Repository logo
Communities & Collections
All of DSpace
  • English
  • العربية
  • বাংলা
  • Català
  • Čeština
  • Deutsch
  • Ελληνικά
  • Español
  • Suomi
  • Français
  • Gàidhlig
  • हिंदी
  • Magyar
  • Italiano
  • Қазақ
  • Latviešu
  • Nederlands
  • Polski
  • Português
  • Português do Brasil
  • Srpski (lat)
  • Српски
  • Svenska
  • Türkçe
  • Yкраї́нська
  • Tiếng Việt
Log In
New user? Click here to register.Have you forgotten your password?
  1. Home
  2. Browse by Author

Browsing by Author "Özbek, Mustafa"

Filter results by typing the first few letters
Now showing 1 - 20 of 27
  • Results Per Page
  • Sort Options
  • Thumbnail Image
    Item
    Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yollarına Genel Bir Bakış
    (Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2004, Say.1, cilt.-, s.261-292,, 2004) Özbek, Mustafa
    ADR genel olarak, dava yoluyla mukayese edildiğinde daha uygun, verimli ve daha az zarar vericidir. Dava yolu resmî ve mücadeleci bir süreçtir ve bu süreç, taraflar arasındaki husumeti daha da derinleştirir. Yargısal yaklaşım, birbirleriyle çalışacak olan veya ortak bir hayat sürdürecek olan kişilerin taraf olduğu uyuşmazlıklarda tercih edilen bir yol olmayabilir. Buna karşılık, ADR çoğunlukla, tarafların karşılıklı menfaatlerine uygun olan veya kazan-kazan sonucunu doğuran çözümler üretir. ADR, uyuşmazlığın tarafları arasında güven ve anlayışı tesis etmek yanında, mevcut olan gerginliği de azaltır. The use of alternative dispute resolution in the legal system is not new for lawyers. Many of the ADR methods in current use have existed for hundred years in various legal systems. ADR methods, however, did not become widespread until 1970?s. ADR has spread successfully throughout the Anglo-Saxon countries in these years. Civil justice has been in crisis for a long time. Justice is not was not accessible to everyone because of rising costs and overcrowded courts. This judicial congestion led to claims that equal access to justice had been denied. And the use of ADR has developed rapidly in order to relieve court congestion and undue costs and delay, to facilitate access to justice, and to provide more effective dispute resolution. Some countries like the United States and the United Kingdom have been very active in adopting legislative measures on ADR and others have been considering changes in their rules of civil procedure for quite a while. For example, the United States has enacted legislation to encourage the use of ADR methods. First, the passage of two legislative acts, Administrative Dispute Resolution Act of 1990 and Negotiated Rulemaking Act of 1990, designed to increase the use of ADR by federal agencies and then two executive orders issued requires the suggest and use of ADR by federal agencies in appropriate circumstances. Next, Congress passed the ADR Act in 1998. ADR can achieve these goals, because it has many advantages. First, ADR can better preserve ongoing relationships of the disputants. Second, ADR can provide more effective management of disputes. Third, ADR is more cost efficient. Fourth, ADR is more time efficient. Finally, ADR can preserve confidentiality. All of the ADR methods are more flexible and more creative than traditional litigation. They may be used either before the trial or during a pending lawsuit. Most common forms of ADR are negotiation, mediation, arbitration, summary jury trial, mini-trial, and moderated settlement conference. It is possible to use two methods in conjunction with one another. These are called hybrid processes. Nowadays, most of law schools focus on teaching negotiation and other ADR skills. It is generally accepted that ADR methods must be included in a law schools professional skills curriculum.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Amerika Birleşik Devletleri İflas Hukuk Sisteminde Alacaklılara ve Borçlulara Ait Haklar
    (2014-05-06) Özbek, Mustafa
    Birleşik Devletler Anayasasının 1. maddesinin 8. bölümü Kongreyi, Birleşik Devletler çapında iflâs hukuku alanında yeknesak hukuk kuralları koymakla yetkilendirmiştir. Kongre bu yetkiye dayanarak 1978 yılında İflâs Kanununu (Birleşik Devletler?in 11 numaralı Kanunu) yürürlüğe koymuştur. İflâs sürecini düzenleyen usul kuralları Federal İflâs Usul Kanunu tarafından belirlenmiştir. İflâs Kanununda beş temel iflâs davası öngörülmüştür: 7. Bölüm, bir ticarî teşebbüsün tasfiyesini düzenlemekte ve hemen hemen bütün kişileri (gerçek kişileri ve şirketleri) kapsamaktadır. ?Düzenli Geliri Olan Bir Kişinin Borçlarının Islahı? başlıklı 13. Bölüm, düzenli bir gelir kaynağına sahip olan bireysel bir borçlu için oluşturulmuştur. ?Yeniden Örgütlenme? başlıklı 11. Bölüm, genel olarak sınırlı sorumlu limited şirketlerden, çok ortaklı şirketlere kadar sıkıntıya düşmüş bütün işletmeler tarafından kullanılır. ?Düzenli Yıllık Geliri Olan Bir Çiftçi Ailesinin Borçlarının Islahı? başlıklı 12. Bölüm, düzenli yıllık geliri olan çiftçi ailelerinin borçlarının hafifletilmesini öngörmektedir. ?Bir Belediyenin Borçlarının Islahı? Başlıklı 9. Bölüm, 11. Bölümdeki yeniden örgütlenmeye çok benzer bir yeniden örgütlenme sağlamaktadır. Yüksek işlem maliyetleri ve 11. Bölümün açıkça mücadeleci bir usulü içermesi yüzünden iflâs, borçlular gibi alacaklılar için de zararlı sonuçlar doğurabilmekte, taraflar genellikle yargı dışı bir çözümü müzakere yolu ile sağlamaya çalışmaktadırlar.
