Browsing by Author "Sargut, A. Selami"
Now showing 1 - 9 of 9
- Results Per Page
- Sort Options
Item Bağlam kapsamında örgütler arası ağ düzenekleri dayanıklı ev aletleri sektörü örneği(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007) Sözen, Hulusi Cenk; Sargut, A. SelamiÖrgütlerin kendilerine fayda yaratmak amacıyla diğerleriyle ne tip ağ ilişkileri kuracakları ve bu amaçla yapı içerisinde kendilerini nasıl konumlandıracakları gibi sorular, örgüt kuramı alanında tartışmalara neden olmaktadır. Granovetter (1973), ticari etkileşimlerle sınırlı olan zayıf bağların fayda yaratacağını iddia ederken; Bordieu (1983), Coleman (1988) ve Podolny (2001) asıl güçlü bağların örgütler üzerinde olumlu etki yaratabileceğini ileri sürmektedir. Burt (1992) ise, örgütlerin birbirleri ile ilişkisi olmayan tarafların bağlantısını sağlamada üstlendikleri aracılık rolünün ağ ilişkilerinin niteliğinden daha önemli olduğunu vurgulamaktadır. Ancak, ağ ve yerleşiklik çalışmaları, aktör ağlarına odaklanırken, bu aktör ağları üzerinde kurumsal bağlamın etkilerini göz ardı etmektedir. Bu eksikliği gidermek amacıyla bu çalışma, makrokurumsal bağlam ile örgütler arası ağ düzenekleri arasındaki ilişkiyi araştırmayı hedeflemiştir. Bu amaçla, devlet ve bankacılık sistemi gibi ana kurumların ekonomilerde üstlendiği role göre farklı iş örgütlenmelerinin oluşacağını ileri süren Whitley’in (1992, 1994 ve 1999) “Ulusal İş Sistemleri” yaklaşımından yararlanılmıştır. Devletin ekonomiye müdahalesinin yüksek olduğu bir bağlamda doğan örgütlerin, mevcut örgütler arası ağ ilişkilerinde güçlü bağlarının zayıf bağlara göre oranının daha yüksek olacağı, ekonomideki etkisinin düşük olduğu bir bağlamda doğan örgütlerin mevcut ilişkilerinde zayıf bağların oranının daha yüksek olacağı ileri sürülmüştür. Benzer bir farklılığın aracılık rolleri bakımından da söz konusu olacağı iddia edilmiştir. Araştırma, Türkiye’de devletin ekonomiye müdahalesinin yüksek olduğu 1980 öncesi ve kısmen azaldığı 1980 sonrasındaki dönemde kurulan örgütler üzerinde gerçekleştirilmiştir. Dayanıklı ev aletleri sektöründen iki firma seçilmiş, ağ düzeneği araştırma yöntemleri kullanılarak örgütler arası ağ ilişkileri belirlenmiş ve niteliklerine göre sınıflandırılmıştır. Sonuçlar, bu çalışmada ileri sürülen önerileri desteklemektedir. 1980 öncesinde kurulan firmanın mevcut ağ ilişkilerinde güçlü bağlarının oranının 1980 sonrasında kurulan firmaya göre daha yüksek olduğu saptanmıştır. 1980 sonrasında kurulan firmanın ise, zayıf ilişkilerinin oranının daha baskın olduğu belirlenmiştir. Küme içi bağların kurulmasını hedefleyen iç aracılık rollerinin oranının 1980 öncesinde kurulan firmada belirgin biçimde yüksek olduğu, dış çevreyle bağlantıyı sağlayan dış aracılık rollerinin oranının 1980 sonrasında kurulan firmada oldukça baskın olduğu belirlenmiştir. Questions such as what type of network relations organizations establish with the others and how they locate themselves within the structure for their own benefit are subject to arguments in organization theory. Contrary to Granovetter’s (1973) opinion that supports weak ties of limited commercial interactions would create benefits, according to Bordieu (1983), Coleman (1988) and Podolny (2001) it is the strong ties that provide benefits for the organizations. On the other hand, Burt (1992) emphasizes the brokerage roles of the organizations for providing relations between the irrelevant parties being more important than the type of the network relations. But, network and embeddedness studies which focus on network relations ignore possible effects of institutional context on networks. For this reason, this study aims to search the relation between interorganizational networks and macroinstitutional context. For this purpose Whitley’s (1992, 1994 and 1999) “National Business Systems” approach has been used that emphasizes formation of different business organizations are due to the roles of major institutions such as the state and financial system in an economy. It was asserted that the ratio of strong ties compared to the weak ties, are expected to be higher for the organizations that emerge in a context where state intervention to the economy is high, and ratio of weak ties would be higher for the organizations that emerge in a context where degree of state intervention is low. It has also been mentioned that a similar difference is valid for the brokerage roles. The research conducted on two organizations established before 1980 and after 1980 where a significant difference exists in terms of state intervention to the economy in Turkey. Two firms were chosen from the durable home appliances