Repository logo
Communities & Collections
All of DSpace
  • English
  • العربية
  • বাংলা
  • Català
  • Čeština
  • Deutsch
  • Ελληνικά
  • Español
  • Suomi
  • Français
  • Gàidhlig
  • हिंदी
  • Magyar
  • Italiano
  • Қазақ
  • Latviešu
  • Nederlands
  • Polski
  • Português
  • Português do Brasil
  • Srpski (lat)
  • Српски
  • Svenska
  • Türkçe
  • Yкраї́нська
  • Tiếng Việt
Log In
New user? Click here to register.Have you forgotten your password?
  1. Home
  2. Browse by Author

Browsing by Author "Kızıltan,Gül"

Filter results by typing the first few letters
Now showing 1 - 20 of 21
  • Results Per Page
  • Sort Options
  • No Thumbnail Available
    Item
    Adölesanlarda Dijital Bağımlılık ve Obezitenin İlişkilendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi, 2023-12-30) Pırıl Çokkeser,Şükran; Kızıltan,Gül
    Adölesan dönem, Dünya Sağlık Ö rgütü’ne göre ergenlik ve genç yetiş kinlik dönemi, 10 ile 24 yaş arasında olan bireyleri kapsayan dönemdir. Bu dönemde yeterli uyku, büyümeyi ve geliş meyi sağlayan önemli bir unsurdur. Ayrıca yeterli uyku, fiziksel ve ruhsal sağlığın korunmasında ve yaş am kalitesinin sürdürülmesinde önemli bir yapı taş ıdır. Dijital bağımlılık, birç ok araş tırmacı tarafından adölesanlara yönelik olarak ş u ş ekilde ifade edilmektedir: dijital bağımlılık 24 saatlik biyolojik yaşam yerine, bir anlamda zaman kavramını yok eden sanal hayatı yaş atmaktadır. Bu nedenle adölesanlar artık geceleri sosyal medyada paylaş ımda bulunabilmekte, tuvalette dahi Short Message Service (SMS) gönderebilmekte ya da yüz yüze sohbet sırasında göz ucuyla da olsa telefonunu kontrol etmektedir. Dijital bağımlılık; dinamik bir hayat sürdürülmesinin yerine, sürekli bir ekrana bağımlı olmayı gerektirmesinden dolayı statik bir hayat sürdürülmesine yol aç maktadır. Bu durum hareketsiz bir hayat sürdürülmesine sebep olarak birç ok rahatsızlığı da beraberinde getirmektedir. Hareketsiz hayat yani azalmış fiziksel aktivite özellikle adölesan dönemde obezite gelişimi için önemli bir risk oluşt urmaktadır. Obezite; besinler ile alınan enerjinin, harcanan enerjiden fazla olması sonucunda fiziksel, psikolojik, sosyal ve ekonomik sorunlara neden olabilen kronik bir durumdur. Obezite, son 30 yılda teknolojik geliş melerle birlikte küresel bir sağlık sorunu olmuş ve birç ok ülkede özellikle ç ocukluk dönemi ve adölesan dönemden baş layarak tüm yaş dönemlerinde hızla artmaya baş lamış tır. Adölesan dönem, büyüme ve geliş menin ç ok hızlı olduğu bir dönemdir. Bu dönemde adölesanların sabah kahvaltısı yerine kafeteryalardan aperatif besinleri tüketmeleri, fiziksel aktivitelere yeterli zaman ayırmaması, uzun süre oturularak yapılan aktivitelerin tercih edilmesi (televizyon seyretme, video oyunları vb) obezitenin geliş imini kaç ınılmaz hale getirmektedir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Annelerin Postpartum Depresyon Risk Faktörlerinin Değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi, 2019-08-31) Doğan,Gülşah; Kızıltan,Gül
    Amaç: Bu araştırma, annelerin postpartum depresyon (PPD) risk faktörlerini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Araştırma, Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi’nde Aralık 2018 – Mart 2019 tarihleri arasında pediatri kliniğinde yatan ve pediatri polikliniğe başvuran yaşları 0-36 ay olan bebeklerin anneleri üzerinde yapılmış ve çalışmaya 104 anne dahil edilmiştir. Annelerden anket formu aracılığıyla, yaş, eğitim durumu, çalışma durumu, medeni durumunu değerlendirmek için anket formu uygulanmış; boy uzunluğu ile gebelik öncesi ve mevcut vücut ağırlığı ölçümleri alınarak, BKİ değerleri hesaplanmıştır. Postpartum depresyon riskini değerlendirmek üzere, annelere 10 adet çoktan seçmeli soru yöneltilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 20 paket programı kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmaya katılan annelerin yaş ortalaması 30.5±5.89 yıl olup yaşları 18-45 yaş arasındadır. Annelerin, %21.9’u ilköğretim, %32.4’ü lise ve %45.7’si üniversite mezunudur. Annelerin %88.6’sı evli, %11.4’ü ise bekar olduklarını belirtmişlerdir. Annelerin gebelik öncesi vücut ağırlık ortalaması 61.7±10.56 kg, mevcut vücut ağırlık ortalaması 68.6±11.26 kg olarak belirlenmiştir. Annelerin mevcut BKİ değerlerinin ortalaması ise 25.1±4.15 kg/m2 olarak saptanmıştır. Annelerin %28.6’sının özgeçmişinde %25.7’sinin de soy geçmişinde depresyon öyküsü, olduğu belirlenmiştir. Annelerin%21.9’unda PPD öyküsü olduğu belirlenirken, %20’sinin de ailesinde PPD öyküsü olduğu saptanmıştır. Annelerin %50.5’in son gebeliği sırasında huzursuzluk ve endişe, %34.3’ün ise ruhsal sorun yaşadığı saptanmıştır. Lise mezunlarının olmayan annelerin yaş ortalaması 30.3±5.90 ve PPD'si olan annelerin yaş ortalaması ise 31.1±5.94 yıl olarak tespit edilmiştir. PPD'si olan annelerin %83.3'ü üniversite mezunu, PPD'si olmayan annelerin %26.5'inin ise lise mezunu olduğu saptanmıştır. Annelerin %58.1'inin çalıştığı, %41.9'unun ise çalışmadığı belirlenmiştir. Sonuç: Annelerin yaş ile eğitim ve çalışma durumları postpartum depresyon oluşumunda etkili olabilmektedir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Beslenme Okuryazarlığı Nedir?