  • Thumbnail Image
    Item
    Anayasal Hak ve Hürriyetler İle Yargılamaya Hâkim Olan İlkeler Işığında Arabuluculuk
    (Medenî Usûl ve İcra-İflâs Hukukçuları Toplantısı IX, Arabuluculuk, Ankara 15-17 Ekim 2010. -, -, 0-0, 2012) Özbek, Mustafa
    Arabuluculuk, bir uyuşmazlık çözüm yolu olarak insanlık tarihi kadar eski olmasına karşılık, hukuk sistemiyle bütünleşmesi itibariyle yeni bir yöntemdir. Bu sebeple çağdaş arabuluculuğun, sulh mahkemeleri ve hukuk hâkimlerinin tarafları sulha teşviki gibi geleneksel uyuşmazlık çözüm yollarından ayrılması gerekir. Çağdaş arabuluculuk, 1970?li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri?nde, 1980?li yıllarda Avustralya ve Birleşik Krallık?ta, 1990?lı yıllarda birçok kıta Avrupası ve Güney Afrika ülkesinde ivme kazanan ve günümüzde Avrupa Birliği hukukunun temel çalışma konularından biri hâline gelen bir akımı temsil etmektedir. Çağdaş arabuluculuk denilince genelde kast edilen, ?menfaat temelli? veya ?kolaylaştırıcı? arabuluculuktur. Bu kapsamda arabuluculuk, tarafsız bir üçüncü kişinin, iki veya daha fazla ihtilaflı kişi arasındaki müzakereleri, onların menfaatleri ve ihtiyaçları doğrultusunda kolaylaştırdığı (yönettiği) bir usûlü ifade eder . Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısına (HUAKT) göre arabuluculuk, ?sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemi?dir
  • Thumbnail Image
    Item
    Avrupa Birliğinde Alternatif Uyuşmazlık Çözümü
    (Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2007, Say.68, cilt.-, s.265-320,, 2007) Özbek, Mustafa
    Avrupa Birliğinde alternatif uyuşmazlık çözümüne (Alternative Dispute Resolution, ADR) ilgi giderek artmaktadır. Bu artışın üç temel nedeni vardır. Birinci neden, kişilerin günlük hayatlarında, genel olarak adalete erişimi kolaylaştırıcı bir yol olan ADR hakkında daha çok bilgi sahibi olmalarıdır. İkinci neden, ADR nin, Avrupa Birliği üyesi olan devletlerin yakın ilgisini çekmesi ve pek çok devletin ADR yi teşvik eden yasalar kabul etmesidir. Üçüncü neden, görevi ADR yöntemlerini yaygınlaştırmak, onların uygulanması için elverişli bir ortam oluşturmak ve ADR yi güvence altına almak için gerekli faaliyetleri yapmak olan Avrupa Birliği kurumlarının da tekrar tekrar belirttikleri gibi, ADR nin politik bir önceliğe sahip olmasıdır. Bu politik öncelik, sınır ötesi web temelli bir uyuşmazlık çözüm yolu olarak, yeni online uyuşmazlık çözümü (on-line dispute resolution, ODR) hizmetlerinin teşvik edildiği bilgi toplumunun çalışmaları kapsamında özellikle vurgulanmaktadır. ADR nin bu özel yapısı, Avrupa Komisyonunun (European Commission) ADR ile ilgili olarak, Medenî Hukuk ve Ticaret Hukukunda Alternatif Uyuşmazlık Çözümü Hakkında Yeşil Kitap adlı çalışmayı yapmasının politik gerekçesini oluşturmuştur. Avrupa Birliği Konseyi (European Council, Council of the European Union), Avrupa Komisyonundan, ADR nin mevcut durumunu inceleyen ve bu konuda alınan tedbirler hakkında kapsamlı görüş ve tavsiyeler içeren Yeşil Kitabı hazırlamasını istemiştir. Yeşil Kitap, ADR nin sunduğu kolaylıkları topluma tanıtmak ve ADR konusunda üye devletler ile Avrupa Birliği tarafından yapılan çalışmaları göstermek için bir fırsat oluşturmuştur.
  • Thumbnail Image
    Item
    Avrupa Konseyi Arabuluculuk Yönergesi Önerisi
    (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2007, Say.1, cilt.-, s.183-231,, 2007) Özbek, Mustafa
    Medenî yargı bazı ülkelerde uzun sürdür krizdedir. Artan giderler ve aşırı kalabalık mahkemeler yüzünden adalet herkes için erişilebilir değildir. Bu adlî tıkanıklık, adalete eşit erişimin reddedilmesine yol açmıştır. Adalete daha iyi erişimin sağlanması, Üye Devletler arasında medenî yargı alanında işbirliğini artırmak amacıyla oluşturulan Avrupa Birliği genelindeki plânların yapı taşlarındandır. Bu ilkenin, yargı sistemine erişim kadar, uygun uyuşmazlık çözüm yollarına erişimin teşvik edilmesini de kapsadığı kabul edilir. Avrupa Birliği genelinde alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına (ADR) başvurulabilir olması, adalete erişimin genel olarak iyileştirilmesi ve sınır ötesi davaların bünyesinde bulunan sorunların çözülmesinde büyük öneme sahiptir. Aslında hukuk sisteminde ADR nin kullanılması hukukçular için yeni değildir. Bugün kullanılan ADR yöntemlerinin bir çoğu, çeşitli hukuk sistemlerinde yüzyıllardır mevcut bulunmaktadır. En çok bilenen ADR yolları, müzakere, arabuluculuk ve tahkimdir. Bununla beraber ADR yöntemleri, 1970 li yıllara kadar yaygınlaşmamıştır. ADR bu yıllarda, Anglo-Sakson ülkelerinde başarıyla yayılmıştır. Mahkemelerdeki tıkanıklığın, aşırı masraflar ve gecikmenin ortadan kaldırılması, adalete erişimin kolaylaştırılması ve daha etkili bir uyuşmazlık çözümü oluşturmak amacıyla ADR?nin kullanılması hızla gelişmiştir. Avrupa Birliği de ADR?ye ilişkin mevzuatın oluşturulmasında çok aktiftir. Üye Devletlerin bazıları, bir süredir hukuk yargılama usûlü kurallarında değişiklikler yapmayı düşünmektedirler. Buna karşılık Üye Devletler, ADR yolları hakkında ayrıntılı çerçeve düzenlemelere sahip değillerdir. Bu kapsamda 2002 yılında, Avrupa Komisyonunca, medenî hukuk ve ticaret hukukunda ADR ye ilişkin bir Yeşil Kitap sunulmuş ve 2004 yılında, gönüllü nitelikte olan, Arabulucular için Avrupa Etik Kuralları uygulamaya koyulmuştur. Ardından Komisyon, medenî ve ticarî konularda arabuluculuğun belirli yönlerine ilişkin bir Avrupa Parlamentosu ve Konseyi Yönergesi için öneri hazırlamıştır. AB Arabuluculuk Yönergesi Taslağının amacı, arabuluculuğa başvurulmasını teşvik etmek suretiyle ADR yollarını geliştirmek ve Üye Devletlerde, zamanaşımı sürelerinin durması, gizlilik ve uzlaşma anlaşmalarının icra edilmesi gibi konulardaki usûl kurallarına ilişkin asgari müşterek ilkeleri oluşturmaktır. AB Arabuluculuk Yönergesi Taslağı, hem iç hem de sınır ötesi arabuluculukları kapsamakta ve AB genelinde herkes için geçerli olan ilkeleri belirlemektedir. Aile arabuluculuğu da Yönerge Taslağının kapsamına girmektedir. Arabuluculuk Yönergesi Taslağının, 2007 yılında Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilmesi beklenmektedir. Civil justice has been in crisis in some countries for a long time. Justice is not accessible to everyone because of rising costs and overcrowded courts. This judicial congestion led to claims that equal access to justice had been denied. Ensuring better access to justice is one of the cornerstones of initiatives, at the European Union level, which aim to increase co-operation between Member States in the field of Civil Justice. This principle is deemed to include the promotion of access to adequate dispute resolution measures as well as access to the judicial system. The availability of alternative dispute resolution (ADR) processes at European level has got a paramount