Repository logo
Communities & Collections
All of DSpace
  • English
  • العربية
  • বাংলা
  • Català
  • Čeština
  • Deutsch
  • Ελληνικά
  • Español
  • Suomi
  • Français
  • Gàidhlig
  • हिंदी
  • Magyar
  • Italiano
  • Қазақ
  • Latviešu
  • Nederlands
  • Polski
  • Português
  • Português do Brasil
  • Srpski (lat)
  • Српски
  • Svenska
  • Türkçe
  • Yкраї́нська
  • Tiếng Việt
Log In
New user? Click here to register.Have you forgotten your password?
  1. Home
  2. Browse by Author

Browsing by Author "Kaya, Burçak"

Filter results by typing the first few letters
Now showing 1 - 7 of 7
  • Results Per Page
  • Sort Options
  • Thumbnail Image
    Item
    Bukkal segment distalizasyonunda zigoma ankrajı ve ağız dışı ankraj uygulamarının karşılaştırılması
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2007) Kaya, Burçak; Uçkan, Sina
    Bu tez çalışması bukkal segment distalizasyonunda zigoma ankraj sisteminin iskeletsel, dentoalveoler ve yumuşak dokular üzerindeki etkilerinin incelenmesi ve bu etkilerin servikal headgear ankrajıyla karşılaştırılması amacıyla yürütülmüştür. Dişsel Sınıf II posterior ilişki, iskeletsel Sınıf I veya II sagital ilişkiye sahip hastalar çalışmaya dahil edilmiştir. Ayrıca araştırmaya alınmak için düşük açılı veya normal vertikal büyüme paterni, tüm daimi dişlerin varlığı, maksiller dental arkta çapraşıklık ve/veya artmış overjet, mandibuler dental arkta çok az yer darlığı olması veya hiç olmaması, normal veya artmış overbite, tam sürmüş maksiller ikinci molarlar gibi kriterler de aranmıştır. Bu kriterleri sağlayan 30 hasta 2 gruba ayrılmıştır. Distalizasyon başlangıcında ortalama yaşları 14.74 yıl olan 15 hastadan oluşan birinci grupta, zigoma ankraj sistemi ile bukkal segment distalizasyonu yapılmıştır. Zigoma plağından birinci premolar braketinin mezialindeki sıkıştırılabilir ark teli kuvvet çengeline uzanan nikel-titanyum kapalı sarmal yaylar ile, her iki tarafta 450 gram distalizasyon kuvveti uygulanmıştır. Distalizasyon başlangıcında ortalama yaşları 15.26 yıl olan 15 hastadan oluşan ikinci grupta, servikal headgear ile bukkal segment distalizasyonu yapılmıştır. Dış kolu başlangıçta okluzal düzleme paralel olan ve bukkal segmentte özellikle kanin ve birinci premolarlar arasında diastemalar açıldıktan sonra 10-15° yukarı açılandırılan yüz arkı kullanılarak her iki tarafta 450 gram distalizasyon kuvveti uygulanmıştır. Hastalardan headgearlerini günde en az 20 saat kullanmaları istenmiştir. Bütün hastalarda sınıf II bukkal ilişki başarıyla düzeltilip Sınıf I bukkal ilişki sağlanmıştır. Bukkal segment distalizasyonunun ortalama süresi zigoma ankraj grubunda 9.03 ± 0.62 ay, servikal headgear grubunda 9.00 ± 0.76 ay olarak ölçülmüş, gruplar arasında fark bulunmamıştır. Tedavi gruplarında oluşan değişiklikleri belirlemek için lateral sefalometrik filmler üzerinde 43, alçı modeller üzerinde 6 parametre ölçülmüştür. Normal dağılım gösteren ve homojen varyanslı olup tekrarlı ölçüm içeren grup ortalamaları İki Faktörlü Tekrarlı Ölçümler Varyans Analizi ve Bonferroni düzeltmeli t testi ile, yaş ve tedavi süresi parametrelerinin grup ortalamaları ise Student t testi ile karşılaştırılmıştır. Normal dağılıma uymayan veya heterojen varyanslı olan grup ortalamalarının karşılaştırılmasında ise bağımsız gruplar için Mann Whitney U testi, bağımlı gruplar için ise Wilcoxon testi kullanılmıştır. Bukkal segment distalizasyonuna bağlı olarak her iki tedavi grubunda da, ‘A’ noktası geriye gitmiş, mandibula posterior rotasyon yapmış, ön yüz yükseklikleri artmıştır. Her iki grupta da maksiller posterior dişlerde p<0.001 düzeyinde önemli miktarda distalizasyon sağlanmıştır. Bunun yanısıra, zigoma ankraj grubundaki premolarlar dışında, her iki grupta da tüm maksiller posterior dişlerde distale devrilme görülmüştür. Zigoma ankraj grubunda maksiller posterior dişlerde vertikal hareket görülmezken, servikal headgear grubunda premolarlarda ekstrüzyon gözlenmiştir. Her iki grupta da maksiller keserler retrüze olmuş ve overjet azalmıştır. Overbite yalnızca servikal headgear