Repository logo
Communities & Collections
All of DSpace
  • English
  • العربية
  • বাংলা
  • Català
  • Čeština
  • Deutsch
  • Ελληνικά
  • Español
  • Suomi
  • Français
  • Gàidhlig
  • हिंदी
  • Magyar
  • Italiano
  • Қазақ
  • Latviešu
  • Nederlands
  • Polski
  • Português
  • Português do Brasil
  • Srpski (lat)
  • Српски
  • Svenska
  • Türkçe
  • Yкраї́нська
  • Tiếng Việt
Log In
New user? Click here to register.Have you forgotten your password?
  1. Home
  2. Browse by Author

Browsing by Author "Gökten, Soner"

Filter results by typing the first few letters
Now showing 1 - 16 of 16
  • Results Per Page
  • Sort Options
  • No Thumbnail Available
    Item
    Ankara'da bulunan serbest muhasebeci mali müşavirleri bds standartları bilgi düzeyi ile meslek etik algıları arasındaki ilişkinin incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019) Aydın, Enes; Gökten, Soner
    Araştırmanın temel amacı serbest muhasebeci mali müşavir (SMMM) ‘lerin mesleki etik algı düzeyleri ile BDS standartları ile alakalı olan bilgi düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Çalışmamızda ilk olarak Bağımsız Denetim Standardı kavramı ele alınacak olup bu kavramın tarihçesi, uygulamaları ve kapsamı ile alakalı bilgi verilecektir. İkinci olarak Mesleki etik kavramı incelenecek olup bu kısımda etik ve etik ilkeleri nedir sorularına cevap aranacak olup bunlara ilaveten de meslek etiğinin düzeyleri ve meslek etiği eğitiminin önemi detayları ile incelenecektir. Araştırmamızın üçüncü kısmında ise mesleki etik kavramı biraz daha detaylıca irdelenecek olup bu noktada etik olmayan ilkeler ve etik dışı davranışların sonlandırılması noktasında birtakım önermelerde bulunulmaktadır. Bunlara ilaveten yine bu kısımda kanun perspektifinden etik dışı davranışlara karşı olan yaptırımlar incelenmektedir. Araştırmanın sonucunda SMMM’lerin nezdinde mesleki etik algısı ile BDS standartları ile alakalı olan bilgi düzeyleri arasında ilişki saptanmaktadır. Standartlara dair bilgi haznesi geniş olan SMMM’lerin mesleki etik davranışlarını benimseme oranı bu standartlara dair bilgisi olmayan SMMM’lere mesleki etik davranışlarını benimseme oranına nazaran daha yüksek çıkmaktadır. The main purpose of this study is to investigate the relationship between professional ethical perception levels and knowledge of SMMMs in terms of levels of the BDS standards. In our study, the concept of BDS will be discussed first and information about the history, applications and scope of this concept will be given. Secondly, the concept of professional ethics will be examined and, in this part, the answers to the questions of ethics and ethical principles will be sought. In the third part of our research, the concept of professional ethics will be examined in a little more detail and some suggestions are made about the termination of unethical principles and unethical behaviors. In addition, this section examines the sanctions against unethical behavior from the perspective of the law. As a result of the study, the relationship between professional ethics perception and knowledge levels related to BDS standards is determined. The rate of adoption of professional ethics behaviors of SMMMs with a large knowledge base of standards is higher than the rate of adoption of professional ethics behaviors of SMMMs who have no knowledge of these standards.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Comparatıve analysis of financial performance between islamic banks and conventional banks in Turkey, Qatar, Bahraın, Saudı Arabia and Pakistan
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Yousuf, Mukhtar Mohamed; Gökten, Soner
    İslami Bankacılık ve bu süreçleri destekleyen kurumlar, geçtiğimiz on yılda sürekli artmaktadır. Bu da, İslami bankaların geleneksel meslektaşları üzerinde sahip olduğu benzersiz özellikleri ortaya çıkarmak isteyen bankacılık sektöründeki akademisyenlerin ve uygulayıcıların dikkatini çekti. Bu nedenle mevcut çalışmalar, İslami bankacılığa dahil olan doğa ve süreçlere odaklanmıştır ve bankalarının dünyanın farklı bölgelerindeki performansının karşılaştırmalı çalışmalarına çok az önem verilmiştir. Bu çalısma, 2016-2018 yılları arasında Katar, Pakistan, Suudi Arabistan, Türkiye ve Bahreyn'deki bankaların performanslarını karşılaştırmakatadir. Çalıma vaka çalışması ülkelerinden seçilen beş İslam bankası ile beş konvansiyonel bankanın performansındaki benzerlik ve farklılıkları (her ulke icin bir konvansiyonel banka ve bir İslam Bankası). incelemek için Finansal Oran Analizi yaklaşımını icermektedir. Bu kurumların her birinin karşılaştığı likidite, karlılık, ödeme gücü ve riski ölçmek ve karşılaştırmak için yedi gösterge kullanarak, bir performans göstergesi elde edilir. Bulguların önemini test etmek için, süreçte bir T testi uygulanır. Çalışma, geleneksel ve İslami bankalardaki performansın seçilen eyaletlerde farklılık gösterdiğini ortaya koymaktadır. Özellikle, bulgular İslami bankalarda geleneksel finans kurumlarına göre daha az kar, daha fazla çözücü, daha az risk ve daha likittir. Islamic Banking and institutions that support comparison on banking systems have been on the constant rise in the previous decades. This has, in turn, attracted the attention of scholars and practitioners in the banking sector who seek to establish the unique features Islamic banks have over the conventional counterparts. Existing studies have therefore focused on nature and processes involved in Islamic banking and little attention has been given to comparative studies of the bank’s performance in different parts of the world. This research undertakes a comparative study of the banks’ performance in Qatar, Pakistan, Saudi Arabia, Turkey and Bahrain between 2016 and 2018.It adopts the Financial Ratio Analysis approach to examine the similarity and difference in the performance of five Islamic banks and five conventional banks selected from the case study countries (One conventional bank and one Islamic Bank per country). Using seven indicators to measure and compare the liquidity, profitability, solvency and risk each of these institutions face, a performance indicator is then derived. To test the significance of the findings, a T-test is adopted in the process. The study finds that performance in conventional and Islamic banks vary in the selected nations. In particular, the findings indicate less profit, more solvent, lower risk and more liquid in Islamic banks than the conventional financial institutions.
