Browsing by Author "Akçay, M. Şule"
Now showing 1 - 3 of 3
- Results Per Page
- Sort Options
Item Kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda sigara hastalarda sigara içiminin periferik kandaki lenfosit alt gruplarına ve solunum fonksiyon testlerine etkisi(Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2015) Düvenci Birben, Özlem; Akçay, M. ŞuleEnfeksiyonlara karşı savunmayı sağlayan hücre, doku ve moleküllerin toplamına immün sistem adı verilir. Günümüzde sigara içiminin immün sistemi baskıladığına ilişkin yeterli kanıt bulunmaktadır. Kronik böbrek yetmezliği (KBY) hastalığının da immün sistemi etkilediği bilinmektedir. Ancak KBY ve sigara içiminin birlikte immün sistem üzerine olan etkisinin araştırıldığı çalışmalar kısıtlı sayıdadır. Çalışmamızda, KBY‟li hastalarda azalmış olan immün yanıtın, sigara içiminden olumsuz etkilenip etkilenmediğini araştırmayı hedefledik. Bu çalışmada, sigara içen ve içmeyen KBY‟li hasta gruplarını periferik kan lenfosit alt grupları yönünden karşılaştırdık. Sigara bağımlısı olan hastalara ayrıca Fagerström Nikotin Bağımlılık Testi uygulanarak bağımlılık düzeyi ile lenfosit alt grupları sayısının korelasyonunun değerlendirilmesini amaçladık. Çalışmamız; KBY nedeni ile takipli 126 hastadan oluşuyordu. Hastalar sigara içme durumlarına göre sigara içen ve içmeyen olarak 2 gruba ayrıldı. Sigara içen 53 hastanın yaş ortalaması 53.2±1.5 yıl, sigara içmeyen 73 hastanın ise yaş ortalaması 59.2±2.2 yıl olarak hesaplandı. Sigara içen grubun sigara içme süresi ortalama 30.7±2.7 paket-yıldı. Çalışmamızın sonucunda, sigara içen grupta içmeyen gruba göre CD16-56 (NK hücreleri) ve % lenfosit oranı anlamlı olarak düşük saptandı (p<0.05). Çalışmaya dahil edilen 126 hastanın lenfosit alt grup paneli paket-yıl ile karşılaştırıldığında, sigara içilen süre arttığında CD16-56 oranının daha da düştüğü gözlendi. Sonuç olarak çalışmamızda sigara içiminin, sağlıklı içicilerde olduğu gibi, KBY grubunda da lenfosit alt grupları ile ölçülen immüniteyi baskıladığı gösterildi. Bu veriler göz önüne alındığında mortalite ve morbiditenin en önemli nedeni enfeksiyon hastalıkları olan KBY‟li hastalar, sigara kullanımı açısından mutlaka sorgulanmalı, sigara kullanan hastalar sigara bırakma polikliniğine yönlendirilmelidir. Toplam 126 KBY hastasının incelenmesi yönüyle nispeten geniş bir seri olan çalışmamızın, konuyla ilgili mevcut literatüre önemli katkı sağlayacağı görüşündeyiz. Sigara içimi ve KBY‟ nin birlikte immün sistem üzerindeki kümülatif etkilerinin bilinmesiyle, gelecekte yeni tedavi yaklaşımlarını belirlemede önemli gelişmeler sağlanabileceği görüşündeyiz. The sum of cells, tissues and molecules defending body against infections is called immune system. Nowadays we have proof showing that smoking suppresses the immune system. It is known that chronic renal failure also effects the immune system. However number of researches investigating the effect of both chronic renal failure and smoking are limited. In our study, we planned to investigate whether smoking effects the diminished response of immune system in patients having chronic renal failure. In this study we compared peripheric blood lymphocyte subsets in smoking patients to non smoking ones all having chronic renal failure. We also aimed to perform Fagerström Test for Nicotine Dependence and evaluate its correlation with lymphocyte subsets count among patients who are current smokers. There were 126 patients followed for chronic renal failure in our study. According to their smoking habits, patients were divided into 2 groups; smokers and non-smokers. Average age of 53 smoking patients was calculated as 53.2±1.5 years, while 73 non-smoking patients had an average of 59.2±2.2 years. The mean duration of smoking in smoker group was 30.7±2.7 pack-years. We found that the percentage of CD16-56 (NK cells) and %lymphocyte was significantly low among smoking group in our study (p<0.05). We compared lymphocyte subset panel to pack-year among 126 participating patients and found that the rate of CD16-56 decreases as the smoking duration extends. Consequently, our