    (Başkent Üniversitesi, 2021-12-30) Yıldırım,Merve; Akçil Ok,Mehtap; Kızıltan,Gül
    Beslenme okuryazarlığı, gıdalar ve beslenmeyle ilgili verilere erişim, analiz yapabilme, doğru karar alıp uygulayabilme, sağlıklı beslenme alışkanlıklarını devam ettirme, gerekli oranlarda sağlıklı gıda seçimi ve tüketimi ve beslenmenin sağlığa olan etkileri konusunda var olan bilgi, yetenek ve davranışların karmasıdır. Toplumlarda, gıda ve beslenme okuryazarlığının öneminin anlaşılması ve yaygın hale gelmesi sağlık, iyilik hali, sağlıklı beslenme ve gıda maddelerinin seçiminin iyileştirilmesi ve sürdürülebilirliğine yardımcı olabilecektir. Bilgi, yetenek ve tutuma odaklanan, dogmalara dayanan ve etkili eğitim metotlarının kullanıldığı beslenme okuryazarlığı programlarının planlanması ve uygulanmasında bütün alanlardan uzmanların iş birliği yapmalarının faydalı olacağı düşünülmektedir. Bu derleme yazıda, beslenme okuryazarlığı tanımı, hedefi, gerekli yetenek ve okuryazarlığı etkileyen faktörlerin incelenmesi sağlanarak literatüre katkıda bulunması amaçlanmıştır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Diyabet Kliniğine Başvuran Bireylerde Anormal Yeme Davranışlarının ve Depresyon Durumunun Değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi, 2023-08-30) Yıldız,Anıl; Kızıltan,Gül
    Amaç: Bu çalışmada, Tip 2 diyabetli ve prediyabetli bireylerde, anormal yeme davranışları ile bireylerin depresyon durumlarını değerlendirmek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Kesitsel tipte planlanan bu araştırmaya, Ağustos 2021-Şubat 2022 tarihleri arasında Bitlis ilinde bir devlet hastanesinin diyabet kliniğine doktor tarafından yönlendirilen ve çalışmaya gönüllü katılmayı kabul eden diyabet ve prediyabet tanısı almış 100 birey katılmıştır. Bireylerin demografik özellikleri ve beslenme alışkanlıklarına ilişkin sorular içeren araştırmacılar tarafından geliştirilen anket formu uygulanmıştır. Bireylerin anormal yeme davranışları, Gece Yeme Anketi, Duygusal Yeme Ölçeği ve Aşırı Besin İsteği Ölçeği (ABİS) ile değerlendirilmiştir. Bireylerin depresyon durumları da Beck Depresyon Ölçeği ile değerlendirilmiş olup çalışmaya başlamadan önce gerekli tüm izinler alınmıştır. Bulgular: Belirtilen tarihler arasında, çalışmaya dâhil edilme kriterlerini karşılayan bireylerin %50’si Tip 2 diyabetli, %50’si prediyabetlidir. Tip 2 diyabetli bireylerin yaş ortalaması 51,9±10,21 yıl iken, prediyabetli bireylerin yaş ortalaması 51,5±10,79 yıl olarak saptanmıştır. Bireylerin %60’ı kadın, %40’ı erkektir. Tip 2 diyabetli ve prediyabetli bireylerin gece yeme, duygusal yeme ve ABİS ölçek puanları arasında istatistiksel olarak önemli bir fark saptanmamıştır (p>0,05). Orta ve üstü depresyon düzeyine sahip bireylerin ve hafif düzeyde depresyona sahip bireylerin duygusal yeme puanları sırasıyla; 8,8±4,91 ve 7,5±4,89 bulunmuştur (p<0,05). Depresyon durumunun bütün sınıflandırmalarında gece yeme puanı açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmıştır (p<0,05). Sonuç: Araştırma sonucunda Tip 2 diyabetli bireylerde anormal yeme davranışlarının, tıbbi beslenme tedavisi danışmanlığında diyetisyen aracılığıyla sorgulanması gerektiği, depresyonun duygusal yeme ve gece yeme davranışları için bir risk faktörü olabileceği düşünülmektedir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Doğu Anadolu Bölgesinde Yaşayan Adölesan ve Yetişkinlerin Beslenme Alışkanlıkları ile Yeme Tutum ve Davranışlarının Belirlenmesi
    (Başkent Üniversitesi, 2018-12-30) Sarıdağ Devran, Betül; Kızıltan,Gül
    Amaç: Bu çalışma ile Bingöl Üniversitesi’nde birinci sınıfta okuyan öğrencilerden Doğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayanların beslenme alışkanlıklarının yeme davranışı skoru (Eating Attitudes Test (EAT)-26)hesaplanarak değerlendirilip yeme davranışı bozukluğu olup olmadığının saptanması amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Kesitsel ve tanımlayıcı bir çalışmadır. Araştırma evrenini; Bingöl Üniversitesi’ne bağlı fakülteler, yüksekokul ve meslek yüksekokulları oluşturmuştur. Tüm bu birimlerden gönüllü olarak 506 öğrenci gelişigüzel örneklem yöntemi ile seçilmiştir. Anket formları öğrencilere görüşme esnasında dağıtılmış, aynı anda doldurmaları istenmiş ve sonrasında boy uzunluğu, vücut ağırlıkları, bel ve boyun çevresi ölçülmüş ve beden kütle indeksi (BKİ) değerleri hesaplanmıştır. Bulgular: Çalışmaya katılan 506 öğrencinin %36.4’ü erkek ve %63.6’sı ise kadındır. Yaş ortalaması 20.3±2.77 yıldır. Erkek öğrencilerin %51.1’i üç ana öğün ve %47.3’ü bir ara öğün tüketmekte ve kadınların %54.7’si iki ana öğün ve %41.3’ü bir ara öğün tüketmektedir. Normal ağırlıklı erkek öğrencilerin %50.4’ü kendisini zayıf veya çok zayıf olarak görürken, hafif şişman erkeklerin %60’ı kendisini normal ağırlıkta görmektedir. Kadınlarda ise normal ağırlıkta olanların %59.8’i kendisini zayıf veya çok zayıf görmektedir. Normal