Browsing by Author "Özünlü Pekyavaş, Nihan"
Now showing 1 - 10 of 10
- Results Per Page
- Sort Options
Item Bel ağrısında kinezyo bantlamanın ağrı, eklem hareket açıklığı ve dinamik denge üzerine akut etkisi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Işık, İlayda Dilan; Özünlü Pekyavaş, NihanBu çalışmanın amacı kronik nonspesifik bel ağrısı olan hastalarda kinezyo bantlama uygulamasının ağrı, eklem hareket açıklığı ve dinamik denge üzerine akut etkisinin değerlendirilmesidir. Çalışmaya 48 hasta dahil edildi ve randomize olarak üç gruba ayrıldı. Tüm hastalar uygulama öncesi ve uygulamadan 45 dakika sonra ağrı (Görsel Analog Skala), eklem hareket açıklığı (Gonyometrik ölçüm) ve dinamik denge (Zamanlı Kalk Yürü Testi) açısından aynı fizyoterapist tarafından değerlendirildi. Çalışma grubunun transversus abdominis, rektus abdominis ve iliokostal kaslarına elastik terapatik bant ile kinezyo bantlama, plasebo grubunun yine aynı kaslarına, aynı şekilde flaster bant ile bantlama yapıldı ve kontrol grubuna herhangi bir uygulama yapılmadı. Çalışma verilerinin analizinde SPSS Version 22.0 istatistik programı kullanıldı. Tüm parametrelerde kinezyo bantlama grubu anlamlı bir farka sahip idi. (tüm p<0,05). Plasebo grubunda ağrı, fleksiyon, sola lateral fleksiyon ve zamanlı kalk yürü testinde anlamlı bir fark bulunurken (tüm p<0,05), ekstansiyon ve sağa lateral fleksiyon değerlerinde anlamlı bir fark bulunmadı (tüm p>0,05). Kontrol grubunda ise yalnızca ağrıda anlamlı bir fark bulundu (p=0,012). Ayrıca yine tüm parametrelerde en büyük değişim kinezyo bant grubunda bulundu. Sonuç olarak kinezyo bandın, ağrı, eklem hareket açıklığı ve dinamik denge üzerinde plasebo banda göre daha büyük etki yaratabileceği düşünülmektedir. Kişilerin bu bantlama tekniğini günlük hayatta daha aktif kalarak kullanabileceğini düşünmekteyiz.The aim of this study was to evaluate the acute effect of kinesio taping on pain, range of motion and dynamic balance in patients with chronic nonspecific low back pain. The 48 patients were included in the study and were randomly divided into three groups.All patients were evaluated by the same physiotherapist in terms of pain (Visual Analog Scale), joint range of motion (Gonyometric measurement) and dynamic balance (Timed Up and Go Test) before and 45 minutes after the application. Kinesio taping with elastic therapeutic tape was applied to the transversus abdominis, rectus abdominis and iliocostal muscles of the study group, and the same muscles of the placebo group were taped with plaster tape in the same way, and no application was made to the control group. SPSS Version 22.0 statistical program was used to analyze the study data. The kinesio tape group had a significant difference in all parameters (all p<0.05). While there was a significant difference in pain, flexion, left lateral flexion and timed up-go test in the placebo group (all p<0.05), no significant difference was found in extension and right lateral flexion values (all p>0.05). A significant difference was found only in pain in the control group (p=0.012). In addition, the greatest change in all parameters was found in the kinesio tape group. As a result, it is thought that kinesio tape may have a greater effect on pain, range of motion and dynamic balance than placebo tape. We think that people can use this taping technique by staying more active in daily life.Item Covid-19 geçiren bireylerde fiziksel aktivite düzeyi ve yaşanan semptomlar arasındaki ilişkinin araştırılması(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Yıldız, Merve; Özünlü Pekyavaş, NihanFiziksel aktivite birçok kronik hastalıkta olduğu kadar COVID-19 gibi bulaşıcı enfeksiyonların korunma ve iyileşme sürecinde de etkilidir. Çalışmamızın amacı; COVID- 19 enfeksiyonu geçiren bireylerde fiziksel aktivite düzeyi ile semptomlar ve semptomların şiddeti, yorgunluk, uyku kalitesi, depresyon ve anksiyete düzeyleri arasındaki ilişkiyi değerlendirmek ve sedanter bireyler ve aktif bireyler arasında fark olup olmadığına bakmaktır. Çalışmaya 20-65 yaş aralığında COVID-19 enfeksiyonunu evde tedavi alarak geçirmiş kooperasyon problemi olmayan 80 gönüllü birey katıldı. Çalışmaya katılan bireyler COVID-19 semptomları ve semptom şiddetleri, fiziksel aktivite düzeylerini belirlemek için Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi (IPAQ) uzun formu, yorgunluk düzeyi Yorgunluk Şiddet Ölçeği (YŞÖ), uyku kalitesi Pittsburgh Uyku Kalite İndeksi (PUKİ) ile değerlendirildi. Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) kullanılarak depresyon düzeyleri, Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ) ile anksiyete durumları değerlendirildi. Bireyler IPAQ puanlamasına göre İnaktif-Orta aktif bireyler (Grup 1) ve çok aktif bireyler (Grup 2) olarak iki gruba ayrıldı. Grup 1’de bireylerin % 67,4’ü kadındı ve yaş ortalaması 34,5±10 ‘du. Grup 2’de katılımcıların %70,3’ü kadındı ve yaş ortalaması 34,7±10’du. Tüm veriler SPSS 21.0 istatistik paket programı kullanılarak analiz edildi. Grup 1 ve Grup 2 karşılaştırıldığında tat duyusu kaybı şiddetinde anlamlı fark tespit edildi (p=0.04). Grupların YŞÖ puan ortalamalarında anlamlı bir farklılık bulunmadı ( p=0.47). Grupların PUKİ ortalamaları arasında anlamlı fark görülmedi (p=0.77). İki grubun BDÖ ve BAÖ puanları arasında anlamlı fark bulunmadı (BDÖ; p=0.99, BAÖ; p=0.46). Grupların fiziksel aktivite düzeyleri ve COVID-19 semptom şiddeti arasındaki ilişkide Grup 2’de koku duyusu (r=0.510; p=0.01), mide bulantısı (r=0.963;p=0.008), nefes darlığı şiddetleri (r=0.542;p=0.01) arasında negatif yönde ilişki bulundu. Grup 1’de bel ağrısı şiddeti (r=0.498; p=0.01) ile pozitif yönde bir ilişki bulundu. İki grupta da fiziksel aktivite düzeyi ve YŞÖ, PUKİ, BDÖ ve BAÖ sonuçları arasında ilişki bulunmadı. Sonuç olarak; fiziksel aktivite düzeyinin yüksek olmasının COVID-19 enfeksiyonu semptomlarının daha az görülmesi ve hafif geçirilmesi yönünde etkili olduğu görüldü. COVID-19 enfeskiyonu gibi bulaşıcı hastalıklarda fizyoterapistlerin fiziksel aktivite danışmanlığı vermesi ve enfeksiyon sonrasında da hastaları takip etmesi gerektiği öngörülmektedir. Physical activity is effective in many chronic diseases as well as in the prevention and healing process of infectious such as COVID-19. The aim of our study; to evaluate the relationship between the level of physical activity and symptoms and severity of symptoms, fatigue, sleep quality, depression and anxiety levels in individuals with COVID-19 infection and to see if there is a difference between sedentary individuals and active individuals. Eighty volunteers, aged 20-65 years, who had experienced COVID-19 infection at home and had no cooperation problems, participated in the study. Individuals participating in the study were evaluated with the long form of the International Physical Activity Questionnaire (IPAQ) to determine COVID-19 symptoms and symptom severity, physical activity levels, fatigue level with Fatigue Severity Scale (FSS), sleep quality with Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI). Depression levels were evaluated using the Beck Depression Inventory (BDI), and anxiety states were evaluated with the Beck Anxiety Inventory (BAI). Individuals were divided into two groups as Inactive-Moderately active individuals (Group 1) and very active individuals (Group 2) according to IPAQ scoring. In Group 1, 67.4% of the individuals were female and the mean age was 34.5±10 years. In Group 2, 70.3% of the participants were female and the mean age was 34.7±10 years. All data were analyzed using the SPSS 21.0 statistical package program. When Group 1 and Group 2 were compared, a significant difference was found in the severity of taste loss (p=0.04). There was no significant difference in the mean scores of the groups in FSS (p=0.47). There was no significant difference between the groups' mean PSQI (p=0.77). There was no significant difference between the BDI and BAI scores of the two groups (BDI; p=0.99, BAI; p=0.46). In the relationship between the physical activity levels of the groups and the severity of COVID- 19 symptoms, the severity of the sense of smell (r=0.510; p=0.01), nausea (r=0.963;p=0.008), shortness of breath (r=0.542;p=0.01)) in group 2 was found to be negatively correlated. A positive correlation was found with the severity of low back pain (r=0.498; p=0.01) in group 1. There was no relationship between physical activity level and the results of FSS, PSQI, BDI and BAI in both groups. As a result; It was observed that high physical activity level was effective in reducing the symptoms of COVID-19 infection and being mild. It is foreseen that physiotherapists should provide physical activity counseling in infectious diseases such as COVID-19 infection and follow the patients after the infection.Item COVID-19 Salgını sırasında uzaktan eğitim alan adölesanlarda kalistenik egzersiz eğitiminin etkinliği(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Altuntaş, Kemal; Özünlü Pekyavaş, NihanUzaktan eğitim döneminde adölesan bireylerde görüntülü konuşma uygulaması yoluyla uygulanan kalistenik egzersiz eğitiminin fiziksel aktivite, fiziksel uygunluk, yaşam ve uyku kalitesi ile anksiyete, depresyon düzeyleri üzerine etkinliğini incelemektir. Çalışmamızda 38 adölesan birey, rastgele olarak, egzersiz eğitim grubu ve kontrol grubu olarak iki eşit gruba ayrıldı. Egzersiz eğitimi grubuna sekiz hafta, haftada üç gün, görüntülü konuşma uygulamasıyla ve bir fizyoterapist gözetiminde, kalistenik egzersiz eğitimi verildi. Kontrol grubuna ise çalışma süresi öncesi ve sonrası değerlendirmeleri yapılıdı. Bireylerin fiziksel aktivite düzeyleri; Uluslararası Fiziksel Aktivite Ölçeği, yaşam kalitesi; Çocuklar İçin Yaşam Kalitesi Ölçeği, anksiyete depresyon düzeyleri; Beck Anksiyete Ölçeği, Reynolds Depresyon ve uyku kaliteleri Pittsburg Uyku Kalite İndeksi ile değerlendirildi. Eğitim grubunda fiziksel aktivite düzeyleri, anksiyete depresyon, yaşam ve uyku kalitesinde istatistiksel olarak anlamlı bir gelişme görüldü (p<0,05). Kontrol grubunda ise hiçbir ölçüm parametresinde anlamlı gelişme görülmedi (p>0,05). Adölesan bireylerde görüntülü konuşma uygulamasında uygulanan egzersiz eğitiminin güvenli ve uygulanabilir olduğu, ileriki çalışmalarda farklı popülasyonlar ve farklı şiddette egzersiz eğitimleriyle bu etkilerin incelenmesi gerektiği düşünülmektedir. The aim of this study is to examine the