Başkent Üniversitesi Makaleler
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11727/13096
Browse
157 results
Search Results
Item Kronik Karaciğer Hastalarında Görülen Dermatolojik Sorunlar ve Hemşirelik Bakımı(Başkent Üniversitesi, 2020-04-30) Çevik , Banu; Kırkpınar ,Cemile; Kılıç , Gülşen; Kav , SultanBireylerde görülen dermatolojik değişiklikler, bireyde karaciğer hastalığının geliştiğinin ya da var olduğunun göstergesi olabilir. Bu ermatolojik bulguları tanımak ve ayırt etmek karaciğer hastalığını erken tanılamada önemlidir. Karaciğer hastalığında en sık görülen emptom kaşıntıdır. Diğer yaygın görülen cilt sorunları spider anjioma, palmar eritem, kâğıt para derisi, pigment değişiklikleridir. Bu derleme, karaciğer hastalıklarında görülen dermatolojik sorunlar ve hemşirelik bakımı üzerine odaklanmıştır. Karaciğer hastalıklarında güncel iteratür incelenmiş, karaciğer hastalıklarında görülen cilt sorunları, nedenleri hemşirelik girişimleri ve hemşirelik bakımı tartışılmıştırItem Bariatrik Cerrahide Tıbbi Beslenme Tedavisi(Başkent Üniversitesi, 2020-04-30) Çıtar Dazıroğlu, Merve Esra; Köseler Beyaz,EsraBariatrik cerrahi, obezite tedavisi için geliştirilen bir tedavi yöntemidir. Bariatrik cerrahinin ağırlık kaybında cerrahi olmayan müdahalelerden üstün olduğu gösterildiği için şişmanlığı hedef alan cerrahi müdahalelerde bir artış görülmekte ve yaşam tarzı değişikliği ile vücut ağırlığı kaybının yetersiz olduğu durumlarda obezite ve buna eşlik eden komorbidite durumlarında günümüzde çoğunlukla bariatrik cerrahi yöntemi tercih edilmektedir. Bununla birlikte, çok çeşitli komplikasyon riskleri bulunan bariatrik cerrahinin uygulanması, hastanın yaşayacağı avantaj ve dezavantajlara bağlı olarak multidisipliner bir ekip tarafından kararlaştırılmalıdır. Mevcut bir operasyon durumunda ise karşılaşılabilecek komplikasyonların minimize edilmesi ve vücut ağırlığı kaybının korunabilmesi için tıbbi beslenme tedavisinin planlanması konusunda büyük bir titizlik gösterilmelidir. Bireysel olarak planlanacak diyet tedavisinde hastaların operasyon sonrası hem ihtiyaçları karşılanmalı hem de tolerasyonlarına göre uygun diyetin uygulanması sağlanmalıdır.Item Egzersiz Katılımcılarının Tutkunluk Düzeylerinin, Egzersiz Davranışlarını ve Egzersize Bağımlılıklarını Belirlemedeki Rolü(Başkent Üniversitesi, 2020-04-30) Kelecek, Selen; Altıntaş,AtahanAmaç: Bu çalışmanın amacı, egzersiz katılımcılarının tutkunluk düzeylerinin, egzersiz davranışlarını ve egzersize bağımlılık düzeylerini belirlemedeki rolünün araştırılmasıdır. Çalışmanın ikincil amacı ise, tutkunluk düzeylerinin cinsiyete ve egzersiz türüne göre farklılaşıp farklılaşmadığının incelenmesidir. Gereç ve Yöntem: Çalışmanın örneklemini Ankara ilindeki spor merkezlerinde egzersiz yapan 40 kadın (Xyaş; 33.95 ± 4.36), 60 erkek (Xyaş; 33.88 ± 4.64), toplam 100 (Xyaş; 33.91 ± 4.50) egzersiz katılımcısı oluşturmaktadır. Katılımcılara “Tutkunluk Ölçeği”, “Egzersizde Davranışsal Düzenlemeler Ölçeği-2”, “Egzersize Bağımlılık Ölçeği-21” ve “Kişisel Bilgi Formu” uygulanmıştır. Veri analizinde betimleyici