ağırlıktaki kadınların %35.5’inin ve hafif şişman kadınların %46.9’unun kendisini olduğu BKİ aralığında algılamaktadır. Erkeklerde bu sıklıklar sırasıyla %42.2 ve %37.1’dir. Erkeklerin %14.1’inde ve kadınların %24.5’inde yeme davranışı bozukluğu bulunmuştur. Genel olarak öğrencilerin %20.8’inde yeme davranışı bozukluğu bulunmaktadır. Sonuç: Araştırmamızda öğrencilerin genel olarak yanlış beslenme alışkanlıklarına sahip olduğu saptanmıştır. Bu nedenle öğrencilerin beslenme konusunda bilinçlendirilmesine ihtiyaç olduğundan eğitim programları düzenleyerek yeterli ve dengeli beslenme konusunda bilgilendirilmeleri sağlanmalıdır. Buna yönelik plan ve politikalar düzenlenerek öğrencilere sağlıklı beslenme konusunda doğru bilgi sağlanmalı ve farkındalık oluşturulmaya çalışılmalıdır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Gestasyonel Diyabet ve Risk Faktörleri
    (Başkent Üniversitesi, 2019-08-31) Avci Dursun, Elif Melek; Kızıltan,Gül
    Gestasyonel diyabet mellitus (GDM), gebeliğin ikinci veya üçüncü trimesterinde görülen diyabet tanısıdır. GDM prevalansı tüm dünyada, gebeliklerin % 1 ila 14'ü arasında görülmekte iken; ülkemizde GDM prevalansının %2.6–27.9 arasında değiştiğini belirtilmektedir. Amaç GDM gelişimine neden olan risk faktörlerini ve alınabilecek önlemleri tartışmaktır. PubMed, Embase, Medline, Cochrane Central ve Google Scholar elektronik veritabanları kullanılarak, son on yıl boyunca yayınlanan makaleler incelenerek derleme hazırlanmıştır. Gestasyonel Diyabet (GDM) için belirlenmiş risk faktörleri beden kütle indeksinin 25 ve üzeri olması (BKİ > 25 kg/m2), sedanter yaşam, ailede diyabet öyküsü, ırk / etnik köken, makrozomik bebek doğum öyküsü (4 kg ve üzeri), glikozile hemoglobinin 5.7 ve üzerinde olması (A1c > 5.7) ve diyetsel faktörler (doymuş yağ, hayvansal protein, ilenmiş ürünler vb) oluşturmaktadır. Yapılan çalışmalar yaşam tarzı değişiklikleri ile GDM riskinin %60 azaltılabileceğini göstermektedir. Glisemik indeksi düşük, posa alımı yüksek, işlenmiş ürün tüketiminin sınırlı olduğu beslenme programları ile gebelik sürecinde GDM gelişimi engellenebilir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Gıda Sanayinde Kullanılan Yağlar ve Genel Sağlık Üzerine Etkileri
    (Başkent Üniversitesi, 2022-08-30) Arslan,Şule; Kızıltan,Gül
    Gıda sanayinde birçok yağ kullanılmaktadır. Sanayinin gelişmesiyle yağ üretimi için kullanılan bitki ve tohumların üretiminde farklı teknolojiler kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca teknolojinin gelişmesi bu bitki ve tohumlardan ham yağın üretimi aşamasında farklı tekniklerin kullanılmasına olanak vermiştir ve verim artmaktadır. Farklı bitkilerden üretilen yağlar fiziksel ve kimyasal özellikleri sebebiyle farklı amaçlar doğrultusunda kullanılmaktadır. Kullanılan bu yağların diyetle tüketiminin sağlık üzerine farklı etkileri bulunmaktadır. Bu çalışmada “Türk Gıda Kodeksi Bitki Adı İle Anılan Yağlar Tebliğ’nde” adı geçen ve gıda sanayinde genellikle kullanılan yağların bileşimleri, kullanım alanları ve sağlık üzerine etkileri tartışılmıştır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Hemodiyaliz Hastalarında Beslenme Bilgi Düzeyi ile Beslenme Durumları Arasındaki İlişki
    (Başkent Üniversitesi, 2016-08-30) Kocamış,Rabia Nur; Türker, Perim; Köseler Beyaz, Esra; Akçil Ok,Mehtap; Kızıltan,Gül
    Amaç: Bu çalışmada, hemodiyaliz (HD) hastalarının beslenme bilgi düzeyi ile beslenme durumları arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma 65 erkek, 46 kadın toplam 111 hemodiyalize giren son dönem böbrek yetmezliği olan hasta ile yürütülmüştür. Çalışmaya katılan hastaların sosyodemografik özeliklerini, genel sağlık, beslenme alışkanlıklarına ilişkin ve kronik böbrek yetmezliği (KBY) diyeti hakkında beslenme bilgilerini içeren bir anket formu yüz yüze görüşme yöntemiyle toplanmıştır. Hastaların dosyalarından biyokimyasal parametrelerinden serum albumin düzeyleri alınmıştır ve beslenme durumunu belirlemede subjektif global değerlendirme (SGD) yöntemi kullanılmıştır. Hastaların genel beslenmeye ve KBY diyetine ilişkin beslenme bilgileri 14 çoktan seçmeli soru ile belirlenmiştir. Her doğru cevap için 1 puan, yanlış cevap için ise 0 puan verilmiştir. Her hastanın aldığı puan 100’e çevrilmiştir. Ortanca puan değeri olan 64 puana göre gruplandırılmıştır. 