effectiveness of calisthenic exercise training applied via video chat application on physical activity, physical fitness, quality of life and sleep, and anxiety and depression levels in adolescents during distance education. In our study, 38 adolescents were randomly divided into two equal groups as exercise training group and control group. Calisthenic exercise training was given to the exercise training group for eight weeks, three days a week, via video chat application and under the supervision of a physiotherapist. The control group was evaluated before and after the study period. Physical activity levels of individuals; International Physical Activity Scale, quality of life; Children's Quality of Life Scale, anxiety depression levels; Beck Anxiety Scale, Reynolds Depression Scale and sleep quality were evaluated with Pittsburg Sleep Quality Index. There was a statistically significant improvement in physical activity levels, anxiety depression, quality of life and sleep in the education group (p<0.05). In the control group, no significant improvement was observed in any measurement parameter (p>0.05). It is thought that the exercise training applied in video chat application in adolescent individuals is safe and applicable, and these effects should be examined with different populations and different intensity exercise training in future studies.Item Kadınlarda pelvik taban bilgisinin ve pelvik taban disfonksiyonlarında fizyoterapi konusunda farkındalığın araştırılması(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Aslan, Fatma; Özünlü Pekyavaş, NihanPelvik tabanın tanımı, fonksiyonları, pelvik tabana dair problemlerin varlığı, tedavi yöntemleri, bu alanda uygulanan fizyoterapi yöntemleri ve bu problemlerin tedavisinin fizyoterapistler tarafından yapıldığı kadınlar tarafından yeterince bilinmemektedir. Toplumdaki her yaş grubundan kadının bu konuda bilinçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu nedenden dolayı kadınların pelvik tabana algı ve farkındalık düzeyini değerlendirmek ve buna göre çalışmalar planlamak önemlidir. Bu çalışmada 18-65 yaş arası kadınlarının pelvik taban algı ve farkındalık düzeyinin değerlendirilmesi amaçlandı. 220 gönüllü kadına yüz yüze, online ve e posta yöntemiyle hibrit bir şekilde değerlendirme formunun yanı sıra pelvik taban sağlığı bilgi testi uygulandı. Değerlendirme formu uygulanırken anketi anlama problemi olan, anketi tam doldurmayan veya anketi yanıtlama konusunda ciddi ortopedik ve zihinsel engeli bulunan kadınlar çalışmaya dahil edilmedi. Çalışmaya alınan katılımcılar 18-25 yaş, 26-35 yaş, 36-45 yaş, 46-55 yaş ve 56-65 yaş olmak üzere beş farklı grupta gruplandı. Çalışmamız sonucunda katılımcılardan %47,3’ünün nulipar kadınlardan oluştuğu görüldü. Katılımcıların %13, 2 sinin frequency, %12’sinin konstipasyon, %8 inin pelvik bölgesinde ağrı, %10, 6 sının urgency ve %21,2 sinin diğer pelvik taban problemlerine sahip kişilerden oluştuğu belirlendi. Katılımcıların %14, 5 i pelvik taban problemlerinden utandığını, %85, 5 i böyle bir problemle karşılaşması durumunda doktora gideceğini ifade etti. Katılımcıların %45’inin daha önce pelvik taban problemlerini duyduğu, %30,5 inin pelvik taban egzersizlerini bildiği, fakat %88, 2 ‘inin pelvik taban egzersizlerini uygulamadığı görüldü. Çalışmamızda kullandığımız pelvik taban sağlığı bilgi testinin üç alt boyutundan biri olan fonksiyon/disfonksiyon kısmında 18-25 yaş (x=4, 66) arası katılımcıların 36-45 yaş ( x=2,60) ve 56-65 yaş (x=2,14) arası katılımcılara göre yüksek sonuçlar aldığı görüldü (p=0.001; p<0,05). Testin risk ve etiyoloji alt boyutundaki ise yine 18-25 yaşındaki katılımcıların puanlarının (x=6,74), 36-45 yaş (x=4,18) ve 56-65 yaşındakilere (x=3,91) daha yüksek olduğu görüldü (p=0,006; p<0,05) . Testin tanı ve tedavi boyutunda da 18-25 yaş aralığındaki katılımcıların (x=5,07), 36-45 yaş (x=2,96) ve 56-65 yaş (x=2,91) arası katılımcılara göre yüksek bilgi düzeyine sahip olduğu görüldü (p=0.002, p<0,05). Pelvik taban sağlığı testinin toplam puanı 18-25 yaş arası katılımcılarda daha yüksekti. Buna bağlı olarak katılımcıların farkındalık ve algısını karşılaştırdığımızda 18-25 yaş aralığındaki bireylerin diğer yaş gruplarına göre daha yüksek farkındalık ve algı düzeyine sahip olduğu görüldü. Sonuç olarak; pelvik taban farkındalığının ve pelvik taban disfonksiyonlarında uygulanan tedaviler hakkındaki bilgi düzeyinin yaştan etkilendiği belirlendi.18-25 yaş aralığında bulunan katılımcıların diğer yaş gruplarındakilere göre farkındalık ve algı düzeyinin yüksek olduğu görüldü. Pelvik tabana dair yapılan fizyoterapi çalışmalarında bireylerin yaş aralığı dikkate alınmalıdır. Özellikle menopozal dönemdeki kadınlarda pelvik taban farkındalığının artırılmasına yönelik çalışmalar yapılmalı ve pelvik taban rehabilitasyonuna başlamadan önce pelvik kaslar ve pelvik taban rehabilitasyonu hakkında detaylı eğitimler verilmelidir. The definition of pelvic floor, it’s function, the existence of related problems, treatment techniques and that this problem is treated by physiotherapist is not known well enough by women. It is of crucial importance that women of all age groups should be enlightened on the topic. Therefore, evaluating