istatistik, Çoklu Adımsal Regresyon Analizi ve Çok Yönlü Varyans Analizi (2x2 MANOVA) kullanılmıştır. Bulgular: Yapılan Çoklu Adımsal Regresyon analiz sonuçları; egzersiz katılımcılarının takıntılı tutkunluklarının içsel düzenleme alt boyutunun (R=0.23; R2=0.05; p<0.05) negatif yönde belirleyicisi olduğunu, her iki tutkunluk alt boyutunun birlikte dışsal düzenleme alt boyutunun (R=0.53; R2=0.29; p<0.01) belirleyicisi olduğunu ve aralarındaki ilişkinin takıntılı tutkunluk ile pozitif, uyumlu tutkunluk ile negatif olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte, takıntılı tutkunluğun geri çekilme etkileri alt boyutunun (R=0.26; R2=0.07; p<0.05) negatif yönde belirleyicisi olduğunu, her iki tutkunluk alt boyutunun birlikte kontrol eksikliği (R=0.60; R2=0.36; p<0.01) ve tolerans alt boyutunun (R=0.82; R2=0.68; p<0.01) belirleyicisi olduğunu ve aralarındaki ilişkinin takıntılı tutkunluk ile pozitif, uyumlu tutkunluk ile negatif olduğu bulunmuştur. MANOVA analiz sonuçları, tutkunluk puanlarının cinsiyete göre (Hotelling’s T2=0.11; F(3,96)=5.291; p<0.05) farklılaştığını, ancak egzersiz türüne göre (Hotelling’s T2=0.03; F(3,96)=1.510; p>0.05) farklılık olmadığını göstermektedir. Ayrıca, Cinsiyet x Egzersiz Türü etkileşiminin istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulunmuştur (p<0.05). Erkek egzersiz katılımcılarının takıntılı tutkunluk düzeylerinin kadın katılımcılardan daha yüksek olduğunu (F(1,96)=6.99; p<0.05) ortaya konmuştur. Uyumlu tutkunluk puanlarının ise bireysel egzersiz yapan kadın ve grup egzersizi yapan erkek katılımcılarda daha yüksek olduğu gözlenmiştir (p<0.05). Sonuç: Sonuç olarak, çalışma bulguları, egzersiz katılımcılarının egzersize olan tutkunluklarının egzersiz davranışlarını ve egzersize olan bağlılıklarını etkilediğini ortaya koymuştur. Bununla birlikte, katılımcıların tutkunluk düzeylerinin, cinsiyet ve katıldıkları egzersiz türüne göre farklılaştığı söylenebilir.Item 20-49 yaş arası Gebe Kadınların D Vitamini Destekleri Kullanım Durumları ile Beslenme ve Depresyon Durumlarının Karşılaştırılması(Başkent Üniversitesi, 2020-04-30) Soykurt Çukurovalı, Seniha; Çelen,Emine; Tayfur,MuhittinAmaç: Bu çalışma, 20-49 yaş arası gebe kadınların beslenme durumları, besin tercihleri, yeme tutumları ve vitamin D destek kullanım durumu ile depresyon oluşumu arasındaki muhtemel ilişkinin saptanması amacıyla planlamış ve yürütülmüştür. Gereç ve Yöntem: Araştırma, Aralık 2018 ile Ocak 2019 tarihleri arasında Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniği’ne başvuran 20-49 yaş arası 150 gebe kadın üzerinde yürütülmüştür. Bireylerin kişisel bilgileri, depresyon durumu, fiziksel ve besin tüketimindeki değişikliklere ilişkin bilgileri saptamaya yönelik anket formu uygulanmıştır. Serum D vitamini düzeyleri Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Biyokimya Laboratuvarında analiz edilmiştir. Bireylerin beslenme alışkanlıkları ve besin tüketim kayıtları yüz yüze görüşme yöntemi ile elde edilmiştir. Bulgular: Çalışmaya katılan toplam 75 kişi D vitamini kullandı, diğer 75 kişi kullanmadı. Çalışmaya