64 puan altında alan hastalar "bilgisi yetersiz", 64 puan ve üzeri alanlar ise "bilgisi yeterli" olarak sınıflandırılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS Windows 21.0 istatistik paket programı kullanılmıştır. Bulgular: Hastaların beslenme bilgi puan ortanca değerine göre KBY diyeti hakkındaki bilgi düzeyleri değerlendirildiğinde, %59.5’inin yeterli, %40.5’inin ise yetersiz düzeyde bilgiye sahip olduğu görülmüştür. Diyetisyenden bilgi alan hastaların beslenme bilgi puanları, doktordan bilgi edinen hastalara göre anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Yaşı 65 yıl ve altındaki hemodiyaliz hastalarının bilgi puanları, 65 yaş üzerindeki hastalara göre daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Eğitim durumlarına bakıldığında lise, yüksekokul/üniversite mezunu olan hastaların KBY diyeti bilgi puanlarının eğitim durumu düşük olan hastalara göre önemli olarak daha yüksek olduğu bulunmuştur (p<0.05). SGD düzeyleri ve beslenme bilgi düzeyi arasında anlamlı bir ilişki görülmemiştir. SGD sonuçlarına göre, orta düzey malnütrisyon saptanan bireylerin serum albümin düzeyi ortalamaları 3.68±0.60 g/dL iken, yeterli beslenmiş olan bireylerde bu değer 3.77±0.32 g/dL olarak belirlenmiş, gruplararası fark istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır (p>0.05). Sonuç: Yaş, eğitim durumu, KBY diyeti bilgi kaynağı HD hastalarının bilgi düzeylerini etkilemektedir. Hastalara diyetisyen tarafından verilecek düzenli eğitimler ile beslenme bilgi düzeylerinin arttırılması hedeflenmelidir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Hemodiyaliz Hastalarında Kırılganlık ile Malnütrisyon İlişkisinin Değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi, 2023-08-30) Bilgiç ,Bengü Dilşad; Kızıltan,Gül
    Amaç: Bu çalışma hemodiyaliz hastalarında kırılganlık ve malnütrisyon durumunu belirleyerek bu faktörler arasındaki ilişkiyi değerlendirmek amacıyla yürütülmüştür. Gereç ve Yöntem: Çalışma Nisan 2021-Haziran 2021 tarihleri arasında T.C. Sağlık Bakanlığı Çorum İl Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı hemodiyaliz merkezlerinde 20 yaş üzeri, daha önce böbrek transplantasyonu geçirmemiş, çalışmaya katılmaya gönüllü olan 61 kadın, 78 erkek toplam 139 hemodiyaliz hastası üzerinde yürütülmüştür. Hastalara sosyo-demografik özelliklerini, aile ve bakım durumları ile ilgili soruları içeren anket formu yüz yüze görüşme tekniği ile uygulanmıştır. Kırılganlık durumları Edmonton Kırılganlık Ölçeği (EKÖ), malnütrisyon durumları Yedi Puanlı Subjektif Global Değerlendirme (SGD-7P) ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Hastaların %56’sı erkek, yaş ortalaması 61,5 ± 12,92 yıldır (kadınların 62,5 ± 11,43 yıl, erkeklerin 60,8 ± 14,00 yıl). Edmonton Kırılganlık Ölçeği (EKÖ) skor ortalaması kadınlarda 7,28 ± 3,17, erkeklerde 5,45 ± 3,42’dir. Kadınların Edmonton Ölçek skoru ortalaması erkeklere göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek bulunmuştur (p<0,05). Ölçek sınıflamasına göre hastaların %32,4’ü kırılgan değil, %19,4’ü görünürde savunmasız ve %48,2’si kırılgan olarak belirlenmiştir. Yedi Puanlı Subjektif Global Değerlendirme (SGD-7P) sınıflamasına göre hastaların %45,3’ü iyi beslenmiş (7-6 puan), %48,2’si hafif-orta malnütrisyonlu (5-3 puan), %6,5’i ağır malnütrisyonludur (2-1 puan). EKÖ ile SGD-7P ölçeğinin karşılaştırma sonuçlarına göre şiddetli kırılgan hastaların %57,1’i hafif-orta malnütrisyonlu, %42,9’u ağır malnütrisyonlu olarak belirlenmiştir. Hastalarda, kırılganlık düzeyi arttıkça yetersiz beslenen hastaların sıklığının da istatistiksel olarak arttığı görülmüştür (p<0,05). Sonuç: Hemodiyaliz hastalarında kırılganlık ve malnütrisyon görülme oranları yüksektir. Bu iki faktör arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Hipotiroidili Kadınlarda Tıbbi Beslenme Tedavisinin Metabolik Sendrom Bileşenleri Üzerine Etkisinin Değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi, 2018-08-30) Perçinci, Bardak; Kızıltan,Gül; Bardak Perçinci, Nazal
    Amaç: En sık görülen klinik tiroid fonksiyon bozukluğu hipotiroidizmdir ve tiroid bezinde tiroksin (T4) ve triiyodotironin (T3) yapımı ve sekresyonunda azalmaya yol açan bozukluklar nedeniyle oluşmakta ve varlığında serum tiroid stimule edici hormon (TSH) sekresyonu artmaktadır. Bu çalışma hipotiroidili hastalarda tıbbi beslenme tedavisinin metabolik sendrom bileşenleri üzerine etkisinin değerlendirilmesi amacı ile yürütülmüştür. Yöntem: Çalışma, yeni hipotiroid teşhisini almış 20 ile 64 yaş arası 101 kadın üzerinde yürütülmüştür. Hastalara, 3 ay süreyle bireye özgü tıbbi beslenme tedavisi uygulanmıştır. Çalışmanın başlangıcında ve sonunda bireylerin antropometrik ölçümleri alınmış, bazı biyokimyasal parametreleri analiz edilmiş ve fiziksel aktivite durumları değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışmanın başında bu grubun beden kütle indeksi (BKİ) ortalaması 30.4±5.67 kg/m² iken; 3. ayın sonunda 28.2±5.34 kg/m² olarak saptanmıştır. Hastaların çalışmanın sonundaki insülin direnci (HOMA-IR) değeri ile son BKİ değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif korelasyon saptanmıştır (r =0.639, p<0. 001). Sonuç: Çalışmanın sonunda tiroid hormon fonksiyon bozukluğu olan bireylerde bireye özgü tıbbi beslenme tedavisi uygulamasının metabolik sendrom belirteçlerinin en önemlisi olan insulin direnci derecesinin düzeltilebileceği sonucuna varılmıştır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    İlköğretim Döneminde Verilen Beslenme Eğitiminin Antropometrik Ölçümler Üzerine Etkisinin İncelenmesi
