Fakülteler / Faculties

Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11727/1395

Browse

Search Results

Now showing 1 - 3 of 3
  • Item
    Akut koroner sendromda akut böbrek hasarı oluşumunda yol açan risk faktörleri
    (Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2016) Karaduman, Didem; Micozkadıoğlu, Hasan
    Akut koroner sendrom (AKS) hastalarında akut böbrek hasarına (ABH) yol açan risk faktörleri ve ABH gelişim mekanizmaları hala araştırılmaktadır. Hastalar tetkik ve tedavi amacıyla yapılan işlemlerde kontrast maddeye maruz kalmaktadır. Literatürde kontrast öncesi ABH ve total ABH gelişimini ayrı ayrı kıyaslayan çalışmaya rastlanmamıştır. Biz çalışmamızda total ABH gelişimi ve kontrast öncesi ABH gelişimini belirleyen risk faktörleri ve bunların mortalite ile hastane yatış süresi üzerine sonuçlarını ortaya koymayı amaçladık. Akut koroner sendrom tanısıyla koroner yoğun bakıma yatan, ortalama yaşları 63.3 olan (94 Kadın, 227 Erkek) 321 hasta retrospektif olarak çalışmaya dahil edilmiştir. Kardiyojenik şok gelişimi ve hastanede furosemid kullanımı AKS'lilerde kontrast öncesi ABH gelişiminde anlamlı olan risk faktörleri olmuştur. Kardiyojenik şok saptanan hastalarda kontrast öncesi ABH gelişme riski 5.6 kat artmıştır (OR=5.691, %95 GA=1.119-28.945, p=0.036), Hastanede furosemid kullanılanlarda kontrast öncesi ABH gelişme riski 4.3 kat artmıştır (OR=4.395, %95 GA=1.855-10.412 p<0.001). Total ABH gelişiminde en anlamlı risk faktörleri kardiyojenik şok gelişimi, hastanede furosemid kullanımı, yaş artışı ve LDL yüksekliği olmuştur. Kardiyojenik şok olan hastalarda ABH gelişme riski 11.3 kat artmaktadır (OR=11.382, %95 GA=1.940-66.781, p=0.007). Hastanede furosemid kullanılanlarda ABH gelişme riski 5.4 kat fazladır (OR=5.439, %95 GA=2.219-13.337, p<0.001). Yaşın her bir birim artışı ABH gelişme riskini %4.4 arttırmaktadır (OR=1.044, %95 GA=1.003-1.087, p=0.036). Her 1 mg/dL serum LDL seviyesiartışı ABH gelişme riskini %1,4 arttırmaktadır(OR=1.044, %95 GA=1.003-1.087, p=0.036). Çalışmamızda hastanede yatış süresi, hem kontrast öncesi ABH olanlarda hem de total ABH olan hastalarda olmayanlara göre anlamlı olarak daha uzun bulunmuştur (p=0.001). Hastanede mortalite oranı incelendiğinde hem kontrast öncesi ABH olan hem de total ABH olan hastalarda anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (p<0.001). Akut böbrek hasarı AKS hastalarında sık karşılaşılan ve önemli sonuçları olan bir komplikasyondur. Bu komplikasyonun gelişiminde kontrast maddelerin etkisi dışlandığında kardiyojenik şok gelişimi ve hastanede furosemid kullanımı en önemli risk faktörleri olarak saptanmıştır The risk factors and the development mechanisms of acute kidney injury (AKI) are still under investigation in acute coronary syndrome (ACS) patients. Nearly all patients with acute coronary syndrome (ACS) were exposed to the contrast medium for the diagnosis or the treatment of ACS. No study is found comparing AKI risk factors before the administration of contrast medium and the total AKI risk factors including the contrast medium effect. In our study we aimed to determine the risk factors and outcomes (the hospital mortality and the length of hospital stay) of total AKI and pre-contrast AKI seperately. Totally 321 patients, who admitted to the hospital with acute coronary syndrome with a mean age of 63.3 years (94 female, 227 male) were retrieved in the study. The most important risk factors of pre-contrast AKI were cardiogenic shock and administration of furosemid at the hospital. The patients with cardiogenic shock had a 5.6-fold increased risk of pre-contrast AKI (OR=5.691, %95 CI=1.119-28.945, p=0.036). Administration of furosemid at the hospital