Başkent Üniversitesi Makaleler
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11727/13096
Browse
7 results
Search Results
Item Hashimoto Tiroiditli Hastaların Yaşam Kalitesi ile Antropometrik Ölçümleri ve Beslenme Durumları Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi, 2025-04-25) Kalkan,Aslı Gülce; Turhan İyidir,Özlem; Türker,Perim FatmaAmaç: Bu çalışma ötiroid Hashimoto tiroiditi tanısı almış hastaların yaşam kaliteleri ile antropometrik ölçümleri ve beslenme durumları arasındaki ilişkiyi değerlendirmek amacıyla planlanmış ve yürütülmüştür. Gereç ve Yöntem: Bu araştırma Aralık 2023- Nisan 2024 tarihleri arasında Ankara’da bir üniversite hastanesinin Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Polikliniğine başvuran, hekim tarafından ötiroid Hashimoto tiroiditi tanısı konmuş, 19-64 yaş arası yetişkin 72 birey üzerinde yürütülmüştür. Çalışmaya katılan bireylere yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak genel özellikleri, sağlık bilgileri, beslenme alışkanlıkları, antropometrik ölçümleri, 24 saatlik besin tüketim kayıt formu, Tiroid Hastalarında Yaşam Kalitesi Ölçeğini (ThyPRO) içeren anket formu uygulanmıştır. Bulgular: Bireylerin genel yaşam kalitesi alt boyut puan ortalamasına bakıldığında 26,64 ± 13,18 puana sahip oldukları saptanmıştır. Yaşam kalitesi ile antropometrik ölçümler arasındaki ilişkide; vücut ağırlığı (r=0,456, p<0,001), beden kütle indeksi (r=0,531, p<0,001), bel çevresi (r=0,394, p=0,001), bel/boy oranı (r=0,414, p<0,001), vücut yağ kütlesi (r=0,501, p<0,001), vücut yağ yüzdesi (r=0,411, p<0,001) arttıkça kozmetik şikayetlerin de arttığı saptanmıştır. Ek olarak kalça çevresi arttıkça (r=0,278, p<0,05), günlük yaşamda bozulma alt boyutunda da artış tespit edilmiştir. Beslenme durumu ile ilişkisinde, günlük diyetle yağ alımı arttıkça guatr semptomlarının arttığı (r=0,295, p<0,05), günlük posa alımı arttıkça hipotiroid semptomlarının (r=-0,280, p<0,05) ve kozmetik şikayetlerin (r=-0,299, p<0,05) azaldığı, doymuş yağ alımı arttıkça yorgunluk (r=0,271, p<0,05), depresyon (r=0,281, p<0,05) ve bilişsel semptomların (r=0,307, p<0,05) arttığı saptanmıştır. Omega-3 alımı arttıkça depresyon semptomlarının azaldığı saptanmıştır (r=0,281, p<0,05). Sonuç: Bu çalışmada HT’li bireylerin bazı antropometrik ölçümlerinin, enerji ve besin ögesi alımlarının yaşam kalitesi düzeyleri ile ilişkili olabileceği sonucuna varılmıştır.Item Genç Bireylerin Beslenme Okuryazarlığı ile Beslenme Durumlarının Değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi, 2025-04-25) Öztürk,Kübra; Türker,PerimBu çalışma, 14-18 yaş aralığındaki gençlerin beslenme okuryazarlığı ile beslenme durumlarını değerlendirmek amacıyla 2023-2024 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde bir özel lisede öğrenim gören 150 öğrenci (80 kız, 70 erkek) ile yürütülmüştür. Çalışmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 15.7±1.30 olarak bulunmuştur. Adölesan Beslenme Okuryazarlığı Ölçeği puanlarına göre erkek öğrenciler 68.3±13.3, kız öğrenciler ise 66.4±10.37 puan almış ve cinsiyetler arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır (p=0.336). Mikro besin ögeleri alımında folik asit (kızlarda 3.7±5.74 mcg, %1.2; erkeklerde 3.8±2.83 mcg, %2.4), D vitamini (kızlarda 2.7±2.58 mcg, %18.0; erkeklerde 3.1±2.47 mcg, %20.8) ve kalsiyum (kızlarda 553.3±217.84 mg, %42.5; erkeklerde 694.2±309.45 mg, %53.4; p=0.001) alımları yetersiz bulunmuştur. Erkeklerin kalsiyum ve çinko alımları istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Adölesanların beslenme okuryazarlığı düzeyini geliştirmek ve yetersiz makro ve mikro besin ögesi alımlarını iyileştirmek amacıyla, bunların önemini vurgulayan eğitimler daha fazla düzenlenmeli sonucuna varılmıştır.Item Palyatif Bakım