grubunda azalmıştır. Alt ve üst dudaklarda her iki grupta da belirgin retrüzyon saptanmıştır. Bütün maksiller posterior dişlerde distobukkal rotasyona rastlanmış, ancak zigoma ankraj grubunda özellikle premolarlardaki rotasyon daha belirgin bulunmuştur. Zigoma ankraj sistemi ile hiç bir ağız dışı aygıt kullanmadan, servikal headgear ile benzer sonuçlar elde edilebildiği ve Sınıf II ilişkinin düzeltilebildiği gösterilmiştir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Farklı ortodontik arayüz aşındırma yöntemlerinin diş yüzeyinde oluşturduğu pürüzlülük ve mineral kaybının in vitro incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Arslan, Hilal; Kaya, Burçak
    Bu çalışmanın amacı farklı arayüz aşındırma yöntemlerinin uygulanması sonrası mine yüzeyindeki pürüzlülük ve mineral kaybının incelenmesidir. Bu çalışmada çürüksüz, hasarsız ve lezyonsuz 90 adet daimi üst ve alt keser diş kullanılmıştır. Bu dişler kronları dışarıda kalacak şekilde alçı bloklara gömülmüştür. Her grup 18 dişten oluşmak üzere 5 grup oluşturulmuştur. Çalışmada arayüz aşındırması için 5 farklı teknik uygulanmıştır. 1. grupta, stripping şeritleri (Swiss Dentacare G5-ProLign) kullanılmıştır (A grubu). 2. grupta, segmental diskler (Komet Dental OS2M 000 140) kullanılmıştır (B grubu). 3. grupta, stripping diskleri (Komet Dental 8934A 900 180) kullanılmıştır (C grubu). 4. grupta, Profin stripping uçları (Dentatus Profin Lamineer IPR LTA-P4/2) kullanılmıştır (D grubu). 5. grupta ise stripping zımparaları (Sunshine Dental DS 25) kullanılmıştır (E grubu). Tüm dişlerde sadece tek bir arayüz aşındırılmıştır. İşlem yapılmayan mine yüzeyleri ise kontrol grubunu oluşturmuştur. Tüm arayüzeyler yüzey pürüzlülüğü açısından Optik Profilometre ve mineral kaybı açısından SEM/EDX cihazı ile incelenmiştir. Gruplar arası karşılaştırmalarda Post-hoc karşılaştırmalı Bonferonni düzeltmeli Kruskal-Wallis H testi kullanılmıştır. Optik profilometre ölçümlerine göre çalışma grupları ve kontrol grubu arasında yüzey pürüzlülüğü açısından anlamlı bir farklılık olduğu görülmektedir (p<0,05). Kontrol grubuna ait yüzey pürüzlülüğü değerlerinin daha düşük olduğu gözlenmektedir. Yüzey pürüzlülüğü, aşındırma sonrasında anlamlı düzeyde artmaktadır. Optik profilometre incelemesine göre, beş çalışma grubu arasında yüzey pürüzlülüğü açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olmadığı görülmüştür (p>0,05). SEM/EDX incelemesine göre, tüm gruplar mineral yoğunluğu açısından karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunamamıştır (p>0,05). Kontrol grubuna ait mineral yoğunluğu değerlerinin daha yüksek olduğu görülmüştür; ancak bu durum istatistiksel olarak anlamlı değildir. Çalışmamızda elde edilen veriler, kullanılan yöntem farketmeksizin tüm ortodontik arayüz aşındırma yöntemlerinin aşındırılan mine yüzeyini daha pörözlü ve bakteriyel kolonizasyona açık hale getirdiğini, ancak önemli miktarda mineral kaybına sebep olmadığını göstermiştir. The aim of this study is to investigate the surface roughness and mineral loss on enamel surface after application of different interdental stripping techniques. In this study, 90 caries-free, undamaged upper and lower permanent incisors without lesions were used. The roots of these teeth were embedded in plaster blocks, leaving the crowns outside. 5 treatment groups were constructed and each group consisted of 18 teeth. Five different techniques were applied for interdental stripping. In the 1st group, stripping strips (Swiss Dentacare G5-ProLign) were used (group A). In the 2nd group, segmental discs (Komet Dental OS2M 000 140) were used (group B). In the 3rd group, stripping discs (Komet Dental 8934A 900 180) were used (group C). In 4th group, Profin stripping tips (Dentatus Profin Lamineer IPR LTA-P4/2) were used (group D). In the 5th group, metal strips (Sunshine Dental DS 25) were used (Group E). Only one proximal surface was stripped on each tooth. Untreated enamel surfaces were used as the control group. All interproximal surfaces were examined with an Optical Profilometer device