sector. Their interorganizational network connections were determined and classified using network research methodologies. The research results supported the main idea and purpose of this study. After the comparison it was found that the ratio of strong ties of the firm established before 1980 being higher than the firm established after 1980. It was found that the ratio of weak ties of the firm established after 1980 being significantly higher than the firm established before 1980. The internal brokerage roles which strengthen in group cohesion was found higher in the firm established before 1980, the external brokerage roles which provide organizations connections with the other actors in the external environment was found higher in the firm established after 1980’s.Item Bilimin İkilemi: Belirlenirlik Ya Da Belirlenmezlik(Başkent Üniversitesi, 2002-10) Sargut, A. SelamiItem Bilişim sektöründeki firmaların örgütsel tasarımlama yaklaşımı çerçevesinde yenilik yapma eğilimleri(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008) Sağsan, Mustafa; Sargut, A. SelamiBu çalışma Türkiye’de bilişim sektöründe faaliyet gösteren mekanik yapıdaki firmaların, örgütsel tasarımlama yaklaşımı çerçevesinde yenilik temelli olarak nasıl evrildiklerini anlamak üzere hazırlanmıştır. Bu yüzden örgütün yapısına ait biçimselleşme, merkezileşme, uzmanlaşma ve büyüklük dereceleriyle yenilik arasındaki ilişki incelenmiş ve bunların birbirleriyle olan etkilerine bakılmıştır. Niceliksel ve niteliksel yöntemlerin birlikte kullanıldığı alan araştırması sonuçlarına göre, bilişim sektöründeki firmaların yenilik yapma eğilimlerinin sadece uzmanlaşmaya ve profesyonelleşmeye bağlı olarak gerçekleşebileceği söylenebilir. Bu türden firmaların merkezileşme ve biçimselleşme derecelerinin yenilikle anlamlı yönde bir ilişki içerisinde olmadığı görülmüştür. Eşdeyişle, bilişim sektöründeki mekanik yapıdaki firmalar, biçimselleşme ve merkezileşme derecelerine bağlı olarak yenilik yapmamaktadırlar. In this study, the relationship between organizational structure variables, formalization, centralization, professionalization and size, and organizational innovation is investigated in terms of organizational configuration in the informatics sector (information and communication sector) for mechanistics firms in Turkey. The focus of this research was how mechanical firms transform from one configuration to the other on the basis of their degree of innovation. Both qualitative and quantitative methods are used in this study. The results indicate that innovation strategy of the mechanistic firms in the informatics sector in Turkey depends on the degree of professionalization and specialization. Thus, there is no relation to the formalization, size and centralization for making innovation.Item Dönüştürücü ve etkileşimci liderlik niteliklerinin özendirme üzerindeki rolü(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013) Tunçbilek, Barış; Sargut, A. SelamiBu araştırmanın temel amacı; çalışanların kendi bakış açılarından dönüştürücü ve etkileşimci liderlerin özendirici niteliklerini iş yaşamlarındaki kişisel, ortamsal ve tutumsal görüşleriyle değerlendirmeleridir. Bu kapsamda çeşitli sektörlerde işgören 324 çalışandan anket yöntemi kullanılarak veri toplanılmıştır. Araştırmada elde edilen veriler SPSS 16 İstatistik programı kullanılarak değerlendirilmiştir. Elde edilen bulgular, çalışanların dönüştürücü ve etkileşimci liderlerden algıladıkları özendirme düzeyleri arasında farklılıklar olduğu yönündedir. Farklı lider tipleri ile çalıştıklarını varsayan çalışanlar ana hipotezler düzeyinde öykünülen etki, telkinle güdüleme, bireysel destek, entelektüel uyarım, olasılıklı ödül (maddi – manevi) ve dışarıda bırakarak yönetim (aktif – pasif) faktörlerine çoğunlukla ilgili akademik yazına uyacak şekilde tepki vermişlerdir. Diğer yandan akademik yazının alışılmış bulgularının haricinde sonuçlar da elde edilmiştir. Etkileşimci lider ile çalıştığını varsayan bayan çalışanlar erkek çalışanlara göre dönüştürücü liderlik algısı ile daha çok özeneceklerini belirtmişlerdir. Diğer yandan erkek çalışanların lider tipi fark etmeksizin maddi olasılıklı ödül algıları bayan çalışanlardan daha güçlüdür. Yine aynı şekilde dönüştürücü liderlik tutumu altında pasif dışarıda bırakarak yönetim algısı, bayan çalışanları erkek çalışanlara nazaran daha çok özendirmektedir. 