    (Başkent Üniversitesi, 2021-12-30) Fakılı, Funda Esin; Kızıltan,Gül
    Amaç: Bu çalışmada, ilköğretim döneminde verilen beslenme eğitiminin antropometrik ölçümler üzerine etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma 122 çocuğun katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Çocukların kişisel özellikleri ve beslenme alışkanlıkları yüz yüze sorgulandıktan sonra, beslenme bilgi düzeylerini ölçmek için Beslenme Bilgi Düzeyi Testi (BBDT) kullanılmıştır. Antropometrik ölçümleri ile ilgili veriler ve beslenme bilgi düzeyleri eğitim öncesi ve sonrasında ölçülmüştür. Bulgular: Çalışma, yaşları 7-9 yıl arasında değişen 56’sı erkek (%45,9) ve 66’sı kız (%54,1) olmak üzere toplam 122 çocuk ile tamamlanmıştır. Yaş ortalaması 8,3 ± 0,65 yıldır (E:56, 8,3 ± 0,60; K: 66, 8,3 ± 0,70). Çocukların beslenme eğitimi öncesi ve sonrası karşılaştırıldığında her iki cinsiyette de ağırlığın arttığı (p<0,05); boyların uzadığı (p<0,05) saptanmıştır. Yaşa göre boy uzunluğu değerlendirildiğinde, kısa ve normal çocukların sayısı artmış; ancak uzun ve çok uzun olan çocukların sayısı azalmıştır (p<0,05). Eğitim öncesinde yaşa göre beden kütle indeksi değerlendirildiğinde, fazla kilolu ve obez çocukların sayısı %46,4 iken, eğitim sonrası sayı artmıştır. Eğitim öncesine göre eğitim sonrasında her iki cinsiyette de beslenme bilgi puanın arttığı, erkeklerde bu artışın istatistiksel açıdan önemli olduğu (p<0,05), ancak kızlarda istatistiksel açıdan önemli bir farkın olmadığı belirlenmiştir (p>0,05). Sonuç: Süregelen yanlış beslenme alışkanlıklarını doğruları ile değiştirmenin zor, zamana bağlı olduğunu, davranışa dönüşüp antropometriye yansımasında da etkin, sürekli eğitimlere ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Kalça ve Diz Artroplastisi Geçiren Hastalarda Proteinden Zengin Tıbbi Beslenme Tedavisinin Antropometrik Ölçümler ve El kavrama Gücü Üzerine Etkisi
    (Başkent Üniversitesi, 2021-12-30) Süzen,Banu; Güçlü,Berk; Kızıltan,Gül
    Amaç: Total Diz ve Total Kalça Artroplastisi diz ve kalça rahatsızlığı olan hastalarda ağrıyı azaltan ve fonksiyon ve yaşam kalitesini iyileştiren ameliyatlardır. Hastaların ileri yaşta olması, komorbiditeler ve yetersiz beslenme ameliyat sonrasında ağırlık kaybına, kas kütle kaybına ve kas gücü ile işlevinde azalmaya, dolayısıyla iyileşme sürecinin olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır. Bu çalışmanın amacı da kalça ve diz artroplastisi geçiren hastalarda proteinden zengin tıbbi beslenme tedavisinin antropometrik ölçümler ve el kavrama gücü üzerine etkisini belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Çalışma, 41 kalça ve diz artroplasti ameliyatı geçirmiş 65 yaş ve üzerinde hastalar ile gerçekleştirilmiştir. Hastaların ameliyat öncesinde beslenme durumları, boy uzunluğu, diz boyu ölçümleri alınmıştır. Diyetisyene yönlendirilen hastalar proteinden zengin beslenme planlamasını kabul eden ve etmeyen hastalar olarak gruplara ayrılmıştır. Proteinden zengin beslenme tedavisi alan hasta grubuna kalsiyum hidroksimetil bütirat ve yüksek protein içeren beslenme ürünü önerilmiştir Her iki hasta grubuna sağlıklı beslenme planlaması yapılmış ve eğitim verilmiştir. Hastalar ameliyat sonrası ilk hafta ve 6. haftalarda vücut ağırlığı (kg), beden kütle indeksi(kg/m2), üst orta kol çevresi (cm) ve el kavrama gücü (kg) ölçümleri alınmıştır. Veriler, IBM SPSS 22 paket programı kullanılarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Ameliyat sonrası 6.haftada müdahale grubu (MG) erkek hastaların ortalama el kavrama gücü 21.4±3.36 kg, MG kadın hastaların ortalama el kavrama gücü 21.0±2.95kg, kontrol grubu (KG) erkek hastaların ortalama el kavrama gücü 24.3±1.26kg, kontrol grubu kadın hastaların ortalama el kavrama gücü 19.5±4.12kg’dır Sonuç: Diz ve kalça artroplastisi geçiren, malnutrisyonlu yaşlı bireylerde yeterli enerji ve protein desteğinin sağlıklı beslenme önerileri ile birlikte kullanılmasının hastalarda enerji ve protein alımını iyileştirdiği ve buna bağlı olarak vücut ağırlığı, yağsız kas kütlesinin azalmasını engellediği görülmüştür
  • No Thumbnail Available
    Item
    Kemik Metabolizması ve Aspir Yağı
    (Başkent Üniversitesi, 2023-04-30) Arslan,Şule; Kızıltan,Gül
    Kemik metabolizması hormonların, lokal sitokinlerin, inflamatuar markerlerin rol aldığı karmaşık bir mekanizmaya sahiptir. Aspir yağı ise son zamanlarda daha fazla tercih edilmeye başlanan ve sağlık üzerinde çeşitli etkileri olan bir yağdır. Bu çalışmada aspir yağı ve kemik metabolizması arasındaki ilişki hormonal olarak, lokal sitokinler ve inflamasyon üzerinden son olarak insülin benzeri büyüme faktörleri üzerinden tartışılmıştır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Kronik Böbrek Yetmezliği Olan Hastalarda Serum D Vitamini Düzeyi ile Depresyon İlişkisi
