Browsing by Author "Öksüz, Mehmet Ergun"
Now showing 1 - 4 of 4
- Results Per Page
- Sort Options
Item Aile hekimlerinin sigara içme durumları ile sigara bırakma tedavisi konusundaki bilgi, tutum ve davranışları(Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2017) Çerçi, Ceren Türkcan; Öksüz, Mehmet ErgunTütün kullanımı, tüm dünyada en önemli önlenebilir sağlık sorunlarından birisidir. Tütün kullanımına bağlı ölümler her yıl artmaktadır. Tütün ile mücadelede hekimler ve sağlık çalışanları ön planda olmalıdır. Bu nedenle, çalışmadaki amacımız; ülkemizde aile hekimlerinin sigara içme sıklığını belirlemek ve sigara bırakma tedavisi konusundaki bilgi, tutum ve davranışlarını incelemektir. Çalışma, ülkemizdeki yedi coğrafi bölgeden güç analizi sonucu tabakalı örneklem ile seçilen, aile hekimliği birimlerinde çalışmakta olan dörtyüz bir aile hekimliği uzmanı ve aile hekimi sertifikalı pratisyen hekimin katılımıyla yapılmıştır. Aile hekimlerine, altı sorusu Fagerström Nikotin Bağımlılık Testi olmak üzere toplam ellibeş sorudan oluşan “Aile Hekimlerinin Sigara İçme Durumları ile Sigara Bırakma Tedavisi Konusundaki Bilgi, Tutum ve Davranışları” anket formu uygulanmıştır. Aile hekimleri arasında sigara içme prevelansı %30,9 olarak bulunmuştur. Bu yüksek orana rağmen, hekimlerin sigara içme durumlarının sigara bırakma tedavisi konusundaki bilgi, tutum ve davranışlarını anlamlı olarak etkilemediği bulunmuştur. Aile hekimlerinin sigara bırakma tedavisi eğitimi almış olmalarının bilgi, tutum ve davranış üzerine anlamlı etki yarattığı bulunmuştur. Sigara bağımlılığı; dünyada ve ülkemizde çıkarılan yasalara ve alınan önlemlere rağmen hala büyük bir sorun olmaya devam etmektedir. Sigara bağımlılığı ile mücadelede özellikle hastalarla en fazla karşılaşma imkanı olan aile hekimlerine bu konuda çok önemli görevler düşmektedir. Tobacco use is one of the most important preventable health problems in the world. Deaths caused by tobacco use continue to increase each year. Physicians and health workers should be in the forefront in fight with smoking. Thus, the purpose of our study is to identify the frequency of smoking among and to examine the knowledge, attitudes and behaviors of family physicians about smoking cessation treatment. The study was conducted with the participation of four hundred and one family medicine specialists and family physician certified practitioner physicians working in family medicine departments, selected by a stratified sampling method of power analysis from all seven geographical regions of our country. A questionnaire was administered to family physicians which consisted of fifty five questions including Fagerström Nicotine Dependence Test (a-six question test), to evaluate descriptive features, knowledge, attitudes and behaviors of family physicians. The prevalence of smoking among family physicians was found to be 30.9%. Despite this high level, it was found that physicians’s smoking status was not significantly affecting the knowledge, attitudes and behavior about smoking cessation treatment. The fact that family physicians being trained about smoking cessation treatment has been found to have a significant effect on knowledge, attitude and behavior. Despite the legislation and measures taken in the world and in Turkey, tobacco smoking still remains as a major problem. In the fight with the tobacco smoking, there are many important tasks especially for the family physicians who have the most chance of encountering with the patients.Item Başkent Üniversitesi öğrencilerinde kendi kendine ilaç kullanımı, özellikleri ve etkili faktörler(Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2018) Gürsul, Gamze Kevser; Öksüz, Mehmet ErgunKendi kendine ilaç kullanımı, kendi kendine bakımın bir parçası olup sağlıkla ilgili kararlarda hastaların katkısının olduğu bir uygulamadır. Kendi kendine ilaç tedavisinin tıbbi hizmetler üzerindeki yükü azalttığı, hekimi görmeyi beklemede harcanan süreyi kısalttığı ve özellikle ekonomik açıdan yoksul, sınırlı sağlık kaynakları olan ülkelerde maliyetten tasarruf ettiği düşünülmektedir. Bu araştırmada üniversite öğrencilerinin kendi kendine ilaç kullanımına yönelik tutum ve davranışlarının araştırılması ve bu tutum ve davranışlara etkili