Başkent Üniversitesi Makaleler
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11727/13096
Browse
Item Akdeniz Üniversitesi Organ Nakil Merkezi Kadavra Donör Temini Kalite Değerlendirmesi(Başkent Üniversitesi, 2004-06) L. Yücetin; M. Yılmaz; N. Keçecioğlu; A. Gürkan; L. Döşemeci; M. Tuncer; A. Demirbaş; A. Ramazanoğlu; M. Akaydın; F. F. ErsoyAkdeniz Üniversitesi’nde son yıllarda anlamlı şekilde artış gösteren organ nakli sayıları, özellikle kadavra kaynaklı organ nakli sayısı, donör tespiti, donör bakımı, donör bildirimi ve aile görüşmeleri konularında yapılan azimli bir ekip çalışmasının sonucudur. Bu başarı, Organ Nakli Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından yapılan organizasyonla ve tüm hastane çalışanlarının konuya sahip çıkmaları ile sağlanmıştır. Organ nakli, özellikle kadavra temini bilindiği gibi çok kompleks bir süreçtir. Bunun için kadavra donör bulmaktaki sorunları süreci analiz ederek ve sorunun nerede, kimden kaynaklandığını tespit ederek çözmek gerekir. Biz Akdeniz Üniversitesi olarak donör tespiti, donör bakımı, aile görüşmesi ve organ çıkarımı konusundaki sorunları bu yaklaşımla çözdük. Antalya ilinin 2003 yılı itibarı ile donör sağlama oranı 15 pmp (milyon başına düşen donör) olmuştur. Bu oran İspanya (33,9 pmp) ile karşılaştırıldığında düşük olmasına rağmen Eurotransplant (14,2 pmp) ile aynı seviyede olup Türkiye geneline bakıldığında (1,5 pmp) anlamlı olarak yüksektir. Biz programın hastanemizde organ sağlamada etkili olduğunu düşünüyoruz. Qualıty Assurance in Cadaveric Organ Procurement at Akdeniz University Transplantation Center The significant progress that has been made in organ donation at Akdeniz University Hospital is the result of efforts to deal with a variety of issues: undetected donors, donor management, approach to donor families, and organizational aspects of organ retrieval and sharing. These efforts have been made by all professionals involved in the donation and transplantation process, and in particular by the transplant coordination teams at the hospital. The organ donation and transplantation process is time consuming and complex, and it requires continuous assessment of when and why donors are lost, and continuous work to find the best-possible solutions for different problems. Through work done in recent years at Akdeniz University, most of the above-mentioned issues have been successfully addressed. The cadaver supply rate in Antalya, Turkey (population 1.8 million) is 15 per million population (pmp). This is lower than the rate in Spain, but higher than the rates posted by Eurotransplant (14.2/pmp) and Turkey overall (1.5/pmp). We believe our experience can be a useful model for other centers that are trying to address problems related to transplantation and cadaver supply.Item Stabil Renal Transplant Alıcılarında C-2 İzleminin Renal Fonksiyon ve Serum Lipid Profili Üzerindeki Etkileri(Başkent Üniversitesi, 2005-05) S. H. Akbaş; E. Yurdakonar; L. Yücetin; Y. Şenol; M. Tuncer; A. Gürkan; O. Erdoğan; A. Demirbaş; M. GültekinAmaç: Böbrek transplantasyonu yapılan hastalarda, sabah ilaç alımı sonrası 2. saatte değerlendirilen kan örneklerinde ölçülen siklosporin (C-2) düzeylerinin zaman-konsantrasyon eğrisinin altındaki alan (area under the curve; AUC) ile daha iyi korelasyon gösterdiği bilinmektedir. C-2 düzeylerine göre yapılan siklosporin doz ayarlamasının, transplantasyon sonrası erken dönemde akut rejeksiyon riskini belirlemede, C-0’a göre daha etkin olduğu bulunmuştur. Bu retrospektif çalışmanın amacı, böbrek transplantasyonu sonrasında erken (ilk 6 ay) ve geç (ilk 6 ay sonrası) dönemde, C-2 izleminin klinik gidişi belirlemekte C-0’a göre daha iyi bir belirteç olup olmadığını araştırmak, ayrıca C-0 ve C2 düzeyleri ile bazı aterojenik risk faktörleri