womens recognition and awareness on pelvic floor, and planning studies accordingly is very important. The aim of this research is to eveluate the perception and awareness of women between 18-65 years of age. 220 volunteering women filled in an eveluation form besides doing a test on pelvic floor health in person, online or by e-mail in hybrid fashion. During the assesment, the results relating to women who had problem with understanding the questionnaire, who did’nt fiil in the form completely or who had serious orthopedic and mental handicap are not included. The participants were classified as 18-25, 26-35, 36-45, 46-55 and 56-65 years of age in five groups. In the end it was found that %47,3 the women were nulliparous and %13,2 had frequency, %12 constipation, %8 pain in the pelvic area, %10,6 urgency and %21,2 had pelvic floor problems. %14,5 of the participants told they were shy about this problem. %85,5 told they would see doctor if they had this problem. Moreover; it has been observed that %45 of these women had heard about pelvic floor problems before, %30,5 know the exercise but %88,2 did not practise at all. In the function/disfunction test, which is one of the subsections ôf the pelvic floor health test, it was found that participants aged 18-25 (x=4.66) scored higher than the group of 36-45 (×=2.60) and 56-65 (×=2.14) (p=0.001; p<0.05). In the subsection of the test for risk and ethiology 18-25 years olds ( ×= 6.74) again scored higher than 36-45 (×=4.18) and 56-65 (×= 3.91) (p=0.006; p <0.05) . When diagnosis and treatment is considered, it was observed that participants aged 18-25 (×=5.07) , had more information than the other groups aged 36-45 (×=2.96) and 56-65 (×=2.91) (p=0.002; p< 0.05). When the pelvic floor test is eveluated as whole, the women aged 18-25 scored higher than the other age groups. In comparison to awareness and perception, the grup aged 18-25 also had higher counsciousness than other age groups.In conclusion, it has been observed that awareness and perception about pelvic floor disfunction and treatment is low and affected bye age. Participants of 18-25 years of age are more aware and perceptive than those in other age groups. This implies that in physiotherapy of pelvic floor, parameters of patients age must be taken into consideration. Especially for women in menopause trainings should be carried out to improve the awareness on pelvic floor health and before rehabilitation starts women should be given detailed training on pelvic muscles and pelvic floor rehabilitationItem Kronik boyun ağrılı hastalarda iskemik kompresyon ve kinezyo bantlama tedavilerinin üst trapez kasında kan akımı, doku sertliği, basınç-ağrı hissi ve eklem hareket açıklığı üzerine etkileri(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) İnanlı, Özge; Özünlü Pekyavaş, NihanÇalışmamızın amacı kronik boyun ağrılı hastalarda etkinliği kanıtlanmış iki tedavi olan iskemik kompresyon ve kinezyo bantlama tedavilerinin bireylerin üst trapez kası üzerindeki kan akımı, doku sertliği, doku kalınlığı, ağrı, ağrı-basınç hissi ve eklem hareket açıklığı üzerindeki etkilerini karşılaştırmaktır. Çalışmamıza 20-35 yaş aralığında, VAS (Vizüel Ağrı Skalası) üzerinde boyun ağrısı 3 ve üzeri olan 22 kişi, rastgele katılmıştır. Çalışma grupları iskemik kompresyon tedavisi (n=8), kinezyo bantlama tedavisi (n=7) ve kontrol grubu için egzersiz tedavisi (n=7) olarak ayrılmaktadır. Çalışmaya katılan tedavi gruplarındaki bireylere haftada 2 gün 4 hafta süreyle deneyimli bir fizyoterapist tarafından iskemik kompresyon ve kinezyo bantlama tedavileri gruplara göre uygulandı ve egzersizleri anlatıldı, kontrol grubuna ise sadece egzersizler anlatıldı. Değerlendirmeler tedavi öncesi ve sonrası olmak üzere çalışmanın başında ve sonunda 2 kere tekrarlandı. Ağrı şiddeti VAS ile, ağrı-basınç hissi J-Tech Algometer cihazı ile, eklem hareket açıklığı (EHA) BASELİNE Digital Inclinometer cihazı ile, kan akımı, doku sertliği, doku kalınlığı için yapılan ultrasonografik ölçümleri Acuson S3000, Siemens Healthcare, Erlangen, Almanya cihazı kullanılarak yapıldı. Tedavi sonrasında gruplar arasında doku sertliği ve ağrı-basınç hissi açısından fark olmadığı bulundu (p>0,05). Kan akımı tüm parametrelerinde, doku kalınlığında, ağrı ve NEH ekstansiyon ve sağ rotasyon parametrelerinde gruplar arasında anlamlı fark bulundu (p<0,05). Etki büyüklükleri incelendiğinde iskemik kompresyon tedavisiyle bu parametreler üzerinde daha etkili sonuçlar elde edildiği belirlendi. İskemik kompresyon grubunda diğer gruplara göre tedavi sonrasında yapılan değerlendirmelerin tüm parametrelerinde anlamlı fark bulundu (p<0,05). Kinezyo bantlama grubunda tedavi sonrası değerlendirmelerde ağrı-basınç hissi ve NEH sol rotasyon ve sol lateral fleksiyon parametrelerinde anlamlı fark bulundu (p<0,05). Egzersiz tedavisi sonrası değerlendirmelerde kan akımı Rezistivite Indeksi (RI) parametresi, doku kalınığı ve NEH ekstansiyon parametresi hariç tüm parametrelerde anlamlı fark bulundu (p<0,05). Sonuç olarak iskemik kompresyon tedavisinin kinezyo bantlama tedavisine göre ölçülen parametrelerde üst trapez kasındaki tetik noktalar üzerinde daha etkili olduğu bulunarak, akut faz