50-59 yaş grubunda bulunan erkek çalışanların etkileşimci lider algısını tercih ettikleri de bulgulanmıştır. Entelektüel uyarımın dönüştürücü lider ile çalışıldığında özendirme üzerine etkisi yaş faktörü ile ilişkilendirilebilmektedir. Entelektüel uyarımın etkileşimci lider ile çalışıldığında özendirme üzerindeki etkisi hakkında ise farklılık bulgulanamamıştır. Çalışanların işletmedeki çalışma sürelerinin liderin çalışanları özendirebilme kapasitesine etki ettiği bulgulanmıştır. Çalışanların dönüştürücü liderlik tutumu altında aktif dışarıda bırakarak yönetim algılarının çalışan özendirilmesi üzerindeki etkisi çalışanların işletmedeki çalışma yıllarına göre farklılık gösterirken, etkileşimci liderlik tutumu altında bu atıf ortadan kalkmış görünmektedir. The main purpose of this study was; to explore the employees view by their own personal,environmental and attitudinal reviews on how transformational and transactional leaders motivate them by their daily work qualities.In this context, a total of 324 worker’s data were collected by a survey from various sectors. The data obtained from this study was evaluated by SPSS 16 statistical software. The findings showed that workers perceived different levels of motivation levels from transformational and transactional leaders.Employees working with diffrerent types of leaders have reacted in accordance with relevant academic literature on idealized influence, individualized consideration,intellectual stimulation,inspirational motivation, contingent reward (tangible – intangible) and management-by-exception(active-passive). On the other hand except findings were obtained than the academic writings. Female employees who percepts to work with transactional leaders had more motivation levels with transformational leaders than the male workers. On the other hand male workers tangible contingent reward perception is more powerful than the women workers no matter what the leader type is. In the same way, passive management by exception perception motivates women workers more than male workers under transformational leadership attitude. The preferred perception of male workers between 50-59 years of age was found as transactional leadership. When percepted to work with transformational leader, there is an effect of age on intellectual stimulation. When perceived to work with transactional leader, there is no different rate of intellectual stimulation effect was found. İt was also found that the run time of employees influence the capacity to be motivated by the leader type they perceive. On the other hand under the behaviour of transformational leadership, the perception of workers on active management by exception showed different levels of motivation attitude but this significance disappeared under the transactional leadership attitude.Item İşletme gruplarında çeşitleme ve bilgi alanı yönetimi: Türkiye Örneği(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2015) Koca, Mehmet Akif; Sargut, A. Selamiİşletme grupları Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde baskın örgüt formu olarak görülmektedir. Türkiye’de işletme gruplarına yönelik yazın özellikle son 15 yılda gelişmeye başlamıştır. Bu çalışmada Max Boisot’un Bilgi Alanı modeli kullanılarak işletme gruplarının çeşitlenerek büyüme sürecinde bilgi yönetimlerinin nasıl değiştiğini açıklayan bir kavramsal model geliştirilmiştir. Ayrıca Türkiye’deki kültürel yapı ve işletme gruplarının gelişimi dikkate alınarak işletme gruplarının bilgi alanında nasıl bir dağılım gösterdiği araştırılmıştır. Bilgi Alanı yapısı farklılaşan işletme gruplarının çeşitlenme yönü, yönetim kontrolleri, bilgi kullanım ve paylaşım tercihlerinin nasıl farklılaştığı incelenmiştir. Çalışma kapsamında 15 işletme grubu yöneticisi ve yönetim danışmanıyla derinlemesine mülakatlar yapılmış, tezin kavramsal çerçevesine ve saha çalışmasında yöneltilecek sorulara yönelik geri besleme alınmıştır. Saha çalışması için geliştirilen işletme grubu anketi öncelikle kuramsal öngörülerden, ilaveten derinlemesine mülakatlarda dile getirilen görüşlerden yararlanılarak oluşturulmuştur. İşletme grubu anketi tespit edilen 565 grubun 173 adedine yaygınlaştırılmış, bunlardan yeterli geri dönüş alınan 35 grubun bilgileri değerlendirilerek istatistiksel analizler yapılmıştır. Çalışma sonucunda Bilgi Alanı modelinde öngörüldüğü gibi işletme gruplarında bilginin kodlanması-soyutlanması ile bilginin yayılımı arasında güçlü ilişki bulunmuştur. Türkiye’deki işletme grupları açısından Bilgi Alanında kodlama-soyutlama düzeyi yüksek olan “bilişsel” ve kodlama-soyutlama düzeyi düşük olan “ilişkisel” olmak üzere ikili bir sınıflandırma ortaya çıkarılmıştır. Bilişsel gruplarda sonraki nesillere ve profesyonel yöneticilere yönetim devrinin daha yüksek olduğu bulunmuştur. Kodlama-soyutlama düzeyi yüksek olan bilişsel grupların sayısının daha fazla çıkması, ülke genelinde ortaklaşacı değerlerin ağırlığı nedeniyle