study revealed that smoking suppresses immune system measured by lymphocyte subsets in patients with chronic renal failure as in healthy smokers. According to our findings patients having chronic renal failure, where infection is the most important reason of mortality and morbidity, must be questioned for smoking and referred to smoking cessation clinics. We believe that our research which is a relatively broad series according to analysis of 126 chronic renal failure patients will make contribution to current literatüre. Knowing the cumulative effects of both smoking and existance of chronic renal failure on immune system will provide important developments about stating new treatment approaches in the future.Item Pnömoni ile son dönem böbrek yetmezliğine bağlı pulmoner konjesyon ayırıcı tanısında prokalsitoninin yeri(Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2010) Doğrul, Mustafa Ilgaz; Akçay, M. ŞuleBöbrek işlevlerinin geri dönüşümsüz, ilerleyici kaybı son dönem böbrek yetmezliği (SDBY) olarak adlandırılır. Bu hasta grubunda hücresel ve humoral immun cevaptaki bozulmaya ikincil olarak bakteriyel enfeksiyonların sıklığında artış izlenmektedir. Akciğer parankim dokusunun sık karşılaşılan, ciddi bir enfeksiyon hastalığı olarak tanımlanan pnömoni, SDBY hastalarında bakteriyel enfeksiyonların önemli bir odağıdır. Son yıllarda yapılan çalışmalar pnömoninin klinik ve radyolojik tanısını destekleyecek laboratuvar parametreleri üzerine yoğunlaşmıştır. Prokalsitonin (PKT), bakteriyel ve nonbakteriyel inflamasyonun ayırıcı tanısında kullanımı gün geçtikçe yaygınlaşan yeni bir tanısal parametredir. Eliminasyonunda böbrekler önemli bir rol oynamasına rağmen, hemodiyalize (HD) alınan hastalarda PKT ile ilgili yapılan çalışmalar oldukça azdır. Hastanemiz SDBY hastalarının sık olarak izlendiği referans bir merkezdir ve bu hastalarda pnömoni ile pnömoni dışı akciğer sorunlarının ayırıcı tanısında güçlükler yaşanmaktadır. Çalışmamızda, HD uygulanan SDBY hastalarının akciğer grafilerindeki infiltratif görünümlerin etiyolojisinde, enfeksiyöz ve enfeksiyon dışı nedenlerin ayrımında PKT’nin yerinin belirlenmesini amaçladık. Çalışmaya yaşları 19 ile 87 arasında değişen 66 olgu dâhil edildi. Bu olgular her biri 22 kişiden oluşan üç gruba ayrılarak incelendi: SDBY olmayan pnömonili hastalar, SDBY olan pulmoner konjesyonlu hastalar ve bilinen herhangi bir hastalığı olmayan olgular. Başvuru anında tüm olguların demografik ve klinik özellikleri kaydedildi, arka-ön akciğer radyogramları çekildi, tam kan sayımı, C-reaktif protein (CRP) ve PKT ölçümü için kan örnekleri alındı. SDBY konjesyon grubundaki hastaların ek olarak HD çıkışı kontrol arka-ön akciğer radyogramları çekildi. Çalışmamızda pnömoni grubunda SDBY konjesyon grubuna göre ortalama PKT değeri anlamlı olarak düşük saptanırken (p=0,001), ortalama CRP ve lökosit düzeyleri ise anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0,05). Ortalama CRP ve lökosit düzeyleri açısından SDBY konjesyon grubu ile kontrol grubu arasında fark saptanmadı (p>0,05). PKT için “cut-off” değerinin 0,5 ng/ml alınması ile yapılan sınıflamada pnömoni ve SDBY konjesyon grupları arasında anlamlı bir fark saptanmazken (p=0,103), SDBY konjesyon grubunda 1,5 ng/ml, pnömoni grubunda 0,5 ng/ml alınmasıyla pnömoni grubu ile SDBY konjesyon grubu arasında anlamlı bir fark saptandı (p=0,014). SDBY konjesyon grubundaki olguların tamamında (n=22, %100) PKT düzeyi 1,5 ng/ml’nin altında ölçüldü. Sonuç olarak, bulgularımız toplumda gelişen pnömoni (TGP) tanısında PKT’nin CRP’ye göre tanısal üstünlüğü olmadığını desteklemektedir. Düşük maliyet, kolay uygulanma ve tanısal performansı nedeniyle inflamatuar yanıtı göstermede CRP ölçümünün, halen PKT ölçümüne tercih edilebileceği düşüncesindeyiz. Ayrıca pulmoner konjesyonlu ve enfeksiyon kliniği olmayan SDBY hastalarında serum PKT değerinin 1,5 ng/ml’nin altında bulunması ile, akciğer grafisindeki infiltratif görünümlerin hipervolemi tanısına atfedilebileceği ve gereksiz antibiyotik tedavilerinin önlenebileceği düşünüldü.Item Sağlıklı bireylerde sigara içiminin ve tüberküloz cilt