Browsing by Author "Türker, Perim Fatma"
Now showing 1 - 15 of 15
- Results Per Page
- Sort Options
Item e-Sağlıklı beslenme okuryazarlığı (e-SBO) ölçeğinin Türkçe ’ye uyarlanması ve yetişkin bireylerde covid-19 pandemi öncesi ve sırasında e-SBO düzeyleri ile beslenmeye ilişkin parametreler arasındaki ilişkinin belirlenmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Onbaşı, Özgün; Türker, Perim FatmaBu çalışma Covid-19 pandemi döneminde yetişkin bireylerin beslenme durumlarını değerlendirmek, besin seçim ve alışkanlıklarını, beslenme bilgi düzeylerini, sağlıklı beslenmeye ilişkin tutumlarını, sağlıklı beslenme takıntı düzeylerini belirlemek ve pandemi sürecinin yetişkin bireylerin elektronik sağlıklı beslenme okuryazarlık düzeyleri üzerindeki etkisini saptamak amacıyla yürütülmüştür. Bireylerin elektronik sağlıklı beslenme okuryazarlık düzeylerini belirleyebilmek için e-Sağlıklı Beslenme Okuryazarlık (e-SBO) ölçeğinin Türkçe’ye adaptasyonu ile geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmıştır. Çalışma Ocak-Mart 2022 ayları arasında sağlıklı beslenmeyle ilişkili içeriklerin paylaşıldığı bir sosyal medya sayfasını takip eden yetişkin bireyler ile çevrimiçi yöntemler kullanılarak yürütülmüştür. Araştırmaya yaş ortalamaları 41.32±12.52 yıl olan 158 birey katılmıştır. Çalışmada bireylere çevrimiçi ortamda genel bilgiler anketi, bir günlük besin tüketim kaydı, Yetişkinler İçin Beslenme Bilgi Düzeyi (YETBİD) ölçeği, Sağlıklı Beslenmeye İlişkin Tutum Ölçeği (SBİTÖ) ve ORTO-15 testi bir kere, e-SBO ölçeği ise pandemi öncesi (geriye dönük) ve sırasında olmak üzere iki kere uygulanmıştır. On beş maddeden oluşan e-SBO ölçeğinin orijinalinde de olduğu gibi beş faktör altında toplandığı, her boyuttaki maddelerin faktör yükü 0.40’ın üzerinde olduğu ve toplam varyans açıklama yüzdesinin %73.5 olduğu saptanmıştır. e-SBO ölçeğin toplam puanı ile tüm alt faktörlerinin puanları arasında orta düzeyde pozitif bir korelasyon bulunmuştur (p=0.000). e-SBO ölçeğinin Cronbach Alpha İç Tutarlılık Katsayısı 0.77, alt boyutlarının Cronbach Alpha İç Tutarlılık Katsayıları ise sırası ile 0.80, 0.68, 0.89, 0.85 ve 0.88 olarak saptanmıştır. e-SBO ölçeğin test ve tekrar test puanlarının korelasyon katsayısı 0.98 olarak belirlenmiştir (p=0.000). Bu sonuçlar e-SBO ölçeğinin Türkçe versiyonunun bireylerin elektronik sağlıklı beslenme okuryazarlık düzeylerini ölçmekte geçerli ve güvenilir bir araç olduğunu göstermektedir. Çalışmaya katılan bireylerin tiamin, niasin, potasyum, kalsiyum, çinko, demir ve selenyum mikro besin ögelerini Türkiye Beslenme Rehberi (TÜBER) 2015 referans değerin altında aldıkları saptanmıştır. Tüm katılımcılar Covid-19 pandemi döneminde besin seçimi ve/veya beslenme alışkanlıklarının değiştiği saptanmıştır (p<0.05). Bununla birlikte Covid-19 pandemi döneminde fastfood/ev dışından yemek yeme alışkanlığına sahip bireylerin Covid-19 pandemi öncesine kıyasla azaldığı saptanmıştır (p<0.05). Covid-19 pandemisi döneminde katılımcıların çoğunluğu daha fazla sigara veya alkol kullanma eğilimi göstermediğini bildirmişken, fiziksel aktivite düzeylerinin ise azaldığını bildirmişlerdir. Katılımcıların Covid-19 pandemi sürecinde D ve C vitaminleri ile çinko ve magnezyum desteği alımlarının istatistiksel olarak anlamlı şekilde yükseldiği saptanmıştır (p<0.05). Bireylerin Covid-19 pandemi sürecindeki YETBİD ve SBİTÖ puanları ile e-SBO puanları arasında pozitif yönde zayıf bir korelasyon (p<0.05), ORTO-15 puanlarıyla ise negatif yönlü çok zayıf bir korelasyon (p>0.05) belirlenmiştir. Tüm katılımcıların Covid-19 pandemi öncesinde e-SBO puan ortalaması 34.0±7.36 puan iken, Covid-19 pandemi dönemindeki e-SBO puan ortalamaları 37.6±7.85 puan yükselmiştir (p<0.05). This study aimed to evaluate the nutritional status of adults, to determine their food choices and habits, nutritional knowledge levels, attitudes towards healthy eating, level of healthy eating obsession during the Covid-19 pandemic and to determine the effect of the pandemic on the electronic healthy nutrition literacy levels of this population. In order to determine the electronic healthy nutrition literacy levels of individuals, validity and reliability studies were performed for the Turkish version of the e-Healthy Nutrition Literacy (e-HDL) Questionnaire. The study was conducted on 158 adult individuals with a mean age of 41.32±12.52 years, who followed a social media page that shares content related to healthy nutrition, between January and March 2022, using online methods. In the study general information questionnaire, one-day food consumption record, Nutrition Knowledge Level for Adults (YETBİD) scale, Attitude Scale for Healthy Nutrition (ASHN) and ORTO-15 test were applied once, the e-HDL scale was applied to individuals twice, before (retrospectively) and during the pandemic, using online methods. It has been observed that the e-HDL questionnaire, which consists of 15 items, is gathered under five factors, as in the original. The factor load of the items in each dimension was found over 0.40 and the percentage of total variance explanation was found 73.5%. When the correlation between the e-HDL questionnaire score and its sub-dimensions is examined, scores of all sub-dimensions were moderate positively correlated with the total score of the e-HDL questionnaire (p=0.000). In the reliability analysis of the e-HDL questionnaire, Cronbach’s Alpha Internal Consistency Coefficient was found as 0.77, and the sub-dimensions coefficient was found as 0.80, 0.68, 0.89, 0.85 and 0.88, respectively. The correlation coefficient of the test and retest scores of the e-HDL questionnaire was determined as 0.98 (p=0.000). These results show that the Turkish version of the e-HDL questionnaire is a valid and reliable tool for measuring the electronic healthy nutrition literacy levels of individuals. The intake of thiamine, niacin, potassium, calcium, zinc, iron and selenium micronutrients of the individuals was below the Turkey's Dietary Guidelines (TUBER) 2015 reference value. All participants were found to have changed their food selection and/or eating habits during the Covid-19 pandemic (p<0.05). However, it has been determined that the number of individuals who have the habit of eating fast food/ordered food during the Covid-19 pandemic has decreased compared to the pre-Covid-19 pandemic (p<0.05). During the Covid-19 pandemic, the majority of the participants reported that they did not tend to smoke or drink alcohol more, while their physical activity levels decreased. It was determined that the intake of vitamins D and C, and zinc and magnesium supplements of the participants increased statistically significantly during the Covid-19 pandemic (p<0.05). There is a weak but positive correlation between YETBİD scores (p<0.05) and ASHN scores (p<0.05) with e-HDL questionnaire scores and a weak but negative correlation between ORTO-15 scores (p>0.05) with e-HDL questionnaire scores. While the mean scores of the e-HDL questionnaire before the Covid-19 pandemic was 34.0±7.36 points, the mean scores of the e-HDL questionnaire increased to 37.6±7.85 points during the Covid-19 pandemic (p<0.05).Item Gut artriti ve asemptomatik hiperürisemisi olan bireylerde metabolik sendrom ve beslenme durumlarının değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2018) Demir, Merve; Türker, Perim FatmaBu çalışmada asemptomatik hiperürisemili ve gut artritli hastalarda beslenme durumunun belirlenmesi ve serum ürik asit düzeyi üzerine etkili olan beslenme ile ilgili risk faktörlerinin gözden geçirilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca asemptomatik hiperürisemik hastalarda ve gut artriti gibi ürat kristal depolanmasına bağlı hastalıkların varlığında metabolik sendrom prevalansının araştırılması hedeflenmiştir. Çalışmaya, Mayıs 2016–Ağustos 2016 tarihleri arasında Özel Lokman Hekim Ankara Hastanesi Dahiliye Polikliniği’ne başvuran 92 (%63.4) kadın, 53 (%36.6) erkek olmak üzere toplam 145 yetişkin birey dahil edilmiştir. Bireylerin sosyo-demografik özellikleri, fiziksel aktivite durumları ve beslenme alışkanlıkları anket formuna kaydedilmiştir. Bireylerin antropometrik ölçümleri alınmış, bazı biyokimyasal parametreleri analiz edilmiş ve 24 saatlik besin tüketim sıklığı kayıtları değerlendirilmiştir. Asemptomatik hiperürisemili ve gut artritli olmak üzere katılımcılar iki gruba ayrılmıştır. Çalışmaya 80 asemptomatik hiperürisemisi olan ve 65 gut artritli hasta dahil edilmiştir. Gut artritli hastaların yaş ortalaması 41.1±12.0 yıl, asemptomatik hiperürisemili bireylerin yaş ortalaması ise 34.1±12.7 yıl olarak tespit edilmiştir. İki grup arasında yaş gruplarına göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (p<0.05). Beden kitle indeksi (BKİ) değerlendirilmesine göre asemptomatik hiperürisemili erkeklerin % 57.1’inin, kadınların ise % 28.8’inin aşırı kilolu (BKİ 25-29.9 kg/m2), erkeklerin % 42.9’unun ve kadınların % 42.4’ünün obez (BKİ ≥ 30.0 kg/m2) ve gut artriti grubunda ise erkeklerin % 41’nin ve kadınların % 19.2’sinin aşırı kilolu, (BKİ 25-29.9 kg/m2), erkeklerin % 56.4’ünün ve kadınların % 73.1’inin obez (BKİ≥30.0 kg/m2) olduğu belirlenmiştir. Kadınlarda hasta gruplarına göre BKİ düzeylerine göre dağılımları arasında anlamlı farklılık bulunmuştur (p<0.05). Diğer taraftan bu farklılık erkeklerde saptanmamıştır (p>0.05). Çalışmada gut hastalarının günlük olarak aldıkları enerji miktarının 2380±783.96 kkal, asemptomatik hiperürisemili olguların ise 2320±600.87 kkal olduğu saptanmıştır. Gut artritli hastaların öğünlerin içeriğinde proteinden gelen enerji oranı %14.2 asemptomatik hiperürisemili olgularda %13.7 olup, önerilen sınırlar içerisinde olduğu gözlenmiştir. Gut atriti ve asemptomatik hiperürisemisi olan gruplarda öğün içerisinde yağlardan gelen enerji yüzdesi sırasıyla %47.9 ve %49.5 olarak saptanmış olup, önerilen değerin çok üzerinde olduğu tespit edilmiştir. Fruktoz alımı açısından yapılan değerlendirmede, hiperürisemik hastalarda fruktoz alımı kadınlarda daha fazla olduğu, gut artritli hastalar grubunda ise fruktoz alımı erkek hastalarda daha fazla olduğu saptanmıştır. Biyokimyasal değerlendirmede, gut artritli hastalarda, asemptomatik hiperürisemili olgulara göre, trigliserit, ürik asit, CRP, ferritin, AST, ALT değerlerinin daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Gut artritli hastalar arasında metabolik sendrom oranı %44.6 iken asemptomatik hiperürisemi olgularında bu oran %26.3 bulunmuştur. Sonuç olarak, hiperürisemiye ilişkin risk faktörlerine dair halkın bilinç ve farkındalık düzeyinin artırılması, serum ürik asit yüksekliği ile ilişkili olan gut artiti ve metabolik sendrom bileşenlerinin önüne geçilmesi için kişiye özgü beslenme ve yaşam tarzı değişikliklerinin yapılması önemlidir.Item Kardiyovasküler hastalığı olan bireylerin serum ferritin düzeyi, insülin direnci ve diyetle demir alımı arasındaki ilişki(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Kıratlı, Buse; Türker, Perim FatmaBu çalışmada, kardiyovasküler hastalık tanısı almış bireylerde diyetle demir alımı ve serum ferritin düzeyi ile insülin direnci ve beslenme durumları arasındaki ilişkiyi saptamak amaçlanmıştır. Çalışma, Ağustos-Ekim 2019 tarihleri arasında Gaziantep Dr. Ersin Arslan Eğitim ve Araştırma Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Polikliniğine başvuran 20-64 yaş arasında kardiyovasküler hastalık tanısı almış toplam 103 yetişkin birey üzerinde gerçekleştirilmiştir.Çalışmaya katılmayı kabul eden bireylerin sağlık bilgileri anket formu ile sorgulanmış ve bireylerin antropometrik ölçümleri alınmış, biyokimyasal parametreler hasta dosyalarından temin edilmiş; bireylerden 3 günlük besin tüketim kaydı ve fiziksel aktivite kaydı alınmıştır.Serum ferritin değerleri küçükten büyüğe doğru sıralanıp %25’lik dört gruba ayrılarak quartil (çeyreklik) sınıflamaları yapılmıştır.Serum ferritin <65.00 μg/L ise Q1, 65.01-154.60 μg/L ise Q2, 154.61-290.60 μg/L ise Q3, >290.60 μg/L ise Q4 olarak ayrılmıştır.İnsülin direnci HOMA-IR’ye göre hesaplanmış olup, 2.7 ve üzerinde insülin direnci varlığı tanımlanmıştır.Erkeklerin yaş ortalaması 52.9±10.15 yıl, kadınların yaş ortalaması ise 51.6±11.71 yıl; genel yaş ortalaması 52.3±10.81 yıl olarak belirlenmiştir. Bireylerin cinsiyete göre WHO’nun BKİ sınıflaması incelendiğinde, erkeklerin %20.3’ü normal BKİ aralığında, %49.2’si hafif şişman, %15.3’ünün 1.derece obez olduğu saptanmıştır.Kadınların %13.6’sının normal BKİ aralığında, %34.1’inin hafif şişman, %25.0’inin 1.derece obez, %20.5’inin 2.derece obez olduğu saptanmıştır. BKİ’de (kg/m2) her iki cinsiyette diğer quartil grupları arasında en yüksek Q1’de (E: 29.57±4.35 kg/m2,K: 32.15±8.57 kg/m2) bulunmuştur (p<0.05).Bireylerde ferritin quartilleri ile total kolesterol, HDL-K, Non-HDL-K, LDL-K/HDL-K oranı, TG/HDL-K oranı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmuştur (p<0.05). HDL-K, non-HDL-K ve trigliserit seviyelerinde diğer quartil grupları arasında Q1’de daha yüksek, LDL-K/HDL-K oranı,TG/HDL-K oranında Q4’te daha yüksek değerler bulunmuştur.