Alan Onkoloji Hastalarının Beslenme Durumlarının Değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi, 2023-04-30) Yalçıntaş,Emine Büşra; Kızıltan,GülPalyatif bakım; kanser gibi yaşam koşullarını zorlaştıran hastalığa sahip bireylerin yaşam kalitesini iyileştirmek ve yaşam süresini uzatıcı yöntemlere entegre edilmesi gereken bir tedavi yöntemidir. Palyatif bakımda ölüm doğal bir süreçtir ve ölüm hızlandırılmaya veya geciktirilmeye çalışılmaz. Kanser hastaları tedavi süreleri boyunca çok sayıda semptom yaşamaktadırlar. Bu nedenle kanser hastalarına tanı anından itibaren yaşamlarının iyileştirilmesi için yapılan tedavilerle birlikte palyatif bakım desteği verilmelidir. Kanserli hastada semptom kontrolünün yapılabilmesi hastanın yaşam kalitesinde artışı sağlayabilir. Kanser hastalarında sıklıkla malnütrisyon görülür. Palyatif bakımdaki kanser hastaları için beslenme desteğinin erken sağlanması hastaların yaşam kalitelerini iyileştirmeye katkıda bulunabilmektedir. Kanser tedavisinin türüne (küratif veya palyatif), hastaların klinik koşullarına, beslenme durumlarına bağlı olarak, hastaya özel dengeli bir beslenme protokolü uygulanmalıdır. Uygulanan bu beslenme desteğinin tedavi yanıtını artırmak, komplikasyon oranını azaltmak, enerji harcaması ve besin alımı arasındaki dengeyi sağlayarak morbiditeyi azaltmak gibi bir önemli bir rolü vardır.Item Romatoid Artritli Hastalarda Diyetin İnflamatuar İndeksinin Hastalık Aktivitesiyle İlişkisi(Başkent Üniversitesi, 2022-12-30) Sağun,Eylül; Şahin Dalğıç,GünayAmaç: Bu çalışma, romatoid artrit (RA) tanısı almış hastaların diyet inflamatuar indeksi (DII) ile hastalık aktivitesi arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla yürütülmüştür. Gereç ve Yöntem: Çalışma, Şubat-Nisan 2021 tarihleri arasında Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi Romatoloji Polikliniği’ne kontrol amaçlı gelen, daha önce romatoid artrit tanısı almış 22-75 yaş arası 63 bireyle yürütülmüştür. Bireylerin sosyo-demografik özellikleri ile hastalıkla ilgili genel bilgileri anket formu ile değerlendirilmiştir. Katılımcılardan antropometrik ölçümleri (vücut ağırlığı, boy uzunluğu, bel çevresi, kalça çevresi, üst orta kol çevresi, triceps deri kıvrım kalınlığı) ve el kavrama gücü ölçümü alınmış, bir günü hafta sonuna gelecek şekilde birbirini izleyen 3 gün boyunca besin tüketim kaydı alınarak diyetle günlük ortalama alınan besin ögesi miktarı belirlenmiş ve DII hesaplanmıştır. Biyokimyasal parametreler (açlık kan glukozu, total kolesterol, LDL-K, HDL-K, albumin, demir, B12 vitamini, folik asit, C-reaktif protein, 25-OH-kolekalsiferol) hastalardan kan alınarak değerlendirilmiştir. Hastalık aktivitesi, 28 Eklemde Hastalık Aktivite Skoru (Disease Activity Scores in 28 joints using C-reactive protein) (DAS28 CRP) kullanılarak belirlenmiştir. Bulgular: Bireylerin DII skorları üç gruba (tertillere) ayrılarak değerlendirilmiştir. Buna göre 1. tertilde DII ≤-1,04; 2. tertilde DII -0,88 ile 0,72 arası ve 3. tertilde DII ≥ 0,97 olarak belirlenmiştir. Çalışmaya katılan bireylerin yaşı, antropometrik ölçüm değerleri, sigara tüketim durumları ve RA’ya yönelik aldıkları ilaç tedavisi ile DII tertilleri arasında istatistiksel olarak önemli bir farklılık görülmemiştir (p>0,05). Ortalama el kavrama gücü ile DAS 28 CRP skoru arasında istatistiksel olarak anlamlı, negatif yönde orta düzeyde ilişki bulunmuştur (p<0,05). Serum C-reaktif protein (CRP) düzeyleri ve total DII skoru arasında istatistiksel olarak anlamlı, pozitif yönde orta düzeyde bir ilişki belirlenmiştir (p<0,05). DII tertillerine göre DAS28 CRP skoru incelendiğinde, tertiller arasındaki farklılık önemli bulunmuştur (p<0,05). DII skoru ile hastalık aktivitesi arasında istatistiksel olarak anlamlı, pozitif yönde orta düzeyde