  • Thumbnail Image
    Item
    Defter değerinin finansal performans ve piyasa değeri ilişkisindeki aracılık etkisi: Elektrik enerjisi piyasası üzerine bir uygulama
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Yalçın, İbrahim Sefa; Gökten, Soner
    Bu çalışmada, ilgili literatür kapsamında alternatif bir yaklaşım olarak, defter değerinin fınansal performans ve piyasa değeri arasındaki ilişkideki aracılık etkisi yapısal eşitlik modellemesi vasıtasıyla araştırılmıştır. Çalışmanın kuramsal çerçevesinin oluşturulmasında, finansal tablolarda ifşa edilen bilgilerin firma değerini bağımsız değişken olarak göz önüne alan muhasebenin değer ilgililiği modellerinden faydalanılmışlar. Hipotezlere dayalı olarak oluşturduğumuz ve aracılık etkisi içeren modelde defter değeri aracı olarak kabul edilmiş ve kazanç için tek vekil değişken kullanmak yerine F-Skor göstergelerinin bir fonksiyonu olarak fınansal performans gizil değişkeni kullanılmıştır. Veri setinin oluşturulması için. 2009-2015 dönemi itibariyle, Borsa İstanbul’da yer alan ve aktif olarak işlem gören elektrik enerjisi sektöründeki firmaların üçer aylık finansal tabloları ve hisse senedi değeri üzerinde aracılık rolüne sahip olduğunu göstermektedir. Diğer bir ifadeyle, defter değerinin sahip olduğu tam aracılık rolüyle, fınansal performans ile hisse senedi arasındaki doğrudan ilişki anlamsız hale gelmektedir. Bu nedenle bulgular ışığında Türkiye’de, (a) her ne kadar yatırımcıların karar alma süreçlerinde birincil önceliği olsa da, fınansal performansın hisse senedi değerini defter değeri vasıtasıyla dolaylı olarak etkilediğini ve; (b) yatırımcıların kararlarını veya beklentilerini, gerçekleşen fınansal performansa dayalı olarak defter değerini ve piyasa değerini mukayese ederek verdiğini veya oluşturduğunu söylemek yerindedir. In this study, the mediating role of book value between financial performance and market value is investigated by using mediated structural equation modelling as an alternative approach in the related literature. The theoretical frame of the study is constructed by benefit from the widely used value relevance of accounting models which treat earning and book value as exogenous to investigate the ability of information disclosed by financial statements to capture and summarize firm value. In the hypothesized meditation model book value is considered as a mediator while financial performance is used as an exogenous latent variable as the function of F-Score indicators instead of using a single proxy for earning. Quarterly announced accounting numbers and prices of active firms operating in Turkish electric power industry listed and traded on Borsa Istanbul between the years of 2009-2015 are used in construction of the dataset. The results of the model indicate that book value mediates the impact of financial performance on stock value. In other words, full mediator role of the book value makes the direct relationship between financial performance and stock value insignificant. Therefore, according to the findings, it is fair to say that (a) the effect of financial performance on stock value occurs indirectly through book value even financial performance has a primacy in investors’ decision making process and thus (b) investors make their decisions or shape their beliefs by comparing the book value with market value in the frame of realized financial performance in Turkey.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Devlet muhasebesinde nakit esaslı finansal raporlama ve ıpsaa 61
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021) Kozanoğlu, Esma; Gökten, Soner
    Bu çalışmada dünyanın en büyük 6 ekonomisi olan G-6 ülkelerinin devlet muhasebesi uygulamaları , tahakkuk esaslı muhasebeye geçişte karşılaştıkları engeller, tahakkuk esaslı muhasebenin kabulündeki çekinceler incelenmiş ve Türkiye‟deki devlet muhasebesi uygulamaları ile karşılaştırılmıştır. Uluslararası Muhasebeciler Federasyonunun kendisine bağlı kurul olan Uluslararası Devlet Standartları Kurulu tarafından 2017 de yayımlamış olduğu Uluslararası Devlet Standartları 61 - Nakit Esaslı Finansal Raporlama Standardı çerçevesinde ülkemizde uygulanabilir bir raporlama yöntemi geliştirilmeye çalışılmıştır. Buna ilişkin olarak üç ülkeye ait ilgili tablolar ve tüm ülkelere ait uygulamalar karşılaştırılmak yolu ile analizler yapılmıştır. Analizler neticesinde Türkiye devlet muhasebe sistemine ilişkili olabilecek çıkarımlar irdelenmiştir. In this work, public accounting applications, obstacles in the transformation phase for accrual based accounting system, and reservations against acceptance of accrual based accounting implementations are deeply analyzed. The results are compared with the existing accounting approaches and systems in Turkey. International Public Sector Standards 61 (IPSAS 61) is examined to understand the ways of employing the standarts in Turkey. For this aim, related tables published by three countries namely UK, USA, Canada, and realized implementations that took place in six countries are investigated and compared. The outcomes are used to comprehend possible and necessary implications for the public accounting systems in Turkey.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Finansal işlemlerde genetik algoritma ile hile tahmini
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Güdü, Elif Senem; Gökten, Soner
    Günümüzde, hile ve suistimal denetimi finansal denetim çerçevesi altında ele alınmaktadır. Hile ve suistimal sonucu kurumların karşılaştığı kayıpların büyüklüğü hile denetimine finansal denetim çerçevesinde yaklaşımın bazı noktalarda yetersiz kaldığına işaret etmektedir. Bu durum, hile denetiminin finansal denetimin sınırları dışına çıkma zorunluluğunu ortaya koymaktadır. İç kontrol, yeni büyük veri çalışmaları, hukuk ve insan psikolojisi günümüzde hile denetiminde ihtiyaç duyulan alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Uğranılan kayıpların büyüklüğü disiplinlerarası yeni bir yaklaşım ile hile denetiminde hile ve suistimal gerçekleşmeden önce yapılan tespitinin önemini göstermektedir. Bu çalışmada bir hile tahmin modellemesi yapılmıştır. K. RamaKalyani ve D. Uma Devi (2012) çalışması referans makale olarak alınmıştır. Belirtilen makalede, yazarlar beş adet hile kuralı belirleyerek veri setinde genetik algoritma yöntemi ile hileli işlemleri tespit etmektedir. Bu tezde yazarların Java dilinde yazdıkları kod Matlab’a çevrilmiştir. Yazılan Matlab kodu veri setine uyarlanmış ve yazarların Java kodunda ulaştığı sonuçlara ulaşılmıştır. Ardından, yeni bir metot önerilmiş, veri setine uyarlanmış ve yeni sonuçlara ulaşılmıştır. Üçüncü bölümde Matlab kodu yeni, benzer ve daha büyük bir veri setine yeni uyarlanmış ve bazı kurallar değiştirilerek hileli işlemler tespit edilmiştir. Bu çalışmada, bazı hile kurallarının tespit edilerek küçük veya büyük veri setlerine uyarlanabileceğini görülmektedir. Bu yöntem, denetçinin veri setlerinde kırmızı bayrak olarak tespit edilen bazı işlemlere yoğunlaşmasına yardımcı olabilir. Fraud Audit is considered within the context of financial audit, today. The huge amounts of loss faced by institutions due to fraud and abuse indicate the inadequacy of the approaching the “fraud audit” within the context of financial audit at some points, today. This situation reveals the necessity of fraud audit to exceed the limits of financial audit. Internal control, big data analytics, law and human psychology are the new areas that are needed in fraud audit, today. The huge magnitude of losses faced indicates the importance of forecasting of fraud and abuse before the offence is committed with a new interdisciplinary approach. A fraud forecast modelling is done in this research. The article of K. RamaKalyani and D. Uma Devi (2012) is taken as reference article. In the mentioned article, the authors determine five rules of fraud and detect the fraud transactions by genetic algorithm. In this thesis, the code of the rules that is in Java language in the reference article is changed to Matlab. The code in Matlab is applied to the data set and the results are found in line with the result of the code of the authors in Java. Later, an alternative method is proposed and applied to the data set and new results are found. In the third chapter, the Matlab code is applied to a new, similar and bigger data set and some rules are modified and the fraud transactions are detected. The output of the research shows that some fraud rules may be determined and applied to small or big data sets. This method may assist the auditor to focus on some transactions on the data sets that are detected as red flags.