for surface roughness and with a SEM/EDX device for mineral loss. Kruskal Wallis H test with Post hoc comparisons and Bonferroni adjustment was used for the comparisons between the groups. According to the Optical Profilometer measurements, statistically significant difference was found between all treatment groups and the control group (p<0,05). The control group demonstrated the lowest values of roughness measurements. Surface roughness increased significantly after stripping. Optical Profilometer investigations showed no statistically significant difference between the 5 treatment groups (p>0,05). According to the SEM/EDX evaluations, the results showed no significant difference between any of the groups (p>0,05).Control group showed the highest values of mineral measurements, but the difference was statistically insignificant. The data obtained from this study showed that, all interdental stripping techniques cause the stripped enamel surfaces to become more porous and convenient for bacterial colonization, but do not cause an important amount of mineral loss.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Farklı ortodontik tedavi çeşitlerinin, braketleme yöntemlerinin ve kompozit çeşitlerinin diş yüzeyinde kompozit artığı bırakma ve beyaz lezyon oluşturmaları açısından in vitro incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Temel, Sıtkı Salper; Kaya, Burçak
    Bu çalışmamızda farklı adeziv tipleri ve adeziv yapıştırma tekniklerinin braket etrafında oluşan artık adeziv alanı ve beyaz lezyon alanı üzerindeki etkisi incelenmektedir. Çalışmamızda ortodontik tedavi sebebiyle çekilmiş, lezyonsuz ve hasarsız 90 adet alt ve üst birinci ve ikinci küçük azı dişi kullanılmıştır. Bu dişler kronları dışarıda kalacak şekilde, üçerli gruplar halinde alçı bloklara gömülmüştür. Her grup 18 dişten oluşmak üzere 5 grup oluşturulmuştur. 1. grupta, direkt teknik ve Transbond XT kullanılarak yapıştırma işlemi yapılmıştır (A grubu). 2. grupta, direkt teknik ve renkli adeziv olan Transbond Plus kullanılarak yapıştırma işlemi yapılmıştır (B grubu). 3. grupta, indirekt teknik ve Transbond XT kullanılarak yapıştırma işlemi yapılmıştır (C grubu). 4. grupta, şeffaf essix plağı uygulanmıştır (D grubu). 5. grup kontrol grubudur ve herhangi bir ortodontik işlem veya aygıt uygulanmamıştır (E grubu). Tüm dişler, ilgili teknikler ve materyaller uygulandıktan sonra 28 gün boyunca pH siklusuna sokulmuş ve karyojenik ortam yaratılmıştır. pH siklusu sonunda braketlenmiş olan grupların braket çevresi SEM cihazı ile görüntülenip artık adeziv alanı miktarları ölçülmüştür. Daha sonra braketler sökülüp diş yüzeyleri temizlenmiştir ve standart bir düzenekte tüm gruplardaki dişlerin fotoğrafları çekilmiştir. Çekilen fotoğraflar üzerinden beyaz lezyon alanı ölçümleri yapılmıştır. Verilerin normal dağılıma uygunluğu Shapiro-Wilk testi ile değerlendirilip, gruplar arası karşılaştırmalarda One Way ANOVA testi ve değişkenler arası ilişkinin incelenmesinde Pearson korelasyon analizi kullanılmıştır. Araştırmamızın sonuçlarına göre, renkli kompozitler kullanıldığında braket çevresinde oluşan taşkın kompozit daha iyi temizlenebilmektedir. Yoğun karyojenik ortamda tedavi çeşidi veya artık materyal fazlalığı fark yaratmaksızın az veya çok mutlaka beyaz lezyonların oluştuğu gözlenmiştir. Beyaz Lezyon oluşumu kontrol ve essix grubunda daha yüksektir. İlaveten, indirekt bonding grubunda taşkın kompozit miktarı arttıkça beyaz lezyon alanı azalmış, aralarında ters yönlü ilişki izlenmiştir.In this study, we investigate the influence of different bonding adhesive types and different bonding techniques on the residual adhesive area and the white spot area around braces. In our study, 90 undamaged lower and upper first and second premolars without lesions and extracted for orthodontic treatment were used. The roots of these teeth were embedded in plaster blocks in groups of three, leaving the crowns outside. 