Browsing by Author "Aytekin, Cüneyt"
Now showing 1 - 5 of 5
- Results Per Page
- Sort Options
Item Alt ektremitede kronik safen ve perforan ven yetmezliği bulunan hastalarda endovenöz lazer tedavisinin etkinliğinin değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2009) Güvenç, Zeynep; Aytekin, CüneytKronik venöz yetmezlik, toplumda oldukça yaygın olarak izlenen bir hastalık olup, venöz kapakçıkların fonksiyonunu yitirmesine bağlı kalbe venöz dönüsün azalması ile venöz sistemde basınç yükselmesi ile karakterizedir. Çoğunlukla variköz genislemeler olaya eslik eder. Bu hastalarda geleneksel tedavi yöntemi olan cerrahi yaklasımın alternatifi olarak, endovenöz lazer tedavisi (EVLT) son yıllarda giderek artan bir sıklıkta uygulanmaktadır. Nispeten yani sayılabilecek bu tedavi yönteminde, renkli Doppler ultrasonografide (RDUS) yetmezlik bulguları saptanan safen ya da perforan venlere ultrason esliğinde yerlestirilen intravasküler lazer probu ile bu damarlarda geri dönüsümsüz hasar olusturulmakta ve bu sayede yetmezliğe sekonder gelisen semptomlar ortadan kaldırılabilmektedir. Alt ekstremitelerde varis ve/veya ağrı, sislik sikâyetleriyle Girisimsel Radyoloji ünitesine basvuran ve RDUS ile değerlendirilmesini takiben kronik safenöz ve/veya perforator venöz yetmezlik bulguları saptanan hastalardan, akut derin ven trombozu, belirgin sistemik hastalığı, ciddi alt ekstremite arteriel hastalığı, karaciğer yetmezliği, lokal anesteziklere bilinen belirgin ilaç alerjisi, koagülasyon bozukluğu olmayan, islem yapılacak bölgede aktif cilt enfeksiyonu bulunmayan ve gebe olmayan 50 hastada, 71 bacakta, 90 damara EVLT uygulandı. Hastalara islem ile ilgili gerekli bilgilerin verilmesi ve onam formlarının imzalatılmasını takiben her bir hastanın tedavi uygulanacak ekstremite veya ekstremitelerinin venöz RDUS bulguları bir formda toplandı. EVLT islemleri 980 nm dalga boylu, 400 mikron fiberoptik baslıklı cihaz ile gerçeklestirildi. Ayrıca gerekli olan olgularda tedaviye skleroterapi de eklendi. Đslem sonrasında hastalara 1. hafta, 1. ay, 3. ay, 6. ayda rutin, sikâyetleri olduğunda ise aynı gün içinde fizik muayene ve RDUS kontrolü yapıldı. Đsleme bağlı olarak 3 hastada major, 45 hastada minör komplikasyon gelisti. (rakamlar en sık görülen komplikasyonlara göre verilmistir) Bes-yirmi aylık takipler sonrasında lazer uygulanan 90 damarın % 87’sinde kalıcı tam oklüzyon, %6.5 semptomatik, %6.5 asemptomatik rekanalizasyon saptandı. Sonuç olarak, kronik safen ya da perforan ven yetmezliği olan hastaların tedavisinde EVLT, cerrahiye alternatif olarak uygulanabilecek, etkili ve güvenli bir tedavi yöntemidir. Chronic venous insufficiency is a common disease in the general population where venous valves lose their function resulting into reduction of venous return to the heart along with the venous pressure rise in the systemic circulation accompanying frequent varicose enlargements. In this group of patients, surgical treatment is traditional method where endovenous laser treatment (EVLT) is an alternative treatment which is being used increasingly in recent years. With this comperatively new method, saphenous or perforating veins with findings of venous failure identified by color Doppler ultrasonography (CDUS) are punctured along with ultrasound and irreversible damage is obtained by laser in those veins thus treating the underlying symptoms secondarily associated with failure. EVLT is applied to 90 vessels in 71 legs of 50 patients who has no findings of acute deep vein thrombosis, significant systemic disease, severe lower extremity arteryal disease, liver failure, known significant drug alergy to anesthetics or coagulation disorder and without any active skin infection in procedure region and without pregnancy who were referred to interventional radiology department with varice and/or pain and swelling complaints in lover extremities evaluated with color Doppler ultrasonography with findings of chronic saphenous or perforating venous insufficiency. After giving necessary informations about the procedure for each of patients and having signed consent forms, venous color Doppler ultrasonography findings of each treatment planned extremities were collected in a form. EVLT device used in this procedure is a 910 nm wavelength 400 microns fiberoptic capped device titled as FOX brand. Sclerotherapy with 2 %polidacanol (aethoxysklerol) is also added to the treatment in cases where it is needed. All the patients are controlled with color Doppler ultrasonography routinely in 1th week, 1th month, 3th months and 6th months of the post-procedural period where same day color Doppler ultrasonography is applied if any complaints are present. 