importance to improve general access to justice and resolve the problems inherent in cross-border litigation. Indeed the use of ADR in the legal system is not new for lawyers. Many of the ADR methods in current use have existed for hundred years in various legal systems. Most common forms of ADR are negotiation, mediation, and arbitration. ADR methods, however, did not become widespread until 1970?s. ADR has spread successfully throughout the Anglo-Saxon countries in these years. The use of ADR has developed rapidly in order to relieve court congestion and undue costs and delay, to facilitate access to justice, and to provide more effective dispute resolution. Also the European Union has been very active in adopting legislative measures on ADR. Some of the Member States have been considering changes in their rules of civil procedure for quite a while. However the Member States do not have detailed framework regulations on ADR processes. In this context a Green Paper on ADR in civil and commercial law presented by the European Commission in 2002 and a voluntary European Code of Conduct for Mediators was launched in 2004. Then the Commission prepared the proposal for a directive of the European Parliament and of the council on certain aspects of mediation in civil and commercial matters. The objective of the draft EU Mediation Directive is to promote ADR processes by encouraging the use of mediation and to establish minimum common principles on procedural rules such as suspension of limitation periods, confidentiality, and enforcement of settlement agreements, in each Member States. The draft EU Mediation Directive covers both domestic and ?cross-border? mediations and set EU-level standards across the board. Family mediation is also within the scope of the draft Directive. It has been waiting that the draft Mediation Directive will be adopted by the European Parliament in 2007.
  • Thumbnail Image
    Item
    Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Aile Arabuluculuğu Konulu Tavsiye Kararı
    (Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi ,2 ,- ,71-102, 2005) Özbek, Mustafa
    Avrupa Konseyi bünyesinde aile arabuluculuğu üzerinde yapılan çalışmalar, son on yıldır yoğun bir şekilde devam etmektedir. İspanya da (Cadiz) 20-22 Nisan 1995 tarihlerinde gerçekleştirilen Gelecekte Aile Hukuku konulu Üçüncü Avrupa Konferansında Avrupa Konseyine, bu konferansın sonuçları ışığında, aile uyuşmazlıklarını çözmek için aile arabuluculuğu (family mediation) ve diğer usuller üzerinde araştırma yaparak, aile uyuşmazlıklarının çözümünde kullanılan arabuluculuk (uzlaştırma) ve diğer usullerle ilgili ilkeleri içeren milletlerarası bir belge hazırlaması tavsiye edilmiştir.
  • Thumbnail Image
    Item
    Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Ceza Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Konulu Tavsiye Kararı
    (Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2005, Say.1, cilt.-, s.71-102,, 2005) Özbek, Mustafa
  • Thumbnail Image
    Item
    Avrupa Konseyince Adalet Hizmetlerinin Etkinliğinin Artırılması İçin Öngörülen Tedbirler
    (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2008, Say.1, cilt.-, s.207-292,, 2008) Özbek, Mustafa
  • No Thumbnail Available
    Item
    Avukatlıkla Bağdaşabilen Akademik Unvanlar
    (Ankara Barosu Dergisi, 2012, Say.1, cilt.2012, s.18-42,, 2012) Özbek, Mustafa
    1136 sayılı Avukatlık Kanunu, avukatlık mesleğine kabul şartları, avukatın hak ve ödevleri, barolar ve Türkiye Barolar Birliğinin teşkilât yapısı, avukatlık sözleşmesi ve adlî yardım gibi avukatlık hukukunun temel kurallarını düzenlemektedir. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu, 2 Mayıs 2001 tarihinde yürürlüğe giren 4667 sayılı Kanunla, önemli değişikliklere uğramıştır. Avukatlık Kanununun 11. maddesi, avukatlıkla birleşemeyen işleri içermektedir. Bu hükme göre aylık, ücret, gündelik veya kesenek gibi ödemeler karşılığında görülen hiçbir hizmet ve görev, sigorta prodüktörlüğü, tacirlik ve esnaflık veya meslekin onuru ile bağdaşması mümkün olmayan her türlü iş avukatlıkla birleşemez. Avukatlık Kanununun 12. maddesinde, bu hükme bazı istisnalar öngörülmüştür. Bu maddeye göre, hukuk alanında profesör ve doçentlik, 11. maddenin kapsamı dışında kalmaktadır. Ancak, Avukatlık Kanununun 12. maddesinde 4667 sayılı Kanunla değişiklik yapılmadan önce, sadece profesör ve doçentlik akademik unvanları değil, yardımcı doçentlik akademik unvanı da avukatlıkla birleşebilen işler arasında sayılmıştı. Anayasanın 10. maddesine göre herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Bu sebeple, herhangi bir mahkemenin, 1136 sayılı Avukatlık Kanunun (4667 sayılı Kanunla değişik) 12, 1/b. maddesinin Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anaysa Mahkemesine başvurması durumunda, söz konusu hüküm bu yönden Anayasaya aykırı bulunabilir. Bu hüküm, yeni Avukatlık Kanununda değiştirilmelidir. Attorneyship Code No. 1136, provides for basic rules of attorneyship law such as admission into the profession of attorney, rights and duties of an attorney, the organization of the bars and Turkey Bar Associations, attorneyship contract and legal aid. Attorneyship Code No. 1136 has been substantially changed by the enactment of the amendments of Act No. 4667, which came into force on May 2, 2001. Article 11 of the Attorneyship Code provides activities incompatible with attorneyship. According to this provision, services and duties rendered in exchange for payments such as a monthly salary, a fee, a daily wage, or dues; working as an insurance agent, a merchant, or a tradesman; and all activities not agreeing with the respectability of the profession are incompatible with attorneyship. There are some exceptions of this provision in the article 12 of the Attorneyship Code. According to this article, professorship and associate professorship in the field of law fall outside the scope of Article 11. However, before making amendments in the article 12 of the Attorneyship Code by the Code No. 4667, not only academic titles of professorship and associate professorship but also the academic title of assistant professorship was listed among the activities compatible with attorneyship. The Article 10 of the Constitution states that all individuals are equal without any discrimination before the law, irrespective of language, race, colour, sex, political opinion, philosophical belief, religion and sect, or any such considerations. Therefore, if any court asked the Constitutional Court to assess the compliance with the Constitution of Article 12,1/b of Code no. 1136 on Attorneys (as amended by Code no. 4667), it may be found to be unconstitutional in this regard. This provision must be changes in the new Attorneyship Code.