arasındaki korelasyonu incelemektir. Materyal ve Metod: Yaş ortalamaları 38.10 ± 12.79 yıl olan ve Neoral kullanan 127 stabil renal transplant alıcısı (89 erkek, 38 kadın) çalışma kapsamına alınmıştır. C-2 düzeylerinin serum kreatinin (S. Kre), BUN, albumin düzeyleri ve serum lipid profili ile olan ilişkisi, transplant sonrası erken ve geç dönemde incelenmiş ve sonuçlar C-0 düzeyleri ile karşılaştırılmıştır. Sonuçlar: C-2 düzeyleri ile S.Kre arasında erken dönemde anlamlı bir negatif korelasyon bulunmuş ancak geç dönemde korelasyon gözlenmemiştir. C-0 düzeyleri ile S.Kre arasında her iki dönemde de herhangi bir korelasyon bulunamamıştır. Hem C-0 hem de C-2 ile geç dönemde total kolesterol (TK) ve total kolesterol/HDL kolesterol (TK/HDL Kol) arasında anlamlı pozitif korelasyonlar bulunmuştur. Geç dönemdeki hastalarda C-2düzeylerine göre bir sınıflandırma yapılmış ve oluşturulan bu gruplar arasında serum BUN ve serum TK açısından anlamlı farklılıklar gözlenmiştir. Buna göre C2 düzeyleri 850 ng/mL’nin üzerine çıktığında serum BUN düzeyleri azalırken TK düzeyleri artmaktadır. Yorum: C-2 izleminin özellikle transplantasyon sonrası erken dönemde S.Kre ile daha çok etkileşim göstermesi, akut rejeksiyonu önlemede C-2 izleminin önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Geç dönemde C-2 hedef değerlerinin 551-850 ng/mL aralığında tutulması, hem graft fonksiyonunun korunması hem de kardiyovasküler hastalıklar için mevcut aterojenik risklerin önlenmesinde yararlı olabilir. Impact of C-2 Monitoring on Renal Function and Serum Lipid Profile in Stable Renal Transplant Recipients Objectives: It has been demonstrated that cyclosporine levels obtained 2 hours after the morning dose (C-2) correlate most closely with area under the curve (AUC) in renal transplant recipients. C-2 monitoring has been proposed as a more effective monitoring strategy than C0 in predicting risk of acute rejection in the early stages of posttransplantation. The objective of this retrospective study was to evaluate the impact of C-2 monitoring on kidney graft outcome in the early (first 6 months) and late (6 months after transplantation) posttransplant periods compared with C-0 levels, and to explore possible correlations of C-0 and C-2 levels with some atherogenic risk factors.Materials and Methods: The data of 127 stable renal transplant recipients (mean age, 38.10 ± 12.79 years) receiving a Neoral-based immunosuppression protocol was evaluated (89 men, 38 women). We investigated the relationship of C-2 levels with concentrations of serum creatinine, BUN, albumin, and serum lipid profiles, and compared our results with C-0 levels in the early and late posttransplant periods. Results: A significant negative correlation was observed between the C-2 level and serum creatinine (SCr) in the early period. However C-0 was not correlated with SCr. There were significant positive correlations between both C-0 and C-2 levels and total cholesterol (TC) and the ratio of total cholesterol/HDL cholesterol (TC/HDL) in the late period. When the C-2 levels in the late posttransplant period were classified, only BUN and serum TC concentrations were found to be statistically significant between groups. When the C-2 levels were greater than 850 ng/mL, the BUN concentrations decreased whereas TC levels increased. Conclusions: The relationship between C-2 and SCr levels demonstrates that C-2 monitoring is a more effective monitoring strategy to prevent acute rejection during the early posttransplant period. Maintaining the immunosuppressive protocol keeping the C-2 level within the proposed range of 551 to 850 ng/mL seems to be more useful in preserving graft function while preventing existing atherogenic risks for cardiovascular diseases in the late posttransplant period.