3 major and 45 minor complications are occured in patients due to the procedure. (Figures are given related to the most common complications). After 5-20 months of follow-up, permanent total occlusion in 87% , partial permanent occlusion in 89% and asymptomatic recanalisation in 44% of the vessels are observed out of 90 vessels where laser is applied. As a result, EVLT is an effective and safe treatment method alternative to surgery in patients with chronic saphenous and perforating vein insufficiencyItem Canlı karaciğer verici adaylarında multidedektör BT anjiografi ile hepatik arteryel anatominin değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2005) Özbek, Orhan; Aytekin, CüneytItem Geniş boyunlu intrakraniyal anevrizmaların akım çevirici stentler ile endovasküler tedavisi(Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2015) Özdemir, Adnan; Aytekin, CüneytKelime olarak anevrizma damar genişlemesi anlamına gelir. Arterin bir noktasından dışarıya tomurcuklanması (sakküler) veya bir segmentin balonlaşması (fusiform) ile gerçekleşir. Geniş boyunlu sakküler anevrizmalar ise boyun genişliği en az 4 mm olan veya anevrizma kubbesinin uzunluğunun en az yarısı kadar boyun uzunluğuna sahip anevrizmalardır. İntrakraniyal anevrizmaların % 90’ı rüptüre oluncaya kadar klinik bulgu vermez. Subaraknoid kanama (SAK) ‘ların % 75-80’inin sebebi sakküler anevrizmaların rüptürüdür. Kanama sonrası mortalite oranı ilk 24 saatte %25 iken, 3.ayda % 50 dolayındadır. Anevrizmaların tedavisinde ilk tercih cerrahi olarak kabul edilmekle birlikte endovasküler tedavi bir çok merkezde yaygın olarak kullanılmaktadır. Özellikle geniş boyunlu anevrizmaların tedavisinde cerrahi ve diğer endovasküler tedavilerin etkinliğinin ve güvenilirliğinin düşük olması nedeni ile akım çevirici stentler tasarlanmıştır. Yüksek anevrizma oklüzyon oranı, düşük komplikasyon ve mortalite oranları ile akım çevirici stentlerin kullanımı her geçen gün artmaktadır. Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Ankara Hastanesi Girişimsel Radyoloji Ünitesinde, 2011-2014 yılları arasında geniş boyunlu intrakraniyal anevrizma nedeni ile akım çevirici stent uygulanan, yaşları 38 ile 74 arasında değişen, 14’i kadın, 5’i erkek, toplam 19 hastanın kayıtları retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Bu hastaların; demografik özellikleri, klinik semptomları, anevrizmalarının; lokalizasyonları, çapları, sayıları, boyun uzunlukları, oklüzyon oranları, kullanılan stent tipi ve stentlerin anevrizma başına kullanılma sayıları, işlem sırasında antikoagülasyon tedavi kullanımı, stent yerleştirilmesindeki başarı oranı, işlem sırasında ve sonrasıda görülen komplikasyonlar, işlem sonrasında anjiyo-seal kullanımı, hastalara ilk yıl içerisindeki uygulanan radyolojik görüntüleme sonuçları değerlendirilmiştir. Çalışmamız sonucunda hastaların yaş ortalaması 56.6 olup %26.3’ü erkekti. Stent yerleştirilmesindeki başarı oranımız %100 bulunmuştur. Akım çevirici stentler ile 19 hastada toplam geniş boyunlu 23 anevrizma tedavi edilmiştir. 