  • Thumbnail Image
    Item
    Çağdaş Ceza Adaleti Sistemlerinde Alternatif Çözüm Arayışları ve Arabuluculuk Uygulaması
    (Kazancı Hukuk Dergisi, 2010, Say.1, cilt.-, s.116-183,, 2010) Özbek, Mustafa
    İşlenmiş suçların failleri ile mağdurları arasındaki uyuşmazlıkların çözümünde arabuluculuğun kullanılması, yirmibirinci yüzyılın başına kadar hukukumuzda üzerinde yeterli ölçüde çalışılmamış bir konudur. Mağdur-fail arabuluculuğu, Amerika Birleşik Devletlerinde doğan alternatif uyuşmazlık çözümü akımının (Alternative Dispute Resolution, ADR) bir parçası olarak, hızla büyüyen bir alanı temsil etmektedir. Geleneksel arabuluculuk uygulamasından belirli yönleriyle ayrılan mağdur-fail arabuluculuğunun işleyişi, kendine has bazı özelliklere sahiptir. Mağdur-fail arabuluculuğu ve yeniden uzlaştırma programları ilk olarak, 1978 yılında Amerika Birleşik Devletlerinin orta bölgelerindeki eyaletlerde görülmüştür. 1998 yılına gelindiğinde Amerika Birleşik Devletleri çapında 315 adet, Avrupa çapında ise 700 den fazla bu çeşit program kurulmuştur. Örneğin, Texas eyaletinin Dallas, Houston ve Corpus Christi şehirlerinde bu tür programlar bulunmaktadır. Texas Ceza Usûl Kanununda mağdur-fail arabuluculuğu, belirli davalarda denetimli serbestliğin bir geçerlik şartı olarak açıkça düzenlenmektedir. The use of mediation in penal matters has emerged towards the end of the twentieth century. As part of the larger Alternative Dispute Resolution movement in North America, the practice of mediation has grown recently. There are a handful of mediation programs in panel matters provided for in legislation in many parts of North America and Europe. These schemes are often called in the United States as victim offender reconciliation programs and in Britain as reparation schemes. However, they are known more generally as victim- offender mediation programs in the literature. The victim-offender mediation program brings together in a face-to-face meeting a person who has been convicted of a crime and the person or persons who were victims of that crime. In these meetings the parties meets in the presence of a third party in order to mediate some form of restitution whether financial or by way of services to be performed for the victims or community, and to achieve a reconciliation satisfactory to the victim, the offender and the representatives of the legal system. The concept of victim-offender mediation is a product of three contemporary movements within the criminal justice system. First movement is victimology. According to some new views, crime victims are placed in a totally passive position by the criminal justice system and therefore recent studies have focused on an increased concern for victims and their role in the criminal law. Second movement is about a growing dissatisfaction with established ways of punishing and treating the offender. This movement is a part of the restorative justice. Restorative justice focuses on the injury to the victim and the community, rather than to the State and seeks to replace retribution with restoration. Third movement is awareness of new alternatives to standard methods of dispute settlement. The primary aim of victim-offender mediation programs is to provide a dispute resolution process which is perceived as fairly both the victim and the offender. The mediator facilitates mediation, by first allowing time to address informational and emotional needs, followed by a discussion of loses and the possibility of developing a mutually agreeable restitution obligation. The victim-offender mediation process can be summarized by four distinct phases: 1) Referral/Intake, 2) Preparation for Mediation, 3) Mediation, 4) Follow-up. New Turkish criminal justice system started to operate on June 1, 2005. One of the novelties brought about by the new criminal justice system is penal mediation in criminal procedure law. It is important to enhance applicability and efficiency of provisions concerning penal mediation. Within the scope of Judicial Reform Strategy, it has been set as target that all aspects of penal mediation in criminal procedure law will be reconsidered, problems will be determined and necessary measures will be taken to solve the problems.
  • Thumbnail Image
    Item
    Ceza Muhakemesi Kanununda Uzlaştırma
    (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2005, Say.3, cilt.-, s.289-321,, 2005) Özbek, Mustafa
  • Thumbnail Image
    Item
    Ceza Muhakemesi Kanununda Yapılan Değişiklikler Çerçevesinde Mağdur Fail Uzlaştırmasının Usûl ve Esasları
    (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2007, Say.4, cilt.-, s.123-205,, 2007) Özbek, Mustafa
    Onarıcı adalet, toplumun ihtiyaçlarıyla mağdurların ve faillerin ihtiyaçları arasında denge kurmak suretiyle toplum menfaatleri üzerinde yoğunlaşan bir anlayıştır. Başlıca onarıcı adalet programlarından biri de mağdur fail arabuluculuğudur (MFA). MFA?da, mağdur ve fail, genellikle bir arabulucunun yardımıyla, suçtan kaynaklanan sorunların çözümüne gönüllü olarak aktif bir şekilde katılırlar. Türk Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) 253. maddesi, Cumhuriyet savcısına veya mahkemeye, MFA?ya başvurma yetkisini vermektedir. Türk ceza muhakemesi hukukunda MFA?nın usûlüne ilişkin yasal düzenleme, 19 Aralık 2006?da yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun Ceza Muhakemesi Kanununda yaptığı değişikliklerle esaslı şekilde değiştirilmiştir. CMK uyarınca, Arabuluculuk Yönetmeliği 26 Temmuz 2007 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. MFA?ya aşağıdaki suçlarda başvurulabilir (CMK m. 253,1): 1. Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar, 2. Kasten yaralama, 3. Taksirle yaralama, 4. Konut dokunulmazlığının ihlâli (madde 116), 5. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234), 6. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması. Savcı, mağdur veya faile, tebligat yoluyla uzlaşma teklifinde bulunur (CMK m. 253,4). Arabuluculuk teklifinde bulunulursa taraflar, arabuluculuğa başvurulması ve arabuluculuk teklifini kabul veya reddetmeleri hâlinde hakları konusunda bilgilendirilir (CMK m. 253,5). Taraflar özgür iradeleriyle rıza gösterirlerse, savcı veya mahkeme onları MFA?ya havale eder. Bundan sonra, hukukçu olması zorunlu olan bir arabulucu görevlendirilir (CMK m. 253,9). Arabulucu, dosya içindeki belgelerin kendisine verilmesinden itibaren en geç otuz gün içinde arabuluculuk işlemlerini sonuçlandırmak zorundadır. Cumhuriyet savcısı bu süreyi bir defalığına, en çok yirmi gün daha uzatabilir (CMK m. 253,12). Arabulucu taraflarla görüşür ve ortak veya ayrı toplantılar yapar. Arabuluculuktaki görüşmeler gizlidir. Bunun ilk anlamı, müzakerelere sadece mağdur, fail, onların kanunî temsilci ve avukatlarının katılabilmesidir. (CMK m. 253,13). Gizliliğin ikinci anlamı, müzakereler sırasında taraflardan birince açıklanan görüşler, yapılan kabuller veya önerilerin, sonradan kovuşturmada ya da herhangi bir davada delil olarak kullanılamamasıdır (CMK m. 253,20). Buna göre, arabuluculuk sırasında aktarılan bilgiler, müzakereler dışında elde edilebilir ve delil olarak kabul edilebilir olmadığı takdirde, genel olarak delil kabul edilmez (Uzlaştırma Yönetmeliği m. 19,4). Taraflar MFA sonunda bir anlaşmaya varırlarsa, yazılı anlaşma metninin bir sureti, onaylanmak üzere, arabulucu tarafından savcıya veya mahkemeye gönderilir. Anlaşma olmazsa, savcı veya mahkeme bilgilendirilir; fakat müzakereler hakkında ayrıntılı bilgi verilmez. Uzlaşma anlaşması taraflarca gönüllü olarak imzalanır ve sadece makul ve orantılı edimler içerebilir (CMK m. 253,17). Onayın ardından uzlaşma anlaşması bağlayıcı olur. Fail, uzlaşma anlaşmasıyla üstlendiği edimi yerine getirmezse, uzlaşma anlaşması ilâmlarla aynı şekilde icra edilebilir. Sonuç olarak mağdur, tazminat veya ceza soruşturması başlatılmasını talep etme hakkını kaybeder (CMK m. 253,19). CMK nın yeni hükümleri doğrultusunda, MFA nın Türk hukukunda gelişmesi beklenmektedir. Restorative justice is an approach that focuses on the interests of the community by balancing the needs of the community, the victims and the offenders. Victim offender mediation (VOM) is one of the main types of restorative justice programmes. In the VOM, the victim and the offender voluntarily participate actively in the resolution of matters arising from the crime, generally with the help of a mediator. Article 253 of the Turkish Criminal Procedure Act (CPA) gives the public prosecutor and the court authority to use VOM. The statutory regime for the conduct of VOM in Turkish penal procedure law has been substantially changed by the enactment of the amendments of Act No 5560 to the Criminal Procedure Act, which came into force on December 19, 2006. Under the CPA, the Mediation Directive published in the Official Journal of Turkey and came into effect on July 26, 2007. VOM may be used in the following offenses (CPA a. 253,1): 1. Offenses which can be prosecuted by the public prosecutor only upon complaint of the injured party; 2. Intentional assault; 3. Negligent assault; 4. Violation of dwelling immunity; 5. Child kidnapping; 6. Disclose the information and documents contain commercial secret, banking secret or customer secret. The prosecutor serve to the victim and offender a mediation offer through a letter (CPA a. 253,4). When the mediation is offered to the parties they are informed on the use of mediation and their rights in the case of accepting or rejecting the mediation offer (CPA a. 253,5). If the parties freely consent the prosecutor or the court may refer them to VOM. Then a mediator which has to be a lawyer is appointed (CPA a. 253,9). Mediator has to complete the mediation process maximum in thirty days from the time of the documents in the file was given him or her. The prosecutor may only extend this period for another twenty days once (CPA a. 253,12). The mediator contacts the parties and meets them together or separately (caucuses). Discussions in mediation are confidential. Firstly, it means that only the victim, the offender, their legal representatives, and their attorneys are allowed to participate in the negotiations (CPA a. 253,12). Secondly, confidentiality means that views and acknowledgments expressed or suggestions made by a party during the negotiations can not be used as an evidence in any legal proceeding or in the trial of the case subsequently (CPA a. 253,20). Thus the information exchanged during mediation sessions are generally inadmissible unless otherwise discoverable and admissible (Mediation Directive a. 19,4). Where parties arrive at a settlement at the end of the VOM, it will be recorded in writing by the mediator and a copy of the written agreement is sent to the prosecutor or the court in order to be approved. When no agreement is sent, the prosecutor or the court informed but without disclosing any detail about the negotiations. Settlement agreement can be signed by the parties voluntarily and contained only reasonable and proportionate obligations (CPA a. 253,17). After confirming the settlement agreement will be binding. If the offender does not perform the obligation imposed on his or her to the settlement agreement, the settlement agreement will be enforceable in the same manner as a judgment. As a consequence the victim loses the right to make further civil claims or to start criminal process (CPA a. 253,19). Under the new provisions of the CPA, VOM is expected to develop in the Turkish law system.