kodlama-soyutlama düzeyinin düşük kaldığını belirten kültür çalışmalarının varsayımları ile çelişen bir sonuç ortaya koymuştur. Bilişsel işletme gruplarının ilişkisel gruplara göre %21,9 oranında daha yüksek performansa sahip oldukları tespit edilmiştir. İşletme grubu performansını toplam çalışan sayısıyla birlikte bilginin yayılımının etkilediği bulunmuştur. Bilginin kodlama-soyutlamasının bilginin yayılımını artırdığı, bunun da işletme grubu performansını artırdığı ortaya çıkarılmıştır. İşletme grupları açısından bilgi yönetiminde geleneksel yapıdan soyut yapıya geçişin önemli olduğu anlaşılmıştır. Yönetim kontrolleri açısından bilişsel grupların risk kontrollerini, bilgi kullanım tercihleri açısından ilişkisel grupların örtük bilgiyi, bilgi paylaşım yöntemleri açısından ilişkisel grupların elektronik haberleşme ve sosyal medyayı, bilişsel grupların ise yazılı emirler ve direktifleri diğer gruba göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha fazla kullandıkları ortaya çıkarılmıştır. Çalışmanın sonuçları ve bulguları işletme gruplarında bilgi yönetimi, kurumsallaşma ve çeşitlenme eğilimi açısından yararlı kuramsal ve pratik çıkarsamalar sunmaktadır. Business groups (BGs) are considered as the dominant form of business organization in developing countries including Turkey. The literature on BGs has been growing in the last 15 years in Turkey. Based on Max Boisot’s Information Space framework, this study develops a conceptual model describing how information management in BGs change throughout diversification-led growth process. In addition, considering cultural framework and development of BGs in Turkey, dispersion of BGs in the Information Space has been researched. Differences among diversification strategies, management controls, information usage and sharing preferences of BGs having different Information Space structures have been analyzed. Structured interviews with 15 business group managers and management consultants have been made in order to get feedback on conceptual framework and field study questions. The business group survey has been developed firstly referring to theoretical insights and then by utilizing expert opinions raised during interviews. The survey has been distributed to 173 groups among a broad list of 565 groups and 35 complete survey responses have been used in statistical analyses. As inferred by the Information Space framework, a strong correlation between codification-abstraction and information diffusion has been found. Two different Information Space structures for the BGs have been revealed: cognitive groups with high codification and abstraction and relational groups with low codification and abstraction. Cognitive groups are related to higher levels of management transition to next generations and professional managers. The number of cognitive groups with higher codification and abstraction levels is found to be more than the relational ones; which contradicts cultural studies concluding that codification and abstraction level in the country is low due to the dominance of collectivist values. Cognitive groups have 21.9% higher performance compared to relational ones. It has been found that two parameters affect business group performance: number of employees and information diffusion. According to the results of this study, codification and abstraction facilitates information diffusion, which in turn increases business group performance. This conclusion implies that transition to an abstract information management structure from a traditional one is important for BGs. Furthermore, cognitive groups have higher levels of risk controls compared to relational ones. Relational groups use implicit knowledge style more than the cognitive ones. In terms of information sharing preferences, relational groups use electronic communication and social media and cognitive groups use written instructions and directives more than the other group. Results of this study have provided fruitful theoretical and practical implications on information management, institutionalization and diversification in BGs.Item İzleyicilerin kültürel değerleri ve liderliğe duydukları ihtiyaç(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010) Aktaş, Mert; Sargut, A. SelamiBu arastırmada liderlik boyutlarının ötesinde, genel olarak liderliğin öneminin izleyicilerin kültürel değerlerine göre farklılasıp farklılasmadığı arastırılmıstır. Kuramsal çerçevede bir takım kültürel değerlerin izleyicilerin liderliğe duydukları ihtiyacı arttıracağı bu sebeple de o bireyler açısından liderlik davranısları ile is tutumları arasındaki iliskinin daha güçlü olacağı yol amaç kuramından