5 groups were constructed and each group consisted of 18 teeth. In the 1st group, the bonding process was performed using direct technique and Transbond XT bonding adhesive (group A). In the 2nd group, the bonding process was performed using direct technique and colored bonding adhesive Transbond Plus (group B). In the 3rd group, the bonding process was performed using indirect technique and Transbond XT bonding adhesive (group C). In 4th group, clear essix retainer was applied (group D). The 5th group was the control group and no orthodontic appliance was administered (Group E). All tooth blocks were subjected to a pH cycle for 28 days after the relevant techniques and materials were applied. At the end of the pH cycle, which represents a cariogenic medium, the areas around the braces were examined with a SEM device and the amount of excess adhesive areas were calculated. Later, the brackets were removed, the tooth surfaces were cleaned, and the photographs of all teeth in groups were taken in a standardized setup. White spot lesion area calculations were made on the photographs. Shapiro-Wilk test was used for testing normality of the variable distribution, One Way ANOVA test was used for the comparisons between the groups and Pearson correlation analysis was used for testing the relationship between variables.The results of our research revealed that, the excess composite around the bracket can be cleaned more effectively when colored adhesives are used. White spot lesions were observed in all groups when a cariogenic medium was created. White spot area was found to be greater in the control and essix groups. Additionally, a negative correlation was observed between the sizes of excess adhesive area and white spot area in the indirect bonding group.
  • Thumbnail Image
    Item
    Konvansiyonel ve cad-cam teknik ile hazırlanan sabit retainer tellerinin, gingival dokular üzerindeki etkilerinin ve başarı oranlarının kısa dönem karşılaştırılması
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2018) Kartal, Yasemin; Kaya, Burçak
    Bu çalışmanın amacı, günümüde en çok kullanılan ve uzun dönemde başarısı ortaya konmuş, 0,0215 inç beş sarmallı paslanmaz çelik telden elde bükülen retainer ile yeni tanıtımı yapılmış, CAD-CAM teknik ile hazırlanan 0,014×0,014 inç kalınlıkta, köşeli nikel-titanyum sabit retainerların gingival dokular üzerindeki etkilerini ve başarı oranlarını kısa dönemde karşılaştırmaktır. Çalışmaya Başkent Üniverisitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti bölümünde ortodontik tedavisi tamamlanmış olan ve retansiyon için alt çene ön bölge 6 dişe (sağ-sol kanin ve keserler) sabit retainer ile pekiştirme tedavisi yapılması planlanan 52 hasta dahil edilmiştir. Hastalar, 26 kişilik 2 gruba ayrılmıştır. 1. gruba dahil 26 bireye, 0.014×0.014 inç nikel-titanyumdan CAD-CAM yöntemiyle hazırlanmış Memotain (CADigital, Mettmann, Almanya) retainer teller, alt ön 6 dişin lingual yüzeyine direkt yöntemle uygulanmıştır. 2. gruba dahil 26 bireye, 0,0215 inç beş sarmallı paslanmaz çelikten (GC Orthodontics America Inc, Alsip, ABD) elde bükülen retainer teller, alt ön 6 dişin lingual yüzeyine direkt yöntemle uygulanmıştır. Bu gruba ait tüm apareyler aynı kişi tarafından bükülmüştür. Hastalara teller yapıştırıldıktan sonra, 1. haftada, 1. ayda, 3. ayda ve 6.ayda kontrol randevuları verilmiştir. Kontrol randevularında, tellerin başarısızlık oranları (kopma, kırık, diş hareketi olup olmadığı) ve periodontal ölçümleri kaydedilmiştir. Periodontal değerlendirmede; cep derinliği, gingival indeks, plak indeksi, dişeti büyüme/çekilme miktarı, sondlama kanama ölçümleri yapılmıştır. Çalışmada, 6 ay sonunda, tüm sabit retainerlar için başarı oranı %75 , memotain için başarı oranı %76.9, 0,0215 inç çok sarmallı retainer için başarı oranı %73.1 bulunmuştur. İki grup arasında, hiç bir takip aşamasında, başarı açısından istatistiksel bir fark görülmemiştir. Başarısızlık tipi incelendiğinde, %100 oranda mine-adeziv ayrılmasına bağlı geliştiği tespit edilmiştir. Kopmaların en fazla keser dişlerde olduğu, kanin dişlerin daha az etkilendiği bulunmuştur. Çalışmanın, 1. hafta, 1.ay, 3. ay ve 6. ay kontrollerinde, her