ölçümleri ve tedavi sonrası etkinliğin değerlendirilmesi için bireylerin uzun dönem takip edildiği yeni çalışmalara ihtiyaç olduğu görüşüne varıldı. The aim of our study was to compare the effects of ischemic compression and kinesio taping treatments, which are two treatments with proven effectiveness, on blood flow, tissue stiffness, tissue thickness, pain, pain-pressure treshold and joint range of motion on the upper trapezius muscle of individuals. In our study 22 individuals beetween the ages of 20-35 and who had neck pain 3 points and above 3 according to Visual Analog Scale (VAS) were randomly assigned to 3 groups: (nischemic:8, ntaping:7, nexercise:7). In addition to the exercise programme ischemic compression and kinesio taping treatments were applied according to the groups with an experienced physiotherapy for 2 days and 4 weeks. Only exercise programme was given in the exercise group as a control group. Evaluation parameters were determined as, blood flow, tissue stiffness, muscle thickness, pain, pain-pressure treshold and range of motion (ROM). Pain was measured with VAS, pain-pressure sensation with J-Tech Algometer, range of motion (ROM) with BASELİNE Digital Inclinometer, ultrasonographic measurements for blood flow, tissue stiffness and tissue thickness using Acuson S3000, Siemens Healthcare, Erlangen, Germany. All measurements were performed twice; at the beginning and end of the study, before and after treatment. At the end of the treatment, there was no difference between the groups in terms of tissue stiffness and pain-pressure treshold parameters (p>0,05). Significant differences were found between the groups in all parameters of blood flow, tissue thickness, pain and ROM extension and right rotation parameters (p<0,05). There was a significant difference after treatment evaluations in all parameters in the ischemic compression group compared to the other groups (p<0.05). In the kinesio taping group, a significant difference was found in the pain-pressure threshold and left rotation and left lateral flexion parameters of ROM in the after treatment evaluations (p<0.05). In the evaluations after exercise therapy, significant difference was found in all parameters except blood flow Resistivity Index (RI) parameter, tissue thickness and ROM extension parameter (p<0.05). Finally, it was found that ischemic compression therapy was more effective on trigger points in the upper trapezius muscle in measured parameters compared to kinesio taping therapy and further randomized controlled trials were needed for acute phase measurements and long-term follow-up of individuals.Item Manuel terapi uygulanan ve uygulanmayan kronik bel ağrılı hastalarda öz bakım davranışı ile günlük aktivitelerinin değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Akın, Kaan; Özünlü Pekyavaş, NihanÇalışmamızda kronik bel ağrısı olan hastalarda manuel tedavinin öz bakım davranışı ve günlük yaşam aktiviteleri üzerine etkinliği araştırılması amaçlandı. Çalışmada kronik bel ağrısı olan kişiler rastgele yöntem ile iki gruba ayrılmış olup, her grupta 24 kişi bulunmaktadır. Tedavi grubunda (kadın:13 erkek:11) yer alan kişilere 3 hafta, haftada 2 gün 1’er saatlik manuel tedavi uygulamaları yapıldı. Kontrol grubunda (kadın:14 erkek:10) ise herhangi bir uygulama olmaksızın; ilk değerlendirme ve 3 hafta sonra son değerlendirmeleri yapılmış ve çalışma sonrasında tedaviye gelmek isteyen bireyler tedaviye alınmıştır. Bireylerin özbakım davranışları; Öz Bakım Gücü Ölçeği ve günlük yaşam aktiviteleri ise Katz Günlük Yaşam Aktiviteleri Ölçeği ile değerlendirildi. Değerlendirmeler tedavi programı öncesi ve sonrasında yapıldı. Manuel tedavi grubunun günlük yaşam aktivite değerlendirmeleri sonucunda tedavi öncesi ve sonrasına göre farklılık bulunamadı; öz bakım davranışları üzerine ise etkili olduğu gösterildi (p<0,05). Kontrol grubunun günlük yaşam aktivite ve öz bakım düzeyleri tedavi öncesi ve sonrasında bakıldığında farklılık bulunamadı (p>0,05). Her iki grubun başlangıç ve 3 hafta sonraki değerlendirmeleri farkına bakıldığında; manuel tedavi grubuna uygulanan manuel tekniklerin günlük yaşam aktivitelerine olumlu etkisi olmuştur. Kronik bel ağrılı kişilerde 3 haftalık manuel tedavi uygulamalarıyla kişilerin öz bakım davranışlarında iyileşme olacağı gösterilmiştir. The study was aimed to investigate the effectiveness of manual therapy on self-care behavior and activities of daily living in patients with chronic low back pain. In the study, people with chronic low back pain were randomly divided into two groups, and there were 24 people in each group. Individuals in the treatment group (female:13 men:11) were given 1 hour of manual therapy for 3 weeks, 2 days a week. In the control group (female:14 men:10) without any application; initial assessment and final assessment 8 weeks later were taken. Self-care behaviors of individuals; Self-Care Scale and activities of daily living; It was assessed with the Katz Activities of Daily Living Scale. Evaluations were made before and after the training program. As a result of the daily living activity evaluations of the treatment group, no difference was found between before and after treatment; It has