bir ilişki tespit edilmiştir (p<0,05). Sonuç: Diyetin inflamatuar yükünün azaltılmasının romatoid artritli hastalarda düşük hastalık aktivitesinin korunmasına yardımcı olacağı düşünülmektedir.Item Menstrual Döngünün Beslenme Alışkanlığı ve İştah Üzerine Etkisi(Başkent Üniversitesi, 2021-12-30) Özçiftçi ,Nilsu; Kızıltan, GülMenstrual döngü (adet döngüsü), yumurtalık steroid seviyelerindeki dramatik dalgalanmalarla karakterize olan ve üreme çağına gelmiş kadınlarda görülen fizyolojik bir olaydır. Üreme etkilerine ek olarak, yumurtalık steroidleri insan vücudunda birtakım değişiklikler yaratarak fiziksel ve zihinsel sağlığı etkileyen stres süreçlerinde rol oynar. Menstrual döngü; menstrual faz, foliküler faz, periovulatuar faz ve luteal faz olarak dört fazda incelenebilir. Menstrual faz kanamanın görüldüğü, yaklaşık 1-5 gün devam eden fazdır. Foliküler faz artan östrojen seviyesi ile 6-14. günleri kapsayan fazdır. Ovulasyon fazı, artmış lüteinleştirici hormon ve folikül uyarıcı hormon düzeyi sebebiyle oositin folikülden dışarı atıldığı fazdır. Luteal faz ise folikülün korpus luteuma dönüştüğü, sırasıyla yüksek ve orta düzey progesteron ve östrojenin salgılandığı, yaklaşık 19-26. günlerde görülen fazdır. Kadın hayatının yarısı menstruasyon süreci ile geçmektedir ve bu sürece yönelik fiziksel, davranışsal ve psikolojik değişiklikler görülmektedir. Bunlardan bazıları menstrual döngünün fazlarına göre beslenme alışkanlıkları ve iştah üzerinde oluşturduğu değişikliklerdir. Besin alımı, peri-ovulatuar fazda en düşük seviyedeyken, luteal fazda en yüksek seviyeye ulaşmaktadır. Bu durum ise gıda alımını baskılayıcı nitelikteki östrojenin fazlardaki seviyesi ile ilişkilendirilmektedir. Tatlı ve yağlı yiyecek tüketme isteği ile birlikte, enerji harcaması ve insülin reseptör sayısı da luteal fazda artmaktadır. Bunlara ek olarak, artan östrojen ve progesteron seviyesi ile birlikte luteal fazda gerçekleşen sıvı birikiminden dolayı ağırlık artışı yaşanmaktadır. Bu derlemede, menstrual döngünün besin alımı ve iştah üzerindeki etkilerinin özetlenmesi ve menstrual dönemde oluşan fizyolojik değişikliklerin yaratabileceği olumsuz durumların ortaya konulması amaçlanmıştır.Item Hastanede Yatan Pediatrik Hastalarda Antropometrik Bir Parametre Olarak Adduktör Polisis Kas Kalınlığı Ölçümü(Başkent Üniversitesi, 2021-12-30) Oruçoğlu,Betül; Akışın Öz,Zeynep; Bekem Soylu,Özlem; Saka,MendaneAmaç: Adduktör polisis kas kalınlığı (APKK) ölçümü yetişkin ve yaşlı bireylerde vücut kas dokusu ve dolayısıyla yetersiz beslenmenin değerlendirilmesinde kullanılabilen bir yöntemdir. Pediatrik popülasyonda APKK ölçümünün kullanımına ilişkin sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışma ile hastanede yatan pediatrik hastalarda malnütrisyon durumunun belirlenmesinde Adduktör polisis kas kalınlığı ölçümününün etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma; Ekim 2019-Mart 2020 tarihleri arasında XXXX Hastanesi’ne yatış işlemi gerçekleştirilen, 4 - 9 yaş aralığında 236 çocuk hastanın dahil edildiği kesitsel bir çalışmadır. Hastaların besin alımları, antropometrik ölçümleri ve APKK ölçümleri kaydedilmiştir. Hastalarda malnütrisyon oluşma riskinin belirlenmesinde Bozulmuş Beslenme Durumu ve Büyüme Riski için Tarama Aracı (STRONGkids- Screening Tool for Risk of impared Nutritional Status and Growth) ve Çocuklarda Beslenme Risk Skoru (PNRS- Pediatric Nutritional Risk Score), beslenme durumunun değerlendirilmesinde ise Öznel Genel Beslenme Değerlendirmesi (SGNA- Subjective Global Nutritional Assessment) pediatrik nütrisyonel tarama araçları kullanılmıştır. Bulgular: Bireylerin yaş ortalaması 6,29 ± 1,78 yıl olup, %51,7’sini (n=122) kız, %48,3’ünü (n=114) ise erkek hastalar oluşturmaktadır. Hastaların antropometrik