  • Thumbnail Image
    Item
    Dünya Çapındaki Adalete Ulaşma Hareketiyle Ortaya Çıkan Gelişmeler ve Alternatif Uyuşmazlık Çözümü
    (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2002, Say.2, cilt.-, s.121-162,, 2002) Özbek, Mustafa
  • Thumbnail Image
    Item
    FIDIC standart kuralları'na göre hazırlanan milletlerarası inşaat sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklarda tahkim
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007) Kodakoğlu, Mehmet; Özbek, Mustafa
    nsaat sektörünün milletlerarası rekabete açılması ve özellikle kalkınmakta olan ülkelerde gerçeklesen büyük insaat projeleri, gerek malî kaynak temini gerek teknolojik yetersizlik bakımından, farklı devletlere mensup tarafları bir araya getirmektedir. Böylece insaat sözlesmeleri birden fazla hukuk sistemi ile baglantılı hale gelmektedir. Bu nedenle, taraflar, teknik, hukuk, örf ve adet açısından görüs ve anlayıs birligine sahip bulunmamakta, bu da milletlerarası insaat iliskilerinde birçok hukukî sorunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. nsaat sözlesmelerinin karmasık yapısı ve teknik özelliklerinin fazla olması, uygulamada insaat sözlesmelerinin standart kurallar üzerine oturtulmasına neden olmustur. Bu standart kurallar arasında en çok tercih edileni, Müsavir Mühendisler Uluslararası Federasyonu (Fédération Internationale des Ingénieurs Conceils, FIDIC) Kuralları’dır. Bu nedenle, tarafların aralarındaki insaat sözlesmesini FIDIC Kuralları’nı esas alarak düzenlemeleri durumunda, taraflara tanınan irade serbestîsi prensibi dâhilinde, söz konusu sözlesmeye FIDIC Kuralları uygulanacaktır. Çalısmamızın konusunu, FIDIC Kuralları’na göre hazırlanan milletlerarası insaat sözlesmelerinden dogan uyusmazlıkların tahkim yolu ile çözümlenmesi olusturmaktadır. Temel olarak üç ana bölümden olusan çalısmamızın ilk bölümünde, insaat sözlesmeleri Borçlar Kanunu ve FIDIC açısından degerlendirilmis, FIDIC’in tarihçesi, yapısı ve faaliyeti üzerine kısaca bilgi verilerek FIDIC Kuralları’nın hukuki niteligi üzerinde durulmus, ikinci bölümde, milletlerarası insaat sözlesmelerinden dogan uyusmazlıkların en çok basvurulan çözüm yolu olan tahkim konusu incelenmis ve bu inceleme, 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu çerçevesinde yapılmıs ve ayrıntılı bir biçimde degerlendirilmis, üçüncü bölümde, insaat sözlesmelerinde yabancılık unsuru ve milletlerarası insaat sözlesmelerine uygulanacak hukuk sorunu ele alınmıs ve yabancı hakem kararlarının MÖHUK kapsamında tanınması ve tenfizine temas edilmistir
  • Thumbnail Image
    Item
    İcra ve iflas hukukunda ihalenin feshi nedenleri
    (Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006) Bulur, Alper; Özbek, Mustafa
    Bir kamusal islem olan cebri açık artırma ile satısın (ihalenin) hukuka uygunluğunu sikayet üzerine denetleyen icra mahkemesi, söz konusu islemin geçerliliğini etkileyen bir sakatlık belirlemesi halinde, cebri icra islemini iptal eder (m. 134). ĐĐK m. 134’te ihalenin feshi nedenleri tek tek gösterilmemistir. Đhalenin feshi nedenleri, doktrin ve Yargıtay uygulanmasında, artırmaya hazırlık asamasındaki hatalı islemler, ihale yapılması sırasındaki hatalı islemler, ihaleye fesat karıstırılmıs olması ve alıcının tasınmazın önemli nitelikleri hakkında hataya düsmüs (veya düsürülmüs) olması olarak sayılmıstır. Bunun yanında, artırmaya hazırlık islemleri öncesinde var olan bir kanuna aykırılık veya yolsuzluk nedeniyle de yapılan ihalenin feshi talep edilebilir. Satısa (artırmaya) hazırlık islemleri sırasında, ilan, artırma sartnamesi, kıymet takdiri, mükellefiyetler listesi gibi bir takım sekli unsurlar icra memuru tarafından yerine getirilir. Artırma islemi ile ilgili fesih nedenleri, satısın yapılacağı yer ve zaman, en az ihale bedeline ulasılmıs olması gibi bir takım fiziki sartlarda ortaya çıkabilecek usulsüzlüklerdir. Artırma öncesi yapılan islemler sırasında veya artırma islemi sırasında, artırmanın usulüne uygun bir biçimde ilerlemesini engelleyen kanuna ve ahlaka aykırı olumsuz davranıslar artırmaya fesat karıstırılma olarak değerlendirilir. Alıcının, artırma sonunda ihale ile mülkiyetini kazandığı malın önemli (esaslı) niteliklerinde hataya düsmüs (veya düsürülmüs) olması, ihalenin feshi nedeni olarak kabul edilmistir.
  • Thumbnail Image
    Item
    İcra ve İflâs Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Taslağıyla Getirilmek İstenen Değişikliklerin Değerlendirilmesi
    (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2008, Say.3, cilt.57, s.463-524,, 2008) Özbek, Mustafa
    Ekonominin etkin olarak işleyebilmesi ticarî işletme ve şirketlerin verimli bir şekilde çalışmalarına bağlıdır. Bu sebeple icra sisteminin etkinliği, iç ticaret için büyük önem taşır. Türk İcra ve İflâs Hukuku esas itibariyle, 1932 yılında kanunlaşan, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu tarafından düzenlenmiştir. Bununla birlikte, bugüne kadar Kanunda bir çok değişiklik yapılmıştır. İcra ve iflâs teşkilatının yeniden yapılandırılması ve icra usûlünün etkinliği tekrar gündeme gelmiştir. Türk mevzuatı basit ve hızlı bir icra usûlü öngörmediği için, son on yılda İcra ve İflâs Kanununda bir çok değişiklik yapılmıştır. Esasında Türk icra teşkilatı ağır bir iş yükü altında çalışmaktadır. İlâmlı ve ilâmsız icra yoluyla yapılan takiplerde alacakların tahsilinde hızlı usûllerin olmadığı yönünde çok sayıda şikâyet bulunmaktadır. İcra ve İflâs Kanununda yapılan son değişikliklerin ardından, bu sorunların aşılması amacıyla Adalet Bakanlığınca yeni bir kanun taslağı hazırlanmıştır. İcra ve İflâs Kanununda bazı değişiklikler yapılmasına dair kanun taslağının amacı, icra teşkilatının verimini ve işlevselliğini artırabilmektir. Bu çerçevede taslağın hedefi, yeni icra müdürlüklerinin kurulması, icra takibi sırasında son teknoloji olanaklarına erişilmesi ve yeterli sayıda uzman icra müdürü ile icra memurluğu kadrosu ihdas etmek suretiyle icra teşkilatının hizmet kalitesini ve verimliliğini artırmaktır. İcra memurları, bir kamu görevlisi olarak icra usûlünde önemli işleve sahiptir. İcra memurları, kanunun emrettiği görevleri yerine getirmekle görevlidirler. Aynı zamanda icra memurları, haciz ve cebrî satış gibi icra takibinin bütün aşamalarında, alacaklı ile borçlu arasındaki hassas menfaat dengesini korumak zorunadırlar. Bu bağlamda icra memurlarının hizmet içi eğitimi büyük önem taşır. İcra memurları, bir çok karmaşık hukukî sorunu çözmek zorunda kaldıklarından gerekli ehliyete sahip ve uzman olmalıdırlar. Bu sebeple, İcra ve İflâs Kanununun ilgili hükümleri, icra takibinin etkinliğini ve takip ekonomisini sağlayacak şekilde tekrar değiştirilecektir. Kanun taslağı, hem alacakların hem borçluların menfaatlerini tatmin etmek üzere çeşitli yeni çözümler de içermektedir. Bu yeni çözümler makalede, eleştirel bir gözle değerlendirilmiştir. The efficiency of the economy depends on the effective running of the business enterprises and companies. Therefore the effectiveness of the enforcement system is of crucial importance to the