  • No Thumbnail Available
    Item
    IFRS 16 kiralamalar standartlarının finansal tablolar üzerine etkisi: Seçilmiş hava yolu işletmelerinde bir inceleme
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Arslan Kurnaz, Gül; Gökten, Soner
    IFRS 16 Kiralamalar Standardının uygulanması ile birlikte 1 Ocak 2019 tarihinden itibaren kiracıların yapmış olduğu faaliyet kiralamalarının, finansal durum tablosuna kullanım hakkı varlığı ve kira yükümlülüğü olarak alınması zorunluluğu getirilmiştir. Finansal tablolarını IFRS’ye göre düzenleyen işletmelerin ilk kez 2020’de yayımlanacak olan 2019 hesap dönemine ilişkin finansal tablolarında çok ciddi değişikliklerin meydana gelmesi beklenmektedir. Bu amaçla, faaliyet kiralamalarının yoğun olduğu havacılık sektöründen seçilmiş işletmelerin IFRS 16 uygulanmış 2019 hesap dönemi finansal tabloları ile IFRS 16 uygulanmamış 2018 hesap dönemi finansal tabloları karşılaştırılmalı olarak analiz edilmiştir. Ayrıca aynı yıllar finansal tablo oranlarının değişimleri incelenmiştir. IFRS 16 Kiralamalar Standardının uygulanması ile genel olarak işletmelerin finansal durum tablolarında duran varlık ve yükümlülük tutarlarının arttığı, işletme sermayelerinin düştüğü ve finansal tablo oranlarının olumsuz yönde etkilendiği tespit edilmiştir. By the publication of IFRS 16 Leasing Standard, operating leases made by leaseholders should be in financial statements as assets and liabilities beginning from 1 January 2019. It is expected that the companies that have prepared their financial statements according to IFRS will have serious changes in their financial statements regarding fiscal year 2019, which will be published for the first time in 2020. For this purpose, aviation companies, where the operating leases are intensive, have been selected, and their 2019 financial statements in which IFRS is applied and 2018 financial statements in which IFRS is not applied were analyzed comparatively. In addition, the financial statements ratios' alterations for the above-mentioned years were examined. The results showed that with the application of IFRS 16 Leases Standard, the assets and liabilities in the financial statements of selected companies increased, their working capital decreased, liquidity rates and financial structure ratios were adversely affected.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Kamu özel işbirlikleri yükümlülükleri gizli borç mu? Küresel bir karşılaştırma
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Karabudak, Çağrı Özgür; Gökten, Soner
    90’lı yılların başında İngiltere’de uygulamaya geçirilen “Kamu-Özel İşbirliği” (KÖİ) modelinin birçok avantajının olduğu, kamu projelerinin verimini artırabileceği düşünülmekteydi. İngiltere’nin ardından Avrupa ülkelerinde uygulanmaya başlayan KÖİ modeli, 2000’li yıllardan itibaren gelişmekte olan ülkelerde de yoğun ilgi görmeye başlamıştır. Başlangıçta avantajları ön plana çıkarılarak olumlanan KÖİ modeli dayanak oluşturduğu çeşitli sorunlar nedeniyle yıllar geçtikçe eleştirilere maruz kalmaya başlamıştır. Modelin yaygınlaşmasında temel rol oynayan husus, KÖİ yatırımlarının kamu borç stoğu bünyesinde görülmemesidir. Bu özelliğiyle KÖİ modeli Avrupa Birliği üye ülkelerinin mali performans ölçütü olan Maastricht kriterlerini rahatlıkla yerine getirmesini sağlmıştır. Ek olarak KÖİ modelinin, özel sektörün teorik çerçevede daha etkin bir yönetim kabiliyetine sahip olduğunun varsayılması, risklerin özel sektöre aktarılması veya özel sektör ile paylaşılması, monopolistik veya tekelci piyasaların rekabete kavuşması gibi avantajları sağladığı düşünülmekteydi. Buna karşın uygulamaların finansal hacimlerinin hızlı şekilde artması yüklenilen borçların kamuoyu denetiminden çıkmasına ve gizli borç olarak nitelendirilen KÖİ yükümlülüklerinin hızlıca artmasına neden olmuştur. Hiç şüphesiz ki yüksek yatırım tutarına haiz sermaye harcamalarını kapsamına alan KÖİ projeleri, uzun dönemli dayanak sözleşmeler neticesinde günümüzde kamunun hesap verilebilirliği çerçevesinde sorunlar yaratmaktadır. KÖİ modellerinin yakın tarihsel gelişiminde ortaya çıkan soru işaretleri üzerine Uluslararası Devlet Muhasebesi Standartları Kurulu tarafından KÖİ varlıklarının ve yükümlülüklerinin devlet bilançosunda şeffaf bir şekilde görünebilmesi için yeni standartlar oluşturulmuştur. 32 numaralı Uluslararası Devlet Muhasebesi Standardı (IPSAS 32) hizmet imtiyaz sözleşmelerindeki varlık ve yükümlülüklerin ne şekilde muhasebeleştirileceği ve raporlanacağı konusunda yön verici ilkesel bir dökümandır. Standart, başlangıçta risk ve getiri ilişkisine göre şekillenmiş, takiben revize edilerek, KÖİ varlıklarının ve yükümlülüklerinin raporlanmasında denetim anlayışı hâkim olmuştur. Bu çalışmanın temel amacı, Dünya’da ve Türkiye’de KÖİ varlık ve yükümlülüklerinin kamuoyu ile nasıl paylaşıldığı gerek teorik gerekse de pratik çerçevede incelemek ve KÖİ modelinin yakın tarihini gözler önüne sermektir. Bu açıdan çalışmanın, içeriği itibariyle Türkçe literatüre katkı sunacağı düşünülmektedir. KÖİ modelinin yaratıcısı ve öncüsü konumunda olan İngiltere ve İngiliz milletler topluluğu ülkeleri çalışmanın temel inceleme alanını oluşturmaktadır. Bu ülkeler günümüzde tahakkuk esaslı devlet muhasebesini tam anlamıyla uygulamakta veKÖİ varlık ve yükümlülüklerinin şeffaf bir şekilde raporlanması çerçevesinde örnek teşkil etmektedirler. Lakin bu olumlu sürece giden yolda söz konusu ülkeler KÖİ modeli kaynaklı sorunları yaşamışlar, tarihsel süreç itibariyle de şeffaflık ve hesap verebilirlik çerçevesinde raporlamadaki aksaklıkları düzeltmişlerdir. Diğer gelişmiş ülkelerde devlet bilançosunda olmasa bile, farklı şekillerde KÖİ yükümlülüklerinin kamuoyu ile paylaşılması konusunda şeffaflık sağlanabilmektedir. Buna karşın Türkiye’nin de içinde bulunduğu geliştmekte olan ülkelere bakıldığında KÖİ varlık ve yükümlülüklerinin şeffaf bir şekilde raporlanmasına ilişkin sıkıntıların devam ettiği görülmektedir. Having been initiated in the beginning of the 90s in the UK, the “Public-Private Partnership” (PPP) model was believed to have many favorable aspects and to have more efficient application and evaluation. Following the UK, a majority of the European countries tended to this funding model. It started to attract great attention in developing countries as of the 2000s. Although they were approached positively and had a wide range of application, PPPs were found to lead to certain issues in years and, therefore, attracted criticisms. During the years when this funding system first expanded, PPPs provided advantages in meeting the Masstricht criteria, a parameter for financial performance measurement of the member countries of the European Union, since such investments were not regarded as a government debt stock. Besides, it was believed that PPP funding system was advantageous as regards to various matters such as the establishment of a competitive economy for the private sector had better commanding skills and the risks were not left to public. Nevertheless, debt was out of the control of the public and the public debt attained quite high numbers in the meanwhile. There were also accountability issues since PPP projects required long durations for construction. Therefore, the International Accounting Standards Board brought new standards in order that PPP assets and liabilities are visible and transparent in the statements of states. In this regard, IPSAS 32 clarifies the accounting of the assets and liabilities in service concession agreements. These standards were initially shaped according to risk and income approaches while they were revised according to needs and audit approach prevailed in the following periods. This research examines how the World and Turkey shares the assets and liabilities of PPPs with the public. As the creators of the PPP funding system, the UK and the Commonwealth of Nations apply accrual based accounting and set an example for the transparent presentation of PPP assets and liabilities in the state statement. Though not in state statements, other developed countries can also ensure transparency in various ways while sharing the liabilities of PPPs with the public. On the other hand, developing countries are more sensitive in this matter. Although Turkey, a country among the latter group, is fast to adopt to international regulations, it experiences problems in the sharing of PPP liabilities with the public.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Kurumsal raporlamanın tarihi: Dönemsel bir yaklaşım