İnsülin direnci olanlarda total kolesterol ve HDL-K ile serum ferritin düzeyi arasında negatif bir ilişki bulunmuştur (r=-0.384,p<0.05; r=-0.520,p<0.05). Ferritin quartilleri ile C vitamini arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmıştır ve farklılık Q4 ile Q3 grubu arasında, en düşük Q4’te (83.96±40.55 mg) bulunmuştur (p<0.05).İnsülin direnci olanlarda DYA ve magnezyum alımı ile serum ferritin arasında pozitif yönde bir ilişki çıkmıştır (r=0.248, p<0.05;r=0.247, p<0.05). Diyetle demir alımı ile serum ferritin düzeyi arasında bir ilişki saptanmamıştır (r=0.138, p>0.05).Sonuç olarak, kardiyovasküler hastalıklar ile insülin direnci ve demir metabolizmasının birbirleriyle pozitif yönde ilişkili olduğu saptanmıştır. Demir metabolizmasının hücresel düzeyde oksidatif süreçte rol alarak inflamasyonu tetiklemesi bu hastalıkların oluşumunda altta yatan neden olarak söylenebilir.Serum ferritin ve diyetle demir alımı kardiyovasküler hastalıklar ve insülin direnci için önemli bir risk faktörü olup kardiyometabolik hastalıkların önlenmesinde tıbbi beslenme tedavisinde diyetle demir alımı, diyetle doymuş yağ alımı ve diyetle mineral alımları bireyin günlük gereksinimleri göz önüne alınarak yeterli ve dengeli beslenme örüntüsü çerçevesinde düzenlenmeli ve yaşam tarzı değişiklikleriyle desteklenmelidir. The aim of this study was to determine the relationship between dietary iron intake and serum ferritin levels, insulin resistance and nutritional status in patients with cardiovascular disease. The study was conducted between August and October 2019 in Gaziantep Dr. Ersin Arslan Training and Research Hospital, Department of Endocrinology and Metabolism. A total of 103 adults aged 20-64 years, were admitted to the study. Health information of the individuals who accepted to participate in the study were questioned with a questionnaire form and the anthropometric measurements of the individuals were taken and biochemical parameters were obtained from the patient files; in addition, 3-day food record and physical activity records were obtained from individuals. Serum ferritin values were sorted from small to large and divided into four groups of 25%. Serum ferritin <65.00 μg / L was divided into Q1, 65.01-154.60 μg / L was divided into Q2, 154.61-290.60 μg / L was divided into Q3, and > 290.60 μg/L was divided into Q4. Insulin resistance was calculated according to HOMA-IR, and insulin resistance was found to be 2.7 and above. The mean age of men was 52.9±10.15 years and the mean age of women was 51.6±11.71 years; mean age was 52.3±10.81 years. BMI classification of the individuals was examined according to WHO by gender, 20.3% of the males were in the normal BMI range, 49.2% were slightly obese and 15.3% were class I obese. It was found that 13.6% of the women were in the normal BMI range, 34.1% were slightly obese, 25.0% were class I obese and 20.5% were classs II obese. BMI (kg/m2) was highest in both sexes in Q1 above all quartiles (M: 29.57±4.35 kg/m2, F: 32.15±8.57 kg/m2) (p> 0.05). There was a statistically significant difference between ferritin quartiles and total cholesterol, HDL-C, non-HDL-C, LDL-C/HDL-C ratio and TG/HDL-C ratio (p <0.05). HDL-C, non-HDL-C and triglyceride levels were higher in Q1, higher values in LDL-C HDL-C ratio and TG/HDL-C ratio in Q4 above all quartile groups. There was a negative correlation between serum ferritin levels with total cholesterol and HDL-C in patients with insulin resistance (r=-0.384,p<0.05; r=-0.520,p<0.05). A statistically significant difference was found between ferritin quartiles and vitamin C and the difference was found between Q3 and Q4, lowest in Q4 (83.96±40.55 mg) (p <0.05). There was a positive correlation between serum ferritin and SFA and magnesium intake in patients with insulin resistance (r=0.248, p<0.05;r=0.247, p<0.05). There was no correlation between iron intake and serum ferritin levels (r=0.138, p>0.05). In conclusion, cardiovascular diseases and insulin resistance and iron metabolism were positively correlated with each other. The iron metabolism plays an important role in the oxidative process at the cellular level and triggers inflammation can be said as the underlying cause of the formation of these diseases. Serum ferritin and dietary iron intake are an important risk factor for cardiovascular diseases and insulin resistance, also dietary iron intake, dietary saturated fat intake and dietary mineral intake should be arranged within the framework of an adequate and balanced diet, considering the individuals daily reference values, and should be supported by lifestyle changes in the medical nutrition therapy for prevention of cardiometabolic diseases.Item Lise öğrencilerinde hedonik açlık ve yeme farkındalığının beslenme durumu ile ilişkisi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Uçar, Ayda; Türker, Perim FatmaBu çalışma; adölesan grupta hedonik açlık seviyesini ve sebeplerini saptayarak yeme farkındalığının hedonik açlığa olan etkisini araştırmak ve beslenme durumu ile ilişkilendirmek amacıyla yürütülmüştür. Bu çalışma sonuçları ile birçok hastalığın temeli olan obezitenin hedonik açlıkla olan ilişkisinin pekiştirilmesi ve enerji kısıtlaması dışında alternatif bir çözüm olan farkındalıklı yemenin öneminin anlaşılması amaçlanmıştır. Adölesanlar cinsiyete göre ayrılmış ve sonuçlar araştırma kapsamında değerlendirilmiştir. Çalışmanın örneklem grubunu Aralık 2019- Mart 2020 tarihleri arasında Ankara’nın Eryaman ilçesinde bulunan Özel Altın Eğitim Koleji’nde eğitim gören ve araştırmaya katılmaya kabul eden 14-18 yaş arası 128 kız 102 erkek öğrenci olmak üzere toplamda 230 lise öğrencisi oluşturmuştur. Araştırmaya katılan öğrencilerin; sosyodemografik özelliklerinin, antropometrik ölçümlerinin, sağlık durumuna ilişkin bilgilerinin, fiziksel aktivite ve beslenme alışkanlıklarına ilişkin bilgilerinin belirlenebilmesi için çoktan seçmeli ve/veya açık uçlu soruların bulunduğu bir anket formu uygulanmıştır. Hedonik açlık bulguları ise anket formunda yer alan Besin Gücü Ölçeği ile belirlenmiştir. Son olarak da araştırmaya katılan öğrencilerin yeme farkındalığı durumunu ölçmek için Yeme Farkındalığı Ölçeği kullanılmıştır. Besin Gücü Ölçeği’nin değerlendirilmesi beş puan üzerinden yapılmaktadır. Değerlendirme sonucunda ölçek ortalama puanlarının 2.5’un üzerine çıkması hedonik açlığın varlığını ve besinden etkilenildiğini ifade etmektedir. Türkçeye 5’li likert skalası olarak uyarlanan Yeme Farkındalığı Ölçeği’nin değerlendirilmesinde ise ters ve düz puanlamalar bulunmakla birlikte ölçek puanı yükseldikçe yeme farkındalığı da yükselmektedir. Kız öğrencilerin ve erkek öğrencilerin BGÖ ortalama toplam puanları sırasıyla 3.16±0.80 ve 2.88±0.67 puan olarak belirlenmiştir. BGÖ toplam puanı, ‘’besin bulunabilirliği’’ ve ‘’besin mevcudiyeti’’ alt grup puanlarının kız öğrencilerde erkek öğrencilere kıyasla daha yüksek olduğu ‘’besinlerin tadına bakılması’’ alt grup puanının ise kız ve erkek öğrencilerinde aynı olduğu saptanmıştır (p<0.05). Kız öğrencilerde lezzetli besinlerden etkilenmenin ve hedonik açlığın erkek öğrencilere göre daha fazla olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Kız öğrencilerin ve erkek öğrencilerin YFÖ-30 ortalama toplam puanları sırasıyla 3.35±0.51 ve 3.30±0.46 puan olarak belirlemiştir (p<0.05). YFÖ-30 toplam puanı ve ‘’duygusal yeme’’ dışındaki tüm alt grup puanlarının kız öğrencilerde erkek öğrencilere kıyasla daha yüksek olduğu ‘’yeme disiplini’’ alt grup puanının ise kız ve erkek öğrencilerinde aynı olduğu saptanmıştır (p<0.05). Kız öğrencilerde yeme farkındalığının erkek öğrencilere göre daha yüksek olduğu saptanmıştır. Ayrıca hem kız hem de erkek öğrencilerde hedonik açlığın artmasıyla bazı besinlere duyulan aşırı istek artmaktadır. Kız öğrencilerin BGÖ toplam puanı ile çikolata ve çikolatalı ürünler, kremalı pasta ve pastane ürünleri, cips, gazlı içecekler, fast-food, patates kızartması, ekmek çeşitleri, makarna, hamur işleri, kuruyemiş çeşitleri ve çekirdeğe duyduğu istek arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğu saptanmıştır (p<0.05). (p<0.01). Erkek öğrencilerin ise BGÖ toplam puanı ile çikolata ve çikolatalı ürünler, kremalı pasta ve pastane ürünleri, cips, fast-food, patates kızartması, makarna ve hamur işlerine duyduğu istek arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğu saptanmıştır (p<0.05). (p<0.01). Bununla birlikte hem kız hem de erkek öğrencilerde yeme farkındalığının artmasıyla bazı besinlere duyulan aşırı istek azalmaktadır. Kız öğrencilerin YFÖ-30 toplam puanı ile çikolata ve çikolatalı ürünler, kremalı pasta ve pastane ürünleri, cips, gazlı içecekler, fast-food, patates kızartması, ekmek çeşitleri, makarna, hamur işleri, kuruyemiş çeşitleri, çekirdek ve dondurmaya duyduğu istek arasında negatif yönlü bir ilişki olduğu saptanmıştır. (p<0.05). (p<0.01). Erkek öğrencilerin ise YFÖ-30 toplam puanı ile çikolata ve çikolatalı ürünler, kremalı pasta ve pastane ürünleri, cips, fast-food, patates kızartması, ekmek çeşitleri, makarna, hamur işleri, çekirdeğe duyduğu istek arasında negatif yönlü bir ilişki olduğu saptanmıştır. (p<0.05). (p<0.01). Bu çalışma artmış yeme farkındalığının, hedonik süreçlerin ve aşırı besin isteğinin kontrolünü sağlamaya yardımcı olabileceğinin bir göstergesi olabilir. Ancak bu konuya ilişkin bu sonuçları destekleyecek daha fazla çalışma yapılmasına ihtiyaç vardır.In this study, the effect of mindful eating on hedonic hunger has been investigated through determining the level of hedonic hunger and its causes, and then mindful eating is associated with the nutritional status in an adolescent group. With this study, it is aimed to provide further evidence regarding the relationship between obesity and hedonic hunger and to reveal the importance of mindful eating as an alternative solution apart from energy restriction. Additionally, adolescent groups are divided into two groups in terms of their gender, and the results are evaluated within the scope of the study. The sample of this research consisted of 230 high school students who studied in Özel Altın Eğitim Koleji in 2019-2020, 128 of whom are women, and 102 of whom are men. The informed consent of students was obtained prior to the study. A survey included questions with multiple choices, and open-ended questions had been employed in order to determine the sociodemographic characteristics, anthropometrics, and information regarding their health conditions and food habits of participants. Findings of hedonic hunger were identified with The Power of Food Scale (PFS). If the mean score of PFS which are evaluated on 5 points is above 2.5 points, it indicates that hedonic hunger exists, and it is affected by the food. The mean scores of PFS were found 3.16±0.80 ve 2.88±0.67 points for women and men students, respectively. While the total point of PFS, scores of food available and food present subscales are found higher in women than men, but men and women did not differ in the scores of food tested subscale (p<0.05). It was revealed that women were more likely to affected by delicious foods and getting higher points in hedonic hunger measurement than men (p<0.05). Lastly, the Mindful Eating Questionnaire (MEQ) was applied to determine the level of mindful eating of students. MEQ adapted into Turkish using 5 points Likert Scale and higher points obtained in this scale points out more mindfulness while there are straight and reverse items in MEQ.The mean scores of MEQ were determined as 3.35±0.51 and 3.30±0.46 for women and men, respectively (p<0.05). It has been found that women got higher scores than men in all subscales except for emotional eating subscale and total score of MEQ. Additionally, women and men have differed in scores of eating discipline subscale (p<0.05). It has been indicated that women are more mindful of eating than men. Also, the desire for some foods was increased with growing hedonic hunger for both men and women. It has been found that there was a positive correlation between the total PFS score and chocolate and chocolate products, cream cake and patisserie products, chips, fizzy drinks, fast foods, fries, bread, pasta, pastries, dried fruits and sunflower seeds for women (p<0.05; p<0.01). For men, it has been found that there was a positive correlation between the total PFS score and chocolate and chocolate products, cream cake and patisserie products, chips, fizzy drinks, fast foods, fries, bread, pasta and pastries (p<0.05; p<0.01). On the other hand, the desire for some foods was decreased with increasing mindful eating for both men and women. It has been found that there was a negative association between the total MEQ score and chocolate and chocolate products, cream cake and patisserie products, chips, fizzy drinks, fast foods, fries, bread, pasta, pastries, dried fruits, sunflower seeds and ice-cream for women (p<0.05; p<0.01). For men, it has been found that there was a negative association between