ve kültürler arası farklılasma yazınından hareketle öne sürülmüstür. Arastırmada sektörler ve meslek grupları arası 531 beyaz yakalı çalısandan ve 77 yöneticiden veri toplanmıstır. Toplanan veriler SPSS programı yardımı ile hiyerarsik regresyon yöntemi ile analiz edilmis ve kültürün liderlik davranısları ile yöneticiye ve örgüte yönelik is tutumları iliskisini biçimleyip biçimlemediği ve bu biçimleyici etkiye bireylerin görev ve iliski odaklı liderliğe duydukları ihtiyacın aracılık yapıp yapmadığı arastırılmıstır. Arastırma sonucunda kültürel değerlerin liderlik ve is tutumları arasındaki iliskiyi biçimlediği fakat liderliğe duyulan ihtiyacın bu etkiye aracılık yapmadığı gözlemlenmistir. Öte yandan ise bazı kültürel değerlerin bireylerdeki liderliğe duyulan ihtiyacı bu arastırmanın öngördüğü doğrultuda etkilediği bulgulanmıstır. Bu sonuç da bize liderliğe duyulan ihtiyacın liderlik davranısları ile sonuçları arasındaki iliskiyi biçimleyecek kadar önemli bir güdü olmadığını belki de daha önemli ve kültür tarafından etkilenen baska güdüsel faktörlerin bu iliskileri biçimlemek konusunda etkili olduğu sonucunu vermektedir. Bu bulgulardan hareketle bu arastırma, gelecekte yapılacak kültürler arası liderlik arastırmalarında özellikle önerilen iliskilerin hangi mekanizmalar aracılığı ile gelistiğinin doğrulanabilmesi ve önerilen sekilde olup olmadığının test edilmesi açısından önemli olduğunu vurgulamıstır. In this study, whether the importance of leadership differs with regard to follower cultural values has been investigated. In this research, by building on the cultural value literature and path-goal theory of leadership, it is proposed that the cultural values will increase the need for leadership of individuals and this will in turn increase the strength of the effect of leadership behaviors on work attitudes. Data was collected from a cross functional, crossorganizational sample of 531 white collar employees and 77 managers. Hierarchical regression was applied by SPSS 16 to assess whether the cultural values moderates the impact of leader behaviors on work attitudes and whether need for task oriented and relationship oriented leadership mediates this moderating effect. As a result of this research, it was observed that the cultural values moderates the relationship between the leadership behaviors and work attitudes, however it was also observed that need for task and relationship oriented leadership did not mediate this effect. On the other hand, it was also found that cultural values affect the need for task and relationship oriented leadership of individuals in the predicted direction by the theoretical framework offered by this study. This result reveals that, need for task and relationship oriented is not a significant motivator enough to affect the relationship between culture leadership behaviors and work attitudes and possibly more strong motivators stemming from cultural values are more effective in moderating these relationships. Basing on the findings, this research concludes that, later cross-cultural leadership studies should investigate the mechanisms that culture moderates the leadership in order to validate that the culture affects the leadership behaviors through proposed mechanisms.Item Kuşaklararası değişimin örgütlerarası ağ düzenekleri yapılanmasına etkisi(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013) Erdem Tuzlukaya, Şule; Sargut, A. SelamiThis Ph.D. dissertation aims to clarify the issues relating to the evolution of networks. In the literature on the Social Network Theory, there is a lack of dynamic perspective. In particular, the salient feature in the wide literature pertaining to the antecedents and outcomes of networks is that the studies handling the structure and positions of actors of networks with a static approach are numerous. The result of this is that the focus point of theoretical and empirical studies is unilateral; and the issue of change usually remains outside the focus in network studies. In consideration of this shortcoming, this thesis study, investigates the interorganizational network structuring through the concept of change, which is overlooked in network theory research. By focusing on static properties of networks, it is possible to obtain limited information. Therefore, it is of utmost importance to analyze networks from a dynamic perspective and to assess how the networks have evolved. A prominent reason for the issue of change to receive less attention in the social network studies is the need for data obtained from long-term and longitudinal analyses to conduct such research. In this regard, with the aim to