    (Başkent Üniversitesi, 2019-08-31) Akbal Akyel, Ayça; Kızıltan,Gül
    Amaç: Son dönem böbrek yetmezliği olan hastalarda depresyon, en yaygın psikiyatrik problem ve prevalansı da yükselmektedir. Depresyon ve diğer mental bozukluklara sahip olan bireylerde serum D vitamini düzeyleri düşük bulunmuştur. Bu çalışma kronik böbrek yetmezliği olan hastaların D vitamini düzeyi ile depresyon durumunu ve bu iki faktörün arasındaki ilişkinin araştırılması amacıyla yürütülmüştür. Gereç ve Yöntem: Çalışma, Başkent Üniversitesi Hastanesi Yenikent Diyaliz ve Ümitköy Diyaliz merkezinde hemodiyalize giren 19-64 yaş arası 150 hasta üzerinde yürütülmüştür. Çalışmada bireylere demografik özelliklerini belirlemeye yönelik anket formu uygulanmıştır. Araştırmaya katılan hastaların serum 25(OH) D vitamini düzeyi analiz edilmiştir. Hastaların fiziksel aktivite düzeylerini saptamak amacıyla Fiziksel Aktivite Saptama Formu, duygu durumunu ve depresyona eğilimini saptamak için Beck Depresyon Envanteri kullanılmıştır. Hastaların malnütrisyon durumu da, Malnütrisyon İnflamasyon Skoru ile saptanmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan hastaların yaş ortalaması 49.9±12.20 yıl olarak belirlenmiştir. Çalışmaya, hemodiyaliz tedavisi gören 19-64 yaş arası, 55’i kadın (%36.7) ve 95’i erkek (%63.3) olmak üzere toplam 150 Kronik Böbrek Yetmezliği (KBY) hastası alınmıştır. Hastaların %64.7’ sinde D vitamininin eksik olduğu saptanmıştır. Kadınların %63.6’sında, erkeklerin %65.3’ünde D vitamininin eksik olduğu belirlenmiştir. Beck depresyon Envanteri ile Serum D vitamini düzeyi arasında negatif yönde ilişki istatistiksel açıdan önemli bulunmuştur (p<0.05). Sonuç: Çalışmadaki hastalar serum D vitamini yeterliliği, yetersizliği ve eksikliğine göre gruplandırılıp Beck depresyon puanları incelendiğinde, serum D vitamini düzeyi azaldıkça Beck depresyon puanı anlamlı olarak yüksek bulunmuştur.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Obezite ve Duygu Durumu ile Diyet Kalitesi ve İştah İlişkisi
    (Başkent Üniversitesi, 2019-08-31) Güray,Aslıhan; Kızıltan,Gül
    Dünya Sağlık Örgütü’ne göre obezite; sağlığı bozacak şekilde vücutta normal dışı veya aşırı şekilde yağlanma olarak tanımlanmaktadır. Obezite ve depresyon arasındaki ilişki komplekstir ve bu ilişki ile ilgili birçok teori bulunmaktadır. Depresyon ve obezite etiyolojisinde moleküler, genetik, hormonal, immünolojik ve çevresel birçok faktör araştırılmaktadır. Son yıllarda obezite ve depresyon arasında sebep sonuç ilişki olup olmadığını cevaplamayı amaçlayan çok sayıda araştırma yapılmıştır. Yapılan çalışmalarda, depresyonun obezite riskini veya obezitenin depresyon riskini artırdığı gibi birbirinden farklı sonuçlar bildirilmesine rağmen, çoğunlukla depresyon ve obezite arasında karşılıklı etkileşime bağlı bir ilişki olduğu belirtilmiştir. Hipotalamusa protein, yağ ve karbonhidrat alımı ile 5-HT dönüşümü arasında negatif bir geri bildirim bulunmaktadır. Düşük dozda 5-HT veya bu nörotransmitterin salınımını arttıran ilaç kullanımı karbonhidrat alımını, protein ve yağ alımına göre çok azaltmaktadır. Karbonhidrattan zengin bir beslenmenin ardından kanda glukoz, insülin, leptin ve kortikosteron düzeylerinin yükselmesi sonucu hipotalamusta 5-HT salınımı artar. 5-HT düzeyindeki bu yükselme negatif geribildirim ile birlikte karbonhidrat alımını baskılar. Yapılan araştırmalarda, düşük serotonin düzeyi ve serum folat düzeyi arasında bir ilişki olduğu belirlenmiştir. Bu durum, insanlarda ruh hali ile ilişkisi olduğu düşünülen tiramin seviyesini de etkileyebilmektedir. Folat ayrıca metionin ve Sadenosilmetionin (SAM) sentezinde kullanılmaktadır. SAM ise, DNA, RNA, hücre zarı lipitleri ve nörotransmitterlerde gerçekleşen metilasyon reaksiyonlarında metil vericisi görevi görür. Buna ek olarak SAM’ın antidepresan özellik taşıdığı bilinmektedir. Sonuç olarak; yapılan çalışmalarda, depresyonun obezite riskini veya obezitenin depresyon riskini artırdığı gibi birbirinden farklı sonuçlar bildirilmesine rağmen, çoğunlukla depresyon ve obezite arasında karşılıklı etkileşime bağlı bir ilişki olduğu belirtilmiştir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Oral Yolla Tüketilebilen Apiterapi Ürünlerine Genel Bakış
    (Başkent Üniversitesi, 2024-08-29) Arslan,Şule; Kızıltan,Gül
    Geleneksel ve tamamlayıcı tıp yaklaşımlarından olan apiterapi tüm dünyada olmakla birlikte ülkemizde de hızla popüler hale gelmiştir. Apiterapi arı ve terapi kelimelerinin birleşimi ile oluşmuştur. Konu ile ilişkili Sağlık Bakanlığı’nın bir yönetmeliği mevcuttur. Apiterapi yaklaşımında, arı ürünleri oral olarak tüketilebilir ya da topikal, intramüsküler veya intravenöz olarak uygulanabilir. Arı ürünleri besin ögesi olan ve olmayan biyolojik bileşiklerce çok zengindir. Bu sebeple hemen hepsinin güçlü antioksidan ve antiinflamatuar özellikleri göze çarpmaktadır. Bu derlemede oral yolla tüketilen apiterapi ürünlerinin özelliklerinden bahsedilmiştir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Palyatif Bakım Alan Onkoloji Hastalarının Beslenme Durumlarının Değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi, 2023-04-30) Yalçıntaş,Emine Büşra; Kızıltan,Gül