been shown to be effective on self-care behaviors. When the daily living activity and self-care levels of the control group were examined before and after the treatment, no difference was found. Considering the difference in the initial and 3 weeks later evaluations of both groups; Manual techniques applied to the manual therapy group had a positive effect on activities of daily living. It has been shown that individuals with chronic low back pain will improve their self-care behaviors with 3-week manual therapy.Item Multi-Gravitasyonel süspansiyon temelli terapinin düzenli egzersiz alışkanlığı olmayan kadınlarda postür, fiziksel uygunluk, yaşam kalitesi, depresyon ve uyku kalitesi üzerine etkisi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Berk Aydoğdu, Ece Sevim; Özünlü Pekyavaş, NihanBu çalışmanın amacı egzersiz alışkanlığı olmayan kadınlarda M-Gravity programının postür, fiziksel uygunluk, yaşam kalitesi, depresyon ve uyku kalitesi üzerine etkilerinin değerlendirilmesidir. Çalışmaya toplam 40 kadın birey dahil edildi. Özel bir spor merkezine egzersiz için başvurmuş 20 kadın birey egzersiz grubuna dahil edilirken kontrol grubu olarak 20 düzenli egzersiz alışkanlığı olmayan kadın çalışmamıza dahil edildi. Egzersiz grubuna haftada iki gün ayda 8 seans olacak şekilde, 60 dakika M-Gravity egzersiz yaptırıldı. Her iki grubun postür analizi New York Postür Analizi ile değerlendirildi. Fiziksel uygunluk parametrelerinden esneklik için hamstring ve pektoral kasların esnekliği değerlendirildi ve endurans düzeyi için plank pozisyonunda durma süresi değerlendirildi. Gövde stabilizasyonu Stabilizer pressure biofeedback (Chattanooga Stabilizer) ile değerlendirildi. Kadınların algılanan sağlık düzeyleri Nottingham Sağlık Profili (NSP) anketi ile değerlendirildi. Beck Depresyon Ölçeği ile depresyon seviyeleri değerlendirildi. Uyku kalitesinin ölçümü ise Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) ile yapıldı. Egzersiz öncesi ve 4 hafta sonrası olacak şekilde iki değerlendirilme yapıldı. Sonuç olarak egzersizler sonrasında; New York Postür analizi, endurans süresi, Hamstring sağ-sol ve stabilizer puanları istatistiksel olarak anlamlı şekilde M-Gravity egzersiz grubunda daha yüksekti (p<0,05). Pektoral sağ-sol ve NSP puanları ise istatistiksel olarak anlamlı şekilde kontrol grubunda daha yüksekti (p<0,05). Depresyon ölçeği ve uyku kalitesi ortalamaları ise gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermedi (p>0,05). Sonuç olarak bu çalışmada egzersiz alışkanlığı olmayan kadınlarda sekiz M-Gravity programının postür, fiziksel uygunluk, yaşam kalitesi, depresyon ve uyku kalitesi üzerine olumlu etkilerinin olabileceği sonucuna varılırken literatürde ilk defa araştırılan bu egzersiz programı ile düzenli egzersiz alışkanlığı olmayan kadınlarda pozitif etkilerin ortaya çıkarılabileceğini düşünmekteyiz. The aim of this study is to evaluate the effects of M-Gravity program on posture, physical fitness, quality of life, depression and sleep quality in women who do not have exercise habits. A total of 40 female individuals were included in the study. While 20 female individuals who applied to a private sports center for exercise were included in the exercise group, 20 women who did not have regular exercise habits were included in our study as the control group. The exercise group was given M-Gravity exercise for 60 minutes, 8 sessions per month, twice a week. Posture analysis of both groups was evaluated with New York Posture Analysis. Flexibility of the hamstring and pectoral muscles was evaluated for flexibility, which is one of the physical fitness parameters, and the time to stay in the plank position was evaluated for the endurance level. Trunk stabilization was assessed with Stabilizer pressure biofeedback (Chattanooga Stabilizer). Perceived health levels of women were assessed with the Nottingham Health Profile (NSP) questionnaire. Depression levels were evaluated with the Beck Depression Scale. Sleep quality was measured with the Pittsburgh Sleep Quality Index (PUKI). Two evaluations were made before and after 4 weeks of exercise. As a result, after the exercises; New York Posture analysis, endurance time, Hamstring right-left and stabilizer scores were statistically significantly higher in the M-Gravity exercise group (p<0.05). Pectoral right-left and NSP scores were statistically significantly higher in the control group (p<0.05). Depression scale and sleep quality averages did not differ statistically between the groups (p>0.05). As a result, we came to the idea that eight sessions of M-Gravity program may have positive effects on posture, physical fitness, quality of life, depression and sleep quality in women who do not have exercise habits. We came to the idea.Item Serebral palsili hastalarda kinezyo bantlamanın üst ekstremite fonksiyonelliği üzerine etkileri(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Baş, Yunus Emre; Özünlü Pekyavaş, NihanSerebral palsi (SP) yaşam boyu engellilik ve motor işlev kaybı ile ilişkili en yaygın hareket bozukluğudur. SP'li çocukların yaklaşık %50'sinde el fonksiyonlarında bozukluk görülür. Bu çalışmanın amacı, SP’li hastalarda kinezyo bantlamanın üst ekstremite