contribute to the literature by filling such gap, this research has been structured on the basis of the main proposition that the evolution of the dominant economic actors and boards of directors in organizations, in other words, the intergenerational changes in organizations, would alter the characteristics of network relations at the interorganizational level. An important contribution of this study is to provide an explanation to the evolution of the network structures and the positions of actors in particular. Considering change of network structures, connections of previous and current network structures are in an interpenetrated state. Organizations make an important impact on network structures when they hand down all their interactions and experiences on previous network structures the next generations. In this vein, for testing the hypotheses of this study, first of all large family businesses that have reached their third generation are chosen. Accordingly, of these organizations, the interorganizational network relations of the representatives of the first, second and third generations are identified. Afterwards, the dominant economic actors representing each generation were compared. The results supported the main hypotheses and the objective of this study. Results of the analysis support suggestions of the study and reveal that intergenerational change in V organizations have an impact on the change of characteristics of interorganizational network structures. It is found that intergenerational change in organizations reduces the rate of strong relations at the interorganizational level; intergenerational change increases the number of brokers in network relations at the interorganizational level; the ratio of the positioning of the members of the Board of Directors at the center in the network as well as the ratio of brokerage increase.Item Türkiye'de güven ve aldatma(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021) Kutlugün, H. Elif; Sargut, A. SelamiSosyal yaşamın her alanında önemli olduğunu düşündüğümüz güven kavramı, örgüt araştırmaları açısından da önem taşımaktadır. Günümüzde, örgütler birbirleriyle sürekli bir etkileşim ve iletişim halindedirler. Bu etkileşim ve iletişimi etkileyen unsurlardan biri de örgütlerin birbirlerine duydukları güvendir. Ancak, kültürler birçok anlamda birbirlerinden farklı oldukları gibi güven anlamında da farklılıklar göstermektedirler. Bazı toplumlar yüksek güven kültürü olarak kabul edilirken, diğerleri güvenme noktasında zorlanmaktadır. Türkiye güven skoru oldukça düşük bir kolektivist toplum olarak nitelendirilmektedir (Bjornskov, 2012; Hofstede, 1980). Ancak, diğerlerine güvenmekte bu kadar zorluk çeken bir toplumda aldatma ve dolandırıcılık gibi olaylarının olması merak uyandırmaktadır. Araştırma, kolektivist olmasına rağmen düşük güven toplumu olan Türk toplumunda, başkalarına güvenmekte bu kadar zorlanan Türk insanının nasıl olup da aldatılabildiği sorusuna yanıt aramıştır. Bu bağlamda, bir insanın başka bir insan tarafından kandırılabilmesi için öncelikle o insana belli bir güven duyması gerektiği düşünülmüştür. Güvenin aldatılmanın ön koşulu olabileceği fikrinden hareketle, Türk toplumunun kendine has birtakım kültürel özelliklerinin, kişilerin kimlere güvendiğini belirlediği düşünülmüş ve altı hipotez oluşturulmuştur. Hipotezleri sınamak üzere, Türkiye Güven Ölçeği (2021) adını verdiğimiz ve Türk toplumunun kendine has özellikleri dikkate alınarak hazırlanan ve dört alt ölçekten oluşan yeni bir ölçek tasarlanmıştır. Grup Prototipine Dayalı Güven Ölçeği, Güç Mesafesine Dayalı Güven Ölçeği, Belirsizliğe Dayalı Güven Ölçeği ve Denetim Odağına Dayalı Güven Ölçeği diye isimlendirdiğimiz dört alt ölçekten oluşan ölçek, pilot çalışması yapıldıktan sonra, daha geniş bir kitleye uygulanmıştır. Araştırmanın bulguları incelendiğinde, bazı hipotezlerin desteklendiği ve ortaya çıkan bulguların Türkiye’ de güven ve aldatılma meselesini anlamada dikkat çekici bazı noktaları ortaya koymuş olabileceği düşünülmektedir. Araştırmanın sonucuna göre, Türk toplumunda denetim odağı ve güven arasında bir ilişki tespit edilmiş, dışsal denetim odaklı kişilerin grup prototipini yansıtan güçlü kişilere ve uzman kişilere daha fazla güvendiği sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte, katılımcıların düşünülenin aksine akrabalarına, hemşerilerine, aynı partiye oy verdiği kişilere, komşularına, aynı takımı tuttuğu kişilere, devre arkadaşlarına, siyasi liderlere, varlıklı büyüklere, statü sahibi kişilere de güvenmediği ve dolayısıyla Türk toplumunda güven ilişkisini prototipikliğin belirlemediği ve Türk toplumunun diğer kolektif