increased the risk of pre-contrast AKIas 4.3-fold (OR=4.395, %95 CI=1.855-10.412 p<0.001). The most important risk factors of total AKI were cardiogenic shock, administration furosemid at the hospital, increasing age (OR=1.044, %95 CI=1.003-1.087, p=0.036) and high serum LDL levels (OR=1.014, %95 CI=1.005-1.024, p<0.001). The patients with cardiogenic shock had an 11.3-fold increased risk of total AKI (OR=11.382, %95 CI=1.940-66.781, p=0.007). Furosemid administration at the hospital increased the risk of total AKIas 5.4-fold (OR=5.439, %95 CI=2.219-13.337, p<0.001). Each unit increase in age increased the risk of total AKI as 4.4% (OR=1.044, %95 CI=1.003-1.087, p=0.036). Each 1 mg / dL increase in serum LDL level increased the risk of total AKI as 1.4% (OR=1.014, %95 CI=1.005-1.024, p<0.001). In this study the length of the hospital stay was found significantly longer both in pre-contrast AKI and total AKI than non-AKI patients (both p=0.001). In this study the incidence of the hospital mortality was found significantly higher both in pre-contrast AKI and total AKI than non-AKI patients (both p<0.001). AKI is a common and an important complication of ACS. After exclusion of exposure to contrast medium the most important risk factors for AKI were cardiogenic shock and the administraton of furosemid at the hospital.
  • Thumbnail Image
    Item
    Kemoterapi alan hastalarda toksik mortalite sıklığı ve buna etki eden klinik ve demografik faktörler
    (Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2015) Doğan, Özlem; Köse, Fatih
    Kemoterapötik ilaçlara bağlı sık görülen yan etkiler sınıf yan etkileri, bulantı, kusma, miyelosupresyon, organ fonksiyon bozuklukları (böbrek ve karaciğer fonksiyonlarında bozulma) ve idiyosinkratik reaksiyonlar olup hastalarda ilave morbidite ve mortalite nedeni olabilmekte ve iyi yönetilemediği zaman hastaların tedavilerinde ciddi aksamalara yol açmaktadır. Literatürde hastaların sosyo-demografik özellikleri ve hastaneye ilk başvuru anındaki klinik ve laboratuar değerlendirilmesi ile kemoterapötik ajan kullanımına bağlı oluşan toksisite arasında ilişki olup olmadığı ve bu faktörlerin toksisite oranları üzerinde arttırıcı etkisi olup olmadığını sorgulayan az sayıda çalışma mevcuttur. Bu çalışma ile yeni kanser tanısı almış hastaların başvuru anı ve tedavi sürecinde; tümör ve hasta özelliklerinin yanında sosyodemografik özelliklerinin kemoterapi yan etki gelişimi ile ilişkisinin olup olmadığını saptamak amaçlanmıştır. Çalışmaya alınan 249 hastanın 114’ü (% 45.8) erkek, 135’i (% 54.2) kadındı. En genç hasta 18 ve en yaşlı hasta 85 yaşındaydı. Hastaların sosyodemografik, tümör ve kemoterapi rejimi özellikleri ile kemoterapi toksisiteleri arasındaki ilişki incelendi. Hastaların eğitim durumu ile hastalarda saptanan mukozit (p=0.03), enfeksiyon gelişimi (p=0.02) ve trombositopeni (p=0.01) arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptandı. Hastaların yaşı ile görülen grad 3-4 kemoterapi toksisitesi (p=0.001) ve hematolojik toksisite (p=0.003) arasındaki ilişki anlamlı bulundu. Hastaneye yatırılarak kemoterapi verilen hasta grubunda grad 3-4 toksisite (p=0.003), bulantı kusma (p=0.01) ve ABY (p=0.001) görülme sıklığının arttığı görüldü. Gelinen yerleşim yeri, yakınının desteği, ek hastalık ve ilaç kullanımı öyküsü ile kemoterapötik toksisiteleri arasındaki istatistiksel anlamlı ilişki saptanamadı (p > 0.05). Çalışmamızda kemoterapi toksisiteleri ile yaş ve eğitim seviyesi dışında diğer sosyodemografik verilerin arasında istatistiksel bir ilişki olmadığını saptadık. Bu sonuçlar sosyodemografik özelliklerin kemoterapi kararında, tümör çeşidi ve tedavi özelliklerinin yanında göz önüne alınması gereken diğer bir