katılan bireylerden D vitamini kullananların ortanca depresyon skoru medyanı 9.00 (IQR=6) iken, kullanmayanlar için 33.00 (IQR=13) olarak bulundu. Medyan skorları D vitamini kullanımına göre incelendiğinde istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar olduğu bulundu. Sonuç: Çalışmadaki gebe kadınları serum D vitamini yeterliliği, yetersizliği ve eksikliğine göre gruplandırılıp Beck depresyon puanlarına bakıldığında, serum D vitamini düzeyi azaldıkça Beck depresyon puanı anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Epidemiyolojik çalışmalarda da D vitamini eksikliğinin veya yetersizliğinin depresyonla ilişkili olduğunu gösteren kanıtlar vardır. Bu nedenle, risk gruplarında depresyonu önlemekveya tedavi etmek için D vitamini takviyeleri almayı önermek uygundur.Item Gebelerin Sağlıklı Beslenme Takıntısı (Ortoreksiya Nervoza) ve Yeme Tutumlarının Değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi, 2020-04-30) İpkırmaz,İrem Buse; Saka,MendaneAmaç: Sağlıklı beslenme takıntısı (ortoreksiya nervoza), bireylerin sağlıklı beslenme için bir saplantı gösterdiği ve aynı zamanda bireyin fiziksel, psikolojik ve sosyal düzeyde zarar görmesine neden olan bir davranıştır. Çalışma, gebe bireylerin sağlıklı beslenme takıntısı ile yeme tutum ve davranışlarını saptamak ve bu durumların gebelerin genel beslenme alışkanlıkları, antropometrik ölçümleri ve fiziksel aktivite durumları üzerine etkisini saptamak amacıyla planlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya Aralık 2018 - Şubat 2019 tarihleri arasında özel bir hastanenin Ankara Hastanesi Kadın Doğum Kliniği’ne başvuran gebe bireyler dahil edilmiştir. Gebelerin genel özellikleri, beslenme alışkanlıkları, antropometrik ölçümleri ve fiziksel aktivite durumlarını belirlemek amacıyla bir anket formu ile yeme tutum ve davranış bozukluğu için Yeme Tutum Testi (EAT-40) ve sağlıklı beslenme takıntısı için Sağlıklı Beslenme Takıntısı Saptama Ölçeği (ORTO-15) ile veriler toplanmıştır. EAT-40 toplam puanının 30 ve üzeri olması gebenin yeme tutum ve davranış bozukluğuna sahip olduğunu ve ORTO-15 toplam puanının 33 ve altında olması gebenin ortoreksiya nervoza riskine sahip olduğunu göstermektedir. Bulgular: Çalışmaya 70 gönüllü gebe katılmıştır. Gebelerin %21.4’ünde ortoreksiya nevroza riski olduğu, %28.6’sında yeme tutum bozukluğu saptanmıştır. ORTO-15 ve EAT-40 puan ortalaması sırasıyla; 36.27 ± 3.76 ve 29.0 ± 20.34 olarak saptanmıştır. Gebelerin %11.4’ü hem ortoreksiya nevroza riskine hem de yeme tutum bozukluğuna sahiptir. Devamlı diyet yapıyor olma, sigara ve alkol tüketimi normal olmayan yeme davranışı ile ilişkili bulunmuştur (p<0.05).Sonuç: Bu çalışma, gebelik sürecinde yeme bozukluğuna sahip bireyler olduğunu göstermiştir. Gebelerin %21.4’ü ortoreksiya nevroza riskine ve %28.6’sı yeme tutum ve davranış bozukluğuna sahiptir. Gebelikte yeme bozukluğu saptandığında, multidisipliner bir yaklaşım ile sağlıklı beslenme davranışı geliştirmelerine yardımcı olunmalıdır.Item Derin Beyin Stimülasyonlu Parkinson Hastalarında Vücut Ağırlığı Değişimi Ve Yeme Bağımlılığının Değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi, 2020-04-30) Yakışıklı,İrem; Bolluk Kılıç ,Başak; Zırh ,Tahsin Ali; Saka,MendaneAmaç: Bu araştırma, Derin Beyin Stimülasyonu (DBS) operasyonu geçiren Parkinson hastalarının (PH) vücut ağırlığı değişimi ve DBS operasyonuna bağlı yeme bağımlılığını araştırmak amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma, Haziran- Kasım 2019 tarihleri arasında İstanbul Medipol Üniversitesi Hastanesi Parkinson ve Hareket Bozuklukları Merkezi’ne başvuran 50-69 yaş arasında Derin beyin Stimülasyonuna (DBS) uygun 11 Parkinson hastası üzerinde yapılmıştır. Hastalara kişisel özellikleri, beslenme alışkanlıkları ve Parkinson hastalığına ilişkin anket formu ile belirlenmiştir. Günlük enerji ve besin öğeleri alımını belirlemek ve operasyon öncesi ve sonrası değişimi gözlemlemek amacıyla 1 günlük besin tüketim kaydı alınmıştır. Bireylere Yale Yeme Bağımlılığı ölçeği uygulanmıştır, antropometrik ölçümleri (vücut ağırlığı, boy uzunluğu ve bel çevresi) belirlenmiştir. Bulgular: Çalışma, 11 Parkinson hastası (6 kadın %54.5 ve 5 erkek %45.5) ile yürütülmüştür. Bireylerin yaş ortalaması 59.6±5.39 yıl olup, Parkinson hastalığı süresi ortalama 9.2 ± 4.05 yıldır. Erkeklerin DBS öncesi BKİ ortalama 27.7±4.16 kg/m2 iken, DBS sonrası 28.9±4.46 kg/m2olarak saptanmıştır p<0.05). DBS öncesi hastalarının bel/boy oranı ortalaması 0.6±0.08 iken, DBS sonrası 0.67±0.89 olarak saptanmıştır (p<0.05). Hastaların DBS öncesi bel çevresi ortalama 110.0±11.27 cm iken, DBS sonrası 113.1±11.51cm olarak bulunmuştur (p<0.05). Parkinson hastalarının Yale Yeme Bağımlılığı Ölçeği değerlendirilmesinde DBS öncesi ve sonrasındaki değişim anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Parkinson hastalarının DBS öncesi %18.2’si ve DBS sonrası %54.6’sı Yale Yeme bağımlılığı alt skoru olan ‘yeme isteğine özgü başarısız bırakma girişimi’ gösterdikleri saptanmıştır (p<0.05). Parkinson hastalarının DBS öncesi %9.1’i, DBS sonrası %54.6’sı YYBÖ’ye göre yemek yeme düşüncesinin olduğu ve yemek yemeyi azalttıklarında kaygı taşıdıklarını belirtmişlerdir (p<0.05). Sonuç: Parkinson hastalarının DBS öncesi ve sonrası antropometrik ölçümlerinde artış olduğu ancak bireylerin yeme bağımlılığı geliştirmediği sonucuna varılmıştır.Item Fikirden Ürüne: Azerbaycan Teknik Üniversitesi’nde Mühendislik Eğitimin Geliştirilmesine Yönelik Disiplinler Arası Bir Vaka Çalışması(Başkent Üniversitesi, 2025-09-25) Kahraman Boybey ,Şeyma; Güden,Şehmus; Şimşek , Görkem Muttalip; Karakurt, ArzuMühendislik Geliştirme Programı (EEP) disiplinler arası öğrenmeye odaklı, teorik akademik öğrenmeyi pratik endüstri bilgisiyle bütünleştirerek gerçek dünya sorunlarına kapsamlı çözümler bulmak amacıyla geleneksel akademik sınırları aşmak üzere tasarlanmış bir eğitim çerçevesidir. EEP, kavramsal tasarımdan uçuş aşamalarına kadar uçak sistemi geliştirmenin tüm yelpazesini deneyimlemeleri için katılımcılara benzersiz bir platform sunar. Temel amaç, akademik bilgi ile gerçek dünyadaki mühendislik yetenekleri arasındaki boşluğu kapatmak ve öğrencilere mesleki yaşamlarını tamamlayacak