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Yılmaz, Nurce; Gökten, Soner
    Kurumsal raporlama, Dünya’da meydana gelen teknolojik ve ticari gelişmeler, fırsatlar ve ihtiyaçlar doğrultusunda tarihin ilk zamanlarından bugüne kadar evrilmiştir. Geleneksel raporlama anlayışı birçok aşamadan geçtikten sonra yerini entegre raporlama anlayışına bırakmıştır. Entegre raporlamadaki gelişmeler, başta iş dünyası olmak üzere geniş kitleler tarafından ilgiyle takip edilmektedir. “Tek Rapor” olarak da isimlendirilen entegre rapor, işletmelerin faaliyetlerine ilişkin hazırlanan finansal rapor ile sürdürülebilirlik raporunun birleştirilip tek rapor halinde sunulduğu rapordur. Bu tezin amacı, son dönemlerde gündemde olan sürdürülebilirlik, entegre raporlama kavramlarının önemini ve gerekliliğini, kurumsal raporlamanın tarihsel gelişim çerçevesini göz önünde bulundurarak, sebep- sonuç ilişkisiyle birlikte ortaya koymaktır. İlk bölümde, muhasebe kavramı ve muhasebenin tarihsel gelişimi incelenmiştir. İkinci bölümde, uyumlaştırma süreci ve kurumsal raporlamaya geçiş süreçleri ele alınmıştır. Üçüncü bölümde, sürdürülebilirlik kavramına değinilerek, sürdürülebilirlik raporlamasının amacı, içeriği ve faydalarından bahsedilmiştir.. Dördüncü bölümde, entegre düşüncenin ortaya çıkışıyla birlikte entegre raporlamanın doğuşu, amacı, içeriği, ilkeleri ve GRI standartlarının gelişim aşamalarına yer verilmiştir. Son bölümde ise, kurumsal raporlama tarihinin dönemsel analizi yapılmıştır. Corporate reporting has evolved from the earliest times of history to the present in line with technological and commercial developments, opportunities and needs arised in the world. Traditional reporting approach has been transformed into integrated reporting over time after many stages. The developments in integrated reporting are followed by the business world and large audiences. The Integrated Report, also called “One Report”, is the report in which both the financial report and the sustainability report prepared for the operations of the enterprises are combined and presented as a single report. The purpose of this thesis is to reveal the importance and necessity of sustainability, integrated reporting concepts, which have been on the agenda in recent years, together with the cause and effect relationship by taking the historical development framework of corporate reporting into consideration. The concept of accounting and its historical development are examined in the first chapter. In the second chapter, the harmonization process and the phases of corporate reporting are discussed. The concept of sustainability and the purpose, scope and advantages of sustainability reporting are mentioned in the third chapter. In the fourth chapter, the emergence of integrated thinking and integrated reporting with its purpose, scope and principles are explained. In the last chapter, periodic analysis of the history of corporate reporting is performed.
  • Thumbnail Image
    Item
    Maddi olmayan duran varlıkların ihtiyaca uygun sunumunun şirket değerine etkisi: Türkiye örneği
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018) Atalay, Buket; Gökten, Soner
    Bu çalışmada, Borsa İstanbul’da işlem gören işletmelerin finansal durum tablolarında raporlanan ve raporlanmayan (entelektüel sermaye) maddi olmayan duran varlıklarının ihtiyaca uygun sunumunun (değer ilgililiğinin) şirket değerine etkisi incelenmiştir. Bu çalışmanın kapsamına 2009-2016 yılları arasında düzenli olarak BİST 100’de işlem gören, mali kuruluşlar dışında yer alan, özkaynak defter değeri negatif olmayan 53 işletme dahil edilmiştir. Ohlson (1995)’un Fiyat Modeli’ne sırasıyla söz konusu işletmelerin finansal durum tablolarında raporlanan ve raporlanmayan maddi olmayan duran varlıkların ilave edilerek geliştirilen modeller, panel veri analizi ile test edilmiştir. Yapılan analizlerin sonucunda, (1) işletmelerin finansal tablolarından elde edilen özkaynak defter değeri ile net kazançlara ilişkin muhasebe bilgilerinin, işletmelerin finansal raporlarını bildirim tarihlerinden üç ay sonraki piyasa değerlerini açıklama gücü üzerinde anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. (2) Muhasebe bilgisinin ihtiyaca uygunluğu (değer ilgililiği) ile karşılaştırıldığında, finansal durum tablolarında raporlanan maddi olmayan duran varlıkların ihtiyaca uygunluğunda önemsiz bir miktarda artış gözlenmiştir. Buna karşın, (3) finansal durum tablolarında raporlananların yanı sıra raporlanmayan maddi olmayan duran varlıkların dikkate alındığı durumda, değer ilgililiğinde anlamlı bir artış olduğu görülmüştür. Bu bakımdan, TMS 38 Maddi Olmayan Duran Varlıklar Standardı’nın yeniden düzenlenerek maddi olmayan duran varlıkların gerçek değerleriyle finansal durum tablolarında raporlanması veya raporlanmayan maddi olmayan duran varlıklara (entelektüel sermaye) ilişkin bilginin işletmelerin finansal raporlarının dipnotlarında belirtilmesi gerektiği sonucuna varılabilir. Böylece, yapılacak düzenlemenin, finansal bilgi kullanıcılarına, özellikle yatırımcılara finansal raporlardan daha faydalı bilgi elde etmelerine imkân vererek doğru kararlar almaları konusunda katkı sağlayacağı söylenebilir. In this study, the value relevance of the intangible assets reported and unreported (intellectual capital) in the financial position statements of the companies listed in Borsa Istanbul on the enterprise value was examined. The scope of this study included 53 firms regularly traded at BIS 100 between the years of 2009 and 2016, except from financial institutions and the companies whose equity book value were not negative. Models developed by adding respectively intangible assets reported and unreported in the financial statements of the so-called firms to Ohlson (1995)'s Price Model were tested by panel data analysis. As a result of the analyzes made, it was determined that (1) accounting information about the equity book value and net earnings obtained from the financial statements of the firms has a meaningful relationship with the explanation power of the market values at the end of three months from the reporting date of the financial reports of the firms. (2) When compared with the value relevance of accounting information, there is an insignificant increase in the value relevance of intangible assets reported in the financial statements. In contrast, (3) a significant increase in value relevance was seen in the case of unreported intangible assets as well as those reported on financial statements In this respect, it is possible to achieve the result that IAS 38 Intangible Assets Standard should be amended to report the intangible assets at their actual values in the statements of financial position or the information on the unreported intangibles (intellectual capital) should be disclosed in the notes of financial reports of companies. Thus, it can be said that one of these amendments will contribute to the financial information users, especially investors, to obtain more useful information from the financial reports and to make the right decisions.