toplumlardan daha farklı özellikler sergilediği ifade edilebilir. Ayrıca, katılımcılar, belirsizliğe toleransın düşük olduğu Türk toplumunda, iç grup üyeleriyle dahi yazılı anlaşmalara gerek duyduklarını, tanıdıklarla ve akrabalarla dahi sözün yeterli olmadığını belirtmişler ve öngördüğümüz gibi uzman veya uzman olduğu izlenimi veren kişilere daha fazla güvendiklerini ortaya koymuşlardır. The concept of trust which is considered to be important in every aspect of social life is also important for organisational research. Today, organizations are constantly interacting with each other. One of the components of this interaction and communication is the extent organizations trust each other. However, cultures are different from each other in many ways including the degree they tend to trust others. Some cultures are regarded as high trust cultures, whereas others find it hard to trust (Bjornskov, 2012; Hofstede, 1980). Nevertheless, it is intriguing that in a country where individuals have difficulty in trusting others, there are frequent cases of deception. This study aims to find out how in Turkey, which is both a collectivist and low-trust country, people can be deceived by others when they cannot even trust them in the first place. In this regard, it has been considered that for anyone to be deceived by someone, it is necessary that the person trusts the other person to a certain extent. Based on the idea that trust functions as a prerequisite for deception and certain cultural characteristics of Turkish society determine who Turkish people trust, six hypothesis have been formed. In order to test the hypothesis, a survey which we named ‘Turkey Trust Survey, 2021’ and which was based on certain cultural aspects of Turkish society has been devised. Having piloted the survey which is composed of four sub-scales named Group Prototypicality Based Trust Scale, Power Distance Based Trust Scale, Uncertainty Avoidance Based Trust Scale and Locus of Control Based Trust Scale, the survey was administrated to a bigger population. When the findings put forward by the study have been analyzed, it has been observed that some hypotheses have been supported and the findings may shed light on some interesting points that seem to help better understand the issues of trust and deception in Turkey. According to the findings of the study, there seems to be a relationship between locus of control and trust and in that, people who are ‘extroverts’ tend to trust powerful people representing the group prototype and people who are experts in their field. In addition, it has been observed that respondents do not trust their relatives, townmen/townswomen, people who vote for the same political party as themselves, neighbours, people who support the same team, classmates, political leaders, the wealthy elderly and people with high status and thus it is not group-prototypicality that determines trust relationships in Turkey and Turkey seems to differ from other collectivist countries in this respect. Moreover, it has been found out that in Turkish society which is defined as a culture avoiding uncertainty to a great extent, people tend to sign contracts even with in-group members and just verbal contracts with relatives and people they know would not suffice. Furthermore, as hypothesized, respondents tend to trust experts or people who give the impression that they are experts in their field.Item Ulusal ar-ge politikaları bağlamında temel yetenek tabanlı ar-ge yönetimi yaklaşımı: Teknokentler örneği(Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016) Fidanboy, Cemalettin Öcal; Sargut, A. SelamiAr-Ge yönetiminin başarısı, Ar-Ge faaliyetlerine ayrılan altyapı ve yatırımlar kadar, örgütün bu kaynakları kullanma becerisine ve performans yükseltimini merkeze alan temel yetenek tabanlı yaklaşımlar geliştirmesine bağlıdır. Ar-Ge örgütlerini rakipleri karşısında başarılı kılacak en önemli unsur; temel yeteneklerinin ve üstünlüklerinin farkındalığıyla, bilgiye ve temel yeteneklere dayalı Ar-Ge yönetimi faaliyetleri gerçekleştirmeleri, sahip oldukları temel yetenekleri stratejik değere dönüştürebilmeleri ve bu faaliyetler sonucunda insanlığa ve toplumsal refaha katkı sağlayabilecek yenilikleri ortaya koyabilecek bir olgunluk seviyesine ulaşmalarıdır. Ulusal Ar-Ge politikaları bağlamında, örgütlerin temel yeteneklerinin bilincinde olmasının vurgulanması ve Ar-Ge yönetimi faaliyetlerinin ortak ve öncelikli temel yeteneklere uygun olarak gerçekleştirilmesi, ulusal Ar-Ge performansının yükseltilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Ulusal Ar-Ge performansında güçlü ve rekabetçi atılımların