ölçümlerinin tümü ile APKK ölçümleri arasında pozitif yönlü ve güçlü bir korelasyon tespit edilmiştir (p<0,05). Adduktör polisis kas kalınlığı ölçümleri ilehastanede yatış süresi arasındaki korelasyon negatif yönlü ve zayıf bulunmuştur (p<0,05). Şiddetli malnütrisyonlu (SGNA ile değerlendirilen) ve beslenme bozukluğı riski yüksek (STRONGKids ve PNRS ile değerlendirilen) hastaların APKK ölçüm değerlerinin daha düşük olduğu saptanmıştır (p<0,05). Adduktör polisis kas kalınlığı (mm) için kesim noktası (SGNA referans standart alındığında) 4,5 mm olup, malnütrisyon tanısı koymadaki duyarlılığı %89,7, seçiciliği %37,0 ve eğri altında kalan alan (AUC) 0,70 (%95 CI: 0,63 – 0,77) bulunmuştur (p<0,05). Sonuç: Bu çalışma ile APKK ölçümünün hastanede yatan pediyatrik hastalarda yetersiz beslenmenin saptanmasında kullanılabilecek non-invaziv, düşük maliyetli, objektif ve hızlı uygulanan bir yöntem olduğu belirlenmiştir.Item Kronik Böbrek Yetmezlikli Hemodiyaliz Hastalarının Gastrointestinal Semptomlarının, Yaşam Kalite Düzeylerinin ve Hipoalbuminemi Durumlarının Değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi, 2020-12-30) Ertürk,Melda; Köseler Beyaz ,EsraAmaç: Bu araştırma; kronik böbrek yetmezliği (KBY) nedeniyle hemodiyaliz tedavisi alan hastalarda gastrointestinal semptomların belirlenmesi ve bu durumun hastaların beslenme durumu ve serum albumin düzeyleri üzerine etkisini incelemek amacıyla planlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma, Aralık 2018-Şubat 2019 tarihleri arasında Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi Diyaliz Ünitesinde tedavi gören yaşları 20-88 yıl arasında olan 200 hasta üzerinde yapılmıştır. Bu hastalara hastalık ve kişisel bilgilerini içeren anket formu yüz yüze görüşme ile uygulanmıştır. Hastaların beslenme durumları 3 günlük Besin Tüketim Kaydı ve Subjektif Global Değerlendirme (SGD) ile belirlenmiştir. Hastaların gastrointestinal semptomları Gastrointestinal Semptom Değerlendirme Ölçeği (GSDÖ), yaşam kalite düzeyleri de Yaşam Kalitesi Ölçeği (SF-36) ile değerlendirilmiştir. Hastaların antropometrik ölçümleri alınmış, bazı biyokimyasal parametreleri analiz edilmiştir. Bulgular: Bu çalışmada hastaların yaş ortalaması 60.7±15.16 yıl, hastaların diyalize girme süre ortalaması 5.7±6.48 yıl olarak bulunmuştur. Hastaların BKİ (beden kitle indeksi) değeri erkeklerde ve kadınlarda sırasıyla 26.0±4.79 kg/m² ve 25.6±6.08 kg/m²'dir. Hastaların SGD sonuçlarına göre %4.5’inin ağır malnütrisyonlu, %14.5’inin orta derecede malnütrisyonlu ve %81’inin ise iyi beslendikleri belirlenmiştir (p>0.05). HD tedavisi alan kadın hastaların fiziksel ve mental sağlık özet skoru puanlarının erkeklerin fiziksel ve mental sağlık özet skoru puanlarına göre daha yüksek olduğu saptanmıştır (p>0.05). Hastaların hematolojik ve biyokimyasal bulguları referans değerlerle karşılaştırıldığında; serum VLDL-kolesterol, kreatinin, kan üre azotu, fosfor, serum C-reaktif protein düzeyleri yüksek; serum hemoglobin ve hematokrit düzeyleri düşük olarak belirlenmiştir. Hastaların gastrointestinal sorunlarının ortalaması; karın ağrısı 14.9±6.75, reflü 10.7±5.96, hazımsızlık 23.4±8.95, konstipasyon 18.8±12.63, diyare 12.7±7.29 ve GSDÖ toplam puanı 80.5±25.00 olarak bulunmuştur. Diyetle alınan posa miktarı arttıkça hastalarda gastrointestinal sorunların da istatistiksel açıdan anlamlı olarak arttığı saptanmıştır (p<0.05). Hastaların SGD sonuçlarına göre; ağır malnutrisyonu olan grubun GSDÖ puanı daha yüksek bulunmuştur (p>0.05). Sonuç: Hastaların diyetleri planlanırken beslenme ile ilişkili gastrointestinal semptom faktörlerinin de mutlaka göz önünde bulundurulması hem hastaların yaşam kalite düzeylerinin arttırılması hem de yaşam sürelerinin uzatılması açısından gerekli olduğu düşünülmektedir