olan faktörlerin tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Araştırma, Başkent Üniversitesi Lisans öğrencilerinden güç analizi sonucunda tabakalı örneklem ile seçilen 494 lisans öğrencisinin katılımıyla yürütülmüştür. Araştırmaya katılan öğrencilerin kendi kendine ilaç kullanım prevelansı %81,6 olarak tespit edilmiştir. Katılımcıların %90,2‟si doktora gitmeden ilaç alma sebeplerinin baş ağrısı olduğunu, %93,6‟sı ise kendi kendine kullandıkları ilaç gruplarının ağrı kesiciler olduğunu ifade etmiştir. Kendi kendine ilaç tedavisi, halk sağlığının normal ve uygun bir parçası olarak kabul edilmelidir ve hasta ve hekim perspektifinden birçok fayda sağlayabilmektedir. Riski en aza indirmek ve potansiyel faydaları arttırmak için hekimlere önemli rol düşmektedir. Self-medication is a part of self-care, and also is a practice in which the patients contribute to health-related decisions. It is considered that self medication reduces the burden on health services, shortens the time spent on waiting for the physicians, and be cost-saving in especially economically poor countries with limited health resources. In this research, aim is to explore the general attitudes and behaviors of college students regarding self medication, and to determine the contributing causes of these. The survey is conducted by the participation of 494 Başkent University undergraduates, who are selected via stratifed sampling as a result of power analysis. The prevalence rate of the students who participated this research is established to be %81.6. %90.2 of the participants pointed out that headaches are the main reason they take medications without consulting the doctor, while %93.6 stated that painkillers are the group of self medication that they take. Self medication should be accepted as a normal and convenient part of public health, and has many advantages through both patients‟ and physicians‟ perspectives. Doctors play an substantial part on minimizing the risk and increasing potential benefits.Item Kronik hastalıklarda ilaç tedavisi uyumu ve etkili faktörler(Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2018) Kul, Özdemir Efe; Öksüz, Mehmet ErgunTedavi uyumu, öngörülen tedaviler için verilen talimatları hastaların uygulama derecesi olarak tanımlanır (1).Tedaviye uyumun azalması, sağlık için kısıtlı kaynakların gereksiz kullanımına bağlı sağlık harcamalarının artışına ve tedavi rejimlerinin uygun şekilde yerine getirilmemesinden kaynaklanan ilaç etkilerinin gözlenmemesine veya geç ortaya çıkmasına ve hastalık sürecinin uzamasına neden olmaktadır (2). Kesitsel tanımlayıcı araştırma niteliğinde olan bu çalışma; hipertansiyon, diyabet, astım veya kronik obstrüktif akciğer hastalığı gibikronik bir hastalığı bulunan kişilerde sosyodemografik özellikler, sağlık ile ilgili alışkanlıklar, ilaç uyumu ve ilaçlar hakkındaki inançları değerlendirmeyi amaçlayan, katılımcılarla yüz yüze uygulanan anket formu uygulama yöntemiyle yapılmıştır. Çalışma kapsamında, Ağustos 2017-Aralık 2017 tarihleri arasında, Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Ankara Hastanesi‟ninKardiyoloji, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları, Göğüs Hastalıkları polikliniklerinde ayaktan muayene olan, çalışmaya katılmayı kabul eden ve en az bir kronik hastalık nedeniyle en az bir adet ilacı en az bir yıldır düzenli kullanması gereken 18 yaşından büyük747 hasta araştırmayadahil edilmiştir. Veri toplama amaçlı uygulanan soru formunda 10soru sosyo-demografik özellikler, 4 soru sağlık ile ilgili alışkanlıklar, 38 soru hastalık ve ilaç uyumu ile ilgili olmak üzere toplam 52 soru bulunmaktadır. Ayrıca 18 sorudan oluşan “ilaçlar Hakkında inançlar Anketi” katılımcılara uygulanmıştır. Hastaların %27,4‟ünün ilaçlarını düzenli ve önerildiği gibi kullanmadığı saptanmıştır.İlaç uyumu; DM hastalarında %73,2, HT hastalarında %62,7, astım/KOAH hastalarında %69,8 bulundu. DM‟li erkek hastalarda ilaç bağlılığı kadınlara göre anlamlı şekilde düşük bulunurken HT ve astım/KOAH‟da ilaç tedavisi bağlılığıyla cinsiyet arasındaki ilişki anlamlı bulunmamıştır. İlaç uyumu ile ilaçlarla ilgili endişeler arasında negatif, ilaçların gerekliliğine olan inanç arasında pozitif ilişki bulunmuştur.