  • Thumbnail Image
    Item
    Maliyetleme yaklaşımlarının tarihsel gelişimi ve endüstri 4.0 çerçevesinde zaman etkenli faaliyet tabanlı maliyetleme uygulaması
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019) Saler, Şeyma Miray; Gökten, Soner
    Günümüzde teknolojinin sürekli gelişimiyle beraber şirketlerin ulusal ve ulualararası rekabetleri artmış, şirketlerin mamul ve hizmet çeşitliliklerinde artışa gitmeleri zorunlu hale gelmiştir. Kar marjlarının düşmesiyle şirketler daha kaliteli ürün ve hizmeti daha düşük maliyetle üretmek zorunda kalmışlardır. Üretim maliyetlerine dahil olan işçilik giderlerinin azalmasıyla enerji kullanımı artmış, endirekt işçilik ve amortisman maliyetlerinde artışlar meydana getirmiştir. Genel üretim giderlerindeki bu artış sonucunda genel üretim giderlerinin mamul ve hizmetlere doğru bir şekilde aktarılması önem kazanmıştır. Üretim süreçlerinde yaşanan tüm bu değişiklikler sonucunda geleneksel muhasebe yöntemlerinin yeni düzene adapte olamamasından kaynaklı birim mamul maliyeti hesaplamaları doğru sonuçlar vermemeye başlamış ve bu durum işletmelerde zarara gidilmesine sebep olmuştur. İşletmeler maliyete neden olan kaynakların doğru tespit edilip takibinin yapılması konusunda duyarlılık kazanmış ve daha doğru maliyet bilgisi edinebilecekleri maliyet sistemleri arayışına girmişlerdir. Faaliyet Tabanlı Maliyet Sistemi tam da bu konuda işletmelere yardımcı olmuş ve ilk defa 1950’li yıllarda kullanılmaya başlanmıştır. Faaliyet Tabanlı Maliyetleme Sistemi çıktı maliyetini hesaplamanın haricinde yönetime stratejik amaçlarda da yardımcı olacak bir yöntem olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ancak zamanla Faaliyet Tabanlı Maliyetleme Sisteminin karmaşık yapısı ve uygulamalarda yaşanan zorluklar sebebiyle güncelleme ve uygulaması daha kolay olan ve en önemlisi daha doğru maliyet bilgisi sunan bir maliyetleme sistemi olarak sunulan Zaman Etkenli Faaliyet Tabanlı Maliyetleme Sistemi geliştirilmiştir. Zaman Etkenli Faaliyet Tabanlı Maliyetleme Sistemi, Faaliyet Tabanlı Maliyetleme Sistemi’nden farklı olarak zaman faktörünü de dikkate alır. Bu hesaplama sistemi atıl kapasite hesaplamalarına da olanak sağlamaktadır. Oluşan atıl kapasite maliyetleri ürün ve hizmetlere dağıtılmaz böylece gerçek maliyet bilgilerine ulaşılmış olunur. Günümüzde Endüstri 4.0 sistemlerinin getirdiği yeniliklere de kolay entegre olabilen bu yeni maliyet sistemi işletmelere doğru bilgiler sunmaktadır. Nowadays, with the continuous development of technology, the national and inter-national competition of the companies has increased and companies have to increase their product and service diversity. With the decrease in the profit margins, companies have had to produce higher quality products and services with lower costs. Because of this decrease in labor costs included in production costs, energy use increased and indirect labor and depreciation costs also increased. With this increase in general production expenses, transfer of general production expenses to products and services has gained importance. As a result of all these changes in the production processes, the cost of unit goods has not started to give accurate results due to the fact that traditional accounting methods cannot adapt to the new order and this situation has caused loss in the enterprises. Businesses have become more sensitive to identifying and monitoring the sources of cost and started to look for cost systems where they can obtain more accurate cost information. The Activity-Based Cost System has helped businesses in this field and was first used in the 1950s. In addition to calculating the output cost, the Activity Based Costing System has been used as a method to assist management in strategic purposes. However, due to the complex nature of the Activity Based Costing System and the difficulties experienced in its implementation, Time-Based Activity Based Costing System has been developed as a costing system that is easier to update and implement, and most importantly provides more accurate cost information. Time-Based Activity Based Costing System takes into account the time factor as different from the Activity-Based Costing System. This calculation system also allows for the calculation of idle capacity. The resulting idle capacity costs are not distributed to products and services so that actual cost information is achieved. Nowadays, this new cost system, which can be easily integrated into the innovations brought by the Industry 4.0 systems, provides accurate information to enterprises.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Muhasebe kavramsal çerçeve'nin uluslararası boyuta gelişimi ve önemi
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Dirican, Eda; Gökten, Soner
    Gelişen dünya düzeninde, sanayi devrimi ile birçok alanda yeni düşünceler ve akımlar doğmuştur. Muhasebe ve finans alanı da hem literatürde hem de akademik çevrelerde bu doğuşun içinde kendine yer bulmuştur. Sermaye şirketlerinin önemi ile paydaş, şeffaflık, hesap verilebilirlik gibi kavramlar daha önemli bir hale gelmiştir. Bu kavramların tüm dünya üzerinde net bir şekilde uygulanması için uluslararası kurum ve kuruluşlara ihtiyaç duyulmuştur. Öncü gelen muhasebe kuruluşların başında yer alan FASB ve IASB, uluslararası finansal raporlama standartlarına ek olarak rehber niteliğinde olan bir Kavramsal Çerçeve yayınlamışlardır. Her iki kurum da muhasebe politikaları için finansal tabloların unsurlarını oluşturan kalemler için farklı ölçüm ve değerleme kriterleri önermiştir. Örneğin FASB; finansal raporlamanın amacının yalnızca “karar yararlığına” mı dayanması gerektiği veya yönetimin ayrı bir amaç olarak kabul edilip edilmemesi gerektiği sorusunu incelemiştir. 1989 yılında yayınlanan ilk Kavramsal Çerçeve, ekonomik ve finansal bilgiye olan ihtiyacın artması nedeniyle bazı bölümlerini güncelleyerek “Finansal Raporlamaya İlişkin Kavramsal Çerçeve” olarak 2010 yılında tekrar yayınlanmıştır. IASB ve FASB tarafından 2002 yılında başlatılan uyum çalışması ile Kavramsal Çerçevenin ilk bölümünde karar vermede faydalı bir hedef önerir ve yönetimin değerlendirilmesiyle ilgili bilgilerin bu hedefe dahil edileceğini savunur. FASB’nin IASB ile ortak yürüttüğü projeden çekilmesi, ile IASB 2010 yılında yayınlanmış olan Kavramsal Çerçevede herhangi bir yenileme yapmazken diğer bölümler yeniden ele alınmıştır. 2013 yılında konu ile ilgili tartışma metnini 2015 yılında ise standart metni yayınlamıştır. 1989 yılında yayınlanan Kavramsal Çerçeve’nin tüm bölümlerini, finansal tablonun unsurlarını yeniden ele alıp kamuoyuna sunduğu son Kavramsal Çerçeve’de 2018 yılında yayınlanmıştır. Bu çalışmada, öncelikle muhasebenin tarihsel gelişimi ele alınmıştır. Daha sonra Muhasebe Standartlarının gelişimine yön veren kuruluşlar ulusal ve uluslararası olmak üzere iki başlıkta verilmiştir. Muhasebe teorisinin gelişimine yer verildikten sonra Kavramsal Çerçeve’nin gelişimi ve önemi ile amacı FASB ve IASB açısından ele alınmıştır. 1989 yılından 2018 yılına kadar yayınlanan kavramsal çerçevelerin gelişim süreçleri bu kapsamda değerlendirilmiştir. In the developing world order, new ideas and trends have emerged in many fields with the industrial revolution. The fields of accounting and finance have also found a place in this emergence in both literature and academic circles. With the importance of capital companies, concepts such as stakeholders, transparency, and accountability have become more important. International institutions and organizations are needed for the clear implementation of these concepts all over the world. In addition to international financial reporting standards, the FASB and IASB, two of the world's leading accounting organizations, have published a conceptual framework that serves as a guide. Both institutions have proposed different measurement and valuation criteria for the items that make up the elements of the financial statements for their accounting policies. For example, FASB examined the question of whether the purpose of financial reporting should be based solely on 'decision usefulness' or whether management should be treated as a separate purpose. With the harmonization work initiated by the IASB and the FASB in 2002, it proposes a useful target for decision making in the first part of the conceptual framework and argues that information about management evaluation will be included in this target. The first conceptual framework, published in 1989, was republished in 2010 as the "Conceptual Framework for Financial Reporting" by updating some parts of it due to the increasing need for economic and financial information. With the withdrawal of the FASB from the joint project with the IASB, the IASB reconsidered other parts that were not renewed in the conceptual framework published in 2010. He published the discussion text on the subject in 2013 and the standard text in 2015. It was published in 2018 in the final conceptual framework, which reconsidered all parts of the conceptual framework published in 1989 and the elements of the financial statement and presented it to the public. In this study, first of all, the historical development of accounting is discussed. Later, the organizations that shape the development of Accounting Standards are given under two headings as national and international. After the development of the accounting theory is given, the development and importance of the Conceptual Framework and its purpose are discussed in terms of FASB and IASB. The development processes of the conceptual frameworks published from 1989 to 2018 were evaluated in this context