domestic trade. Turkish Enforcement and Bankruptcy Law is regulated mainly by the Code of Enforcement and Bankruptcy, No 2004, which has been legislated at 1932. Many amendments, however, have been made to the Code up to now. Reorganization of enforcement and bankruptcy organization and the effectiveness of enforcement procedure back on the agenda again. Since Turkey legislation does not provide a simple and fast enforcement procedure, many amendments were made in the Code of Enforcement and Bankruptcy in last decade. As a matter of fact, Turkey?s enforcement organization is working under a heavy workload. There are many complaints about the lack of speedy procedures for collecting secured or unsecured money debts without a court judgment. After recent amendments to the Code of Enforcement and Bankruptcy, a new bill was prepared by the Ministry f Justice to deal with these problems. The purpose of the bill providing for some amendments to the Code of Enforcement and Bankruptcy to enable increasing the performance and functioning of the enforcement organization. Within this framework, draft bill aims to improve the service quality and effectiveness of enforcement organization by establishing new enforcement offices, accessing to latest technology during the enforcement procedure, and supplying with the sufficient numbers of qualified bailiffs and enforcement office staff. As a civil servant the bailiffs play an important role in functioning of enforcement procedure. The bailiffs are obliged to fulfill the mandate given o them by the law. At the same time they must protect the sensitive balance of interests between the debtors and creditors during the all steps like attachment and forced sale taken in the enforcement. In this respect, in service training of bailiffs takes on great importance. Bailiffs must have necessary skills and be professional as they have to deal with many complex legal problems. Therefore, the relevant provisions of the Code of Enforcement and Bankruptcy will be amended again in a way to provide the effectiveness of execution procedure and enforcement economy. Also the daft bill contains various new legal solutions to enable both the interests of creditors and those of debtors to be satisfied. These new solutions have been evaluated in a criticizing manner in the article.
  • Thumbnail Image
    Item
    İdarî Uyuşmazlıkların Çözümünde Yargılama Dışı Usûller I
    (Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2005, Say.56, cilt.-, s.90-132,, 2005) Özbek, Mustafa
    İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık olması hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir. İdare ile bireyler arasında çıkan uyuşmazlıklar, idarî yargı sisteminin benimsendiği ülkemizde, bu amaçla kurulmuş olan idare mahkemelerince çözümlenmektedir. Ancak günümüzde, belirli koşullarda ve belirli uyuşmazlıklarda, bir taraftan kamu idaresinin kaynaklarının tedbirli kullanılmasına ve idarenin sorumluluğunun artmasına imkân verirken, diğer taraftan bireylerin haklarını aramasını sağlayabilecek alternatif çözümler bulunmaktadır. Son yıllarda idarî uyuşmazlıkların çözümünde önemli bir gelişme gösteren yargılama dışı usuller, mukayeseli hukukta büyük ilgi görmektedir. İdarî uyuşmazlıkların çözümünde yargılama dışı usullerin tanımının, amacının, gelişiminin, uygulanma şeklinin ve hem ülkemizdeki hem mukayeseli hukuktaki düzenlemelerinin incelenmesi amacıyla yapılan bu çalışmada, dahili incelemeler, uzlaştırma, arabuluculuk, müzakere ve tahkim usullerine değinilmiştir. Over the past several decades, the serious crisis of justice systems have been the subject of academic studies and analyses by academicians and lawyers in this field. If there was a dispute, does that mean there will be a lawsuit? It is misleading to think that lawsuits are the way most legal disputes are resolves. In the United States, about 90 percent of all cases are resolved by non-judicial procedures before trial. The crisis of justice is primarily a matter of effectiveness. Civil litigation is excessively expensive, protracted and adversarial. However, if both parties are interested in doing so, disputes can be resolved quickly by means of negotiation. Thus, different procedures that can be used to resolve disputes outside of court have emerged. These procedures that serve as alternatives to litigation are called Alternative Dispute Resolution. ADR is particularly appropriate to use of settling administrative disputes. In recognition of this reality, many federal administrative agencies of the United States discovered the benefits of ADR and implemented various ADR programs for citizens nationwide. Subsequently, the Congress passed the Administrative Dispute resolution Act in 1990. This Act authorities the use of ADR techniques by executive agencies. Because of some problems arising the Act, in 1996, congress amended the Act to increase the effectiveness of ADR in the government. Also, Council of Europe has been interested for some years in the introduction of ADR procedures with the effects of these developments. As part of this effort, the Council of Europe?s Project Group on Administrative Law and the Portuguese Ministry of Justice jointly organized a multilateral Conference on Alternatives to Litigation between Administrative Authorities and Private Parties: Conciliation, Mediation and Arbitration, held in Lisbon from 31 May to 2 June 1999. Following the Lisbon conference the Project Group on Administrative Law embarked on a study aimed at defining common principles that could guide member states in their efforts to introduce of alternative methods for resolving disputes between administrative authorities and private parties. The draft recommendation for the Committee of Ministers was prepared by the Project Group on Administrative Law and was approved by the Committee of Ministers on 5 September 2001. The recommendation, after drawing attention to the overburdening of tribunals resulting in interference with the right of litigants to a hearing within a reasonable time, calls for remedies to this interference and stresses that alternative methods of resolving disputes can provide a worthwhile avenue in this respect, with the further advantage of bringing the administration closer to the public by avoiding antagonism between the parties. In the light of above developments, Turkish Legislature should implement ADR into the administrative law system with respect to administrative disputes. Relevant statutory provisions must based on the principles of good practice contained in the appendix of the recommendation adopted by the Committee of Ministers. Especially, draft of the Administrative Procedure Act should provide for institution of friendly settlement between the parties to the administrative act. ADR means like mediation and arbitration not only reduce of the number of pending trials, but also bring administrative authorities closer to the public by operation on the reconstruction of relationships.