the total MEQ score and chocolate and chocolate products, cream cake and patisserie products, chips, fizzy drinks, fast foods, fries, bread, pasta, pastries and sunflower seed (p<0.05; p<0.01). The results of this study documented that increased mindful eating might play a regulatory role in hedonic processes and excessive food crave. However, there is a need for further shreds of evidence to substantiate this claim.Item Multipl sklerozu olan hastalara ve ailelerine verilen beslenme eğitiminin beslenme durumları ve diyet kalitesine etkisi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Uzdil, Zeynep; Türker, Perim FatmaBu çalışmada, multipl skleroz (MS) hastalarından oluşan bir grup ile MS hastalarının aileleri ve hastalardan oluşan diğer bir gruba verilen beslenme eğitiminin, hastaların beslenme durumları ve diyet kalitesine etkisini değerlendirmek amaçlanmıştır. Çalışma, Ekim 2018-Mart 2019 tarihleri arasında Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Nöroloji Polikliniği’ne başvuran ve ayaktan tedavi edilen McDonald kriterine göre multipl skleroz (MS) tanısı almış 18-59 yaş arası 10 (%19.6) erkek, 41 (%80.4) kadın toplam 51 MS hastası üzerinde yürütülmüştür. Bireylerin genel tanımlayıcı bilgileri için anket formu kullanılmış, antropometrik ölçümler (vücut ağırlığı, boy uzunluğu, bel ve kalça çevresi, üst orta kol çevresi, triseps deri kıvrım kalınlığı gibi), vücut bileşim analizi, besin tüketim kaydı, beslenme bilgi düzeyi (BBD) testi, sağlıklı yeme indeksi (SYİ), depresyon durumu, uyku kalite indeksi, fiziksel aktivite ve biyokimyasal bulguların değerlendirilmeleri yapılmıştır. Hastalar 3 gruba ayrılmış olup eğitim grubu (EG); sadece hastalara eğitim verilen grup, aile eğitim grubu (AEG); hastalara ve ailelerine eğitim verilen grup ve kontrol grubu (KG); eğitim verilmeyen hastalardan oluşan gruptur. Aynı içeriğe sahip beslenme eğitimi, ayda bir gün olmak üzere 3 ay süresince toplamda 3 kez verilmiştir. Bireylerin eğitim öncesi, tüm eğitimlerin sonrası ve eğitimin tamamlanmasından 3 ay sonra (izlem); antropometrik ölçümler, vücut bileşim analizi, besin tüketim kaydı, BBD testi, SYİ, depresyon durumu, uyku kalite indeksi, fiziksel aktivite ve biyokimyasal bulgularını içeren değerlendirmeleri yapılmıştır. EG ve AEG’deki bireylerin eğitim sonrası ve izlemde ortalama BBD puanlarının eğitim öncesine göre anlamlı olarak arttığı belirlenmiştir (p<0.05). Verilen beslenme eğitimi ile, EG’deki kadın bireylerde eğitim öncesine kıyasla izlemde K vitamini, eğitim sonrası B2 vitamini tüketim miktarı artış göstermiştir (p<0.05). İzlemde, C vitamini tüketim miktarı beslenme eğitimi alan her iki grupta (EG ve AEG) eğitim almayan KG’ye göre yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0.05). TÜBER’e göre eğitim alan her iki grupta da (EG ve AEG) C vitamini tüketimleri, KG’a göre yüksek olsa da TÜBER önerilerini karşılama yönünden yetersizdir. AEG’deki kadın bireylerin eğitim sonrasında kalsiyum tüketim miktarlarının arttığı (p<0.05), diğer minerallerin tüketim miktarlarının hiçbir grupta değişmediği saptanmıştır. Beslenme eğitimi ile potasyum, kalsiyum, magnezyum ve çinko tüketim miktarlarının TÜBER önerilerini karşılama oranları artarken, gereksinimler tam olarak karşılanamamıştır. EG’deki kadın bireylerin eğitim sonrası, erkek bireylerin izlemde çözünmez posa tüketim miktarlarında, AEG’deki kadın bireylerin eğitim sonrası toplam posa tüketim miktarlarında anlamlı artış saptanmıştır (p<0.05). Beslenme eğitimi alan ve kontrol grubundaki bireylerin SYİ puan ortalamalarında anlamlı fark belirlenmemiştir (p>0.05). AEG’deki bireylerin eğitim öncesi, sonrası ve izlemde (sırası ile %53.3, %66.7 ve %80.0) SYİ puanının orta olduğu ve eğitim öncesine göre izlem sürecinde anlamlı bir artış olduğu saptanmıştır (p<0.05). EG’deki bireylerin eğitim sonrasında ve izlemde Beck Depresyon Envanteri (BDE) puanı eğitim öncesine göre azalma göstermiştir (p<0.05). Beslenme eğitimi sonrası, bireylerin uyku kalitesi ve fiziksel aktivite skorunda anlamlı değişiklik saptanmamıştır (p>0.05). EG’deki bireylerin eğitim öncesi, eğitim sonrası ve izlemde BDE puanı ile BBD arasında negatif yönlü korelasyon belirlenmiştir (p<0.05). Eğitim öncesinde EDSS skoru ile BBD arasında negatif yönlü korelasyon belirlenmiştir (p<0.05). AEG’deki bireylerin eğitim sonrasında KFADA skoru ile BBD puanı arasında pozitif yönlü ilişki belirlenmiştir (p<0.05). Sonuç olarak, MS hastalarına verilen beslenme eğitiminin, hastaların beslenme bilgi düzeyleri ve beslenme durumlarını olumlu etkilediği ve hastalara verilecek beslenme eğitimine hastaya bakım veren aile bireylerinin katılımının diyet kalitesini iyileştirme yönünden olumlu etkileri olduğu belirlenmiştir. The aim of this study was to evaluate the effect of nutrition education given to a group of patients with multiple sclerosis (MS) and families of MS patients with another group of patients on their nutritional status and diet quality. The study was conducted on 10 (19.6%) males and 41 (80.4%) females in total 51 outpatient multiple sclerosis (MS) patients between the ages of 18-59 who were diagnosed as MS according to the McDonald criterion and applied to Samsun Ondokuz Mayıs University Health Application and Research Center Neurology Polyclinic between October 2018 and March 2019. The questionnaire form was used for general descriptive information, anthropometric measurements (such as body weight, height, waist and hip circumference, upper middle arm circumference, triceps skin fold thickness), body composition analysis, food consumption record, nutritional information level (NIL) test, healthy eating index (HEI), depression status, sleep quality index, physical activity and biochemical measurements were evaluated. The patients were divided into three groups: education group (EG); only patients are educated, family education group (FEG); patients and their families were educated and control group (CG); uneducated patients. Nutritional education with the same content was given 3 times once a month in total for 3 months. Anthropometric measurements, body composition analysis, food consumption record, NIL test, HEI, depression status, sleep quality index, physical activity and biochemical findings of individuals were evaluated before, after (all education) and 3 months after the completion of the education (follow-up). It was determined that the mean NIL scores of the individuals in EG and FEG increased after the education and in the follow-up compared to the pre-education (p<0.05). In EG female subjects in the follow-up vitamin K, after education vitamin B2 consumption showed an increase compared to preeducation with the nutritional education (p<0.05). In the follow-up, the amount of vitamin C consumption was found to be higher in who received both nutritional education groups (EG and FEG) compared to the uneducated KG (p<0.05). In both education groups (EG and FEG), consumption of vitamin C is higher than the KG, but meeting of Nutrition Guide For Turkey (NGFT), recommendation is inadequate for them. It was found that the amount of calcium consumption of women in AEG increased after education (p <0.05), and the amount of consumption of other minerals did not change in any group. While potassium, calcium, magnesium and zinc consumption rates increased to meet NGFT recommendations with nutritional education, recommendations have not been fully met. It was found that insoluble fiber consumption amounts of female individuals in EG after education, and total fiber consumption amounts of female individuals in FEG increased after education (p<0.05). There was no statistically significant difference in the mean HEI scores of the patients with nutritional education and control group (p> 0.05). It was found out that the individuals in FEG had a moderate HEI score before and after education and also follow (53.3%, 66.7% and 80.0% respectively) and there was a statistically significant increase in the follow-up compared to the pre-education (p<0.05). The Beck Depression Inventory (BDI) score of the individuals in EG decreased after the training and in the follow-up compared to the pre-training levels (p <0.05). After nutritional education, no significant change was found in the sleep quality and physical activity score of individuals (p> 0.05). A negative correlation was determined between BDI score and NIL in preeducation, post-education and follow-up of individuals in EG (p <0.05). A negative correlation was determined between EDSS score and NIL before training (p <0.05). A positive correlation was determined between the activity score and the NIL score of individuals in FEG after training (p <0.05). As a result, it was found that the nutritional education given to MS patients positively affected the nutritional knowledge level and nutritional status of the patients, and participation of family members caring for the patient to the nutritional education had positive effects in terms of improving the quality of diet.Item Non-alkolik yağlı karaciğer hastalarında akdeniz ve dash diyetine uyumun beslenme durumlarıyla ilişkisinin değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Coşkun, Aybüke; Türker, Perim FatmaBu çalışma non-alkolik yağlı karaciğer hastalığı (NAYKH) tanısı almış bireylerin Akdeniz ve Hipertansiyonu Durdurmak için Diyet Yaklaşımları (DASH) diyetine uyum ve beslenme durumu ile hastalık arasındaki ilişkiyi araştırmak ve besin tüketimi, biyokimyasal bulgular ve antropometrik ölçümlerle ilişkisini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Çalışma, Şubat 2021- Aralık 2022 tarihleri arasında, Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi Gastroenteroloji Polikliniği’ne başvuran ve NAYKH tanısı almış 26-65 yaş arasındaki 75 bireyle yürütülmüştür. Bireylerden beslenme durumlarının değerlendirilmesi ve DASH diyetine uyum durumlarının belirlenmesi için 24 saatlik besin tüketim kaydı alınmıştır. Bireylere Akdeniz diyetine uyum durumlarını belirlemek için ise 14 sorudan oluşan Akdeniz Diyetine Bağlılık Ölçeği (MEDAS) uygulanmıştır. Bireyler Akdeniz ve DASH diyetlerine uyumlu ve uyumsuz olarak gruplara ayrılmıştır. Çalışmaya katılan bireylerin, %30.7’sinin Akdeniz diyetine kabul edilebilir uyumları olduğu, %69.3’ünün ise Akdeniz diyetine uyumlarının olmadığı belirlenmiştir. Akdeniz diyetine uyumu olmayan bireylerde günlük diyetle alınan enerjinin ve yağ miktarının, Akdeniz diyetine kabul edilebilir uyumu olan bireylere kıyasla daha fazla olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Akdeniz diyetine uyumu olmayan bireylerde grade 3 yağlanma seviyesi daha yüksek bulunmuştur ancak istatiksel olarak anlamlı değildir (p>0.05). Akdeniz diyetine uyumu olmayan bireylerin kabul edilebilir uyumu olan bireylere kıyasla, açlık insülin, LDL-kolesterol, AST, ALT ve GGT değerleri daha yüksek bulunmuştur ancak istatiksel olarak anlamlı değildir (p>0.05). Çalışmaya katılan bireylerde Akdeniz diyetine uyum azaldıkça AST düzeylerinin arttığı gözlenmiştir (r= -0.295) (p<0.05). Çalışmaya katılan bireylerin %2.7’sinin DASH diyetine uyumu olduğu, %97.3’ünün ise DASH diyetine uyumu olmadığı görülmüştür. DASH diyetine uyumu olan bireylerin uyumu olmayanlara kıyasla, diyetle aldığı çözünür posa miktarının daha fazla olduğu belirlenmiştir (p<0.05). DASH diyetine uyumu olmayan bireylerde grade 3 yağlanma seviyesi daha yüksek bulunmuştur ancak istatiksel olarak anlamlı değildir (p>0.05). DASH diyetine uyumu olmayan bireylerin, DASH diyetine uyumu olan bireylere kıyasla, açlık kan şekeri, HOMA-IR, VLDL-kolesterol, trigliserit, AST, ALT, ALP ve GGT değerleri daha yüksek bulunmuştur ancak istatiksel olarak anlamlı değildir (p>0.05). Çalışmaya katılan bireylerin Akdeniz diyetine uyum skorları arttıkça DASH diyetine uyum skorlarının da arttığı görülmüştür (r=0.228, p<0.05). Sonuç olarak Akdeniz ve DASH diyetine uyumu düşük olan bireylerin non-alkolik karaciğer yağlanması ile ilişkili parametrelerde daha yüksek risklerle bağlantılı olduğu görülmektedir. Bu nedenle bu diyet modellerine uyumun NAYKH ve hastalıkla ilişkili parametrelerde fayda sağladığı unutulmamalı ve hastalığın tedavisinde önemli bir tedavi yaklaşımı olarak değerlendirilmelidir. This study was conducted to investigate the relationship between the disease and adherence to the Mediterranean and Dietary Approaches to Stop Hypertension (DASH) diet of individuals diagnosed with non-alcoholic fatty liver disease (NAFLD), and to evaluate the relationship with food consumption, biochemical findings and anthropometric measurements. The study was conducted with 75 individuals between the ages of 26-65 who applied to Başkent University Ankara Hospital Gastroenterology Outpatient Clinic between February 2021 and December 2022 and were diagnosed with NAFLD. A 24-hour food consumption record was taken to evaluate the nutritional status of the individuals and to determine their compliance with the DASH diet. The Mediterranean Diet Adherence Scale (MEDAS) consisting of 14 questions was applied to the individuals to