    Palyatif bakım; kanser gibi yaşam koşullarını zorlaştıran hastalığa sahip bireylerin yaşam kalitesini iyileştirmek ve yaşam süresini uzatıcı yöntemlere entegre edilmesi gereken bir tedavi yöntemidir. Palyatif bakımda ölüm doğal bir süreçtir ve ölüm hızlandırılmaya veya geciktirilmeye çalışılmaz. Kanser hastaları tedavi süreleri boyunca çok sayıda semptom yaşamaktadırlar. Bu nedenle kanser hastalarına tanı anından itibaren yaşamlarının iyileştirilmesi için yapılan tedavilerle birlikte palyatif bakım desteği verilmelidir. Kanserli hastada semptom kontrolünün yapılabilmesi hastanın yaşam kalitesinde artışı sağlayabilir. Kanser hastalarında sıklıkla malnütrisyon görülür. Palyatif bakımdaki kanser hastaları için beslenme desteğinin erken sağlanması hastaların yaşam kalitelerini iyileştirmeye katkıda bulunabilmektedir. Kanser tedavisinin türüne (küratif veya palyatif), hastaların klinik koşullarına, beslenme durumlarına bağlı olarak, hastaya özel dengeli bir beslenme protokolü uygulanmalıdır. Uygulanan bu beslenme desteğinin tedavi yanıtını artırmak, komplikasyon oranını azaltmak, enerji harcaması ve besin alımı arasındaki dengeyi sağlayarak morbiditeyi azaltmak gibi bir önemli bir rolü vardır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Türk Kadın Hentbol Oyuncularının Besin Tüketimleri ve Antropometrik Ölçümlerinin Değerlendirilmesi
    (Başkent Üniversitesi, 2024-12-30) Tamer,Özlen; Göktas,Polat; Kızıltan,Gül
    Amaç: Bu çalışmada, kadın hentbol oyuncularının genel sağlık ve spor performansının korunması ve geliştirilmesine yönelik besin tüketimi ile antropometrik ölçümlerin yeterliliği değerlendirilmiştir. Gereç ve Yöntem: Çalışma, Nisan-Mayıs 2024 tarihleri arasında Süper Lig’de oynayan Yenimahalle Belediyesi Spor Kulübü’ne bağlı 16 yetişkin kadın hentbol oyuncusu üzerinde gerçekleştirilmiştir. Katılımcıların antropometrik ölçümleri ve beslenme alışkanlıkları değerlendirilmiştir. Veriler, SPSS for Windows 24 istatistik paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 21,75 ± 2,72 yıl olarak belirlenmiştir. Oyuncuların %81,3’ü normal beden kütle indeksi (BKİ) aralığında olup, %68,8’i normal bel çevresi aralığındadır. Günlük enerji alımı 2304,06 ± 470,20 kkal ile fazla, karbonhidrat miktarı 228,90 ± 54,88 g ile fazla, karbonhidrat oranı %39,56 ± 7,94 ile yetersiz, toplam posa miktarı 20,47 ± 10,58 g ile yetersiz, protein miktarı 102,85 ± 39,83 g ile fazla, protein oranı %17,88 ± 6,76 ile yeterli bulunmuştur. Yağ oranı %42,44 ± 5,86 ile fazla, doymuş yağ oranı %1,75 ± 0,49 ile yeterli, linoleik asit miktarı 22,16 ± 12,58 g ile fazla, linolenik asit miktarı 2,47 ± 1,79 g ile fazla olarak değerlendirilmiştir. Sporcuya özgü enerji alım durumu incelendiğinde, 13 kişi (%81,25) yetersiz, 3 kişi (%18,75) fazla enerji almaktadır. Çalışmadaki oyuncuların ağırlık, boy ve BKİ değerleri, Krawczyk ve Sienkiewicz-Dianzenza (2023) tarafından yapılan çalışma ile karşılaştırıldığında, Afrika kıtasındaki kadın hentbol oyuncularının ortalama ağırlık (Z =-2.59, p = 0.0097) ve BKİ (Z = -2.45, p = 0.0144) açısından anlamlı farklar bulunmuştur. Avrupa kıtasındaki sporcularla ise boy uzunluğu (Z =-2.58, p = 0.0098) açısından anlamlı farklar tespit edilmiştir. Sonuç: Bu araştırma, kadın hentbol oyuncularının beslenme programlarının geliştirilmesi ve uygulanabilirliği açısından önemli katkılar sağlamaktadır. Beslenme alışkanlıkları ve antropometrik ölçümler, sporcuların performanslarını ve genel sağlıklarını optimize etmek için gerekli bilgileri sunmaktadır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Üniversite Öğrencilerinde Vejetaryen Tip Beslenme ve Beden Benlik Algısı İlişkisi
    (Başkent Üniversitesi, 2022-12-30) Kargar Mohammadinazhad,Aylar; Kızıltan,Gül
    Amaç: Son zamanların popüler beslenme tarzlarından biri olarak karşımıza çıkan vejetaryen tip beslenmede, et ve hayvansal içerikli ürünler diyetlerden çıkarılmaktadırlar. Aynı zamanda vejetaryen tip beslenme içeriği ağırlık kaybına veya ağırlık kontrolüne sebep olabilir. Öte yandan, sıklığı ve yaygınlığı özellikle genç bireyler arasında artmakta olan yeme bozuklukları, ciddi psikiyatrik bozukluk olarak, anormal yeme veya ağırlık kontrolü olarak karakterize edilir. Bu çalışmada da üniversite öğrencilerinde vejetaryen tip beslenmenin beden benlik algısı üzerindeki etkisini araştırmak amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Araştırmaya 501 üniversite öğrencisi katılmıştır. Araştırmaya dahil edilen öğrencilerin verilerini toplamak amacıyla online anket formu uygulanmıştır. Vejetaryen tip beslenme et ve/veya