  • Thumbnail Image
    Item
    İdarî Uyuşmazlıkların Çözümünde Yargılama Dışı Usûller II
    (Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2005, Say.57, cilt.-, s.82-134,, 2005) Özbek, Mustafa
    İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık olması hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir. İdare ile bireyler arasında çıkan uyuşmazlıklar, idarî yargı sisteminin benimsendiği ülkemizde, bu amaçla kurulmuş olan idare mahkemelerince çözümlenmektedir. Ancak günümüzde, belirli koşullarda ve belirli uyuşmazlıklarda, bir taraftan kamu idaresinin kaynaklarının tedbirli kullanılmasına ve idarenin sorumluluğunun artmasına imkân verirken, diğer taraftan bireylerin haklarını aramasını sağlayabilecek alternatif çözümler bulunmaktadır. Son yıllarda idarî uyuşmazlıkların çözümünde önemli bir gelişme gösteren yargılama dışı usuller, mukayeseli hukukta büyük ilgi görmektedir. İdarî uyuşmazlıkların çözümünde yargılama dışı usullerin tanımının, amacının, gelişiminin, uygulanma şeklinin ve hem ülkemizdeki hem mukayeseli hukuktaki düzenlemelerinin incelenmesi amacıyla yapılan bu çalışmada, dahili incelemeler, uzlaştırma, arabuluculuk, müzakere ve tahkim usullerine değinilmiştir. Over the past several decades, the serious crisis of justice systems have been the subject of academic studies and analyses by academicians and lawyers in this field. If there was a dispute, does that mean there will be a lawsuit? It is misleading to think that lawsuits are the way most legal disputes are resolves. In the United States, about 90 percent of all cases are resolved by non-judicial procedures before trial. The crisis of justice is primarily a matter of effectiveness. Civil litigation is excessively expensive, protracted and adversarial. However, if both parties are interested in doing so, disputes can be resolved quickly by means of negotiation. Thus, different procedures that can be used to resolve disputes outside of court have emerged. These procedures that serve as alternatives to litigation are called Alternative Dispute Resolution. ADR is particularly appropriate to use of settling administrative disputes. In recognition of this reality, many federal administrative agencies of the United States discovered the benefits of ADR and implemented various ADR programs for citizens nationwide. Subsequently, the Congress passed the Administrative Dispute resolution Act in 1990. This Act authorities the use of ADR techniques by executive agencies. Because of some problems arising the Act, in 1996, congress amended the Act to increase the effectiveness of ADR in the government. Also, Council of Europe has been interested for some years in the introduction of ADR procedures with the effects of these developments. As part of this effort, the Council of Europe?s Project Group on Administrative Law and the Portuguese Ministry of Justice jointly organized a multilateral Conference on Alternatives to Litigation between Administrative Authorities and Private Parties: Conciliation, Mediation and Arbitration, held in Lisbon from 31 May to 2 June 1999. Following the Lisbon conference the Project Group on Administrative Law embarked on a study aimed at defining common principles that could guide member states in their efforts to introduce of alternative methods for resolving disputes between administrative authorities and private parties. The draft recommendation for the Committee of Ministers was prepared by the Project Group on Administrative Law and was approved by the Committee of Ministers on 5 September 2001. The recommendation, after drawing attention to the overburdening of tribunals resulting in interference with the right of litigants to a hearing within a reasonable time, calls for remedies to this interference and stresses that alternative methods of resolving disputes can provide a worthwhile avenue in this respect, with the further advantage of bringing the administration closer to the public by avoiding antagonism between the parties. In the light of above developments, Turkish Legislature should implement ADR into the administrative law system with respect to administrative disputes. Relevant statutory provisions must based on the principles of good practice contained in the appendix of the recommendation adopted by the Committee of Ministers. Especially, draft of the Administrative Procedure Act should provide for institution of friendly settlement between the parties to the administrative act. ADR means like mediation and arbitration not only reduce of the number of pending trials, but also bring administrative authorities closer to the public by operation on the reconstruction of relationships.
  • Thumbnail Image
    Item
    İflâs Masasından Çıkarılabilecek Mal ve Haklar
    (Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2001, Say.3, s.997-1028,, 2001) Özbek, Mustafa
    Mahiyeti itibariyle külli bir icra yolu olan iflâs yoluyla takibin temel özelliklerinden birisi de alacaklıların (alacakları oranında) eşit bir şekilde, sadece borçlunun mal varlığından tatmin edilmeleridir. Nitekim iflâsın açılmasıyla, borçlunun (müflisin) haczedilebilen bütün mal ve haklarının oluşturduğu topluluk olan iflâs masasına, yalnız borçluya (müflise) ait olan (ve iflâsın kapanmasına kadar borçlunun mal varlığına girecek olan) mal ve hakların dahil olacağı yönündeki kural da bu amaçla kabul edilmiştir (İİK m. 184, I). İcra hukukunda bu mülâhazalarla kabul edilen istihkak davalarının (İİK m. 96 vd.) iflâs hukukundaki uzantısı iflâstaki istihkak davalarıdır (İİK m. 228). İflas açıldığı anda müflisin elinde olmakla beraber üzerinde üçüncü kişiler tarafından mülkiyet iddia edilen mallar, iflâsta istihkak davasının konusunu oluşturur. Üçüncü kişilerin iddia ettikleri mülkiyet dışındaki ayni haklar ise sıra cetveline itiraz yoluyla çözüme kavuşturulur (İİK m. 235). Ancak İcra ve İflâs Kanunu, 188 ile 190. maddeleri arasında bazı özel masadan çıkarma halleri düzenlemiştir . Bu haller, daha sonra görüleceği gibi genellikle ticari hayattaki güven ve istikrarın, iyi niyetli üçüncü kişilerin ve kamu düzeninin korunması amaçlarıyla benimsenmiştir. Buna göre, iflâs açıldığı anda müflisin mal varlığında bulunmakla beraber aslında üçüncü kişilere ait olan ve bu nedenle iflâs masasına girmemesi gereken mallar üzerinde, üçüncü kişilerin sahip olduğu malların iadesini talep hakkına masadan çıkarma hakkı denir. Masadan çıkarma hakkının konusu olan mallar (akit veya haksız fiil gibi) herhangi bir nedenle müflisin hukuki ya da fiili tasarrufuna girmiş olabilir ancak müflis bu malların maliki değildir. Bu nedenle söz konusu mal ve haklar belli koşullarla masadan çıkarılabilir. İflâs idaresi masadan çıkarma hakkına riayet etmezse, iflâs masasına karşı istihkak davası açılmalıdır.
  • Thumbnail Image
    Item
    İş Mahkemelerinde Yürütülen Yargılamalarda Katılma Yoluyla Temyiz
    (2003) Özbek, Mustafa
  • «
  • 1 (current)
  • 2
  • »

| Başkent Üniversitesi | Kütüphane | Açık Bilim Politikası | Açık Erişim Politikası | Rehber |

DSpace software copyright © 2002-2025 LYRASIS

  • Privacy policy
  • End User Agreement
  • Send Feedback
Repository logo COAR Notify