determine their compliance with the Mediterranean diet. Individuals were divided into groups as compatible and incompatible with the Mediterranean and DASH diets. It was determined that 30.7% of the individuals participating in the study had acceptable compliance with the Mediterranean diet, and 69.3% did not comply with the Mediterranean diet. It was determined that the daily energy intake and the amount of fat in individuals who did not comply with the Mediterranean diet were higher than those with acceptable compliance with the Mediterranean diet (p<0.05). Grade 3 adiposity was found to be higher in individuals who did not comply with the Mediterranean diet, but it was not statistically significant (p>0.05). Fasting insulin, LDL-cholesterol, AST, ALT and GGT values were found to be higher in individuals who did not comply with the Mediterranean diet, but were not statistically significant (p>0.05). It was observed that as adherence to the Mediterranean diet decreased in the individuals participating in the study, AST levels increased (r= -0.295) (p<0.05). It was observed that 2.7% of the individuals participating in the study were in compliance with the DASH diet, while 97.3% did not comply with the DASH diet. It was determined that the amount of soluble fiber in the diet was higher in the individuals who comply with the DASH diet compared to those who do not comply with the DASH diet (p<0.05). Grade 3 adiposity was found to be higher in individuals who did not comply with the DASH diet, but it was not statistically significant (p>0.05). Fasting blood glucose, HOMA-IR, VLDL-cholesterol, triglyceride, AST, ALT, ALP and GGT values were found to be higher in individuals who did not comply with the DASH diet, but were not statistically significant (p>0.05). It was observed that as the Mediterranean diet compliance scores of the individuals participating in the study increased, the DASH diet compliance scores also increased (r=0.228, p<0.05). In conclusion, individuals with low adherence to the Mediterranean and DASH diets seem to be associated with higher risks in parameters related to non-alcoholic fatty liver disease. Therefore, it should be kept in mind that compliance with these dietary models provides benefits in NAFLD and disease-related parameters and should be considered as an important treatment approach in the treatment of the disease.Item Özel bir tıp merkezi polikliniğine başvuran yetişkin bireylerin serum ferritin düzeyi insülin direnciyle beslenme durumlarının değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2017) Yılmaz, Banu; Türker, Perim FatmaBu çalışmada, beslenmeyle ilişkili insülin direnci risk faktörlerinin ortaya konulması, serum ferritin düzeyleri ile insülin direnci, beslenme durumları arasındaki ilişkinin saptanması amaçlanmıştır. Çalışma, Kasım 2015-Şubat 2016 tarihleri arasında Ankara ili Özel Yeni Ortadoğu Cerrahi Tıp Merkezi Dahiliye Polikliniği’ne başvuran 92 (%84.4) kadın, 17 (%15.6) erkek olmak üzere toplam 109 yetişkin birey ile yürütülmüştür. Bireylerin demografik özellikleri, fiziksel aktivite durumları ve beslenme alışkanlıkları anket formu ile sorgulanmıştır. Biyokimyasal parametreleri, antropometrik ölçümleri ve üç günlük besin tüketim kayıtları alınmıştır. Çalışmaya katılan bireyler serum ferritin değerlerine göre dört quartile ayrılmıştır; serum ferritin ≤18.1 ng/mL ise quartile1 (Q1), serum ferritin 18.2-31.1 ng/mL ise quartile2 (Q2), serum ferritin 31.2-73.35 ng/mL ise quartile3 (Q3), serum ferritin ≥73.36 ng/mL ise quartile4 (Q4) olarak incelenmiştir. Ayrıca Homeostasis model assessment- İnsülin direnci (HOMA-IR) değeri 2.7’nin altında olan bireyler insülin direnci olmayan grubu, HOMA-IR değeri 2.7’nin üzerinde olan bireyler ise insülin direnci olan grubu oluşturmuştur. Erkek bireylerin yaş ortalaması 32.4±10.44 yıl iken kadınların 37.0±10.65 yıl olarak belirlenmiştir. Beden Kütle İndeksi (BKİ) gruplamasına göre; şişman kadın bireylerin (BKİ≥30.0 kg/m2) %69.2’sinin Q1’de, %59.3’ünün Q2’de, %33.3’ünün Q3’de, %86.7’sinin Q4’de olduğu saptanmıştır ve bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Q1 ve Q4’deki bireylerin bel çevresi ölçümlerinin (sırasıyla 100.1±9.58 cm, 103.8±8.47 cm), Q2 ve Q3’te bulunan bireylerin ölçümlerine (sırasıyla 95.6±10.8 cm, 94.2±13.4 cm) göre daha yüksek olduğu bulunmuştur (p<0.05). Quartillere göre HOMA-IR değerlerine bakıldığında; HOMA-IR değerleri Q4’de (4.1±2.66) diğer quartillere göre daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Serum açlık insülin ve serum demir değerlerinin Q4’te diğer quartil gruplarına göre anlamlı olarak daha yüksek; serum HDL kolesterol ise daha düşük bulunmuştur (p<0.05). Serum ferritin düzeyi insülin direnci olan (71.1±70.28 ng/mL) bireylerde insülin direnci olmayan (42.9±37.55 ng/mL) bireylere göre anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. Günlük diyetle alınan demir miktarının insülin direnci olan (15.9±4.47 mg) grupta insülin direnci olmayan (13.8±3.07 mg) gruba göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Ferritin quartillerine göre günlük diyetle demir tüketim miktarlarının; Q1’de15.0±3.60 mg, Q2’de 14.6±3.25 mg, Q3’de 16.1±3.25 mg ve Q4’de 14.8±2.61mg olduğu ve quartiller arasında istatistiksel olarak bir fark bulunmadığı saptanmıştır (p>0.05). Günlük enerjinin karbonhidrattan gelen yüzdesi Q1 ve Q4’de, Q2 ve Q3’e göre daha yüksek saptanmıştır (p<0.05). Serum ferritin düzeyi ile insülin direnci ve serum demir arasında pozitif korelasyon vardır. Sonuç olarak; serum demir, diyetle alınan demir miktarı ve serum ferritinin yüksek olmasının insülin direnci için risk faktörü olabileceği belirlenmiş olup bu risk faktörlerinden korunmak için kişiye özgü beslenme düzeni oluşturulmalı ve yaşam tarzı değişikleri önerilmelidir. This study aims to find out risk factors of insulin resistance that related to nutrition, determine corelation between, serum ferritin, insulin resistance and nutritional status. The study has been carried out on 109 adult individuals in total, composed of 92 (%84.4) females and 17 (%15.6) males, that applied to city of Ankara Private New Middle East Surgical Medical Center, internal medicine policlinic between the dates of November 2015-February 2016. Individuals’ demographic properties, phisical activity states and some eating habits are questionned with surveys. Some biochemical parameters, antrophometric measurements and three days nutrition consumptions were recorded. Individuals that applied to this study seperated four quartiels according to their serum ferritin level; if serum ferritin level ≤18.1 ng/mL, quartile1 (Q1), if serum ferritin level between 18.2-31.1 ng/mL, quartile2 (Q2), if serum ferritin is between 31.2-73.35 ng/mL, quartile3 (Q3) and if serum ferritin ≥73.36 ng/mL quartile4 (Q4). Furthermore, individuals that Homeosthasis model assesment-Insulin resistance (HOMA-IR) level were belove 2.7 were formed group that has no insulin resistence and individuals that HOMA-IR level were above 2.7 were formed group that have insulin resistence. The average age of male individuals was 32.4±10.44 years and 37.0±10.65years for female individuals. According to body mass index grouping, following were defined that fat female individuals (BMI ≥30.0 kg/m2) %69.2 percentage were in Q1, %59.3 were in Q2, %33.4 were in Q3 and %86.7 were in Q4 and this difference were meaningful statistically. Individuals’ that are in Q1 and Q4 waist circumference measurement (100.1±9.58 cm, 103.8±8.47 cm) are bigger than individuals that are in Q2 and Q3 (95.6±10.8 cm, 94.2±13.4 cm). Accoding to quartiles, when looked HOMA-IR levels, HOMA-IR levels of Q4 individuals (4.1±2.66) were higher than other quartiles (p<0.05). Serum fasting insulin and serum iron levels of Q4 were meaningfully higher than other qroups; serum HDL cholesterole is smaller than other quartiles (p<0.05). Serum ferritin level, individuals that have insulin resistance (71.1±70.28 ng/mL) were found meaningfully higher than individuals that does not have insulin resistence (42.9±37.55 ng/mL). İron level that intake daily diet, individuals that have insulin resistance (15.9±4.47 mg) were meaningfully higher than individuals that does not have insulin resistance (13.8±3.07 mg) (p<0.05). According to ferritin quartiles, iron level of daily diets were found that at Q1 15.0±3.60 mg, at Q2 14.6±3.25 mg, at Q3 16.1±3.25 mg and at Q4 14.8±2.61mg and found that there is not statistical difference between quartiles (p>0.05). Daily energy of carbonhydrates at Q1 and Q4 were found higher than Q2 and Q3 (p<0.05). Serum ferritin level insulin resistance and serum iron are correlated positively. As a result; following result is found that serum iron, iron level intaken with diet and serum ferritin levels are risk factor of insulin resistance, avoiding of these risk factors, individual based nutrition order created and lifestile changes should be recommended.Item Primer hipotiroidi olan yetişkin bireylerde yaşam kalitesi, duygu ve beslenme durumları arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Talay, Gökçe; Türker, Perim FatmaBu çalışma, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Polikliniğine Kasım 2019-Şubat 2020 tarihleri arasında başvuran doktor tarafından aşikar hipotiroidi ve subklinik hipotiroidi tanısı almış gönüllü olarak çalışmaya katılmayı kabul eden yetişkin 84 kadın, 22 erkek olmak üzere toplam 106 birey üzerinde yürütülmüştür. Araştırmaya katılan bireylere yüz yüze görüşme yöntemi ile anket uygulanmış, besin tüketim kayıtları ve antropometrik ölçümleri alınmış ve bazı biyokimyasal parametreleri analiz edilmiştir. Hastaların yaşam kalite düzeyleri için Tiroid Hastalarında Yaşam Kalitesi Ölçeği (ThyPRO), duygu durumlarını değerlendirmek için ise Profile of Mood States (POMS) ölçeği uygulanmıştır. Aşikar ve subklinik hipotiroidisi olmak üzere katılımcılar iki gruba ayrılmıştır. Çalışmaya 44 aşikar, 62 subklinik hipotiroidisi olan hasta dahil edilmiştir. Aşikar hipotiroidili hastaların yaş ortalaması 45.30±9.98 yıl, subklinik hipotiroidili hastaların yaş ortalaması 44.48±10.80 yıldır. İki grup arasında yaş gruplarına göre anlamlı farklılık bulunmamıştır (p>0.05). Beden Kütle İndeksi (BKİ) sınıflandırmasına göre değerlendirildiğinde aşikar hipotiroidi grubundaki erkek bireylerin %57.1’inin, kadın bireylerin ise %27’sinin hafif şişman (BKİ 25-29.9 kg/m2); erkek bireylerin hiçbirinin ve kadın bireylerin %21.6'sının şişman (BKİ ≥ 30.0 kg/m2); erkek bireylerde %42.9'unun kadın bireylerde ise %45.9'unun normal (BKİ 18.5-24.9) ve erkek bireylerde hiçbirinin ve kadın bireylerde %5.4'ünün zayıf BKİ grubunda yer aldıkları saptanmıştır. Subklinik hipotiroidi grubunda ise erkek bireylerin %53.3'ünün ve kadın bireylerin %40.4'ünün hafif şişman (BKİ 25-29.9 kg/m2); erkek bireylerin %13.3’ünün ve kadın bireylerin %12.8’inin şişman (BKİ≥30.0 kg/m2); erkek bireylerin %33.3'ünün ve kadın bireylerin %42.6'sının normal (BKİ 18.5-24.9 kg/m2) ve erkek bireylerde hiçbirinin kadın bireylerde ise %4.3'ünün zayıf BKİ grubunda yer aldıkları saptanmıştır. Aşikar hipotiroidi grubundaki bireylerin günlük enerji alım ortalama değerleri 1634.7±014.06 kkal, subklinik hipotiroidi grubundaki bireylerin günlük enerji alım ortalama değerleri ise 1516.3±332.45 kkal olarak bulunmuştur. Bireylerin günlük enerjinin proteinden gelen yüzde ortalaması; aşikar hipotiroidi grubundaki bireylerde %19.4±5.90, subklinik hipotiroidi grubundakilerde ise %19.9±6.05 olarak saptanmıştır. Günlük enerjinin yağdan gelen oranına bakıldığında ise aşikar hipotiroidi grubundaki bireylerde %45.1±6.62, subklinik hipotiroidi grubundaki bireylerde %42.9±6.12 'dir. Proteinden ve yağdan gelen enerji önerilen düzeyin çok üzerindedir. Çalışmaya katılan bireylerin günlük diyetle B12 vitamini alımı cinsiyete göre karşılaştırıldığında erkeklerde kadınlardan anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Fosfor, çinko, demir ve sodyum minerallerinin ise diyetle alım miktarları iki grup arasında karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Ayrıca grupların cinsiyet ile birlikte karşılaştırılmalarına göre diyetle fosfor alım miktarları istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Biyokimyasal parametreler iki grup arasında karşılaştırıldığında aşikar hipotiroidi grubunda subklinik hipotiroidi grubuna göre D vitamini, hemoglobin ve sodyum düzeyleri anlamlı derecede daha düşük bulunmuştur. ThyPRO Yaşam Kalitesi Ölçeğinin 13 değişkeni için aşikar ve subklinik hipotiroidili hastalar arasında karşılaştırma yapıldığında hipertiroid ve hipotiroid semptom alt ölçek puan ortalaması aşikar hipotiroidi grubunda anlamlı derecede daha yüksek bulunmuştur. Bireyler arasında cinsiyete göre karşılaştırma yapıldığında kadınlarda erkeklere göre hipertiroid semptom ve anksiyete alt ölçek puan ortalaması anlamlı derecede yüksek saptanmıştır. Hormon replasman tedavisi alan bireylerde almayanlara göre hipertiroid ve hipotiroid semptom alt ölçek puan ortalaması anlamlı derecede yüksektir. Fiziksel aktivite yapan bireylerde yapmayanlara göre ise göz semptom alt ölçek puan ortalaması anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Profile of Mood States, Duygudurumu Profili (DP) ölçeğinin 6 değişkeni aşikar ve subklinik hipotiroidi hasta grupları arasında karşılaştırıldığında alt ölçek puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Aynı şekilde cinsiyete, yaş gruplarına, eğitim durumuna, hipotiroidi tanı süresine, hormon replasman tedavisi alma ve fiziksel aktivite yapma gibi durumlara göre karşılaştırma yapıldığında anlamlı bir fark saptanmamıştır. Sonuç olarak hipotiroidi tanısı almış bireylerin çeşitli faktörlere bağlı olarak yaşam kalite düzeylerinin düşük olduğu belirlenmiştir ve bu bireylerde yaşam kalitesini arttırmak için fiziksel ve ruhsal sağlığı iyileştirici çalışmalar yapılması gerektiği belirlenmiştir. This study was conducted with a total of 106 individuals, 84 females and 22 males, who voluntarily accepted to participate in the study, who were diagnosed with overt hypothyroidism and subclinical hypothyroidism by the doctor who applied to the Endocrinology and Metabolism outpatient clinic of Çukurova University Faculty of Medicine Balcalı Hospital between November 2019 and February 2020. A questionnaire was applied to the individuals participating in the study using face to face interview method, food consumption records and anthropometric measurements were taken and some biochemical parameters were analyzed. Thyroid Patients Quality of Life Scale (ThyPRO) was used for the quality of life of the patients, and the Profile of Mood States (POMS) scale was used to evaluate their mood. Participants were divided into two groups as overt and subclinical hypothyroidism. 