faktör olduğunu düşündürmektedir. Chemotherapy related side effects can be divided into class side effects like the nausea, vomitting, myelosupression, mucositis, neuropathy, diarrhea and idiosyncratic reactions which can not be predicted before. These side effects can be resulted with significant morbidity and mortality beside the cancer itself. So, choosing patients those who had higher risk of developing significant side effects is one of the key for preventing significant morbidities and even mortality. Although literature is full of data which showed significant relation between tumor, chemotherapy regimens and treatment related toxicities. However, to the best of our knowledge, there is no study that particularly evaluate possible role of sociodemographic characteristic chemotherapy related side effects. The main aim of this study is look for whether some important patient’s sociodemographic factors significantly related with chemotherapy side effects or not. There were 114 (% 45.8) male and 135 (% 54.2) female patients in whole group. Median age was 52 years old (range 18-85). Statistical analysis showed that there were significant relation between educational status and mucositis (p=0.03), infection rate (p=0.02), and thrombocytopenia (p=0.01). Grade 3-4 chemotherapy related side effects (p=0.001) and hematological toxicity (p=0.003) statistically higher in patients older than 65 years old compared to patients younger than 65 years old. Also, statistical analysis showed significantly increased incidence rate of grade 3-4 chemotherapy related side effects (p=0.003), nausea, vomitting (p=0.01) and acute renal failure (p=0.001) in hospitalized people compared to out-patient clinic. Statistical analysis failed to show any significantly important relation between patients other sociodemographic charecteristics and chemoteharpy related side effects (p> 0.05). In conclusion, this study showed that only age and educational status had significant effect on chemotherapy toxicities. So, this study suggest that sociodemographic characteristics may be another important factor beside the tumor and treatment characteristics in decision-making process of cancer patients.
  • Thumbnail Image
    Item
    Doğu akdeniz bölgesi orak hücre hastalığı mortalite çalışması: 735 Hastanın çok merkezli geriye dönük kohort analizi
    (Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2015) Karacaoğlu, Pelin; Boğa, Can
    Orak hücre hastalığı kronik hemolitik anemi ve doku hasarı ile seyreden dünyada sık görülen genetik hastalıklardan biridir. Çalışmalar doku hasarının önlenmesi için hidroksiüre kullanımının gerekli olduğunu göstermiştir ancak yaşam süresini uzatmasıyla ilgili veriler açık değildir. Literatürde, orak hücre hastalığına bağlı ölüm bilgilerinin rapor edildiği çalışmalar vardır. Ancak ölümle ilişkili faktörleri ve yaşayan-ölen hastaların karşılaştırıldığını gösteren çalışmalar yetersizdir. Bu çalışmada Türkiye‘nin Doğu Akdeniz bölgesinde yaşayan çok sayıda çocuk ve erişkin orak hücre hastasında, ölüm yaşı ve nedenleri ile ölüme etki eden faktörlerin araştırılması amaçlandı. Çalışmada 2005 ve 2015 yılları arasında orak hücre hastalığı tanısıyla izlenen toplam 102 çocuk ve 633 erişkin hastanın verileri çok merkezli geriye dönük kohort çalışması olarak araştırıldı. Hastaların tanılarına göre dağılımını değerlendirildiğinde 735 hastanın % 66.9 ‗u homozigot hemoglobin S (Hb S) hastalığı, %17‘si Hb S-β0 talasemi, %15‘i Hb S-β+ talasemi % 1'i Hb S-α talasemi olgularını kapsadı. Kaybedilen hastaların 44 (% 6)‘ü yetişkin, 1 (% 0.1)'i çocuk idi. Ortalama ölüm yaşı erkeklerde 34.1± 10 (18- 54) yaş, kadınlarda 40.1± 15 (17- 64) yaş, tümünde 36.6± 13 (17- 64) yaş