paha biçilmez deneyimler sağlamaktır. Sonuçlar, ürün tabanlı projelerin birçok disiplinde ilgili kavramlara dair etkileyici bir anlayışı desteklediğini gösterdi. Projenin sonunda, katılımcı çalışmalarının kalitesinin arttığı ve endüstriyel rol tabanlı farkındalığın geliştirildiği görüldü.Item Efficiency in International Logistics: Trade, Emissions and the Case of Türkiye(Başkent Üniversitesi, 2025-09-25) Ergün,MustafaPurpose: This study examines the environmental efficiency of international logistics by exploring the relationships among trade volume, port infrastructure, energy intensity, and GHG emissions across countries. It aims to classify logistics typologies and evaluate the environmental impacts of trade-driven operations, with Türkiye as a focal case. Methodology: A cross-country empirical framework integrates data on per capita CO₂, methane, total GHG emissions, energy intensity, and trade volumes. The study uses data from the World Port Index (2019), TradeMap (2024), and Our World in Data (2024), the study applies K-means clustering to identify environmental logistics typologies and OLS regression to examine the effects of trade and energy intensity on CO₂ emissions. Türkiye is used as a comparative reference point. Findings: The study identifies three logistics typologies: environmentally efficient, transitional, and emissions-intensive. Regression results show energy intensity as the strongest predictor of CO₂ emissions (p < 0.001), while trade volume and its interaction are not significant. Türkiye falls within the transitional cluster, characterized by moderate energy consumption and relatively low emissions, even with high trade activity. Implications: The results underscore that sustainable trade hinges on energy-efficient logistics rather than reduced trade volumes. Policymakers should focus on optimizing energy use and modernizing infrastructure. Integrating emissions metrics into logistics and trade strategies can support greener transitions, especially in emerging economies. Limitations: The use of country-level data may obscure regional disparities and sector-specific emissions. Additionally, clustering may oversimplify complex logistics systems. Future research should incorporate subnational and logistics-specific data for greater precision.Item Sanayi Derinleşmesinin Belirleyicileri: Gelişmekte Olan Ülkelerde Panel Veri ile Ampirik Bir Değerlendirme (2000–2022)(Başkent Üniversitesi, 2025-03-25) Tezcan,Didem NurAmaç: Bu çalışma, sanayi derinleşmesini yalnızca sektörel üretim artışıyla değil, üretim yapısının niteliksel dönüşümüyle birlikte ele almaktadır. Türkiye, Endonezya, Arjantin ve Güney Afrika örneklerinde, sanayi derinleşmesini belirleyen yapısal faktörler panel veri yöntemiyle analiz edilmiştir. Bu ülkelerin seçimi, Wallerstein’ın dünya-sistemi kuramındaki yarı-çevre konumlarıyla ilişkilidir. AR-GE harcamaları, DYY, ithalat kompozisyonu ve hükümet etkinliği gibi değişkenlerle sanayi derinleşmesinin çok boyutlu yapısı açıklanmaya çalışılmıştır. Yöntem: 2000–2022 dönemine ait yıllık ve dengeli panel