğu ileri sürülerek resim farklı bir metinlerarası okumayla yeniden anlamlandırılacaktır. Velázquez?s Las Meninas is one of materpieces of the 17th century which discusses the representation problem. In this painting there are nine people depicted, one of them is the painter himself and the others are the palace people. When we look at the painting carefully we see the reflections of two other people in the mirror depicted in the middle of the painting: they are the queen and the king. Michel Foucault claims that in this painting the subject of the representation is the discourse of the sovereignty of the queen and the king. According to Foucault, the sovereignty is not directly represented in the painting, but in the focus of the gazes of the palace people in the painting which is the proof of their power. In this paper, I claim that Velázquez puts two different resources of power in his painting; in other words there are two different types of sovereignty depicted in the painting. One of them, as Foucault says is the sovereignty which belongs to the queen and the king. The other one belongs to the painter himself which can be called the sovereignty of art and the artist. In Las Meninas we see many paintings hanged on the walls of the palace. Only the subjects of these two paintings can be seen: one of them is Pallas and Arakhne which was painted by Rubens, the other one is a copy of Jordaens?s Apollon and Marsyas. Both of these paintings? subjects are the myths about the competition between the gods and human beings. This is the great dilemma of Velázquez: If we examine the life of the painter we will find out that all through his life he wants so much to be a noble person and struggles for it, but he cannot succeed, because in the century he lives, a painter is a mere craftsman; only towards the end of his life does the king give him a title of dignity. Las Hilanderas is another masterpiece which again suggests that the artist has the real power: he is enabled through his talent. The subject of Las Hilanderas is the weaving competition between a goddess Pallas (Athena) and a human being Arakhne. In Las Hilanderas Arakhne (not the goddess) is depicted as the winner of the competition. In this painting the beautiful weaving of Arakhne is depicted as the copy of Tiziano?s Europa proof of absolute power of the artist facing the power of the queen and the king. Thus, Velázquez proves that art and the artist have the sovereignty by demonstrating the artist?s talent as more powerful than the political power of the aristocracy of his age.