İlaçların aşırı kullanıldığına olan inanç ile ilaç uyumu arasında negatif bir ilişki saptanmıştır. Ayrıca ambalajı üzerinde hangi sırada alınacağını gösteren ibareler (gün/sayı vb.) olan ilaçların unutulma oranının daha düşük olduğu belirlenmiştir.Düzenli doktor kontrolüne uyma oranı diabetik hastalarda %79, HT hastalarında %70, astım hastalarında %71,8, KOAH hastalarında %55,3 bulundu. DM hastalarının %93,2‟si, HT hastalarının %91,4‟ü, astım hastalarının %91,9‟u ve KOAH hastalarının %97,4‟ü düzenlenen tedaviden memnun olduğunu belirtti. Bu çalışma ile kronik hastalıklarda tedavinin etkinliğini belirleyen ilaç uyumu olmaması sorununun arkasında yatan nedenler aydınlatılmaya çalışılarak sağlık harcamalarında önemli bir maliyet bileşeni olan ilaç uyumu sorunununönüne geçmede hangi özelliklere ve faktörlere dikkat etmek gerektiği tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu araştırmada bulunan sonuçlar yakın zamanda yapılan benzer araştırmalarda bulunanlarla uyumludur. Kronik hastalıklardailaç uyumu olmamasında etkili faktörler tespit edilerek hastaların tedaviden azami fayda görmesinin sağlanmasına yönelik gerekli müdahalelerin yapılması gerek toplum sağlığı ve birey sağlığı açısından gerekse hastalık maliyetleri açısındanbirçok olumsuzluğun engellenmesinde önemli rol oynayacaktır. Adherence is defined as the extent to which people follow the instructions they are given for prescribed treatments (1).The decrease in adherence to treatment causes increased heathcare costs due to the wastage of limited healthcare sources and delayed or stopped drug effects because of not fullfilling the treatment regimens apropriately and prolonged disease periods (2). This cross-sectional study, was carried out by conducting face to face questionnaries, which aim to measure sociodemographic traits, health related habits, medication adherence and beliefs about medicines. Seven hundred and forty seven outpatients who were older than eighteen years old, who haveto use at least one drug regularlyfor a year or more for at least one chronic condition, who agree to join the study, who have an doctor‟s appointment in one of three different clinics of BaĢkent University Medical School Ankara Hospital have been randomly involved in the study. The questionnary which was conducted for the purpose of gathering data consists of 52 questions including 10 questions about sociodemographic traits, 4 questions about health related habits and 38 questions about the patient‟silness(es) and adherence to medication. In addition “The Beliefs About Medicines Questionnary”, which has 18 questions in it, was also conducted. 27,4% of the patients were found not to take their drugs ragularly and as suggested. Medication adherence rates were found to be 73,2% for patients with DM, 62,7% for patients with HT, 69,8% for patients with asthma/COPD. While the medication adherence was significantly low among diabetic males compared to females, there found to be no significant relationship between gender and medication adherence among patients with HT and asthma/COPD. There was a negative relationship between drug adherence and concerns about medicines and a positive one between drug adherence and beliefs about the necessity of drugs. There found to be a negative relationship between adherence and beliefs about general overuse of the drugs. Additionally, the drugs which have signs (numbers/days) on their inner packaging, reminding the order in which to take the drug, were found to be missed less.Adherence to doctor‟s appointment rate was found to be 79% for diabetic patients, 70% for hipertensive patients, 71,9% for patients with asthma and 55,3% for patients with COPD. 93,2% of the diabetic patients, 91,4% of hipertensive patients, 91,9% of the patients with asthma and 97,4% of the patients with COPD indicated that they were pleased with the therapy organized. We tried to determine the variables to avoid non-adherence, an important reason for the healthcare costs, while trying to find out the reasons behind the problem of non-adherence which determines the effectiveness of the treatment in chronic diseases. The outcomes, that were found in this study,correspond with the ones which were found in previous similar studies. Ensuring that patients receive maximum benefit