sağlanabilmesi için, Ar-Ge politikalarının temel yetenek tabanlı stratejilerle ve Ar-Ge beyin gücünün daha etkin kullanımına yönelik bütünleşik yaklaşımlarla yeniden ele alınması temel bir zorunluluktur. Küresel Ar-Ge yarışında üst sıralarda yer alabilmenin koşulu; Ar-Ge yönetimlerine yönelik çalışmalara farklı bakış açılarıyla yaklaşmak ve hali hazırda uygulanmakta olan geleneksel Ar-Ge yönetimi yaklaşımlarını, ekosistem mantığına uygun bir hale getirerek, profesyonel Ar-Ge yönetişimi yaklaşımlarına doğru harekete geçirebilmektir.Bu çalışma, Türkiye’deki teknokentler bünyesinde Ar-Ge faaliyetleri yapan bilişim firmalarının sahip oldukları ortak ve öncelikli temel yetenekleri belirlemek ve bu yeteneklerin Ar-Ge performansına etkisini anlayarak, Ar-Ge yönetimine farklı bir bakış açısı getirmek üzere hazırlanmıştır. Bu amaçla, 4 farklı teknokent bünyesinde yer alan 12 ayrı Ar-Ge örgütünde çalışan toplam 152 katılımcıdan veri toplanmıştır. Araştırma kapsamında korelasyon, regresyon ve Analitik Ağ Süreci (ANP) yöntemleri kullanılarak analizler yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar; belirli bir örgüt topluluğundaki ortak ve öncelikli temel yeteneklerle, o örgüt topluluğunun Ar-Ge performansı arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişkinin varlığını göstermiştir. Çalışma kapsamında ortaya konulan diğerbir sonuç, ortak ve öncelikli temel yeteneklere ait değerli olma, az bulunur olma, taklit edileme ve ikame edileme niteliklerinin Ar-Ge performansına anlamlı etkilerinin olduğudur.Ar-Ge faaliyetlerindeki ortak temel yeteneklerin önceliklendirilerek bütünleşik bir şekilde yönetilmesinin Ar-Ge performansında önemli ilerlemelere ve ani sıçramalara neden olabileceği düşünülmektedir. Çalışmanın ulusal Ar-Ge politikaları bağlamında gerçekleşen altyapı ve yatırım tabanlı geleneksel Ar-Ge yönetiminden, temel yetenekler tabanlı Ar-Ge yönetişimine geçişe bir katkı sağlaması hedeflenmiştir. The success of R&D management not only depends on R&D infrastructure and investments, but also on the ability of organization to use resources and developing competence-based approaches to increase performance. The most important element in making an organization successful comparing to its competitive organizations is the realization of R&D management activities based on knowledge and core competencies, turning these core competencies into strategic values, being aware of basic skills and superiorities. Hence, the innovations providing benefits to both humans and social welfare should be in the centre of notice to increase them to a maturity level. Regarding national R&D policies, organizations’ core competences should be consciously emphasized on and R&D activities’ common and prioritized core competences should be reached in an appropriate way which is of great importance concerning national R&D performance increase. To provide strong and competitive advances in national R&D performance, it is essential to rehandle R&D policies with core competence-based strategies and effective usage of R&D brain power together by integrative approaches. In global R&D competition, the condition to be at the top is taking new approaches towards R&D management, appropriate modification of traditional R&D approaches using ecosystem logics putting professional R&D governance’s approaches into action. In this study, the common and prioritized core competences of information system firms conducting R&D activities in Turkey’s technoparks are identified and they are investigated in relation to R&D performance from the view of R&D management. This study was conducted to offer a new view of R&D management by determining the common and prioritized core competences in Turkey technoparks along with the understanding of their effects on R&D performance. For this, data were collected from 152 participants working in 12 R&D organizations from 4 different technoparks. In this research, some analyses were performed using correlation, regression and ANP methods. Results showed that there is a meaningfull and positive relationship between common and prioritized core competences and R&D performance for these organizations. Another result indicates that valuability, rarity, inimitability and non- substitutability attributes of common and prioritized core competences affect R&D performance. It is believed that managing the common core competences by prioritization in an integrated way causes serious improvements and sudden advances. Managing the common core competences of R&D activities as an integrated meaning after prioritization results in an increment in R&D performance and its reason should be distinguished.