44 patients with overt hypothyroidism and 62 subclinical hypothyroidism were included in the study. The mean age of patients with overt hypothyroidism was 45.30 ± 9.98 years, and the mean age of patients with subclinical hypothyroidism was 44.48 ± 10.80 years. No significant difference was found between the two groups by age groups (p> 0.05). When evaluated according to body mass index (BMI) classification; 57.1% of males in the overt hypothyroid group and 27% of females were slightly obese (BMI 25-29.9 kg / m2), none of males and 21.6% of females were obese (BMI 30.0 kg /m2), male individuals It was determined that 42.9% of the female individuals and 45.9% of them were in the normal BMI group (BMI 18.5-24.9 kg /m2), none of the males and 5.4% of the females were in the weak BMI group. In the subclinical hypothyroid group, 53.3% of males and 40.4% of females were slightly obese (BMI 25-29.9 kg /m2), 13.3% of males and 12.8% of females were obese (BMI 30.0 kg / m2), 33.3% of males and 42.6% of females were normal (BMI 18.5-24.9 kg / m2) and none of males and 4.3% of females were in the weak BMI group. The average daily energy intake values of individuals in the overt hypothyroid group were 1634.7 ± 014.06 kcal, and the average daily energy intake values of individuals in the subclinical hypothyroid group were 1516.3 ± 332.45 kcal. Average percentage of the daily energy of individuals coming from protein; It was found to be 19.4 ± 5.90% in the overt hypothyroid group and 19.9 ± 6.05% in the subclinical hypothyroid group. Looking at the ratio of daily energy from fat; 45.1 ± 6.62% in the overt hypothyroid group and 42.9 ± 6.12% in the subclinical hypothyroid group. Energy from protein and fat is well above the recommended level. When the daily diet and vitamin B12 intake of the individuals participating in the study were compared by gender, it was found to be significantly higher in men than in women. The dietary intakes of phosphorus, zinc, iron and sodium minerals were found to be statistically significant when compared between the two groups. In addition, according to the comparison of the groups with gender, the amount of phosphorus intake by diet was found to be statistically significant. When biochemical parameters were compared between the two groups, vitamin D, hemoglobin and sodium levels were found to be significantly lower in the overt hypothyroid group than in the subclinical hypothyroid group. When comparing the 13 variables of the ThyPRO Quality of Life Scale between overt and subclinical hypothyroid patients, the mean hyperthyroid and hypothyroid symptom subscale score was found to be significantly higher in the overt hypothyroid group. When comparing individuals according to gender, the mean hyperthyroid symptom and anxiety subscale score was found to be significantly higher in women compared to men. The hyperthyroid and hypothyroid symptom subscale mean score is significantly higher in individuals who received hormone replacement therapy compared to those who did not. Eye symptom subscale mean score was significantly higher in individuals who do physical activity than those who do not. When 6 variables of the Profile of Mood States Mood Profile scale were compared between overt and subclinical hypothyroidism patient groups, no significant difference was found between the subscale mean scores. Likewise, when a comparison was made according to gender, age groups, educational status, duration of hypothyroidism diagnosis, taking hormone replacement therapy and performing physical activity, no significant difference was found. As a result, it was determined that individuals diagnosed with hypothyroidism had low quality of life due to various factors, and it was determined that physical and mental health improvement studies should be carried out in order to increase the quality of life in these individuals.Item Profesyonel kadın voleybolcularda medya imajı ile beden memnuniyetleri ve beslenme durumlarının değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Şanal, Sanem; Türker, Perim FatmaBu çalışma, Ocak 2019- Mart 2019 tarihleri arasında kadın voleybolcularda medya imajı ile beden memnuniyetleri ve beslenme durumu üzerindeki etkisinin belirlenmesi amacıyla Türkiye Voleybol Federasyonuna bağlı takımlarda profesyonel olarak voleybol oynayan çalışmaya katılmayı gönüllü olarak kabul eden 18-30 yaş arası 100 kadın birey üzerinde yürütülmüştür. Kadın voleybolcuların genel özellikleri, beslenme alışkanlıkları, besin destek ürün kullanımı, fiziksel aktivite düzeylerine ilişkin bilgiler araştırmacı tarafından hazırlanan ve yüze yüze görüşme yöntemiyle uygulanan bir anket formu ile kaydedilmiştir. Sporcuların antropometrik ölçümleri alınmış ve Biyoelektrik Empedans Analizi (BİA) Tanita BC-418 ile vücut kompozisyonları belirlenmiş, beden kütle indeksleri (BKİ) hesaplanmıştır. Kadın voleybolculardan beslenme durumunun değerlendirilmesi için 24 saatlik geriye dönük besin tüketim ve 24 saatlik fiziksel aktivite kayıtları alınmıştır. Kadın voleybolcularda medya imajının değerlendirilmesinde “Görünüme Yönelik Sosyokültürel Tutumlar Ölçeği (SATAQ-3)” kullanılmıştır. Voleybolcuların kendi görünüşlerinden memnun olma düzeylerini belirlemek amacıyla “Fox Kendini Fiziksel Algılama Envanteri Vücut Çekiciliği Alt Ölçeği (PSPP)” ile “Beden Bölgelerinden ve Özelliklerinden Hoşnut Olma” ölçekleri ile değerlendirilmiştir. İstatistiksel analizler SPSS 20.0 programında yapılmıştır. Çalışmaya katılan kadın voleybolcuların yaş ortalaması 24.3±3.55 yıldır. Kadın voleybolcuların beden kütle indeksi (BKİ) ortalama 20.7±1.48 kg/m2’dir. Kadın voleybolcularda SATAQ-3’ün alt boyutu medyadan kaynaklı baskı hissedilmesi ile Fox kendini fiziksel olarak algıma ölçeği vücut çekiciliği arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönlü bir ilişki olduğu saptanmıştır. Kadın voleybolcularda medya kaynaklı baskı arttıkça vücudu çekici hissetmenin azaldığı gözlenmiştir (p<0.05). Sporcuların medyada yer alan ünlülere benzemeye çalışılması ile Fox kendini fiziksel olarak algıma ölçeği alt boyutu spor yeteneği ve vücut çekiciliği arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönlü bir ilişki saptanmıştır (p<0.05). Çalışmaya katılan kadın voleybolcuların medyada yer alan ünlüler ile kendi bedenlerini karşılaştırmaları arttıkça vücutlarını çekici hissetmelerinin azaldığı bulunmuştur (p<0.05). Kadın sporcuların görünüme yönelik sosyokültürel tutumlar ölçeği ile beden bölgelerinden ve özelliklerinden hoşnut olma ölçeği alt boyutları arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır (p>0.05). Kadın voleybolcuların antrenman günü diyetle aldığı enerji (kkal), karbonhidrat (g), protein (g), protein (%), yağ (%), posa (g) ve çoklu doymamış yağ asitlerinden (ÇDYA) gelen enerji yüzdesi (%), antrenmansız güne göre anlamlı derecede yüksek olduğu görülmüştür (p<0.05). Sporcuların antrenman günü enerji gereksinimi ile alınan enerji arasındaki fark ortalama 295.5±399.73 kkal olduğu bulunmuştur. Kadın voleybolcuların enerji gereksinimini karşılayacak düzeyde enerji almadığı saptanmıştır. Sonuç olarak medya imajı kadın sporcular üzerinde beden memnuniyetsizliğinin artması, beden algısının bozulması ve negatif beden imajının oluşmasında önemli bir risk faktörü olabilir. This study was conducted between January 2019 and March 2019 on 100 women aged between 18-30 who voluntarily agreed to participate in the study and who were playing volleyball professionally in teams affiliated to the Turkish Volleyball Federation, in order to determine the media image and its impact on body satisfaction and nutrition status of female volleyball players. General characteristics of female volleyball players and their nutritional habits, use of food supplement products and physical activity levels were recorded with a questionnaire prepared by the researcher and applied by face-to-face interview method. Anthropometric measurements of the players were conducted and their body compositions were determined with Bioelectric Impedance Analysis (BIA) Tanita BC-418 and their body mass indexes (BMI) were calculated. 24-hour retrospective nutrient consumption and 24 hours of physical activity records were taken from female volleyball players to assess their nutritional status. The “Sociocultural Attitudes Towards Appearance Scale (SATAQ-3)” was used in order to evaluate the media image of women volleyball players. The scales namely “Fox Body Attractiveness Subscale of Physical Self-Perception Profile (PSPP)” and “Body Parts and Properties Satisfaction Scale” were used for determining the volleyball players' level of satisfaction with their own appearance. Statistical analyses were performed in SPSS 20.0 program. The average age of female volleyball players in the study was 24.3±3.55 years. The body mass index (BMI) of female volleyball players was 20.7±1.48 kg/m2 on average. A statistically significant negative relationship was found between “feeling pressure from the media”, which is the sub-dimension of the SATAQ-3, and “body attractiveness”, which is the sub-dimension of the “Fox Body Attractiveness Subscale of Physical Self-Perception Profile”, in female volleyball players. It was observed that the players' feeling their body attractive decreased as media pressure increased in female volleyball players (p<0.05). A statistically significant negative relationship was found between players trying to look like the celebrities in the media and “sports talent and body attractiveness” which is the sub-dimension of the “Fox Body Attractiveness Subscale of Physical Self-Perception Profile” (p<0.05). It was found that the female volleyball players who participated in the study feel their bodies less attractive as much as they compare themselves with the celebrities in the media (p<0.05). No significant relationship was found between the sub-dimensions of the “Sociocultural Attitudes Towards Appearance Scale” and the “Body Parts and Properties Satisfaction Scale” in female players (p>0.05). It was observed that the percentage of energy (%) coming from the calories (kcal), carbohydrate (g), protein (g), protein (%), fat (%), fiber (g) and polyunsaturated fatty acid (PUFA) intake of the female volleyball players on the training day was significantly higher when compared to the days without training (p<0.05). It was found that the difference between the energy requirement of players on the training day and the energy intake was 295.5±399.73 kcal on average. It has been determined that female volleyball players do not receive enough energy to meet their energy needs. As a result, media image can be an important risk factor for increased body dissatisfaction, impaired body perception and formation of a negative body image in female players.Item Profesyonel kick boks sporcularında beden algısı ile yeme davranışları ve beslenme durumları arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) İçbudak, Dilara; Türker, Perim FatmaBu çalışma, Mart 2020-Mart 2021 tarihleri arasında Türkiye Kick Boks Federasyonuna bağlı, lisanslı olarak kick boks yapan 18-35 yaş arası 26 kadın ve 28 erkek olmak üzere toplam 54 birey üzerinde yürütülmüştür. Katılımcıların demografik özellikleri, diyet öyküsü, temel beslenme alışkanlıkları, besin destek ürün kullanımı ve antropometrik