  • No Thumbnail Available
    Item
    Sürdürülebilirlik raporlaması düzeyi ile firma performansı arasındaki ilişkinin incelenmesi
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Küçüktop, Fatma Beyza; Gökten, Soner
    Bu tez, sürdürülebilirlik raporlama düzeyi ile firma performansı arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçlamaktadır. Bunu başarmak için “Sürdürülebilirlik raporlamasının seviyesi ile firma performansı arasındaki ilişki nedir?” araştırma sorusunun yanıtlanması gerekmektedir. Bu araştırma sorusunu yanıtlamak için pozitivist bir araştırma yaklaşımı benimsenmiştir. Bu çalışma için ikincil bir veri kullanılmış, veriler Compustat veri tabanına elde edilmiştir. Örneklem, 52.560 gözlem sağlayan 10 yıllık (1 Ocak 2009–31 Aralık 2019) 2 ülkeden 1.052 firmadan alınan verilerden oluşmaktadır. Sürdürülebilirlik raporlaması açıklamalarının (Çevresel, Sosyal ve Yönetişim), operasyonel (ROA), finansal (ROE) ve piyasa (TQ) performansları olmak üzere firma performansı üzerinde olan etkileri incelenmiştir. Analize bağımsız değişkenlerin yanı sıra, firma bazında denetim kalitesi (DK) ve toplam varlıklar (TV) ile ülke bazında gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) olmak üzere 3 kontrol değişkeni dahil edilmiştir. Kullanılan değişkenlerin türü ve sayısı göz önüne alınarak veriler Çoklu Regresyon Analizi yöntemi ile analiz edilmiştir. Yapılan analizlerin sonuçları, çevresel açıklamaların firmaların operasyonel (ROA) performans üzerinde anlamlı bir etkisi varken, finansal (ROE) ve piyasa (TQ) performansları üzerinde bir etkisi olmadığı gözlemlenmiştir. Sosyal açıklamaların ise operasyonel (ROA), finansal (ROE) ve piyasa (TQ) performansları üzerinde anlamlı bir etkisi olduğu gözlemlenmiştir. Yönetişim açıklamalarının ise operasyonel (ROA), finansal (ROE) ve piyasa (TQ) performansları üzerinde anlamlı bir etkisi olduğu gözlemlenmiştir. Kontrol değişkeni olarak regresyon modeline dahil edilen denetim kalitesi (DK), toplam varlıklar (TV) ve gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) değişkenlerinin operasyonel performans (ROA) üzerinde anlamlı bir etkisinin olduğu gözlemlenmiştir. Bu çalışma, sürdürülebilirlik raporlaması alanındaki bilgilere ve ESG açıklamalarının firmaların performansını nasıl etkilediğine katkı sağlamaktadır. This thesis aims to investigate the relationship between the level of sustainability reporting and firm performance. To achieve this aim, “What is the relationship between the level of sustainability reporting and firm performance?” the research question needs to be answered. A positivist research approach has been adopted to answer this research question. A secondary data was used for this study, the data was facilitated the Compustat database. The sample consists of data from 1,052 companies from 2 countries over 10 years (1 January 2009–31 December 2019), providing 52,560 observations. The effects of sustainability reporting disclosures (Environmental, Social and Governance), operational, financial and market performances on firm performance were examined. In addition to the independent variables, 3 control variables were included in the analysis, namely audit qualit and total assets on a firm basis, and gross domestic product on a country basis. Considering the type and number of variables used, the data were analyzed with the Multiple Regression Analysis method. The results of the analyzes show that while environmental disclosures have a significant effect on the operational performance of the firms, they have no effect on their financial and market performances. Social disclosures, on the other hand, have been observed to have a significant impact on operational, financial and market performances. It has been observed that corporate governance disclosures have a significant effect on operational, financial and market performances. Audit quality, total assets and gross domestic product included in the regression model as control variables have been observed to have a significant effect on operational performance This study contributes to the knowledge in the field of sustainability reporting and how ESG disclosures affect the performance of companies.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Teknoloji sektöründe entelektüel sermaye ve firma performansı ilişkisi yukarıda
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Alantar, Doğan; Gökten, Soner
    Bu tez çalışmasının amacı Borsa İstanbul’da (BİST) işlem gören teknoloji sektörü firmalarının entelektüel sermayeleri ile firma performanslarının arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Bu amaçla çalışmada 2010-2020 yılları arasında BİST’de faaliyet gösteren teknoloji sektörü firmalarının entelektüel sermayeleri ve onun bileşenleri olan insan sermayesi, yapısal sermaye ve kullanılan sermaye (fiziksel sermaye) değişkenlerinin firma performansının üç boyutu olan; karlılık, nakit akışı ve piyasa değeri üzerindeki etkileri incelenmiş ve analiz edilmiştir. Çalışmanın yöntemi olarak panel veri seti kullanılarak regresyon analizleri gerçekleştirilmiştir. Entelektüel sermayenin hesaplanmasında Pulic (2004) tarafından geliştirilen Entelektüel Katma Değer Katsayısı (VAIC) yöntemi kullanılmıştır. Gerçekleştirilen analizlerde öncelikle entelektüel sermayenin bir bütün olarak firma performansı üzerindeki etkisi incelenmiş, ardından ise her bir entelektüel sermaye bileşeninin performans ölçütleri üzerindeki etkisi analiz edilmiştir. Bu tez çalışması sonucunda ilk olarak firma performansının karlılık boyutu incelenmiştir. Entelektüel sermaye bir bütün olarak firma karlılığı üzerinde önemli etkileri olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bileşenler temelinde gerçekleştirilen analizler sonucunda sırasıyla insan sermayesi ve fiziksel sermaye bileşenlerinin firma karlılığını belirlemede en önemli değişkenler olduğu görülmüştür. Çalışmanın ikinci boyutunda ise nakit akışları ile entelektüel sermaye ve bileşenleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Bu analizler sonucunda ise entelektüel sermayenin bir bütün olarak ele alındığı model sonucunda nakit akışları üzerinde herhangi bir etkisi olmadığı görülmüştür. Entelektüel sermaye bileşenleri temelinde yapılan analizler sonucunda ise fiziksel sermayenin işletme faaliyetlerinden nakit akışları üzerinde etkisi görülen tek bileşen olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Tez çalışmasının üçüncü boyutunda ise teknoloji sektörü firmalarında piyasa değerinin oluşmasında entelektüel sermaye ve onun bileşenlerinin etkisi analiz edilmiştir. Yapılan regresyon analizleri sonucunda entelektüel sermayenin teknoloji sektöründeki firmaların piyasa değeri üzerinde etkisi bulunduğu ve piyasa değerini açıklamada en önemli entelektüel sermaye bileşeninin ise sırasıyla fiziksel sermaye ve insan sermayesi olduğu sonucuna varılmıştır.The aim of this thesis study is to examine the relationship between the intellectual capital of technology sector firms listed in Borsa Istanbul (BIST) and firm performance. For this purpose, in this study, the intellectual capital of technology sector firms operating in the BIST between 2010-2020 and its components, human capital, structural capital and used capital (physical capital), are three dimensions of firm performance; The effects on profitability, cash flow and market value are examined and analyzed. Regression analyzes were performed using the panel data set as the method of the study. The Value Added Intellectual Capital (VAIC) method developed by Pulic (2004) was used to calculate the intellectual capital. In the analyzes carried out, first of all, the effect of intellectual capital on the performance of the firm as a whole was examined, and then the effect of each intellectual capital component on performance measures was analyzed. As a result of this thesis, firstly, the profitability dimension of firm performance was examined. It has been concluded that intellectual capital has significant effects on firm profitability as a whole. As a result of the analyzes carried out on the basis of the components, it has been seen that the human capital and physical capital components are the most important variables in determining the profitability of the firm, respectively. In the second dimension of the study, the relationship between cash flows and intellectual capital and its components was examined. As a result of these analyzes, it has been seen that there is no effect on cash flows as a result of the model in which intellectual capital is considered as a whole. As a result of the analyzes made on the basis of intellectual capital components, it was found that physical capital is the only component that has an effect on cash flows from operating activities. In the third dimension of the thesis, the effect of intellectual capital and its components on the formation of market value in technology sector companies has been analyzed. As a result of the regression analysis, it was concluded that intellectual capital has an effect on the market value of companies in the technology sector and that the most important intellectual capital components in explaining the market value are physical capital and human capital, respectively.