iki tip retainerın gingival parametreleri arasında anlamlı farka rastlanmamıştır. İlk 6 ayda, sabit retainerların, hastaların periodontal sağlığına negatif etkileri olmamıştır. The aim of this study was to evaluate short-term success rates and impacts on gingival tissues of the retainer bent in a 0.0215 inch five-stranded stainless steel tread, which is the most widely used with the newly introduced rectangular nickel-titanium fixed retainers of 0.014 × 0.014 inches in thickness, prepared with the CAD-CAM technique. The study included 52 patients who underwent orthodontic treatment in the Baskent University Department of Orthodontics and planned to undergo consolidation therapy with fixed retainers on 6 permanent teeth (right and left canines and incisors) for retention in the mandibulary arch. Patients were divided in 2 groups. 0.014 × 0.014 inch nickel-titanium CAD-CAM prepared Memotain (CA-DIGITAL, Mettmann, Germany) retainer wires were applied directly to the lingual surface of lower front teeth in 26 individuals included in group 1. 0.0215 inch five-stranded stainless steel (GC Orthodontics America Inc, Alsip, USA) retainer wires were directly applied to the lingual surface 6 anterior teeth in 26 individuals included in group 2 . All of the retiners in group 2 were prepared by the same person. Patients were recalled for control sessions in 1st 3rd and 6th months following bonding of the retainers. Failure rates of retainers (tooth movement, breakage, splitting) and periodontal measurements were noted during control sessions. For periodontal evaluation pocket depth, gingival index, plaque index, gingival enlargement/ recession, and bleeding on probing were measured. In the present study the over-all success rate for all fixed retainers was 75%, success rate for memotain was 76.9% and success rate for the 0.0215-inch multistrand retainer was 73.1% at the end of 6 months. No statistical difference were observed between the groups for success rate in any control sessions. Failure type was 100% debonding between enamel and adhesive. Debonding of the retainers were mostly observed in incisor teeth, and canines were least affected. No significant difference was found between the gingival parameters for the two types of retainers at week 1, month 1, month 3 and month 6 of the study. In the first 6 months, the fixed retainers have not had negative effects on the periodontal health of the patients.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Metal ve farklı tip seramik braketlerin sökümü sonucu mine yüzeyinde oluşan hasarın in vitro incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Gündal, Hasan; Kaya, Burçak
    Bu çalışmanın amacı; sabit ortodontik aygıtların aktif tedavinin bitiminde dişlerden çıkartılması amacıyla uygulanan debonding işleminin mine yüzeyini nasıl etkilediğini belirlemektedir. Araştırmamız 1 tip metal braket ve 4 farklı tip seramik braketin diş yüzeyinden sökümünden sonra mine yüzeyinin in vitro ortamda değerlendirildiği 5 farklı çalışma grubunu içermektedir. 105 adet çekilmiş premolar diş rastgele 5 gruba ayrılmıştır. Bu dişler kronları dışarıda kalacak şekilde, üçerli gruplar halinde akrilik bloklara gömülmüştür. Bütün premolar dişler çalışma öncesi SEM ile 40X büyütme altında görüntülenmiştir. Birinci gruptaki (A grubu) numunelere Master Series metal braket, ikinci gruptaki (B grubu) numunelere monokristalin Inspire Ice seramik braket, üçüncü gruptaki (C grubu) numunelere silanla kaplanmış monokristalin Inspire Ice seramik braket, dördüncü gruptaki (D grubu) numunelere polikristalin Symetri seramik braket, beşinci gruptaki (E grubu) numunelere silanla kaplanmış polikristalin Symetri seramik braket Transbond XT adeziv rezin kullanılarak yapılmıştır. Yapıştırma işlemini takiben örneklere Universal test cihazı ile sıyırma shear bond kuvvetleri (SBS) uygulanmıştır. MPa cinsinden braket kopması için gereken kuvvet değerleri ölçüldükten sonra ARI skorlaması ile artık yapıştırıcı miktarı belirlenmiştir. Diş yüzeyleri 12 bıçaklı tungsten karbit frez