veri seti kullanılmış, sabit etkiler modeli tercih edilmiştir. Bağımlı değişken olarak MVA/GSYİH oranı alınmıştır. Bağımsız değişkenler, AR-GE harcamaları, DYY, sermaye ve ara malı ithalatı ile hükümet etkinliğidir. Model varsayım testlerinden geçmiştir ve sadeleştirilmiş versiyonunda yalnızca anlamlı bulunan AR-GE ve DYY değişkenleri yer almıştır. Bulgular: AR-GE harcamaları sanayi derinleşmesinin en güçlü belirleyicisi olarak öne çıkmıştır. DYY’nin etkisi ülkelere göre değişkenlik gösterse de genel olarak pozitif bulunmuştur. Diğer değişkenler anlamlı çıkmamıştır. Modelin açıklayıcılık düzeyi orta seviyededir (R² = 0.298). Sonuç ve Katkılar: Çalışma, kalkınmacı devlet ve bağımlılık kuramlarını birleştirerek, sanayi derinleşmesini hem dışsal hem de kurumsal faktörlerle açıklamaktadır. Politika önerileri arasında AR-GE teşviki ve teknoloji yoğun yatırımların desteklenmesi öne çıkmaktadır. Sınırlılıklar: Sınırlı ülke sayısı, veri eksiklikleri ve dinamik etkilerin analiz edilememesi gibi faktörler, sonuçların genellenebilirliğini ve derinliğini kısıtlamaktadır.Item 2008 Küresel Krizi ve Doğu Asya’da Devlet-Sermaye İlişkileri: Ayrıklaşma Tezinin Bir Eleştirisi(Başkent Üniversitesi, 2025-09-25) Kabalay,BerkayAmaç: 1997 Asya Krizinin ardından Doğu Asya devletlerinin küresel ekonomik sistem içerisindeki konumu ayrıklaşma tezi üzerinden değerlendirilmeye başlamıştır. Ancak 2008 krizinin Doğu Asya bölgesine yayılması ve krizin etkilerini azaltmak için devletlerin verdiği tepkilere bakılacak olursa bölgeyi ayrıklaşma tezinin ötesinde değerlendirmenin gerekliliği ortaya koyulmaktadır. Bu çalışmada Doğu Asya’da devlet-sermaye ilişkileri incelenerek bu tezin ötesinde bir küresel ekonomiye entegrasyon tahlili yapmak hedeflenmektedir. Yöntem: 2008 krizi öncesinde devlet kapasitesinin yeniden yapılandırılması ve bölge devletlerinin küresel finansal sistem ile olan bağları Çin, Güney Kore ve Japonya örnekleri üzerinden ele alınacaktır. Bulgular: Ayrıklaşma tezi Doğu Asya’daki imalatın ve ihracata dayalı büyüme stratejisinin küresel finans ve talep ile olan bağlarını açıklayamamaktadır. Finansallaşmanın küresel çerçevesine yapılan vurgu bölgenin konumunu anlamaya olanak sağlamaktadır. Sonuç ve Katkılar: Çalışma ihracata dayalı büyüme modeline sahip Doğu Asya devletlerinin küresel ekonomiye derinden bağlı olduğunu kriz öncesinde ve sırasındaki ticari ve finansal ilişkiler üzerinden göstermiştir. Bu amaçla devlet-sermaye ilişkilerinde devlet kapasitesinin yeniden yapılandırılması, bölgesel iş birlikleri ve küresel talep ve yatırıma bağlı olan ulusal imalat tartışmaları ele alınmış ve Doğu Asya’daki devletler küresel finansallaşma çerçevesi içine yerleştirilmiştir. Bunun yanı sıra bölgenin devlet-sermaye ilişkilerinin aldığı biçimin bu çerçeveye alternatif oluşturmadığı, onu istikrarlı kılmayı hedeflediği açıklanmıştır. Sınırlılıklar: Doğu Asya üzerine olan çalışmada sadece üç vakanın deneyimleri ele alınmış ve ayrıca devlet-sınıf ilişkileri ve bununla alakalı olarak sosyal politikalardaki değişimlere dair tartışmalar ileriki araştırmalara bırakılmıştır.