11 hasta Pipeline stent, 8 hastada Silk stent ile tedavi edilmiştir. Kontrolleri yapılan 18 hastada 22 anevrizmanın 20’sinde tam oklüzyon sağlanmıştır. Anevrizma oklüzyon oranı %90.9 olarak hesaplanmıştır. Subaraknoid kanaması olan ve akım çevirici stent uygulanan hasta, kanama miktarının fazla olması ve sepsis nedeni ile exitus olmuştur. Bir hastada psödoanevrizma, 1 hastada da stroke gelişmiştir. Çalışmamızda mortalite ve morbidite oranı sırasıyla %5.6 ve %5.5 bulunmuştur. Sonuç olarak akım çevirici stentlerin yüksek anevrizma oklüzyon oranı, düşük komplikasyon ve mortalite oranları, yan dal açıklığı sağlaması ile özellikle geniş boyunlu intrakraniyal anevrizmaların tedavisinde etkin ve güvenilir bir yöntem olduğu gösterilmiştir. The term of aneurysm means blood vessel expansion. One type of aneurysm occurs with budding outside from a weak point of the artery that is called saccular and the other type is fusiform aneurysm which means ballooning a segment of arterial wall without budding. The wide-necked saccular aneurysms have at least 4 mm neck width or length of the neck with at least half the length of the dome. Ninety percent of intracranial aneurysms doesn't clinically diagnosed until ruptured. Seventy five to eighty percent cause of subarachnoid hemorrhage (SAH)'s is ruptured saccular aneurysm. The mortality rate is around 25% after the first 24 hours of bleeding while 50% in 3rd month. Although surgery is considered as the first choice in the treatment of aneurysms in many centers endovascular treatment is widely used. Flow diverters are designed for especially wide-necked aneurysms because of the low efficacy and safety rates of surgical and other endovascular treatment methods. The use of flow diverter stents are increasing everyday because of high aneurysm occlusion rate, low complication and mortality rates. Baskent University faculty of medicine Ankara Hospital, İnterventional Radiology Department’s patient archieves from year 2011 to 2014 were retrospectively examined and 5 male and 14 female patients aged between 38 to 74, who underwent endovascular repair due to wide-necked intracranial aneurysms were included our study. Demographic data, clinical symptoms of these patients; localization, diameters, number, neck diameters, occlusion rates, of the aneurysms; type of the stent, the use of anticoagulation treatment during process, successful device deployment rate, complications during and after procedure ,use of anjioseal after the procedure and the first year follow up findings were evaluated. In our study mean patient age was 56.6 years (range, 38-74 years); 26.3 % of them were male. Technical success rate was 100%. v A total of 23 aneurysms in 19 patients were treated with flow diverters. Eleven patients were treated with Pipeline stent. Eight patients were treated with Silk stent. In follow up , control examinations carried out for 18 patients and in 20 of 22 aneurysms was achieved complete occlusion. The aneurysm occlusion rate was calculated as 90.9%. A patient with subarachnoid hemorrhage treated flow diverters stent died because of septicemia and large amount of bleeding before stenting. In a patient pseudo aneurysm occurred and another patient has developed stroke. In our study, mortality and morbidity rate was 5.6% and 5.5%, respectively. As a result, flow diverter stents shown to bean effective and safe method especially in the treatment of wide-necked intracranial aneurysms because of high aneurysm occlusion rate, low complication and mortality rates and providing side branch aperture.Item İnfrapopliteal arteriyel hastalıkta endovasküler tedavi(Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2008) Bozkurt, Alper; Aytekin, CüneytPeriferik arter hastalığı (PAH) genellikle alt ekstremite arterlerinin aterosklerotik hastalığı sonucu ortaya çıkar. Klinik olarak intermitan kladikasyodan, kritik bacak iskemisine kadar bir spektrumda kendisini gösterebilir. Hastalığın ilerlemesinden sorumlu olan en önemli risk faktörleri sigara ve diabetes mellitusdur. Ateroskleroz abdominal aortadan başlayarak infrapopliteal arterlere kadar herhangi bir yeri tutabilir. Diabetik hastalarda popliteal trifurkasyo ile tibial arter tutulumuna yatkınlık vardır. Geriye dönük olarak yapılan bu çalışmada Aralık 1998-Kasım 2007 tarihleri arasında infrapopliteal arteriyel darlık ve tıkanıklıkların tedavisinde endovasküler uygulamaların(periferik anjioplasti ve stentleme) etkinlikleri değerlendirilmiştir. Çalışma süresi boyunca 51 hastada 54 ekstremitede primer veya takip sırasında olmak üzere toplam 88 farklı arteriyel segmente (37’si Popliteal Arter, 14’ü Tibioperoneal Kök, 17’si Anterior