ile temizlendikten sonra braket sökümünün mine yüzeyine etkisini belirlemek amacıyla ikinci SEM görüntüsü alınmış ve hem mine çatlağı sayısındaki hem de en uzun çatlağın boyundaki değişim incelenmiştir. Değişkenlerin normal dağılıma uygunluğu Shapiro wilk testi ile incelenmiştir, Grupların arasındaki karşılaştırmalarda One Way ANOVA testi ve değişkenler arası ilişkinin incelenmesinde Pearson korelasyon analizi kullanılmıştır. Tüm gruplar içinde en yüksek SBS değeri E grubunda 20,58 MPa ile tabanına silan uygulanmış Symetri braketlerde bulunmuştur. En düşük SBS değeri, A grubunda 9,46 MPa ile Master Series metal braketlerde bulunmuştur. En yüksek ARI scoru A grubunda görülmüştür. T0-T1 dönemleri arasındaki değişim incelendiğinde “Mine Çatlağı Sayısı” ve “Mine Çatlağı Uzunluğu” değerlerindeki artış A, B, C, gruplarında D ve E grubuna göre anlamlı derecede daha düşük (p<0,05) bulunmuştur. The aim of this study is to determine how the debonding process applied to remove fixed orthodontic applices at the end of active treatment affects the enamel surface. Our research includes 5 different study groups in which the enamel surface will be evaluated in vitro after the removal of 1 type of metal bracket and 4 different types of ceramic brackets from the tooth surface. 105 exracted premolar teeth are randomly divided into 5 groups. The roots of these teeth were embedded in acrylic blocks in groups of three, leaving the crowns outside. Master Series metal bracket was used for the samples in the first group (group A), monocrystalline Inspire Ice ceramic bracket for the samples in the second group (group B), silane coated monocrystalline Inspire Ice ceramic bracket for the samples in the third group (group C), polycrystalline Symetri ceramic bracket for the samples in the fourth group (group D), silane coated polycrystalline Symetri ceramic bracket for the samples in the fifth group (group E). All brackets were bonded using Transbond XT adhesive resin. SBS (shear bond strength) test was applied using universal test machine following the bonding procedure and shear bond strength values were noted in MPa unit. The amount of residual adhesives were determined by ARI scoring. After cleaning the tooth surfaces with a 12-blade tungsten carbide bur, the second SEM images were taken in order to determine the effect of debonding on the enamel surface, and the change in the number of enamel cracks and the length of the longest enamel crack were examined. Shapiro-Wilk test was used for testing the normality of the variable distribution, One Way ANOVA test was used for the comparisons between the groups and Pearson correlation analysis was used for testing the relationship between variables. Among all groups, the highest SBS value was found in the E group with 20.58 MPa in Symetri brackets with silane applied to the base. The lowest SBS value was found in the Master Series metal brackets with 9.46 MPa in group A. The highest ARI score was seen in group A. The changes observed in "Enamel Crack Number" and "Enamel Crack Length " from T0 to T1 were significantly lower (p<0,05) in groups A, B and C compared to Groups D and E.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Ortodonti hastalarında objektif tedavi ihtiyacı, özbenlik saygısı ve sosyoekonomik durumun tedavi beklentileri ve memnuniyeti üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Lux, Nehir; Kaya, Burçak
    Amaç: Ortodonti hastalarında objektif tedavi ihtiyacı, öz-benlik saygısı ve sosyoekonomik durumun tedavi beklentileri ve memnuniyeti üzerindeki etkisinin değerlendirilmesidir. Birey ve Yöntem: Çalışmamıza 2019 Mayıs - 2019 Aralık ayları arasında kliniğimize başvuran tedaviye yeni başlayan, ortodontik tedavisi devam eden ve tedavisi biten 15 yaş ve üzeri 453 hasta dahil edilmiştir. Hastalara Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı A.D. ile birlikte hazırlanan bir anket formu ve İki Boyutlu Benlik Saygısı Ölçeği ile Dental Estetiğin Psikososyal Etkisi Ölçeği (PIDAQ) uygulanmıştır. Verilerin analizi IBM SPSS Statistics 25.0 paket programında yapılmıştır. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 19,4±6,2 yıldır. Hastaların %65,8’i kadın (n=297), %34,2’si erkek (n=155)tir. Hastaların aylık ortalama hane geliri 6910 ± 6731 TL dir. Hastaların %74,8’i kendi isteği ile tedaviye karar vermiştir. Tüm hastaların %93,8’i düzgün ve güzel dişler ağız sağlığını iyileştireceğini, % 61,8’i okul/iş hayatını daha başarılı hale getireceğini, %86,1’i sosyal ilişiklerinde başarıyı artıracağını düşünmektedir. Hastaların %98,1’i ortodontistinin tedavi esnasında nazik davrandığını bildirmiştir. Hastaların %33,6’sı tedavi ücretlerini yüksek bulmaktadır. Hastaların %95’i tedaviyi kendine uygun bulmuştur. İki Boyutlu Benlik Saygısı Ölçeği’ ne göre kendini sevme alt grubunda ortalama 31,63 puan elde etmişlerdir. Yani hastaların benlik saygısı yüksektir. Öz yeterlilik alt grubunda ise ortalama 27,94 puan almışlardır. Hastaların beğendikleri bedensel özelliklerinin sayısı ile kendini sevme ve öz yeterlik puanları arasında pozitif yönlü korelasyon vardır. Dental Estetiğin Psikososyal Etkisi Ölçeği (PIDAQ) puanlarına göre sosyal etki ve psikolojik etki puanları ile cinsiyet arasında ilişki saptanmıştır. Her iki alan puanı da erkeklerde kadınlardan daha düşüktür. Yani dental estetikten psikolojik olarak daha az olumsuz etkilenmektedirler. PIDAQ puanları ile beğenilen bedensel özellik sayısı ve İki Boyutlu Öz Benlik Saygısı Ölçeği puanları arasında negatif korelasyon mevcuttur. PIDAQ ile Kendini Sevme alt grubu arasında güçlü bir negatif korelasyon bulunmaktadır. Tedavi aşamalarına göre PIDAQ puanları arasında anlamlı farklar mevcuttur. Tedavisi biten hastaların puanları en düşüktür. Yani dental estetiğin yaşam kalitesi üzerindeki etkisi daha azdır. Sonuç: Araştırmaya katılan hastaların sosyoekonomik olarak orta, yüksek duruma sahip olduğu gözlenmiştir. Araştırmamıza katılan hastaların objektif tedavi ihtiyacı değerlendirildiğinde %36,4’ü engelleyici malokluzyona sahip ve tedavi görmesi şarttır. Tedavisi biten hastalar aldıkları ortodontik tedaviden oldukça memnundur. Çalışmamıza katılan hastaların büyük çoğunluğu genel olarak fiziksel görünümlerinden memnundur. Araştırmaya katılan hastaların benlik saygıları yüksek bulunmuştur. PIDAQ ölçeğine göre erkeklerde dental estetiğin yaşam kalitesine etkisi daha azdır. PIDAQ puanları ile beğenilen vücut özellik sayısı ile negatif korelasyon bulunmuştur. Öz benlik saygısı yüksek olan bireylerde PIDAQ puanları daha düşüktür. Yeni başlayan hasta grubunda dental estetiğin yaşam kalitesi üzerine etkisi en fazladır. Objective: To evaluate the effect of objective treatment need, self-esteem and socioeconomic status on treatment expectations and satisfaction in orthodontic patients. Individuals and Method: Questionnaires and scales of 453 patients aged 15 years and above who were admitted to our clinic between May 2019 and December 2019, who had just started treatment, continued orthodontic treatment and completed their treatment, were included in our study. A questionnaire form and the Two Dimensional Self-Esteem Scale and the Psychosocial Impact Scale of Dental Aesthetics (PIDAQ) were administered together with the Başkent University Faculty of Medicine Public Health Department. The analysis of the data was made with IBM SPSS Statistics 25.0. Results: The mean age of the patients is 19.4 ± 6.2 years. 65.8% of the patients are female (n = 297), 34.2% are male (n = 155). The average monthly household income of the patients is 6910 ± 6731 TL. 74.8% of the patients decided on their own decision for treatment. 93.8% of all patients think that aligned and aesthetic teeth will improve oral health, 61.8% that it will make school / work life more successful, 86.1% that it will increase success in their social relations. 98.1% of the patients reported that their orthodontist was kind and gentle during the treatment. 