fonksiyonelliği üzerine etkileri incelemektir.Bu çalışmaya SP tanısı almış, 6-16 yaş arası çocuklar dahil edilmiştir. Çalışma 14 kişilik SP’li hasta grubundan oluşmaktadır. Çalışmanın ilk aşamasında 14 kişilik SP’li hasta grubuna Frenchay Arm Testi ve Moberg toplama testleri uygulanmıştır. Daha sonra aynı hasta grubuna kinezyo bantlama yapılmış ve testler yine uygulanmıştır.Kontrol grubunda, uygulamadan önce, 45. dakikada ve 1 hafta sonra yapılan Franchey Arm Testi ölçüm değerlerindeki değişim düzeyinin anlamlı olmadığı saptanmıştır (p>0.05). Çalışma grubunda uygulamadan önce, 45. dakikada ve 1 hafta sonra yapılan Franchey Arm Testi ölçüm değerlerindeki değişim düzeyinin anlamlı olduğu saptanmıştır (p<0.001).Kontrol grubunda, uygulamadan önce, 45. dakikada ve 1 hafta sonra yapılan Moberg Toplama Testi ölçüm değerlerindeki değişim düzeyinin anlamlı olmadığı saptanmıştır (p>0.05). Çalışma grubunda uygulamadan önce, 45. dakikada ve 1 hafta sonra yapılan Moberg Toplama Testi ölçüm değerlerindeki değişim düzeyinin anlamlı olduğu saptanmıştır (p<0.001).Bu çalışmada SP’li çocukların el bileği ekstansör kaslarına kinezyo bantlama uygulaması sonucunda, Franchey Arm ve Moberg testleriş ile gösteridiği üzere, ince motor fonksiyonlarda iyileşme olduğu ortaya çıkmıştır. Etkinliği, nispeten ucuz maliyeti ve kolay uygulanması nedeniyle, kinezyo bantlama uygulamasının geleneksel tedaviye ek olarak kullanılmasının, SP'li çocuklarda üst ekstremite fonksiyonelliğini iyileştirmek ve geliştirmek için hedefe yönelik fonksiyonel tedavi stratejilere yardımcı olabileceği düşüncesindeyiz.Cerebral palsy (CP) is the most common movement disorder associated with lifetime disability and motor dysfunction. Approximately 50% of children with CP have impaired hand function. The aim of this study is to investigate the effects of kinesio taping on upper extremity functionality in patients with CP. This study included children aged 6-16 years ,diagnosed with CP. The study consists of a group of 14 patients with SP. In the first stage of the study, Frenchay Arm Test and Moberg collection tests were applied to the group of 14 patients with SP. Later, kinesio taping was applied to the same patient group and tests were implemented again. In the control group, the level of change in the Franchey Arm Test measurement values performed before application, at the 45th minute and 1 week after application was not significant (p> 0.05). It was determined that the level of change in the Franchey Arm Test measurement values performed before application, at the 45th minute and 1 week after application in the study group was significant (p <0.001). In the control group, the level of change in the Moberg Pick Test measurement values performed before application, at the 45th minute and 1 week after application was not significant (p> 0.05). It was determined that the level of change in the Moberg Pick Test measurement values performed before application, at the 45th minute and 1 week after application in the study group was significant (p <0.001). In this study, as a result of the application of kinesio taping to the wrist extensor muscles of children with CP, an improvement in fine motor functions, as demonstrated by the Franchey Arm and Moberg tests, was revealed. Due to its effectiveness, relatively inexpensive cost, and easy application, we suppose that the use of kinesio taping in addition to traditional therapy can help target functional therapy strategies to improve and improve upper extremity functionality in children with CP.Item Subakromiyal sıkışma sendromunda torakolumbal fasya esnekliğinin değerlendirilmesi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2018) Sarıoğlu, Kübra; Özünlü Pekyavaş, NihanBu çalışmanın amacı Subakromiyal Sıkışma Sendromlu (SSS) bireylerde Torakolumbal Fasya (TLF) esnekliğinin değerlendirilmesidir. Bu amaçla subakromiyal sıkışma sendromu tanısı almış (n=30) ve sağlıklı (n=30) toplam 60 birey çalışmamıza dahil edildi. Her iki grup bireyin ağrı şiddetleri Görsel Analog Skalası ile, gövde esneklikleri Modifiye Schober testi ve mezura ölçümü ile, gövde eklem hareket açıklıkları (fleksiyon, ekstansiyon ve lateral fleksiyon) gonyometrik ölçüm ile, torakolumbal fasya esneklikleri gonyometrik platform üzerinde rotasyonel ölçüm ve palpasyon ile, lumbal ekstansör kas kısalıkları ve omuz posterior kapsül kısalıkları mezura ile değerlendirildi. İki grup arasında torakolumbal fasya ve gövde esnekliği, gövde eklem hareket açıklıklarından fleksiyon ve ekstansiyon, gövde esneklik testlerinden rotasyon ve lateral fleksiyon ile istirahat ve gece ağrısı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Gövde eklem hareket açıklıklarından lateral fleksiyonda, gövde esneklik testlerinden ekstansiyon yönünde ve aktivite ile oluşan ağrıda istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p< 0.05). Çalışmamızın sonuçları bize subakromiyal sıkışma sendromunda torakolumbal fasyanın esnekliğinin etkilemeyebileceğini düĢündürdü. Çalışmadaki bireylerin yaş ortalamasının düşük olmasının ve bu nedenle fasyanın jelatimsi yapısının ve su içeriğinin daha az deformasyonu sonucunda; subakromiyal sıkışma sendromu tanılı hastalarda fasyanın daha az