ölçümlere ilişkin bilgileri sorgulayan bir anket formu uygulanmıştır. Sporcuların antropometrik ölçümleri alınmış, beden kütle indeksleri (BKİ) ve bel/kalça oranları (BKO) hesaplanmıştır. Kick boksçulardan beslenme durumunun değerlendirilmesi için 24 saatlik geriye dönük besin tüketim ve 24 saatlik fiziksel aktivite kayıtları alınmıştır. Kick boks sporcularının yeme tutumlarını değerlendirmek adına ‘’Hollanda Yeme Davranışı Ölçeği (DEBQ)’’ kullanılmıştır. Sporcuların beden-benlik algılarını belirleyebilmek için Çok Yönlü Beden-Benlik/Öz İlişki Ölçeği (MBSRQ) ile değerlendirilmiştir. İstatistiksel analizler SPSS 24.0 programında yapılmıştır. Çalışmaya katılan kick boksçuların yaş ortalaması 25.3±4.71 yıldır. Kadın sporcuların BKİ ortalamaları 21.69±2.65 kg/m2, erkek sporcuların 23.7±1.88 kg/m2’dir. Kadın sporcuların DEBQ alt skorlarından kısıtlayıcı yeme skorları, erkek sporculara göre daha yüksek iken, erkek sporcuların dışsal yeme skorları kadın sporculara kıyasla daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Kick boksçuların antrenman süresi, fiziksel aktivite düzeyi, BKİ ve BKO değerleri ile DEBQ alt skorları arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (p>0.05). Daha önce diyet yapmış olan sporcuların kısıtlayıcı yeme skorları daha yüksek saptanmıştır (p<0.05). Duygusal durumu beslenmesini etkileyen sporcuların kısıtlayıcı ve duygusal yeme puanlarının daha yüksek olduğu gözlenmiştir (p<0.05). Antrenman döneminde kadın kick boksçuların günlük A vitamini, niasin, fosfor ve sodyum alımları, erkek sporcuların ise B₂ vitamini, niasin, B₁₂ vitamini, fosfor, çinko ve sodyum alımları Türkiye Beslenme Rehberi (TÜBER) önerilerinin üzerinde kalmaktadır. Kadın kick boksçuların antrenman günü diyetle potasyum ve demir alımlarının, erkek sporcuların ise C vitamini ve potasyum alımlarının TÜBER önerilerini karşılamakta yetersiz kaldığı saptanmıştır. Sporcuların antrenman günü enerji gereksinimi ile alınan enerji arasındaki fark ortalama kadın sporcular için 1536.7±47182 kkal, erkek sporcular için 2190.2±993.49 kkal olduğu bulunmuştur. Kadın ve erkek kick boksçularının enerji gereksinimini karşılayacak düzeyde enerji almadığı saptanmıştır. Bu çalışma, sıklet branşlarındaki sporcuların yeme bozuklukları ve yeme davranış bozukluklarına yatkınlığını destekler niteliktedir. Ancak kick boksçular üzerinde yapılmış çalışma sayısı sınırlı olduğundan daha büyük örneklemler ile daha geniş kapsamlı araştırmalar yapılması gerekmektedir. This study was carried out on a total of 54 individuals, 26 females and 28 males, between the ages of 18-35, who are licensed kickboxing affiliated to the Turkish Kick Boxing Federation between March 2020 and March 2021. A questionnaire was applied to the participants' demographic characteristics, dietary history, basic eating habits, nutritional supplement use and anthropometric measurements. Anthropometric measurements of the athletes were taken, body mass indexes (BMI) and waist/hip ratios (WHR) were calculated. In order to evaluate the nutritional status of kickboxers, 24-hour retrospective food consumption and 24-hour physical activity records were taken. The Dutch Eating Behavior Scale (DEBQ) was used to evaluate the eating attitudes of kickboxers. In order to determine the body-self perceptions of the athletes, they were evaluated with the Multidimensional Body-Self/Self-Relationship Scale (MBSRQ). Statistical analyzes were made in SPSS 24.0 program. The mean age of kickboxers participating in the study was 25.3±4.71 years. The mean BMI of female athletes is 21.69±2.65 kg/m², and 23.7±1.88 kg/m² of male athletes. While restrictive eating scores of female athletes from DEBQ sub-scores were higher than male athletes, external eating scores of male athletes were higher than female athletes (p<0.05). No significant correlation was found between the training time, physical activity level, BMI and WHR values of kickboxers and DEBQ sub-scores (p>0.05). The restrictive eating scores of the athletes who had dieted before were found to be higher (p<0.05). It was observed that the restrictive and emotional eating scores of the athletes whose emotional state affects their nutrition were higher (p<0.05). During the training period, the daily intake of vitamin A, niacin, phosphorus and sodium of female kickboxers, and the intake of vitamin B₂, niacin, vitamin B₁₂, phosphorus, zinc and sodium of male athletes remain above the recommendations of the Turkish Nutrition Guide (TUBER). It was determined that dietary potassium and iron intakes of female kickboxers and vitamin C and potassium intakes of male athletes on the training day were insufficient to meet TUBER recommendations. The difference between the energy requirement of the athletes on the training day and the energy received was found to be 1536.7±47182 kcal for female athletes and 2190.2±993.49 kcal for male athletes. It was determined that both male and female kickboxers did not receive enough energy to meet their energy needs. This study supports the predisposition of athletes in weight branches to eating disorders and eating behavior disorders. However, since the number of studies on kick boxers is limited, more comprehensive studies with larger samples are required.Item Sınava hazırlanan öğrencilerde sınav kaygısının sezgisel yeme davranışı ile beslenme durumları arasındaki ilişkinin belirlenmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Öğretir, Handan; Türker, Perim FatmaBu çalışma, sınava hazırlanan öğrencilerin sınav kaygısı ve sezgisel yeme durumlarının saptanması ile beslenme durumları arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amacıyla yürütülmüştür. Bu çalışma, Aralık 2019 – Mart 2020 tarihleri arasında Ankara Elvankent’te bir özel öğretim kursunda 11. ve 12. Sınıflarda öğrenim görmekte olan ve üniversite sınavına hazırlanan, çalışmaya katılmayı gönüllü olarak kabul eden, 16-18 yaş aralığındaki 142 kız, 83 erkek öğrenci olmak üzere toplam 225 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya katılmayı kabul eden tüm öğrencilere genel özellikleri, sağlık durumları, fiziksel aktivite, beslenme alışkanlıkları, antropometrik ölçümlerini ile ilgili tanımlayıcı bilgilerin sorgulandığı anket formu uygulanmıştır. Bireylerin günlük enerji ve besin ögelerinin saptanmasında 24 saatlik geriye dönük besin tüketim kaydı formu kullanılmıştır. Bireylerin sınav kaygısını ölçmek amacıyla Revize Edilmiş Sınav Kaygısı Ölçeği (RTA), sezgisel yeme düzeyini ölçmek için ise Sezgisel Yeme Ölçeği-2 (IES-2) kullanılmıştır. Kız öğrencilerin RTA puan ortalaması erkek öğrencilere göre daha yüksektir (p<0.05). Öğrencilerin vücut ağırlığı (kg) ölçümleri, boy uzunluğu (cm) ve bel çevresi (cm) ile RTA toplam puanları arasında istatistiksel açıdan anlamlı ve negatif yönlü ilişki bulunmuştur (p<0.05). Öğrencilerin RTA toplam ve alt boyutları puanları ile enerji (kkal), protein (g), yağ (g), karbonhidrat (g) tüketimleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki tespit edilmemiştir (p>0.05). Çalışmada erkek öğrencilerin IES-2 geneli puan ortalamalarının, kız öğrencilere göre daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Erkek öğrencilerin duygusal sebepler yerine fizyolojik sebeplere dayanarak yeme alt boyutu puan ortalamaları kız öğrencilerden daha yüksektir (p<0.05). Koşulsuz yeme izni, açlık ve tokluk sinyallerine güvenme ve beden-besin seçim uyumu alt boyutlarından öğrencilerin aldıkları puan ortalamaları arasında cinsiyetlere göre istatistiksel bir fark bulunmamıştır (p>0.05). Öğrencilerin BKİ ve bel/boy oranı ile IES-2 puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı ve negatif yönlü bir ilişki saptanmıştır (p<0.05). Öğrencilerin IES-2 toplam ve alt boyutları puanları ile enerji (kkal), protein (g), yağ (g), karbonhidrat (g) tüketimleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki tespit edilmemiştir (p>0.05). Öğrencilerin IES-2 geneli puanları arttıkça, gerginlik, bedensel belirtiler, endişe ve RTA geneli puanlarının azaldığı görülmüştür (p<0.05). Öğrencilerin duygusal sebepler yerine fizyolojik sebeplere dayanarak yeme puanları arttıkça, RTA geneli ve tüm alt boyutlarından aldıkları puanlar azalmaktadır (p<0.05). Öğrencilerin açlık ve tokluk sinyallerine güvenme puanları arttıkça, RTA geneli, gerginlik ve bedensel belirtiler puanları azalmaktadır (p<0.05). Öğrencilerin beden-besin uyumu puanları arttıkça, sınavla ilgisiz düşünceler puanları azalmaktadır (p<0.05). Bu çalışma artan sezgisel yeme düzeyinin azalmış sınav kaygısı ile ilişkisi olabileceğinin göstergesi olabilir. Çalışmanın sonuçlarını destekleyecek daha fazla çalışmaya gereksinim vardır. This study was carried out to determine the test anxiety and intuitive eating status of students preparing for the exam and to evaluate the relationship between their nutritional status. This study was conducted between December 2019 - March 2020 with 225 students in total (142 female and 83 male) who were aged 16-18 and studying at the 11th and 12th grades in a private education course in Ankara Elvankent; and who were preparing for the university exam and voluntarily accepted to participate in the study. A questionnaire was applied to all students who agreed to participate in the study, in which descriptive information about their general characteristics, health status, physical activities, eating habits, and anthropometric measurements were questioned. A 24-hour retrospective food consumption record form was used to determine the daily energy and nutrients of individuals. The Revised Test Anxiety Inventory (RTA) was used to measure the test anxiety of the participants, and the Intuitive Eating Inventory-2 (IES-2) was used to measure the level of intuitive eating. RTA mean score of female students was higher than male students (p<0.05). A statistically significant and negative correlation was found between the students' body weight (kg), height (cm) and waist circumference (cm) and total RTA scores (p<0.05). No statistically significant correlation was found between the students' total and sub-dimension RTA scores and their energy (kcal), protein (g), fat (g), carbohydrate (g) consumption (p>0.05). In the study, it was observed that the IES-2 general score averages of male students were higher than that of female students (p<0.05). Eating sub-dimension mean scores of male students based on physiological reasons rather than emotional reasons are higher than female students (p<0.05). There was no statistical difference according to gender between the mean scores of the students in the sub-dimensions of unconditional eating allowance, reliance on hunger and satiety signals, and body-food choice fit (p>0.05). A statistically significant and negative correlation was found between students' BKI and waist/height ratio and IES-2 scores (p<0.005). No statistically significant correlation was found between the students' IES-2 total and sub-dimension scores and their energy (kcal), protein (g), fat (g), carbohydrate (g) consumption (p>0.05). As the students' overall IES-2 scores increased, tension, somatic symptoms, anxiety, and overall RTA scores decreased. As the students' eating scores based on physiological reasons rather than emotional ones increased, the scores they got in general and all sub-dimensions of RTA decreased (p<0.05). As the students' scores of trusting hunger and satiety signals increased, their overall RTA, tension and physical symptoms scores decreased (p<0.05). As the students' body-food choice fit scores increased, their scores for thoughts unrelated to the exam decreased (p<0.05). This study may indicate that increased intuitive eating level may be associated with decreased test anxiety. More studies are needed to support the results of this study.Item Üniversite öğrencilerinde mevsimsel değişimin duygu durumu, yeme tutumu ve beslenme durumu üzerine etkisinin değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Özekinci, Ayden; Türker, Perim FatmaBu çalışma üniversite öğrencilerinde mevsimsel değişimin duygu durumu, yeme tutumu, beslenme ve besin tercihleri üzerine etkisini değerlendirmek amacıyla planlanmıştır. Çalışma Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik ve Spor Bilimleri Bölümü'nde öğrenim görmekte olan 184 kadın, 100 erkek toplam 284 gönüllü öğrenci (yaş ortalaması 20.85±1.61) üzerinde yürütülmüştür. Öğrencilerin sosyodemografik özellikleri, beslenme alışkanlıkları, 24 saatlik besin tüketimleri, fiziksel aktivite kayıtları ve antropometrik ölçümleri alınıp değerlendirilmiştir. Mevsimsel değişimlerin öğrencilerin duygu durumu ve davranışları üzerindeki etkilerini incelemek amacıyla Mevsimsel Gidiş Değerlendirme Formu (MGDF); yeme davranış ve tutumlarındaki olası bozuklukları belirlemek amacıyla ise Yeme Tutum Testi (YTT-26) kullanılmıştır. Öğrencilerin %81.0’inin mevsimlere bağlı olarak besin tercihlerinin değiştiği, %19.0’unun ise değişmediği tespit edilmiştir. Ölçek sonucunda elde edilen mevsimsellik puan (MP) ortalaması 12.24±4.66 olarak bulunurken kadınlarda (12.50±4.16) erkeklerden (11.76±5.46) daha yüksek olarak belirlenmiş ve aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Öğrencilerin sosyo demografik özellikleri, besin tüketimleri, düzenli egzersiz yapma durumları, öğün sayıları, diyet uygulamaları, iştah durumlarına göre mevsimsellik puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0.05). Tüm öğrencilerin tanısı konmuş kronik hastalık durumları ve erkek öğrencilerin fiziksel aktivite düzeyi değerleri ile mevsimsellik puanları arasında anlamlı ve pozitif yönlü korelasyon olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). YTT-26 puan ortalaması 12.00±9.97 olarak tespit edilmiştir. Besin tüketim kayıtları değerlendirildiğinde erkek öğrencilerin protein ve çinko alım miktarları ile YTT-26 puanları arasında istatistiksel açıdan anlamlı ve pozitif yönlü korelasyonlar tespit edilmiştir (p<0.05). Öğrencilerin kalsiyum alımının referans değere göre karşılama miktarı ile YTT-26 puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı ve pozitif yönlü bir korelasyon bulunmuştur (p<0.05). Antropometrik ölçümler ve YTT-26 puanları karşılaştırıldığında erkek öğrencilerin üst orta kol çevresi ile YTT-26 puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı ve pozitif yönlü bir korelasyon saptanmıştır (p<0.05). YTT-26 puanı 20’nin üzerinde olan öğrencilerin mevsimsellik puanlarının anlamlı düzeyde yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Duygu durum değişiklikleri ve yeme tutum bozukluklarının yüksek oranda görüldüğü genç yetişkinlik dönemindeki üniversite öğrencilerinin mevsimlere bağlı alışkanlıklarında meydana gelecek değişimler belirlenmeli ve bu konuda daha geniş çaplı çalışmalar yürütülmelidir. This study was designed to determine the effect of seasonal change on mood, eating attitude, nutrition and food preferences in university students. The study was conducted on 184 female and 100 male a total of 284 voluntary students (mean age 20.85 ± 1.61 years), who are studying at the Department of Nutrition and Dietetics and Sports Sciences of Başkent University Faculty of Health Sciences. Socio-demographic properties, eating habits, anthropometric measurements, 24-hour food consumption and physical activity records of the students were evaluated. Seasonal Pattern Assessment Questionnaire (SPAQ) was used to investigate the effects of seasonal changes on mood and behavior of students; Eating Attitude Test (YTT-26) was used to determine possible disorders in eating behaviors and attitudes. It was determined that 81.0% of the students changed their food preferences depending on the season and 19.0% did not. While the average of seasonality score (MP) obtained as a result of the scale was found as 12.24 ± 4.66, it was determined higher in women (12.50±4.16) than men (11.76±5.46) and the difference was not statistically significant (p> 0.05). No statistically significant difference was found between the seasonality scores according to socio-demographic characteristics of students, nutrient consumption, regular exercise situations, number of meals, diet practices, appetite status (p> 0.05). It was found that there was a significant and positive correlation between the chronic disease states diagnosed with all students and physical activity level values of male students and seasonality scores (p <0.05). The average YTT-26 score was 12.00 ± 9.97. When the food consumption records were evaluated, statistically significant and positive correlations were found between the protein and zinc intake of male students and YTT-26 scores (p <0.05). A statistically significant and positive correlation was found between the amount of calcium intake of the students according to the reference value and YTT-26 scores (p <0.05). When anthropometric measurements and YTT-26 scores were compared, a statistically significant and positive correlation was found between upper middle arm circumference and YTT-26 scores of male students (p <0.05). It was determined that the seasonal scores of the students whose YTT-26 score was above 20 were significantly higher (p <0.05). The changes that will occur in the seasonal habits of university students in young adulthood, whose mood changes and eating attitude disorders are seen at a high rate, should be determined and larger studies should be conducted on this subject.Item Yetişkin bireylerin covid-19 pandemi sürecinde gıda okuryazarlığının ve sürdürülebilir tüketim davranışlarının beslenme durumu üzerine etkisinin değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Çelik, Cansu; Türker, Perim FatmaBu çalışma, pandemi sürecinde gıda okuryazarlığı ve sürdürülebilir tüketim davranışlarının beslenme durumu üzerine etkisini değerlendirmek amacıyla yürütülmüştür. Çalışma Mayıs-Temmuz 2021 ayları arasında araştırmaya katılmaya gönüllü olan, 20-65 yaş arasındaki 200 yetişkin birey ile dijital ortamda (sosyal medya ortamı twitter/facebook/instagram araştırmacıların ve arkadaşlarının çevresi ile) uygulanan anket ile gerçekleştirilmiştir. Bireylerin sosyodemografik özellikleri, genel bilgileri ve tüketici davranışları anket formu ile değerlendirilmiştir. Besin tüketim sıklıklarından diyetle günlük ortalama alınan besin ögesi miktarı belirlenerek beslenme durumu üzerindeki etki değerlendirilmiştir. Çalışmaya katılan bireylerin yaşı ile antropometrik ölçümler (boy uzunluğu, vücut ağırlığı, beden kütle indeksi, bel çevresi, kalça çevresi, bel/kalça oranı, bel/boy oranı) beyana dayalı, çevrimiçi olarak alınmış, bireylere anket öncesi gerekli bilgilendirmeler telefon yolu ile yapılmıştır. Kadınların günlük aldığı enerji ortalama 1727.7±373.13 kkal’dir. Erkeklerin günlük aldığı enerji ortalama 1829.0 ± 465.62 kkal’dir. Kadınların vücut ağırlığı ortalama 65.1 ± 43.14 kg, erkeklerin vücut ağırlığı ortalama 82.0 ± 13.75 kg’dir. Bel çevresinin kalça çevresine oranına göre; kadınların %84.0’ı normal, %16.0’ı risk grubundadır. Sürdürülebilir beslenme kavramını daha önce duyma durumu cinsiyete göre değerlendirildiğinde; kadınların %87.2’si sürdürülebilir beslenme kavramını daha önce duymuş iken, erkeklerin %40.0’ı sürdürülebilir beslenme kavramını daha önce duyduğunu belirtmiştir. Bireylerin sürdürülebilir beslenme kavramını daha önce duyma durumu ile cinsiyeti arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<0.001). Sürdürülebilir Tüketim Davranışı toplam puan ortalaması kadınlarda 3.1 ± 0.48, erkeklerde ise 2.9±0.69 olarak bulunmuştur. Cinsiyete göre sürdürülebilir puan ortalaması farkı istatiksel olarak anlamlıdır (p<0.05). Algılanan Gıda Okuryazarlığı (AGOY) puan ortalaması kadınlarda 3.31 ± 0.275 olarak bulunmuş iken, erkeklerin AGOY Ölçeği puan ortalaması 3.05 ± 0.395 olarak bulunmuştur. Bireylerin AGOY ölçeği puan ortalamaları ile cinsiyet arasında istatistiksel olarak bir ilişki bulunmuştur (p<0.05). Algılanan Gıda Okuryazarlığı Ölçeği ile BKİ, bel/kalça oranı ögeleri arasında istatistiksel olarak anlamlı, negatif yönde zayıf bir ilişki bulunurken; AGOY puanı ve vücut ağırlığı arasında istatistiksel olarak anlamlı, negaitif yönde orta düzeyde ilişki saptanmıştır(r=-0.207,p<0.001,r=-0.328,p<0.001;r=-0.191,p<0.05). Sürdürebilir Tüketim Davranışı Ölçeği ile bel/kalça oranı arasında istatistiksel olarak anlamlı, negatif yönde zayıf ilişki olduğu saptanmıştır (r=- 0.174, p<0.05). Sürdürülebilir tüketim davranışları ve gıda okuryazarlığının beslenme durumu ve antropometrik ölçüleri etkilediği, kadınların sürdürülebilir beslenme konusunda daha fazla farkındalık sahibi olduğu söylenebilir. Sürdürülebilir beslenme, sürdürülebilir tüketim davranışları ve gıda okuryazarlığı bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Gıda okuryazarlığı konusunda bireyleri bilinçlendirmek amacıyla eğitimler arttırılmalıdır. Beslenme bilincinin arttırılması, mevsimsel beslenme, coğrafi işaretli ürünler gibi konular daha sık tartışılmalı ve yerel üretimi desteklemenin, sürdürülebilir bir tüketim davranışına sahip olmanın sürdürülebilirliğe katkısı ve gelecek nesillere etkisi tüm boyutları ile değerlendirilmelidir. This study was conducted to evaluate the effect of food literacy and sustainable consumption behaviors on nutritional status during the pandemic. The study was conducted with 200 adult individuals between the ages of 20-65 who volunteered to participate in the research between May and July 2021, with a questionnaire applied in the digital environment (social media environment twitter/facebook/instagram with the circle of researchers and their friends). Sociodemographic characteristics, general information and consumer behaviors of individuals were evaluated with a questionnaire. The effect on the nutritional status was evaluated by determining the average daily amount of nutrient intake from the food consumption frequencies. The age and anthropometric measurements (height, body weight, body mass index, waist circumference, hip circumference, waist/hip ratio, waist/height ratio) of the individuals participating in the study were taken online based on the declaration, and the necessary information was given to the individuals before the survey via telephone. The average daily energy intake of women is 1727.7 ± 373.13 kcal, the average daily energy intake of men is 1829.0 ± 465.62 kcal. Average body weight of women is 65.1 ± 43.14 kg, mean body weight of men is 82.0 ± 13.75 kg. According to the ratio of waist circumference to hip circumference; 84% of the women were normal and 16% were in the risk group. When the state of hearing the concept of sustainable nutrition is evaluated according to gender; 87.2% of women have heard of the concept of sustainable nutrition before, 40% of men have heard of the concept of sustainable nutrition before. A statistically significant relationship was found between the individuals' state of hearing the concept of sustainable nutrition and their gender (p<0.001). The total mean score of Sustainable Consumption Behavior score was found to be 3.1±0.48 for females and 2.9 ± 0.69 for males. The difference in sustainable mean score according to gender was statistically significant (p<0.05). While the mean score of Self-Perceived Food Literacy score was found to be 3.31 ± 0.275 for women, the mean score of of Self-Perceived Food Literacy Scale for men was 3.05 ± 0.395. A statistical correlation was found between the of Self-Perceived Food Literacy scale mean scores of the individuals and their gender (p<0.05). While there was a statistically significant, negative correlation between the Self Perceived Food Literacy Scale and BMI, height, Waist-hip Ratio items; A statistically significant, moderately negative correlation was found between of Self-Perceived Food Literacy score and body weight (r=-0.207, p<0.001, r=-0.328, p<0.001; r=-0.191, p<0.05). It was found that there was a statistically significant, negative and weak correlation between the Sustainable Consumption Behavior Scale and the waist/hip ratio (r=- 0.174, p<0.05). It can be said that sustainable consumption behaviors and food literacy affect nutritional status and anthropometric measures, and that women are more aware of sustainable nutrition. Sustainable nutrition, sustainable consumption behaviors and food literacy should be considered as a whole. Education programs should be increased in order to increase awareness of individuals about food literacy. Issues such as raising nutritional awareness, seasonal eating, and geographical indication should be discussed more frequently, and the contribution of supporting local production and having a sustainable consumption behavior to sustainability and its impact on future generations should be evaluated in all its dimensions.Item Yetişkin onkoloji hastalarının yaşam kalitesi, kaygı ve beslenme durumlarının değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Özgün, Gözde; Türker, Perim FatmaBu araştırma; yetişkin onkoloji hastalarında yaşam kalitesi, kaygı, depresyon ve beslenme durumlarını değerlendirmek amacıyla planlanmıştır. Bu amaçla Ocak-Nisan 2019 tarihleri arasında Sağlık Bilimleri Üniversitesi Ankara Dr. Abdurrahman Yurtaslan Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Kliniğine ayaktan başvuran ve çalışmaya katılmayı kabul eden 19-65 yaş arası 99 erkek, 102 kadın olmak üzere toplam 201 onkoloji hastası ile gerçekleştirilmiştir. Hastaların sosyo-demografik özellikleri, beslenme alışkanlıkları, hastalık bilgileri ve bazı antropometrik ölçümlerine ilişkin bilgileri ile biyokimyasal bulguları, 24 saatlik besin tüketim kayıtları anket formuyla kaydedilmiştir. Hastaların yaşam kalitesi “Avrupa Kanser Tedavi ve Organizasyon Komitesi Yaşam Kalitesi Ölçeği’’ (EORTC QLQ-C30), anksiyete ve depresyon durumu “Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeği’’ (HAD) kullanılarak değerlendirilmiştir. Araştırmaya katılan hastaların yaş ortalaması 54.8±9.00 yıldır. Hastaların %14.4’ü gastrointestinal sistem kanseri (GİS), %85.6’sı GİS dışı kanser hastasıdır. Erkek hastalarda en sık rastlanılan üç kanser türü akciğer, prostat ve baş-boyun kanseri; kadın