testi pozitifliğinine atopiye etkisi(Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2007) Yılmaz, İnsu; Akçay, M. ŞuleSon zamanlarda gelişmiş ülkelerde atopik hastalık prevalansı giderek artmaktadır. Bu artışın kesin nedeni belli değildir. Genetik ve çevresel faktörler suçlanmaktadır. Fakat benzer etnik kökene sahip popülasyonlar arasındaki allerjik hastalıkların prevalansının farklarını ve allerjik hastalık prevalansının artmasını yalnızca genetik faktörlerle açıklamak yetersizdir. Bu yüzden çevresel faktörlerin atopik hastalıkların gelişimi üzerine güçlü bir etkisi olmalıdır. Son yıllarda atopik hastalıkların gelişimini açıklayabilmek için iki hipotez ileri sürülmüştür. Birincisi yeni çevresel risk faktörlerine maruziyetin birlikteliği, diğeri de allerjik hastalıklardan koruyucu faktörlerin azalmasıdır. Hayat standartlarının artması ve immünizasyon programlarına bağlı olarak bakteriyel ve viral infeksiyonlardaki azalmanın atopik hastalık prevalansındaki artışa katkıda bulunabileceği ileri sürülmektedir. Allerjik hastalıklarda hakim olan T helper (Th)2 tipi immün yanıta yol açan faktörler net olarak bilinmemektedir. İnfeksiyon ajanlarının Th1 tipi immün yanıtı baskınlaştırarak Th2 tipi immün yanıtın kısıtlanmasına yol açtığı ve böylece atopik hastalıklarda önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Patojenler arasında en çok ilgi çekeni doğada yaygın olarak bulunan ve immün yanıtı Th1 yönüne çevirebilme potansiyeline sahip olan M. tuberculosis’dir. Fakat, M. tuberculosis infeksiyonu ve atopi arasındaki ilişki konusunda çelişkili sonuçlar bildirilmektedir. Sigara içimi ve pasif sigara maruziyeti ile atopi ilişkisine yönelik de birçok çalışma yapılmış, fakat bu çalışmalarda da çelişkili sonuçlar bildirilmiştir. Çalışmamızın amacı, ailesel ve kişisel atopi öyküsü olmayan sağlık çalışanlarında atopi prevalansını belirlemek ve atopi için nedensel ve/veya koruyucu risk faktörlerini saptamaktır. Olgular kişisel ve ailesel atopi öyküsü tariflemeyen sağlıklı kişilerden seçildi. Bu çalışmaya sigara içen sağlıklı 30 kişi ile, kontrol grubu olarak sigara içmeyen sağlıklı 30 kişi alındı. Yaşları 22-37 arasında değişen 30 kadın 30 erkek katılımcıya tüberkülin cilt testi uygulandı. Olgulara 13 aeroallerjenden oluşan deri prick testi uygulandı ve serum total eozinofil, total IgE düzeyleri ölçüldü. En az bir allerjene karşı pozitif deri reaksiyonu atopi olarak tanımlandı. Aktif infeksiyon varlığı; tam kan sayımı, C-reaktif protein ve akciğer grafisiyle değerlendirildi. Çalışmamıza alınan 60 sağlıklı kişide, atopi ve allerjik hastalıklar için çevresel risk faktörlerden olan sigara içimi, pasif sigara maruziyeti ve tüberküloz infeksiyonu multivaryant lojistik regresyon analizi ile incelendi. Kişisel ve ailesel atopi öyküsü olmayan olguların %26, 7’sinde en az bir allerjene karşı deri prick testi pozitifliği saptandı. Türkiye’de yapılan diğer çalışmalarla v karşılaştırıldığında bu oran yüksek olarak bulundu. En sık saptanan allerjen ise Dermatophagoides pteronyssinus idi. Benzer çalışmalarda da en fazla duyarlılık ev tozu akarlarına karşı gösterilmiştir. Tüm olgularda tüberkülin cilt testi 10 milimetre üzerinde saptandı. 15 milimetre ve üzeri ölçülen tüberkülin cilt testi pozitif olarak yorumlandı. BCG aşısı yapılma oranları 2 grup arasında farklı değildi. Hiçbir olguda aktif ya da geçirilmiş tüberküloz saptanmadı. Atopi ve tüberküloz maruziyeti arasındaki ilişki araştırıldığında, atopisi olanlar ile atopisi olmayanlarda tüberkülin cilt testi pozitifliği sırasıyla %43,7 ve %72,7 olarak saptandı (p=0.03). Sonuç olarak atopi ile tüberküloz maruziyeti arasında ters bir ilişki olduğu ve tüberküloza subklinik maruziyetin atopi gelişimini azalttığı düşünüldü. Atopi için risk faktörlerinden olan sigara içimi ile atopi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmadı (p>0,05). Fakat yenidoğan ve erken çocukluk döneminde pasif sigara maruziyeti olan kişilerde atopi oranı daha az saptandı (p=0.008). Bu çalışma, yenidoğan ve erken çocukluk döneminde pasif sigara maruziyeti ile atopi arasında güçlü bir negatif ilişki olduğunu düşündürdü.