hayvansal ürünleri içermeyen diyet çeşiti olarak tanımlanır. Çok Yönlü Beden-Benlik İlişkileri Ölçeği (ÇYBBİÖ), beden imgesi yapısının benlik-tutumsal yönlerini değerlendirmek amacıyla yer almıştır. Anket sonucu elde edilen tüm veriler SPSS (24.0 istatistik paket versiyonu) programıyla değerlendirilmiştir. Bulgular: Araştırmaya dahil olan öğrencilerin toplam % 14,2’sinin (%21,6’sı erkek ve %13,3’ü ise kız öğrenci) vejetaryen tip beslendiği saptanmıştır. ÇYBBİÖ madde puan ortalaması erkeklerde 3,34±0,50 ve kızlarda 3,42±0,40 olarak bulunmuş ve cinsiyetler arası fark önemli bulunmuştur (p<0,05). ÇYBBİÖ madde puan ortalaması ise omnivor ve vejetaryen bireylerde sırayla 3,42±0,40 ve 3,36±0,49 olarak saptanmış ve aradaki fark önemli bulunmuştur (p<0,05). Sonuç: Sonuç olarak bu çalışmada genç yetişkinlerde beslenme tipinin beden benlik algısını etkilediği ve özellikle vejetaryen tip beslenen bireylerde beden benlik algısı omnivorlara göre daha olumlu olmasına neden olduğu söylenebilir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Üniversite Öğrencilerinde Yeme Farkındalığı ve Sezgisel Yeme Davranışının Beslenme Durumu Üzerine Etkisi
    (Başkent Üniversitesi, 2019-12-31) Kuseyri ,Güner; Kızıltan,Gül
    Amaç: Bu araştırma, üniversite öğrencilerinde yeme farkındalığı ve sezgisel yeme davranışının beslenme durumu üzerine etkisinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Araştırma, Ekim 2018-Kasım 2018 tarihleri arasında Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde öğrenim gören çalışmaya katılmayı gönüllü olarak kabul eden 19 yaş ve üzeri 387 öğrenci üzerinde yürütülmüştür. Öğrencilerin sosyo-demografik özellikleri (yaş, cinsiyet, bölüm, gelir durumu), antropometrik ölçümleri (boy uzunluğu, vücut ağırlığı) ve egzersiz düzeyleri araştırmacı tarafından yüz yüze görüşme yöntemiyle uygulanan anket formu ile alınmıştır. Öğrencilerin beslenme konusundaki eğilimlerini ölçmek amacıyla Enerji Yoğunluklu Besinlerin Porsiyon Büyüklüğü Tüketim Sıklığı Formu ve kullanılmıştır. Çalışmaya katılan öğrencilerin yeme farkındalığı düzeylerini değerlendirmek için Yeme Farkındalığı Ölçeği (YFÖ-30), sezgisel yeme davranış düzeyini ölçmek içinse Sezgisel Yeme Ölçeği-2 (İES- 2) uygulanmıştır. Bulgular: Çalışmaya yaş ortalaması 20.70±1.81 yıl olan 387 öğrenci katılmış olup öğrencilerin % 94.1’ i kız; % 5.9’ u erkektir. Öğrencilerin %46.5’i beslenme ve diyetetik bölümü öğrencisi iken %16.5’i hemşirelik, %13.4’ü odyoloji, %11.6’sı fizik tedavi, %11.1’i sosyal hizmet, %0.8’i ise sağlık kurumları işletmeciliği bölümü öğrencisidir. Öğrencilerin BKİ grup dağılımları değerlendirildiğinde, öğrencilerin %70.3’ü normal, %18.8’i zayıf, %8.9’u hafif şişman, %2.1’i obez olarak değerlendirilmiştir. Hafif şişman ve obez grubunda yer alan erkek öğrencilerin sıklığı (sırasıyla %21.7; %8.7), kız öğrencilerin sıklığına göre (sırasıyla %8.0;%1.7) istatistiksel açıdan anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Öğrencilerin yeme farkındalığı alt ölçekleri ile BKİ grupları arasındaki ilişkiye bakıldığında genel, disinhibisyon ve yeme kontrolü alt ölçeklerinin ortalama skorları ile BKİ grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu bulunmuştur (p<0.05). BKİ gruplandırmasına göre obez olan öğrencilerin yeme farkındalığı ortalama genel skoru (2.95±0.40) zayıf olan öğrencilere göre (3.39±0.44) istatistiksel açıdan anlamlı olarak düşük bulunmuştur (p<0.01). Öğrencilerin sezgisel yeme alt ölçekleri ile BKİ grupları arasındaki ilişkiye bakıldığında ise genel, yemeye koşulsuz izin verme, duygusal nedenler yerine fiziksel nedenlerden yeme, açlık tokluk sinyallerine güvenme alt ölçeklerinin ortalama skorları ile BKİ arasında istatistiksel olarak önemli bir ilişki olduğu bulunmuştur (p<0.05). BKİ gruplamasında zayıf olan öğrencilerin genel sezgisel yeme ortalama skoru (3.63±0.50), diğer BKİ grubunda olan öğrencilere göre istatistiksel açıdan anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (p<0.01). Yeme farkındalığı ile sezgisel yeme arasında pozitif yönde güçlü bir ilişki olduğu saptanmıştır (p<0.05). Yeme farkındalığı ile dondurma haricindeki tüm enerji yoğunluğu yüksek besinlerin tüketim sıklığının negatif yönde ilişkili olduğu bulunmuştur. Yeme farkındalığının artması ile birlikte enerji yoğunluğu yüksek olan besinlerin tüketim sıklığının azaldığı saptanmıştır. Sezgisel yeme ile enerji yoğunluğu yüksek besinlerin tüketim sıklığı arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki olmadığı tespit edilmiştir. Sonuç: Üniversite öğrencilerinde yeme farkındalığı ve sezgisel yeme davranışı beslenme durumu üzerinde etkili olabilmektedir.
  • «
  • 1 (current)
  • 2
  • »

| Başkent Üniversitesi | Kütüphane | Açık Bilim Politikası | Açık Erişim Politikası | Rehber |

DSpace software copyright © 2002-2025 LYRASIS

  • Privacy policy
  • End User Agreement
  • Send Feedback
Repository logo COAR Notify