idi. Hastaların % 25‘inde yılda 3 veya daha fazla ağrılı kriz olduğu anlaşıldı. Ağrılı kriz sıklığını‘nın ölüm olayı ile ilişkisi olmadığı tespit edildi. Tek değişkenli analiz yapıldığında, ölüm olayı ile akut göğüs sendromu, hipertansiyon, böbrek hasarı ve hidroksiüre kullanımı arasında anlamlı ilişki bulundu (sırası ile p= 0.007, p= 0.015, p= 0.000, p= 0.009). Laboratuar parametreleri için tek değişkenli analiz yapıldığında ölüm ile yüksek lökosit ve trombosit sayısı, düşük hemoglobin değeri arasında anlamlı ilişki bulundu (sırası ile p= 0.000, p= 0.000, p= 0.000). Çok değişkenli analiz yapıldığında ise sadece yüksek lökosit sayısı ve ölüm arasında anlamlı ilişki saptandı (p= 0.009). Orak hücre hastaları ile yapılan 735 hastayı kapsayan geniş çalışmada, akut göğüs sendromu, dalak sekestrasyonu ve uzamış ağrılı krize bağlı çoklu organ yetmezliği gibi komplikasyonların en sık ölüm nedenleri olduğu görüldü. Hipertansiyon ve böbrek hasarı gibi eşlik eden hastalık durumlarının ölüm ile ilişkili olduklarının belirlenmesi, uygun tedavi yönetimlerinin geliştirilmesine yardımcı olabilir. Bu çalışmada, elde edilen bulgular küratif tedavi seçeneklerinin değerlendirilmesine yardımcı olacaktır. Sickle cell disease is one of the most common genetic disorders worldwide characterized by chronic hemolytic anemia and tissue injury. A number of study showed that addition of hydroxyurea is essential for the prevention of tissue damage in patients with sickle cell disease. In contrast, only sparce data exist about its affect on prolongation of life expectancy. Despite the presence of the studies investigating causes of mortality, age of mortality, distribution of mortality rates according to years in sickle cell disease patients, data are not avaliable in literature about the factors affecting mortality and comparison of surviving–dying patiens. We aimed to investigate the ages and causes of deaths from sickle cell disease in a large population of children and adults living in the Mediterranean region of Turkey and to determine factors associated with death. In this multicentric retrospective cohort study conducted between 2005-2015, data were collected from 102 children and 633 adults with sickle cell disease. Among the 735 cases, 67 % were homozygous hemoglobin S (Hb S) disease, 17 % Hb S-β0 thalassemia, 15% Hb S-β+ thalassemia and 1 % Hb S-α thalassemia. Forty four (6 %) patients were recorded to die from adults while 1 child (0,1 %) died. Median age at death was 34,1± 10 (18- 54) years for males, 40.1± 15 (17- 64) years for females, 36,6± 13 years (17- 64) for both. Overall, 25 % patients were considered to have frequent painful crisis (>3 per year) and no effect on mortality. On univariate analysis, death was found to be associated with acute chest syndrome, hypertension, renal disease and not use of hydroxyurea (p= 0.007, p= 0.015, p= 0.000, p= 0.009 respectively). Also on univariate analysis, death was found to be associated with higher leukocyte, platelet and lower hemoglobine count (p= 0.000, p= 0.000, p= 0.000 respectively). On multivariate analysis death was found to be associated with only higher leukocyte count (p= 0.009). In this large study of 735 cases of sickle cell disease, main causes of death included complications of disease such as acute chest syndrome, splenic sequestration, and prolonged painful crisis leading to multi-organ failure. Comorbid conditions such as hypertension and renal failure were considered as major risks for mortality which should help to optimize the therapeutic management. We may conclude that the results of this study could help the clinicians to make a decision for the time of application of a curative treatment alternative.