33.6% of the patients find the treatment fees high. 95% of the patients found the treatment suitable. According to the Two Dimensional Self-Esteem Scale, an average of 31.63 points in the self-liking subgroup was obtained. In the self-competence sub-group, the average was 27.94 points. Therefore self esteem was high. There is a positive correlation between the number of physical characteristics that the patients like and their self-liking and self-competence scores. According to the Psychosocial Impact Scale of Dental Aesthetics (PIDAQ) scores, a relationship was found between social impact and psychological impact scores and gender. Both field scores are lower in males than females which means the influence of dental esthetics is lower in males. There is a negative correlation between PIDAQ scores and the number of bodily features liked and the Two Dimensional Self-Esteem scale. There is a strong negative correlation between PIDAQ and Self-Liking subgroup. Depending on treatment stages there are significant differences between PIDAQ scores. The scores of the patients whose treatment is completed are the lowest which means the influence of dental esthetics on quality of life is lower. Conclusion: It is observed that participants are in moderate and high socioeconomic status. When the objective treatment need of the patients is evaluated, 36,4% of them have handicapping malocclusion and must be treated. Patients whose treatment is finished are very satisfied with the treatment results. The vast majority of participants in our study are generally satisfied with their physical appearance. Patients in our study are found with high self-esteem. According to the PIDAQ scale, dental aesthetics have less effect on the quality of life in male. There was a negative correlation between PIDAQ scores and the number of body features liked. Individuals with high self-esteem have lower PIDAQ scores. Dental aesthetics have the greatest effect on quality of life in patients who just started the treatment.
  • Thumbnail Image
    Item
    Sagital yöndeki iskeletsel sınıflandırma ile dentoalalveoler morfoloji arasındaki ilişkinin konik ışınlı bilgisayarlı tomografi yöntemi ile incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2014) Coşkun, İpek; Kaya, Burçak
    Bu retrospektif çalışmanın amacı; Sınıf I, II ve III iskeletsel patern ile dentoalveoler morfoloji arasındaki ilişkinin konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) ile incelenmesidir. Çalışmaya 60 hasta dahil edilmiş ve hastalar 3 gruba bölünmüştür. Sınıf I grubunda ANB açısı 0–4° olan 20 hasta (18 kız, 2 erkek; ortalama yaş 18,20±3,33); Sınıf II grubunda ANB açısı 4°’den büyük olan 20 hasta (11 kız, 9 erkek; ortalama yaş 18,25±4,92); Sınıf III grubunda ANB açısı 0°’den küçük olan 20 hasta (10 kız, 10 erkek; ortalama yaş 18,90±4,97) bulunmaktadır. KIBT görüntülerinde çenelerin sağ tarafında tüm dişlerin kök uzunluğu, kök genişliği, bukkolingual inklinasyonu, dehisens-fenestrasyon varlığı; interdental bölgelerindeki bukkal ve palatinal/lingual kortikal kemik ve spongioz kemik kalınlığı ölçümleri ve bu ölçümlerin istatistiksel analizleri yapılmıştır. Sınıf I, II ve III grupları arasında kök uzunluğu, kök genişliği, bukkal ve palatinal/lingual kortikal kemik kalınlıkları değerleri açısından anlamlı bir fark bulunamamıştır (p˃0,05). Spongioz kemik kalınlıkları Sınıf II grubunda anlamlı derecede yüksektir (p˂0,001). Üst santral ve laterallerin bukkolingual inklinasyonu Sınıf II grubunda diğer gruplara göre anlamlı derecede düşüktür; alt çenede 2. molarlar hariç tüm dişlerin bukkolingual inklinasyonları ise Sınıf III grubunda diğer gruplara göre anlamlı derecede düşüktür (p˂0,001). Dişlerin bukkalinde, Sınıf I grubunda diğer gruplara göre daha fazla dehisens, Sınıf II grubunda ise diğer gruplara göre daha fazla fenestrasyon bulunmuştur. Dişlerin bukkolingual inklinasyonu, dehisens/fenestrasyon varlığı ve spongioz kemik kalınlıkları sagittal yöndeki iskeletsel ilişkiden etkilenmektedir.

| Başkent Üniversitesi | Kütüphane | Açık Bilim Politikası | Açık Erişim Politikası | Rehber |

DSpace software copyright © 2002-2025 LYRASIS

  • Privacy policy
  • End User Agreement
  • Send Feedback
Repository logo COAR Notify