hastalarda ise meme, endometrium ve akciğer kanseridir. Beden kütle indeksi (BKİ) ortalaması; erkeklerde 26.7±5.15 kg/m² ve kadınlarda 29.0±5.40 kg/m² olarak belirlenmiştir. GİS kanseri olan erkek hastaların GİS dışı kanser türlerine göre daha düşük vücut ağırlığı, BKİ, üst orta kol çevresi, bel çevresi, kalça çevresi, bel/kalça ve bel/boy oranı ortalamalarına sahiptir (p<0.05). Erkek hastalarda kemoterapi ve radyoterapiyi eş zamanlı alanların vücut ağırlıkları, BKİ değerleri, bel çevreleri, bel/kalça ve bel/boy oranları radyoterapi alan hastalara göre daha düşük bulunmuştur (p<0.05). Hastaların günlük ortalama enerji alım değeri kadınlarda 1614.2±538.1 kkal, erkeklerde 1657.7±537.1 kkal ve kilogram başına alınan enerji ortalaması kadınlarda 22.8±8.9 kkal, erkeklerde 22.2±8.4 kkal’dir. Kilogram başına diyetle alınan protein ortalaması kadınlarda 0.8±0.3 g, erkeklerde 0.8±0.3 g olarak saptanmıştır (p>0.05). Diyetle günlük alınan vitamin ve mineral ortalamaları Türkiye Beslenme Rehberi (2015) önerileri ile karşılaştırıldığında; hastaların tiamin, potasyum, kalsiyum ve magnezyum alım ortalamaları düşük bulunmuştur (p>0.05). Kadınların depresyon puan ortalamaları 6.5±4.10, erkeklerin 5.8±5.60 ve kadınların kaygı puan ortalamaları 7.3±4.60, erkeklerin 5.8±4.90’dır (p<0.05). Hastaların genel sağlık durumu puan ortalaması 53.7±21.90’dır. Hastaların fonksiyonel ölçeklerde en yüksek puanı bilişsel fonksiyondan, en düşük puanı da sosyal fonksiyondan aldıkları saptanmıştır. Semptom ölçeğinde en yoğun görülen dört semptom yorgunluk, mali sorunlar, uyku bozukluğu ve ağrı olarak saptanmıştır. Kadınlar erkeklere göre daha düşük fonksiyonel ölçek ve fiziksel fonksiyon ölçek puanlarına ve daha yüksek yorgunluk, bulantı kusma puanlarına sahiptir (p<0.05). Prostat kanseri hastaların baş-boyun, akciğer, meme ve diğer kanser türleri olan hastalara göre genel sağlık durumu puanları yüksektir (p<0.05). Genel sağlık durumu ile kaygı (r= -0.554, p<0.001) ve depresyon (r= -0.556, p<0.001) puanları arasında negatif yönde orta düzeyde ve anlamlı bir ilişki ve fonksiyonel ölçek puanı ile vücut ağırlığı (r=0.165, p=0.020), serum albumin düzeyi (r=0.155, p=0.028) ve lenfosit sayıları (r=0.146, p=0.038) arasında pozifit yönde zayıf ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Sonuç olarak bu çalışma; kanser hastalarında depresyon ve kaygı düzeylerinin arttığını, beslenme durumları ve yaşam kalitelerinin olumsuz etkilendiğini göstermektedir. This study aims to evaluate quality of life, anxiety, depression and nutritional status in adult oncology patients. For this purpose, the patients applied in Sağlık Bilimleri University Dr. Abdurrahman Yurtaslan Ankara Oncology Training And Research Hospital Radiation Oncology Clinic between January 2019 and April 2019 are participated in this study. There are 99 male and 102 female patients between 18-64 years old in this study. The information about socio-demographichs, dietary habits, health status and some antropometric measurements, biochemical results and 24 hour diet recall are collected via surveys. Quality of life of the patients, evaluated with “ European Organization for the Research and Treatment of Cancer Quality of Life Questionnaire’’ (EORTC QLQ-C30), while anxiety and depression states evaluated by “Hospital Anxiety And Depression Scale’’ (HAD). The mean age of the patients was 54.8±9.00. The 14.4% of the cancer patients had gastrointestinal system cancer (GIS), while the 85.6% of them out of GIS cancer. The most common type of cancer found in the male patients was lung, prostate and head-neck. However, female patients most common ones were breast, endometrium and lung cancers. Body mass index (BMI) average was found 26.7±5 kg/m² in male patients while it is 29±5.4 kg/m² in female patients. The male patients who has GIS cancer, have lower body weight, BMI, mid-upper arm circumferences, waists, hips circumference, waist–hip and waist-height ratio average than patients who has cancer apart from GIS (p<0.05). The patients who treated by chemotherapy and radiotherapy at the same time, have a lower body weight, BMI, mid-upper arm circumferences, waists, hips, waist–hip ratio and waist-height ratio average than patients who is only taking radiotherapy. The daily energy consumption value for the patients are found 1614.2±538.1 kkal for female, 1657.7±537.1 for male and energy consumption per kilograms are found 22.8±8.9 kkal/kg, 22.2±8.4 kkal/kg respectively (p>0.05). The average consumption value for protein per kilogram are found 0.8±0.3 g/kg for female, 0.8±0.3 g/kg in male patients. Daily intake of the vitamin and minerals are compared to Turkey Nutrition Guide (TUBER 2015) and it is concluded that thiamine, potassium, calcium an magnesium intake levels are below than the needed amount (p>0.05). Average depression and anxiety points for female patients 6.5±4.10 and 7.3±4.60 respectively, while it was 5.8±5.60 and 5.8±4.90 for male (p<0.05). The global health status point average for patients was 53.7±21.9. It is stated that patients have highest point for cognitive function and have the lowest one for the social functions. The four most common symptoms on the symptom scale were fatigue, financial issues, sleep disturbance and pain. Female patients have lower functional and pyhsical scale points and higher fatigue and nausea points (p<0.05). The patients who has prostate cancer have higher points in terms of global health status and quality of life when compared to head and neck, lung, breast and other types of cancers (p<0.05). The relationship between global health status/ quality of life and both anxiety r= -0.554, p<0.001) and depression (r= -0.556, p<0.001) found as intermediate meaningful negative correlation. In addition, positively, poor meaningful correlation found between functional scale and body weight (r=0.165, p=0.020), serum albumin level (r=0.155, p=0.028) and number of lymphocyte (r=0.146, p=0.038). In conclusion, this study shows that depression and anxiety levels, nutritional status and quality of life are affected negatively in cancer patients.Item Yetişkinlerde D vitamini ve elektrolitlerin depresyon ile olan ilişkisinin incelenmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Karakaş, Elif; Türker, Perim FatmaBu çalışmada yetişkinlerde D vitamini ve sodyum, potasyum, kalsiyum gibi elektrolitlerin depresyon ile ilişkisini değerlendirmek ve depresyon ile ilişkili olabilecek beslenme ile ilgili faktörlerin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya, Şubat 2019-Kasım 2019 tarihleri arasında Kastamonu Devlet Hastanesi dahiliye polikliniğine başvuran 82 (%69.5) kadın ve 36 (%30.5) erkek olmak üzere toplam 118 yetişkin birey dahil edilmiştir. Bireylerin sosyo-demografik özellikleri, beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktivite durumları anket formuna kaydedilmiştir. Bireylerin 24 saatlik besin tüketim sıklığı kayıtları değerlendirilmiş ve antropometrik ölçümleri alınmıştır. Biyokimyasal bulguları, rutin olarak istenen bulguların yer aldığı otomasyon sisteminden kaydedilmiştir. Bireylerin depresyon durumu Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ile belirlenmiş ve katılımcılar Beck Depresyon Ölçeği skoru ≥17 olan 41 birey ve Beck Depresyon Ölçeği skoru <17 olan 77 birey olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Bireylerin yaş ortalaması 33.89±10.07 yıl (BDÖ ≥17 olan bireyler:33.65±10.47 yıl, BDÖ <17 olan bireyler:34.02±9.91 yıl) olarak belirlenmiştir (p>0.05). BDÖ ≥17 grubundaki kadın bireylerin 6.45±13.04 μg, erkek bireylerin 5.99±10.13 μg, BDÖ <17 grubundaki kadın bireylerin 6.62±23.27, erkek bireylerin ise 5.96±15.09 μg D vitamini aldıkları belirlenmiştir(p>0.05). BDÖ ≥17 ve BDÖ <17 gruplarındaki kadın ve erkek bireylerin günlük diyetleri ile referans değerlerin altında D vitamini aldıkları tespit edilmiştir. Grupların günlük diyetle sodyum, potasyum ve kalsiyum alımlarında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır (p>0.05). Günlük diyetle sodyum alımı BDÖ ≥17 grubundaki kadın bireylerde referans değerin altında iken erkek bireylerde referans değerin üzerindedir. BDÖ <17 grubunda ise kadın ve erkek bireylerde önerilen düzeyin üzerinde aldıkları tespit edilmiştir. Günlük diyetle potasyum ve kalsiyum alımlarının ise her iki gruptaki kadın ve erkek bireyler için önerilen düzeylerin altında olduğu saptanmıştır. Çalışmaya katılan bireylerin serum 25-hidroksi Vitamin D (25-OHVitamin D) ortalama değeri BDÖ ≥17 grubu için 13.79±7.83 ng/mL, BDÖ <17 grubu için 12.14±9.18 ng/mL’dir (p>0.05). Bireylerin serum sodyum değerleri ortalaması BDÖ ≥17 grubu için 140.40±2.10 mEq/L, BDÖ <17 grubu için 140.48±1.95 mEq/L, serum potasyum değerleri ortalaması BDÖ ≥17 grubu için 4.61±0.31 mEq/L, BDÖ <17 grubu için 4.47±0.28 mEq/L ve serum kalsiyum değerleri ortalaması BDÖ ≥17 grubu için 9.12±0.35 mg/dL, BDÖ <17 grubu için 9.21±0.39 mg/dL olarak saptanmıştır (p>0.05). Diyet ile alınan günlük D vitamini ile serum 25-OH Vitamin D düzeyleri arasında pozitif yönde anlamlı korelasyon saptanmıştır (p<0.05).Serum hemoglobin ve hematokrit değerleri açısından, her iki parametrenin BDÖ ≥17 grubunda BDÖ <17 grubuna kıyasla anlamlı şekilde düşük olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). Depresyon ile ilişkili olduğu varsayılan D vitamini ile sodyum, potasyum, kalsiyum gibi elektrolitlerin ve diğer tüm vitamin ve minerallerin eksikliğinin görülmemesi ve her besin ögesi açısından tam bir yeterlilik sağlanması, bedensel ve ruhsal her yönden sağlığın devamlılığı için multidisipliner yaklaşımda kişiye özgü beslenme tedavisinin uygulanması ve gerekli yaşam tarzı değişikliklerinin yapılması önemlidir.In this study, it was aimed to evaluate the relationship between vitamin D and electrolytes such as sodium, potassium, calcium in adults with depression and to examine nutritional factors that may be associated with depression. A total of 118 adult individuals, 82 (69.5%) women and 36 (30.5%) men, who applied to the Internal Medicine Policlinic of Kastamonu State Hospital between February and November 2019, were included in the study. Socio-demographic characteristics, nutritional habits and physical activity status of individuals were recorded in the questionnaire. 24-hour food consumption frequency records of individuals were evaluated and anthropometric measurements were taken. Biochemical findings were recorded from the automation system, where the routine findings were routinely requested. Depression status of individuals was determined by Beck Depression Scale and participants were divided into two groups as 41 individuals with Beck Depression Scale score ≥17 and 77 individuals with Beck Depression Scale score <17. The average age of the individuals was 33.89±10.07 years (individuals with BDI ≥17: 33.65±10.47 years, individuals with BDI <17: 34.02±9.91 years) (p> 0.05). It was determined that female individuals in the BDI ≥17 group received 6.45±13.04 μg, male individuals 5.99±10.13 μg, female individuals in the BDI<17 group received 6.62 ± 23.27 and male individuals received 5.96±15.09 μg vitamin D (p> 0.05). It was found that male and female individuals had BDI ≥17 and BDI <17 groups received vitamin D below their reference values with their daily diets. There was no statistically significant difference in groups' daily intake of sodium, potassium and calcium (p> 0.05). While daily consumption of sodium is below the reference value in female individuals in the BDI ≥17 group, it is above in male individuals. In the BDI <17 group, it was determined that they received above the recommended level in both men and women. On the other hand, it was found that potassium and calcium intakes were below the recommended levels for both male and female individuals in both groups. The mean value of serum 25-hydroxy Vitamin D (25-OH Vitamin D) of the individuals participating in the study was 13.79±7.83 ng / mL for the BDI ≥17 group and 12.14±9.18 ng / mL for the BDI<17 group (p> 0.05). The mean serum sodium values of individuals were 140.40±2.10 mEq/L for the BDI ≥17 group, 140.48±1.95 mEq/L for the BDI<17 group, the mean of serum potassium values was 4.61±0.31 mEq/L for the BDI ≥17 group 4.47±0.28 mEq/L and serum calcium values were determined as 9.12±0.35 mg/dL for the BDI ≥17 group and 9.21±0.39 mg/dL for the BDI <17 group (p> 0.05). There was a significant positive correlation between daily vitamin D taken with diet and serum 25-OH Vitamin D levels (p <0.05). In terms of serum hemoglobin and hematocrit values, both parameters were found to be significantly lower in the BDI ≥17 group compared to the BDI <17 group (p <0.05). Depending on depression, the lack of vitamin D, electrolytes such as sodium, potassium, calcium and all other vitamins and minerals, and providing a complete qualification in terms of each nutrient element, applying personalized nutritional therapy in a multidisciplinary approach and necessary for the continuity of health in all aspects, it is important to make lifestyle changes.