Tibial Arter, 10’u Posterior Tibial Arter, 10’u Peroneal Arter) endovasküler işlem uygulanmıştır. Hiçbir hastada işlemlerle ilgili major veya minor komplikasyon gelişmemiştir. Endovasküler işlem 88 arteriyel segmentin 85’inde başarı ile uygulanmış olup teknik başarı %96.5 olarak hesaplanmıştır. İnfrapopliteal endovasküler tedavi infrapopliteal arteriyel darlık ve tıkanıklıkların tedavisinde hastaların genel tıbbi durumları dikkate alındığında teknik başarısı yüksek, komplikasyon oranları düşük, güvenle uygulanabilir bir tedavi seçeneğidir. Peripheral arterial disease (PAD) generally occurs as a result of atherosclerotic disease of the lower limb arteries. Clinical presentation spectrum can range from intermittan claudication to critical limb ischemia. Smoking and diabetes mellitus are the most important factor in etiology. Atherosclerosis can involve anywhere from abdominal aorta to infrapopliteal arteries. Diabetic patients have predilection for popliteal trifurcation and tibial vessel involvement. Treatment of infrapopliteal arterial stenoses and occlusions with endovascular procedures(peripheral angioplasty and stenting), efficacy of this treatment was evaluated between December 1998 and November 2007 in this retrospective study. Fifty one patients with a total of 54 extremities and 88 different arterial segments( 37 popliteal artery, 14 tibioperoneal trunk, 17 anterior tibial artery, 10 posterior tibial artery, 10 peroneal artery) were treated with endovascular procedures preliminary or in the follow-up during the study period. No major or minor complications associated with the procedures were occured in the patiens. Endovascular procedures were performed succesfully on the 85 of 88 arterial segments and estimated technical succes rate was 96.5%. Infrapopliteal endovascular treatment of infrapopliteal stenoses and occlusions considering patients general medical status is a safe treatment option with low rates of complications and high rates of technique success.Item Tromboze greft arteryovenöz fistülü olan hastalarda arrow-trerotola cihazi ile perküten mekanik trombektomi(Tanısal ve Girişimsel Radyoloji ,9 (3) ,371-376, 2003) Fırat, Ali; Aytekin, Cüneyt; Boyvat, Fatih; Emiroğlu, Remzi; Haberal, MehmetTromboze arteryovenöz fistülü olan hemodiyaliz hastalarında perkütan mekanik trombektomi işleminde kullanılan Arrow-Trerotola cihazının etkinliğinin ve güvenilirliğinin araştırılması. GEREÇ VE YÖNTEM Greft fistül oklüzyonu olan 10 hastaya Arrow-Trerotola cihazı ile perkütan mekanik trombektomi işlemi yapıldı. 10 hastaya toplam 13 kez işlem uyglandı. Teknik başarı, komplikasyonlar, primer ve sekonder açık kalım oranları değerlendirildi. Teknik başarı oranı %84 idi (13 işlemin 11'inde). Hastaların hiç birisinde majör komplikasyon izlenmedi. Ortalama takip süresi 8,5 ay idi. Yedi hastada greft fistüller hala patenttir. Bu 7 hastanın 3'ünde patensinin devamı için ek işlemler uygulandı. Üç aylık primer ve sekonder açık kalım oranları sırasıyla %66 ve %77 olarak hesaplandı. SONUÇ Arrow-Trerotola perkütan mekanik trombektomi cihazı tromboze hemodiyaliz greftlerinin tedavisinde kullanılan etkili bir yöntemdir. To assess the safety and efficacy of the Arrow-Trerotola percutaneous thrombectomy device in the treatment of thrombosed hemodialysis access grafts in dialysis patients. MATERIALS AND METHODS: Ten patients with graft fistula occlusion underwent mechanical thrombectomy with Arrow-Trerotola percutaneous thrombectomy device. Thirteen trombectomy procedures were performed in ten patients. Technical success, complications, primary and secondary patency rates were noted. RESULTS: The technical success rate was 84% (11 of 13 procedures). There were no major complications. The mean follow-up period was 8,5 months. The graft fistula are still functional in seven patients. In 3 of 7 patients, additional procedures were needed for patency. The 3-month primary and secondary patency rates were 66% and 77% respectively. CONCLUSION: Percutaneous mechanical thrombectomy with the Arrow-Trerotola device is an effective method for the treatment of the thrombosed hemodialysis grafts.