  • Thumbnail Image
    Item
    Uluslararası finansal raporlama standartları, vergi usul kanunu Amerika'da kabul görmüş genel muhasebe standartları açısından şirket satın alma ve birleşmeleri
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Okur, Metin; Gökten, Soner
    Değişen ve gelişen dünya pazarlarına işletmelerin daha kolay uyum sağlayabilmeleri için bir takım değişimlere gitmeleri zorunlu hale gelmiştir. Bu değişimler, şirketlerin birleşme kararı alarak güçlerini arttırmaları olabileceği gibi, bir şirketin diğerini satın alması şeklinde de olabilmektedir. Günümüzde aynı ya da benzer ürün ve hizmetleri üreten şirketler arasında kıyasıya rekabet yaşanmaktadır. Büyüklüklerini yeterli görerek aynı ölçekle pazara hizmet sunmaya devam eden isletmeler, bir süre sonra güç birliği yapan firmaların gerisinde kalmaktadır. Bu güç birliği yapan firmaların yanında, üretim ve lojistik gibi ihtiyaçlarını sorunsuzca karşılayabilecek firmalarla birlesen firmalar böylelikle sahip oldukları tüm işgüçlerini uzman olduğu alanlarda etkili şekilde kullanılabilmektedir. Bunun yanında pazarda sadece bir tek ürün ve hizmetle büyümenin zor olduğuna inanan isletmeler, farklı ürün ve hizmet üreten şirketlerle birleşerek riski dağıtmaya çalışabilir. Bu da şirketlerin birleşmeleri açısından bir diğer neden olabilir. Bir başka şirket için ise birleşmede önemli olabilecek husus yakalanacak vergi avantajı olabilir. İşletmeler için farklı fırsatlar sunuyor ise de birleşme ve satın alma işletmeler için değer artırıcı etkiye sahip olduğu çok açık ortadadır. Birleşme kararı alan bir işletme, birleşme öncesinde bu kararın uygunluğunu kontrol etmek amacıyla çeşitli analizler yapmalıdır. Bu birleşmenin hangi nedenlerle istenildiği çok iyi tespit edilmeli, sonucunda ne gibi faydalar sağlanabileceği sürecin başından ortaya konulmalıdır. Bu çalışmanın amacı bütün bu değinilen konular ile birlikte çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ele alınmaktadır. Some changes became obligatory for companies in order to improve their adaptability towards changing and developing world markets. These changes can be in the form of companies increasing their power by taking merger decisions, or buying a company. Nowadays, there is a tough competition between the firms which produce exactly identical or similar products. The companies which keep doing business in the market by keeping their existing size stay behind some firms that merge their powers with others. In addition to these companies that have merger, the co-operations could be made with firms which provide production and logistic needs without any problems; therefore, all work forces could be used effectively in appropriate profession. Furthermore, the companies which believe in adversity of the development by having a single product or service might try to reduce risk level by having a merger with a corporation which produces different product or service. This may be another reason for the merger of companies. For another company, tax advantage may be important point in merger. It is so clear that merger and acquisition processes have different opportunities for companies as well as having influences for enhancing value of the companies. The company which makes a merger decisions should make some analyses before the merger for the purpose of inspecting the propriety of the decision. It has to be very well defined for which reasons this merger is desired, which benefits can be provided as a result should be presented at the beginning of process. The purpose of this study is dealt with all these mentioned topics in the following chapters of the study.
  • Thumbnail Image
    Item
    Uluslararası hedef pazar seçiminde pekabet istihbaratının rolü ve önemi; Solar panel sektörü özelinde bir değerlendirme
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, 2019) Yüceer Yıldız, Müge; Gökten, Soner
    Küreselleşme ile birlikte rekabetin yoğun bir şekilde artış göstermesi işletmelerin de dış pazarlara açılmasını zorunlu hale getirmiştir. Küresel piyasalarda rekabet üstünlüğü sağlamak isteyen işletmeler stratejilerini oluşturmadan önce ekonomik, kültürel, demografik, politik, yasal ve teknolojik gelişmeleri izlemektedir. Bu yaşanan her gelişme işletmelerin yönetim ve pazarlama alanlarında doğru stratejiler belirleyebilmeleri için çevre koşullarını iyi değerlendirmelerini gerektirmektedir. Uluslararası pazarlara girişin ilk aşaması olan ihracata yönelen küçük ve orta ölçekli işletmeler pazarda tutunabilmek için ürün çeşitliliği, rakip ve müşteri koşullarına uygun yön belirlemektedir. İhracat ile uluslararası pazarlama faaliyetlerine başlayan işletmeler yoğun bir rekabet ortamında yer alacakları için stratejik hamlelere ihtiyaç duyarlar. İşletmelerin başarılı stratejik hamleler için istihbarata ihtiyaç duyarlar.‘İstihbarat’ kavramı devlet politikalarının yanı sıra ekonomiler ve işletmelerin yapılarına da yerleşmişlerdir. Uluslararası pazarlarda elde edilen bilgilerin süzülüp uygulanması aşamasında Rekabet İstihbaratın gücünü her geçen gün rekabetin artması ile hissedilmektedir. Ayrıca işletmeler rakipleri ve ürünleri hakkında stratejik bilgileri etkin bir şekilde toplamak ve bunu stratejik avantaja dönüştürmek zorundadır. Bu kapsamda da Rekabet İstihbaratı ile sağlanan bilgiler yol gösterici niteliğe sahiptir. Bu çalışma, enerji sektöründe yer alan solar panel ürünü ile uluslararası pazarlarda yer almak isteyen işletmeler için Rekabet İstihbaratı temelli bilgi akışını sağlayarak ihracatta hedef pazarların belirlenmesine ve rekabet avantaj sağlamasına yardımcı olmaktadır. Birinci kısımda daha net anlaşılması için uluslararası pazara giriş konusunda literatür taraması yapılırken ikinci kısımda Rekabet istihbarat kavramının solar paneli ürünü ile ilgili pazar araştırması yöntemi aracılığı ile sektörde yer alan işletmelerin görüşlerine yer verilmiştir. Veri tabanlarından ve görüşmeler sayesinde elde edilen bilgiler, işletmeler için pazar araştırmasında ikincil veri kaynaklarından yararlanılmıştır. Rekabet istihbaratı ile ihracat yapan işletmelerin daha başarılı olduğu şeklinde bir yargı oluşmuştur. The intense increase in competition with globalization has made it compulsory for enterprises to open up to foreign markets. Companies that want to achieve competitive advantage in global markets follow economic, cultural, demographic, political, legal and technological developments before forming their strategies. This development requires companies to evaluate the environmental conditions well in order to determine the right strategies in the areas of management and marketing. Small and medium-sized enterprises, which are the first stage of entry into international markets, focus on export to determine market orientation, competitor and customer conditions. Businesses that start their international marketing activities with export require strategic moves in order to take part in a competitive environment. Businesses need intelligence for successful strategic moves. The concept of yan intelligence stratejik is based on the state policies as well as the structures of economies and enterprises. In the stage of filtering and implementing the information obtained in international markets, the power of intelligence is felt with increasing competition every passing day. In addition, businesses must collect strategic information about their competitors and products effectively and turn it into a strategic advantage. In this context, the information provided by Competition Intelligence is guiding. This study helps to determine the target markets and provide a competitive advantage by providing information flow based on the Competitiveness Intelligence for the companies wishing to take place in international markets with the solar panel product in the energy sector. In the first part, a literature review on entry into the International Market for a clearer understanding is made and the second part includes the research on the solar panel product of the Competition Intelligence concept and the interviews of the enterprises in this sector. The data obtained through databases and interviews are the secondary data sources that are needed in the market research for enterprises. There is a judiciary in the sense that the enterprises that export intelligence and exports are more successful.