etkilenmiş olabileceğini düşünmekteyiz. Ayrıca ileriki çalışmalarda, objektifliği artırmak için ultrason ve magnetik rezonans görüntüleme gibi yöntemlerin kullanılabileceğini düşünmekteyiz. The aim of this study was to evaluate the thoracolumbar fascia flexibility in patients with subacromial impingement syndrome. For this purpose, a total of 60 subjects who were diagnosed with subacromial impingement syndrome (n = 30) and healthy (n = 30) were included. Pain severity was assesed by visual analogue scale, trunk flexibility with modified schober test and tape measurement, trunk range of motion ( flexion, extension and lateral flexion) by goniometer, thoracolumbar fascia flexibility with rotational measurement on the goniometric platform and palpation, lumbar extensor muscles shortness and shoulder posterior capsule shortness by tape measurement for both groups. There was no statistically significant difference in thoracolumbar fascia and trunk flexibility, trunk flexion and extension range of motion, trunk rotation and lateral flexion flexibility, pain intensity at rest and night between two groups. (p>0.05). There were statistically significant differences in lateral flexion range of motion, trunk flexibility test in the direction of extention and pain intensity at activity (p <0.05). In conclusion, our study showed that the flexibility of the thoracolumbal fascia may not be affected in subacromial impingement syndrome. We think that subjects included in our study were at young ages, therefore it dues to the low average age of individuals and therefore less deformation of the gelatinous structure and water content of the fascia; it is thought to reduce the possibility of adverse effects of fascia in patients with subacromial impingement syndrome. Further studies involving fascia should include more objective assessment methods such as ultrasound and magnetic resonance imaging to improve objectivity.Item Taekwondo sporcularında dijital oyun oynamanın reaksiyon zamanı ve denge üzerine etkisi(Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2022) Doğan, Aslı; Özünlü Pekyavaş, NihanÇalışmanın amacı, dijital oyun oynamanın lisanslı Taekwondo sporcularının denge ve reaksiyon zamanı üzerine etkilerini araştırmaktır. Çalışmamıza, 15-35 yaş aralığında, lisanslı Taekwondo sporcusu olan 55 sağlıklı ve gönüllü birey dahil oldu. Sosyodemografik bilgilerini ve dijital oyunlar hakkında bilgilerini almak için çevrimiçi anket uygulanan sporcular ankete verdikleri yanıtlara göre dijital oyun oynayan (VGP) Taekwondo sporcuları (n=29) ve dijital oyun oynamayan (NVGP) Taekwondo sporcuları (n=26) olmak üzere iki gruba ayrıldı. İki gruba da reaksiyon zamanı ölçümü için bilgisayar tabanlı test olan Human Benchmark ve denge ölçümü için ise Modifiye Flamingo Denge Testi gözler kapalı uygulandı. Reaksiyon zamanı testi sağ ve sol için beşer kez tekrarlandı ve ortalaması alındı, denge testi sağ ve sol tek ayak üçer kez uygulanıp ortalaması alınarak kaydedildi. VGP Taekwondo sporcularının reaksiyon zamanı ölçüm sonuçlarıyla NVGP lisanslı Taekwondo sporcularının reaksiyon zaman ölçüm sonuçları arasında gruplar arası istatiksel analizler neticesinde sağ ve sol ekstremite değerlerinde anlamlı bir fark bulundu (psağ=0,000; psol=0,003). Denge ölçümleri sonucunda iki grup arasında sağ ve sol ekstremite değerlerinde anlamlı bir fark bulunmadı (psağ=0,537; psol=0,780). Sonuç olarak dijital oyun oynayan sporcularda oynamayan sporculara göre reaksiyon zamanı süresinin daha gelişmiş olduğu bulunarak, tepki sürelerinin geliştirilmesini hedefleyen eğitimlere dijital oyunların dahil edilmesinin etkin sonuçları olabileceği görüşüne varıldı. The aim of this study was to investigate the effects of playing digital games on th balance and reaction time of licensed Taekwondo athletes. 55 healthy and voluntary individuals beetween the ages of 15-35 years were included in our study. To get information about sociodemographic information and digital games based on their responses to the survey the online survey implemented video game player (VGP) Taekwondo athletes (N=29) and non video game player (NVGP) Taekwondo athletes (N=26) were divided into two groups. Human Benchmark, a computer-based test for measuring reaction time and a Modified Flamingo Balance Test for measuring balance were administered to both groups with their eyes closed. The reaction time test was repeated five times for both hands and the balance test was recorded by applying the right and left single feet three times, and the average of those counted was taken. There was a significant difference between the reaction time measurement in the values of the right and left extremities as a results of the statistical analyzes between the groups (psağ=0,000; psol=0,003). On the other hand as a result of statistical analyses there was no significant difference between balance measurements for groups in the values of the right and left extremities (psağ=0,537; psol=0,780). Finally, it was found that the reaction time of the VGP athletes was more advanced than the NVGP athletes, and it was concluded that the inclusion of digital games in trainings aimed at improving reaction times may have effective results.