from medical treatment, by determining the causes of drug non-compliance in chronic illnesses, plays an important role in preventing many negativities in terms of health and cost.Item Meme kanseri tanısında klinik meme muayenesinin etkinliği(Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2021) Turan, Müberra; Öksüz, Mehmet ErgunMeme kanseri, kadınlarda en sık görülen ve en çok ölüme sebep olan malignitedir. Meme kanserinin tanısı anamnez, klinik meme muayenesi (KMM), görüntüleme yöntemleri ve biyopsi ile konulmaktadır. Meme kanseri taramasında yaygın olarak kullanılan yöntemler ise mamografi (MG), KMM ve kendi kendine meme muayenesidir (KKMM). Meme kanserinin erken tanısı, hastalığın prognozu ve maliyeti açısından önem arz etmektedir. MG’nin meme kanseri mortalitesini ve ileri evre meme kanserinde azalmayı sağladığı kanıtlanmasına rağmen, KMM ve KKMM’nin meme kanseri tanısındaki etkinliği ile ilgili kanıtlar yetersizdir. Bazı kılavuzlar KMM’yi önerileri arasından çıkarmışlardır. Bununla birlikte, özellikle gelişmekte olan ülkelerde KMM meme kanseri erken tanısı açısından önerilmeye devam edilmektedir. Bu araştırmada meme kanserinin tanısında KMM etkinliğinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Araştırma, Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi polikliniklerine 18.04.2011-19.12.2020 tarihleri arasında başvuran, meme kanseri tanısı konmuş hastaların dosyaları incelenerek kadın olanlar ve KMM bulguları eksiksiz şekilde kaydedilmiş olan 1091 hasta ile yürütülmüştür. KMM ile meme kanserlerinin %88,9’una tanı konabildiği tespit edilmiştir. Ayrıca MG ile KMM’nin meme kanseri tanısındaki duyarlılığının benzer olduğu ve %9’unun MG ile tespit edilemediği halde tek başına KMM ile tespit edildiği saptanmıştır. Bunun dışında meme USG ile %95,1’inin tespit edilebildiği ve meme USG duyarlılığının KMM (%88,9) ve MG’den (%89,8) istatistiksel olarak anlamlı derecede fazla olduğu saptanmıştır. Sonuç olarak; meme kanseri farkındalığının ve taramaya katılımın az olduğu, meme kanseri tanısının sıklıkla memede ele gelen kitle şikayeti sonrası konduğu, genç yaşta meme kanserinin sık görüldüğü toplumlarda, KMM önemini hala korumaktadır. KMM meme kanseri tanısında önemli oranda kanserin atlanmasını önleyen ve maliyeti çok düşük olan bir yöntemdir. Breast cancer is the most common malignancy and the most common cause of cancer death in women. Breast cancer is diagnosed with anamnesis, clinical breast examination (CBE), imaging methods, and biopsy. Commonly used breast cancer screening methods are mammography (MG), CBE, and breast self-examination (BSE). Early diagnosis of breast cancer is important in terms of prognosis and cost of the disease. Although it has been proven that MG provides a reduction in breast cancer mortality and advanced-stage breast cancer, the evidence regarding the efficiency of CBE and BSE in the diagnosis of breast cancer is insufficient. Some guides removed CBE from their recommendations. However, CBE continues to be recommended for early diagnosis of breast cancer, especially in developing countries. This study, it was aimed to determine the effectiveness of CBE in the diagnosis of breast cancer. The study was conducted with 1091 patients who applied to Başkent University Faculty of Medicine Hospital General Surgery outpatient clinics between 18.04.2011-19.12.2020, who were diagnosed with breast cancer, who were women, and whose CBE findings were fully recorded. It has been determined that 88.9% of breast cancers can be diagnosed with CBE. Also, it was determined that the sensitivity of MG and CBE in breast cancer diagnosis was similar, and 9% of them were detected by CBE alone, although MG could not detect them. Apart from this, it was determined that 95.1% of them could be detected by breast USG, and breast USG sensitivity was statistically significantly higher than CBE (88.9%) and MG (89.8%). As a result, CBE still maintains its importance in societies where breast cancer awareness and screening participation are low. A breast cancer diagnosis is often made after complaints of a palpable reast mass, and breast cancer is common at a young age. CBE is a very lowcost method that prevents the missed a significant number of breast cancer in diagnosis.