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Yeni finansman yöntemi kitle fonlaması: Paya dayalı modelde kalite sinyalleri ve diğer başarı faktörleri
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Özdemir, Ceyda; Gökten, Soner
    Kitle fonlaması, yeni bir finansman yöntemi olarak 2000’li yılların başlarında ortaya çıkmıştır. Kitle fonlamasının ödüle, bağışa, paya ve borçlanmaya dayalı vb. çeşitli modelleri bulunmaktadır. Girişimciliğin finansmanı literatüründe en önemli problemlerden biri olarak görülen taraflar arasındaki bilgi asimetrisine kitle fonlaması alanında yapılan birçok çalışmada da işaret edilmektedir. Bununla birlikte bilgi asimetrisini azaltarak kampanya başarısını artıran kalite sinyallerinin ve diğer başarı faktörlerinin tespitine yönelik çalışmaların ödüle dayalı model ile sınırlı kaldığı anlaşılmaktadır. Bu çerçevede Tez’de paya dayalı modelde kampanya başarı faktörlerinin belirlenmesi amacıyla ampirik bir çalışma yapılmıştır. Çalışma kapsamında ilk olarak başarı faktörleri konusunda ödüle dayalı modele ilişkin geniş literatür ve paya dayalı modelde yapılmış az sayıda çalışma detaylı olarak incelenmiştir. Daha sonra paya dayalı bir kitle fonlaması platformu olan Crowdcube vasıtasıyla yatırımcıya sunulan kampanya bilgilerinden hangilerinin kalite sinyali veya diğer başarı faktörleri kapsamında görev görebileceği araştırılmıştır. Araştırma gerçekleştirilirken Crowdcube'da Ocak 2017 - Mayıs 2018 arasında tamamlanmış 209 adet paya dayalı kitle fonlaması kampanyasına ilişkin olarak, platformun ilgili kampanya sayfalarında yer verilmiş bilgiler derlenmiş ve elde edilen veriler yapısal eşitlik modellemesi ve yol analizi vasıtasıyla analiz edilmiştir. Analiz sonucunda elde edilen bulgular incelendiğinde yatırım öncesi şirket değeri, hedef fon tutarı, kampanya sayfası takipçi sayısı ve yatırımcı yorum ve sorularının sayısı değişkenlerinin toplanan toplam fon tutarı üzerinde dolaylı olarak etkisi olduğu tespit edilmiştir. Böylelikle toplanan toplam fon tutarında artışın yatırım öncesi şirket değeri ve kampanya sayfası takipçi sayısı öncül değişkenleri ile gerçekleştirilebileceği anlaşılmıştır. Diğer taraftan toplam yatırımcı sayısı ve en yüksek yatırım tutarı değişkenlerinin toplanan toplam fon tutarı üzerinde direkt etkisi olduğu; toplam yatırımcı sayısı ve en yüksek yatırım tutarındaki artışın toplanan toplam fon tutarında artış sağlayacağı belirlenmiştir. Ayrıca gerçekleştirilen aracılık analizi sonucunda hedef fon tutarının toplanan toplam fon tutarı üzerindeki etkisinde en yüksek yatırım tutarının; yatırımcı yorum ve sorularının sayısının toplanan toplam fon tutarı üzerindeki etkisinde ise toplam yatırımcı sayısının aracılık rolü olduğu tespit edilmiştir. Buna göre toplanan toplam fon tutarındaki artışın hedef fon tutarı ve yatırımcı yorum ve sorularının sayısı değişkenlerine bağlı olduğu, bu artışta sırasıyla en yüksek yatırım tutarı ve toplam yatırımcı sayısı değişkenlerinin aracılık etkisi olduğu görülmüştür. Bu sonuçlara göre paya dayalı modelde kalite sinyallerinin kampanya başarısı açısından diğer başarı faktörlerinden daha önemli olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca araştırma bulgularından yapılan çok önemli bir çıkarım ise, yeni girişimin gelişim düzeyi ve yaratılmış katma değerinin yatırım öncesi şirket değerine yansımasının kitle fonlaması başarısında oldukça önem arz ettiği olmuştur. Crowdfunding has emerged as a new method of entrepreneurial financing in the early 2000s. There are various crowdfunding models like reward, donation, equity and lending based crowdfunding. Information asymmetry problem of entrepreneurial finance is also emphasized in many crowdfunding studies. However, studies on determining the quality signals and other success factors are mostly limited to the reward based model. For this reason in this Thesis an empirical study was conducted in order to determine the equity crowdfunding success factors. Within the scope of the study, comprehensive literature on reward based crowdfunding and the few studies on equity crowdfunding were examined firstly. Then, the information presented to the investors through the Crowdcube equity crowdfunding platform were analyzed to determine whether they are serving as quality signals or as other success factors. In the research, the data from 209 equity crowdfunding campaigns launched by Crowdcube in between January 2017 and May 2018 were analysed via structural equations modelling and path analysis. Findings of the analysis showed that pre-money valuation of the venture, targeted amount of funds, number of campaign followers and number of investor discussions variables had an indirect effect on total funds collected. Thus, it was understood that the increase in total funds collected can be realized with the antecedent variables of pre-money valuation of the venture and number of campaign followers. On the other hand it was determined that number of investors and largest investment amount had a direct effect on total funds collected and that increase in number of investors and largest investment amount would increase total funds collected. In addition, as a result of the mediation analysis performed, it was found that the effect of targeted amount of funds on total funds collected was mediated by largest investment amount and the effect of number of investor discussions on total funds collected was mediated by number of investors. Accordingly, it was seen that increase in total funds collected was dependent on targeted amount of funds and number of investor discussions variables and largest investment amount and number of investors had mediating effect in this increase. Our findings showed that the quality signals were more important than other success factors for equity crowdfunding campaign success. Moreover, an additional important inference from our findings is that the level of development of the new venture and its added value that reflected to its pre-money valuation, matter in equity crowdfunding success.

| Başkent Üniversitesi | Kütüphane | Açık Bilim Politikası | Açık Erişim Politikası | Rehber |

DSpace software copyright © 2002-2025 LYRASIS

  • Privacy policy
  • End User Agreement
  • Send Feedback
Repository logo COAR Notify